Print Friendly and PDF

Vaiz Kendine Bak


ظ       Z





96





Vezin: Mefâ’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün Fâ’ilün





Bugün bir meclise vardım oturmuş pend eder vâiz,
Okur açmış kitâbını bu halkı ağladır vâiz.
 





İki bölmüş cihân halkın birini cennete salmış,
Eliyle kürsüden birin Tamû’ya sarkıdır vâiz. 





Çıkar ağzından ateşler yakar şeytân-ı mel’ûnu,
Sanasın yedi Tamûnun azâbı kendidir vâiz. 





Tamûya şöyle doldurmuş içinde yok duracak yer,
Ana yerleştirir halkı acep hizmettedir vâiz. 





Yaraşur va’z ana hakkâ ki yanar yakılur her dem,
Niyâzî’nin hemen ancak cihanda adıdır vâiz.
 





Bugün bir meclise vardım oturmuş pend eder vâiz,
Okur açmış kitâbını bu halkı ağladır vâiz. 





Bugün bir meclise vardım oturmuş vâiz nasihat eder,
Açmış kitâbını okur bu halkı ağlatır vâiz. 





Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki;





“İyiliği öğretip de onu yapmayan kişinin durumu, insanları aydınlatıp da kendini yakan kişinin durumuna benzer.” [1]  





Nasihat ediciler ister istemez büyük hatalara düşmektedirler. Kürsüler ders verme makamı değil irşad makamıdır.





Nasihat ediciler, mevzuların normal hayatın içinde oluşan değişimin farkını unutunca tehlikeli konuşmaları ile ayak kaymalarına sebep olmaktadırlar. Allah Teâlâ’ya bu konuda sığınmak gerekmektedir. Bu ilim sahiplerinin ayaklarının kaydığı yerdir.





Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki;





“İyiliği öğretip de onu yapmayan kişinin durumu, insanları aydınlatıp da kendini yakan kişinin durumuna benzer.” [2]  





Ölüm vaizleri vardır: ve yeryüzü, kendilerine ha­yattan el çekmeleri vaaz edilmesi gereken kişilerle dolu.





Gereksiz kişilerle dolu yeryüzü, bu fazla kişilerle bozulmuştur hayat. "Ebedi Hayat'la ayartılıp çekilsin­ler bu hayattan!





"Sarılar" diyorlar ölüm vaizlerine, ya da "karalar". Ama ben onları başka renklerde de göstermek isterim sizlere.





İşte içlerinde yırtıcı hayvan taşıyan, şehvet ya da kendine eziyetten başka seçecekleri yol olmayan kor­kunç kişiler. Onların şehvetleri bile kendilerine eziyet­tir.





Henüz insan bile olamamışlardır, bu korkunç kişi­ler: hayattan el çekmeyi vaaz etsinler de, kendileri göçsünler!





İşte ruhu veremliler: daha doğmadan ölmeye baş­larlar ve bezginlik ve vazgeçme öğretilerini özlerler.





Ölmeyi severek isterler, onların bu arzularını bizim de uygun bulmamız gerekir! Bu ölüleri uyandırmak­tan ve bu canlı tabutları rahatsız etmekten sakınalım![3]





"Ey bilgelik taşı! Yükseğe atmışsın sen kendini, ama atılan her taş düşmeye mahkûmdur!





Ey bilgelik taşı, ey sapan taşı, ey yıl­dızları parçalayan! Kendini sen öylesine yükseğe atı­yorsun, ama atılan her taş düşmeye mahkûmdur![4]





İki bölmüş cihân halkın birini cennete salmış,
Eliyle kürsüden birin Tamû’ya sarkıdır vâiz. 





İkiye bölmüş cihân halkını birini cennete salmış,
Eliyle kürsüden birini cehenneme atar vâiz. 





Allah Teâlâ, bu beyanı vaizler ve nasihat edicilerin nasihat ederken haddi aşmaları hakkında buyurdu ki;





 “Bir adam;





“Allah’a yemin olsun ki, Allah filancayı bağışlamaz” dedi. Allah Teâlâ da (buna) şöyle cevap verdi:





“Benim falanı mağfiret etmeyeceğim üzerine yemin eden kimdir? O kimseyi bağışladım ve senin amelini de boşa çıkardım.” [5]





Mesela bir kişinin birinin ibadeti hakkında karşılaşacağı durum hakkında Allah Teâlâ adına hüküm vermesi fitnenin meydana çıkmasına sebep teşkil eder. Bu nedenle hakkın kişiler tekeline intikali başka bir hakkın gaspını çağrıştırır. Allah Teâlâ hakkını kulun tarafından kullanmasına razı değildir.





Allah Teâlâ kullarına tasarruf hakkını vermekten çok onların değerleri karşısında gönüllerini dileklerini kabul ederek ikramda bulunur. Bu ikram, tasarrufun gerçek manasıdır. Evliyaların ve nebilerin dilekleri ile oluşan haller Allah Teâlâ’nın onlara verdiği değerdendir.





İnsanın düşüncesi, inancına veya zannına göre doğru olduğu için başkalarını kabullenmekte zorlanmasıdır. Koyduğu sınırlar dahi diğer insanları öylesine kapsar ki, kendi dahi bir zaman sonra koyduğu sınırın içinde helak olur.





Çıkar ağzından ateşler yakar şeytân-ı mel’ûnu,
Sanasın yedi Tamûnun azâbı kendidir vâiz. 





Çıkar ağzından ateşler yakar mel’ûn şeytânı,
Sanarsın yedi cehennemin azâbının takdir edenidir vâiz. 





Tamûya şöyle doldurmuş içinde yok duracak yer,
Ana yerleştirir halkı acep hizmettedir vâiz. 





Cehennemi öyle doldurmuş ki içinde duracak yer yok,
Ana yerleştirir halkı acaba ne hizmettedir vâiz. 





Yaraşur va’z ana Hakkâ ki yanar yakılur her dem,
Niyâzî’nin hemen ancak cihanda adıdır, vâiz.
 





Hakk için uygundur va’z ona yanar yakılır her zaman,
Niyâzî’nin hemen ancak cihanda adıdır, vâiz.





Niyâzî-i Mısrî, vaizlik ancak onundur. Çünkü Allah Teâlâ için yanar yıkılır, durur.










[1] Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, II, 166 (1681), 167 (1685); Hatîb el-Bağdâdî, İktizâu'l-ilm el-amel, 4.bsk. thk. Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî, el-Mektebü'l-İslâmî, Beyrut, 1397, s. 70; Heysemî, Mecmau'z-zevâid, I, 184, 185.





[2] Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, II, 166 (1681), 167 (1685); Hatîb el-Bağdâdî, İktizâu'l-ilm el-amel, 4.bsk. thk. Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî, el-Mektebü'l-İslâmî, Beyrut, 1397, s. 70; Heysemî, Mecmau'z-zevâid, I, 184, 185. (UYSAL, 23 Bahar 2007 )





[3] (NİETZSCHE, et al., 2006), s. 48-49





[4] (NİETZSCHE, et al., 2006), s. 185





[5] Müslim,2621


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar