Print Friendly and PDF

Sensin Her şeyi Eyleyen

156


Vezin: Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilün


Gül müdür bülbül müdür şol zâr u efgân eyleyen,
Ten midir yâ can mıdır hem arş-ı seyrân eyleyen



Nâr-u bâd u âb-ü hâk’in gel haber ver aslını,
Kim bulârın her birini emre fermân eyleyen.


Âteşin keremiyetinin sırrını tuygur bize
Geh hilâf üzre anı kimdir gülistân eyleyen.  


Yelde kimdir geh nesîm ü geh sabâ zevkin veren
Gâhî hışmiyle nice büldânı vîrân eyleyen.  


Kimdir anı bana göster şol sularda durmayıp,
Rûz u şeb yüz üstüne âşk ile cevlân eyleyen.  


Hâk ne ma’dendir biter andan maâdin geh nebat,
Kimdir anı gâhı hayvân gâhı insan eyleyen. 


Ay u gün yıldızları kim döndürür ver gel haber,
Hem ne seyr için dönerler bunca devrân eyleyen. 


Bâde birdir sâkî bir meclisteki yârân da bir. 
Bâdenin keyfiyyetini kimdir elvân eyleyen


Kiminin mescidde boynun eğdirip zâhid kılan,
Kiminin meyhânede serhoş u sekrân eyleyen. 


Zâhidin benzin sarartıp ağlatan kim hem nedir?
Kâfirin küfrü dahi fâsıkta isyân eyleyen. 


Halktan ayırmış gözünü pinhâna çekmiş özünü
Ne arar kendini halktan böyle pinhân eyleyen. 


Görse mahbubu gönül bî-ihtiyâr nâil olur,
Ehl-i derd uşşâkı kimdir zâr u giryân eyleyen


Kim bu sırdan kimini mahrum edüp câhil eden
Kimini mahrem edinüp ehl-i irfân eyleyen. 


Vahdet ehli cümlede bir yüzü seyrân ettiler,
Lik görmez ol yüzü kesrette tuğyân eyleyen. 


Ey Niyâzî kim vücûdun terk ederse ol durur
Cümle yüzler içre ol bir yüzü seyrân eyleyen. 


Gül müdür bülbül müdür şol zâr u efgân eyleyen,
Ten midir yâ can mıdır hem arş-ı seyrân[1] eyleyen


Gül müdür bülbül müdür şu inleyen ve feryat eyleyen,
Ten midir yâ can mıdır hemde arşı seyrân eyleyen


Nâr-u bâd[2] u âb-ü hâk’in gel haber ver aslını,
Kim bulârın her birini emre fermân eyleyen.


Gel haber ver Ateş, hava, su ve toprak ın aslını,
Ki bunların her birini emre fermân eyleyen.


Allah Teâlâ’nın en büyük vasıflardan birisi zıd olan şeyleri birbirleri ile cem etmesidir. Dört unsuru bir şekilde ve birbirlerini yok etmeden ve bozmadan “Salıverilmiş iki deniz gibi” tutması onun ilâhi vasfının hakîki işaretlerindendir.


Âteşin keremiyetinin sırrını duygur bize
Geh hilâf üzre anı kimdir gülistân eyleyen.  


Âteşin şeref ve üstünlüğünün sırrını duyur bize
Kimdir onu bazan aykırı olarak gülistân eyleyen.  


İbrahim aleyhisselâma telmih vardır. Ateş gerçek vasfı ile değilde gülistan olarak hal arzetmesindeki hususiyet ateşin ve başka vasıfların keyfiyetlerinde olan şeylerin inkılâbında itaatın ne olduğu anlaşılmaktadır.


“Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: İsteyerek veya istemeyerek, gelin! Dedi. İkisi de "İsteyerek geldik" dediler.” [3]



Yelde kimdir geh nesîm ü geh sabâ zevkin veren
Gâhî hışmiyle nice büldânı vîrân eyleyen.  


Yelde kimdir bazan esinti bazan sabâ rüzgârı zevkini veren
Zaman zaman öfke ile nice ülkeleri harap eyleyen.  


Kimdir anı bana göster şol sularda durmayıp,
Rûz u şeb yüz üstüne âşk ile cevlân eyleyen.  


Kimdir anı bana göster şu sularda durmayıp,
Gece gündüz yüz üstüne âşk ile hareket eyleyen.  


Hâk ne ma’dendir biter andan maâdin geh nebat,
Kimdir anı gâhı hayvân gâhı insan eyleyen. 


Hâk ne ma’dendir biter ondan madenler bazan bitki,
Kimdir onu bazan hayvân bazan insan eyleyen.


Ay u gün yıldızları kim döndürür ver gel haber,
Hem ne seyr için dönerler bunca devrân[4] eyleyen. 


Gel, Ay ve gün yıldızları kim döndürür haberini ver,
Hem ne seyr için dönerler bunca devir eyleyen. 


Bâde birdir sâkî bir meclisteki yârân da bir. 
Bâdenin keyfiyyetini[5] kimdir elvân[6] eyleyen


Bâde birdir sâkî bir meclisteki yârân da bir. 
Bâdenin keyfiyyetini kimdir elvân eyleyen


Kiminin mescidde boynun eğdirip zâhid kılan,
Kiminin meyhânede serhoş u sekrân eyleyen. 


Kiminin mescidde boynun eğdirip zâhid kılan,
Kiminin meyhânede sarhoş ve mest eyleyen. 


İbnu Mes'ud radiyallâhü anh anlatıyor: "Sâdık ve Masdûk olan Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular ki:


"Sizden birinin yaratılışı, annesinin karnında kırk günde cem olur. Sonra bu kadar müddetle "alaka" olur. Sonra bu kadar müddette "mudga" olur. Sonra Allah bir meleği dört kelimeyle gönderir: (Bu melek) rızkını, ecelini, amelini, şaki veya said olacağını yazar, sonra ona ruh üflenir. Kendinden başka ilah olmayan zâta yemin olsun, sizden biri, (hayatı boyunca) cennet ehlinin ameliyle amel eder. Öyle ki, kendisiyle cennet arasında bir zirâlık mesafe kaldığı zaman ona yazısı galebe çalar ve cehennem ehlinin ameliyle amel ederek cehenneme girer. Aynı şekilde sizden biri (hayatı boyunca) cehennem ehlinin amelini işler. Kendisiyle cehennem arasında bir ziralık mesafe kalınca yazısı ona galebe çalar ve cennet ehlinin amelini işleyerek cennete girer."[7]



 Bu hadisi şerif ile bizim kendimize ve insanlara bakışımızda bazı şeylerin takdire bağlı olduğu anlaşılmıştır. Gavs’ül-âzam İhramcızâde Hacı İsmail Hakkı Toprak Sivasî kaddese’llâhü sırrahu’l-aziz;


“Eden eyleyen Allah,  vela havle velâ kuvvete illa billâh.”


“Gardaşlarım! Kimsenin kusurunu aramayın ve görmeyin, gördüğünüz za­manda üzerini örtüp geçin” [8] buyurarak işin hakikat cephesinde Allah Teâlâ’nın olduğunu bilmek gerekir. Ancak Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme öyle ise biz ne yapacağız diye sorular sorulmuştur.


Hz. Cabir radiyallâhü anh anlatıyor: "Süraka İbnu Malik İbnu Cu'şem radiyallâhü anh gelerek sordu:


"Ey Allah'ın Resûlü! Bize dinimizi açıkla. Sanki yeni yaratılmış gibiyiz. Şimdi amel ne husustadır: Kalemlerin kuruduğu, miktarların kesinleştiği şeylerde mi, yoksa istikbale ait şeylerde mi çalışacağız?"


"Hayır (istikbale ait şeylerde değil). Bilakis kalemlerin kuruduğu, miktarların cereyan ettiği (kesinleştiği) hususta!" buyurdular. Sürâka tekrar:


"Öyleyse niye amel edelim (boşa zahmet çekelim)?" diye sordu. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem:


"Çalışın! Herkes yaratıldığı şeye erecektir! Herkes, (yazıldığı) ameliyle amil olacaktır!" buyurdular." [9]



Zâhidin benzin sarartıp ağlatan kim hem nedir?
Kâfirin küfrü dahi fâsıkta isyân eyleyen. 


Zâhidin benzini sarartıp ağlatan kim? Hem nedir?
Kâfirin küfrü dahi fâsıkta isyân eyleyen. 


Halktan ayırmış gözünü pinhâna çekmiş özünü
Ne arar kendini halktan böyle pinhân eyleyen. 


Halktan ayırmış gözünü gizlemiş çekmiş özünü
Ne arar kendini halktan böyle gizleyen. 


Risalet zamanında münafıklar gelip Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ile namaz kılarlardı ve şer'î emirlere uyarlardı amma yine onların hakkında ayet nazil oldu ki:  انّ الْمُنافقين فى الدّرْك اْلاسْفل من النّار ولنْ تجد لهُمْ نصيرًا   “Şüphe yok ki, münafıklar ateşin en aşağı tabakasındadırlar. Ve elbette onlar için yardımcı da bulamazsın.” [10]



 Namaz ve niyaz suretinde görünen riya ehlinin hakkında bu âyeti kerîme buyurulmuştur. Allah Teâlâ ehli dışa bakıcı olmazlar. Belki ehlullâhın niceleri vardır ki kendisini gizleyip örtmek için kabahat işleyip puthâne ve meyhane köşesinde şarap içer ve oğlan cemalini seyrederler. Görenler fasık ve facir ve kâfir derler.   Dışa baktıkları için.   Velâkin kabiliyetli olanlar sözlerinden anlarlar ve nefesinin etkisinden hisseler alıp ehlullahdan olurlar.


Zahidî der palas pûşî nîst


Zahidî pâk bâş ger atlas pûş [11]



Görse mahbubu gönül bî-ihtiyâr[12] nâil olur,
Ehl-i derd uşşâkı kimdir zâr u giryân eyleyen


Görse sevgilisini gönül iradesiz kavuşmak ister,
Kimdir derd ehli âşıkları inleten ve ağlatan


Kim bu sırdan kimini mahrum edüp câhil eden
Kimini mahrem edinüp ehl-i irfân eyleyen. 


Kim bu sırdan kimini mahrum edip câhil eden
Kimini mahrem edinip irfân ehli eyleyen. 


Vahdet ehli cümlede bir yüzü seyrân ettiler,
Lik görmez ol yüzü kesrette tuğyân[13] eyleyen. 


Vahdet ehli cümlede bir yüzü seyrân ettiler,
Lakin görmez ol yüzü çoklukta ileri giden. 


Ve dahi hâssü'l- hâsların imanı odur ki bütün eşyanın Allah Teâlâ’nın sıfatlarının açığa vurulduğu yer olduğunu bilip zikrin ayni zikr edilen olduğunu görürler. Bütün âlemde ve kendinde görünenleri Hakk'tan gayrı görmezler. Yani Allah Teâlâ'da fâni ve Allah Teâlâ ile bakî olup hakka'l- yakîn mertebesine vasıl olalar.


İre hakkanî vücud andan sana keşf ola hâl


Kim odur mezkûr hem zâkir dahî ezkâr Hakk


Yani zikreden ve zikr olunan ve zikir Hakk'tır. Bu makama kutbu'l-aktap makamı derler. Fenâ-î sırf, tecelli-yi zât, cemü'l-cem, hazret-i ehadiyyet, hakikat-ı Muhammediye hep bu makama verilen isimlerdir. Buna delil-i nâtık odur ki: ونفخْتُ فيه منْ رُوحى  Yani "Ben Âdem’e ruhumdan üfledim."[14] buyurmuştur. Ve bir dahi buyurur ki ونحْنُ اقْربُ اليْه منْ حبْل الْوريد   “Ben size boynunuzdaki damarınızdan daha yakınım.”[15] Ve hadis-i kudsîde buyurur ki [16]



Kulum bana devamlı nafile ibadetleri ile yaklaşır. Bunun sonucunda ben onu severim. Bir kere onu sevdim mi ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Eğer benden bir şey isterse onu veririm. Bana sığınır­sa muhakkak onu korurum.”   [17]



Ey Niyâzî kim vücûdun terk ederse ol durur
Cümle yüzler içre ol bir yüzü seyrân eyleyen. 


Ey Niyâzî kim vücûdun terk ederse o durur
Cümle yüzler içre ol bir yüzü seyrân eyleyen. 


Ey benim ruhum! Bir kimse görerek iman edenlerden olunca o her yerde Hakkı görür. Belki kendinden gören dahi Hak olur. Bu söylenenlere uygun olarak Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki:


 أتّقُوا فراسة الْمُؤمن فإنّهُ ينْظُرُ بنُور الله تعالى  [18]



"Mü'minin ferasetinden kaçının, çünkü o Allah Teâla'nın nuruyla bakar" buyurup sonra şu âyeti okudular:


"Elbette bunda fikr u firâseti olanlar için ibretler vardır" [19]


[1] Seyran: (Aslı: Seyeran) Gezme, gezinme. Bakıp görme.   Hareket etmek.   Açılma, ferahlanma, teferrüc


[2] Bâd: f. Yel. Rüzgâr. Soluk. Nefes


[3] Fussilet, 11


[4] Devran: Devir, felek, zaman, deveran, dünya


[5] Keyfiyyet: Durum, esas, içyüz, bir şeyin nasıl...


[6] Elvan: (Levn. C.) Renkler. Muhtelif görünüşler


[7] Buhari, Kader 1, Bed'ü'l-Halk 6, Enbiya 1, Tevhid 28; Müslim, Kader 1, (2643); Ebu Davud, Sünnet 17, (4708); Tirmizi, Kader 4, (2138).


[8]—Hazret-i Mevlânâ kuddise sırruhu’l-azîz buyuruyor ki;


“Onlara beddua edeceğine, kendi etrafını tavaf et. Sebeblerin ya­ratıcısı Allah Teâlâ’dır.” (Ken’an Rifâî, a.g.e. s. 385)


Hz. Mevlânâ kuddise sırruhu’l-azîz kusurları, çıbanlara benzetir. Kendinde olandan tiksinip rencîde olmadığı halde, başkasında görünce rahatsız olan insanlar, aynalardan uzaklaşmış, başkalarının kusurlarıyla avunup, kendini unutmuş kimseler gibidir.


İnsan, başkasında çok açık ve net olarak gördüğü fenalığı, kendisinde de aynı netlikte göremiyor. İşte bu görüşe sahip olanlar, önce kendi nefislerinin düşmanı olurlar. (Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Fîhi Mâ Fîh, trc. Ahmed Avni Konuk, hzl. Selçuk Eraydın, İst. 2001, s. XXII)  


[9] Müslim, Kader 8, (2648).


[10] Nisa, 145


[11] Zâhitlik eski elbise giymeklikte değildir,


    Zâhitlik atlas giyse de temiz olmaktır.   (Niyâzî-i Mısrî, 2003), s. 21


[12] İhtiyâr: irâde, kendi isteğiyle seçme ve hareket etmek, isteme; arzu etmek.


[13] Tuğyan: Zulüm ve küfürde çok ileri gitmek. Azgınlık, taşkınlık. Taşkın mizaçlılık.   Kan galebe etmesi hali.   Resmî devlet kuvvetlerine karşı durmak.   Su baskını


[14] Hicr, 29


[15] Kâf, 16


[16] Buhârî. Rekaik, 38; İbn. Mâce. Fiten. 16.38


[17] (Niyâzî-i Mısrî, 2003), s. 16


[18] Hicr, 75-Tirmizî, Tefsir, Hicr, (3125)


[19] (Niyâzî-i Mısrî, 2003), s. 19

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar