Print Friendly and PDF

Arseny Tarkovsky Şiirleri

Bunlarada Bakarsınız



Birçoklarına göre Tarkovsky’nin en derinlikli eseri olan Ayna (1974) filmi, yönetmenin kendi yaşamından yola çıkarak aşk, anılar, bağlılık ve belki de hayatın kendisi üzerine şiirsel bir film. Tarkovsky’ninki olup olmadığı belirsiz, orman içinde bir kulübede, II. Dünya Savaşı’nın öncesinde, yönetmenin eski karısı, annesi, babası, kendi ve ebeveynlerinin kuşakları arasında gidip gelerek anlatılan bir rüya, Ayna’nın yansıttıkları.

Efsanevi yönetmenin anne ve babasının gerçekten iştirak ettiği film, ailenin evlerinin eskiden bulunduğu aynı yere hakikaten inşa edilen bir kulübede çekildi. Baba Arseny Tarkovsky şiirlerini kendi sesiyle okudu.
Buluşmalarımızın her anını,
Bir şenlikmişçesine kutlardık.
 Yeryüzünde yalnız biz vardık.
 Bir kuştan daha cesur ve hafiftin.
 Bir hayal gibi, merdivenleri uçarak,
Yağmurlarla ıslanmış
Leylakların arasından
 Geçirip, aynanın ötesindeki
Ülkene götürürdün beni.
 Gece çöktüğünde,
Bana mutluluk verirdi.
 Mihrabın kapıları açılır,
Işıldardı yavaşça,
Yere uzanan çıplak bedenin.
 Ben uyanır, "Tanrı seni kutsasın" derdim.
 Oysa bilirdim bunun ne kadar
Cüretkar ve manasız olduğunu.
 Sen uyurdun.
 Masadaki leylak uzanırdı,
Mavi gözkapaklarına dokunmak için.
 Soğuk olurdu mavi göz kapakların.
 Ellerinse sıcak.
 İçeride, kristal ırmaklar akar,
Dağlar tüter, denizler ışıldardı.
 Kristal bir küre tutardın
Ellerinde.
 Ve uyurdun tahtında, huzur içinde.
 Ulu, Tanrım!
Yalnızca benimdin.
 Uyanır, değiştirirdin sıradan Ve fani sözlerimizi.
 Gırtlağım yeni bir güçle dolardı.
 "Sen" sözcüğüne yeni anlam verirdin.
 "Hükümdar" anlamına gelirdi artık.
 Her şey değişirdi.
 Leğen, sürahi gibi Sıradan şeyler bile.
 Aramıza uzanırken, Durmadan akan su.
 Sürüklenir giderdik
Karşımızda serap gibi duran
Mucize şehirlere.
 Yolumuz nanelerle döşeli olur
Kuşlar eşlik ederdi bize.
 Balıklar akıntıya karşı yüzerdi,
Gökyüzü açılırken önümüzde.
 Kaderimiz takip ederdi bizi.
 Usturalı bir deli gibi.
***
 Dün, bütün gün seni bekledim.
 Gelmeyeceğini tahmin etmişlerdi.
 Hava ne kadar güzeldi.
 Hatırılıyor musun?
 Tam bir tatil havasıydı.
 Palto bile giymemiştim.
 Bugün geldin ama Kasvetli ve bulutlu hava,
Bize bahşedilen
Yağmur yağıyor ve çok geç oldu.
 Damlalar soğuk toprağa karışıyor.
 Sözcükler yakalayamaz.
 Eller silip süpüremez.
***
Önseziye inanmam.
 Hurafelere güvenmem.
 Korkum yok İftiradan ve zehirden.
 Ölüm yok, dünyada.
 Herkes ölümsüz.
 Her şey ölümsüz.
 17 yaşındayken de
Korkma ölümden,
Yetmiş yaşındayken de 
Yalnızca gerçeklik ve ışık vardır.
 Karanlık ve ölüm yoktur dünyamızda.
 Hepimiz bir denizin kıyısındayız.
 Ve ben ağı çekenlerdenim.
 Ölümsüzlük geçip giderken.
 Bir evde yaşayın.
 O ev asla çökmeyecek.
 İstediğim bir çağı getireceğim.
 İçine girip evimi yapacağım.
 Bu yüzden çocuklarınız
Ekmeğimi payşaşıyor ve  Masama oturuyor eşleriniz.
 Sofram atalarımıza açık
Torunlarımıza da.
 Gelecek şimdiden tasarlandı.
 Elimi kaldırdığımda, Beş ışın göndereceğim size.
 Ben geçen her günle güçlendim.
 Ve pınarlarımı topladım etrafıma.
 Zamanı ölçtüm, Dünyayı aşarak.
 Ve Ural Dağları'ndan geçer gibi
Geçtim içinden.
 Kendime göre bir yüzyıl seçtim.
 Güneye akın ettik, bozkırlarda toza toprağa bulandık.
 Otlar yandı.
 Bir çekirge sıçradı.
 At nalına dokunup öleceğim 
Kehanetinde bulundu bir keşiş gibi.
 Kaderimi terkime atıp Taşıdım ben.
 Şimdi gelecek günlerin önünde Bir çocuk gibi duruyorum.
 Masum ve temiz.
 Ölümsüzlüğüm yeter bana.
Yeter ki kanım aksın asırlarca
Damarlarımdan.
Biraz sıcaklık ve Güvenli bir barınak için
Hayatımı verebilirdim
Kendi isteğimle ve özgürce 
Onun uçuşan iğneleri,
Sürüklemezdi beni.
Dünyayı dolaşan iplik gibi.
***
 İnsanın bedeni Tıpkı yalnızlık gibi.
 Kulakları ve gözleri kocaman Bulutlar çizer.
 Artsız arasız ruhumuz.
 Ve derinin üstünde, Eldiven gibi giyilmiş Yara yara üstüne.
 Engellerin arasından, Gökyüzüne yükselir.
 Buzdan iradenin ve Kuş kanatlarının üstünde.
 Ve kendi ormanlarının
Canlı hapishanesinde.
 Parmaklıkların arasından işitir,
Yedi Denizin kükreyen ve, Parıltılı boru sesini.
 Ruhumuz bedensiz Bir günahkar sanki.
 Ve sanki cevapsız bir bilmece.
 Ne eylem ne düşünce.
 Ve ne bir tek satır gelir.
 Kimsenin raks etmediği,
O yerde raks edip dönenden.
 Ve ben rüyamda Bana bir başka kılıkta,
Başka bir ruh gibi görünürüm.
 İnançsızlıktan, umuda koşar.
 İspirto üzerindeki alev gibi,
Gölgesini salmadan gezer yeryüzünde,
Ve yadigar olarak masada bırakır,
Leylak kokusunu.
 Koş çocuğum
Taşı bu bedeni güçlüysen.
 Va bakır halkanı kovala,
Bu evrende elinde sopayla.
 Artık her adım Yaklaştırırken onu,
Yeryüzü neşeli ve kuru
Bir şekilde çınlar kulaklarında.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar