DA STARGO TORA [Gözlerimin Karası]
kendime has bir imanım
bana huzur veren
tanrım… eşsiz eserini
onda ortaya koydu
da stargo tora/ gözlerimin karası
ihtiyaç kalmadı seslere
zariftir…
nasıl sevmeyeyim
adım adım inşa ettiğim hayalimi
her yerde onu görmekteyim
ama yine de söylemem
lazım
istemiyorum ayrılığı
vazgeçemeyeceğim
olsa da ona önemsiz
çok seviyorum
tanımasa…bakmasa
biliyorum…ya
uçuyorum
İsmail Hakkı Altuntaş
DA STARGO TORA:
Tam anlamıyla, gözlerimin siyahı. Metaforik olarak, beni
hissettiren ve güzel, çekici, tamamlayıcı yapan bir parçam. Ayrıca potansiyel
olarak: gözlerim, kendimin eksik olduğu gözlerimin en önemli kısmı
NOKTA-İ SÜVEYDA
Nokta-i Süveyda, sevda noktası ismiyle anılır. Kalpte
olduğuna inanılır ve burası bir basiret-olgunluk merkezidir. İnsanın tüm
varlığının hakikati oradadır. Bu öyle bir özdür ki maddi ve uhrevi âlemin
tümünü kuşatır. Nasıl ki bir meyvenin çekirdeğinde kendi ağacı toplu bir
şekilde mevcut ise aynı şekilde bu süveyda adı verilen noktada da bütün kâinat
bir öz şeklinde mevcuttur. Aslında süveyda için gönül noktası dense yeridir.
Zira ilahi namenin nüshası gönüldür. Sırların taşıyıcısı
gönüldür. Bu itibarla her kim ki kendi gönlüne girmiştir, su ve toprak
zahmetinden kurtulup can ve gönül sohbetini bulmuştur.
Âşık olacak kişi sevdiğini görür, birden manevi kalbindeki
o noktaya sevgi girer. Aşk arttıkça bu nokta büyür. İlk önce kalbin ortasında
küçük bir noktayken çok yer kaplamaya başlar. Artık kişi ilk âşık olduğu günkü
gibi bir mutluluk bir heyecan içinde değildir.
Yavaş yavaş mutluluğu söner ve tam göğsünün ortasında bir
acı hisseder -ki bu öyle bir acıdır ki hiç gitmez-
Devamlı bir hiçlik hissi oluşur. Gözyaşı tam göz pınarına
gelir ama dökülmez. Böyle garip bir şeydir. Zamanla bu his
derinleştikçe-çoğaldıkça Nokta büyürde büyür. En sonunda bu siyah nokta kalbin
tamamını kapladığı zaman işte buna Sevda denir.
Nokta-i Süveyda hakkında 2 teori vardır. Biri
mutasavvıflardan nakledilen ÖZ noktası olmasıdır.
Diğeri de kalpte var olan süveyda adındaki bir pıhtıdır.
Diğer ismiyle sevda-ül hıtl olan bu pıhtı kalbin içinde siyah bir benek
halindedir. Eğer insan sevdaya tutulursa bu süveyda denilen kara pıhtı yavaş
yavaş çözülür ve kana karışır.
Yani o insan artık süveydanın çözünmesine uğramış bir kara
sevda hastasıdır. Böyle durumlarda hasta savunmasız olur. Melankoliden dolayı
savunmasız kalan düşkün hastalar, ince hastalık türünden bir hastalığa
yakalanır. Sevdiklerinden başka hiç bir şeyden hoşlanmazlar. Hatta hastalık
ileri dereceye varınca hastalar sevdiklerine duydukları sevgiye dayanamayıp ya
cinnet geçirirler ya mecnun olurlar ya da ayrılığa ve hasrete dayanamayıp
ölürler.
Bu hastalığın adı aşk olur ki tıpkı zehirli sarmaşık çiçeği
gibi yakaladığı bedeni sarar ve nihayetinde kendisiyle birlikte kurutur.
Kalp beş esasta ele alınıyor. Kalbin makamı ve merkezi
yürektir. Yüreğin ortasında siyah bir nokta vardır, bu nokta iç âleminin
güneşini bilen, cihanın ruhudur ve insanlık âleminin arştaki adı gönüldür. Bu
en büyük noktanın aynası insan ruhunun başlangıcıdır. Beden ikliminin sultanı,
küllî aklın halifesidir. Onun sırrına eren beşeriyetten çıkmış melekleşmiştir.
Gözlerin göremeyeceğini görmüş ve ilâhi meclise varmıştır.
Bu nokta, kâmil insanın aynasıdır. İlâhi güneş ışığının
insanın kalbine doğmasıdır.
Hayvani ruh uyurken, duyu organları çalışmaz iken uyumayan
ve rûya gören de işte bu noktadır. Onun mânevi ışığı yürekten akla akseder,
orayı aydınlatır. Bundan duyu organlarına, bedene kuvvet, hayat ve ayrıca
canlılık gelir.
Bu sayede duyu organları işler. Sonsuz ilâhi sırlar gönüle
dolunca can ve gönül sohbetine girilir.
Nokta-i süveyda denilen siyah noktadır ki, görülen ve
görülmeyen âleme karşı çevrili şekilde yaratılmıştır.
Eğer kalp aynası cilâlı olursa onda ilâhi nur ve sırlar
belirir. Eğer ona öfke, şehvet ve dünya sevgisi aksederse kararır…
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar