Print Friendly and PDF

Boyut


"Abdülkâdir
Hazretleri bir gün câmide vaaz ederken müritlerinden birinde fevkalâde şiddetli
bir defi hâcet ihtiyâcı hâsıl olmuş. Huzurdan ve kalabalık olan cemâatin
arasından kalksa, bunun kendisi için çok utanılacak bir şey olduğunu düşünerek,
olduğu yerde kıvranırken, nazarlarıyle Hazret-i Pîr’e ilticâya başlamış. Bu
sırada hazret, minberden bir adım inmiş ve minberin altından da bir baş peydâ
olmuş. Bir adım daha inmiş, bu sefer başın omuzları da çıkmış. Bir adım daha
atınca, Abdülkâdir Hazretlerinin hey'etinde bir zat zuhur ederek gelmiş ve kendisinin
başına bir mendil örtmüş. Bu anda adamcağız kendini, içinden geniş bir nehir
akan büyük bir sahrâda bulmuş. Hemen cübbesini ağaca asmış ve defi hâcet
ettikten sonra da nehirden abdestini alarak iki rekat namaz kılmış.





Az
evvel başına mendil örten zat, örtüyü çekince, kendini yine câmide bulmuş.
Şöyle üstüne başına bakınca, kollarının henüz yaş olduğunu, cübbesinin de
arkasında bulunmadığını görmüş.





Bu
vak'adan bir müddet sonra kendisine bir seyâhat îcap etmiş. On dört günlük bir
yolculuktan sonra, içinden nehir akan bir sahrâya gelmiş. Vardığı bu sahrâyı
tanıyarak: Abdest aldığım yer işte burası... diye düşünmekte iken ağaçta asılı
duran cübbesini görüp almış.





Dönüşünde
bu vakayı Hazret-i Pîr'e naklettiği vakit: Bunu, ben hayatta bulundukça kimseye
söyleme, buyurmuş."


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar