Kötülerle Beraberken İyi Olmak
"İnsanlar, aynen altın ve gümüş
madenlerine benzerler.
Cahiliye devrinde hayırlılarınız İslam devrinde de
hayırlılarınızdır."."
[Buhârî, Menakıb, 1; Müslim, Birr, 160; Müsned, 2/539]
…anlayışlı ve bilgiye doymayan bir
öğrencidir.
Özelliklerinden biride günlük haberleri
takip edişiydi. Sevindiği haberler her geçen gün azalmıştı. Küçük çocukların
vahşice öldürülüşü, tecavüzlerin ardı ardına yapılışı…vb.. haberler, günün zehir olsun der gibi önüne
gelip duruyordu.
İnançlı biri olmasına rağmen Allah Teâlâ
ya karşı kalbinde kırgınlık oluşur,
"Ya Rabbi! Bunları görüyorsun ve
neden engel olmuyorsun?" diye için için sızlanırdı.
Dert içini kavursa da, kimseden ikna edici
bir cevap alamıyordu. Bir eğitmeni
vardı. Çok iyi biri olmasına rağmen sözlerini yeterli bulamıyordu.
Eğitmenle bir gün ders mütalaa ederken konu
el-Eş'arî ile hocası Ebu Ali el- Cübbai arasında geçen üç kardeş meselesine
geldi.
"Mutezile'ye göre kullar hakkında
hayırlı olanı yaratmak Cenab-ı Hakk'a vaciptir. Bu görüşün doğruluğundan şüphe
eden el-Eş 'arî, hocası Ebu Ali el- Cübbai el-Muteziliye sorar:
-Biri kafir, biri Salih mü'min, biri de
sabi [çocukken] iken ölen üç kardeş
hakkında ne dersin?
- Mü 'min yüksek derecelere ulaşır, kafir
azapta kalır, sabi ise ne sevaba erdirilir ne de azaba duçar olur.
- Sabi, mü'min-i salihin derecelerine
gitmek isterse izin verilir mi?
- Hayır. Ona şöyle denir; Senin kardeşin
bu yüksek derecelere taat ile ermiştir. Senin ise taatın yoktur.
- Eğer Çocuk: Ya rab kusur bende değil,
sen beni yaşatmış olsaydın sana itaat ederdim... derse Cenab-ı Hak ne buyurur?
- Şöyle buyurur: Sen yaşamış olsaydın
isyan edecek azabıma duçar olacaktın. Bunu bildiğimden seni yaşatmadım, senin
için hayırlı olanı yaptım.
-Ya Kafir: Ey âlemlerin Tanrısı, Ey
acıyanların en çok acıyanı! Onun halini bildiğin gibi benim halimi de bilirdin,
neden onun hayrına olanı yaptın da benim hayrıma olanı yapmadın... derse?
- Vesveseye tutuldun.
- Hayır. Ben vesveseye tutulmadım. Ne var
ki şeyhimizin söyleyecek sözü kalmamış.
[Kaynak: Topaloğlu, Bekir, Kelam İlmine
Giriş, İstanbul, 1981, s. 22, 24 ]
Öğrenci:
Konu ile ilgili bir şey daha soracaktım
"Allah Teâlâ bize kötülüklerden
sakının diyor fakat kötülerden nasıl korunacağımızı tam olarak söylemiyor ve
bilmiyoruz. Dünya bu kadar kötülükle dolu iken biz kendimizi sakınacağız ama
kötülerden nasıl korunacağız.
Eğitmen: Farkındasın ibadete dahi
başlarken İstiâze yani Eûzu'yü ilk okurken kovulmuş şeytanın şerrinden sığının
ile buna işaret ediyor. Besmeleden önce sığınmanın zikredilmesi çok önemli.
Öğrenci: Ya kötülerden
Eğitmen: Bizim kötülerden tek kurtuluşumuz
kendimizi Allah Teâlâ Teâlâ'nın emirlerini yaşamak ile olur, başka türlüsü yok.
Öğrenci: Peki tecavüzcüler, hırsızlık, adam
öldürme, iftira, zorbalık … Bir lokma çocuklara tecavüz ediyorlar. Hak arayanı
zindanlarda…
Eğitmen: Bizde aynı şeyleri düşünüyoruz.
Cevabı verilmesi ve çözümü zor sorular sordun. Hz. Rasûlu'llâh salla'llâhu
aleyhi ve sellem "Sadaka belayı def eder" buyuruyor, fakat üzerimize
gelecek kötülüğe yine engel koyamıyoruz. Kötülük her yerde kol geziyor. Öyle
ise başka bir husus olmalı… ateistlerin açmazlarından biride bu kötülük
problemidir. "Tanrı güçlü ve merhametliyse neden bu kötülüklere izin
veriyor " diye sorarlar.
Öğrenci: Aklımı kurcalayan birçok şey var
Eğitmen: Genelde bunlar kader problemleridir.
Kalbi ikna edici cevapları bulmak kolay olmasa da bazı hususları bilmek
gerekiyor.
Kur'ân-ı Kerim'deki Musa ve Hızır
kıssasında öldürülen çocuğun bir kötü tarafından değil de peygamber olabileceği
varsayılan bir insan tarafından yapılması, yukarıdaki kardeş meselesindeki
itiraza cevap olabilir. Hızır aleyhisselâm:
"Çocuğa gelince, onun anne ve babası
mü'min kimselerdi. Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar sorunu
kullanmasından endişe edip-korktuk. Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz
olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını
vermesini diledik."
İlahi müdahale ile kaderin yönünü
değiştirilirken bazılarına neden yardım edilmiyor, diyebilirsin. Buna ise cevap
"kaderin adalet etmesi"dir. Meşhur bir hikâye vardır.
Allah Teâlâ ruhları bedenden almakla
vazifelendirdiği ölüm meleği Azrail'e sormuş:
"Ey Azrail! Bunca zamandır kullarımın
canlarını alıyorsun. Ruhları bedenden alma zamanında en çok kime merhamet
duydun? En fazla kime öfkelendin?"
"Ya Rabbi!
Herşeyi sen bilirsin. Bir defasında deniz
üzerinde fırtınaya tutulan bir geminin suya dökülen bütün bireylerinin ruhunu
almıştım. Fakat bu sırada kucağında küçük yavrusuyla bir tahta parçasına
tutunmuş, suya bir dalıp bir çıkan anneninde ruhunu kabzedip, küçük yavrusunu
tahta üzerinde sağ-sağlim bıraktığım zaman, su yüzünde annesiz kalan o
yavrucağa çok acımıştım. Onun acıklı hali, beni uzun zaman üzmüştü."
Allah Teâlâ tekrar sormuş:
"Ey Azrail! Bu en çok acı duyduğun
bir olaydır. Birde en çok sevinç duyduğun bir olayı anlatırmısın? Kimin ruhunu
sevinerek aldın?"
Azrail bu soruyada şöyle cevap vermiş:
"Filan yerde zalim bir hükümdar
vardı: Etrafını kasıp kavuruyor, halkı inim inim inletiyordu. İşte o zalimin
ruhunu almam için bana emir geldiğinde ona doğru giderken derinden bir neşe
duydum. O zalimin canını alırken duyduğum sevinç kadar hiçbir vakit o kadar
sevinç duymamıştım."
Nice sırlar ve hikmetler sahibi yüce Allah
Teâlâ bu dafa, Azrail'e şöyle bir soru sormuş:
"Ya Azrail! O canını alırken sevinç
duyduğun zalim kimdi biliyor musun?"
"Sen bilirsin Ya Rabbi!"
" İşte ruhunu alırken büyük sevinç
duyduğun o zalim, vaktiyle bir tahta üzerinde bıraktığında büyük üzüntü
duyduğun o mahsun çocuktu."
Eğitmen: Allah Teâlâ'nın kötülerden diğer
boyutlarda veya azab karşılığı olarak belirlediği düzeylerde dünyaya bir
dönüşün olmasını da murat edebilir. Çünkü ruh hakkında çok bilgi taşımadığımızı
biliyoruz. Ancak Allah Teâlâ'nın zalimlerden intikam alacağı kesindir. Neden
engellemeyip, intikam alıyor sorusunun cevabı ise açık uçludur.
Bence en iyisi şunu dile getirmeliyiz.
Eğer bir iyilik veya kötülük varsa biz iyi olanın tarafında bulunmaya çalışmamız
gerektiğidir.
Hz. Musa aleyhisselam ile ilgili bir
hikâye anlatılır.
Rivayet olunur ki; Musa Aleyhisselâm bir gün hem hikmet-i
Rabbanîyi idrak için hem de halka bunun sırrını izhar edip kalplerini itmi'nana
kavuşturmak için:
"Ya Malike'l-mülk! (Ey varlık aleminin
maliki!) Neden Kainat'ı ve insanı maddî ve manevî binbir nakış ile tanzîm ve
tasvîf ediyor, sonra da hâk ile yeksân ediyorsun? [yok ediyorsun]
Yâ Rabbi! Müminleri harplerde atların
ayakları altında niçin çiğnetiyorsun, kullarını cehennemde niçin
yakıyorsun?" diye münâcatta bulunur.
Bunun üzerine Allah Teâlâ Cebrâil
Aleyhisselam'ı göndererek ona buyurdu:
"Ey Musa! Toprağa bir tohum ek de,
sorduğun sualin esrarına dal!"
Hz. Musa ekin ekti. Ekin kemale erdi. Ve
onları biçti. O sırada kulağına hâtiften bir ses geldi:
"Ey Musa, niçin önce ekiyor, sonra
kemale erince de biçiyorsun?"
Musa aleyhisselâm dedi ki:
"Ya Rabbi, ekinde hem tane, hem saman
mevcud olduğu için biçtim. Çünkü tane, saman ambarına layık değildir. Saman da,
buğday ambarı için zarardır. Bu ikisini karıştırmak hikmet değildir. Hikmet
olan, eleyip ayırmaktır."
Kalan hışırtıyı da yakarken Cebrâil
Aleyhisselâm gelir.
"Yâ Musa ne yapıyorsun?" diye
sorar.
"Buğday ektim, biçtim, harman yaptım.
Buğdayı ambara, samanı samanlığa koydum. Hışırtıyı da yakıyorum." diye
cevap verir O zaman Cebrâil Aleyhisselâm:
"Allah Teâlâ da işte böyle
yapıyor." buyurur.
Sedef durumunda olan cesedler de
birbirinden farklı olup, biri inci, diğeri de boncuk durumundadır. Buğday,
samandan ayrıldığı gibi, iyi ve kötü huyları da tefrik edip, süflilerin de
terbiye ve tezkiyesi vacibtir. Bu alem ve insan, hikmet ve esrar hazîneleri
gizli kalmasın diye yaratıldı. Çünkü Cenab-ı Hakk;
"Ben gizli bir hazîne idim. Bilinmeyi
arzu ettim de bu yüzden mahlûkatı yarattım." buyurdu. Bunu işit de, neyi
kaybettiğini hatırla, kendini yaratılış hikmetine, yani kulluğa ve Hakk'a vâsıl
eyle!
Yine bu konuya münasip gelecek şekilde bir
kıssa da Süleyman aleyhisselâm hakkında söylenmiştir:
"Ey Allah Teâlâ 'ım, Şeytan'ı niçin
insanlara musallat buyurdun ki günah işlerler? Senden onu hapsetmek üzere izin
isterim. Artık insanlara vesvese verip azdırmasın."
Hz. Süleyman, Hakk'tan izin alıp Şeytan'ı
bir kumkumaya [yuvarlak testi. * Bakır şişe, bakır ibrik] koyduktan sonra
denize attırır. Herkesin basireti açılır ve görürler ki bu cihânda emlâk, erzâk
ve evlâd hep oyunmuş. Nitekim Kur'ân'da buyurur:
"Bilin ki dünya hayatı bir oyun,
eğlence, süs, kendi aranızda övünme, mal ve evlât çoğaltma yarışıdır."
Herkese malı ve evlâdı düşman imiş:
"Ey îmân edenler, eşlerinizden ve
çocuklarınızdan bazıları size düşmandır, onlardan sakının."
İnsanlar ölüm düşüncesiyle dağlara çıkıp,
mağaralara kapanıp ibadetle meşgûl olmuşlar. Dünyada nizam bozulmuş ve Süleyman
aleyhisselâm
"Nübüvvet, sultanlık ve dünyanın
düzeni Şeytan ileymiş."
demiştir.
Hz. Süleyman aleyhisselâmın sanatı zembil
örüp satmak olduğundan, kimse ondan almayınca Şeytan'a izin verilmesinde bir
hikmet olduğunu anlamış ve Cenâb-ı Hakk'tan Şeytan'ın serbest bırakılmasını
niyâz etmiş. Şeytan tekrar dışarı çıkıp, herkes yerine dönünce, yine gaflete
düşmüşler. Bu arada devlet işlerinin merkezi, saltanat ve nübüvvet yeniden
kuvvet bulmuş. Şimdi, Şeytan ve mahlûkat insanın maslahatı içindir. İnsan her
hâli bilip kendisine, kahır veya lütuf, her ne düşerse onu işlemelidir.
[Kaynak: Hazret-i Pîr Muhammed Niyâzî-i
Mısrî, Vahdetnâme, Yayına Hazırlayan: Arzu Meral, Revak Kitabevi , 2013,
İstanbul , Sh:28-29]
Hz. Hüseyin aleyhisselamı şehit edenleri
bir düşün, hangi amaca hizmet ettiler?
Dünyadaki kötülerin nedenlerini
bilmediğimiz hırsları ile kıskandıkları
iyiliğin bedelini, masumluğa ödetiyorlar. Zor bir durum.
Bir şeyh çocuklarının kötü hali için şunu
söylermiş, "Şeytan çocuklarımızla bizden intikamını alıyor."
Dünya yaratılışı dualite üzerine
kurulmuştur. Dileğimiz Allah Teâlâ'dan garip imtihanlar ile bizi fazla
sınamasın.
Düşünürsek sonuçta herşeyin acısını yine
Allah Teâlânın kendisi çekiyor. Onun zatı meşgul oluyor. Neden bu acıların
önüne geçmiyor denildiğinde, bu sorunun cevabını ancak yine kendisi bilir
demekten başka bir çaremiz yok. "Niye bu âlemi yarattı" diye
sormadığımız gibi.
Hakikatte ölüm yok olsa da, iyiler ve
kötüler mücadelesinde uzun ömürlü ve huzurlu yaşamak peygamberlerin velilerin…
dünyada hakkı olması gerekirken, şeytan hepsinden daha uzun yaşaması ve
mücadelede galip olma yakınlığını bulacak gibi olması şaşılacak durumdur.
Eğer Allah Teâlânın vaadini bilmeseydik,
bu korku içimizden hiç silinmezdi. "Hak geldi, batıl zail oldu."
Kıyametin gelmesinden anlayacağımız bir
mana da, dünya hayatı ve tarzı, mücadele ve yokluk üzerine kurulmuş olmasıdır.
Ölüm sadece dünya için geçerli ise ve her yapılanın bir karşılığı varsa,
iyilerin hakkı kötülerden alınacaktır.
Ahiret azaplarından biri arasında,
mazlumun acısını dünya boyutunda alınması ihtimali de olabilir. Bu nedenle
görünen elim hadiselerin, ahiretten dünyaya yönelen yansımalar olarakta
düşünebiliriz. Boynuzlu koçtan, boynuzsuzun hakkını alması gibi. Bütün boyutlarda
iyiler için sorun yoktur. Sorunların çözümü olan din günahkârlar için
gelmiştir. Bildirildiği üzere kötülük her şekilde zararı çağrışım yapmaktadır.
Hz. Rasûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve
sellem buyurdu ki;
"Günah yapana zarar verdiği gibi
karşısına da zarar verir.
Korkutsan başına dert olur,
Razı olsan ortak olursun,
Söylesen gıybet olur,
Ayıplasan başına gelir"
Hali hazırda gördüğümüz zulümlerin bir
cevabı da hak edilmiş suçların bizlere örnek oluşudur. Yani kötülüğün varlığını
izah etmektedir. Bu şekilde kötülüğün varlığından iyiler olarak hisse
çıkarabiliriz. Allah Teâlâ, beğenmediğimiz veya sevdiğimiz her şeyi kendi
elimizle kazandığımızı bildirmektedir. Belki cevabını bulmadığımız bu hususlar
hayat boyunca artış gösterse de tarafımızı belirlememiz gerekiyor. Yani,
iyilerden ve salih amel işleyenlerden olmak.
"Allah, yaptığından sorumlu
tutulamaz, yaratılmışlar ise sorguya çekileceklerdir." Enbiya, 23
Kul olarak sorguya çekileceğimizi
bilmeliyiz.
Ey benim anlayışlı öğrencim, Hz.
Rasûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
"Bir devir gelecek insanlar Lâ ilahe
illallah diyecek; fakat anlamını bilmeyecekler."
O zaman ashabı sormuş: "Ya Rasûlallah
insanlar ne manaya geldiğini bilmedikleri bu sözü söyleyecekler, Lâ ilahe
illallah diyecekler, insanlara ne faydası var bunun?"
Rasûlullah'ın verdiği cevap şu oldu:
"Ateşten kurtarır, ateşten
kurtarır."
Bu anlatılanlardan çıkan tek çıkaracağın
sonuç, iyi/lerden olmak.
Her şekilde insanlar bu hususu çok iyi
bilmektedir.
İsmail Hakkı Altuntaş
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar