Print Friendly and PDF

Dostun Kapısında Ağlayanlarla

Bunlarada Bakarsınız

 


Üstadım Molla Lutfi rahmetu’llâhi aleyhi ziyarete gittim.

-Efendim, hayli zamandır görüşemiyoruz, dedim.

Oğul aramızda perde yok ki, seninle, ayrılık olsun da, bulup görüşelim. Gönüller beraber değil mi?

-Evet, dedim. Sonra

-Efendim bir kardeşim, “namaz kılmak, benim için olağanlaştı, zevk alamıyorum, tat bulamıyorum” dedi.

-Evlat, bir şeyin sık tekrarında  insan için biraz bıkkınlık hasıl eder. Ancak doğru olan  ilke “terk etmemek” ve “bağı koparmamaktır”. Çünkü hayat kendi içerisinde her an bir sıkıntı ile karşı karşıyayız. Şimdi neyin geleceği belli olmayan bir hayat yaşayan insanoğlu, bir sıkıntıya düştüğü zaman, sığınacağı bir kapısı olmalıdır. Bunun içinde en elzem olan, sık sık ziyaret ettiği dostun kapısıdan başkası değildir. Uğramadığın yere, bir sebeple gittiğinde,  soğuk karşılama olmaz mı? Nedenli karşılanacağına, nedensizlerle gidebilmek için, dost kapısını incitmeden, yük olmadan çalmak uygundur.

-Efendim, siz bizim kıldığımız namazlar niyaz değil, yatıp kalmadır, diyen siz değil misiniz?

Evet, bizim ibadetlerimiz inhinadır. Uçma kaçma cinsinden olsa da terk etmemeliyiz. Çünkü dosta vefa, boyun kesmekten gelir. Bir gün büyük alim Fahreddin Râzi için bir kıssa anlatılır.

Fahreddin-i Râzî âhirete intikal ettiğinde, malum sualler… Hepsine cevap verdikten sonra “Senin imanın nasıl bir iman?” sualine cevap bir türlü cevap veremez. Ben alimim aklımla buldum demek ister. Fakat bir konu da soruluyorsa, bu bir noksanlığa işaret cinsinden zuhur ettiğini bildiğinden şaşırıp kalır. Aklına bir türlü ışık düşmez. Manevi olarak Üstadından yardım dilenir. Necmüddîn el-Kübrâ kuddise sırruhu’l-azîzden yardım gelir.

-Oğul “Taklittir, de, taklit.” O da,

–“Taklittir”, de diyor.

“Kimin taklidi?” diye soruyorlar. Yine üstadı

–“Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin taklidi,” de derler.

Tamam, geçtin, denilir.

-Evlat, bunun için kelime-i şehâdette olsun, kelime-i tevhîdde olsun, büyüklerimiz  “La ilâhe illa’llah alâ muradillah”  [La ilâhe illa’llah’tan Allah Teâlâ’nın kastettiği murat ne ise]

ve alâ murad-ı Rasûlillah” [Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz tebliğ ederken ne kastediyorsa ben de o kasıtla diyorum] üzerine  “sen de öyle de” derler.

-Bu taklittir.

-Olmuyor, yapamıyorum demek yoktur. Zaten sen ne kadar varsın ki, o kadar yok olasın.

-Yine Hz. Mûsâ aleyhisselâm zamanında Firavun’un yandaşlarından Haman, Hz. Musa aleyhisselâmı taklit ederdi. Hz. Mûsâ aleyhisselâm, biraz kıllı vücutlu, göbekli, başı dazlak ve konuştuğunda sinirli birisi olduğundan dili zorlanırdı. İşte bu adam, başına işkembe geçirir, karnına bir yastık koyar, elinde asayla Hz. Musa aleyhisselâmı taklit ederdi. Niye, Firavun’u güldürecek.

Hz. Mûsâ aleyhisselâm bunu haber alır. Allah Teâlâ ile Tur-u Sina’ da konuşurken,

Yâ Rabbî,  onu kahretsene” dedi. Allah Teâlâ ise;

-“Kahretmem” diye karşılık verdi. Hz. Musa aleyhisselâm nedenini sorunca, Allah Teâlâ;

O, Firavun’u değil, seni taklit ediyor.”  Buyurdu.

-Evlat her ne kadar biz hakikatine varamasak, dost kapısına yüz koymalıyız. Biz bu gerçeği bilmek ile gönlümüz kanlanır, başımız kesilmeye razıdır.  Anak bizim gibi körlere, taklitle iş yapmak gerekir!

Şu halde Tanrı’dan bir şey umarak, Tanrı’dan korkarak sevenler, taklit defterinden ders okumaktadırlar.

Mesnevî Cilt, 3, b.4595”

-Evlat, doğrusunu görmekte zorlandığın hususlarda inkar etmek yerine taklide daim olmalıyız. Gerçi taklidin değeri yoktur, derler. Olsun, dostun kapısında taklitle durmak, uzak durmaktan iyidir. Velevki hakikati uzak durmakla buldum diyenler varsa da.

-Sen gel, uzak kalma orada, hakikaten ağlayanlarla ağla kapıda, nasıl olsa, bir rahmet busesi sana da olmaz değil ya..

İsmail Hakkı Altuntaş

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar