Print Friendly and PDF

ALLAH TEÂLÂ’NIN İLK EMRİ OKU-AKIL ve Beyin-Bilgi İlişkisi

Bunlarada Bakarsınız



Okumak, anlamak, düşünmek., insan beyninin birbiriyle bağlantılı en üst faaliyetleri. Somut âlemde, okumak yalnızca insana has. Başka canlıların böyle bir özelliği yok.
Kaç gün, kaç yıl ya da kaç bin yıl sonra kıyâmet kopacaksa, o zamana kadar tazeliğini koruyacak olan kitap; Kur’an, on dört asır önce inmeye başladığında, ilk kelimesi; ‘îkra!’ idi. Yani bir an için Kur’an, yalnızca bu bir tek kelimeden ibaretti; ‘Oku!’
Kitabın ilk sözüydü bu! Özellikle seçilmiş, önemsenmiş, öne çıkarılmış ve açılış onunla yapılmıştı.
Bunda büyük hikmetler olmalıydı.
İnsanların, toplumların birbirine üstünlüğü bu ke­limeyle!
Karşılığını görmek için ölümden sonrasının beklenmesi de gerekmiyor. Okumanın başlamasıyla karşılık başlıyor.
Bilimsel çalışmalar, insanın beyninin okumayla ko­runduğunu gösterdi.
Beyin kan akımı, beyin elektrik aktivitesi ve metaboliz­masında büyük artışlar görülüyor.
20 yaşından itibaren herkesin beyninde, he rgün 50 bin civarında sinir hücresi ölür ve yerine yenileri gelmez. Vücudun, ölünce yenilenmeyen tek hücresidir sinir hücresi. Bu ölümler başka bazı faktörlerle de artarsa kaçınılmaz olarak, az veya çok bunama ortaya çıkar. Oku­mayan kişi, 20’li yaşlarından itibaren sürekli ölen sinir hücreleri ile bunamaya doğru yol alır. Düzenli okuyan kimselerse, başka bir organik sebep yoksa bundan kur­tulma şansını elde eder, çünkü okumak beyin hücrelerini korur.
Böylece Kur’an’ın, daha ilk kelimesi ile bir mucize olduğu görülüyor.
Ama bilgi çağında İslâm âlemi inatla okumaya karşı direniyor.
Bunun faturası ise çok ağır; tek kelime ile zillet!
Kur’an’dan bu ilk kelime yeterince anlaşılmadığı sürece de bu faturanın ödenmesi hiç bitmeyecek. Ta ki, Rabb’in emrine muhalefetten dolayı tövbe edip; Kitabı, tabiatı, olayları, hayatı ve kendini hakkıyla okuyuncaya kadar!..
Bir insan hayattaysa ve aklı varsa 'okumak’ onun en büyük mükafatlara ulaşacağı, ihmal ettiğinde de zarar­larını başka hiçbir şeyle asla telafi edemeyeceği bir durum.
Beyin öyle kıymetli ve nazik bir organ ki, kendisine değer verilmediğini görünce küsüp gider. Kadrini, kıymetini bilmeyen, onu yerli yerince kullanmayanlardan uzaklaşır, ya da bir başka ifadeyle geri alınır. Bunu, sinir fizyolojisi üzerine çalışanlar, ‘ya kullan, ya kaybet’ ilkesiyle özetlemişlerdir.
Hayatın ilk haftaları, ilk ayları ve hatta belki ilk yılı içinde beynin birçok bölümü aşırı sayıda nöron üretir ve bunların aksonları da başka nöronlara bağlanmak üzere pek çok dala ayrılır. Eğer bu yeni sinir hücreleri, uygun başka nöronlarla, kas hücreleri ile veya salgı hücreleri ile bağlantı kuramazlarsa birkaç hafta içinde yok olur giderler.
Bir bebeğin doğumundan kısa bir süre sonra beynin çeşitli bölgelerindeki nöronların nihai sayısı ve bağlantıları ya kullan, ya kaybet’ ilkesine göre belirlenir. Bir örnek ver­mek gerekirse, yeni doğan bir hayvanın bir gözü, bir kaç hafta boyunca kapalı tutulursa, görsel korteksteki hücre katmanları yozlaşmış olur ve o göz hayat boyunca ya kıs­men ya da tamamen kör kalır. (Guyton)
Normal gelişmesine ulaşan, kısaca beyin dediğimiz sinir sistemimiz kullanıldığı takdirde diri kalır.
Kullanma beyni koruyor. Okuma ve öğrenme ise sinir sistemini en geniş çapta çalıştıran ve koruyan bir eylem olarak karşımıza çıkıyor.
Eğitim, beynin ya bir amaca yönelik olarak ya da plânlı ve yeniden şekillendirilmesi işlemi olarak iki biçimde oluşa­bilir: Birincisi, doğumdan itibaren doğal ve sosyal çevre uyaranları tarafından oluşturulan genel bilinçlenme ve şekillenme, İkincisi ise beynin belirli bir gelişme aşa­masından sonra özel gayret ve uyaranlara bağlı olarak şekillenmesi.
Eğitim düzeyinin, beyin fonksiyonlarının gelişmesindeki etkisi açıktır.
Kullanılan beyin hem gelişiyor, hem de korunuyor. Kul­lanılmadığı oranda ise hem kendini meydana getiren hücreleri hem de fonksiyonunu kaybediyor.
Bundan en çok etkilenen de, şuurlu faaliyetlerimizin merkezi durumunda bulunan üst beyin (korteks) denen kısım oluyor.
Zamanla, Beynin bu alanında, başlangıçta var olan nöronların yüzde 50’si veya daha fazlası yok olur. ’
Okuma eyleminin beyin kan akımı üzerindeki olumlu etkileri, beyin dokusu için yeri başka bir şeyle doldurula­mayacak derecede önem arz eder.
Bu, ileri görüntüleme metotları ile ispat edilmiştir.
“Beyin kabuğunda birbirinden ayrı 250 kadar segmente aynı anda kan akımı kaydeden bir yöntemde, ‘radyoaktif ksenon’ maddesi ‘karotis’ (şah damarı) atar daman içine enjekte edilir. Daha sonra her beyin kabuğu bölgesinin radyoaktivitesi kaydedilir. Bu teknikle, yerel nöronal aktivitedeki değişimlere cevap olarak, beynin bir segmentinde kan akımının saniyeler içinde değiştiği saptanır. KİTAP OKUMA sırasında oksipital kortekste ve temporal korteksin lisan algılama alanlarında kan akımının arttığı tespit edilmiştir. ’
Beyindeki kan akımı ve glikoz metabolizmasını gösteren bir yöntem olarak, PET Yöntemi’yle de bu durum ispat edilmiştir. Okuma, konuşma ve düşünmeyi içeren mental aktivitenin eşlik ettiği serebral kan akımı ve glikoz meta­bolizmasındaki lokal değişiklikleri gösteren bu yöntemde; okurken, başın arka kısmında (oxipitalde) bir alan, düşünürken ön frontal kısımda, aktif konuşma esnasında ise, orta kısımda bir alanda artış olduğu tespit edilmiştir.
Her düşünce ‘Beyin Kabuğu’nun birçok bölümünde, Talamusta, Limbik sistede ve beyin sapının Retküler formas­yonunda eşzamanlı sinyaller oluşmasına yol açar.
Bu anlatılanların ışığında, düşünme için sinirsel aktivite bazında şöyle bir tanım ortaya koyabiliriz: Bir düşünce, sinir sisteminin, başta Serebral Korteks olmak üzere Talamus, Limbik sistem ve beyin sapındaki yukarı retiküler for­masyonu da içine alan birçok bölümünün aynı anda ve belirli bir sıra içinde uyarmasının sonucudur. Buna düşünmenin bütüncül kuramı (Holistik teori) denir.
Doğumdan itibaren beynin karşılaştığı uyaranların çeşitli ve zengin olması, bu uyaranların eğitimle sürekli ve sistemli hale getirilmesi ve bütün bunların yaşam süresince devamı, beyni yaşlılığın getireceği fonksiyon ka­yıplarına karşı dayanıklı ve güçlü kılmaktadır. Bir başka ifadeyle, beynin temel görevlerine ek olarak; bilmeyle, öğrenmeyle ve yapmayla ilgili fonksiyonları ne denli gelişti­rilirse beyin de o ölçüde etkili kullanılır.
Okuma, beyinde o kadar etkin bir rol oynamaktadır ki, epileptik açıdan hastalık zemini bulunan bazı kimselerde epileptik deşarja bile neden olabilmektedir. Bu da oku­manın beyin üzerindeki müthiş etkisinin bir başka ispatı olarak yorumlanabilir.
Epileptik Nöbete yol açan olagan dışı mekanizma ilk defa Bick Ford, (1954) tarafından bildirilmiştir. Foster (1977) bugüne kadar bilinen 48 vakaya kendi şahsi vakalık tecrübesini eklemiştir.
Sağlıklı kişilerde, kitap okuma ve düşünme işlevi sırasında, EEG’de (beynin elektrik aktivitesini ölçen tetkikte) ‘beta’ elektrik aktivitesinde artış görülür.
Bütün bu tespitler ışığında denebilir ki, okuma, düşünme ve anlamanın beyin üzerinde meydana getirdiği etki, sinir ve akıl sağlığı için asla yeri doldurulamaz ve vazgeçilmez bir faaliyettir.
‘Büyümeyen şey ölür’; Muhammed îkbal’in isabetle ifade etiği bu genel kural, beyin ve akıl için de geçerlidir.
Muhammed İkbalin kıymetli eseri Cavidname’de;
Hintli bilge soruyor;
-Aklın ölümü nedir?
Cevap;
-Düşüncenin terk edilmesi!
-Kalbin ölümü nedir?
-Zikrin terk edilmesidir.
Düşünce bilgisiz, bilgi ise okumasız olmuyorsa; oku­mayanın aklı eksik olacak, aklı eksik olanın da kalbi sıkın­tıya girecek demektir.
Ancak okumaktan maksat, okunan şeyin üzerinde düşünmek ve anlamak olmalıdır. Aksi halde 'okumak’ fii­linden arzu edilen mental ve psikolojik kazanç elde edile­mez.
Okuma, anlama ve anladığını ifade etme ile birlikte olduğunda beyinde en geniş alanları çalıştıran büyük bir aktivite oluşturur.
Bundan uzak kalmanın kayıpları bir başka şeyle asla telafi edilemez.
Okumamakta direnenleri orta yaştan sonra bekleyen tehlike; ‘Demans’yani ‘bunama’dır. Alkol, uyuşturucu, sigara, stres, gece hayatı, bazı metobolik hastalıklar, beyni ilgilendiren enfeksiyonlara ve yine beyin dokusunun azalmasına sebep olan Alzheimer ben­zeri dejeneratif beyin hastalıkları ve kafa travması gibi se­beplerin beyin üzerinde meydana getirdiği yıkım erken yaşlarda bunamayı getirir. Beyin dokusunun yıkımı, yani sinir hücrelerinin azalması, zihni fonksiyonların gerilemesi sonucunu doğurur. Bu durum bazen o kadar ileri boyut­lara varır ki, oluşan ‘bunama’ tablosu birçok kimse için hayatın trajedik bir tarzda sonlanmasını kaçınılmaz hale getirir.
Bu demans tablosunun bilinmesi, anlaşılması, bundan koruyucu bir ilaç gibi olan ‘Oku’ emrinin kıymetini ve öne­mini daha iyi anlamamıza ve ciddiye almamıza yardımcı olacaktır.
Dementia (Demans): Akıldan yoksun olma manâsında bir kelimedir. Ment akıl, de den-dan manâsı taşır, ia olum­suzluk ekidir. Bu kelimeyi ilk kez MS. 1. yy’da Celsus kul­lanmış, XIX. yüzyıl sonlarına kadar kronik beyin hastalığı nedeniyle geri dönüşü olmayan akıl bozukluğu olarak tanımlanmıştır.
Demans bir semptomlar ve bulgular kompleksidir. Ve kimse bu tehlikeden uzak değildir. Bellek bozuklukları Demansın ilk belirtilerindendir. Unutkanlık, sorulara verilen cevaplarda duraklamalar şeklinde ılımlı düzeyde olabile­ceği gibi hastanın; işini, kendi ismini, günlük olayları hatır­lamakta zorlanması şeklinde ileri düzeylerde de olabilir.
Hafıza: Uyaranların algı aracılığıyla oluşturduğu anıları, izleri, kalıpları, simgeleri depolama, saklama, beyin böl­gelerine yerleştirme, yenileri ile birleştirme, hatırlama, can­landırma işlevlerini yerine getirir. Yani geçmişe ait tecrü­belerin korunması, duruma göre uyumu ve bunlara dayalı olarak yenilere hazırlıklı bir fonksiyondur.
Geçici olan bellek parçaları kalıcı hale getirilir. Bu de­polama sürekli değildir, yeniden yapılandırma ile yeni ayrıntılar eski, yani; depodaki bilgilerle ilişkilendirilerek eski bilgiler de bir yerde kontrol edilmiş olur. Hafızadaki bilgilerin kullanılması ve yapılandırılması için, bilgileri de­podan geri çağırma ve tarama işlemleri yapılır. Bu her ikisi de hatırlama dönemiyle ilgili bir organizasyondur. Bilgi seçilir, yenileri ile ilişkisi gözden geçirilir, gerektiğinde de­polara tekrar gönderilir. Hafıza, davranışta nispeten kalıcı değişikliklerle sonuçlanan bir procestir. Asla gözlenemez, ancak anlaşılabilir.
Hafıza beynin bütün karmaşık eylemlerinde esas roller­den birini oynar ve uyanıklık, dikkat, algılama, duygu­lanımla yakından ilişkilidir.
Önceden bilinmeyen durumlar karşısında amaca yöne­lik davranış gösterilmesi anlamına gelen adaptasyon kap­asitesi, büyük oranda çevreden gelen enformasyonun (bilgilerin) kaydedilip saklanmasına, yani hafıza fonksi­yonuna dayanır.
İşte insan beyin fonksiyonları için son derece önemli olan bu yetenek, demansın oluşmaya başlaması ile yıkılma sürecine girer.
Yaratan Rabb, kıyâmete kadar baki kalacak Kitabında ilk emir olarak, 'Yaratan Rabb'inin adıyla Oku!./ buyu­ruyor! Ve bu emrin pek çok getirisi yanında bunamaya, yani sinir hücrelerinin ölümüne karşı bir tedbir olduğu da asla unutulmamalıdır. Eğer bu emir kulak ardı edilecek olursa biliniz ki, önemli bir ihtimalle bunama sizi bekliyor olacaktır. Ve siz (sinir hücrelerinizin korunması konusunda) bu emrin şifasından bir daha hiç istifade ede­meyeceksiniz; çünkü bir raddeden sonra okumak isteseniz de okuduğunuzu anlayamayacak hale gelirsiniz.
Ayette ifade edilen; ‘Allah’ı unutup da, Allah’ın kendi­lerini kendilerine unutturduğu kimselerden olmayın, ’ ikazına kulak verenlerden olmak bir anlamda ‘Oku yanlardan ol­makla mümkündür.
Bu yüce emre karşı inatla muhalefet etmenin cezalar­dan biri olan bunama cezası, ne büyük bir ceza!
Erken Bunamaya Sebep Olan Faktörler
insanın beynini kullanmaması sonucu, kaçınılması çok zor olan bunamanın (demansın) bazı hallerde daha erken gelişmesi de mümkündür. Birtakım faktörler; günlük sinir hücresi ölümünü 50-60 binden birkaç milyona kadar çıkararak, bunama tehlikesini daha da öne çeker.
Sinir hücrelerinin aşırı derecede kaybı sonucu beyin dokusunun azalmasına sebep olan bu faktörleri şöylece sıralamak mümkün:
Sigara, alkol, esrar, eroin gibi uyuşturucu maddeler ve kronik zehirlenmeler.
Alzheimer, Parkinson, Epilepsi gibi beynin dejeneratif hastalıkları.
Kafa travmaları.
Endokrin hastalıkları, Diyabet ve Üremi gibi metabolik hastalıklar.
Uzun süreli stres ve aşırı ruhsal yüklenmeler.
Gece hayatı gibi düzensiz yaşam, yorucu hayat şartları.
Hava kirliliği, oksijensiz ortamlarda yaşama.
Beyni etkileyen enfeksiyon hastalıkları.
Gebelikle annenin kullandığı alkol, sigara ve bazı ilaçlar.
Beslenme bozuklukları ve şişmanlık.
Dikkat edilirse bu faktörler içinde, kişiyi uzun süre et­kileyen ve en yaygın olan sigara ve alkoldür.
Başta sigara olmak üzere, bu etkenlere maruz kalan kimselerde, sinir hücresi kayıpları kat kat artar.
Beyinden her gün birkaç milyon sinir hücresi ölerek ek­silir.
Yukarıda bahsedilen etkenlerden hiçbirinin olmaması halinde bile, yine yaşlanma ile 20 yaşından itibaren, gün­lük elli binlerin üzerindeki sinir hücresi kayıpların önüne geçmek ya da sinir hücrelerinin ölümünü azaltmak ancak okumakla mümkündür.
Kur’an’ın ŞİFA oluş mucizesinin ilk tecellisi de bu olsa gerek!..

Kaynak:
Dr. Hamdi KALYONCU (Psikiyatri Uzmanı), Dr. Fikriye OVAK (Nöroloji Uzmanı). “Okuma Psikolojisi” Marifet Yayınları, İstanbul 2004 yılında çıkan eserden alıntılanmıştır.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar