Herkes Kendi Doğrusunda
Nereden çıktı bu dünya
işleri…
Ortada bir sorun var.
Onun çözülmesi gerekiyor. Doğru söylüyorsun, fakat karşındakini bir türlü ikna
edemiyorsun/olmuyor. Ne yapılsa, ne söylenilse hep boşuna gidiyor. Birde öteki
düşman olup, seni/beni/onu yıkmak için elinden geleni yapıyor.
Desen ki, hakikatimle o
kadar doğruyum/z, fakat o da yanlışında, o kadar hatalı, yinede ısrar edip
beni/seni yıkmaya çalışıyor.
Karşıdaki hiçbir şekilde
ikna olmuyor.
Ne yapsan boş.
İşte o zaman başka bir
sorun başlıyor.
Yenmek/ yenilmek yok
birde düşman olunuyor.
Düşman olmak bir yerde
kalır mı bu sefer iş ileriye varıyor. Zarar verme unsuru ortaya çıkıyor.
Taraflar hep diyor ki
sen/siz iyi ol, ben/biz de iyi oluruz. Yoksa..
diyorsun ki ben/biz
haklıyım ve doğruyum, onun iyi olması gerek değil mi?
Olmuyor.
Mücadele başlıyor.
Taraflar arasında kim
iyidir belli olmuyor. Doğru olanda artık kötü oluyor.
Mücadele içten içe
kızışıyor.
Başta haklı olanda
haksız duruma düşüyor.
Unutmayalım ki bu tür
mücadelelerde iyi olan hep kaybediyor. Evet hep iyi olan kaybediyor.
Allah Teâlâ doğrunun
yanındadır. Doğruyu ayağa kaldırır, deniliyor.
Bir şartla olsa gerek..
Cesur olursan ve
karşındakinin mücadelesine sende mücadele etme yeteneğini kazanırsan.
“Pasif direnişle” bile
olsa mücadele, mücadeledir, zamanla yılmadan yıkılmadan çalışarak.
İşte mücadelen var ama,
Allah Teâlâ’nın emri ile muradının birleştiği noktayı bulunca zafere ulaşıyor.
O da biraz zor…
Başarısız kalmak ve
yenilmek kimsenin arzusu değilse de, kader değişse de takdir değişmiyor.
Heyhat…Dünyada seven
sevilene kavuşmuyor, doğru hep kaybediyor. Var olan yok oluyor, yok olan var
oluyor. Hep bir umut, tek bir umut kalıyor. O da zamanla yıkılıp gidiyor.
Bu kubbede bir hoş sadâ
değil, ölüm mü baki kalıyor?
Ölüm dünya hayatını
düzenleyen ölüm.
Bir zalim bir mülke
malik oluyor, ancak mülkü hayatıyla kaim. Sonra gerçeklerin açıldığı ölüm gelip
hepsini birden değiştiriyor. Zülüm/devrân bitiyor, başka devir başlıyor. Bunun
tersi de oluyor. Refah ve huzurlu bir hayat sürülürken, “ölüm bizi ayırana
kadar” ile her şey bitiyor.
Bu hikaye ne zaman
başlıyor.
İki insanın karşındakine
kendini anlatamadığında..
Kısır döngü, dönüp
duruyor.
İşte dünya hayatı
dedikleri bu, karşındakine kendini anlatmamak.
Allah Teâlâ bile kuluna
kendini anlatamayınca biz birbirimize kendimizi ne kadar zor anlatırız, bir
düşünün.
Hulasa, her güzellikten
daha güzel olan “yok olmak/ölüm” belki dünyanın en değerli hazinesi. İnsan
belki de bu hazineye sahip olduğu için biraz fazladan isyan mı ediyor?.
Kutsal olan hayatlarımız
“kutsal ölümlerimizle” daha doğrusu “ölmeden önce ölün” denilen “kutsal intiharımızla”
süslenmeli gibi geliyor.
Herkes doğrusunda ısrar
ediyor, bizde...
Doğru artık kimin
tarafında belli olmuyor.
İsmail Hakkı Altuntaş
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar
Yorum Gönder