Print Friendly and PDF

Sırrım Sana


78





Vezin: Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilün





Sırrını nâdâna izhâr itme cânân elden gider [1]
Bülbül-i şûrîde olma gülsitân elden gider





Hüsnüne mağrur olup cevr eyleme âşıklara
Payidâr olmaz güzellik nâgehân elden gider





İlâhî tevbeler olsun bir dahi mey içmeyem
Mey içüp mahbûb olunca ihtiyar elden gider





Dâ’imâ âşk ehliyile aşinalık eyle kim
Yâd ile biliş olunca âşinâ elden gider





Yûsufı gör kim Mısır’a pâdişahdı bir zaman
Gör neler geldi seyr it bu zaman elden gider





Ey Niyâzî dünya içün zerrece gam çekme kim
Cidd-i cehd etmek lâzım çünki canan elden gider





Sırrını nâdâna izhâr itme cânân elden gider
Bülbül-i şûrîde olma gülsitân elden gider





Haddini bilmezlere sırrını açıklama cânân elden gider
Yanık bülbül olma gülsitân elden gider





Hikâye:





Zamanın padişahı dervişlerin arasına istihbarat için görevli gönderdiği kişinin içine aşkın sinmesi gibi. Oysa görevlinin gayesi istihbarattır. Fakat aşkın bulaşıcılığı onu da kendine çekmiş ve sinesine ateşini düşürmüştür.





O kişi, dergâhta yedi sene kalmış, kâmil bir derviş olmuştur. Fakat padişaha rapor götürmek için söz vermiştir. Yedi sene sonra dergâhtan çıkıp kendisine görev veren padişahın huzuruna çıkmıştır.





Sultanım, bu kulunuzu yedi sene evvel bir kese altınla şu dergâha görevli gönderdiniz. Orada ne oluyor, ne geliyor? Bana rapor getirin, demiştiniz. Bu kulunuz, raporunu getirdi ve görevini yaptı,” demiş. Hünkâr:





Söyle bakalım” deyince





Hünkârım, onu sonra alırsınız. Rapor dilimin altında yazılıdır. Fakat size daha önce daha başka bir şey söylemek istiyorum” demiş.





Nedir o?”





Böyle süslü püslü, bin bir türlü tecessüsün, hasetlerin bulunduğu dünya çarkının içindeki üç beş günlük dünya sultanlığı size gurur vermesin. Eğer gerçekten padişah olmak istiyorsanız siz oraya gidin, derviş olun. Oradakiler sultan. Onların sultanlıklarının dokunulmazlığı var. Öyle üç beş günlük babadan intikal eden bir hükümdarlık bir padişahlık değil. Oradakilerin hepsi sultan. Lütfen oraya gidin ve derviş olun,” demiş. Padişah;





Cellât!” diye cellâdı çağırır. Derviş olan görevli;





Tamam, ben gönüllü geldim. Cellâda başımı teslim edeceğim. Ne olur hünkârım, gelin bu üç günlük yaldızlı elbiselerin altından, binlerce etrafınızda sizden bir şeyler bekleyen müraî insanların içinde kendinizi sultan zannetmeyin. Oraya gidin. Sultanlık orada,” demiş.





Cellât, bu arada mübarek başını gövdesinden ayırır. Ağzını açarlar ve dilinin altından bir kâğıt çıkar. Kâğıdın üzerinde şu yazılıdır:





“Seri (Baş) verdi, sırrı vermedi Server Baba” [2]





Sırra sahip olmak ile başın emniyeti kalkmıştır. Bilmek ve bilmemek sır sahibini emniyetten uzaklaşmasına sebep olmuştur. Bazılarının talebi sır sahibi olmaktır. Ancak saklasa içine dert, söylese başına dert olmaktadır. sırrı olan kamışa, söyletmek için kaç tane delik açıldı.





Hüsnüne mağrur olup cevr eyleme âşıklara
Payidâr olmaz güzellik nâgehân elden gider





Güzelliğine mağrur olup eziyet etme âşıklara
Payidâr olmaz güzellik ansızın elden gider





Hikâye:





Bir gün sahipleri tarafından deve ile merkep zayıfla­dıklarından dolayı sahraya terk edildiler.  Bu iki hayvan azatlığın verdiği fırsatla semirdiler. Fakat merkep devamlı surette zevkten anırmak istiyordu. Deve de mani olmaya çalışıyordu. Deve;





“Yapma ne olur, eski hayatımıza döneriz” demişse de merkep anırmıştır.





 Oradan geçenler bunları tutup yeniden yüke vurmuşlar. Sonunda merkep vurulan yükün ağırlığı ve hamlığı ile bir uçuruma yuvarlamıştır.  





İlâhî tevbeler olsun bir dahi mey içmeyem
Mey içüp mahbûb olunca ihtiyar elden gider





İlâhî tevbeler olsun bir dahi şarap içmeyim
Şarap içip sevilen olunca seçicilik elden gider





Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki;





“Günahtan tevbe eden kişi günahı olmayan kişi gibidir” [3]





Pişmanlık, insanın kendi tanımında duyduğu rahatsızlıktır. Tövbe insanın bir önceki tanımını reddetmesi, kendisini yeniden tanımlamasıdır. Eğer davranışları insanı pişmanlığa ve tövbeye değil, hoş­nutluğa götürüyorsa, insan kendi tanımına sahip çı­kıyor demektir. İnsanın doğru yaptığına inanması, kendi hakkındaki tasavvurun doğruluğuna inanma­sına eşittir. İnsanın kendi hakkındaki tasavvuru bir zan da olabilir, bir gerçek de.[4]





Hazreti Ali Kerremallâhü veche buyurmuş ki:





“Yeryü­zünde iki büyük yardım eden var idi, biri gitti ve biri kaldı. Evvelki gitti; bu Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem dir. Yeryüzünde kalan ve bize yardım edebilecek tek şey ise istiğfardır.” [5]





 





Nasuh Tövbesi





Kur´ân-ı Kerim'de, "Ey iman edenler! Allah'a Nasuh Tövbesi ile tövbe edin," [6] buyrulmuştur. Bazıları bu Nasuh sözünün yorumlanmasında nefse dönmeyen şey demişlerdir. Bu hoş bir deyimdir. Bazıları da Nasuh, yüzü kadın yüzüne benzeyen bir adammış, ama tam bir erkekmiş, erkekten hiçbir eksik tarafı yokmuş derler.





Kadınlar hamamında tellâklık edermiş. Tam otuz yıl bu işte ça­lışmış. Bir gün sultanın kızı hamama gelmiş, kulağındaki büyük ya­kut küpe kaybolmuş. Farkına varınca bunun hamamda kaldığını anlamışlar, çavuşlara emir verilmiş hemen gidin hamamda hiçbir delik deşik kalmamak şartı ile araştırın! denilmiş. Çavuşlar hamamın kubbesini ve içini, her tarafını sarmışlar.





Her işin tam vakti gelmedikçe





Sana dostun dostluğu fayda vermez.





Nasuh halvete girer korkudan titremeye başlar. Şimdi araştırma sırası bana gelecek diye sızlanıyor, arka arkaya secdeye kapanıyor, Allah Teâlâ'ya söz veriyor eğer bu defa kendimi kurtarırsam bundan sonra bütün ömrüm boyunca böyle bir iş yapmam, Allah'ım bundan sonra bir daha kadın tellâklığı etmeyeceğim, senin tanrılığına sığınarak söz veriyorum. Eğer şu yükü benim sırtımdan kaldırırsan, bundan böyle Nasuh kulun bir daha bu günahı işlemez, diyor.





Nasuh, bu yalvarış halinde iken içeriden bir ses geldi. Herkesi aradık yalnız Nasuh kaldı onu da arayın. Tam bu sırada bir ses daha geldi, küpe bulundu dediler. Arayanlar bir Lahavle çekti. Nasuh'un hakkında kötü düşüncelere saptık dediler. Bari gelsin eliyle sultanın kızını okşasın kız da onun kendisini okşamasını istiyor. Nasuh'u çağırdılar. Nasuh şu cevabı verdi:





Benim elim bugün işlemiyor, yolda sancılandı. [7]





Dâ’imâ âşk ehliyile aşinalık eyle kim
Yâd ile biliş olunca âşinâ elden gider





Dâimâ âşk ehli ile yakınlık eyle ki
Zikir ile biliş olunca bildiğin elden gider





Âşıklarda din diyanet kaygusu kalmış, yüze nazar eder ve hayran olmuşlardır. Hayranlıklarında sarhoşların hali vardır. Sarhoşa teklif dahi kalmamıştır. Çünkü akıl olmayanca kulluk teklifi ve sorumluluğu düşer. Günah diye içkinin haram kılınışı maddî ve manevî cihetdendir. Âşk şarabından nuş edenlerin Allah Teâlâ katındaki derecesi çok yüksektir.





Yûsufı gör kim Mısır’a pâdişahdı bir zaman
Gör neler geldi seyr et bu zaman elden gider





Yûsuf aleyhisselâmı gör ki Mısır’a pâdişahdı bir zaman
Gör neler geldi seyret bu zaman elden gider





Ey Niyâzî dünya içün zerrece gam çekme kim
Cidd-i cehd etmek lâzım çünki canan elden gider





Ey Niyâzî dünya için zerrece gam çekme ki
Ciddi gayret etmek gerek çünkü canan elden gider














[1]  (ERDOĞAN, 1998) s.85





[2] SIR, Ayşe Nur; Batmayan Güneş Devam Eden Gölgeler, İstanbul, 2005, s. 583





[3] Taberânî, Süleyman b. Ahmed, el-Mu'cemü'l-kebîr, thk. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî, Dâru ihyâi'ttürâs el-Arabî, Beyrut, ty. X, 150 (10281), XXII, 306 (775); Beyhakî, Ebû Bekir Ahmed b. el-Huseyin, Şu'abü'l-îmân, 1. bsk. thk. Muhammed Sa'îd Besyûnî, Zağlûl, Beyrut, “410, V, 388 (7040),436 (7178), 439 (7196); a. mlf, es-Sünenü'l-kübrâ, X, 154 (20348, 20349, 20350). Ebû Nuaym, Ahmed b. Abdillâh el-Isfahânî, Hılyetü'l-evliyâ ve tabakâtü'l-asfiyâ, Beyrut, 1967, IV, 210, 318, VIII, 78,X, 398. (UYSAL, 23 Bahar 2007 )





[4] (ÖZEL, 2006), s.120





[5] (Kuddûsî, Tarihsiz), s. 164





[6] Tahrim,8





[7] (Şems-i Tebrizî, 2007), (M.359) s.444


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar