Print Friendly and PDF

Senden Gayri N'idersin

Bunlarada Bakarsınız


147





Vezin: Mefâ’îlün Mefâ’îlün Fe’ûlün





Gönülden zikre eyle iştiğâli
Zikirden gayrı iştiğâli n’idersin. 





Yöneldigör Hakk’a akl ü hayâli,
Bu halden gayri ahvâli n’idersin.





İbâdet acısın bu nefse tattır,
Amelden olmağıl hâli n’idersin.





Amel oldur ki anda ola ihlâs,
Hulûs olmayan â’mâli n’idersin.





İç ol zehri ki bal olsun sonunda,
Sonunda zehr olan balı n’idersin.





Derüp Dünyayı cem etme önünde,
Seninle kalmayan malı n’idersin.





Ko mekri aldatıp gezme bu halkı,
Bu mekr ü fitne vü âli n’idersin.





Gönül ikbâli halka olma mağrur,
Gönülsüz olan ikbâli n’idersin.





Riyâ ile bu halkı gel azıtma,
Ko tâc-ü hırka vü şâlı n’idersin.





Kuru lâf ile maksûd ele girmez,
Yürü hâl ehli ol kâli n’idersin.





Fenâ ender fenâya erdin ise,
Ferâgat ehli ol hâli n’idersin.





Ko halkı nefsin islâh eyle evvel,
Salâh ehli ol ıdlâli n’idersin.





Niyâzî isteyen Hakk’ı bulurmuş,
Gel imdi iste ihmâli n’idersin.





Gönülden zikre eyle iştiğâli
Zikirden gayrı iştiğâli n’idersin. 





Gönlü zikr ile meşgul eyle
Zikirden başka uğraşı n’idersin. 





Yöneldigör Hakk’a akl ü hayâli,
Bu halden gayri ahvâli n’idersin.





Yöneltegör Hakk’a akıl ve hayâli,
Bu halden başka halleri n’idersin.





Biz de sizün gibi bir seyirciyüz gâlib gelene uyarız sizün gibi muânid degülüm hemân pâdişâhlara bakanım tarikat kitâblarında yazar ki;





 Vücüd-ı insanda iki pâdişâh vardur biri ruhdur biri nefsdür bu iki pâdişâh dâyim birbirine gâlib ü mağlub olmakdan hâlî olmazlar akl da askerin cem' itmiş bu iki pâdişâhun mâ-beyninde müheyya turur. Her kankı pâdişâh gâlib gelürse ona uyar mağlûba uymaz. [1]





İbâdet acısın bu nefse tattır,
Amelden olmağıl hâli n’idersin.





İbâdet acısın bu nefse tattır,
Amelden uzak olan hâli n’idersin.





İbadet acısındaki mana, süreklik arzeden şeylerin insanlarda bıkkınlık meydana getirişidir.  Sonu gelmeyen ve düşmeyen ibadetler insana zorluk verir. Mesela oruç ibadetinde zorluk namazdan fazla iken bir ay müddetli olması nedeniyle namaz kılmayan dahi bu ibadeti terk etmez. Fakat namaz hafif bir ibadet iken sayısız günlerde olması nedeniyle insanda ihlâs olmadığı zaman terk edilme ile karşı karşıyadır.





İkinci bir husus ibadetin yönü zahire baktığından terkinden insanın kendi ve başkaları haberdar olur. Haller ise içe yönelik olduğundan insanın kendini ikna edebilmesi mümkün olduğu gibi geçerli bir sebebi de bulmakta zorlanmaz.





Amel oldur ki anda ola ihlâs,
Hulûs olmayan â’mâli n’idersin.





Amel oldur ki onda ola ihlâs,
İhlâs olmayan amelleri n’idersin.





Gizli sadakadan sordular. Şems buyurdu ki,





“İhlâs ve ihlâsı korumak dü­şüncesine daldığın için, verilen sadakanın lez­zetinden haberin olmaz, yani, bundan daha iyi ol­saydı diye eseflenmekle meşgul olmandan dolayı lezzetini bilmezsin.”





Bayezîd kaddese’llâhü sırrahu’l azîz Hacca ekseriya yaya giderdi. Yetmiş defa hac etmişti. Bir gün, hac yolunda halkın sudan ötürü çok âciz bir durumda bulunduklarını ve susuzluktan helak olduklarını gördü. Hacıların başında toplandıkları ve sı­kıştıkları bir su kuyusunun yanında bir köpek gördü. Köpek Ebu Yezid'e baktı. Kendisine:





"Bu köpek için su bul" diye ilham geldi. Onlar:





"Arı duru ve makbul bir haccı kim bir içim suya satın alır?" diye bağırdılar. Kimse buna yanaşmadı. Bunun üzerine





“Beş defa yaya olarak makbul haccı, altı haccı, nihayet yetmiş haccı, bir içim suya kim satın alır" diye artırma yaptılar. Biri, Bayezid'in hatırı için ben veririm, diye bağırdı. Bunun üzerine Bayezid,





"Aferin bana! Bir köpek için yetmiş yaya haccı bir içim suya sattım" dedi. Suyu kaba doldurup köpeğin önüne koyunca, köpek yüzünü çevirdi, suyu içmedi. Bunun üzerine Bayezid yü­zükoyun yere kapanıp tövbe etti ve kendine:





"Sen Allah Teâlâ için şunu yaptın, bunu yaptım diyorsun, (hâlbuki) senin yaptığını köpeğin bile kabul etmediğini görüyorsun" diye bir nida geldi. Bayezid:





"Tövbe ettim, artık (böyle) düşünmem" diye bir feryat ko­pardı. Bunun üzerine köpek hemen başını suya sokup içmeğe başladı.





Şiir:





"Sen, yüz şefaat dilemek, yüz defa ağlayıp sız­lamak pahasına ayağını öpeceğim bir kişisin, fakat sen bırakmazsın."





Hulâsa, yüzünü bir taşa veya nakışlı bir du­vara çevirip taşa tapanı kötülüyorsun. (Hâlbuki) sen de yüzünü bir duvara çeviriyorsun. O halde bu, Muhammed'in söylediği bir remizdir. Fakat sen anlamıyorsun. Nihayet Kâbe dünyanın ortasındadır. Onun etrafında halka olan dünyanın hepsi yüzünü ona çevirir. Bu Kâbe’yi ortadan kal­dırınca onlar, birbirinin kalblerine secde ederler.





Onun secdesi bunun; bunun secdesi de onun gön­lüne karşıdır. Buyurdu ki: Bir an düşünmek, altmış sene ibadet etmekten daha hayırlıdır. Bu dü­şünmekten maksat, sâdık dervişin huzurudur; çünkü o ibadette hiçbir riya yoktur. Şüphesiz, o, huzursuz (yapılan) zahirî ibadetten daha iyidir.





Na­mazın kazası vardır, huzurun kazası yoktur. Bazı fakirler namazı terk ettiler ve: "Kalb huzuru ve Fa­tiha olmadan namaz olmaz" dediler. Onların ya­nında kitabın Fatihası o huzurdur. Öyle bir huzur ki Cebrail bile gelse tokat yer. Cebrail daha Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin yanına ulaşmamıştı. Rasûlüllah ona: "Gel" dedi. Fakat o: "Bir parmak daha yaklaşırsam yanacağım" dedi. [2]





İç ol zehri ki bal olsun sonunda,
Sonunda zehr olan balı n’idersin.





İç o zehri ki bal olsun sonunda,
Sonunda zehir olan balı n’idersin.





Dünya zevklerini terk et, çünkü sonuçta ondan sorgu ve sual vereceksin, demektir. Her ne şekilde olursa olsun imtihan edilmek dünyanın zor ve stresli işlerindendir. Eğer bir şey hakkında sorgu ve sual vereceksen hakikatinde o senin için tatlı görünen zehirdir.  Gavs-ül Âzam İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak Sivasî bir sohbetinde buyurdu ki;





“Mecnun ve Leylâ vardı. Mecnun âşık idi. Leylâ bir gün yanına gelip,  “ben Leylâ’yım” diyince Mecnun, “ya ben­deki Leylâ kim” demiş. Meğer Leylâ olmuş. 





Gardaşlarım! Allah Teâlâ’yı isteyin. Allah kendini verir.  Bu hal ile olun Gardaşlarım! Bu âlem bir hayaldir.





 “Gardaşım, Allah’dan hayâ ediyoruz. Bakıyoruz, gönlümüze ne geliyorsa o oluyor. Allah’dan utanıyoruz.”





Allah için birbirinizi sevin,  biz sizi Allah için seviyoruz. Karıncayı da Allah için seviyoruz ne görüyorsak Allah’ı görüyoruz.  Sizi de gördük Allah’ı gördük.  Biz Allah’a sarılmışız ki, siz bize sarılıyorsunuz.”





“Vaktinizin kıymetini bilin. Dünya beni aldattı. Üstü bal tadı, altı beni aldadı.”





Derüp Dünyayı cem etme önünde,
Seninle kalmayan malı n’idersin.





Toplayıp Dünyayı cem etme önünde,
Seninle kalmayan malı n’idersin.





“Hiçbir sevinip gülen yoktur ki, dünya ardından onu kedere düşürmesin, ağlatmasın. Dünyanın hiçbir ikbali yoktur ki, ardında idbar bulunmasın. Dünyada hiçbir serpintiyle ferahlayan yoktur ki, ardından onu belâ sağanağıyla ıslatmasın. Dünyanın şanındandır bu; sabahleyin birine yardım eder, akşamlayın ona düşman kesilir. Bir yanı tatlı olur, sindirirse öbür yanı acı gelir, yerindirir. Kişi, onun zevkine erer,  güzelliğini elde ederse, mutlaka tezce belâları çatar ona, dertleri erer. Dünyada esenliğe kavuşup akşamı eden, mutlaka korkulara düşer de sabahlar.





Aldatıcıdır dünya, onda ne varsa hepsi de insanı aldatır. Fânîdir, onda olanların hepsi de yok olur. Dünya azıklarında, suçlardan çekinmekten başka hiçbir şeyde hayır yoktur. Dünyadan az bir şey elde eden, ondan emin olabilecek çok şeye sahip olmuş demektir; çok şey elde edense, kendisini helak edecek çok şey elde etmiş demektir. Dünya, az bir fırsat verir insana, sonra geçer-gider; o fırsata erense ancak hasret elde eder. Nice ona güvenenleri dertlere uğratmıştır; nice ona inananları helak vadisine atmıştır; nice büyükleri hor-hakir etmiştir; nice benliğe düşenleri alçaltmış- gitmiştir.”[3]





Ko mekri aldatıp gezme bu halkı,
Bu mekr ü fitne vü âli
[4] n’idersin.





Bırak hileyi aldatıp gezme bu halkı,
Bu düzen, fitne ve tuzağı n’idersin.





Gönül ikbâli halka olma mağrur,
Gönülsüz olan ikbâli n’idersin.





Gönül istekleri ile halka mağrur olma,
Gönülsüz olan arzuları n’idersin.





Riyâ ile bu halkı gel azıtma,
Ko tâc-ü hırka vü şâlı n’idersin.





Riyâ ile bu halkı gel şaşırtma,
Bırak tâc, hırka ve şâlı n’idersin.





Kuru lâf ile maksûd [5] ele girmez,
Yürü hâl ehli ol kâli n’idersin.





Kuru lâf ile istek ele girmez,
Yürü hâl ehli ol sözü n’idersin.





Fenâ ender fenâya erdin ise,
Ferâgat
[6] ehli ol hâli n’idersin.





Fenâ ender fenâya erdin ise,
Ferâgat ehli ol hâli n’idersin.





Ko halkı nefsin islâh eyle evvel,
Salâh
[7] ehli ol ıdlâli n’idersin.





Halkı bırak, önce nefsini islâh eyle,
Kurtuluş ehli ol sapıtmışı n’idersin.





ولوْلا فضْلُ الله عليْك ورحْمتُهُ لهمّتْ طائفةٌ منْهُمْ انْ يُضلُّوك وما يُضلُّون الاّ انْفُسهُمْ وما يضُرُّونك منْ شىْءٍ وانْزل اللهُ عليْك الْكتاب والْحكْمة وعلّمك ما لمْ تكُنْ تعْلمُ وكان فضْلُ الله عليْك عظيمًا





“Eğer sana Allah'ın bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir takımı seni sapıtmaya çalışırdı. Hâlbuki onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar, sana da bir zarar vermezler. Allah sana Kitap ve hikmet indirmiş, sana bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın sana olan nimeti ne büyüktür.”   [8]





Niyâzî isteyen Hakk’ı bulurmuş,
Gel imdi iste ihmâli n’idersin.





Niyâzî Hakk’ı isteyen bulurmuş,
Gel şimdi iste ihmâli n’idersin.










[1] (MISRÎ, 1223),  v. 47b





Biz de sizün gibi bir seyirciyiz gâlib gelene uyarız sizin gibi inatçı değilim hemân pâdişâhlara bakanım tarikat kitâblarında yazar ki;





 vücüd-ı insanda iki pâdişâh vardır biri ruhdur biri nefsdir bu iki pâdişâh dâyim birbirine gâlib ve mağlub olmakdan hâlî olmazlar akl da askerin cem' etmiş bu iki pâdişâhun arasında hazır durur. Her hangi pâdişâh gâlib gelirse ona uyar mağlûba uymaz.





[2] (EFLÂKÎ & trc:Tahsin YAZICI, 1995), s. 251-253, b: (71)





[3]  (Hz. Ali kerremallâhü veche, Nehc’ül-Belaga, hzl: Abdulbaki Gölpınarlı, İst. h. 1390, s. 87)





[4] Âl:Sülâle, soy, hânedan. Akrabâ ve taallukat.   Yaz sıcaklarında su gibi görünen serap.   Hile, tuzak





[5] Maksud: Kasdedilmiş. Kasdedilen.   İstenilen şey. İstek. Arzu. Gâye





[6]Ferâgat: hakkından vazgeçmek, bir şey istememek, şahsî dâvâlarından vazgeçme.





[7] Salah: Bir şeyin en iyi hâli. Rahatlık, sulh, iyileşme, düzelme, iyilik. Dine olan bağlılık. Her hayra câmi faziletlerin toplanmasında hâsıl olan yüksek bir sıfat. (Mukabili fesad ve fücurdur





[8] Âl-i İmran, 113


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar