Print Friendly and PDF

Sana âşık olan diller ne ister

Bunlarada Bakarsınız


199





Vezin: Mefâ’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün





Sana âşık olan diller niderler hûri gılmânı
Cemâlin seyreden gözler n’iderler bağ u bostanı.
  





Şarâb-ı âşk ile sekrân olup her birisi mestân,
Visâlin gülüne hayrân olan neyler gülistânı.  





Koyanlar akl u idrâki olur mu kimseden bâkî,
Yakıp bu sîne-i çâki düşer âteşlere cânı.  





Bu nâr-ı âşka yananlar buhar-ı şevka dalanlar,
Gözünden yaş ile kanlar akan bulmaz mı sen hânı.  





Niyâzî kaldı hayrette yanar dil nâr-ı firkâtte,
Düşen bu dâr-ı gurbette dün ü gün eyler efgânı.  





Sana âşık olan diller niderler hûri[1] gılmânı[2]
Cemâlin seyreden gözler n’iderler bağ u bostanı.  





Sana âşık olan diller ne ederler hûri ve gılmânı
Cemâlin seyreden gözler ne ederler bağ ve bostanı.  





Şarâb-ı âşk ile sekrân olup her birisi mestân,
Visâlin gülüne hayrân olan neyler gülistânı.  





Âşk şarâbı  ile sarhoş olup her birisi mestân,
Visâlin gülüne hayrân olan neyler gülistânı.  





Koyanlar akl u idrâki olur mu kimseden sâkî,
Yakıp bu sîne-i çâki
[3] düşer âteşlere cânı.  





Akıl ve idrâki koyan kimseden olur mu bâkî,
Yarılmış bu göğsü yakıp düşer âteşlere cânı. 





Bu nâr-ı âşka yananlar buhar-ı şevka[4] dalanlar,
Gözünden yaş ile kanlar akan bulmaz mı sen hânı
[5].  





Bu âşk ateşine yananlar şevk buharına dalanlar,
Gözünden yaş ile kanlar akan bulmaz mı sen hânı.  





Niyâzî kaldı hayrette yanar dil nâr-ı firkâtte,
Düşen bu dâr-ı gurbette dün ü gün eyler efgânı.  





Niyâzî kaldı hayrette yanar dil firkât ateşinde,
Düşen bu gurbet yurdunda dün ve gün eyler efgânı.  





Bizler ruhlar âleminden bu gurbet âlemine çıkıp geldik.  Burada bulunurken gurbetteyiz, Dâima asıl vatanımız için âhü efgân ederiz. 





 Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz, latîf olan ruh yönüyle nefsi natıka 'nın tamamıyla kesîf cisimden ibaret, bedenle ilişkisi esnasında çoğu kez aslî hüviyetini unutarak bedenden ibaret olduğunu ileri sürer. Gelmiş olduğu vatandaki özelliklerini unutmuş gibidir. Riyazet, zikir ve benzeri ameliyelerle bedenin hükümlerine ruhun tasarrufunu gerçek anlamda temin ederek dış dünyadaki varlıklara hakikat gözüyle bakar.





 Genel anlamda sülük, tasavvufî boyutuyla, ölümle bitmeyen, sadece dünya hayatıyla sona ermeyen ve sonsuz bir seferdir. Ancak burada bizi ilgilendiren dünya planında devam eden sülüktür. Özelde tarîkatlar, Allah'a gidilen genel sürece sülük adını vermişler ve bunun metodunu kendi uygulamalarıyla özelleştirmişlerdir. Bunun da sebebi, Allah'a giden yolların çeşitliliği gibi, bu yolda yürümenin de farklı farklı olmasıdır. Ve insan, sonsuz varlık Allah'ın, kendine üflediği ilahî ruhu beden kafesinde taşıdığı sürece, geldiği yeri özleyecek ve oraya doğru zorunlu bir yolculuk yapmak isteyecektir. Ezelden gelen bu saf ve berrak ruh, beden kafesine girince, insan onu asıl vatanı olan Allah'a ulaştırmak için arındırma faaliyetine girecektir. Bu arındırma işi Kur'ân'ın ifadesiyle, “aşağıların en aşağısına düşürülen” [6], yani bedenin içine itilen insanın, “En güzel kıvam”[7] diye nitelenen ilk saflığına ulaştırılması faaliyetidir. Sülük da bu faaliyet esnasındaki yolculuğun, gidişin adıdır.[8]





Ayrıca İbn-ül Arabi kaddese’llâhü sırrahu’l-aziz (638/1240) bu konuda guslün hikmetini bâtını te'villerle şu şekilde izah ederken:





“Şehvetle çıkan meni sebebiyle yıkanmak şer'an vaciptir. Bunun bâtını manası şudur; Bu cünüplük gurbet cünüplüğüdür. İnsan kulluk vatanından ayrı kalınca garip olur. Zira insanın vatanı kulluktur. [9]














[1] Huri:Cennet kızı.





[2] Gılman:(Gulâm. C.) Bıyığı yeni bitmiş gençler.   Cennet’te hizmet gören delikanlılar.   Köleler, esirler





[3] Çak:f. Yarık, çatlak, yırtmaç.   Kılıç, bıçak gibi şeylerin sesleri.   Sabah vakti beyazlığı.   Küçük pencere.   Hazır. Amâde.





[4] Şevk: Çok istek, şiddetli arzu.   Neş’e.  Bir şeyi bir yere şeye sağlamca bağlama.   Memnun. Şâduman. (Bak: Himmet, Şavk)





[5] Han: f. Okuyan, okuyucu, çağıran manasına gelir. Meselâ: Duâ-hân  : (Niyaz ve tazarrukârane bir tezellül ile) duâ okuyan.





[6] Tin, 5





[7] Tin, 4





[8] (AŞKAR, 1997), s. 251





[9] (ŞEKER, 1998), s. 228


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar