İ'den İl'e 3
Yalnızlık
“Her şeyi biliyorum, anlıyorum,
ama ne gücüm var, ne iradem.
Bana güç ve irade ver,
beni nereye istersen götür…”
ama ne gücüm var, ne iradem.
Bana güç ve irade ver,
beni nereye istersen götür…”
yanı başımda adın yine anıldı
yıllarca duydum demişim
uzak kalmış olduğum bir beden sessizliği
onu da bilmeden ömre saydım
şimdi sen yoksun tepenin üstündeki kümbette
hayalini bulutlara attım
düşerler belki peyderpey yağmurlar arasında
dökülürken bir gül açar güller açar
kalbi kırıklar ağlamasınlar
yolcular giderken senin kervanın hep burada
konaklar
ey kervân bir daha uğrarsan yârin yanına
bizden selam götürün ceylana
unutmadığımız
anlar ve hatıralar uğruna
her şey bizim için bitti o ersin muradına
burada olmazsa orada olur umuduyla
ölmüş nefislerin hayat bulacağı yüce yapıda
buluşmak kader olsun
gelimli gidimli dünya
kayboldun mu
yüzlerce kere aramıştı
bir kere dönüşün olmamış
o yok mu… nerede
sormaya cesaret bulamıyorsun
demeye hacet
gel gidelim dedin geldi, git
dedin gitti
şimdi ise bir kuru değnek ve
bir kapı kenarında
durup durmadığını
sormak
nedir diyecek kadar bir
cesaretle
geçti gitti kapı değneği
o dikildi mezarına
başına gelince mi
taşına “huvel bâki” yazmaya
kullanılmadan atılan
girmesi lazım değil dedin
buradan
seller aksa götürse bir kuru
değnek değil mi
biri gider biri gelir
ey garip dal kırıldığın
günden beri
asa oldun musa’ya bir
zaman ejderha
çok mu kıymetli olduğunu
zannettin
şimdi eşikten öte
yardan ayrı düşmüş
yar attı kapıya
deme ben
mutsuzum
yok… yok bu da yok
sen bir kırık dal
kalsın eğilmek
yalvarmak
karşı durma
ey tanrım kuluna da aç bir
yol
sen sorarsın yine halini
bir evden göçtük diğerine
değişen sadece neydi
üflenen aynı dertlerim
göçtük yeniden
ağladığım ve güldüğüm şeyler
hangi elemin işareti
yıkılmayan değilken yıkılan
bitmeyenken biten
unutmak istemediğimi unutturan
içinde… her şeye yeniden
değişirken mekân
dört köşe bir tanrı evi
severim kâbe gibi
gün doğmuş gün batmış çölünde
kavrulsa sözlerim
kelimeler yatsın kumun üstüne
rüzgarla silinsin
gökle birleşmez ama divane gibi
bir ayrılık olsa da
bilsem bilmesem hepsi benim
dört köşe
tanrıdır misafiri evim
"(Onlar, Allah'ı unuttular),
Allah da onları unuttu." (Tevbe, 9/67)
denizin kıyısındaki köpüğe sordun
mu
nedir bu halin
yoksa sevgilinin ayağı değdi diye
mi köpürdün
kendinle kavgayı bırak… bana
bir bak diyorsun
birde uzak uzak durmaya gayret
ederken
her an yüzünü gösteren
bu kadar çabuk gider mi
kaybettiği için üzülen ve
kaybedilen biri
imkansız ne vardı bir ısrardan
gayri
eline aldığın ışıyan kırılmış
camın parçaları
güneşine hayran bakar dururken
duruşun uzak uzak olmuyor
siyah yüzümün suzişine
gereksizde olsa bir bak
atmasan da yanan kalbimin ferine
dayanmam
sen yoksun
çok mu istediğim
çok muydu derdime bir ilaç
gelmeyişin
dayanacak halim kalmadı demem
için günlerim gitti
sırf alakasız bir ay ve güneş
batmayacak kadar bir uzun gün
düşüncelerini boğduğun yerde
hala büyük çöllerde aranan biri yok olsa da
canım için için dediğin meyhanede
son şarap kadehinden düşen
damlayı kalbime
düşürdüm de bir hışırtı oldu mu
diye bir kulak mı verdin
sus git sevmeyenlere sevgini sat
ben duyuyorum
duymayanlara bu gayretini bir silseydin
bak ne olurdu senin için
elimin altında her gün varlığına
emin yaşarken
o güzelin sesi duyulmaz oldu.
nasıl olsa doğacak bir güneş gibi
sanırdım hep
ancak doğmuyor kimsede bilmiyor
kendisi yok
bir haber … sormaya
ne oldu diye ağlamaya fırsat bile
bulamadığım
kalbin titreyişine öldü mü ölü mü
bak yok
kelebeğin son çırpınışı
olmazdı daha geleceğim diye
gelinen yerde
neden bilemedim
deniz köpüğü gibi gitti
garipler mezarlığında
saltanatında
aşkına kurban diye anılır
dimi
bir manası yok
canımdan sonra
sevmeyi sevmeyeceğim
kalbin işleri
geçmiş ve gelecekte kimin
iki yokta eceli bitirirken
onun da bir manası yok
bilinmesin
arada yıkılan bir sürü halleri
düşünüyorum
derde derman olmayan kelimeler
tamam
göz gördü mü yara kapanmıyor
çok şey istememişken
gecesi kara ve yalnız bir divanda
güneş mi doğmuş sabah aydınlığı
kendine yıkılmış bir ağacın
iki kapak arasında kalsın adını yazamaya
bir kuru yaprak
bir ileri bir geri
sallanıyor
mutlu olmadığı salıncak
durmasını beklediği zaman
bu acı devam edecek
biri var oldukça
itin itin
ancak salıncak durmayacak
üzüldüm canıma … n’olsun ki
hayalimde yürüdüğün yollar ve tek başına
kaldığına mı durduğuna mı
sevindirmek için bulduğun küçük taşlar
ses veriyor diye dinlemene mi ağlayım
duyulmak
ama istemezsin ki
yazmak ile gönül borcu ödenmiyor
gel gidelim demiştim senin için yapmak
gerekenleri bire bir
boşa mı gitti şimdi yoksun
olmuyor bir kağıt bir kalem ve bir söz
vermişsin sözler durayım
hiç sorma bana yeltenme
incelmiş zayıf bedenine değmeyen elbisen
bir hayal fırtınası
dursun için çok yalvarmış
ışıksız gölgeli yerlerin kadehler kurumuş
o ne… meyhane de kapalı
şaraplar satılmıyor bozuk diyorlar
kana kana içmem lazım
ayık kafa beni zor taşıyor
gidelim yola canıma dedim
imanın yok mu
var diyorum amma
o yoklarda umudum
bu yol gerçekten imansız olmuyor
kaçıncı rüyanda benim
gizliden duyduğun… ses
suyun hışırtısında olan
bir kokunun içine gömülen
uzağında olmadığımı bilen
unutmaya çalıştığın yine benim
bakmadığın değmez diye kendine
verdiğin ikna turlarına direnen
bekliyorum beklediğin gibi …bir
sonun gelmesini
yazmak sana değil
zor olsa da zor denilen
kaçıncın da olsa yine benim
niçin ağlama demem…
ağla
kırılmayan bir su olmayan
taş olaman
ağla nasıl olsa taşta ağlar
bulutlar ağlar çiçek narin
yüksek dağ
yüksektir ama bir çiçeğe
vurgun
vurgun ağlar
taşlar ağlayın
ağlayışınız bir iz bırakır
bırakırda izi silen rüzgar
ateşe karşı
olmayacak kadar ağlayın
bilmez değil ancak yerine
ağlayın sular
akarsa akar akmazsa
yağmurlar
acılar olsun demek
su için bir bedene
havadaki zerrede bir
ağlayan var
üstüne alınma duymuş gibi
gelene demişler ağla ağla ki
ağla sun
sunakta bir kurban var içini
dışını narlı sun
sen varsın anılırsın
bende seninle anıldığıma göre
aramızdaki perdeler kalkmasın
diye bir emrin var
gel gidelim demiştin
yalnız dünyaya
bir güç bulamadım gelmek için
ağlıyorum
hüzünler içindeyim
sakın unuttu deme unutulmayanlar
arasında
benim adımın ve senin adın
yazgısı
bir ışık ve bir gölge
gölgeler sevgimizin üstüne
deme gölge etme başka ihsan
istemem
ağlayın güller ağlayın çiçekler
derleyen ve toplayan birileri yok
vedanın yeri bu inkar edemem
seni bulamadığım için hüzün oldu
kölen ve kulunum dedim yıkıldım
ayaklar altına
elindeki yaranın kapandığını
duydum
yarana sümbülüm
incinmedim demem artık
inciniyorum
bu yan çıkışım
ayrılığıma yoksa ne diyebilirim
suçumdan vaz geçmez misin
uzaktan baktığım yokluk
dilin olsam örneğin olsam
ne yazar turrene yolundayım
neyleyim kurtuluş yok divane
yüzüne taatta dururum
yüzümüz kalbimiz toprak
ulaşamadığım aşkımın elçisi
ağlayışıma bir bak
bendeyim kaygı gününde acımız
olacak demeyiz
garib insanız nedametsiz dostumuza
biganelerden içtinap da etmeyiz
seninle bir hayatımız vardı
yolunda ölmüşüz bu günahımız
olsun
ah leyla gitmek yakışır güzele
kayboldu unutuşum
bir bizi bulsana
seven sevilir diyorlar
nerde hani sevdiğim bir kere
görmedim yüzünü
duyamadım da sesini
bir küçük eğriltilmiş cümlesine
kurban
olmuş kadar değersiz gelen
canımlı sözcüklere feda olmuşum
şimdi düşünüyorum
biri benden çok sevseydi de
ben de bilseydim ve sende onu
sevseydin
derdim ki yine ben sana kurban
o da yok neden ben karşılığına
gelmedim
bir rüzgar setine takılmış basit
bir çöl kumu
fırtınada gömülmüş tepenin
ardında pişmeye hazır bir balık
ölsün dedin yine gam çekmedim
ölüye ne gam
üstüne düşün
aybike huzurunda kalbin ihtiyacı
kalmaz
ağlama yeterli dökülsün
bağlayacaksan bağla istersen
at arkana
bir benimiz vardır
geciktirme sıkıntılar
gelmeden umuma feda edecek
bir canımız vardır
tesir eden sözler yerine
kimin kahrına kimin aşkı bizimde
bir kurbanımız vardır
peşine dolanıp duran
çocuklar gibi çemenin köşesinde
bir çevganımız vardır
yüzüne bakmaya cesaret
edemeyen dili agahımızı kahr eden
bir gönlümüz vardır
senin yanında olmayan
gayretimizin karşılığına gelen
bir efganımız vardır
ayrılığına dayanamayan
meleklere sorsana bizimle bitmeyen
bir seyranımız vardır
aşinalar geldi gitti kalan
başıma bin türlü dert ve bela
bir sen dermanımız vardır
sonu gelmez bakıp dururuz ne
ucu var ne bucağımız
bir yollarımız vardır
yürüyen tezgahına gelmek
için kaç kere dert bıçağına
bir uzanmış boyunlarımız
vardır
yakınlığa kurban olmak için
uzaklığına dayanamayacak
bir hayatımız vardır
ihsanın yok diye sözler
duydum yine de sana bende olacak
bir kalbimiz vardır
istiğnadan vaz geçmelisin gücü
kalmayan bu dertliye
bir umut çare-sazımız vardır
dururken her birinde bir
idam o da yanan canlara
bir can katar halimiz vardır
seni uykudan uyandıracak
sesler bitsin bizimle
bir canım sevgilimiz
vardır
tam bilemem
kaybettim ama kendimi kenân
ilinde
can bendeydi…sen beni aldın
gittin
canan da bende idi sen ise ayrı
kalmak için yıktın derman yerlerimi
yıkılan kimin oldu ben mi…değil
ki sen
gecenin yıkıldığı yerde kendini
beğenmiş bir ay kadar olmadım diye
sildiğin yeri birde sen kazıdın
yok olsun diye
bir şans vermedin… olmuyor senin
defterinde
hep kitap gibi değişmeyen oldun
değişmez değişmedi de ne oldu
ciğer parem
bir pirin meyhanede adını pespaye
andılarda pir ağladı mı
geçmiş derdine ilaç olmasa ne
olur
yavru kuşum uçup yükseklere yurt
yapsında benden habersiz
elem verecek saatlerden uzak
gizliden kalan bir haber kalmış
mı diye baktığında
demek istemiyorum
ancak beni bitirmeden sen gideceksin
bahçeye gül gün olmuş
ama ben bilinsin istedim adını
çok andım
bir bildiğim var der gibi
ancak sen bilmedin
yar yüzünü gördüm
bugün bize bayramdır
secdeler kıldım yüz sürdüm
bugün bize bayramdır
gül yüzünü saklamış
yanıbaşımda dururmuş
hem sevindim hem üzüldüm
bugün bize bayramdır
uzaklara bakıp sordum
yakınlar uzakmış
meğer görmek buymuş
bugün bize bayramdır
sırlarını açmış bize
gizli zannediyordum
açıktan açığa herşey çıktı
bugün bize bayramdır
günüme baktım güneş aldım
ışığın dağıttı her yere
karanlığımı hep sildi
bugün bize bayramdır
gelin dostlar gelin
bilmediğiniz bildiğiniz şeyler
herşey göz önünde
bugün bize bayramdır
nasıl diye düşünürdüm
sevgilimin yüzünü merakla
güzellik tarifi yok
bugün bize bayramdır
ağlamak yok günah yok
buluştuğumuz yer
yorulmaya değmezmiş
bugün bize bayramdır
kalbime dur dedim
içini güller doldurdum
ben delisi mest oldum
bugün bize bayramdır
her şey bitti demeyin
asıl şimdiyi bilin
bu tarih bir dönümdür
bugün bize bayramdır
hakkındır ömrüne bereket
duymadığını duydu elbet
tur dağında musa gibi
bugün ona bayramdır
24 Temmuz 2017
seni sevmeyeceğim…
yeter
…istemiyorum da
ancak sevdiğim… benim bir yanımsa
nasıl itebilirim ki
kaldığı yalnızlığın sessizliğin
çıkmazlığında
ağladığını kahrını duyarken
terk et git diyenlerine
kalmış bir ulu çınarı çürümüş
diye böceklere
terk mi edeceğim
fark eden olsaydı bu kadar
bildiğimi
bırakmış gibi yapmak… yalnızlığın
doğasına mı gideceğim
onlar bilselerdi bir ileri bir
geri atan kalbimin sesini
dur bak bugünlerinde kalsın…
benim de bir nefesim
hayatın en derin yerinde terk
edilmiş
değilim ama… dur ben yine
gideceğim
sen mi…gelmesen de olur
zaten ağır olan zamanı eriteceğim
su denen bu mayi
ben içtiğin zaman busuyum
diyeceğim
yorgun gönlümün ilacı
kalmadı dedikçe söylendiğim
kim duyar üstüne işaret edilen
bir söz ki ağızdan çıka
baş feda derken
kanım akar gerçeğinden
üzüldüğümü düşünmeyin
nasıl olsa ağlar kalbim derin derin
yerlerinden
içinde rengi kalmamış ateş gibi
gel gidelim içilecek ne kaldı
yazılacak sözler misaliyi
içimin ağrıdığını duy
okurken kendini bildiğim
bir söz yok ki cansız kaldı bedenim
âşıksan gel bu meyhaneye
geceyi sarhoş geçirtir ayık değil düşüncelerim
pir değersiz kara kömürü közledi
üstüne de şarap döküverdi
duyduğum bu… duymadığın ne ki
hepsi senin aşkından hattın başıma
çöllere düşürmüş beni leyla
kapısına geldiğim yer benim
eşiği olsa yeterdim
almadın içeri bir ulurken
ululuk kalsın kapında nasıl olsa tozlanıverdim
âşkın meyhanesinde anılmaya gerek yok
bugün sevgiliden bir haber geldi
bir ışık düşerken söndür at beni yoluna
kurban
uzaktan uzağa parçalanmış kalbim
dökebilirsen demeye gerek kalmadı
ne olur dediğine bir bakma
vurduğun yerler
diye düşünmeden seni çok sevdiğim
arkadaşım diye değil canımın içine
yıkılmış bedenimi ayırmayın
her türlü sözleri senin söylemene gerek yok
ben söyleyim sustuğum yerde
geceler benim için… dert değil
sen var ol
olmayan yine benim
“Her yerde
dilenebilirsin.
Her yerde herkesten her şeyi alabilirsin.
Tanrıdan da”
Abbas-ı Debs
Her yerde herkesten her şeyi alabilirsin.
Tanrıdan da”
Abbas-ı Debs
dünyada acı su içen
bırakırsa isyan etmeden kendini
boyacı küpüne düşürürler çemberinden geçirirler
nasıl ki dokuz küp gökten düşmez
mani olmaz dokuz perde
her yer dört meydan ve dört cevher
dumansız helva yiyemez ebcedi bilmeyen
emin değilsin ki felek rükû’u etsin
yerin cennet-i Firdevs… feridun da değil
elesti unutan adem … ancak eli
ayağıyla konuşur
gölgesiz kalır sarar gayret kubesi
hanut ile bezlen hızır pınarından
sular iç
hulûlî gibi göz dikme… halifelik tacı bul…
var mı ki varlık
kaldığı yer belli
iblis binlerce yıl ibadet etti
ilahî dîvanda unutulanlarını bir görsen
iki buğday ve bir iğne
ikiliye arkadaş olmak… kolay mı dersin
illiyyûn ve ilahî sesleniş
var ilm ül-yakîne inci-çerağdan bir yağmur dök
kalem yazmaz kâbe kavseyn-de keskindir
gözün bakışı
lâyezâle ulaşmak için
bu pazarda kırk hac bir ekmeğe satıldı
kırk kişi lacivert dolapta kırk yıl ilm-i ledün
okur
yine de levhde yazılan emir levlâk sahibinin
meryem’i hamile koyan hikmet
meleklerin tavusu yahut mantıku’t-tayr bilen
süleymanın mülküne varis kalır
ey yaratılış ayı…yağ-göz ile virdine
çalış…
iki nura sahip olursun…
iki âlemi bırak çöllere
yedi kapılı sarayda
gönül gözü ile hakikat ve aşk
zünnarını keser yedi organla secde eder
zamansızlıkla öl
yankının perdesinde dur
insanlara minnet duyma
varlık aynasında bir söylen
ve bir tanrı yıldızına bak
kim kalmış kim bâkine
sen mi ben mi yoksa o
"bunlar onun kalbinden translate oldu "
yetmedi mi bildiklerin, söylediklerin
hazinedir pahasız
değil mi ki yorgunca
peşindeyiz harflerin
ufacık dediğin inciler
yersiz boyunlara takılsın
boyunlara candır
ama delinmesin
sor nasıl olur
bir bak yüzlere nurlanmış bedenler
senin incilerin
incindir ve daha derin
can iline ölmeyi yeğleyin
s’usuz kaldık yüzünden
beklemek olsun
boş söz olsa da yine söyleyin
kapısında köpekler
mırıldanan kediler
duyurur bir mecazı
duyun iyice yine de söylenin
kırılmadan açsaydık şu yapıyı
iyiden iyide neyi bekliyoruz
acı bir ses mi
canımı candan severim
devran canıma bendedir
kan olacak kadar
can elim can alalım can feda
derdler sığar can feza
dillere cansın aşka cavidan
can sun can sel can uran
ölüm fedadır canıma
okurdu mektebinde cami
bildi kaldı son bir tek harfi
kalmadı talibin canım
o kimse ben olayım
İ.
"kaç kere …
değişen bir şey olmayacak mı “
değişen bir şey olmayacak mı “
Her sözün
kalbimde başka bir yara açarak geçiyor”"
kalbimde başka bir yara açarak geçiyor”"
sağır değil kulaklar duyulması zor
çünkü konuşmuyor
kolayı var mı birde gel ona sor
inan ki güneşe aya baktığı anda
bakmış olur mu bilmeye gerek yok
önüne eğilmiş başını bir kere kaldırmış
ölümüne düşmedi ki o bile
yükseklerde dolaşan kartalı kayalar yerden
taklit ederken gözünü yıllara mahkum
çaresiz sevdiği elsiz kolsuz
heykel
gül bahçede bülbülleri çağırır
dinlemeye doyamaz içe düşmüş dertler
silecek kadar yok mu eli ve dili
kudret mi olmayacak kaçıncı kere
-ma lı, -mı lı, -mi li… u lulu sözü peşlenmiş
kelimeler
döktürüp döktürüp sert yanını çıtlatsa
değer mi demek için ne yapmalı…
at atabilirsen ölsün demek mi
çözümü bağladığı bilinmez düğümler
kaçında kalmış başsız bedenler
düşerken el alem
bir gönül yap deseler ne olur
sonsuz küselim, merhametine
içinde uçmamış kalmış son kelime
tut ileride belki lazım olur
yok olmuş biri için yaşamına var
olma
ses ver an latife-i kalbine
asılacak kadar dost olmayacak birine
varlık ve yoklukta
yerliymiş sanın o dağılmış kül
iyi ki varsın demekle olmuyor
görmeden ve bilmeden olmak bu zor
kelimesi kılınırken sadece inmiş binlerce harf
yığını
arasından dizilecek bir söz kaldı
mezar, mezar, âh ne mezar, ne kadar mezar!
sevimlidir sevene
zorsun, ulusun, silmiş olma
yok olan bir daha nasıl olur
eli kırgın tutmaya diğer eli
el ele verin oynayın çocuklar
orda bir köy var uzakta
garipler yurdunun öldü adamı
huu yu ünlemiş ölmeden
üç gün geçti göçtü şimdiden
artık salâsı duyulur
“hayale kaldı…fırsat elden gitti
sevdiğime şimdi ölsem
ne olur “
sevdiğime şimdi ölsem
ne olur “
söylenip durma duyan olur
duymayan olur
aynı şey
dermişsin gidersem ne olur
varken ne olduysa
kalmışsın gitmişsin birin ahını
çekme
iki yokun arasında
olsan ne olur olmasan
nefret
ettiğinde sevdiğin senin
iki yar arasında biten ot
gibi
hah… iyi iki varsın
dedilerde
olsan ne olur olmasan
değersiz olmayı iyiye bırak
adı anılan bir kötü
olmalı mıydı daha iyi olur
aldığını tutmazsın
baktığına doyamazsın
araya bir engel koymuş koyan
bulsan ne olur bulmasan
çocuktun tılsımlı şeker
yiyemedin
paran yoktu şeker alanda
olmuşsun şimdi ihtiyar tatsan ne olur tatmasan
çok sözler bilsen üstüne kat
kat dil döksen
bilmeyen zaten bilmedi
istedim mi yok bu olmaz
olmuyorsa böylesi olsa ne olur
arkadaşın yoktu sevmeyi
bilmezdin
deyip durdular gelecek
gelecek
var mısın yok musun ne olur
şimdi mi sevdin birini
kimiydi sevdin kimi
yoklar arasında kaybede
kaybede
yaşasan ne olur yaşamasan
sev dediler herşeyi seversin
onlar içindir bir neden
yanarsın
eh bilseler bilmeseler ne olur
merkezindeyken hayatın
gideceksin diyorlar
kırk çeşit çizgi atmışlar
silinsen ne olur silinmesen
olur mu bul der öl der
ölen hep biziz zaten
bulunan yok ölsen ne olur ölmesen
gelip gelip dönen tekrar
bu nasıl bir döngü
içine düşmüş ağır taşlar
atsan ne olur atmasan
sevilmekten gayrı uzaktan
yakından
içimizi yakan tatlı tatlı
gülen dünya
var mıydın onda olmasan ne olur
ne yarsın ne yaransın
devri bilmez yok dersin
paylaşamadıktan sonra
dursak ne olur durmasak
sema edenler bilir
yolumuz gizli bilmesin eller
şimdi devran durmasak ne olur
demlerine bakma gelen olmadı
birde öl durma git
ağlansın üç gün sonra unutul
hala var mı demesen ne olur
hangi yolda gezsen sonun
mezar
üstün topraktır anıt olsan
gelseler ziyarete gelmeseler ne olur
"Derman arardım derdime
derdim bana derman imiş"
derdim bana derman imiş"
derdim yok ha var derdim
derdim mi derdim
dinlediğim derdimin derdimi
derdim derdimin yanında
derdime yıkılmışım derdim
sevdiğime derdim derdimsin
o da neymiş derdimi
benim derdim yanında
gereksizdir derdimi derdime
ben ağlayım derdimi
derdimin çaresi var
sevdiğim benim derdim
derdimi alma derdim
ben ne derdim
derdim ki bilsin istedim derdim
derdimi duyunca o derdim
derdimi derdimin,
sorarsa benim derdim
derdim daha çok var derdim
derdimdir bir daha derdimi
kalk bitir sen ben öleyim derdim
derdimi unutturdu derdimi
derdimi bilseydi keşke derdim
derdim sağlık olsun yalnızlık benim
var kırk derdim
İ.
Not: Bu şiiri yazdım içinde 40 derdim sığmış
hesaplamadım
derdim derdime derdimsiz ne derdim
derdimsiniz benim derdim
böyleyken böyle benim güzel derdim.
uzar gider bende bu derdim
yaz derdim yazıla derdim
hepsi 40 derdim
biz kırk kişiyiz birbirimizi biliriz.
ey benim derdim
"Bir şey oluyorsa…
başka türlü olamadığı içindir"
başka türlü olamadığı içindir"
didindim ulaştım İda’ma
elimdir yüksek yerleri
değişti değil her şey
yerinde
kanatlar kırıldı düşürdü
hani baştan olmasaydı
olanlar
İda’mı bilin bin pınar
saklıdır
toz dahi varmaz doruklarına
başına vur başını vur
süzülür cundalar yaz olmaz
soğuna
açlığa sunar yudum yudum su
vurgun değmesin diye kızgın
taşa
İda merhametlidir
kahır adamına
çalıştığı yerdi balık pazarı
sonlarına bakarken üzgün
diri diri boğulan damla
balığına
kır çiçeğini dahi saklarken
kitaplara
damla
ölmesin suda mahrum bırakma
dağların sedasına hey candan inanmayın
bir kere duydun mu
İda’ya bak
Zeus’u onunla anarsın
ateş kokusu zeytin ağacı
yağmur, rüzgâr, ışık ve
toprak
bir başkadır İda’m Kâf
kalsın
İ.
İda:(i.) Edremit yakınındaki Kazdağı'nın eski Yunanca adı;
Girit'te bir dağ.
İda ya da daha modern adıyla Psiloritis, Girit'nin en yüksek
noktasının oluşturan dağdır. Yunan mitolojisinde baş tanrı Zeus bu dağdaki bir
mağarada doğmuştur.
İda Dağı, eski dönemlerde İda olarak adlandırılmıştır ve
şimdiki Kaz Dağları'dır.
Edremit Körfezi'nin kuzeyinden başlayıp Çanakkale ile
Balıkesir arasında uzanan bir dağdır İda Dağı. Fakat büyük ölçüde Biga
Yarımadası'na uzanmaktadır. İda Dağı'nın en yüksek tepesi 1774 metre olup bu
bölge Balıkesir'in Edremit ilçesine bağlı Güre beldesindedir. İda Dağı Sarıkız
isimli ünlü bir efsaneye de sahiptir. Aynı zamanda dünyanın ilk güzellik
yarışması İda Dağı'nda yapılmıştır. Gezi planı olarak çok uygun bir yerdir ve
keşfedilecek çok bölgesi vardır.
” ölmeden önce ölün”
yine yüz yok
hata kulda
dediler“
yine yüz yok
hata kulda
dediler“
yaz sorunu
yangınlar
fırsat sularına dökülsün
kurtlar
hanümanın sadece
sanlar
kalbe değer ufukta
rüzgar
huzurunu gizlice
tutar
koçlar gelgit doğmuş
kuzular
yüce dostsun kuladır
kapılar
göstermediğin yüzde
şifalar
değmeseydi zayıf kalbe
saçlar
tütüttü dumanla canları
oklar
olsa yoksa ölsün
karalar
yar yolu buraya
kadar
İ.
“iman elime
elime iman
ah elimi elim
canan bil elin”
elime iman
ah elimi elim
canan bil elin”
elim elim dualı bilelim
elimi dur el değil elim
elimin ardına elim
el inmez eli elimin
elimin eli elimin
el ile elli el ile
eldeni elimin eli
eline eline elim ki
el kinin ciğerim elin
elli elli ellimin
elimsiz dertli elim
gör elim ben gör elim
tutarlı eli yanar elim
eli can eli elimin
kurb elimde elim
eli canım iman eli
elimdir gel elim birsen eli ben elim
geç elim git elim
elim elim
siz elim biz elim el iman elim
kelimin zeytineli tur eli
kul elim yar elim
hakkını bil elim
göreli ben eli
sır elim elim elim
ciğerdelenim
yok elim bil elim dil elim
"Bozmuştun
daha doğrusu sen"
daha doğrusu sen"
duygusuz kör değil
içi kararlı
ulaşılmazı tercih
demeye ne hacet
karıncanın Süleyman sözü
bir mana ifade eder Tanrı katında
yüceler ezer mi yoksa
doğru söz ışığını düşürmeden
geçtiği yol boyunca çiçekleri
ağaçlar
büyütür sevgi sadece onlara mı,
sus olmayınca memnun vazgeç huyundan
değişim kaçıncı
kırılmadı döngü durmak zevki
olur ki isyan eder
atsan derine yıksan kocaman
dünyası tek kalmak
değerleri üzerine
minnetsizce azlığın
yokuşuna çıkan kervan
kurtlarına ver git
kalansızlık anlaşamaz binlercesi
tek tük kelimenin
halini bilmek acizlere
küçük sözlerinden kalmayan
koca kitapların saklandığı
düşüncen yalnızca
silinsin bütün dediği cüzlerin
kim acır zayıflara
nefretin altında
dur gizli mutlu musun
nefretin diyemem
oluyor hepsi bize mi
sevdiğin yok seveceğin
sen mi demediğin
nedir bu sessizlik
cevabını bildiğin
istencine kurban et yokluğu
boşalsın diğersizlik ve mutluluk
olur mu olur sence
acısız geçen anılarımız
unutur gibi saklı
hangi ifade altına
yol yok
tanrı yalnızlığı kıyameti terk eder
yeniden demeyi kendinde
bulacağıma
varmaz mı kırılan tekrar
almak yolunu bıraktın
sen hala senin
kaynayan kalbinde bir sızıntı
tekliğin çokluk
okumadan vazgeç
söylemesen bir sevgiye yeniksin
uzak kalsın bak
gidiyor
ancak hangisi yolcu
bili
Bili: isim :
Bilgi, malûmat.
“Bilmezler üzer
ben gelemem”
ben gelemem”
tanrı olma insan
ölüyorsun
bulmak için özünü
kaybederken imarı
zayıflıklar güçlü
onunla ölüm yıkılıyor
acı canı
merhameti görmeyen
attığı taşa muhtaç
kendini.. kendinde derken
kaybettiği açlık
yoran uykusuzluğuna
düşman olmakla çözülmüyor.
yoksun tanrı
var yahut düzeni
değiştirmek şöyle
boyuna öteki
idam için sehba
itilirken aşağı
geren ipin acısını
söylemeye fırsat
bulmadan geçiyor.
öldü diye herşey
düşün döneni
işi olur mu
gücünü döndürecek
bir alev rüzgarında
sözünü inkar
arkadaş ile şeytan
onu bulduğu
tatmin etmiyor
değilmiş dönüşü
tiksindiği ve bulandığı hayat
gerçek yüzünü göster
dönmüyor dili
gelmiyor ötelerden
sebebini bir türlü bilmiyor
"kaldığımız evler,
göçtüğümüz yerler
bu kara evden de göçeceğiz."
bu kara evden de göçeceğiz."
mecbur değildi
sevmek isteyenin
cevap için yüzüne bakmak
bağırtısını duymak
cahilane haline iltifat etmek
tanrı tahtında kuluna
istediğinde gel diyecek
insin niye
gecesiz gündüzler
meyhanede içer kendi
aşk sever pirsin ki
umutsuz nedenle
kapı köpeği kovulur
ölemiyor öldürmüyor
vefa bu mu
sessizlik yolsuz
atacak kadar ateşleri
kalp incin değil
hatır yok deme kabul et
bir daha terk eyleyenin
körün kulaksız
sırrına giriftar bayram mı edeceksin
eskinmiş haliyle
konuşur çiçekli tepe
unutmamak için çizdiğin resim
hepsini ateşleyeceksinde
bilinmez yoksun gitmiş edemezsin
gel bu işten maada ol
nasıl olsa kalan sensin
yansın değmez mi mumuna
pervane
bilirsin amma mecbur değilsin
"Ayın gayın işleri"
nerden gele kertenkele
zamanın dikilen başını
öğlenle ikindi akşam
onu yedi ağustos böceği
ben mi ettim sen mi
emrinde değil miydi hepsi
evvellerini biliriz
şın ardı kâfı geri
geldi
düşer başlarına yağan
sanki ömürler elinde
nedendi niçindi deme
peşlerine kimler gitmedi
yal ovalı hayırsızdan
sesler dağılır duyan yok
bunu bilen biri kim
kader içinde kazası var idi
baş oldu merkep kervana
develer tellal sen söyle sen
işit
kertenkele ağustos böceği
darına bulutlar kara geldi
kıyalım dalgalı huyu vardı
bu iş vaveyla ile geçer mi
bir sıçrar iki sıçrar
rüzgarlarına kurban gitti
altınım anla sorun mu var sabırla
bekle
kader tutsak değil umutlar var
hayaller başkasına birer birer
acıma yolun sonu
anlayan olmayacaksa
başını öne eğ git
kördüğüm bakış içinde
kim anlar halini üzülme demekle
gönlü hoş eden ses
eksik olmasın kaynattı kaynatan
söndürecek güne bakmak için
hazırlan kaybetmeden
inanır kaderse ayrılmaz
sadece zaman ve çokça dua
onun için hep iman
inşallah işler yolunda
" her gün birini kaybediyorum
sen bari gitme"
sen bari gitme"
üzgün zamandayım sabırla çok
görmek istediğim
canıma mektup atasım geldi
hep gelirde döndü elim
nasıl olsa
ben istedim de olsun
diyemedim
bağırsak tanrıya mahcup
halim
canlıca kaybettiğim hatıram
masum
çok zor
dilimden kayan dondurmam
tatlı ne fayda
yemez oldum dokunur şekerim
akşam ve gün olmuyor
gidişini duyar
kaybederken sevdiklerim
eskiden demek olmasa
oturduğumuz sofrada beraber
baktığımız tarihi tas
kaşık uzattığımız bir an
bile
silinmek için
mektuplar var belki yaza
ilkbahardan atamadığım
ulaşır bir yerde yaprak
sayfaya düşerde
gidenlere cevap getiren
postacım
grev yoksa nerde
kargocu meleklere kırgınım sesim çıkmaz
derim sevdiğim beni hiç
unutmaz
uzun uzun bakan bakışlar
bebeğinde
güneşi doğur yerine batırma
gel mektuplarının birini
yine göndermişsin
sayfa beyaz üstüne yazılmış
harfler beyaz
okuyamadım demem ancak
ifadeler de
beyaz bir anlatabilsem
okuyorum sayfayı
sadece koyduğun bir nokta
ah üstüne ne destanlar
yazılır
bu nokta işi çoğalır bilirim
evet mektubu inanın geldi
noktası gözüme hemen değdi
çok ağladım
canım yandı yaşlar boşandı
ah bir görseniz ne dağıldı
ne renklendi
etmeyin merak siyah değil
kırmızı
ancak garibim sayfadan
saçları dağıldı
ucundan da bana bir harfi
kaldı
biliyorum okuyorum
söylüyorum
ancak ben sevmişim toprak
döküle
karşılığı yok bir kelime
örtülsün yine karlar üstüne
"Allah, sizin konuşmanızı işitir.
Mücadele: 1"
Mücadele: 1"
kır zincirleri sert rüzgar
bekleme
melteminle hemincek yumuşayıverir
düşeriz kalkarız yorgun savaşçıyız
küsmeyiz meyhaneye kulluğa gideriz
sonsuzluk duasını bilirsin
sırlarını öğretti sana pirimiz
deme yeniden kalsın gereksiz
istersen ayıkır içimizi payine dökeriz
ne çınardı be şimdi tırpanlık ekin çalı çırpı
harfler aynı neyimiz kolaylı
deriz bir ince “e” ve bir de “he ”
n’olur bitişir canhıraş boğaza geliriz
birleşse yer gök çakar şimşeği
eğlen son isteğimiz bir he sesi
kim ne diyebildi Şeb-i arusun “hu”
sesi
uzat dudağa dök tabibim şerbetimiz
yazgı belli zaten kullarız
nedir tanrı kul beraberliği
inemezsin kuluna gelme sen
seçilmişsin inan budur isteğimiz
kalır boğazda son harfler
ehle kırsaydın zincirleri
rahmanın nefesi âhlandı
bir Hû sana yetmez miyiz
İ.
"Ne edepliydi
başı öne eğik kahramanlar gibi
haddi aşmadan sadakatle"
ağlar mıydın
biliyorum üzülüyordun
çok bekledim çaresiz
beni de hatırlar sorar
halim kalmadı mecburen geldim
bulmuş muydun
içim yanar çığıramaz haldeyim
acımaz biryana sunarsın
kanar ciğerimin musluğu
şifalar verir mi acılarla geldim
uzatmış mıydın
vefasılık kimden emanet
böyle değil kır dizginleri
akardı çeşmeyi bir el açsa
paslı suları içmeye razı geldim
beklemez miydin
yine sözümü bozdum inkar ettim
konuksuz geçen günlerimin dostu
tanrımın gölgesisin yere düşme
senin ayaklarına bezenmeye geldim
alçalmış mıydın
belki buluşamayız iki cihanda
bana gürzler değsin sana değil
hakkındır kainat ve aheng
mağara kapına uzanmaya geldim
ibrahimle miydin
güneşine yıldızına ayına bakarken
bense unutulmuş bir köşende
yalvarırken attığın kara geceye
günüm doğsun diye efgâna geldim
geceler miydin
kanarken derin derin kalbim
sarıl bana bir benle kal
içim acıyor ermiştir erenler
sözün bittiği yer can vermeye geldim
"cami kapısındayım
başımı hiç kaldırmadım"
başımı hiç kaldırmadım"
temâsili özler doyumsuzdır cifânın
hikmeti saklıdır kurdunda
geliş esinti silinmez güzellik
bekleyiş değerler için döner mi
saklandı arkasına gölge beden
uzun bakış ayın batışında düşünceli
kızılcam bağlar kopardı hepsi bir yana
çiçekler sararır yapraklar düşerdi
şimdi nerden geldi gözle kalp kavruk
köklüdür karanlık yalnızlık hikayeleri
benliğinde dilekleri değil mutlu
nefesin dumanlarıyla kurdu merdiveni
ağlayışlar serseri hatemi perdeler
donuklar sanırsın ayrılmış
çöl razı efkar düzensiz
sailin ermiştir gözler kapalı
meyhanede sarhoşluk yalnızlık dinerken
uluhileri dilkeşindir feda
nümi ezeli olanlar hakkına
pişman olsun unutmasın bu ahı dedi
"ağlayacağımda,
yine yüzünü göstermeyecek
biliyorum"
yine yüzünü göstermeyecek
biliyorum"
diken üstü canım
çiçeğim ağaçlar
kalp üzgün kalaydı hatıralar
gökten inen bütün
yazgı
senin ve benim silinmeden
tekrar
sızlanır gidişine
katarlar arkandan
yolcusuz kalmaz zamanın
kapılar ardında yazınsız
sözsüz gizli gizli
itirazlar
şimdi dönüş sormuyor
ve gidiyor
oturduğu sofrada tık ses
sonu şükürlerle edilen dua
dinler de usandı kulaklar
amindir dilekleri anlaşılmaz
istekler
ayrılık olacak bu kimin
derdi
çek elim bu
sıralar ağlamaklı
içtiği sigarada saklandı gök
dumanlar
ateşin kalbi çıkmak
ister
akar
gözyaşı acı derin sular
izim gider anla gizli kalsın
paylaşamadık karabasan
bulutlar
karaya doğar beladan
rahmet
atılırken
taşlar içe kaydı
keşke isteseydi can
vermez mi
elemine gönülden için için
ağlar
yar kime gül böyleyken
gel ha bakalem anlar mı
kıyıda görmeden uçan kaçıncı
kuş
ah nerde onlarda çığırtılar
artık
hakkın sessiz yazar
sen oku hecesi sesiyle
uzundur
anlarsa değersiz
karşılığı
beklemekle olmaz ağlamalar
dön döner dönüş döndü
yok olunca bir kalemde
yok olunca bir kalemde
kolay mı yol bulmak ve açmak
dolma kalemi de
kurşunlar
değişmez kaderdir kitap
çizilir ele geçmesin defter
göz müren akar siyah mayi
çiz içini beyaz
sayfaları hala var
İ.
MÜREN: Irmak, akarsu
"mezartaşımı ziyarette"
nerede hata yapılır
özürde azarlananda
sor ne demekle olmuyor
anlamayan kim
kesen soruları çeken
ağlayanı yok uzak diyarlar garibi
uğruna gam bırakmayan melekler
gönül kıran çaresizlik hüzün
duyulmayan gülme için
sağır kalan dile iğneler batsın
aydınlığı tarif değil
lütfuna açlık düşülen
kuyusunda dökülür sözler
çekip gider bir dönüşle
kalemleri kırılmış idam mahkumu
düşünceli yıkamadan ağır işlek yolu
dilenci ağzına düşer son hitap
merhamet cümlesi
acımasızlık ısrarı görse denizleri engel
koyan
tepeden yıkıldı beden
ayak kayan rüyayı kim tutmuş bilmeden
kurumadan arar dilek ağacını son
yolcu
sesi gelir affet yerine
her şey bitti değil ki
inatla değerli sevgi
sözcükler parçalı harfleri ölü
boş nüshanın üzerine çizilen kalpte
noktalı yerleri sil
türlü neden konmaz kalbe
git sırrın içine bir dünya döğer
hadi sene emi
"sevmenin yetmediği zamanlarda yaşamak"
korkmaz bilirdi
ancak
çığlık yerinde
ışıksız sessiz bir
gemi
söylenir her şey kimi
tutar
saklanır perdede kara
lekeler
açma silme düşünceni
çaresiz yut inkarları
değirme yüksek
yerleri
ölümlü bil pencerenin
çarptığı yeli
gizli gizli yaşlı
yolunda ayaklar kandır
sonludur gidecek
şımarsınlar
bulsunlar sevinsin gerçeği
düşündür hakikat
acı bilir
meleksin
aşkın değsin üstüne
şefkat eli
çağır aklı
yıkılmaktır
bulmaca gibi çöz oku
ağlar sözler
yalnızlıktır gezini
sözdür yalana daha
yakın
doğru söyler hakkı
bilmez
atlarına bindi iyiler
gitti
çığlıklar vardı… sessiz
duymazdı kimseler
gülüşler… ağlamaya döndü…
şimdi keserler… kendini…
kimdi…
onlar… bunlar …bir sessizlik
içinde
kayanlar…
kalkan ve bir değişmez
hal vardı
hakkı… her zaman söyle…
söyle ki… yalnız kalasın
güç çok… neye yarar
cevap bilinmeden…
son diyecekler var…
kim kaldı
derler…derler
haksızsa… haklısın… fark
etmez
söz başına… ayağına…
yine derler
dağların
tepelerinde…vadilerde uyku
bir sersemlik ve bir rüya
uzak ama uzak
birine yakındır …
taşıma var çok nameler
tepeden bakana
anlatılacak rüyalar olsaydı
buldum…
yıllardır… düşümde olmasa
aklımda… dahası derinlerde
hep onunla… beraber dururken
sandığımı… kaybettim … kalmışım
içimde
bugün mü… bulundun yeniden
çok özlenmiş…kaybedilmiş değilken
kapanan ayaklarına … bırakılsın
karanlık dünya… güneşli günü
buldum
düşündüm…değil… o
kaçtır… ağlayacak gözüm var
düşlemeye gereksiz… gerçek kadar
ansın… heyecanla gözleri
döndüren baş sersemliği
durulmak gecikti
ayrılmakla beraber
üzülen günler… ağlanan çeşme başları
nerede şimdi
olmadı geç… geceler sonsuz
içler… yanıyor
herşey değil de… unutma unutuşu
yolun yan tarafına bakarken
gelene gidene ufkun… güneşi
doğmamış
ağlayın dostlar acıyı görmüş
bedeni…
buldum
beklediğim değil, tekrardır gelişi
düşünüyorum… gelmeyecekti
o…geldi mi
“(İçlerinden biri şöyle demişti:)“Mademki siz,
onlardan ve Allah'tan başka taptıkları putlardan ayrıldınız, o halde mağaraya
sığının ki, Rabbiniz sizin için rahmetini yaysın ve işinizi rast getirip
kolaylaştırsın.” (18, Kehf/16)
taş mıyım… aynı
kaldım
koptu fırtınalar,
yağmurum yağdı
tozlarım uçmaz oldu…
neden
kaldırım taşı
gözyaşlarım seller
gibi
akarken üstünden
köprü bacaklarına
taşım... harç katığı
merhamet hangi
diyarın esintisi
taşıma… eseri var
mıydı
duygusuz da değil
acılar denizinde
yollara dağıldı
-isyan ediyorum
aslın nedir…
taşın …
sığınalım tanrıya
bağrımıza taşlar
mağaradan atıldı
taş… cehennem katığı
hayat çamuruna... yol
yatağı
konulmaz mıydı taşım
ocaklara üç çatı
kötülük
dönüyor… iyilikler karşı
varken sevgisi taş
sırladılar mağaraya
karanlık da olsa...
yalnızlığı
birim… bana kalsın.
hissiz değildir…
taşlarım… tınısında
duyulsun aşkın
taşım kalbin
aradıkları
rüzgarlar boran
eskiden de vardı…
şimdi de
dönence çaresiz
merhamet taşı bilerek
andı
doğuş yerimiz…
mağarasıdır
ölmeden hep taşlarız
atınca
aydınlıkları
sığın… taşımla…
karanlıkları
“Ey gönül!
Cünûn vadilerini yalnız gez.
Aklın kuyruğuna takılıp Kays ’ın ruhunu utandırma. ”
Cünûn vadilerini yalnız gez.
Aklın kuyruğuna takılıp Kays ’ın ruhunu utandırma. ”
Hayret âleminin ileri gelenlerinden ders al.
Ne yaparsan yap, ama söyleme.
Ne yaparsan yap, ama söyleme.
Nâ’ilî
cîm nûn!
gönüller paramparça…
elifden önce
yazılır mı
ondan özge…
perdeler yırtılsa…
ipin düğümü
çözülür … çıkar ucu ona
dalgalar
meydanda… dibi görünmez…
boyunlarda zincirler
… kafesinde kuşlar
binlerce
belâ ve azaptan… aşkı seçilmiş
bari bir harf
kalsaydı… câna ferdir
bükülür
altında… kâf dağı… bir yüktür
çok
söylendiler… kolay mı… aşk… derdi…
o bir rüyâ ve
hayâl değildi
eşiğinin
toprağı secdegâhlarıdır
sersemliğe…
şaşkın… rehber etmeden eşeği
düşmüşler…esiri
… gamın tuzağına
inlemekte
olan günleri… karmaşıktır…
umulmayan yerden
bir haber verseydi
şarap küpü
gibi… köşeye çekilmediler …
kırıldılar,
döküldüler… yükseliriz diye arşa
o ise attı
bir kuyuya… baksa… saadet mi var…
günlerdir
evleri … uyumaz… zindanları oldu
vakit
geçirmediler… olur olmazla
sevgili
gecelerinde mum gibi
söylemediler
sır … başlarını verdiler
onların
geceleri gündüzler mi… bilinmiyor
kanlı göz
yaşları… tene sel olsa
dar şişeye hapsolur
mu gül suları
yok eder
seni… ey mum… havaya uyma …
onlar …
ağlar… başkasını sensiz aramazlar
bir baksaydın şu
inleyenlere …
yanıyorlar …
saklanmaya takatleri kalmadı
günleri
hapis… geceleri hayat mı
başlarına
siyahlar vurdu… dumansız kayboldular
deliler
mi…dinsizleri mi… diye ayıplama
gökten mi
yerden mi… bir taş atılsa
değmez…
şarhoştur kafaları…dönüyor…
onlar
gölgesini görmüş canın pervaneleri
İ.
"kaynayan kazanın kulpu
olmayınca
kırk kulp takarlar
hiç birisi kazanı yerinden oynatamaz."
kırk kulp takarlar
hiç birisi kazanı yerinden oynatamaz."
fal tuttum… kazana
"her şey bulunur" çıktı
muhtaç olduk çaputa
kim tutulur… bu kulpsuz kazana
doldur suyu… kaynat
dudak vurulmaz içeni olmaz
hammalı yok taşınmaz pazara
değerliyimdir.. demekle olmuyor
gel… vazgeç bu kibirden
buluşma ateşle… unutma kazan yerini
boşalır dolarlar cümleyi kazana
kulpsuz… o var… bu var..
şu yokta… bu yok… ne oldu sanki
fal mı tuttular öylesine kazana…
bul bir hasdemirci…
kim okuna… kimler tutuna
kazan kazandır… ayak diren
sözü halde… tamam olur yazana…
oku… okutma
hepsi bir dert küpü
yan yanadır dört köşende… tutulsa
el yanar… can yanar… kulpsuz kazana
"biz yoğuz…
her şey bizdeyken"
her şey bizdeyken"
söylendi… kötüler
kırıkça…kelamı hakkında…
toprak dahi kabul etmedi
olur mu böyle… tasdikcesine
hatalar defterden… silinir…
gönülden tekrarı olsa …
başa gelmişse… anlayışsızlık
kitap değişmez … kararır günlercesine
sorsalar… neden… bilmezler
hakk… onlar için ayrı mı
yokluk yolu… çelpeşiktir
sevgili yüzünü …
eğriltircesine
hesap vermek… onların
değilken
toplar kelimeleri… harfleri
simsar gibi oturur… halde
sağlamları atar
çerçöpçesine
hakikat birdir… incedir
dostlar… iyi ve kotü
icmale bakar… ziyan yazar…
başlı başına vekilmişcesine
aşk meyhaneye düşürür
kadeh altından… şerbet
sızdırır…
saki şarap sundu mu
imanı sattırır
zay’edercesine
iç şarabı… değersizdir…
korkma… hakkın kalmadı diye
ayıklık… kabul görmez oldu…
mecnun ol…hesap
istenilmezcesine
"kendine,
kendin gibi ne'n var mı"
kendin gibi ne'n var mı"
sen benimle… ben seni’n
düşü’nlerine bir bak n’endeyim
bende ağlayan … tükenmişlerin var…
taş kalplisin… susarsın
ağlarken gül… demi’n gül…
susuz kalmış … topraksız ölenlerin var
hicran kaybeder… söz ünlesin
n’e hakkı görün… n’e hakka gelin
e’ni boyunda olanların var
aşkı bulur… yolunu kaybeder
n’endir… sorar durur kapında…
ölmeyi arzulayanların var
yoluna yüzüstü düşenlere
yarasına merhem bulamayanlara
n’en doktor … n’e kahinlerin var.
ısrar perdeleri yırtılsın …
deme’n unutulmadan
pişine’n dua etmiş erenleri’n var.
dışını görenler içine
girmeden
hangi ateşe düştüklerini
nasıl bilirler
bir alev ki kokusuz
parlamayan cinsten
onu renkli şeker zannedip
yutuverirler
boğazda durur mu demirden
şeker
sağlammış… zannedilen
yıkıntısız… viraneler
sel gelse altında
kalıverirler
kuyumcu dükkanına sığmayan
kantar
tokmağı oynamaz… altını
nasıl tartar
sen yine gölgeden çıkmaya
bak..
olmazsa… onu güneşle
yıkıverirler
"bu bir rüya"
ay ışığında…içim bir deniz…
çöl kalbimde kumlar
çarpışıyor
önüm arkası bir çınar
ilerde dizili develer
kervanı
yavaş yavaş nedensiz
uzaklaşıyor
kafam karışık… bir ses
geldi… ağlama…
etkileyen ol …etkilenmeden
geriye gidersin ağladıkça
benim değil… senin olsun
isteklerin …
ancak bu doğru… çok zor
haber verdiler…sonsuzluğa
gel
yasak değil… bassaydın
bu sırra
saydam okunaksız giz olana…
olmazsa dokun…içinde büyük
depremler
açılmaz
mühürler…kilitler…sımsıkı
onlar zayıftır… çiçeklere
bir bak
buna rağmen güzellikler
saçıyor
çıkarsa ruhunu okşayacak
biri…
hayat acı … denizinde
boğulmadan
yılmadan devam et…ne
onlarla….ne onlarsız
parçalandı gönül sözleri
eski günlere bir bak…
derdi sen gül… içinden zehirler …
kaldığı yer…yoksul hatıralar…
şarkıları okumaya kimi ortak
etti
dört yan bir oda… yurt viran…
olmaz diyemiyor…konukluğu
bir de an diyecek kadar kalmadı
gitti yaran… ağlayın dostlar
külhan kalbine kor ateşler
döktü
olsaydı keşke meyhane içinde
içtiği sızılar… kalp sarhoş…
yalnız başına düşen aklar …
çökmüş duvar dibine dizler
silinmez bir ah bâki kaldı
” yolcu.. yolda ol,
taşınan sepet varsa
illaki bir sırtta vardır”
yolcu! aradığın… gideceğin yer…
düşündüğün…ama kırk kez kalbini çevirip
arkana dönüp baktığın
terlerinden ırmaklar akarken…içilmez
aradığın bir yağmur damlası…
güneşin batmadığı ülke
duyduğun her hikaye…şüpheli
olsun…istediğin… ölümüne varmaktı
terk edemediğin yolu…şimdilerde
yine soruyorsun
eskimiş köhne duraklarda
yan gelenler… dik gidenler…
ayakların dermansız… kalbin
söylenmediler diye yorgun
bitmeyecek … kırkın hikayeleri
birbirine uymayan kılavuzlar
bırakırken seni …kalk… yer vermezler
yol burası…dinlendirmezler
yolcu nerdesin…
yol olanla… yolda giden bir midir
sor ki … yol… derse bilmiyorum
ötesi ve gerisi…yolum türküleri…
taş ve topraktır diye üzülme
yol bazen kuluna kurban …
sor…ana… yol varana
ne yol… kim yolcu
İ.
hayalim var, güzel bir hayat
senin için… hep soldurmak
kendime küfürler ederken
ben mi… acılarım kıvranır
yorgunum, dilim dilim …kalbim
boğulurken ipimle …çizme beni…
karalama…fazlasını kim beklemiş
sevincim tutuklu
gönül kuşumu … uçur
karalar estir… sevda yelim
neydi bu üzen… bulunduğum kafeste
çırpınan kalbimin tiktakları
zamanla artık yarışmıyor
sustukları andan beri…
ses var… nede bir heyecan veriyor
sensizliğime ve unutulmuş olmak
hayatı garip yaşamak
gitmek… çok zor geldi… diyemeden
tutulan yağmur bulutlarından
akmak için ağlamak istiyorum
geçen günlerimi bağışla
hepsi kendime kızdığım içindi
seni tanımak istediğime
neden… bulmadığım dertlere
başımı eğdim… kaldırsan beni
hayatına yeniden girmek
anlamsız… olmakla beraber
söylenip… bağırmak… çağırmak
ölüm kadar yakın… nefesle
olmayacak gibi… istiyorum
şaman niyetine ıduk ıdık
hayvanlar adayıp
ırka baktı…arvış
arvadı yaptı
çocuklar korkmasın diye
abaçı umacıdan
boyunlarına monçuk boncuk
siyah temiz taştan
yüzüklerine kaş taktı
yatçı yatladı… tütsü verdi
“ısrık ısrık!” la periler
bostanlara göz değmesin diye
abakı
“kaç, kaç!” dedi… üzerlik ve
öd ağacı yakıp… üngüjinle
eğer geceleri tiki duyarsam
us kuşu öterse… son umayın
olsun
yüzünde uçguk çıksın
küek kemiğin karışsın
temü (demir) girsin, kızıl
çıksın… diye anlaştı
olan oldu… oğlan yilpindi…
yel çarptı
kam çıvılara savaş açtı
“kovuç, kovuç!” dedi
yelviçin yelvisi yeti başlığ
yil büke
yedi gün sonra yog basan
yendi
bugüne kadar bu ırk hala
devam etti
kaçmak… isteyişi boştu … istemese
de
birini bulmak hevesiyle
halidir ruhu… bulmuş ezeli
atsaydı yerlere kaybederdi
gizlice kendini
ilkinden anlar… hasta yürek
şimdi hayalde… zavallı biri
bekleme asla ve sorma
ama üç harfte… odaklamış gibi
hor gördü… alay etti ve bir
deliydi
evet… diyeni
yerinde olsa…aynı şeyi
ya söyleyemez… ya da ölümden
onu söylerdi
değişir mi anlamayan biri …
hâlâ der gibi
ağlayanın bahçe suyu… tükenmez
dertli kuyusu… kurur mu…
nihayetsiz
tutacak ipi yok… çıkarmak
isteyene
dinlensin mahzende…
vefasızın ciğerdelen nağmeleri
sevgi düşkünlüğü aklını alandır
bekleyen bulmadı … susan bilmedi
açın… kapısız evi… … yoksa
cesaretin
merdiven dayalı köşkün kırıktır
penceresi
sevgisiz ve selamsız… sabahları
akşamlar
eksik mi kalır… kalbinin işleri …değişir mi
sevenin yüzünden dökülse inci
taneleri
bassan ayak üstüne… ceminde
hışırtısını duyarsın
boyun kes… kanlı kalbe vursun
nameler
toprak alevidir, içinden yakarken
bedeni
neden hala hayalde ısrarlısın,
gel buraya…
demine bekliyorum… söz verdiğimiz
gibi
her zaman yalnızım… deminde…
manası yok bunun….
aşk yolunda nice kervanlar vadide
kaldı …
bülbüller sustu… akbabalar ve
sırtlanlar
gönül suyu yerine… kanımız içtiler
büyük ölmek için kaç kere
dilendim
kuyunun kaynağı bellidir… ağlama
suları …
can vereni bir… say olur… ikinin
birine
sevgili içmez diye üzülmem…
gözyaşım dökerim
"…
anılması değersiz bir zaman… "
Dehr-1
çoktandır…
bir anla… bırakmasan
günler
geçti… unutulanlar oldu
sigaralar
yangını… çakan kibritler…
yıkıntımda… küllenmiş
çöpler oldu
kurumadan son
damla… gözlerim
ıslansın… bir
ırmak arıyor …
çizildiğimiz…
hatıralar ağacı
darağacıma
kesilen… kollar oldu
boğuk boğuk
gömülürken sokaklara
bir an…
demeyi unutmazdım
ayaklar
suskun… yürümeyi unutmuş
gecem
sesleri… bekçiler oldu
unutmak…
unutulmak güzel değil
kapından
dışarı kovdun her zaman
yürüyüşü
bozulmuş kaldırımlar
yıllar,
aylar… günlerim kayboldu
nasıl
kırılsın… yüzsüzlük aynam
mirasımızdan
kalan bir şarap şişesi
el vermezsin
içime … suçluyum belki
çaresizliğim
yalnızlığıma savruldu
***
anima: i. anima, ruh, akıl, can; varoluş; erkek kişiliğinin
kadınsı yönü (Jung psikolojisine göre); gerçek içsel öz
"Her dostluğun gökyüzünde bir meleği varmış.
Yeryüzünde biten dostluklar için
gökyüzünde melekler ağlarlarmış.
Özüm [kendim] yüzünden
hiç biri o zaman kalmayacak.
Yeryüzünde biten dostluklar için
gökyüzünde melekler ağlarlarmış.
Özüm [kendim] yüzünden
hiç biri o zaman kalmayacak.
"Alıntı"
geçmiş…
içimdeki heyecanlar
güzel
bildiğim… noksanlık
günleri…
sayısız olunca
ruhumla
kalbimin küllenişini
anıyorum…
dillendiremediğim hatıralar
vefasızı
değilsin cihanın… sor hangi yerdeyim
görünce
sokaklar başında gölgeni
tutuşup
yanacak kadar ergin olmasam da
yanıyorum
diyen gözlerim akar
bahtım sana
doğuştan… aşık
gibi söyleyemesem
de
karanlık
elbiselerini üzerimden alman için
matemli
gözlerle ağlarken
gecelerde
olan yalnızlığımı anlayabildin mi
her anın
hikmetini dilinden
tarafta
bulamayışımın acısı
her gün
aşkımı bir nedenle yıkışın
yerde
değil…gökten indirdiğin meleklerindir
hep olsun
istedin… dileklerini
onu da canıma
bağlarken
anıyorum da
istediğin kim…ben miyim
“istemeden olacak zaten.
istemekle olamaz ki bu.”
istemekle olamaz ki bu.”
“her şey kendiliğinden
önce akan bir su
…durulacaksın.
en sonunda da buhar olup
uçacaksın.”
önce akan bir su
…durulacaksın.
en sonunda da buhar olup
uçacaksın.”
yerin dolmayacak belki
herkes bir tane…
gelenler ve gidenler arasında
azizler
sen kendini bulmuştun
vedanın bittiği yerde değil
olmamak ve sorunuyla uzlaşmamak
duyduğum her şeyde anladığın
kayboloşuna bir türlü mana
veremeyişin
sevdiğini düşündün diye
güvenemediğin
hatalı ve hatasız ayrılışını
bulmak ve çözmek için …düğüm
gerekseydi… onu… atar mısın
düğüm düğüm değil ki
…düğümlenmekte
kesseydi… belki İskender keserse
parçalardı daha düğüm olmazdı
mümkün değil …kalsaydı hepsi
acıyla… duymayacak kadar zalimdir
diyemem … yine de
çürümek olan kaderlerini
birleştiren
topraklarımız vardı.
şimdi mutlu musun… beklediğin
yolcu
ve sefersiz bir hayat ve
müjde hangi telin üstünde
bir kuşun sesinde sana gelecekte
bahar nisanında…. sonrası bir yaz
sıcağı
dönmeye çalıştığın tükenişin
sözün bittiği yerde… kendine güç
yetiremediğin
dağın arkası mı
umutlarını çıkardığın sahrada ilk
adım …hiç
sen olmayı düşünmediğine… çok
üzüleceksin.
o basitler dediğin şey…
tepeden kervanın ağır gidişini
seyrederken
leylanın… sürünerek giden mecnunu
durabilir mi
gitti demek yerine gel … zor
değildi ki
başında hayat verdiğin o şeyler
senindi, sendin….fakat o
uzaklaşan garipler yurdunun
topraklaşacak bedeni toz olmak
için çölüne gidiyor.
çıktığımız o yere… gelecektir
belki bir toz gibi
onu da üzerinden yelpaze ile
savurmak isteyeşin
olur mu… gelenler ve gidenler
arasında
azizler olmak
yaz… belki gelirdi… kışa
gelmeden.
yükseklerin içinde hiçlik
gerekmiyordu.
beraber ve bir sofrada… bir
kaşıklı tas ve çaylı tabak kadar
yakın olabilmek mümkünken… gitti
var mı yok mu … fırsat vermedin
yoksa bir şey …neden evet …sen
şahit ol… varına
kim kazana… kim pişe değil mi
ayakların altında sürünsün kalsın
nasıl olsa dayanacak bir yerim
var diye
“Rüzgârın geldiği bütün kapıları
kapa”
“Zamanımızı ayıplıyoruz, ayıp
bizde de değilse”
yollar kesişse… sıradanlığın çıkışsızlığı
hiç istemeden birbirimize açılmayan hayatları
dinlemek hoşumuza gitmiyor
hayata bir şeyler katmalı
bıkmadan memnuniyetle
aslında keşfedilmeyi bekleyen
ne kadar çok şeyimiz
var
kendimiz ve serüvenimizde
yürümek
binbir gece masalında yaşayan Şehrazad gibi
kapanmak… biz… başkası ile içimizi konuşmamak
sırf bunun için yoldaş olmaya değer
sınırsız…sınırlarımız
çekinmeden aşmadan
sözlerimizle… içimizi…kendimizi bulmak,
bir farkındalık olsun
düşüncelerimiz yorgun… kalbimiz yalnız
güneş doğarken gülbahçemize
kararmadan… bir huzur veren
ermişliğin ruhuna varmak…bir daha uyanmamak
kadar
kucaklasın kıvranan bedenimizi ruhumuz
acılar ve isteyişle kapanmak istiyoruz
(Alıntı)
güzelyere koydular…
nedir… sorma güzelim
unuttuğun uğramaya
gelmediğin…
günlerim hayali… tükenmeden
değil sözcük …andığın bir
harf gibi
kapandım …söylerken
boğuluyorum
yüzüme vurur gibi
yoksunluğumu…
boyun bükmüş halime
hırdavat pazarında… parça
parça
ve uçan kuşlara dane gibi
açılmış çığırlarımı bir görseydin
karikatür etmeden… hayatımı
çizme…
değersiz bir hikaye
yalnızlığım
esintim mecalsiz…hayalde kollarım…
ayaklarım bağlı gibi
daha ne kadar bekleyebilirim
nunum ayrılırken noktasından
uzanmış elife doğru…
bir mim koysaydın
güzelyerdeyim…ölümüne susmuş
gibi…
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar