Print Friendly and PDF

Nokta Sırrımız

Bunlarada Bakarsınız


80





Vezin: Mefâ’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün





Hatâya alleme’l-esmâ rumûz-ı sırr-ı vahdetdir [1]
Nişana ilm-i esrarın o kim fehm eylemez remzin





Kitâb-ı nokta-i evvel hakikat ehl-i irfândır
Görünür sûretâ insân velî siretde hayvândır





Olar kim der-i dildârı temâşâ eden her nurdan
Kaçan kim ol kemân-ebrû girer seyrân-ı âşk içre





Çeker el ğayr-ı Hakk’dan ol bu manâ özge seyrândır
Ser-i ‘uşşâkı top eyler anın kim raksı çevgândır





Diler bir demde kati eyler serâ-ser âlemün halkın
Niyâzî dest-i kudretdir yıkılmaz bilmiş ol nakşın





Yazılmaz pür-fakr cürmi rızâ-yı hükm-i sultândır
Libâsın tazeler ancak akıllar bunda hayrândır





Hatâya alleme’l-esmâ rumûz-ı sırr-ı vahdetdir
Nişana ilm-i esrarın o kim fehm eylemez remzin





Yanılmalar alleme’l-esmâda vahdet sırrında ince işaretler vardır.
O kimseki ilminin sırlarının işaretlerini anlayamaz





Allah subhanehu, Âdem’e esma'yı ta'limden murad-i şerifi odur ki ilm-i esma ile hâsıl olan mana dahi muradullah ola. [2]





“Âdem’e isimleri öğretti” ayetinden murat, Esmau'd din ilmidir. Hepsi mücerred isimlerdir. Din her şeyin aslı olduğu gibi esma ilmi de bütün eşyadır.  “Âdem’e bütün isimleri öğretti.”   ayeti bunu teyid etmektedir. Din harflerinin isimlerini bilen, her harfin Baiyye, Elifiyye, Hemziyye ilh'den olduğunu bilendir. Yine bunların içtima’ından ve ayrılmasından ne lazım geldiğini de bilir. Çünkü gerçek Hacı, Haccın menasikini sonuna kadar bir, bir bilendir. Din isimlerinin ilmi, bütün isimlerin ma'denidir. Anka'da şöyle bir beyit var:





“Derim ki Ruhu'l-Kudüs, nefse üfler ki Hak'kın beş adedindedir.”   Çünkü ed-din beş harftir. Din bilgisi bütün esma ilminin ma'denidir.” 





Bil ki: Maddeler ilminin sahibi, zühd ve takva ehlinden de olsa, dinde istikamet üzre de bulunsa o, Mûsa aleyhisselâm gibidir. İlm-i Esma sahibi ise sefine (gemi) yi delip çocuğu öldürse de, kendilerini misafir etmeyen bir kavmin duvarını yapsa da yine o Hıdır aleyhisselam gibidir. Her ikisi de dini ikame (ayakta tutma) ile me'murdurlar. Ama her biri kendi ilmine göre dini ikame eder. Çok defa birinin yaptığı diğerine aykırı görünür. Bu iki ilmi cemedip bir tek ilim haline getiren insan, kendilerini misafir etmekten imtina da etseler, şehirden şehire de sürülseler yine de muhaliflerin nefislerini çevirip düzeltmekte iksirdirler. Kehf Suresindeki Mûsa ile Hıdır aleyhimesselâm hikâyesinde kalblere şifa vardır. Hâsılı din evinin dört direği ve bir tavanı vardır. Sorulana cevap veren Âdem’dir. İtirafı kusur eden melektir. Mağrur münkir de iğva veren şeytandır. [3]





Kitâb-ı nokta-i evvel hakikat ehl-i irfândır
Görünür sûretâ insân velî siretde hayvândır





Nokta-i evvel Kitâbını hakikat ehl-i bilmektedir
Velî insân görünür surette aslında içi hayvândır





İbnü’l-Arabî’nin ifadeleriyle, meseleyi şöyle açıklayabiliriz:





“Her düz çizgi bir noktadan, çizeninin bulunduğu bir dış çevreye[noktaya]doğru ya da o çevreden o noktaya doğru çizilir. Böyle yapılırken yani o noktadan dışarıya doğru çizgiler çizilirken o ilk nokta bizatihi çoğalıyor, artıyor değildir. Orada çizilen çizgi üzerindeki her bir nokta kendi zâtıyladır... Bir nokta bizatihi diğer bir noktayla karşılanamaz. Bölünemez. Eğer bölersen o böldüğün bir olmaz, hâlbuki o bir’dir... Kesret ise vâhid-i ‘ayn’dan çıkar. O bizzat, yâni zâtiyle tekessür etmez. O zaman “Birden ancak bir çıkar sözü” bâtıl olmuş oldu”[4]





 “(Merkezdeki) Noktadan muhite çıkan her çizgi, failine nispetle eşittir ve çevredeki bir noktaya ulaşır. Nokta, özünde, kendisinden muhite çıkan çizgilerle ne çoğalmıştır ve ne de artmıştır. Merkezdeki nokta, muhitteki her noktaya kendi zatıyla mukabele eder. Çünkü merkezdeki nokta, çevredeki çizgilerden birisine tekabül ettiği şey ile başka bir çevreye tekabül ettiği şey farklı olsa idi, bu durumda merkezdeki nokta çoğalırdı ve tekliği sahih olmazdı; hâlbuki o, tektir. Şu halde, bütün noktalara onların çokluklarına rağmen kendi zatıyla mukabil olmuştur.”   [5] İbnü’l-Arabî’ye göre “merkezdeki noktadan muhitteki noktaya uzanan bu çizgi”, her yaratığın Rabbi ile arasındaki özel irtibat yönüdür.[6] Bu sayede her varlık, Allah Teâlâ ile doğrudan irtibat hâlinde olduğu gibi, aynı zamanda doğrudan bilgi alma istidadını da bu yön temin eder.[7]





“Bir kimsenin eğer içindeki nazarı (görüşü) eğriyse hiç şüphe yok ki onun cevabı da eğri olur. Çünkü doğru cevap vermek için kendine hâkim olamaz. Meselâ bir insan kekeme olunca, ne kadar doğru konuşmak istese yine konuşamaz. Kuyumcunun altını mihenk taşına vurması altına yöneltilen bir sorudur ve altın da 'Ben buyum, halisim yahut katışığım! ' diye cevap verir”[8]





Olar kim der-i dildârı temâşâ eden her nurdan
Kaçan kim ol kemân-ebrû girer seyrân-ı âşk içre





Eğer sevgili kapısını temâşâ eden, her nurdan
Geçen kişi o kaşları yay olan sevgili ile aşkın seyrine düşer





Sevgiliye meftun âşık ancak sevgilisinin seyrine dalar ve her şeyi unutur. Sonunda canını feda kılar.





Çeker el ğayr-ı Hakk’dan ol bu manâ özge seyrândır
Ser-i ‘uşşâkı top eyler anın kim raksı çevgândır





Hakk’dan başkasından el çeker bu manâda başka seyrândır
Raksı ki cirit oyunu gibi âşıkların başını top eyler.





[“Müridin biri dedi ki:





“Ben her gün Allah Teâlâ’yı yetmiş kere açıkça görürüm.” Şeyhi ona şunu söyledi: “Senin bir kere Bayezid-i Bistamî'yi görmen, Allah Teâlâ’yı yetmiş kere görmenden daha hayırlıdır.” Mürit meşelikten dışarı çıkıp da Bayezid-i görünce hemen düşüp öldü, çünkü âşık idi. Sevgiliyi arama yönünde öldü. Yani nefsinden ona da bir artık kalmıştı, o da temizlendi.





Mürit, âciz görüşü ile eksik basiretiyle ancak kendi tasavvurunun suretini görür. Allah Teâlâ’yı Bayezid kuvvetiyle göremez. Şimdi yüz bin Bayezid de, Hz. Musa aleyhisselâmın pabucunun tozuna erişemez. Hem sen taklit yoluyla da diyorsun ki, binlerce veli, nebinin ayak tozuna erişemez.” [9]





Diler bir demde kati eyler serâ-ser âlemün halkın
Niyâzî dest-i kudretdir yıkılmaz bilmiş ol nakşın





Dilerse bir anda geçer baştanbaşa âlemler halkının
Niyâzî kudret elidir, o yıkılmaz nakşı bilmiş





Yazılmaz pür-fakr cürmi rızâ-yı hükm-i sultândır
Libâsın tazeler ancak akıllar bunda hayrândır
Yazılmaz hatası çok ve yoksul sultânın hükmüne razıdır
Ancak elbisesini yeniler, akıllar bunda hayrândır










[1]  (ERDOĞAN, 1998) s.87





[2] (ATEŞ, 1971) Altmış sekizinci sofra





[3] (ATEŞ, 1971) Yetmiş birinci sofra





[4] (KILIÇ, 1995), s.92; (Bkz. el-Fütûhât (Thk.). IV/155.





[5] Bkz. İbnül-Arabî, el-Fûtûhâtü’l-mekkiyye, c. IV, 155





[6] Bkz. İbnü’l-Arabî, el-Fûtûhâtü’l-mekkiyye, c. IV, s. 156





[7] (DEMİRLİ, 2003), s. 112; 





[8] Mevlânâ Celâieddin Rûmî, Fihi mâ Fîh. Çeviren: Meliha Ülker Anbarcıoğlu, MEB. İstanbul. 1990. s. 231





[9] Şems-i Tebrizi; (M. 134)


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar