Şeytanın Hakkında
Âdem
*Akıl
ve duyu sahipleri gönül ehlini küçümser.! Bağ gönüle bağ eğmek istemez.!
*O
ne ad taktıysa değişmedi “Ayan-ı Sabite” âlimi idi, kalıpları klişelere göre
düzer.! Sonumuz ne olacaksa Tanrı katında asıl adımız odur bizim.! Meninin
adını meni olarak değil
ondan
oluşacak Ebucehil veya Ahmet olarak bilir.
*Tertemiz
ışıkla bakılınca Âdem’in gözü tüm şemaları görür.! Ahmet’e “Oku” vahyi
geldiğinde O,
Ümmül
Kitab’ı görmüştü, yâni âlemlerin bütün şemalarını okumuştu.!
(Tüm
şemalar : Ümmül Kitab = Ana Kitab) (Kur’an ve diğer kitablar Ana Kitab’ın
cüzüdür.)
*Âdem
isrâf etmeyin buyruğunu müteşabih sanıp yorumlamaya kalktı ve sürçtü, hâlbuki
muhkem idi.!
*Ekmek
atamızın bedenine girince, ölüyken dirildi gafilken herşeyden haberdar oldu.!
*Tanrı,
Âdemoğluna kendi adlarını bildirdi yâni kendi adlarına “mazhar” (Ayna)
yaptı.!Başka yaratıklara takılan adların kapısı âdemden açıldı.! Tohum olmasa
gübre nasıl kurtulur ?!
*Lokma
için lokman rehin oldu.!
*
*Tanrı
kıyas ehline soy, sop, yok üstünlük “Rûh”dadır dedi.!
*“Kitab
âlimi” Belkıs’a mucize yaptı.! “Cin âlimini” aştı.! Âdem’in ilmi bu.!
O
zaman ve mekânı ortadan kaldırır.! (27/38,39,40.)
*Şeytan
da Süleyman’ın emrinde O cinleri de çalıştırır.! (27/17.)
*Akli
melekeler gönüle baş eğmedikçe ışıklanamazlar.!
*Balık
yem ararken yem olur.! Harut’la Marut o şarabı içti de gök kapıları kapandı.!
*Musa
bile sopayı sopa gördü, hâlbuki o sopada korkunç bir güç saklanmıştır.!
*Balçık
ve üfürük iki zıt denizdir, birbirine karışmaz ; aralarındaki berzah seçimi
yapacak candır.!
*Kâfir
kimdir ? mürşîdinin imanından haberi olmayan.! Ölü kimdir ? mürşîdinin canından
haberi olmayan.!
*İnsân
hayvândan ileri ; çünkü ondan daha çok haberdar.! Melek, insândan ileri ; çünkü
duygudan geçmiş.! Gönül ehli ise melekten de üstün, ondan Âdem’e secde edildi,
diken güle secde eder.!
*RABB’ime
konuk olurum O beni suvarır, doyurur âyetindeki ışık gıdasını unutma,
“Biz
Âdem oğullarını ululadık” dedi.! Göğü
ululadık demedi.!
Hâlbuki
gök durmadan yemek yetiştirmek için çalışmakta.!
*Âdem
anasız ilim belledi, Mesih gibi Tanrı telkiniyle konuştu ve annem zaniye değil
dedi.!
(Yâni
“çiftleşme ürünü değilim” dedi.)
*
*Âdem’e
secde etmeyiş hasettendi ama o hasette Tanrı’ya aşk vardı.!
*Tenle
hayvân, canla meleksin, hem yerde yürür hem gökte uçarsın.!
*Üç
tip melek var.! “Aliyyün”, “Mukarrebin”, “Müdebbirat ve Kiramen Kâtibin”
(Hazafa kitabı neziat)
ALLAH
; İblis’e Âdem’e secde etmesini söyledi, şeytan Âdem’e secde etmeyince, ALLAH :
“Yoksa
Aliyyün’den misin ?” dedi.! Demek ki “Aliyyün” makamı çok yüce bir makam ki,
onlar
Âdem’e secde etmediler.! Secde edilen Âdem onlar olsa gerek.! (U.K./C.H.S.)
*Arş’ı
dört melek taşır, Kıyâmette ise sekiz melek.! Başkanları Yusuf güzel Cibril’dir
ki Levh-i Mahfuzu görür, Tanrı ile konuşur.! Nefesi ile aydınlık gönülleri
ölçüsüz rızıklandırır.! Mirâçta Hazret-i Resûl’ü sınıra kadar götüren Cibril o
sınırda durdu, Hazret-i Resûl yoluna yalnız devam etti ve “iki yay arası ancak”
kalasıya kadar yaklaştı “Onun gözü ne kaydı ne de saptı” âyeti nazil oldu.!
Cibril, Onun gördüğünü görmedi yalnız duydu.!
HAK
perde ardından konuşur.!
*Hamlar
dallara sımsıkı sarılır (taasup) .!
*
*Yıldızların
ışığıydın gökten su olarak geldin, insâna gıda oldun tâ ki söz olasın,
düşünce
olasın da “O”nun sıfatlarına dönüşüp “O”na dönesin.!
*“İstemiyerek
gelin” buyruğu akıl erbebınadır.!
“İsteyerek
gelin” buyruğu aşk erbebına, duygu ehli yularsa çekilirse gelir.! (41/11.)
*Şeytan
levh-i Mahfuz’u “gökten dinleyip” öğrenmek ister, “şahaplarla kovalanır”
ve
ona ‘git sırrı Ahmet’ten öğren’ derler.! (72/9.)
*Tanrı
üzüm çekirdeğini gösterip ‘Gaybı biliyorsanız bunun Levhi Mahfuz’daki esas
adını “Ayan-ı sabitesi”ni söyleyin’ dedi.! Şeytan, koruk ! Melek, üzüm ! Âdem,
şarab dedi.! Hepsi haklıydı zîrâ herbiri kendi makamından konuştu.! Şeytan,
sirke ! Melek, şıra ! Âdem, Kevser makamından baktı.! (U.K.)
*Soğuk
demirden elektrik geçti mi mıknatıs olup başına kutup denir ve bu kutba bağlı
olan da kendi çevresindekini çeker, el ele el HAKK’a sırrı budur.! (U.K.)
*Evi
ziyâret eden hacı olur, ev sahibini ziyâret eden Âdem.!
*
*Şeytan,
Âdem’in yüzüne secde etmedi çünkü O yüzde herşeyi gören göz, herşeyi duyan
kulak
ve
herşeyi dile getiren ağız vardı.! Tanrı da kendisi için “herşeyi bilen” ve
“gören” dedi.!
Göz
göre göre suç işleyen insân utanmazdır, yüzsüzdür, yüze secde etmeyen
şeytandır.!
Secde
etmediğin O yüz senin içyüzündür, özündür ! Her suçumuzda ayıbımızı yüzümüze
vurur ama tövbe edip düzelmemizi bekleyerek bizi ele vermez çünkü şeytan nefis
kıyâmete kadar yâni ecelimize kadar izin almıştır, teşhir ve tecziye oradadır.!
*Cennette
Âdem’in parçacıklarıyken o güzel sûr sesini, öz bir sesini duyardık.! Müzik
sevmemiz o sesi hatırlamamızdandır.! Göklerin dönüşünden çıkan nağmeyi
hatırlamamızdır.! Savaş delinin (nefsin) elinden kılıcı almak için akıllıy
afarz oldu, ahmaklar baş olunca başını yorgan altına sokma.!
*Duygular
birbirine benzemez, vücûtta saf saftırlar.!
*Akıl
Musa, vehim Firavundur.! Musa da birini öldürdü ama nefsi için değil, Firavun
ise nefsi için öldürdü.!
Ama
yine de Firavun Musa’ya ‘benim ekmek hakkımı ver horlama’ dedi.!
Musa
; ‘kıyâmetin horlaması çok’ dedi.!
*Gönlünü
kararttın yeryüzünde, fesat çıkarırlar manâsı budur.!
*
*Taneyi
toprağa ısmarladın mı sana ağaç verir, kendini ALLAH’a ısmarla da bir iken bin
ol.!
*Âdem
başına balçıktan bir külâh giyince o cana mensup adların yüzü karardı.!
*Tanrı
Âdem’e anasız babasız söz belletmiştir, İsa gibi.!
*Şeytan
sana der : ‘bu beden bineltir, neye alıştıysa onu ver ona, huyunu değiştirme
sonra sağlığın bozulur.!’ İşte Âdem’e de buğday yedirmek için böyle demişti.
Siz beden lokmasını azaltın o eşssiz yüz görünsün.!
*Akıl,
melek gibi her sabâh Levh-i Mahfuz’dan ders alır.!
*Âdem
yem hırsına sürçtü, İblis mevki hırsına.!
Uluğ
Kızılkeçili tarafından seçilmiş ;ÖZDEYİŞ YORUMLAR
İki Şeytan
Genç bir şeytan yaşlısına şöyle dedi:
"İnsanın bağımsız zekâsını kullanmasını bir
önleyebilsek. Onun kendini geliştirme çabalarını durduracak bir plan
hazırlayamaz mıyız?"
Yaşlısı yanıtladı:
"Çocuğum bu zaten yapılmış. İnsan çağlar önce bir çeşit armağan olarak verilen seçme yeteneğine ve bağımsız, güçlü bir zekâya sahip olduğuna inandı, O zamandan beri -birkaç istisna dışında geliştirilmesi gereken bir zekâsı olduğunu söyleyenlere inanmıyor zaten." Derler ki Mecnûn un da Leylâ’nın da kabirlerinde birer gül bitti. Birbirlerine doğru eğildiklerinde aralarında bir çakırdiken büyür, kavuşmalarına mani olur. Rakip öyle bir şey işte. Rakip kötüdür, rakip şeytandır.
Kâmil
manada düşünecek olursak âşık, maşuk ve rakip; kul, Allah ve şeytandır.
Kimdir Bu Şeytan?
Sormuşlar,
her zaman şeytandan Allah’a sığınırız deriz, kimdir bu şeytan?
Hikmet
ehli zat cevap vermiş:
Üçtür.
Birincisi, herkesin bildiği şeytan İblis’tir ki Hazret-i Âdem’in Cennetten
dünyaya gelmesine neden olan odur.
Diğer
ikisine göre onun zararı mahdûddur, sınırlıdır.
İkincisi,
nefistir. İnsanın içindedir. O kadar tehlikelidir ki elinden kurtulan yok
gibidir. En başta gelen mesele onu tanımadır. Onu tanımayan onun şerrinden
nasıl kurtulacak. Kendi arzusunu, kendi isteğini bir şey zanneden, onu iyi,
güzel, mübarek zanneden biri olursa insan bu nefisten nasıl kurtulsun. Onu iyi
zannediyor bir defa. Haberdar değil ki hastalıktan kurtulsun. Üçüncüsü, kötü
arkadaştır ki zararından kurtulan hiç olmaz.
Nefsin
bu tabiatını şöyle izah etmişler.
Şeytan
köpek gibidir. Dışarıdan saldırır, fırsat bulursa ısırır. Hastalığını geçirir.
Fakat nefis öyle değil. Kaplan gibidir. Ne yaparsan yap geri dönmez. Mutlaka,
neticeyi alana kadar işin üstüne gider. Üstelik hilebazdır. Ömrü boyunca
kendini gizleyerek, ibadetine, taatine karışmayarak, son anda dediğini yaptırıp
Allah korusun insanın imansız gitmesine sebep olacak kadar tehlikelidir. Tek
çare tanımak, hilelerine karşı uyanık olmak ve kurtulmuş olanlarla beraber
olmak.
Bir
hikmet ehli zata ziyarete geliyor bir başka hikmet ehli zat. Hazret-i Peygamber
evladı olduğu sabit olan bir kişi. Bendenizin tanıma fırsatı olmuştu 20 yıl
kadar önce. Ziyaret sırasında geldiği zatın kıymetini biliyor. Bu olay evde
cereyan ediyor. Ayrılırlarken, arkadaşlarımız dışarıda bekliyorlar, müsaade ederseniz
ben gideyim onları fazla bekletmeyeyim, diyor.
Ev
sahibi zat buyuruyor ki, keşke onları da çağırsaydınız, sokakta beklemeselerdi.
Deniyor
ki, efendim onlar buraya giremezler.
Kimdir
onlar? Şeytanla nefis efendim. Onları bıraktık da geldik.
Şeytanın Peşi Sıra
Bir
hikmet ehli zat, oğlundan bahisle şöyle diyor. Oğlunu evlendirmiş. Evlilikte de
kaynana odaklı bir sıkıntı var. Ben oğluma tâbiyim. Oğlum hanımına tâbi, hanımı
annesine tâbi, annesi de şeytana tâbi, hep beraber şeytanın peşi sıra gidiyoruz.
Kalp
Dehşet verici
şey şu ki güzellik gizemli olduğu gibi korkutucudur. Tanrı ve şeytan orada
dövüşürler ve insanın kalbidir o savaşın alanı.
Dostoyevski
İnsan’ın Secde Edilen Âdem Olma Arzusu
[Herşeyden önce İblisin şeytan olmasına neden olan hususu açıklamak gerekli.
İblis, Âdem’in içinde saklı olanın ne olduğu merakındaki arayış idi. Bir türlü anlayamıyordu…Âdemde gizli olan/sırlanmış şeyi. Tanrının “Halifem” demesinin nedenini. Meşhur secde olayından dolayı isyan ettikten sonra Tanrı huzurundan kovuldu ama cennette idi.
Sürekli neden ve nasıl oldu…bu düşünce içinde idi.
Herşeyi tekrat karıştıran Âdem’in aceleciliği…İblisin ayağının kaymasına neden olan sır. Kendide merak ediyordu. O da şiddetli bir hırs ile içindekinin çıkarmaya arzu duyunca, İçinde saklanmış olan yaratıcılık özelliği vasfını taşıyan kadınsallığını yani Havva’sını esmer kadını Tanrı dışarı aldı…Mevlana boşuna kadına tanrı demiyor….Âdem içinde Havva varken secde edilmeye layık görüldü. O ayrılınca Cennet bile ona fazla geldi. Cimâ vaktinde erkeğin secde eder gibi Havvayı kucaklaması budur.]
Âdem ile Havva hem yanyana hemde uzak olmanın acısını yaşamaya başladılar. Âdem’e yapılan uyarı şecere dokunma, Havva’ya dokunma idi. İki şiddetli arzu cennette yanıp tutuşuyordu.
İblis onların geçmiş hikayelerini çok iyi bildiği için Havva ya yanaşıp “onun Âdemin içinden çıktığını söylemesi ve onunla birleştiğin zaman içinin rahatalayacağı üzerine idi.”
Havva uyandı. Âdem de bu ayrılığın çok bir acıntısı yoktu. Emir vardı. Havva için ise aşırı bir kavuşma arzusu.…
İblis herşeyin eski hale dönmesini yani meleklere imam olmayı istiyordu. Bu şekilde Tanrı katında yaptığı hatadan kurtulacaktı. Fakat bilemediği bir şey vardı.
Tanrı hangi kararı verecekti.
Âdemi Havva kucaklayınca…ilk kıvılcım patladı ve yaratıldığı andaki nötür ve hiçliğini buldu. İkisi birbirlerine aktı.
İblis çok sevindi.
Ancak umduğu gibi olmadı yine herşey değişti birden. Tanrı, onlara siz kafir oldunuz demedi, “zalim oldunuz”… diyerek kızdı ve dünya hayatı ile cezalandırdı. Şeytanıda dünya âlemine kovdu.
Âdem Hindistan’a/Hindistan’daki Nevd (Nevz) dağına veya Seylan (Serendib) adasına, Havva Cidde’ye, İblis’te İstanbul’da Büyükada’ya indirildi.
Üçüde birbirinden habersiz gezdiler durdular. Ağladılar sızladılar. Bu arada iblis kendinin çok ağır bir ceza aldığını onların hatasından dolayı olan bu kovulmada haksız davranıldığını düşünerek kıyamete kadar zaman istedi.
Tanrı ona bu izni verince dolaylı olarak Âdem ile Havva’ya da çoğalma üreme bereketini ihsan etti.
Tanrının dilediği vakte kadar bu üçlünün hayat şarkısı devam edecektir…
Aşağıdaki psikanaliz yazısı bu anlatınlara izah mahiyetinde arayış içindeki insanı anlatıyor.. Bulanlara kâmil denmesi bu arayışı tamamlayanlar içindir…diyeceksiniz. Ariflerin son zmanlarına doğru kadın gibi latif olmaları, kadınlarında erkeksi menapoz dönemine girmelerinin başka bir izahi yok gibi…erkek ve kadın son noktayı koymak isterlerken hep ölüm denen nesne bu neticeyi insana bir türlü yaşatmayacak…hayırlısı.
Kadın
hakkında yazılan her şey aslında aile kurumu için yazılmıştır.
Ailelerimizi
korumak işine önce kadınlarımız ile başlamak gereğini
her
zaman içimizde duymalıyız. Bir toplumda aileler yıkılıyorsa sonuçta bütün
millet ve dolayısıyla her şey yok olma yolunda demektir.
Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellem de, aile birliğinin sürdürülmesinde
psikolojik
bir etken olarak şu olayı ibret için nakletmiştir.
“Şeytan
arşını suyun üzerine kurar, sonra çetelerini gönderir.
Bunlardan
rütbece en yakın (itibarı en büyük) olanı,
Fitnesi
en büyük olanıdır.
Biri
gelip, şunu şunu yaptım, der.
Şeytan
ise, anlatılanları dinledikten sonra,
“hiç
bir şey yapmamışsın”
Karşılığını
verir ve yapılanları küçümser. Sonra,
Bir
başkası daha gelir ve
“eşiyle
aralarını açıncaya kadar peşlerini bırakmadım”
Diyerek,
yaptıklarını anlatır. Bunun üzerine şeytan,
Onun
makamını yükseltir ve
“sen
ne harikasın!”
Diyerek
becerisini kutlar.
Anahtar Ve Tecessüs
Mec.
Bir meseleyi çözmeğe, bir fikri açıklamağa yardım eden vasıtadır. Tecessüs her
bilginin anahtarı ilk sahibi ve bize ilk veren de şeytandır.
Azazel/Azazil
Esk.
Şeytan'ın asi olmadan evvel, melek olarak bulunduğu devirdeki adı.
Çölde yaşadığı sanılan tabiatüstü bir yaratık,
çöl şeytanı. Her yıl, Yahudilerin Kefaret bayramında, bütün günahlara sebep
olduğu kabul edilen bir teke, çöle götürülerek Azazel'e teslim edilirdi.
Vazgeçmez
Şeytan'ın
Hz. İsa'yı kandırmak istemesi:
Kutsal
Ruh, Hz. İsa'yı denemek ister. Yahya tarafından vaftiz edildikten sonra, çöle
götürür onu. Hz. İsa, çölde kırk gün kırk gece oruç tutar. Sonunda acıkır. O
zaman şeytan yaklaşıp, şöyle der: "Mademki Tanrı'nın oğlusun, hadi yap
öyleyse şu taşları ekmek! " Hz. İsa şu cevabı verir: "İnsan yalnız
ekmekle değil, Tanrı'nın ağzından çıkan her bir sözle yaşar" . Bunun
üzerine şeytan Hz. İsa'yı Kudüs'e götürür, tapınağın kulesi üstüne koyar ve
şöyle konuşur: "Madem ki Tanrı'nın oğlusun, at öyleyse kendini yere! Madem
ki tanrı, meleklerine seni elleri üstünde götürmelerini buyurdu, ayağının taşa
değmemesi gerekir öyleyse". Hz. İsa, bu sözlere karşılık, "tanrını
sınama! diye yazılıdır" der. Şeytan, bu kez yüksek bir dağın tepesine
götürür Hz. İsa'yı. Ona dünyanın tüm ülkelerini ve güzelliklerini gösterir.
Kendisine tapıp önünde eğildiği takdirde, bütün bu ülkeleri ve güzellikleri ona
vereceğini söyler. Hz. İsa, "Git şeytan! Yalnızca kendi tanrı'na tapacaksın,
yalnızca ona kul olacaksın, diye yazılıdır" der. O zaman şeytan, Hz.
İsa'yı bırakıp gider. Melekler gelip, Hz. İsa'ya hizmet ederler (Matta, 4 : 1 -
ll ; Markos, 1: 12-13; Luka, 4 : 11 - 1 3) .
Cimri
Hz.
İsa [aleyhisselâm] peygamber ile şeytan arasında geçen şöyle bir konuşma
anlatırlar. İsa: - Halk'tan en çok kimi seversin? diye sorunca şeytandan
şu cevabı almıştı:
-
İmanlı olmakla beraber cimri olanı. Bundan sonra sevmediği kimseyi sordu:
-
Cömert olan fâsık kişiyi sevmem, cevabını aldı. Bunun sebebini sordu. Şeytan
onu da şöyle anlattı:
-
İmanlı cimri, bir gün cimriliği sonunda imanını kaybedebilir; fâsık kişi ise,
cömertliği yüzünden iyilere katılabilir.
Yalvarmanızı İşitmezler
İbnü’l-Kayyım
"Şeytanın Tuzakları" adlı kitabında açıklıyor:
"Şeytanın putlara ibadette müşriklere oynadığı oyun
çok çeşitlidir. Her topluma kendi seviyelerine göre oyun oynar.
Bir kısım Nûh kıssasında olduğu gibi, temsili resim ve
heykellerini yaptıkları ölmüş şahıslardan yardım isteyerek onları yüceltirler.
Zaten bu yüzden Rasülullâh “salla’llâhü aleyhi ve sellem”, kabirleri mescid
edinenleri lanetlemekte ve kabirlere karşı namaz kılmayı da yasaklamaktadır….
Müşrikler bunun yanlış olduğunu, ya cahillikten dolayı
ya da müslümanlara inat olsun diye kabul etmediler. Onların bu kabul etmeyişi,
müslümanlara bir zarar vermedi.
Müşriklerin genelindeki putlara ibadet etmenin en büyük
sebebi işte budur. Müşriklerin ileri gelenleri ise akıllarınca bu putları,
kâinâtı idare eden yıldızlar şeklinde kabul ettiler. Onları korumak için özel
bölümler yaptılar, giriş ve çıkışı kontrol etmek için bekçiler yerleştirdiler.
Dünyanın bir çok yerinde bu durum eskiden de öyleydi, şimdi de öyle.
(Bu
putların nerelerde bulunduğunu belirttikten sonra Güneş’e ve Ay’a tapanların
nasıl bir din edindiklerini anlatıyor. Bir sonraki sayfada devamla şöyle diyor:)
Gerçek olan şu ki, ibadet edilen şahsın şekli, öldükten
sonra put olarak ortaya çıkmıştır. Putu o şahsın boyu ve ebadı ölçüsünde
yapmışlardır ki, onun yerini tutsun ve onun yerine geçsin. Yoksa akıllı birisi,
eliyle yonttuğu tahta veya taşı ibadet ettiği bir ilâh olarak kabul
etmez." Bana kalırsa, biraz önce
geçen âyetteki, "Sizin " sözünden kasıt, Allâh’ın dışında
ibadet ettikleri temsili putlar değil, onların şahsiyetleridir. Âyetin
devamında: "Kıyamet gününde sizin ortak koşmanızı reddederler" diye
buyurulmaktadır. Bilindiği gibi ibadet edenler ve kendilerine ibadet edilen
şahsiyetlerin beraber haşrolunmalarının aksine cansız cisim olan taştan putlar,
dinen mes’ul olmadıkları için ahirette diriltilmezler. Çünkü Allâh Teâlâ şöyle
buyuruyor:
"O gün Rabbin onları ve Allâh’tan başka taptıkları
şeyleri toplar da, der ki: Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi
yoldan çıktılar? Onlar: Seni tenzih ederiz. Seni bırakıp da başka dostlar
edinmek bize yaraşmaz; fakat Sen onlara ve atalarına bol nimet verdin ki,
sonunda (Seni) anmayı unuttular ve helâki hak eden bir kavim oldular,
derler."(Furkân 17-18)
Yine
şöyle buyurmaktadır: "O gün Allâh, onların hepsini toplayacak; sonra
meleklere: Size tapanlar bunlar mıydı? diyecek. (Melekler de:) Sen yücesin,
bizim dostumuz onlar değil, Sensin. Belki onlar cinlere tapıyorlardı. Çoğu
onlara inanmıştı; diyecekler." (Sebe’ 40-41)
Buna
benzer bir âyet de şudur: "Allâh: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara,
"Beni ve anamı, Allâh’tan başka iki ilâh bilin" diye sen mi dedin,
buyurduğu zaman O, "Hâşâ! Seni tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek
bana yakışmaz." (Mâide 116)
Dört Çuval
-
"Rivayet olunur ki:
Hz.
İsâ aleyhisselâm bir gün yolda giderken şeytanı görmüş, bir eşeğe dört çuval
yükletmiş gidiyormuş:
Ey
şeytan, nereye gidiyorsun? demiş. Şeytan:
Bunları
satmaya gidiyorum, diye cevap verince
Hz.
İsâ aleyhisselâm: Onlarda ne var? diye sormuş.
Şeytan:
Birinde cevr, birinde haset, birinde hile ve düzen, birinde de hiyânet var! demiş.
Cevri
kime satarsın, diye sorunca: Çevri meliklere, pâdişâhlara satarım. Çünkü onlar cevr etmeyi severler!
demiş.
Hasedi,
ulemâya satarım, kapışırlar.
Hile
ve düzeni tüccarlara, hiyâneti de kadınlara satarım, ki bu en dehşetlisidir! demiş."
Sandığımız
Ne
sandığımız var… herşeyde bizim vücûdumuz da… sandığımızdır. Böyleyken şeytanın
aldatmaları ve göz boyamaları ile her
gün ne kadar çok belâ sandığımıza saklıyoruz.
Neyse
ki gaipte olan sultanlarımız bizi
paralarıyla, dualarıyla, kelamlarıyla
satın alıyorlar da kurtuluyoruz.
Yoksa sandığımız zanlarımız açılsa ve
meydana çıksa çok gülünç olduğumuz aşikardır.
Yâ Mudil
Şeytan,
insanları kandırmak ve aldatmakla mükellef bir memurdur. Nasıl ki Cenâb-ı
Hakka: Yâ Mudil, diye hitap ediyor ve dalâleti de Allah'tan istiyor.
Hor mu Har mı?
Lâ
mevcuda illallah, yâni Allah'tan gayri mevcut yoktur, mânâsını idrak edince, edeple bu dünyâya
bakmak lâzımdır.
Dünya Kur’ân’dır.
Nasıl
ki Kur’an’a abdestsiz olarak el süremezsen içindeki şeytan, Firavun kelimelerine de yine
abdestsiz olarak parmak basamazsın. Dünya da bir Kur'ân olduğuna göre, onun
içinde bulunan Hakk'ın bütün isimlerine
de hakaret gözüyle bakamazsın. Her şey
Allah'ın bir ismine mazhardır, onun için söyleyeceğin sözü dikkatli
ve temiz söyle... Zira dervişlikten
aranan güzel ahlâktır."
Ayırt etmek Gerekiyordu
"Sadece
cehennemde bile kurallar olması gerektiğini öğrenin. Şeytan ıslah edilemezdi
belki ama cezalandırılmalıydı. Hiç değilse Tanrı'dan ayırt edilebilmesi için
ona yaptıklarının bedelini ödetmek gerekiyordu." “O da buna isteyerek
istemeyerek razı oldu.”
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar