İlahi İlişkide Matematiksel Bağları Çözmek
Bu Allah’ın va’didir.
Allah va’dinden dönmez.
Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
(Rûm, 6)
Dervişin biri sürekli sıkıntıyla
geçen hayatından bıkmıştı. Beyt'ül
ahzana (hüzünler evi) dönen yaşantısında
huzur yoktu. Bir gün üzgün olduğu halde tekkeye gitti. "Dost kapısı
dediler, geldik, büyükler dedik itaat ettik, fakat bizde ne elem bitti, ne
tasa." "Aksi giden bir şey var. Eğer sevdiklerimiz gerçekten iyilerse
ve bende bu iyiliğin içinde isem nedenimin cevabını nasıl bulacağım."
Dedi. Tekkedeki büyük sofanın köşesine gidip oturdu. Garip derviş için başka
oturacak yer neresi olabilir ki. Ekabir tayfası gelince hemen şeyhin yanına
otururlar, sanki yer onlara ayrılmış gibi kibirlenirlerdi.
Dervişin yıkılmış boynu, atmaya
mecali kalmamış kalbine dayamış, içinde hüzün çeşmesi şırıl şırıl akarken,
semaverin tren gibi çalan ıslığını dinleyerek kendini bulmaya çalışıyordu.
Uyudu mu ne birden, kendini bir yolda Hz. Pirin elinden tutmuş olduğunu gördü.
"Haydi, gidelim" dedi. Derviş, şeyhinin pamuk elinin ta kalbine kadar
uzanışını hissetti. Yola koyuldular.
Yol uzun ve sakin idi. Ancak
etrafta sanki bir cam fanus onları diğer âlemle ayırıyor gibiydi. İnsanlar
bağırıyor çağırıyor, birbirlerine kızıyordu. Derviş şeyhinin yanında
korunmuşluğunu derinden hissetti. Yeni bir gün ve güneşin muhteşem tatlılığı
ise başka bir huzur verdi.
Bir ağacın yanına vardılar.
Oturdular. Pir ona sordu,
"Söyle bakalım" derviş
söylenecek o kadar sözüm varken neden susuyorum, dilim açılmıyor, diye içinden
bir ah çekti..
Pir "tamam" dedi.
"Sana bir şeyler anlatayım, sorularına cevapta bulmuş olursun."
Söz yıllanmış şarabın tatlılığı
ile içene nasıl keyf verirse pirin kelamları da dervişin kalbinde yeşermeye
çalışan fidanlara can suyu oldu. Pir anlatmaya başladı.
“Kullarım sana beni sorduklarında,
(bilsinler ki) ben onlara çok yakınım. Bana dua edenlerin dualarını kabul
ederim.” [Bakara, 186]
Dua hayatımızın ilk anıyla başlar
sonuna kadar devam eder. Çünkü Allah Teâlâ dua etmemizi kendi takdir etti ve
emretti
"Du'ânız (ibâdetiniz)
olmadıktan sonra Rabbim sizi ne yapsın?
[ Furkan, 77]
Kul olanın Rabbiyle bir bağlantı
kurabilmesi için bu hali yaşaması gerekiyor.
Hak veya batıl dinde olsa ibadetler manevi bağın bir iletişim aracı. Bu
şekilde kendimizi buluyoruz. Ancak sevgide Efendimiz salla’llâhu aleyhi ve
sellem bir kural koydu. İnsanlar bunu kendileri için düşündüler. Asıl söylemek
istediği önemli şey bizlerin Allah Teâlâ ile ilişkimizdeki sınırı açığa
koymaktı. Bizler İlâhi boyutta Rabbimizle seviştiğimizde onu andığımızda
içimizin titremesi, kalbimizin hüzünlenmesi, acımasını hissederiz. Rahman
bizimdir, yalnızca benimdir diyerek en sırlı kalp noktamızda onu saklarız. Âşık
olanlarda bu durumu fark edebilirsin. Değişen bir şey yoktur. Kıskanılacak
kadar aşırı bir sevgi. Ancak dünya hayatının lahuti âleme tam ve rahat bir uyum
sağlaması mümkün değil. Bu nedenle kırılmalar olmakta içimize bazen çok
sevdiğimiz aşkımızın bizi terk ettiğiniz düşüncesi gelir. "Rabbin seni
terk etmedi ve darılmadı" [Duha,3] Bu ilâmı hakikatle ayrı kalmadığımız
dostumuza kırılıveririz. Bu nedenle
Efendimiz salla’llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki, ”Sevdiğini ölçülü sev, belki
bir gün darılırsın olabilir. Kızdığına da ölçülü kız, belki bir gün dostun olabilir.”
(Tirmizî, Birr ve’s-Sıla, 60)
İnsan sevdiğine kızar, düşmanın
kötü niyetini zaten bilmektedir. Ona kızacak neden bulamaz. Bu meyanda
dostumuzla olmasını istediğimiz yakınlık bazen parçalanabiliyor. Neden ve niçin
soruları ile güvenimiz yıkılınca üzülüyoruz. Onun için aradaki sevgi bağımızda
bizim kul olduğumuzu unutmadan, Allah Teâlâ'nında kendine koyduğu yasaları
vardır. Ona sünnetüllah diyoruz. Dünya için sadece peygamberlere mahsus bunu
aşmış ona da mucize demiştir. Aşmadığında ve gönlüme göre olmadığında
kaygılanmamalıyız.
Şimdi olan bir şey hakkında
sıkıntı yok, fakat olmayan şeyler bizim isyan tarafına doğru yönelişimizi
tetikleyen hususlar, "beni neden terk etti" ye varacak kadar
incinmeler, bütün bunların arasını bulmak için ölçüyü bulmak gerekiyor.
Efendimiz de bu hakikati haber
vermiştir. "Allah’ın sünnetinde asla bir değişiklik bulamazsın."
[Ahzab, 62] Bu, kaderi kapsayan geniş bir kanundur. Ancak kul tanıdığı Rabbinin
sıfatlarını düşünürken kendi olumsuzluklarını gidermesi için duaya sarılır.
Allah Teâlâ'nında kabul ettiğini biliyor. Fakat olumsuzluklarda sorun/sorular
başlıyor.
Nedenler ve niçinlerin çözüm
yolları. Kader değişmez dedikleri "değişiklik bulamazsın içinde " yer
alınca, duanın çok kolay kabullenilmediğini görmüş oluyoruz. Matemetiksel
sistemde oluşan doğru ihtimallere ulaşmak için bağıntıları düzgün kurmak
gerekiyor. Bunu bir misal olarak anlatayım.
Üstad Abdülaziz Mecdi Efendi,
mürşidim Ahmed Amîş Hazretlerinden naklen şöyle rivayet eylemişlerdi.
Türbedar Bekir Efendi Hazretleri
ömürlerini kuru ekmekle geçirmişlerdir. Fakat kutbiyeti ve manevî dereceleri
itibarıyla ne dileseler ânında olur-muş. Meselâ istediği an, fakiri zengin,
zengini fakir yapabilirlermiş. Ancak kendi fakir durumu hatırladığı zaman
“Ya Rabbî ben senin üvey kulun muyum?”
diye nâz edermiş.
Başkası için yaptığı duanın
tecellisi kendisi için olmadığında Rahmanın bir sünneti açığa çıktı.
Efendimiz salla’llâhu aleyhi ve
sellem buyurdu
"En çok kabul edilen dua din
kardeşin gıyabında yapılan duadır” [Ebu Davud-Tirmizi: Tac c 5 s 211.]
"Allah Teâlâya günah
işlemeyen dil ile dua edin" Böyle bir dilin nasıl bulunacağı sual edilince
"Birbirinize dua edin! Çünkü ne sen onun ne de o senin dilinle günah
işlemiştir" [Tergibüs-salât]
Allah Teâlâ Hz. Musa’ya:
“Ya Musa bana günahsız bir ağızla dua
et!” diye buyurdu.
Musa aleyhisselâm:“Yarabbi bende
öyle bir ağız yok ki sana nasıl günahsız bir ağızla dua edeyim” dedi.
Bunu üzerine Allah Teâlâ:
“Başkalarının ağzıyla dua et çünkü sen
başkalarının ağzıyla günah işlemiş olmazsın öyle hareket et ki diğer insanlar
gece gündüz sana dua etsinler. Veya kendi ağzını temizle Allah’ın adı temizdir
onu zikrederken ağız temizlenir” buyurdu.
Rızık meselesinde zenginlik için
ne dua edilirse edilsin, dualar makbuldür lakin yapılması gereken maddi
faktörler olmadan zenginlik hasıl olmaz. Başkasının duası. Fakir olanlar için,
evlenin uyarısının getirisi olan en büyük etken, çocuk sahibi olmak olduğu
unutulmamalıdır. Bu tür ameller ile kaderdeki sünnetin değişimine neden olunur.
Diyebilirsin ki, başkasının yaptığı dua da kaderde olmasa olmazdı, buna
söylenecek en iyi söz ben merkezli değil, öteki tarafından gelişidir. Ötekinin
kaderi seninle ilişkilide olsa senin kaderinin dışındadır.
Bir çok zaman şunu düşünüyorsun,
inançlı insanlar neden eziyet çekiyor da kafir ve müşrik gördüklerimiz rahat.
Bu konuda Allah Teâlâ buyurdu ki, "Müminler kesinlikle kurtuluşa
ermiştir." [Mu'minun-1] bu ayetin geniş manası, inancın hakkını verenler
demektir. İnsan Hakk dini bulamasa da kabul ettiği inanç ve kurallarına sadık
kaldığı müddetçe kurtuluşa yakın olacaktır. Allah Teâlâ kullarını tercih
ederken bu inancı esas almıştır. Eğer müslüman olmak ile sorunlar çözülseydi,
dünyanın hâkimi hep bizler olurduk. Bazen onlar bazen bizler oluşu inancın
kuvvetiyle alakalıdır. "İman edenler, iman edin" [Nisa,136] ayeti
bunu açıklamaktadır. Bir dönem temiz bildiğinin sonradan kirlenmesi inanca olan
sadaketle alakalıdır.
Sana garip gelebilir, ancak bir
hususu bu arada aktarayım. "Sihirlendiğini söyleyen insan için okumalar
neden yetersiz kalıyor." Çünkü sihir yapılan malzemeyi bulmak gerekiyor.
Bunu da hüddamları olan veya cin daveti yapabilen kişiler becerebiliyor.
Peygamberimize yapılan büyünün malzemesi kuyudan çıkartılmamış olsaydı
kurtulması belki uzun sürecekti. Diyeceksin ki, bu konuda istismar çok ne
yapmalıyım, Ben en kolay çözümü salih bir insan bulup güzel bir ortamda isim
değişikliği yapmaktır. Çünkü büyüler isim üzerinden çalışır. Çünkü insanların
çoğu isim koymada uyumsuzluklar içindedirler. Misal vereyim, evliyaullahın
hepsinde bazı hususiyetler olduğu rivayetler arasındadır.
Ali Usta, Şeyh Şerâfeddin kuddise
sırruhu’l aziz Efendiye “Senin de böyle bir hassan yok mu Şeyhim?” dedim.
“Var,” dedi.
“Nakşibendî meclislerine,
bizi anarak diz çökmüş herkese şefaat etmek; ikincisi çocuklara Levh-i
Mahfuz’da kayıtlı olan isimlerini vermek; üçüncüsü bana ait olan müridanın
ömrünü eksik veya ziyade etmek yetkileri, bana verilmiştir.” (Ali Usta’nın
Hatıraları)
İsim değişikliği kaderin
değişikliğine de etki edince matematiksel düzende sünnet bozulmamış olur. Yine
dediğin şu olacak, kaderde bu değişiklik var olmasa Allah Teâlâ yaratmazdı. O
zaman daha önce söylediğim gibi ismini sen değil, büyük ve salih kişiler
değiştirecektir. Bu sırrı bilen bazı cemaatlerde bu tür uygulamaların yapılması
insanları kontrol etmek ve emirlerine altına almak için olmaktadır. Düşünürsen
anlayacağını zannediyorum. İsimler değiştirilerek kaderlere yön vermenin
şeytani tarafı da bu şekilde bulunmaktadır.
Son olarak sana diyeceğim, olan
olmuştur, olacak olanda olmuştur, fakat Allah Teâlâ'nın bazı kulları kaderin
dar geçitlerinden geçmeye izinli oldukları için kaderi değiştirebilirler. Bu
Allah Teâlâ'nın koyduğu bir yasadır., dedi.
Dervişin sırtına bir el dokundu,
baktı ki tekkenin köşesinde oturuyor. Başını kaldırdı, piri ile göz göze
geldiler. Her şeyi anladığını gösterir gibi gözlerinden yaşlar boşandı. Allah
Teâlâ'ya şükretti.
İsmail Hakkı Altuntaş
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar