Haddini Bilmek
Genelde "haddini
bilmek" kötüler hakkında kullanılır. Bence bu iyilerin haddini bilmesi ile
daha alakalı. Bazıları haddini bilmeden iyi olacağım diye her gördüğüne
duyduğuna parmak atarsa, gözüne, sözüne de delik açarlar. Yetmez gibi içini bir
lağıma bağlarlar. Yazık oldu, der gibi.
Ey kendini iyi zanneden
kişi, kadere el atayım derken pisliğe bulaşan aklını temizlemek için kendine
yardım etmekten acizsin, başkalarını muhtaç zannetmen ne kadar kötü bir durum
değil mi?
İyilerden olmak demek
belki kendini susturmak, belki ağlamak en sonunda kendini yücelik duvarından
atmak olmalıydı. Çaresiz geldiğin noktalarda kendini kötü görseydin, muhtaç
olduğunu bilseydin, çaresizliğine kendin inansaydın başkasının derdine ne diye
burnunu sokardın.
Bir vakit büyü kitabı
okumuştum, şöyle bir cümle geçiyordu, iki kişinin arasını dahi düzeltsen
velevki bunlar karı koca olsalar da kadere karıştığın için tevbe etmelisin.
Bu nasıl bir şey ki,
bozduğunda günah işlersin tevbeye bir mana verilir. Neden düzeltene tevbe
gerekir ki?
Anlaşılan tevbe kadere
karıştığımız içindir. Herkesin tuttuğu yol doğru değil mi, kim hangi işinde eğri yapıyorum diye hareket
eder.
Peygamber doğruluğunu
Allah Teâlâ'dan alıyorsa, şeytan da yaptığı doğrusunu-kendince- o da, Allah
Teâlâ izin almadı mı? Sırrına kavuştuğun hangi şey insana yük olmaz, birde
hırsızlıkta mahir sen.
Hangi canlı yediği
gıdanın içindeki toprağı görünce vazgeçip toprağa bırakmak istemiyor? Karnı
ağrıyor biraz fazla durunca. Şişmiş karınla gezen mahlukat var mı, hepsinin
kazuratı başına bela, kimi toprak altına kimi yol başına. İlla ki dışarıya,
attığımız iştahımızın bize verdiği yorgunluk sonucu aldığımız her nesneyi tekrar
bırakmaya, sonrada elimiz vurmaktan tiksindiğimiz leşleri, solucana gübresi
yaptırıp, organik oldu diye tekrar yemek için birbirimizi kırmıyoruz?
Nedir içinde
bunaldığımız bu zengin görünen fakir hayatımız?
Sevdiğimizin iç dünyası
kalaba, dış dünyasına çabala, derken üzüntü ve sevinçle günlerini bitiren
bizler, yeşil giyinmiş tahtalar içinde yolculuğa giderken, ağlamak üç gün. Her
şeyini üç günde kaybeden ve unutulan bizlerin merakı başına bela olmuyor.
Karaların peşinde sondaj
açan petrodolar zengini yeşil doları kolay bulurken, bizlere zindan ve töhmet
hayatı. Bizim belki en büyük hatamız
"hadimizi bilmeyi" unutmamızdır.
Kuyular gördüm derin mi
derin, içine su vardır diye düşersin, ne su var ne de çıkış.
Biz hangi kuyuda ölelim.
Öldüğümüz kuyuda kamışta bitmez ki hikayemizi okusunlar.
Ölsün dursun
"yokluk içinde dahi yokluğu" bulamayan. Yıkılsın dünyalar başına. Bir
işi tam yapamayıp yarıda bırakan.
Bitsin tükensin
dediğimiz bütün sorunların tek bir çıkışı ve ümidimiz çok şükür öleceğiz
dediğimiz dünyada haddimizi bilmektir.
Söz gelse kendime
haddimi bilemediğim bir hayatta, kötü olmayı da başaramıyorsak-bu dünyanın
şartı kötü olmak- öbür dünyada kör ölen kör kalkarsa, kör geldik kör gidiyoruz.
Kör haşrolacağız. Kirkor, kiri kor, bizim görümüz kör olmuşken
Allah Teâlâ'm kapını
bekleyen kulların vardır. Kulların içinde anılmaya değer olmayacak kadar
günahkar bu kuluna sen sahip çıkmazsan kim çıkacak. Demiştin hoş ve huzurlu
olsun diye. Eski kitaplarda yazılıdır. Bir kulun için alt üst ettiğin dünyalar
varmış. Bizim için bu değeri vermesen de kuşe-i vahdetimizde bizi rahatsız
edeceklere engelleri halk eylemeni niyaz ederim.
Çünkü çok yoruldum,
haddimi bilmesem de, beni iyi niyetime bağışla, Ya Rabbi!
İsmail Hakkı Altuntaş
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar