Print Friendly and PDF

Karanlıkta Işık Bulmak... İntiharım Mı Olur

Bunlarada Bakarsınız

 


İnsan çalışır, yorulur. Çok çalıştığında da karşılık beklemeye başlar. Beklediği karşılık ve isteği çalışmasıyla doğru orantılıdır. Gayret hangi hususta olursa olsun bunun değerini kendisiyle ölçmeye başladığı anda bir şey tükenmeye başlar. Güven. Doğru değerleri.

Değil miydi, bu yapılanlar takdir edilmeli değil miydi?

Takdir edeni vardır veya yoktur. Güven krizi oluşmuştur. Batağına düştüğü fikir yumağı onu boğmaktadır. Zevklerini yitirir. Büyük bildiği her şey yok birer birer yok olup gitmektedir.  Neden dediği şeyleri kalmamış, tükenme halini giderecek dayanağı kalmamıştır. İdealleri birer birer sukuta ermiştir. Kendini öylesine bulduğu çatallı yolda eğrisini/doğrusunu karıştırmaya başlamıştır. Sorduğu bir sorusu kalır,  hangisi.

Ağladığı şeylerin gülünecek, güldüğü şeylerin ağlanacak olması, nedensiz hale dönüştüğünde bir ışık arayışına girmesi de kaçınılmaz sonucudur. Ancak bu ışığı da kaybolmuştur. Daha önceleri ışıklar her zaman bir sonrakiyle ona yanıp durmuştu. Şimdi neden yanmıyordu?

Duyduğu bir şey vardı “karanlığın nuru içinde görmek”  Bu nur içinde ışık denilen şeyde yine karanlığa benzeyen bir değer değil miydi? Kalp, göz ve beden bunu görecek vasıfta olmadığını bilirdi. Karanlığı, karanlıkta görmek, karanlıklar içinde umut sahibi olmak. Bu bitiş noktası “durulma” mıdır acaba?

Durulma yalçın sırtta beklerken surata vuran soğuk rüzgârlar gibi, tedirgin olmanın ve yardımında gelmeyeceğini bilmek. Durulma değil bu yapayalnız kalmış olmaktır. Güvenini kaybetmiş olmak. İnancını yitirmiş bir sarhoşluk, durulma mıdır?

İşte o zaman bir ışık görünse,  beklemediği, bilmediği bir yerden. Buna sevinilir mi ağlanır mı, yoksa son bir çığlık atıp insan kendini boşluğa bırakır mı?

Diyorlar, insanlar neden intihar eder?

Aslında onlar intihar etmediler. Onlar buldukları ışığı kurtuluş zannettikleri hayaller içerisinde umutlarına doğru gittiler. Işıkları yanmıştı, karanlıkları silinmiş olarak kurtuluş umuduna doğru yolculuğuna başlamıştılar.

İşte o kötülenen/istenilmeyen bir sonuç olan intiharî kaderin tercih edilmesi büyük erdem olarak söylenemezdi. Ancak avamın bu erdemin aldatıcı güzelliğine kapılmasın diye üzerine ağır kayalar bırakılmıştır.

Karanlığını bulanların ışık bulması. Nasıl muhteşem bir cazibe ki insanı içine çeker durur. Tek yardım, insana tanrısından gelir ki, tanrısı eğer nefsi olursa şer işlerde ilerler. Ya da Allah Teâlâ olur, o zaman hayalinde görmediği ve inanmadığı kadar ulvi bir hale bürünür ki, kendi dahi anlayamadığı halini  inkar eder.

İnkâr etse, küfretse de onun gelmesine neden olan Rububiyyetin onu bırakmadığı için şaşkınlığı artar. İnancı kalmamıştır. Her şeyi bitmiştir. Allah Teâlâ kendi yoluna karşı yapılan emeklere karşı vefalı olduğundan ince akıl perdesini yırtmasına izin vermez. Onu tutar.  Son perdesi yırtılmadan hayat sahnesindeki oyununa devamını sağlar. Onun bitmiş tükenmiş bir vaziyette çalışmış bedeni, ihtiyarlamış, erzeli ömre ulaştırılmış olur. Düşüncelerini eğriltecek imkânı kalmamış bu vücuttan artık sadece iyilikler dökülür hale gelinceye kadar sahip çıkar. Kalmayan ve biten bütün istekleri tatmin olmadan sebepler ile ömrü tamamlanır ve gider. Nice doğal yolla ölmüş insan vardır ki onların ölümleri intihar edenlerden daha kötü bir halde olmuştur. 

Karanlıkta ışığını bulup ta aydınlanmak için kendilerini sarp yola sürenleri çok kınamayın. Onlar bir doğruyu gördüler. Fakat doğruları kabul edilen tarafta sayılmadı. Fakat onlar aklın sıyrılmış tarafını tercih ettiler.

Vuslatın ayakların kaydığı yerde ve üzülecek mevkiler arkasına saklandığını anlamış bulunuyoruz.

Onun için gördüklerinize değil görmediklerinize inanın.

Bildiklerinize değil bilmediklerinize inanın.

Doğru bildiklerinize de biraz dikkatli yaklaşın. Çünkü doğrulukta perdelerin ancak taklit ile bağımlı oluşu, bize yine hiçliğimizi öğretiyor.

İsmail Hakkı Altuntaş

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar