Print Friendly and PDF

Karam

 


 

Gelir söyler, gider söyler

Dilân Durdurmaz

Pir-i Muganın huzurunda oturuyorduk. Zelil ve zebun bir âşık gelmişti. Ağlamaktan pınarları kurumuş gözler, diriyken gömülmüş bir dille yorgunca huzura düştü. Çok sözler söylemek istedi. Gerek yoktu. Hali anlatıyordu. Pir sordu.

-Niçin bu kadar üzülüyorsun?

Üzülmene sebep senin güzelliğin, doğruluğun, fıtratın elvermiyor ki, karşındakine ifade edemezsin, varlığını.

-Efendim.. tükenme noktasına gelmem de suçum var mı?

-İyi olmak suç değilse de, kişilik dışı karşısında sende suç olmuş. Cinsini bulamayan bülbülü kargayla beraber etmek gibi. Varlığında olmayanı aramak insanın vasfıdır. Bulduğu zamanda katmak ister, karşılık ister. Bal gibi olanın yaratılışına sirke katılmaz ki.

-Arıyordum.

– Kadın içindeki erkeği, erkekte kadınını arar. Hep aradıkları bu dur. Kendinde olan eş-kendini. Başkası değil. Fakat yollarda erkekler tavşan, kadınlar kaplumbağa gibidir. Meşhur  hikayedeki metafor bunu anlatır. Erkek çabuk olsun dediği halde yolundan kalır. Kadının yavaş ve kudretsiz haline aldanınca gaflete düşer.

-Kurtulmak istiyorum.

-Sevdiğinden bedenini kurtarırsın. Ancak için başka söylemini düzeltmek gerekiyor. Sen gelmeden önce ruhun buraya geldi. Ruhunla konuştuk. Ruhunun söyledikleri ile beden dilin farklı konuşuyor. Tamam olur, denilen bir husus oldu. Halledilsin bu mesele denildi. İtiraz ettin. Nebi (salla’llâhu aleyhi ve sellem) gibi “bilmiyor” dedin. Hallaç gibi idama razıyım dedin. Benim elimden dilimden kimseye bugüne kadar zarar gelmedi ki, şimdiden sonra olsun.

Dışın herşeyin tersini isterken, içinde neden ısrar ediyorsun? Çünkü verdiğin ahdler ve sözler varmış. Yalan da sende olmayınca, dönülmez yolun yolcusu gibi, zahmet ve figan içine düşüyorsun. Çok anlattık, çok konuştuk, bir türlü için kabul etmiyor. Geçmişin hatıralarına.

-Ben bu kadar iyi olduğum halde ötekinin kötülüğü nedir?

-Karşındaki yol düşkünü. Aynı yola çıkmıştınız, fakat yoldaki hızınız aynı değildi.  Kadının yavaş ve düşük hızıyla kazandığını, erkek yüksek ve fazla hızıyla erişemez olsa bile. Bilirsin, kadınların buluğ çağı düşüktür. Erkekler kırkına dayansa ancak buluğa erebilir. Kırkını bulupta erkek olamayan çoktur.

-Ruhum benden ayrı düşünmesi nasıl olur. İçten de nefret ettiğimi düşünüyorum.

-Hayır. İç vardır, birde için içi. En içte hakikatin sana yön veriyor. Saf iyiliğin razı olmayınca kader ve keder bedeni yıpratsa da razı olup  duruyorsun.

-Ne yapmalıyım?

-İçinden ayrılığı yazamazsın. İnsan için verilmiş olan en büyük hakikatten biri unutmaktır. Elest-i unuttuğu gibi. Unutmak ve uyumak insan için özür değil, bir lütuftur.

İnsan-unutandır. Sen unutamazsan karşındaki hiç unutamaz.

-Ümidim yok mu?

-Ümidimizin var oluşu daha çok aklı korumak içindir. Sonuçta kader neyi çizdiyse oraya doğru yavaş yavaş gidiyoruz.  Şahsiyetlerimizin tanınmasında kendimizden saklandığımız o kadar çok şey var ki. Onun için ben ihtiyarlığımı çok seviyorum. Hem de ne çok. Üzüldüğümde istediğimi unutmayı kolayca yapıyorum. O kuvvetli dediğime karşı,  bir şey yapamam diye çekiniyorum. Kulaklarım zayıflamış, çok şeyi anlayamıyorum, gözlüklerim olmadan okuyamıyor olsamda.

-Ben ihtiyar olmadığıma göre,

-İhtiyar değilsin. Ancak gönül çökünce daha eylemsizdir. Tad ve tuzsuz yemek gibi. Hayat, olsa da bir olmasa da. Beni dinlersen içine bugün şunu söyle, ayrılmak yazıldıysa eğer, kavuşmakta yoksa birazda tanrılaş. Tanrı yalnızlıktır. Tanrılık verildi demek, yaratıcı tanrı olmak değildir ki. Bu duyumsal bir haldir.

Tanrılar yalnızdır ve yalnız kalacaktır. Umutları olmayan durgunlaşan karanlık bir sessizlik.

Rasûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve selleme sordular, “bu alemler yaratılmadan önce Tanrı nerede idi” cevap verdi.

” A’ma  da idi. -Altında ve üstünde hava olmayan-” demek bu.  Tanrı Kara  idi.

Bir âlime sormuşlar, “âlemleri yaratmadan önce Tanrı ne yapıyordu”, cevabı ise, “bir şey yapmıyordu.”

Şimdi sana da tanrılık hali göründüyse sonun kara olacaktır. Karayı seven, beşer olmaz. Kara tanrılarındır. Kara hayattır. Onda her şey saklanmıştır.

–Tanrı Kara mıdır?

– Tanrı Karadır. Kara gönülde misafirdir, Sonradan yaratılmış olman senin tanrılığına engel değil. Tanrı, tanrılar yaratır. Yaratması gereği. Ancak onlarda mahluktur. Tanrı olmak demekle Onun yüceliğinin sahibi olamayız.

Nefsini tanrı edinenleri görmedin mi? yi hep yanlış anlıyoruz. Nefisler tanrılaşır demektir. Bu nedenle yalnızlaşan bedenlerimiz ve ruhlarımızın çektikleri buradan gelmektedir.

-Ne yapabilirim.

– Yapman gereken ‘ölmeden önce ölmektir’, dediğimiz kutsal ölüm olan intiharımızdır. Dur deriz bedenimize, ruhumuzun iştiyaklarına. Çürümüş bedenimizden önce ruhumuzun ölmesi.

-Ruh ölmez ki?

-Yaşadığından zevk almayan ölmemişte nedir? Ruhumuzun acılarını dindirmek için içimizdeki olan geçmişe dur demeliyiz. Bu bir ölümdür. Geçmişin duruşu da an’da olmadığına göre yapılacak tek şey kalıyor. Bedenimize dönmek ve ondan yardım istemek.

-Beden ruha nasıl yardım edebilir ki?

-Unutarak.

-Yapamıyorum.

-Onu yapamayacak kadar güç bulamıyorsan yokluğa bürünüp kalender ve melâmi ol. Bir engel kalmaz. Kim ne derse desin.


İsmail Hakkı Altuntaş

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar