Print Friendly and PDF

KİTAB’ÜL İBRİZ’DEN SIRLI DUALAR

Bunlarada Bakarsınız

 


Abdülaziz Debbağ Hazretlerinin Hızır aleyhisselâmdan terk etmeyeceğine dair söz verdiğinde aldığı vird.

Her gün 7000 defa okurdu.

“Allahümme Ya Rabbi! Bicâhi Seyyidinâ Muhammed bin Abdillâh  icma' beynî ve beyne seyyidinâ Muhammed ibni Abdillâhi fi'd-dünyâ kablel-âhireti.”

 اللهم يا رب بجاه سيدنا محمد بن عبد الله
. اجمع بيتي وبين سيدنا محمد بن عبد الله في الدنيا قبل الآخرة

Abdülaziz Debbağ Hazretleri buyurdu ki;

Cenâb-ı Hak kalbimi açınca, inâyetiyle fetihde bulunun­ca, Hızır aleyhisselâmın öğrettiği duaya devam ettim. Birinci gün bana ağır geldi; henüz tamamlamamıştım ki gece oldu. Son­ra gitgide hafifledi, içimde bir pişkinlik hissetmeye başladım, o kadar ki zeval vaktine kadar tamamlama imkânına eriştim. Her geçen gün bu duâ biraz daha hafiflemeye ve içimde bir rahatlık doğurmaya başladı; derken kuşluk vaktine kadar bi­tirmeye muvaffak oldum. Günler geçtikçe hafiflik de artıyor­du, o kadar ki bu kez güneş doğuncaya kadar tamamlamış olu­yordum. (c:1, sh: 36-37)

(Not: Bu dua ile Abdülaziz Debbağ Hazretleri manevi fetihlere kavuştuğunu beyan ediyor.)

***

Abdülaziz Debbağ Hazretleri buyurdu ki;

Tilmisan'ın saygıdeğer zevatından birkaç kişi bize geldi­ler. Beytullah'a hacceden zatlardan bazısı onlara demişler ki: Bir ara Şeyh İbrahim Düsûkî Hazretlerinin kabrini ziyaret et­tik. Tam bu sırada Şeyh İbrahim Hazretleri bize şu duayı öğ­retti:

Bismillâhil hâlikil ekberi ve hüve hirzün mâniün mimmâ ehâfü minhü ve ahzeru..

Lâ kudrete limahlûkin mea kudretil halikı;

yulcimuhû bilücami kudretihî ahmâ hamîsen etmâ tamîsen ve kânellahü kaviyyen aziyzâ..

Hâ-Mîm, Ayn-Sîn-Kaf hi­mayetünâ..

Kâf-Hâ-Ayn-Sad kifâyetünâ.

Feseyekfiykehümullahü ve hüvessemiy'ul alîm ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm..

Türkçe anlamı:

“Çok büyük yaradanın adıyla.. Allah koruyucu (şer ve fe­nalıktan) men'edicidir; korktuğum ve sakındığım şeylerden ko­rur ve (onları benden) men'eder. Yaradanın kudreti yanında yaratılmışların hiçbir güç ve kudretleri yoktur. O, kudretinin gemiyle (her şey'i) gemler.

Ahma hamîsen, etma tamîsen.. Al­lah çok güçlü ve yegâne kudret sahibidir.

Hâ-Mîm, Ayn-Sîn-Kaf bizim himâyemizdir..

Kâf-Hâ-Yâ-Ayn-Sad kifayemizdir.

On­lara karşı Allah sana yetecektir. O işitir ve bilir. Kötülük ve günahlardan kaçınmaya hiçbir gücümüz, iyilik ve ibâdet et­meye hiçbir kuvvetimiz yoktur, ancak ve ancak Allah ile bu güç ve kuvvetimiz vardır..”

Seyyid İbrahim Düsûkî Hazretleri şöyle buyurdu: “Bu duâ ile duada bulun, hiçbir şeyden korkma!.”


Tilmisanlı dostum Hacı Seyyid Abdurrahman b. İbrahim devamla dedi ki: “Kardeşim Muhammed bin İbrahim duada geçen iki kelimenin mânâsını anlayamadığı için duayı okumak­tan vazgeçti. O iki kelime Ahmâ Hamîsen, Etmâ Tamîsen'dir. (Ben ısrar edince de) dedi ki:

“Bu iki kelimenin mânâsını bilmiyorum. Belki de bunlarda hoşlanmayacağım bazı husus­lar olabilir.” Sonra bunların mânâsını benden sordu. Ben de Şeyhim Abdülâziz Debbağ Hazretlerinden sordum. Buyurdu ki:

          Bunların mânâsı açıktır, ama bugün yeryüzünde bun­ları kullanan kimse yoktur. Nereden öğrendin bunları?

Diye sordu, ben de meseleyi olduğu gibi naklettim. Bu­nun üzerine buyurdu ki:

          Evet, Seyyid İbrahim Düsûkî Hazretleri sâlihlerin ulu­larından, büyük fethe mazhar olan bahtiyarlardandır. Ancak o ve dengi zatlar bu iki kelimeyle konuşurlar. Bunlar Süryanice iki kelimedir:

Ahmâ'nın mânâsı yâ Mâlik (ey mülkün sahibi) demektir. İçinde kapalı olarak da şu mana mevcuttur:

Ey mülkün sahibi, ey çok büyük olan, her türlü tazime lâyık bulunan, ey hep diri olan, ey kendi varlığıyla kâim olup hiçbir şeye muhtaç bulunmayan!

Hamîsen'in mânâsı, ilâhî memlekete işarettir. Bu şu ölçü ve mertebede bir mânâ taşımaktadır:

Ey sırların sahibi!.

Ey nurların sahibi!.

Ey gece ve gün­düzün sahibi!.

Ey bulut ve yağmurun sahibi!.

Ey güneş ve ay'ın sahibi!.

Ey verme ve men'etme gücünün sahibi!.

Ey aşağı indirme ve yükseltme kudretinin sahibi!.

Ey her dirinin sahi­bi!.

 Ey her şeyin sahibi!.

İşte bu isimde hayret dolu bir sır vardır ki kalem onu yazmaya takat getiremez, kelimeler onu ebediyen anlatıp teb­liğ edemez.

Etmâ kelimesine gelince, bu, Cenâb-ı Hakk'ı aza­met, kibriyâ, kahır, galebe, izzet ve infirad ile vasfeden kim­se mesabesindedir. Bu kelimeyle sanki şöyle söylüyor: (Not: Brahman dilinde "Atma" nın manası "dünyanın ruhu" anlamına gelir.)

Ey her şeyi bilen!.

Ey her şeye gücü yeten!.

Ey her şeyi kendi tedbiriyle evirip çeviren!.

Ey her şeyi iradesiyle murad eden!.

Ey her şeyi kahreden!.

Ey kendisine acizlik gelmeyen!.

Ey tasarrufunda hiçbir noksanlık tevehhümü bulunmayan!.

Tamîsen kelimesi ise, tasarruf edilen eşyaya işarettir. Ay­rıca mümkinata da işarettir ki Allah dilediğini mümkinatta ya­par, dilediği şekilde hükmeder. O çok münezzehtir, O'ndan başka hakiki hiçbir ilâh yoktur.. Bu isimde de hayret verici bir sır vardır ki kalem onu yazıp anlatmaya ebediyen güç ge­tiremez.

Allah daha iyisini bilir..                                                                           ,

Yine Şeyhimden işittim, şöyle buyurdu:

         Şüphesiz ki Süryanice dil, ruhların dilidir. Divan eh­linden olan veliler de bu dil ile birbiriyle konuşurlar. Çünkü bu dilin özelliği şudur: Az kelimeyle çok mana anlatmak.. Baş­ka dillerde bu mümkün değildir.

Bunun üzerine sordum:

         Efendim, dedim, bu hususta Arapça, Süryaniceye ula­şamaz mı?

Cevap verdi:

         Hayır, Kur'ân-ı Azîz'den başka hiçbir dil ona bu özel­likte ulaşamaz. Ancak Süryanice'de olan manalar Arapça ke­limelerle toplanıp bir araya getirilince daha tatlı ve güzel olu­yor. Allah daha iyisini bilir..

Yine Şeyhimden işittim, buyurdu ki:

         Diğer bütün diller Süryanice'ye nisbetle çok kelimey­le ifâde edilir. Çünkü ondan başka olan diller kelimelerden meydana gelir, hece harflerinden değil. Süryanice ise hece harflerinden meydana gelir. Bu bakımdan her hece ayrı bir mana ifâde eder. Bir hece ikinci bir heceyle birleştiğinde da­ha geniş mana ifâde eder, başlıca söz meydana gelir. Böylece Süryanice'de hangi harf hangi mânâya konulmuştur, bilinir­se, o zaman Süryanice dilini anlamak kolaylaşır.

Bu dilde büyük bir ilim vardır ki Cenâb-ı Hakk onu, in­sanlara rahmet olsun diye gizlemiş, perde ardında tutmuştur. Tâ ki kendi zatlarında bulunan karanlıkla birlikte bunun hik­metini bilmesinler ve helâke gitmesinler.. Cenâb-ı Hak'tan se­lâmet dileriz. Allah daha iyisini bilir.. (c:1, sh: 393-396)

 

Kaynakça:

Abdülaziz Debbağ trc: Celal YILDIRIM Kitab'ül İbriz [Kitap]. - İstanbul : Demir Yayınları, 1979. - Cilt I-II.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar