Toprağım, Ayna mı Oldun?
Tekkede çirkin yüzlü bir derviş
vardı. Geçirdiği günleri çekilir de değildi. Arkadaşları onu hiç sevmediler,
sonunda tekkeden kovuvermişlerdi. Dervişin son sığınağı, tekkede kapılarını
kapatmıştı. Sohbetlerinde merhametten, sevgiden, aşktan bahseden şeyh, bu
duruma görmezden gelmişti.
Derviş, ” Allahım, hiç acımadın
mı? Sevgi nişanesi dediğin dostların dahi bana sahip çıkmadı ve kovdular”
diyerek dağlana dağlana yollara düşmüştü. Dostları yoktu, evler zaten
kapalıydı. Yoktu.. Hayata küstü, son sığınacak bir yer aradı, derviş ölümü
beklermiş gibi, mezarlığa gitti. Eski bir lahdin içine sığındı. Günler geçer
mi, geçiyordu. Ziyaretçileri de vardı. Uyuz köpeklerdi. Soğuk günlerini kabirde
onların sıcağına sıvışarak beraber geçirirdi. Ana rahmindeki bebekler gibi,
toprağın sıcaklığını hissettikçe gönlüne bir ferahlık gelir “aşkım, sevgilim”
diye sarmalanırdı. Toprağa çok muhabbet duymuştu. Nasıl duymasın, çirkinliğini
yüzüne vurmayan kadim dostu, sevgili topraktı.
Bir gün rutubet kokan
elbiselerini silkeleyerek kabirden çıktı. Hoş bir esinti. Kalbe huzur
veriyordu. Hava da nemliydi. Yol boyunca
yürüdü. Her şey ne güzel diyerek göğe ilk defa bakar gibi baktı. Huzur yeri
olan göğe bakılmaz mı, çokça baktı. Bir huzur, tarifsiz.
Derviş göğü sevmiş olsa da,
toprağa meftundu. Çirkin yüzüne o hep olgunlukla bakmıştı. “Dostu olmayan
toprağa bakar”.
Toprak, dervişin dostuydu. O hep
dost kalacaktı.
Bu dostluğu ve sessizliği bir ah
yırtarak deldi, geçti. Aralarına su girmişti.
Su toprağı parlatıp doyurmuş,
üzerinde akisler dağıtan cilalı bir kara aynaya çevirmişti. Derviş, uzun zamandır unuttuğu yüzünü gördü,
çirkinliğini hatırladı.
“Ey yokluk aynası, şimdi ayıplar aynası
mı oldun?
Dervişin çirkinlikten gönül
aynası paslanmıştı.
Parlatıp açığa çıkartmak mı
istiyorsun?.
Varlığın şekli, aynanda yokluğu
anlatırdı;
Her kaçan senin yokluk aynanda
hayat bulurdu”.
Şimdi parlak kara yüzün, ayna
olmuş can kesiyor.
Dosttan ayrılmak ister gibi.
Her renkten ayrılmış, paslı
dururken bir aşkı,
silmeye mi çalışıyorsun?
Yokluk aynamız güzel değil miydi?
Derviş güzel değildi ama, senin
karan sayesinde rahat ediyordu.
Gönül aynasında onun yüzü ve
senin yokluğun vardı.
Neden vazgeçiyorsun?
Derviş seninle yokluğa dalar,
şarabı kadehinden kana kana içerdi.
Gönül işlerine bigâne değildin.
Sende yüzlerce saklı sırlar
anlatırdın.
Dervişin çirkin yüzünü göstermek için mi, suyla birleştin?
-Aşk yoluna düştü , başına fitne
ve belalar gelmesi gerekir mi? diye.
Dikkat et, bu kırılma ile aranıza
gurur ve varlık sevdası düşmesin.
Çünkü o katre, sen deryasın, onun
itibarı yok ki?
Gece gibi kararmış, ağaç gibi güz
yelleri yüzünden beti-benzi sapsarı olmuşken, o seninle hayat bulmuştu.
Biliyorsun, onun gönül
dumanı çok eziyetler etti,
Şimdi sende ondan vaz mı
geçiyorsun?
Derviş saman çöpüne dönmüş, yere
basacak hali kalmamıştı. Yalım yalım esen rüzgarın önünde savrulmuş, kurumuştu.
Yokluğun ve varlığın nedeni olan ateşi,
ta ciğerinde hissetmişti. Derviş elem ateşiyle yanıp kül oldu.
Toprak ona seslendi:
“Ey derviş bende karayım, senin yüzünü
göstermek ister miydim? Ancak aramız
giren su senide, beni de aldattı. Sen suyun yüzünden toprak kadehimi cilalı
buldun, falcılar gibi kendini gördün. Yoksa ben aynı karayım,” dedi.
Toprak yokluğun, kendinden
kendine varacağı son noktadır.
Su ise, arada bir havalara çıkan
gelgit dünyası.
Derviş öldü.
Kül oldu.
Hayalleri vardı, sevgileri de.
Nerde bir rüzgar ve toz bulutu
görünse, duyana, toprağa aşkı yüzünden ölen dervişin aşk namelerini anlatır. Su
ise yaptığı hatadan dolayı gökte hiçbir zaman karar etmek istemez. Ayrılığa
neden oldum diye üzülür, hep toprağa düşer.
Su, dervişin gönlü ferahlasın
diye gökten yere düşerken rahmet diye
anıldı.
Derviş bir kere öldü. Su hala düşüyor, kalkıyor.
Dervişi sevgilisine kavuşturdu
diye, Allah, su’ya rahmet eylesin. Amin
İsmail Hakkı Altuntaş
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar