Yârim’e
Yârim’e!
epeyce bir zaman geçti.
yazmak ve yazmamak
hani bir yerde bir bekleyeni varmış gibi
okunmak ve okunmamak arasında
bir define bulmuş gibi merak ediyorum
bir kul ulaşmak için
son noktaya çok çalışır ve ulaşamaz ya...onun gibi
kala kala…
gölgede duran bir şeyler yazabilir mi...
şimdi
içi boşalmış bir kütük... karıncalar kaplamış bütün düşünce
dünyasını
yine de kendi kendine dönüp böyle olması gerekiyor demeli
neden…çok yorgun, kendi içine yorgun
asıl mesele bir anımsatış
sevginin kabullenişini hayata ve ölüme bağlı
bu âlem, tanrıya çok dualar göndermiş
en iyisi ve en kötüsü içinde
ancak insan farklı...
bir beklentisi var…
tanrısı neden dönüş yapmaz, diye…
tanrı uzakta mı?
varlığının işaretlerini birer birer eksiksiz gösterirken…
tanrı ile arkadaş olma
yok dediğinde itiraz mı olacak…
var dediğinde bir sevinç o kadar
aşk diye tarif edilen tanrı ile alakalı bir şey olamaz
sonuçlarına katlanılmış ağır hallerin içinde tekrar tekrar
anmak
bu anlatılmayan bir başka hikayenin acı ifadesi
inkar edenlere acımamalı aslında onlar hakikatin
gerçeğindeler
seni seviyorum tanrım deyişi ve onun sessizliği ve devam
etmesi
onca çilenin çok uzun oluşunu mu
yoksa bir avuntu
Ya Tanrım neredesin
beni neden yalnız bıraktın.
şimdi yoksun… var olduğunu biliyorum
ama neredesin
bu bilme karşılığında yoksun
ben ise yorulmuşum
diyen biri için tek çözüm ölmek mi
veya tanrıya benzeyeni bulmak
neyi bulur ki?
bilmeden bildiği ne olabilir?
düşünün yanında olup onu
dinlemek sohbet etmek,
gözünden, gönlünden dünyaya bakmak…
sonsuz güzelliğin ardında…
beklentisiz ve umutlarını
ötekilere dağıtan hali
uzak ve yakın ifadesinin yersiz kaldığı
sadece “bir” den “biz” varırken
bizi çok özlenir
nasıl olsa bir gün bitecek.
sonunda hayat bir yolculuk değil mi … ancak dilekler
“ey kervancı,
leyla’mı bensiz götürme”
düşünün, o kaybettiğimiz biri mi, yoksa bulmak istediğimiz
biri
ikisi arasında
gitmek gelmek
İsmail Hakkı Altuntaş
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar