Ah ile Oh
İsteseler de istemeseler de canlıların nefislerindeki zikir, alıp
verdikleri nefeslerdir. Çıkan ve giren her solukta Allah Teâlâ’nın ismi vardır.
Bu da “he” sesidir. Çıkan “he” nin kaynağı kalptir, inen “he” nin kaynağı ise
Arştır. “Hû” kelimesindeki vav ise ruhun ismidir.
Şeyhlerden biri müridlerine şöyle demişti:
“Size bir belâ ve musîbet
geldiği zaman sakın oh! Demeyin. Çünkü bu şeytanın ismidir. Çünkü hı’nın çıkış
yeri kalp dediğiniz kurb makâmından uzaktır. ”Âh” deyin. Bu Allâh’ın ismidir.
“vah”, “vah” da böyledir. Çünkü bu, “Hû”nun ters dönmüş şeklidir. Nefis rahatı
bulunca istirahat eder, keyiflenir ve: “Oh!” der, yan gelip yatar. Çünkü
şeytanın sevgilisi ve dostu bu kelimedir. Kadehleri kardeşinin ve dostunun ismi
ile yudumlar. Kendisine musibet ve belâ oku isabet edince yine oh der. Hâlbuki
nefs-i mutmainne ise bilakis darda kaldığı zaman “Allâh, Allâh”der. Bu isim,
yani “ha”, İsm-i Âzam’a bitişecek kadar bir noktaya ulaşır. İsm-i Âzam’ın
başlangıcı da Allâh’tandır. Çünkü Allâh kelimesi bütün cemâl ve celâl
sıfatlarını içine alan zat ismidir. Fakat daha sonra keşfin artmasıyla mânası
açıklık kazanır, Allâh kelimesinin harfleri azalır ve o zaman sen “hû”dersin ve
hû hazır, yakîn ve sabit olan Zât’a işarettir. (gâibe işaret değildir.)
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar