Bu Yolda Kırılmak Varmış...
Cevizin yeşil kabını yemekle dad bulunmaz,
Zâhir ile ey fakîh Kur’ânı arzularsın.
Niyâzî-i Mısrî kuddise sırruhu’l-aziz
Bugün açlığımı biraz teskin etmek için kuruyemiş yiyordum.
İçinde çam fıstıkları vardı. Hepinizin başına gelir, yeterince işleme tabi
tutulmamış olanların kabuklarında çatlaklar oluşmadığından dişimizle kırmak
biraz zor ve rahatsız edicidir. Bende bu şekilde olanları ihtiyarlığımdan
dolayı kırmaktan vaz geçip, atık bölümüne bırakıyordum. O ara kalbim şunu ilham
etti.
-Heyhat bunca eziyet çek, güneşe yağmura katlan yenecek
hale gel, fakat istifade edilme safhasında bir noksanlıktan dolayı çöp ol.
Bu acı veren bir husus. Her şeyiyle olgunlaşmış, ancak
insan eliyle engelli hale getirilmiş bu nesne faydasızlar sınıfına dahil olup
–toprak gübre olmak farklı bir durum-seyrini tamamlamadan geri kalmış.
Buradaki eksiklik, çamfıstığında değildi. Onu bu hale
getiren insanoğlunda. Çünkü ona el değmese ağaçtan düştükten sonra yine kendi
tabii ortamında yeşerebilirdi. Ancak özü gördüğü işlemlerle kısırlaştı. Bugüne
kadar nice üstadlar, şeyhler gördük. Anladık veya anlayamadık, öylede olsa,
müşahede edilen manzara kamil elini tutmayanın başına gelmedik kalmıyor.
Her düşüncemizi takip eden bir olaylar peşpeşe gelir. Ancak
bereketli olmak için verilen gayretlerin akim kalması insanda garip meseller
uyandırıyor. Bir çok hadise bünyesinde sırları ile bize gelirken çözebildiğimiz
fazla bir şeyin olmadığını, kader mahkumu olduğumuzu hissetmekten kendimi
alamıyorum. İyilikler ve kötülükler arasındaki çizgi bulanıklaştığından daha
dikkatli olmayı tedbiri elden bırakmamaya özen göstermeliyiz.
Hoşunuza gidecek bir hikâye:
[Evliya derecesini bulmuş bir zat varmış. Kürsüye çıkıp
vaaz ederken daima:
“Yâ Rabbî, hırsızlara haramilere rahmet kıl!” Diye dua
edermiş. Sebebini sormuşlar. Cevaben:
“Ben Bağdatlı bir tüccardım, çok zengindim ve iyiden iyiye
dünyaya dalmıştım. Bir gün sahradan geçerken, kervanımın birini haramiler
soydu. Bu vak’adan biraz aklım başıma gelir gibi oldu. Bir başka geçişte,
malımın bir kısmını daha gasbettiler. Üçüncüde ise, tîg u teber şâh-ı levend on
parasız kaldım. Bu suretle aç ve bî-ilâç kalınca bir tekkeye iltica ettim. İşte
orada Allah’ım bana bir kâmil mürşit ihsan etti ve bu devlete nail oldum. Bu
nimete o haramîler yüzünden eriştiğim için onlara hayır duâ ediyorum,” demiş.]
(Ken’an Rifâî, Sohbetler, hzl: Sâmiha Ayverdi, İst, 2000,
s.86)
Hulasa hayat hiç göründüğü gibi değil, her anı bir elvan,
sır sır içinde sırlı gidiyor.
İsmail Hakkı Altuntaş
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar
Yorum Gönder