Âşık, Eşek Olursa
" Biz bilemedik
âşkın sırrını.
Hala ayakta ve eşekliğimizle bakiyiz.."
Pirim hazretleri kapısında bir
eşek varmış. Bir zaman sonra eşek o hale
gelmiş ki, dili tutulmuş, sözden gayri her şeye razı bir hayat yaşıyormuş.
Ancak hazret bir gün
“alın götürün bu merkebi aşkın
işareti zuhur etmedi…başkası bulun”demiş.
Kovulan güzelim eşek, gözlerinden
yaşlar aka aka tekkeyi terk etmiş. Olacak. Bir kaç gün sonra eşeğin öldüğü
haberini pirime söylemişler. Pirim üzülmüş. Sonra bir sohbetinde hakkında
buyurmuş ki;
“Gardaşım, âşık olan susar mı,
ahı nerde, inlemesi nerede? Eğer susarsa, o âşık değildir. Merkeb tabiatı,
aşkına işaret için bağırması gerekirdi.”
“Kapımızdaki bu hayvan, meczup
olmuştu, can çekişiyordu…onu kovduk ki vuslatın son demine ulaşsın, ancak kolay
değil…içi yandı… Erken öldü. Bu şekilde sevdiğini buldu. Merkebe ne yüklersen
yükle altında ezilse de dayanır, inadı vardır. Onun için âşıklar ağlar, ağlar
ki, hali kuvvet bulsun. Böyle olmasaydı çabukça ölürlerdi. Sevgili, aşığın
sızlanmasından rahatsız olmaz. O ağladıkça daha çok hasret verir.
Düşününün, merkebin bir insana
âşık olmasını… olacak şey değildir. Ancak âşk ferman dinlemez… Nice merkepler
insan-ı kamile âşık oldu…
Onların vuslatı için yardım etmek
gerekir. O da ölüm. Çünkü kamil insanında
ve aciz hayvanında birleştiği yegane yer topraktır. Sevgilisine
kavuşması, tozu tozuna karışması için tek çaresi ölümüdür. Bunu iki ölümle
anlatılırlar. İkisi de birbirinden zordur. Dışardan bakanlar, susana edepli
derler, ancak edep âşık olanda aranmaz ki. Âşıkların hatası sevdiğini terk
etmesidir. Söylediğinde de onlarca yanlış düşüneceklerini bilse de âşık
söylenir durur. Velev ki adı mecnuna çıkacak olsa dahi.
İnsanlar, meleklerden üstünlüğü
aşklarıyla kazandılar. Melekler aşkı yaşayamadıkları için insanın makamına
hiçbir zaman ulaşamayacaklar. Hayvanların dahi melekleri geçtiği yer burasıdır.
Cinler de aşkı bilirler.
Âşk, insanı hataya düşürse de,
uğruna öleceği sevgilisinde bulacağı rahmet, onu doyuracaktır. Bunu
bilmektedir.
Aşığın cenneti, sevgilinin
kucağı, yanıdır.
Cehennem, aşığın içindeki
alevinin karşısında sönük kalmıştır. “
(Sohbetin devamı var…)
…
Sohbetin derunu arttıkça dinleyen
dervişler, birer birer yığılıp can vermeye başlamışlar, denir.
…
Şimdilerde pirimin aşkından ölen
eşeğin mezarından ses gelmese de, üzerinde biten çiçeklerde bülbüller şakıyor.
Hala bir yerde bir âşık varsa onun başına gelir, tutulmuş dili orada çözülür,
derdini söylemeye başlarmış.
Bilindiği üzere âşk söyletir…
Ancak âşk dilini öğretecek bir üstada her zaman ihtiyaç vardır. O dili bilmeden
söylemenin, sevgili yanında kıymeti olmuyor. Bu âşkın gizemidir. Herkesin âşık
olmadığı da yine bu sebepledir.
*eşekliğimizle bakiyiz:
Eşekliğimizle ağlıyoruz.
Şair Ve Ferişte [Melek]
"Yazılmayan sohbetin devamı
için"
Günlerden bir gün, bir şair ve
bir melek arkadaş oldular. Melek şaire kanadını verdi şair de meleğe bir
şiirini. Şair meleğin kanadını defterinin arasına koydu ve şiirlerini
gökyüzünün kokusu kapladı ve melek şairin şiirini mırıldandığı zaman ve ağzında
aşk tadı hissetti.
Yaratan dedi ki: “Artık
bitti". Artık hayat ikiniz için de çok zor olacak.
Çünkü eğer bir şair gökyüzünü
tanırsa yeryüzü ona dar gelir ve eğer bir melek aşkın tadını alırsa gökyüzü de
ona dar gelir.
Melek şairin elini tuttu ve
gökyüzünün sokaklarını gezdirdi ve şair de meleğe yeryüzünün sokaklarını
gezdirdi.
Gece ikisi de eve döndükleri
vakit, meleğin kanatlarının üstünde biraz toprak serpilmişti ve şairin de
omuzlarında bir kaç tane tüy vardı!
Melek daha sonra şairin yanına
geldi ve
-"Âşık olmak istiyorum"
dedi.
Şair: “olmaz, sen meleksin, aşk
meleklerin işi değil” dedi.
Melek ısrar etti.
Şair: "ama aşktan önce isyan
etmek gerek" dedi ve "eğer isyan edersen seni cennetten kovarlar;
Âdem'in acı kaderini unuttun mu?” dedi.
Ama melek yine ısrar etti ve şair
çaresizce yasak ağacın adresini verdi meleğe.
Melek gitti ve ağacın yasak
meyvesini yedi. Ama tüyleri dökülmüştü ve pişman oldu.
O zaman tanrının yanına gitti ve
şöyle dedi:
" Allah'ım beni affet, ben
isyan ettim ve âşık oldum kendime kötülük yaptım. Şimdi beni
cennetten atacak mısın?
Yaratan : "demek sen de bu
hikâyeyi yanlış anlamışsın.
Demek sen de sadece isyan edip,
âşık olanların cennete gireceklerini anlamamışsın" dedi.
Ve o zaman tanrı cennetin
dokuzuncu kapısını açtı.
Melek içeri girdi ve büyük bir
hüzünle duran şairi orada gördü.
Melek gerçekleri ona anlattı. Ama
şair ona inanmadı.
Kaldı ki insanların hiç biri bu
hikâyeye inanmaz.
Sadece o melek ki gerçek cennetin
nerde olduğunu bilir!
Gökten iki elma düşmüş, Biri şairin
başına, biri meleğin, diğeri mi?
Diğeri hala dalında....
Kaynak: Farsça Aslından Türkçe'ye Çeviren: Fehameddin Ozan
Ulusoy شاعر و فرشته-Şâir ve Ferişte: Çeviri / Sekizinci Kıta Edebiyat ve Düşünce
Dergisi
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar