Print Friendly and PDF

Şeytanın Hakkında

Bunlarada Bakarsınız

Âdem 

*Akıl ve duyu sahipleri gönül ehlini küçümser.! Bağ gönüle bağ eğmek istemez.!
*O ne ad taktıysa değişmedi “Ayan-ı Sabite” âlimi idi, kalıpları klişelere göre düzer.! Sonumuz ne olacaksa Tanrı katında asıl adımız odur bizim.! Meninin adını meni olarak değil
ondan oluşacak Ebucehil veya Ahmet olarak bilir.
*Tertemiz ışıkla bakılınca Âdem’in gözü tüm şemaları görür.! Ahmet’e “Oku” vahyi geldiğinde O,
Ümmül Kitab’ı görmüştü, yâni âlemlerin bütün şemalarını okumuştu.!
(Tüm şemalar : Ümmül Kitab = Ana Kitab) (Kur’an ve diğer kitablar Ana Kitab’ın cüzüdür.)
*Âdem isrâf etmeyin buyruğunu müteşabih sanıp yorumlamaya kalktı ve sürçtü, hâlbuki muhkem idi.!
*Ekmek atamızın bedenine girince, ölüyken dirildi gafilken herşeyden haberdar oldu.!
*Tanrı, Âdemoğluna kendi adlarını bildirdi yâni kendi adlarına “mazhar” (Ayna) yaptı.!Başka yaratıklara takılan adların kapısı âdemden açıldı.! Tohum olmasa gübre nasıl kurtulur ?!
*Lokma için lokman rehin oldu.!
*
*Tanrı kıyas ehline soy, sop, yok üstünlük “Rûh”dadır dedi.!
*“Kitab âlimi” Belkıs’a mucize yaptı.! “Cin âlimini” aştı.! Âdem’in ilmi bu.!
O zaman ve mekânı ortadan kaldırır.! (27/38,39,40.)
*Şeytan da Süleyman’ın emrinde O cinleri de çalıştırır.! (27/17.)
*Akli melekeler gönüle baş eğmedikçe ışıklanamazlar.!
*Balık yem ararken yem olur.! Harut’la Marut o şarabı içti de gök kapıları kapandı.!
*Musa bile sopayı sopa gördü, hâlbuki o sopada korkunç bir güç saklanmıştır.!
*Balçık ve üfürük iki zıt denizdir, birbirine karışmaz ; aralarındaki berzah seçimi yapacak candır.!
*Kâfir kimdir ? mürşîdinin imanından haberi olmayan.! Ölü kimdir ? mürşîdinin canından haberi olmayan.!
*İnsân hayvândan ileri ; çünkü ondan daha çok haberdar.! Melek, insândan ileri ; çünkü duygudan geçmiş.! Gönül ehli ise melekten de üstün, ondan Âdem’e secde edildi, diken güle secde eder.!
*RABB’ime konuk olurum O beni suvarır, doyurur âyetindeki ışık gıdasını unutma,
“Biz Âdem oğullarını ululadık” dedi.!  Göğü ululadık demedi.!
Hâlbuki gök durmadan yemek yetiştirmek için çalışmakta.!
*Âdem anasız ilim belledi, Mesih gibi Tanrı telkiniyle konuştu ve annem zaniye değil dedi.!
(Yâni “çiftleşme ürünü değilim” dedi.)
*
*Âdem’e secde etmeyiş hasettendi ama o hasette Tanrı’ya aşk vardı.!
*Tenle hayvân, canla meleksin, hem yerde yürür hem gökte uçarsın.!
*Üç tip melek var.! “Aliyyün”, “Mukarrebin”, “Müdebbirat ve Kiramen Kâtibin” (Hazafa kitabı neziat)
ALLAH ; İblis’e Âdem’e secde etmesini söyledi, şeytan Âdem’e secde etmeyince, ALLAH :
“Yoksa Aliyyün’den misin ?” dedi.! Demek ki “Aliyyün” makamı çok yüce bir makam ki,
onlar Âdem’e secde etmediler.! Secde edilen Âdem onlar olsa gerek.! (U.K./C.H.S.)
*Arş’ı dört melek taşır, Kıyâmette ise sekiz melek.! Başkanları Yusuf güzel Cibril’dir ki Levh-i Mahfuzu görür, Tanrı ile konuşur.! Nefesi ile aydınlık gönülleri ölçüsüz rızıklandırır.! Mirâçta Hazret-i Resûl’ü sınıra kadar götüren Cibril o sınırda durdu, Hazret-i Resûl yoluna yalnız devam etti ve “iki yay arası ancak” kalasıya kadar yaklaştı “Onun gözü ne kaydı ne de saptı” âyeti nazil oldu.! Cibril, Onun gördüğünü görmedi yalnız duydu.!
HAK perde ardından konuşur.!
*Hamlar dallara sımsıkı sarılır (taasup) .!
*
*Yıldızların ışığıydın gökten su olarak geldin, insâna gıda oldun tâ ki söz olasın,
düşünce olasın da “O”nun sıfatlarına dönüşüp “O”na dönesin.!
*“İstemiyerek gelin” buyruğu akıl erbebınadır.!
“İsteyerek gelin” buyruğu aşk erbebına, duygu ehli yularsa çekilirse gelir.! (41/11.)
*Şeytan levh-i Mahfuz’u “gökten dinleyip” öğrenmek ister, “şahaplarla kovalanır”
ve ona ‘git sırrı Ahmet’ten öğren’ derler.! (72/9.)
*Tanrı üzüm çekirdeğini gösterip ‘Gaybı biliyorsanız bunun Levhi Mahfuz’daki esas adını “Ayan-ı sabitesi”ni söyleyin’ dedi.! Şeytan, koruk ! Melek, üzüm ! Âdem, şarab dedi.! Hepsi haklıydı zîrâ herbiri kendi makamından konuştu.! Şeytan, sirke ! Melek, şıra ! Âdem, Kevser makamından baktı.! (U.K.) 
*Soğuk demirden elektrik geçti mi mıknatıs olup başına kutup denir ve bu kutba bağlı olan da kendi çevresindekini çeker, el ele el HAKK’a sırrı budur.! (U.K.)
*Evi ziyâret eden hacı olur, ev sahibini ziyâret eden Âdem.!
*
*Şeytan, Âdem’in yüzüne secde etmedi çünkü O yüzde herşeyi gören göz, herşeyi duyan kulak
ve herşeyi dile getiren ağız vardı.! Tanrı da kendisi için “herşeyi bilen” ve “gören” dedi.!
Göz göre göre suç işleyen insân utanmazdır, yüzsüzdür, yüze secde etmeyen şeytandır.!
Secde etmediğin O yüz senin içyüzündür, özündür ! Her suçumuzda ayıbımızı yüzümüze vurur ama tövbe edip düzelmemizi bekleyerek bizi ele vermez çünkü şeytan nefis kıyâmete kadar yâni ecelimize kadar izin almıştır, teşhir ve tecziye oradadır.!
*Cennette Âdem’in parçacıklarıyken o güzel sûr sesini, öz bir sesini duyardık.! Müzik sevmemiz o sesi hatırlamamızdandır.! Göklerin dönüşünden çıkan nağmeyi hatırlamamızdır.! Savaş delinin (nefsin) elinden kılıcı almak için akıllıy afarz oldu, ahmaklar baş olunca başını yorgan altına sokma.!
*Duygular birbirine benzemez, vücûtta saf saftırlar.!
*Akıl Musa, vehim Firavundur.! Musa da birini öldürdü ama nefsi için değil, Firavun ise nefsi için öldürdü.!
Ama yine de Firavun Musa’ya ‘benim ekmek hakkımı ver horlama’ dedi.!
Musa ; ‘kıyâmetin horlaması çok’ dedi.!
*Gönlünü kararttın yeryüzünde, fesat çıkarırlar manâsı budur.!
*
*Taneyi toprağa ısmarladın mı sana ağaç verir, kendini ALLAH’a ısmarla da bir iken bin ol.!
*Âdem başına balçıktan bir külâh giyince o cana mensup adların yüzü karardı.!
*Tanrı Âdem’e anasız babasız söz belletmiştir, İsa gibi.!
*Şeytan sana der : ‘bu beden bineltir, neye alıştıysa onu ver ona, huyunu değiştirme sonra sağlığın bozulur.!’ İşte Âdem’e de buğday yedirmek için böyle demişti. Siz beden lokmasını azaltın o eşssiz yüz görünsün.!
*Akıl, melek gibi her sabâh Levh-i Mahfuz’dan ders alır.!
*Âdem yem hırsına sürçtü, İblis mevki hırsına.!
Uluğ Kızılkeçili tarafından seçilmiş ;ÖZDEYİŞ YORUMLAR

İki Şeytan

Genç bir şeytan yaşlısına şöyle dedi:
"İnsanın bağımsız zekâsını kullanmasını bir önleyebilsek. Onun kendini geliştirme çabalarını durduracak bir plan hazırlayamaz mıyız?"
Yaşlısı yanıtladı:

"Çocuğum bu zaten yapılmış. İnsan çağlar önce bir çeşit armağan olarak verilen seçme yeteneğine ve bağımsız, güçlü bir zekâya sahip olduğuna inandı, O zamandan beri -birkaç istisna dışında geliştirilmesi gereken bir zekâsı olduğunu söyleyenlere inanmıyor zaten."  Derler ki Mecnûn un da Leylâ’nın da kabirlerinde birer gül bitti. Birbirlerine doğru eğildiklerinde aralarında bir çakırdiken büyür, kavuşmalarına mani olur. Rakip öyle bir şey işte. Rakip kötüdür, rakip şeytandır.

Kâmil manada düşünecek olursak âşık, maşuk ve rakip; kul, Allah ve şeytandır.

Kimdir Bu Şeytan?

Sormuşlar, her zaman şeytandan Allah’a sığınırız deriz, kimdir bu şeytan?
Hikmet ehli zat cevap vermiş:
Üçtür. Birincisi, herkesin bildiği şeytan İblis’tir ki Hazret-i Âdem’in Cennetten dünyaya gelmesine neden olan odur.
Diğer ikisine göre onun zararı mahdûddur, sınırlıdır.
İkincisi, nefistir. İnsanın içindedir. O kadar tehlikelidir ki elinden kurtulan yok gibidir. En başta gelen mesele onu tanımadır. Onu tanımayan onun şerrinden nasıl kurtulacak. Kendi arzusunu, kendi isteğini bir şey zanneden, onu iyi, güzel, mübarek zanneden biri olursa insan bu nefisten nasıl kurtulsun. Onu iyi zannediyor bir defa. Haberdar değil ki hastalıktan kurtulsun. Üçüncüsü, kötü arkadaştır ki zararından kurtulan hiç olmaz.
Nefsin bu tabiatını şöyle izah etmişler.
Şeytan köpek gibidir. Dışarıdan saldırır, fırsat bulursa ısırır. Hastalığını geçirir. Fakat nefis öyle değil. Kaplan gibidir. Ne yaparsan yap geri dönmez. Mutlaka, neticeyi alana kadar işin üstüne gider. Üstelik hilebazdır. Ömrü boyunca kendini gizleyerek, ibadetine, taatine karışmayarak, son anda dediğini yaptırıp Allah korusun insanın imansız gitmesine sebep olacak kadar tehlikelidir. Tek çare tanımak, hilelerine karşı uyanık olmak ve kurtulmuş olanlarla beraber olmak.
Bir hikmet ehli zata ziyarete geliyor bir başka hikmet ehli zat. Hazret-i Peygamber evladı olduğu sabit olan bir kişi. Bendenizin tanıma fırsatı olmuştu 20 yıl kadar önce. Ziyaret sırasında geldiği zatın kıymetini biliyor. Bu olay evde cereyan ediyor. Ayrılırlarken, arkadaşlarımız dışarıda bekliyorlar, müsaade ederseniz ben gideyim onları fazla bekletmeyeyim, diyor.
Ev sahibi zat buyuruyor ki, keşke onları da çağırsaydınız, sokakta beklemeselerdi.
Deniyor ki, efendim onlar buraya giremezler.
Kimdir onlar? Şeytanla nefis efendim. Onları bıraktık da geldik.

Şeytanın Peşi Sıra

Bir hikmet ehli zat, oğlundan bahisle şöyle diyor. Oğlunu evlendirmiş. Evlilikte de kaynana odaklı bir sıkıntı var. Ben oğluma tâbiyim. Oğlum hanımına tâbi, hanımı annesine tâbi, annesi de şeytana tâbi, hep beraber şeytanın peşi sıra gidiyoruz.

Kalp


Dehşet verici şey şu ki güzellik gizemli olduğu gibi korkutucudur. Tanrı ve şeytan orada dövüşürler ve insanın kalbidir o savaşın alanı.  Dostoyevski


İnsan’ın Secde Edilen Âdem Olma Arzusu

[Herşeyden önce İblisin şeytan olmasına neden olan hususu açıklamak gerekli.
İblis,  Âdem’in içinde saklı olanın ne olduğu merakındaki arayış idi. Bir türlü anlayamıyordu…Âdemde gizli olan/sırlanmış şeyi. Tanrının “Halifem” demesinin nedenini. Meşhur secde olayından dolayı isyan ettikten sonra Tanrı huzurundan kovuldu ama cennette idi.
Sürekli neden ve nasıl oldu…bu düşünce içinde idi.
Herşeyi tekrat karıştıran Âdem’in aceleciliği…İblisin ayağının kaymasına neden olan sır. Kendide merak ediyordu. O da şiddetli bir hırs ile içindekinin çıkarmaya arzu duyunca, İçinde saklanmış olan yaratıcılık özelliği vasfını taşıyan kadınsallığını yani Havva’sını esmer kadını Tanrı dışarı aldı…Mevlana boşuna kadına tanrı demiyor….Âdem içinde Havva varken secde edilmeye layık görüldü. O ayrılınca Cennet bile ona fazla geldi. Cimâ vaktinde  erkeğin secde eder gibi Havvayı kucaklaması budur.]
Âdem ile Havva hem yanyana hemde uzak olmanın acısını yaşamaya başladılar. Âdem’e yapılan uyarı şecere dokunma, Havva’ya dokunma idi. İki şiddetli arzu cennette yanıp tutuşuyordu.
İblis onların geçmiş hikayelerini çok iyi bildiği için Havva ya yanaşıp “onun Âdemin içinden çıktığını söylemesi ve onunla birleştiğin zaman içinin rahatalayacağı üzerine idi.”
Havva uyandı. Âdem de bu ayrılığın çok bir acıntısı yoktu. Emir vardı. Havva için ise aşırı bir kavuşma arzusu.…
İblis herşeyin eski hale dönmesini yani meleklere imam olmayı istiyordu. Bu şekilde Tanrı katında yaptığı hatadan kurtulacaktı. Fakat bilemediği bir şey vardı.
Tanrı hangi kararı verecekti.
Âdemi Havva  kucaklayınca…ilk kıvılcım patladı ve  yaratıldığı andaki nötür ve hiçliğini buldu. İkisi birbirlerine aktı.
İblis çok sevindi.
Ancak umduğu gibi olmadı yine herşey değişti birden. Tanrı, onlara siz kafir oldunuz demedi, “zalim oldunuz”… diyerek kızdı ve dünya hayatı ile cezalandırdı. Şeytanıda dünya âlemine kovdu.
Âdem Hindistan’a/Hindistan’daki Nevd (Nevz) dağına veya Seylan (Serendib) adasına, Havva Cidde’ye, İblis’te İstanbul’da Büyükada’ya indirildi.
Üçüde birbirinden habersiz gezdiler durdular. Ağladılar sızladılar. Bu arada iblis kendinin çok ağır bir ceza aldığını onların hatasından dolayı olan bu kovulmada haksız davranıldığını düşünerek kıyamete kadar zaman istedi.
Tanrı ona bu izni verince dolaylı olarak Âdem ile Havva’ya da çoğalma üreme bereketini ihsan etti.
Tanrının dilediği vakte kadar bu üçlünün hayat şarkısı devam edecektir…

Aşağıdaki psikanaliz yazısı bu anlatınlara izah mahiyetinde arayış içindeki insanı anlatıyor.. Bulanlara kâmil denmesi bu arayışı tamamlayanlar içindir…diyeceksiniz. Ariflerin son zmanlarına doğru kadın gibi latif olmaları, kadınlarında erkeksi menapoz dönemine girmelerinin başka bir izahi yok gibi…erkek ve kadın son noktayı koymak isterlerken hep ölüm denen nesne bu neticeyi insana bir türlü yaşatmayacak…hayırlısı.
Kadın hakkında yazılan her şey aslında aile kurumu için yazılmıştır.
Ailelerimizi korumak işine önce kadınlarımız ile başlamak gereğini
her zaman içimizde duymalıyız. Bir toplumda aileler yıkılıyorsa sonuçta bütün millet ve dolayısıyla her şey yok olma yolunda demektir.
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem de, aile birliğinin sürdürülmesinde
psikolojik bir etken olarak şu olayı ibret için nakletmiştir.
“Şeytan arşını suyun üzerine kurar, sonra çetelerini gönderir.
Bunlardan rütbece en yakın (itibarı en büyük) olanı,
Fitnesi en büyük olanıdır.
Biri gelip, şunu şunu yaptım, der.
Şeytan ise, anlatılanları dinledikten sonra,
“hiç bir şey yapmamışsın”
Karşılığını verir ve yapılanları küçümser. Sonra,
Bir başkası daha gelir ve
“eşiyle aralarını açıncaya kadar peşlerini bırakmadım”
Diyerek, yaptıklarını anlatır. Bunun üzerine şeytan,
Onun makamını yükseltir ve
“sen ne harikasın!”
Diyerek becerisini kutlar.

Anahtar Ve Tecessüs

Mec. Bir meseleyi çözmeğe, bir fikri açıklamağa yardım eden vasıtadır. Tecessüs her bilginin anahtarı ilk sahibi ve bize ilk veren de şeytandır.

Azazel/Azazil

Esk. Şeytan'ın asi olmadan evvel, melek olarak bulunduğu devirdeki adı.
 Çölde yaşadığı sanılan tabiatüstü bir yaratık, çöl şeytanı. Her yıl, Yahudilerin Kefaret bayramında, bütün günahlara sebep olduğu kabul edilen bir teke, çöle götürülerek Azazel'e teslim edilirdi.

Vazgeçmez

Şeytan'ın Hz. İsa'yı kandırmak istemesi:
Kutsal Ruh, Hz. İsa'yı denemek ister. Yahya tarafından vaftiz edildikten sonra, çöle götürür onu. Hz. İsa, çölde kırk gün kırk gece oruç tutar. Sonunda acıkır. O zaman şeytan yaklaşıp, şöyle der: "Mademki Tanrı'nın oğlusun, hadi yap öyleyse şu taşları ekmek! " Hz. İsa şu cevabı verir: "İnsan yalnız ekmekle değil, Tanrı'nın ağzından çıkan her bir sözle yaşar" . Bunun üzerine şeytan Hz. İsa'yı Kudüs'e götürür, tapınağın kulesi üstüne koyar ve şöyle konuşur: "Madem ki Tanrı'nın oğlusun, at öyleyse kendini yere! Madem ki tanrı, meleklerine seni elleri üstünde götürmelerini buyurdu, ayağının taşa değmemesi gerekir öyleyse". Hz. İsa, bu sözlere karşılık, "tanrını sınama! diye yazılıdır" der. Şeytan, bu kez yüksek bir dağın tepesine götürür Hz. İsa'yı. Ona dünyanın tüm ülkelerini ve güzelliklerini gösterir. Kendisine tapıp önünde eğildiği takdirde, bütün bu ülkeleri ve güzellikleri ona vereceğini söyler. Hz. İsa, "Git şeytan! Yalnızca kendi tanrı'na tapacaksın, yalnızca ona kul olacaksın, diye yazılıdır" der. O zaman şeytan, Hz. İsa'yı bırakıp gider. Melekler gelip, Hz. İsa'ya hizmet ederler (Matta, 4 : 1 - ll ; Markos, 1: 12-13; Luka, 4 : 11 - 1 3) .

Cimri

Hz. İsa [aleyhisselâm] peygamber ile şeytan arasında geçen şöyle bir konuşma anlatırlar. İsa: - Halk'tan en çok kimi seversin? diye sorunca şeytandan şu cevabı almıştı:
- İmanlı olmakla beraber cimri olanı. Bundan sonra sevmediği kimseyi sordu:
- Cömert olan fâsık kişiyi sevmem, cevabını aldı. Bunun sebebini sordu. Şeytan onu da şöyle anlattı:
- İmanlı cimri, bir gün cimriliği sonunda imanını kaybedebilir; fâsık kişi ise, cömertliği yüzünden iyilere katılabilir.

Yalvarmanızı İşitmezler

İbnü’l-Kayyım "Şeytanın Tuzakları" adlı kitabında açıklıyor:
"Şeytanın putlara ibadette müşriklere oynadığı oyun çok çeşitlidir. Her topluma kendi seviyelerine göre oyun oynar.
Bir kısım Nûh kıssasında olduğu gibi, temsili resim ve heykellerini yaptıkları ölmüş şahıslardan yardım isteyerek onları yüceltirler. Zaten bu yüzden Rasülullâh “salla’llâhü aleyhi ve sellem”, kabirleri mescid edinenleri lanetlemekte ve kabirlere karşı namaz kılmayı da yasaklamaktadır….
Müşrikler bunun yanlış olduğunu, ya cahillikten dolayı ya da müslümanlara inat olsun diye kabul etmediler. Onların bu kabul etmeyişi, müslümanlara bir zarar vermedi.
Müşriklerin genelindeki putlara ibadet etmenin en büyük sebebi işte budur. Müşriklerin ileri gelenleri ise akıllarınca bu putları, kâinâtı idare eden yıldızlar şeklinde kabul ettiler. Onları korumak için özel bölümler yaptılar, giriş ve çıkışı kontrol etmek için bekçiler yerleştirdiler. Dünyanın bir çok yerinde bu durum eskiden de öyleydi, şimdi de öyle.
(Bu putların nerelerde bulunduğunu belirttikten sonra Güneş’e ve Ay’a tapanların nasıl bir din edindiklerini anlatıyor. Bir sonraki sayfada devamla şöyle diyor:)
Gerçek olan şu ki, ibadet edilen şahsın şekli, öldükten sonra put olarak ortaya çıkmıştır. Putu o şahsın boyu ve ebadı ölçüsünde yapmışlardır ki, onun yerini tutsun ve onun yerine geçsin. Yoksa akıllı birisi, eliyle yonttuğu tahta veya taşı ibadet ettiği bir ilâh olarak kabul etmez." Bana kalırsa, biraz önce geçen âyetteki, "Sizin " sözünden kasıt, Allâh’ın dışında ibadet ettikleri temsili putlar değil, onların şahsiyetleridir. Âyetin devamında: "Kıyamet gününde sizin ortak koşmanızı reddederler" diye buyurulmaktadır. Bilindiği gibi ibadet edenler ve kendilerine ibadet edilen şahsiyetlerin beraber haşrolunmalarının aksine cansız cisim olan taştan putlar, dinen mes’ul olmadıkları için ahirette diriltilmezler. Çünkü Allâh Teâlâ şöyle buyuruyor:
"O gün Rabbin onları ve Allâh’tan başka taptıkları şeyleri toplar da, der ki: Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan çıktılar? Onlar: Seni tenzih ederiz. Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat Sen onlara ve atalarına bol nimet verdin ki, sonunda (Seni) anmayı unuttular ve helâki hak eden bir kavim oldular, derler."(Furkân 17-18)
Yine şöyle buyurmaktadır: "O gün Allâh, onların hepsini toplayacak; sonra meleklere: Size tapanlar bunlar mıydı? diyecek. (Melekler de:) Sen yücesin, bizim dostumuz onlar değil, Sensin. Belki onlar cinlere tapıyorlardı. Çoğu onlara inanmıştı; diyecekler." (Sebe’ 40-41)
Buna benzer bir âyet de şudur: "Allâh: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, "Beni ve anamı, Allâh’tan başka iki ilâh bilin" diye sen mi dedin, buyurduğu zaman O, "Hâşâ! Seni tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz." (Mâide 116)

Dört Çuval

- "Rivayet olunur ki:
Hz. İsâ aleyhisselâm bir gün yolda giderken şeytanı görmüş, bir eşeğe dört çuval yükletmiş gidiyormuş:
Ey şeytan, nereye gidiyorsun? demiş. Şeytan:
Bunları satmaya gidiyorum, diye cevap verince 
Hz. İsâ aleyhisselâm: Onlarda ne var? diye sormuş.  
Şeytan: Birinde cevr, birinde haset, birinde hile ve düzen, birinde  de hiyânet var! demiş.
Cevri kime satarsın, diye sorunca: Çevri meliklere, pâdişâhlara  satarım. Çünkü onlar cevr etmeyi severler! demiş.
Hasedi, ulemâya satarım, kapışırlar.  
Hile ve düzeni tüccarlara, hiyâneti de kadınlara satarım, ki bu en  dehşetlisidir! demiş."

Sandığımız

Ne sandığımız var… herşeyde bizim vücûdumuz da… sandığımızdır. Böyleyken şeytanın aldatmaları ve göz  boyamaları ile her gün ne kadar çok belâ sandığımıza saklıyoruz.
Neyse ki gaipte  olan sultanlarımız bizi paralarıyla, dualarıyla, kelamlarıyla  satın alıyorlar da kurtuluyoruz.  Yoksa sandığımız zanlarımız açılsa ve  meydana çıksa çok gülünç olduğumuz aşikardır.

Yâ Mudil

Şeytan, insanları kandırmak ve aldatmakla mükellef bir memurdur. Nasıl ki Cenâb-ı Hakka: Yâ Mudil, diye hitap ediyor ve dalâleti de Allah'tan istiyor.

Hor mu Har mı?

Lâ mevcuda illallah, yâni Allah'tan gayri mevcut yoktur,  mânâsını idrak edince, edeple bu dünyâya bakmak lâzımdır.
Dünya  Kur’ân’dır.
Nasıl ki Kur’an’a abdestsiz olarak el süremezsen içindeki  şeytan, Firavun kelimelerine de yine abdestsiz olarak parmak basamazsın. Dünya da bir Kur'ân olduğuna göre, onun içinde bulunan  Hakk'ın bütün isimlerine de hakaret gözüyle bakamazsın. Her şey  Allah'ın bir ismine mazhardır, onun için söyleyeceğin sözü dikkatli ve  temiz söyle... Zira dervişlikten aranan güzel ahlâktır."

Ayırt etmek Gerekiyordu

"Sadece cehennemde bile kurallar olması gerektiğini öğrenin. Şeytan ıslah edilemezdi belki ama cezalandırılmalıydı. Hiç değilse Tanrı'dan ayırt edilebilmesi için ona yaptıklarının bedelini ödetmek gerekiyordu." “O da buna isteyerek istemeyerek razı oldu.”

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar