Ilgım Ada’da Bir Gün
ey kehrubam hastayım
saman çöpü gibi oradan oraya
savuruyorsun
peşinden tozlara rakip gelirken
kollarım kanatlarım kırık acılar
içinde kıvranıyorum
bana az mı kulluk ettin diyorsun
benim vücudum yanında gönlümde
hasta
şarap sun
bari kafam yerinde durmasın
sonra aklın yerinde diye benden
kulluk istersin
bu hastalıktan ölürüm dedim ama
İsa nefesli imdadıma yetişti
aslında gamı beni ayakta tutuyor
özlemi hasreti
başka herşey benden beni alıyor
ondan bana küçük bir haber geldi
mi
dünyalar benim aslında
hastayken tanrı misafir gelirmiş
o vakit ben sızlanırken o bana
hayran baktı
baktım benim eşim mi suretim mi
ben miyim neyim
yoksa o ben mi
sevgili benim halime acımıyor musun …yoksa taş
yürekli mi
habersizmiş gibi mi davranıyorsun
ağlamam hoşuna gidiyor
sesi ney gibi çıksın
yanık yanık diye
beni anlama zamanın gelmeliydi
yoruldum
belki de bu ayrılık benim
hasatlığım sebebi değil
hayat veren şifa kaynağım
çok geçmedi ama geçen
tövbe ettim başımı dizinde
hayalen uykuya verdim
can çıkar …artık bedenim tükendi
dedim
gözlerimi kapattım bir daha
açamam diyerek
bu yorgun halimle kendimi
kaybetmişim
sonra ne oldu ise baktım gözlerim
açılmış başımı okşuyordun
dünyada mıyım yoksa derken
bana tebessüm ettin
böylesine razı değilim ama dedin…
hasta olan benim benimle beraber
ol
kaç gönül kaldı ki
aşık mı var sanıyorsun hepsi
beden aşığı
bulaşık kirliler onlardan uzağım
âşıklar hüzünlü olur seni onlardan
uzak olman istedim
yine de sevgide iddia edenler
senin yolunu takip edecekler
dermanım
benden sana dönüp dursun
sen yoksun
beraber olmuşuz bilmeseler ne
gerekir
bilselerde…yok yok bilmezler
ben seni bırakmadığım için
bazen çok seviyorum bu hasta oluşuma …üzülme
sevgi kaplayınca her taraf
sarsılıyor
onun için hoş gör
aşıkların yolu bu geçitlerden
geçmektedir
ancak kim kaldı kim geçti belli
değil
iki kalbin birbirine yakınlığı…
farklı gibi olursa…
kaç kişi anlayabilir onların halini
biri mecnun… diğeri leyla
bir mümin… biri kafir diyarında
benzemez hayatları …çok farklı
yana yana gelse …olmaz eşi …olmaz denecek kadar
acayiptir halleri …bir muamma
asılları bir kalp
hayır hayır… parçalanmış bir yürek
birinin sevdiğine… ötekisinin nefret ettiği
dostlar var
yan yana durdurmaz
birliğini de bilmezler
çokta dua ederler…ikisinin tarafına
bir bilselerdi
inançlıda küfredende
hiç istemezlerdi…kalpler birleşsin
iki seven kalbi
olduğu yerde… hemen öldürüverirlerdi
ey dost bir kalp bul ve birde sev
sana benzemiyor diye şüphe etme
o sensin
o senin
onunla bir yönün değil… tamamdır her şeyin
kaim değil mi hayat zıttıyla
nasıl olur deme
bunu yaşarsan bilirsin
ancak her zamanda bir tanecik olur
o da çok nadir
gülüm
pembesinden kırmızısından çok değişik
yıllarca tapınaklarda aradılar seni
yerin yurdun belli
uzak değilsin
meyhanede Hâfız önünde sohbet eder
toprak olunca
bende sohbetine katılacağım
bir kalın perde çekmiştin
bilmesinler diye
andıkça adını Yakup… bilirdi kokunu
bana bir gizli işaretin oldu
kaldır dedin
nasıl olsa bu perdeler bitecek
senin için önceden…vazgeçtim
mecnun halimi gören
düşmanı oldukları halde
sevdiğine kavuşsun diye dua ediyorlar
bir bilselerdi
onu da beni de…darağacında asmaz
acımadan ve birde Hakk için
İbrahim’in Gülşen’inde yakıverirlerdi
nasıl olur demeyin
Hâfız mektebinde okumanın bedeli
asın… yakın… her ne yaparsanız yapın… acımayın
değirmenlerde taşlar arasında parçalayın
derler… ama yine de dua ederler
severler ikisini bilmeden
Allah Allah…nasıl bir aşk
kimse tarifinden bahsetmedi
bildiklerinden mi…yoksa bilmediklerinden
Rahmanın gözdesi
mecnun leylası… gülün sevdası
herkes onların peşinde
bilecek halleri yok… tapacak da değiller
onlar şimdi dünya ateşinin içinde secde ederken
utancından ateş bile sönmek için bahaneler
arıyor
Rahmanın iki seven kalbi
bilinmeyen bir hikâye
yapamadığım ne çok şey var
istemek ve unutmak… bir de uyku
içimi dökmüş… eli gibi dili de çamurlulardan
bir kurtarabilseydim kendimi
sığındığım karalar
kızgınlık sözlerine kurban…
oluşumu unutamıyorum
istiyorum
bir sana anlatmıştım
düşerken ihtiyacım vardı
itmesende… elimden sende tutmadın
çok bekledim
nerdesin umudum…
ah uykular
bu hayat bana izin vermiyor
hiçbir şey yapmadan
gideceğim
gücüm ancak uyumalara yetti
şimdi nasihat eder gibi
uyu diyorlar
bense hala bulmanın peşinde
uykularda dahi aramıştım
kendimi kaybetmişim
özleyenler varmış
bense mahvolmuşlardanım
nerede bulacağım
vardım meyhaneye Hâfız önünde diz çökmüş
anlam veremiyorum
ama ama diye çok süründürdü
sonra da keşke diyor
bazı şeyler devam etmiyor olsa da
sözlerim bitmeyecek
yeni bir başlangıç için
Kerbelâ…
‘Hüseyin’
ismini duyup da ürpermeyen…
Kanamayan bir
kalp var mıdır?
Ben’liğin
çirkin yüzü…
İktidar ve
liderlik hastalığı
Kendilerinden
başka imam ve önder kabul etmeyen zaman ‘ben’cilleri
Katiller…
sözde iman sahibi kişiler…
Bıraktıkları
bu eserle nasıl övünebilirler…
Asırlardır
dinmeyen sızı…
Cenâb-ı
Ali’ye, Muaviye nasıl kıydı…
Oğlu Yezid
ondan –bin beter-
Timurlengi
çok severim
Yıllar
sonrada olsa da Yezid’e hakkını teslim etti…
Âlemlere
rahmet olan Peygamberimizin kokladığı reyhan
Hz. Hüseyin aleyhisselâm
… yine de
Bu yoldaki
dâvâsını Allah’a havale etti.
‘Ey Allah’ım!
Bunlarla
aramızdaki olanlara… Sen, hükmünü ver.’ dedi…
Hz.
Hüseyin’in cellatlığını yapan…
Nasipsiz
herif…
İnsan
görünümlü sefil İbn Ziyad
Cenâb-ı
Peygamberin dudaklarından öptüğü, göz nuru
Hz. Hüseyin’i
susuz bırakıp
Valisi
olduğun toprakları
O mübarek
kanı ile nasıl suladın…
Sözüm ona
Allah’ın dinini yaşayan ve yaşatmaya çalışan sefiller
Kalbin
üzerine atılan okları kimse saklayamaz…
Allah
Teâlâ, elbette hükmünüzü verecektir.
Hz. Zeyneb
annemi ağlatanlar …
Kardeşi
Hüseyin’in, başı ayrılmış mübarek vücudunu görünce
İrticalen şu
mersiyeyi okutacak kadar neden zulmettiniz …
“Ey
Muhammed’im!
Ey
Muhammed’im!
Sana
göklerdeki melekler salât ü selam getiriyorlar!
Hüseyin ise,
şu otsuz, bozkır çölde tozlara, topraklara, kanlara bulanmış;
âzâları
kesilmiş, biçilmiş, kırılmış, dökülmüş yatıyor!
Ey
Muhammed’im!
Senin
kızların esir edilmişler, zürriyetin hep öldürülmüşler!
Sabah
yelleri, onların üzerlerine tozlar topraklar savuruyor!”
…
Değişmeyen
sözdür…
Hz.
Rasûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem …buyurdu ki
“Hüseyin
benden, Ben de Hüseyin’denim,
Allah Teâlâ
Hüseyin’i seveni sever.”
“Allah’ım, Hüseyin’i
ağlatanı afv etme”
Ah!! Ya
Hüseyin…
Bu hainliğin
affedilecek bir tarafı yoktur.
‘Ey Allah’ım!
Peygamberimin
kızının oğluna yapılanlardan dolayı şikâyetimi
Sana
arzediyorum!’
Kim ne derse
desin.
Bu Hüseyni
feryadın hem dünyevi ve hem uhrevi bir karşılığı olacaktır…
bitirsem mi… yapamıyorum olmuyor,
bana yakışan bir karanlık
olsam görünür müydü
ne güzel… sevmişti
ölmeli… günüm bitmiş
sarhoş gözlerim beni yıkıp ağırlıyor
bu bedenle bir yerlere
gidecek kadar güçlü değilim
rüyamda şekerli sular içmiştik
susuzluk gidermedi dahada yaktı
içtiğim şaraplar mezesiz
gerçek masal bitsin
olması gereken gibi
unutmak… mümkün
huzurlu bir iki yarım
sarmaş dolaş içim
boşalma birim
yarım yarım
mısmıl iken mındarım
yarım arpaya değmez cihan
bahtı yârim al nefes
günümdür yârim gülsün
göz gözüne kavuştu
yüze ağlamak yaraşır
topraktan olan sarılırsa
toprağına
gülüm açmaz mı onda
testinin üstüne ne yazarsan yaz
kırılırsa kavuşur
hepsi silinir unutulur
kırmızı beyaz siyah kalır mı ortada
ayrılık acılarını
kavuşma düğümleriyle tatlıya
bağlayalım
karanlığım gününe kavuşsun
balıklar gibi düşsün suyuna
gül yârim vefalıdır
çırpınırım hayranımdır
tavaf ederim etrafını
kördüğüm sarmaşığım ona
ilkinden sonuna bakmayın
ayaklarım zinciri nasıl tutsun
kavuşmanın sarhoşluğu
günlerce konuşmuşuz başbaşa
sevinçten bir bir anlatırken
ferim kalmaz yığılıp kalırsam
kucağına
duyanlar tanrısına kavuştu
diyecekler
artık özgürüm kavuştum ben
tanrıma
istiyorum ki, gönlüm yokluğuna alışsın
başka çarem mi var
nedeni sessizliğin… meçhul
beni de kendime susturma
acımdan bağırıp naralar atıyorum
sen terk ettiysen kendime alışayım
nasıl olsa terk etmez beni
hayalinle başbaşa avunurum
onu da kimseler benden almaz ya
suyun akıyorken sevinip bir değirmen yapmıştım
şimdi kurudu değirmeni yele verdim
kurudan kuruya çevrilirken
sesi beni çok rahatsız ediyor
ilahi sesin vardı duyardım
yanmış ciğerime ilaç gibi gelirdi
biz bize yeteriz diye ötekileri terk etmiştik
hatırlasana namazları senin kıblende kılar
beraber ne dualar ederdik
şimdi yoksun cihanı murdar ve alçaklar istila
etti
feryatlarım doldursa alemi ne fayda
elin varmaz mı bakmaz mı oldun bu yana
her tarafımdan sevaplar dökülürdü beni günaha
soktular
incilerin vardı gösterirdin
şimdi heybeme taş dolduruyorum
hangi suçumdan anlayamıyorum
sarhoşum şarap içtim dengemi kaybettim diye
bela olacak kadar neyim var…ayakta dahi
duramıyorum
şimdi içmesin diye şişemi kırıp ayıtmaya
mı çalışıyorsun
kırmadan çözüm olmaz mıydı
çaresiz seni bekliyorum
gönlümü yitirdim diye alay edebilirsin
doğru… olduğumu bilirken söyleyeydin şu şu diye
kulaklarımsa hep bana su… su… işittirdi
bende susuzluğunun peşinden gittim
yeni bir yol bulurum diye
o ne anlar demişsin
ben gencim o da ihtiyar
kayboluşumdan tedirgin değilim
ya benimki kaybolursa
kalender için her yer mekan olur… zindan dahi
son yurdumuz bizim kabristan
sen bu çileye razı olma
bak felekten sesler geliyor
senin ki de gelsin bana hidayet olur
gülmüşsün sevindim… böylesine mi söz
verdik
anlayamıyorum diye…açık olsaydın saklamasaydın
acındığını söyleseydin… tamam demesini bilirdim
hani ölmek üzereydim yolda bulup bana canının
vermiştin
o zaman kaybolmuştum… bulmasaydın beni
yine kaybolsun benimle mi diyeceksin
bizlerin kaybolduğu nerde görülmüş
kayboluş sen ve ben diyenlerde
kaybolmaz ki bizimler
hatırlasana ay gecesi gelince beraberdik
aşkın olduğu yerde uykular haram dedin
içtik şarabı…doldurmaktan bıkmamıştın
secdelerle sevişmiş
başımızı sonumuzu kaybetmiştik
şimdi günümü gün edeceğim derken
sensizlik orucuna düştüm
neden tattırdın bunları… artık olmaz diyorsun
kölenim diyorum kabul etmiyorsun
gönlümün kölesi olayım
nede olsa o da senin
sarhoş bu zavallının yollarını kapatma
yine kuyusuna iner sana yol açar
sonra üzülürsün
bir gülesin diye yıldızları sana feda etmişti
belki haberin olmadı… gönlü kaç kere senin için
öldü
en yumuşak cevher bile donunca kırılır gider
kış düşmüş gibi titreyen kalbini yere atma
çengelin takmış büyülemiştin
ağa düşmüş balık gibi sudan çıkartıp
hala ölmedin mi diyerek
fazladan ayrılık şarkıları söyleme
duymaz ki onun canı uçmuş
aşk olsun sana
ayıklık hoşuma gitmiyor
bir söz duydum
beni bir daha öpmeyecek mişsin
kan dökmek sevgiliye haram değil
yazıklar olsun deme
şarap niyetine kanımı içsinler
bugünü önceden görmeliydim
bir şey varsa başkası olmadığından
lütfet kerem et… kovma beni kapından
dışına takıldığım hayatım içini zor verdin bana
ruhunu kaybettiğim evceğizin penceresi kapandı
vardır gözüyle bakarken
şu an boş diyorlar
yaşamak onsuz zevk verir mi ki
hayal kadar güzeldi unutmadığım geçmiş
zaman geçti kalp cefalarla doldu
yolunda olmanın tehlikelerini bilirim
ve anlamadım sanma
istedim ki sen yanımda olsaydın
dilden söz çıkarken manasını dilden çalarmış
erenler yolunda bir kelimenin kırk manası varmış
birde birlik olduğun biriyse sakladığın
nasıl gizlenir eğer düşerse harfden biri
bozar tüm cümleyi yazdır ta evvelini
hastanın halinden doktorlar anlar hastalar değil
dili bilmek için gözsüz ve duygusuz olmak
lazımmış
köre hatalar görünmez duygusuz olan aklını
dinler
karanlık dehlize düşmüşüm duygusuzum ve a’ma
senli hayatı birden bana bağışla
arkadaştık korktun değil mi bir koca derya
içine girmek istemedin
inciler mercanlar istiyordun
onları kıyıda bulacağını sandın
öyle değilmiş bulunur dibinde yalnızlığın
can ilin her yeri düzgündür
kaçana saklanacak yeri yok
duydum köpeklerden korkuyormuşsun
onların gözü gönlü de leşte
korkma olur mu bizim yolumuz şekerler yoludur
birde herkesin sığınacak gizli mağarası var
orası karanlık yerdir ziyaretçisi gelmez
sen ve ben iki kişilik fazlasına yer yok
geleni varsa bir tanrıdır
o da bizine gelir nihayet mağaralar iki kişilik
bana hakk dinden ayrıldı diyorlar
diyenin dini ona benim ki bana
sevgilinin puta tapan dinindeyiz
doğru din olsun yine onun
hak dinini yıkmışım kalmasın altında bari
kalbimi kanattılar kan durmuyor
sel olursa Nuh oğlu gibi boğulurum
boğulmuş taklit edilmez
son nefeste bağıran firavun gibi
dalmışım deryaya ezeli
yalnız geldim yalnız gittim
sevgiliye özrüm çok
dileklerim candan cihandan
aklından ayrılana her şey kolay
ancak kapısından ayrılmak zor geliyor
hercâi… gönle bağlanmaktan korkar
sen artık ben olunca
serseri kendime aşık oldum
ey gamım vefalı çık beni terk etme
keşke ayrılıp daha önce gitseydi
binlerce ceylan gözlüler beni istiyor
bir sarhoş başım birde deli canım var
gönül aslanımın peşindeyim
parça parça etse beni
kurtuldum diye sevinemem utancımdan
beni benimle birlik kılan
vazgeçebilir miyim … senden asla
şimdi biraz cesaret ettin
yoksa çoktan gitmiştin
yinede sana doyamadım doymuş değilim
başım canımdan vazgeçti kanlar içindeyim
boğuluyorum asmana bile gerek yok
hasretine dayanamayacağım
gömülecek bedenim sevgilim eşiğine
basan basana …ben ölmeden önce sende basıp
geçebilirsin
ah be…
“Beraber
gidecektik bu yolu
unutmuş gibi… sonu geldi
unutmadık ama… unutmuş gibi”
unutmuş gibi… sonu geldi
unutmadık ama… unutmuş gibi”
sevginle gönlüm… hasta
aşıkların var
susuz kaldım… çölümdeyim
dermanım kimde… yüreğim
kurudu
gözlerim sudan boğuluyor
can vermekteyim
senden hoşlanmıyorum
hamsın feryat etme
sabret yeter deyişin
kulaklarımı ağırlaştırdı
benim var başkalarım diye
top gibi oraya buraya
atıyorsun
tamam kanatlarım olsa
uçardım kuş gibi
ne yönüm kaldı ne de gücüm
kendinden itiyorsun
sensiz bir yer nasıl bulayım
cennet diye bir yer
gösterdin
dikilse ağaç kalbime
yanışımdan kuruyacak
vazgeç istemiyorum
sevda ateş yakar
beni dondurdu bu soğuk halin
başımı keserek avla beni
her zaman akıl veriyorsun
beraberiz biriz diye
oyaladın durdun
duy göğsümü kalbim nasıl saz
çalıyor
kendimi kaybettim seni de
bulamıyorum
sanki bu alemde bir suçlu
benim
hemen kızıveriyorsun
ay düşerken terime batmışım
ışığını hep gördün
yine de ne aylar var
diyorsun
o kadar çok anlattın ki
başbaşa olacağımız hayalini
hikâyelerini
ben bile olur diye inandım
doğru sözlüsün biliyorum
kaç kaç… yeter yeter…
ölürsün dedin
bir ölen kaç kere ölüyor ki
zavallıyım hastanım
başına buyruk biri olsam
tamamda
kölen olduğumu ne çok dile
getirmiştim
dudaklarım dişimle
ısırmaktan kan içinde
neden hakkımda
yanlış düşünmeye başladın
ben küçük bir su birikintisi
sense derya…ne olurdu
denizine dökülsem
kirlenir miydin
başının çaresine bak havanda
ol diyorsun
benim güneşim batmış etrafım
kararmış
nasıl ayaklarım oyun eder
gibi raks etsin
hatırla eşiğine düştüğümde
yanağımdaki kızıllık
yüzünden bana güzelsin demiştin
şimdi ise morardı diye
bakmak istemiyorsun
tanrı ülkesine girip
çıkanlardansın
tutturmuşsun uzaklara
gideceğim
kulun için bu nazın çok
değil mi
neden böyle sitemin olsun
eskiden azıcıkda penceren
açık olurdu
şimdi yoksun bulutlarla
sardın
bir ara bir değişik koku
duymuştum senden
meğer elinde başka başka
çiçeklerinle
beni hemen unutuvermiştin
sarardım şarap tortusu gibi
şimdi ekşisin dökülsün
beni bıraksın diye
ilgilenmiyorsun
önceden zavallı der acırdın
ne yaparsam yapayım kapında
bekletirdin
bense var olmuştum seninle
kendine yaraşanı bir
yapsaydın
delidir mecnun huyu var…
başıma bela olur
diye kara yüzünü mü
açıyorsun
o billur kalbine
bakmaya doyamadım
dayanamıyorum da
düşmüşüm elinden kırılmış
kase gibi bekliyorum
susuz kalır da bir içim su
için
eline alıp tutar
beni öpersin
belimi büken kader
içimdeki savaş
kimdendir
sorar mısın bi kere
ötelerden kalan inancımın rüsvalığı
bu cefalar iniltiler ve figanlar
şikayetimde yok ancak bu ayrılık
neden
asık yüzün olsaydı anlayacağım
şekerler saçan dilin var
neden kızgınsın bir türlü
bilemiyorum
anlatamadığım anlayamadığım
vücudumun hayatı canım
gönlümde tüten bu duman
beğenmediğin
hangi halim
kınayan kınayana
bir putun sevdasına düştü diyorlar
farketmez
biter mi üzüntülerim
ve niçinlerim
senin zülfüne değen
kalbimin zayıflığı
ciğerimi böyle yakıyor
külhan yerine döndü
bu aciz bedenim
anka kuşu aşkıma örümcek ağlarını örmüş
düşüncelerim darmadağın
baharlarımı kışa atıyorsunda
gönlümü kime vermişim
gülüm
gülüm
bende kalmadı aşkın marifeti
ve bildiğim dualar
neyin kadar yanık bağırmış
beni istemiyor muşsun
artık söyle bir neden
kaşlarına bakan iki gözden gayri
nem var
hayranla baktığın deniz ve ufuklar
gözyaşım değil mi
şaşkınlıktan kaybedene
sırtını mı gösteriyorsun
elleri kendine yakın tutmuşsun
onlar bal verirken arılarıyla acıtıyor seni
beni de kapında ısrarla bekletirken
razıyım
wallahi dilim encin olsun
sarhoş eden bakışlarınla
aklımı aldın
şimdi cimrilik edip
gam yakışıyor diye
bu naz
olur mu
sarardım soldum diye tırpancılarını çağırıp
hasat niyetine verecekmişsin
erimiş ipliğe döndüm
kes istersen
mum içine
etsen fitil bile
düşündün mü
ben yanayım yalnız
sana kim dilini dökecek
çok sevenim var deyip
elini sallıyorsun
benim geldiğim gibi kim gelir
sana dert yüküyüm
huzurda vermedim
yine de benimsin değil mi
sezmesinler diye saklıyorsun
kıyısı belirsiz bir denizde
iki canın tek kalbi
mum gibi yandığım
sevgiyi taşıyor
tek başına yapayalnız
canım yanıyor
ne vefalıdır biricik kalbim
cihandaki bütün başlar
feda olacak değerde değil
bir ben var diyeceğim
o da kalbimin
ayık olan tarafı mı kalmış
olmazsa başımı al
kalbimi ayırmak mümkün değil
ancak vurgun yemiş
vur bana diyeceğim
yine de kalbim senin
soracaklar biliyorum
cevabım kalbim olacak
buldum
bu bana yeter buldum ya
yaşamak isteyen
iki can bir kalbim
kızıl şarap yetiş imdadıma
durmasın kalbim
her şeyi aklım karıştırıyor
kaderimdir tek sayfam
bir yüzünde yazarken kalbim
ben kalmışım ötekisinde
ruh ruha sarılırken
kalbim aşkın için durma
iki canındır bir kalbi tekleyin
bir yıldırım düşse gizli alemden
kime faydası olur yanmışı yoksa
söz bilen söyledi de
sevgili incindi
dile sığsa ne olur kalem bile ele gelmedi
bilirim diyenler çoktur
ben kendimi birde seni bilirim
ay parçası güzelim
varsa bir rahatım o da sensiz yoktur
senden gelen her cefa canıma minnettir
bir suçun var senin
derlerse
aldırma ona da derim benimdir
bilirim sana ait olan her şeyi bilirim
benimkiler bir kuru
laftan öte değil
hiç deniz küçük tasa sığar mı
ancak tasından dökülenlerin benim olsun
hiç olmazsa yüzüm gözüm sürerim
tasın kırıldığı vakti ben unutmadım
o zaman azda olsa bir sızıntı vardı
sözün yoktur belki senden bir su olsun
biraz akıtır mısın
şimdi bu kurumuş canıma
kalbim yakın geleni duy
ılgıma dal orada
nelik yok
gülüm cana nasıl
sığar deme
unutulursan hep o var olur
hayaller bir vakit
dendi
onu bilmek ile sığarım sandım
ancak ne kalanı var
ne gideni hepsi birden bitti
“bir ah atsam
nasıl parçalayacaklar”
nasıl parçalayacaklar”
at sırtından vazgeç…
bırak git diyemiyorum
neden olsun bu benim derdim değil ki
atlar sırtında geçen yol
kırk yıl oldu kalp üzgün halde
var mı biri ağlayacak kadar
düşersen at sırtından
yükü ağır da ondan mı
gitmiyor
yol varmışsa bacakları kırılmış köprüye
atından değil yayan geç
kötü mü bütün olanlar
öyleyse at sırtından
üzülme
huyunda muamma bu
katır değil eşek hiç değil
atınla gidiyor demişler mecnuna
kervan yolu leyla
ama at sırtında
leyla yok develerde yok
gel gidelim de ne yoluna
bu kaçıncı gidiş veya kaçış
bıraksın…vazgeçin diyenler
ölür at sırtında
dermansız atın
kalbi kırık yine söz atın
kapıda bağlanır atın
ev yok
ahırına taşlar atın
ölürse
binmeden bir yolcu
o atı ne atın
vardı ya o sarı atın beneklisi şimdi yok
olsun yine bin atın
ah atın
kimse duymazsa yine atın
sen benim… baktığım gönül sayfam
öyle yazılmışsın ki
bu sırrı kime söyleyim
ikimiz ezelde okumuşuz
onu ancak senle ben bilelim
canlarımız birlik idi
şimdi sen ben diyorlar
hayır hayır bir ömür ki
bu günler de geçti önceki gibi
kader ayrılıklar kıyısına attıysa
bizi
dün ü gün beraber gece ve gündüz
sandılar biz gizliyiz
perişan etmeden örtüyü
açılmaz dahi çırılçıplakken
ne oluyor diye sakın sormayın
daha ne kadar susalım
umutsuzca yaşar gibi
nedendir güneş kıskanır ay
misafirdir bizlere
ikilik eteğini birden açmışız
gamımıza bakmayın bize bizde
acımayız
ey gönül cevap ver “bu bir masal mı”
ne var ki …an var bir de felek
sevgimize yoldaş olmazlar
çıldırdıysak ikimize çok mu
sırlar hep gül yârin hayalinde
biz tatlı değil miyiz ezelden
şekerin ekşisi katmayla olur
bazen sert bazen yumuşak
pınar gibi akan gözleriz
anlayabilirler mi bizi dilsiz
konuşurken
dolaşsın dursun dünyada bütün
ayıplar
ne hoştur bir çift can ile cihan
dinleyin kulağa âşk ehli neler
fısıldıyor
ikilik birlik sorun …tekte mi
çiftte mi
bağa bülbül mü gelmeli kargayı mı
tanımak için
herkes tek çift oynadı biz bir
olduk
ayrı kalmak bahasına çiftiz tekiz
bütün âlemde
gam-ı aşktan ölmüşüz
bir nefes üflenmiş bize
kâbe etrafımızda deli divane
ey canı cihan habersiz misin
söyle kim var gülden gayri
söyle fark nedir
birlik ayrı… tek var mı
tek bir ayrı çift söylesen
Ben senin kölenim, senin kölen:
Senin O güleç dudaklarının kölesiyim.
Ey Bengisu:
Hızır gibi senden can bulmuş olan âşık
ölümden korkar mı hiç?
Senin O güleç dudaklarının kölesiyim.
Ey Bengisu:
Hızır gibi senden can bulmuş olan âşık
ölümden korkar mı hiç?
Mevlana
Rubailer/1277
Rubailer/1277
güzelim… periler kıskansın
sabaha kadar ağlayan…
canı da garip iki gözüm
bu kimin günâhı
hangisi âşık ikisinden
olmadan yaşayabilir
üzüntüler arttı
dil döken dili bağla ateşe at
yalnız… ölemezde
cananla birlik gitti
tövbe et diyorlar… aldırma
kan ağlar gidişinden can
boz tövbeyi
öylesine gülüş gösterme
ayrılığı aradan sil
fışkıran aşk ile gül
yüce mağrur felekler
yüzlerce öpücük
her gün tavaf eder ayaklarını
bir kez yüzünü görmüştü
şaşırdı aşkından yolu
duyarsan bir gün ki öyledir
garibim tanrısına kavuşmuş aşkın
demiyle
değil mi… diyeceksin
cana değdi kıyıcı güzel
derman yüzü hiç yok
huzur ansız sonsuz ölüm
kurur beden gözler
ıslak
koyuldu kadehine yaşlar
mahrum değil o kutsi nefes
gül diken olur bahtına
söze mi bakıyorlar
dönmez şaşkına kim sevdası yüzünden
her şey gizli sen ve ben
hasretten ciğer kanları
ayrılık ve benlik
göz yaşından başka şey düşer mi bahtına
tek nefes uzak kalmadan
sor ona yanağını sor
gül renkli bulutlar batarken
şarap döküp yüz sürelim
kan ağlar candan eli
utancından ölür hayat
acı kader yazılmış gül bahtına
“Gülüm kurutmam seni
Suda çürütmem seni
Kırk yıl gurbette kalsam
Yine unutmam seni”
“Mani”
Suda çürütmem seni
Kırk yıl gurbette kalsam
Yine unutmam seni”
“Mani”
söylen…gönül çağı geçti
hayattan bir gül sarıp seremedim
gülüm bir şey yapalım
bu sabah güneşiyle gülsün
yoldaş olsun…
duyalım kokular
ayak bastığı
topraktan
şarap elimde kanarken hayran
ne kırmızıydı o gül
selâmette olabilsem
ama ben bir hoş haldeyim
bilen gülüm feryadıma açılsın
gül yanağına başım
dalından kan damlamış ne oldu bahara
bülbül sesi bile yükselmiyor
cihanım gülistan
nerde şirin ve nazenin gül yanaklı dilber
gülümser affetsin beni
melâmet zindanına hapsolmuş
kalbim tövbe
ettiğinden utan
kalsın orada gülüşünü hayal et
yetişir sana güzel kokusu
kalbime damlayan
tertemiz gülümsün çiğ tanem
bağına gittim
bir bülbül gülsün dedi
ben de ne ah ettim
baharımda
İ.
vefakâr, nazenin, sevgili
bekleme…
yolundan ayrılamayız
huzurunda ölmek varken
bir kerecik sorabilseydin
beklemekteyim
bir güzelin arzusuna düştüm de
aklım elimden gitti
gözlerim yandım
gelsen, gülsen tekrar
neydi o günler
bekleye bekleye
sana bakmak, seninle görmek seni
özlem haberini beklemek
ve candan bir selâmını
anlatırım da kıyâmete dek
bekleyim belki adam eder
tut ki buluşma arzunda yok
ölmemişim
ancak her taşıma değen
bir payın yok mu
gönlüm yokluğa
beklemekte yokluğu
belki
…
neden..
niçin yoksun şimdi gönlümün sokaklarında
hani sen onlar gibi değildin
kendimi biliyorum
sen yoksun
böyle olmayacaktı
sözümüz vardı
demek ki biz yokmuşuz
istemesem de sen gönlüne bir sorsan
neden yoksun benim
gibi
veya varsın …yine de
“bir gülüme düştü gönlüm
seni anmıyor”
neyi arıyoruz
neyi seviyoruz.
sevmek zalimi
ondan eziyet görmemek
değil bu ise sevmek kaybettiğimiz
bunca zaman sevişmeler kaybolduğu yerler
kendimize uzak
herkesin isteği ne kırk renge
bürünmek
sonra atılan çöp içinde seçilmemek
hani dersin olmasaydı, olan
şeylerin sebep
olduğunu bilmiyormuş gibi
gizlenmek
yücelerden yerin
altında gezen köstebek
suçlu mudur demek
o ki köstebek
arandığı bulunduğu yok
seven sevilen hepsi bir kuru emek
sevseydi veya sevilseydi
farkı edilen olurdu diyebilmek
kim neye meftun kim neye mecnun
kimindir olması gerek
bırak gitsin acılar içinde
kıvransın
diye bırkamadı
kaçıncısın sen bıraksan da
bırakamayan bir felek
birde ben
son denilen yine de bir sonraki
olsun
dediğimiz bozduğumuz bütün dilek
sen ise hala oynaşırken vefasız
sularda
seni bilene küskün olmayı gurur
etmek
sonuçta olacak olan
olmuyor işte
ne vardı ki kıracağın bir gurur
onu da sona ertelemek
yine bayram selamsız olur mu
bu muydu beklenen demek
sesini duyduğum yerde ırmak
çağıl çağıl akarken
taşlar atılmış sular dökülmüş ve derinden leşler karışmış
kesildi sesi
ağlamanın gülmenin son bulduğu
yolculuk bitmiş
kaderden hangi köprüler yıkılmış
sevdiğimin göz yumağı takatleri
kalmamış
kediler ve köpekler değil
o insanı anlayan bir hayvan
olmamalıydı
bakıyorumda insanlar
olmasın dediğim kadar acı
kalemli yazılar defterler
kitaplar
kahramanlar vardı kahredenler de
değil ki katledenler
birileri nefsini öldürmüş
öğünmüş
diğeride nefis öldürdüm
diye döğünmüş
üstün mü içtim diyen
hangisi doğru kıskanmadığım
çehrenin kırılsın kahresi
cevapsız kalmış sorular okunmamış
cüzler
külün içinde yanmış kelimeler
kaybolmuş değerler sonrada ara ki
bul
o kadar gizemli
beni de bul sen bul
balkonsuz evlerin kapılarında
beyaz atlar
beklediği sıcak yolculuklar
kahrolun vakitsiz sevgiler
kırdınız şimdi de pişman olsun
nameler
hayır inanmayın onlar
değişmediler
iyiler iyi kötüler kötü
değişen değişmeyen bilinenler
şimdi ayaz altında çıkmış
beni unutma diyenlere kalbini çıkar ver diyorlar
sökülmüş yerinde yok
değil ki var olsun sözler
ancak bu günüme kaldı yarınlar
anlamaz dün anlamayanlar
bugün ise sahibine
tek tek açılan kapılar
o da sallantılar için ağrılar
feda kılıyor da kalsınlar
yine kim çözer bu
sayıklamalar gizeminde
beni unutun diyen diyene
ben sen kalmamış senden öte
kuşlar ile konuşun göklerin
kapılarında
bir ay çocuğu bizim için
yalvarmada
onunda derdini ancak anlamanyan
anlamayana
sen uzak dur
bu sözün sonunda onlar buldular
birlerini
sana kalsın hayaller ve ağlamalar
ey yüceler sözü bulmak zor olsa
da
iyi ki varsın denildiğinde
iyiler kadar
o kadar
bir o kadar
"vücutlarında" yaşıyor,
oysa vücutlarına göre değil.
Hayatlarını yeryüzünde sürdürürler,
oysa uyrukları gökyüzüne aittir.”
“Kilise Babalarından”
oysa vücutlarına göre değil.
Hayatlarını yeryüzünde sürdürürler,
oysa uyrukları gökyüzüne aittir.”
“Kilise Babalarından”
kıskançlık da olsa sevmek
yeşil gözlü canavarı
cennetin cehennemi o ejderhayı
duyguların en acısı ve en tatlısı
iblislerin kızdırdığı bu zor
savaştan
nasıl yarasız kurtulabilirsin
kaybetmek
bu duygu yıkıyor
düşman olmak
sadece kusur bendi mi
dönüp nerden bir kere bakmadın
affedilmeye hazırken
başkasına inanma
sevdiklerimiz hepsi o
nasıl bu halden çıkabilir
içinde olanı severken
orada burada demeden
ancak korumanı istiyorum
ölümüne aşk
kimi seni
cehennemi değil gaddar
kanın öç almak kadar kıskanç
hasta acı da çekmiyor
kıskanılmaz ki tanrı
hepimizin ve hepimiz sonuçta
“Hakk,
demiş su durmuş”
düşler yalan söylemez
hayır… hayır
her şeyden önce düşler yalan
söyler
bu budur kesinlikle
katil
eskiden nefretten ötürü
öldürüyordu
şimdi ise sevgiden
inanç, umut, sevgi, işte üçü
bu …
ne var ki içlerinde en
sağlamı umut!
böyleyken böyle
yorul
tanrıdan beklenilen şeyleri
aslında yapmak gerek
ancak başarısızlık umutları
yıktı
sebebi yok
felaketler gelsin istemesem
de
gelsin
yolun üstünde çok taş var
temizlenmeli
çözüm değil
taşlar gömülmüş
yine de öyle kalacak
haddi aştı çok sözler
değmediği yere
yer kadar sıçradı
bu bizim yıkıntımız
topraklar örtsün
gel kulakları sağır eden
söze değil
göze baskı kuran diller
ağlamadan kurumuş gözleri
bir bir açmak
bitti
bir yıkılış
canım istemese de onunla
beraber
son diyorum
konuşmaya gerek yok
savunucular iddianız
koyunuza girsin
nasıl olsa olacak oldu
onlar çok akıllı kaldı bize
deli
ancak yaptıkları başlarına
dolap örgüsü
düello
kazanan kader
yine kazanacak biliyor
çizgiyi aşanlar bu iş bitti
evet bitti
kalbinize değil ruhunuza
elveda
diyorum
suçlu kireçsiz kum taneleri
hatalı bir şey yapamadım diyen
kendine intikamı kalsın
ne olacak fayda
hali gayriden olduysa
zararı yok bozuk paralar
saçıldı
bulunmaz onun gibi büyükleri
cömert gönül bi para
nasıl beş kuruş
hiç değil yemişte mi ekşimiş
öldürülen ölmeden
cenazesi kimsesiz gelir
bir hikaye bu kaçıncı biten
tahammül etmesi çok
zor
gerçeğiyle insanın
cehennemidir bu
mecburen yalınız
gitmekle başka çıkmakla başka
ezeli dosttan ayrılmayan
günüm huzura kavuşsun
beraber dünyaları
felekten şikayet yok amma
çok elemini görmüşüz
"bu kadar sevmeyen varken
gizli yolumuz var
gönül dağımızda"
günümü karartma sevdiklerin
aşkına
kim kaldı bize hatıra birer birer
giderken
ışığımız sönmüş kalbimiz sürülmüş
derdimiz kuyularda
yedisinde onyedisinde dökülür
acılar
yirmiyedisinde mutlu olmak adına
hep aynı kapılar kırmaya dönük
demir olmayan bu yürekleri
yıkarken
kaçıncı vuruş kaçıncı
habersiz bırakmak adına
susuz içmeden sarhoş olmuş başım
darağacında kopuşuna bakmak
daha kaç kere can verecek bu
aşkına
gölgelerden aydınlıktan yoluna
toprak
dayanmak kudretini de bulamazken
hepsi bir bir ardına
sözün başına sonuna nokta koymak
gecenin sonu adına
"içten hissettiğini
çok iyi biliyorum"
çok iyi biliyorum"
rüya görenler
bütün hatalar benim içinde
herkes dua eder ancak
bencil olmayanlar benim
cevap gelmiyor diye üzülen
içimi saran ışığınla sarsılan
gözyaşına dökülürken dualarım
kırk yılı bir gün gibi karıştırma
bilmem
üstün altın bir insandır
bir dinleseydin eğer
hepsi bir yaradana
dağlar deniz çiçekler ağaç
hayvanlar ve insanlar
ve dahi yolculuklar
bul sana
aydınlık saklandığında
ipek böceği gibi tekrar tekrar
testi kırılır çömlekçiden geri
mi kalır
yaşar elinde bir tek günahsız
geceler yatağında aradığım
ruhumun sevdiği kişi
dalların defterini bülbüller okurken
bulamadım gecelerde sürgünüm
iyiler iyiliğe saklandı
iki damla su
ileri git sevdiğinle yalvar
ey sevgili susuzluğum ile
dinle sarıldım sana
sevgimde ölüm kadar güçlü
kıskançlık cehennemine kadar
elin başına olsun
imanın çizgisi yaratanın alevi
günüm ateşinde ışığın
ruhumda ruhun mirasım toprak
gölgenin çizgisinden çıkmalıydı eserler
kapıyı çalmalıydı benim için
lekesiz güvercinim
şarkıların geceden geceye
günümün ışığını arayanlar bulacaklar
dalgalar tadında tuzum
elin yine başımın altında
yürüyüşlerim gezinimlerim
özlem duyar sesine
boşalırlar
neşeli yerin nerde diye
içimdeki ruh seni arar
bedenimde yazılar
sabah yıldızlarında bahçede altmış nefesini
sana örtünmüşler açlığı giyinenler
ölüme kadar
yargıların kazdığı kuyuda aydınlık
hasret kaldığım hayalini çokça kurduğum bir
dostluktu bu
şimdi nerdesin
İ.
“içimdir… yıkıla yıkıla gelmiş günüme
güzellikleri çok görme”
güzellikleri çok görme”
gecenin gün oluşunu
seyretmek
günümüz için koşmak
olur ki yakın gelir bütün
dilekler
tükenmeden gül
aydınlığın kokusuna
doyamamak
onunla ve dünyasında
bulunmak
olmayanlar ve olanlar
her an düşünmek
bulunmaz bir şans
kaybedeceklerinin
kalmadığını bilmek
gönül penceresindendir
arzular
kalbin ateşliğinde yakılmak
buluşmalı derinden
yaşamak tercihinde sözlerin
doğduğu
yılgın kalışın
istemsizliğinde
tatlı sesi ve güzel kalbi
gurursuz ve yokluğun içinde
sen de iyi ki varsın
günüm için bu değil
hicranla uzun doğuşlarım
anlayışımdan silinsin gitsin
günümün yüksek dağlarında
karlar
bense sular yerindeyim
ateşimle belki bir yerde
bana
seyretsin bulutlar
havasında
kalbin neşesi gündür
hasret yurdunda arandığında
çay dumanında
gün doğmuş
kalmamış bir derdin
kalıntısı
derdin hikayeleri
söyler gün varsa her şey var
demekti
aydınlık varolmaya
uğraşırken
bir bilenin ben olayım
ne olur
bir ömür bir bir
oynarken
yorgun kalbim dinlenemiyor
bir incinin derdine düşmüş güller durur
yalnız bir kahve telvesinde
acı su akar musluk meyhanesinde
içmeye elin dahi varmıyor
hani uçmuş beden
baktın ki hevadan bir yolculuk
bitmiş değil
vurgun yedin uslu ol
dili çıngırak kılanlar var
kurtuluş yok divane dur
iki kalp bir harimi yâr
ölmekten başka n’emiz var
güneşin doğar erkeninden
gölgene sığınacak kadar bir yerim oldu
geceleyin ay düşmüştü üstüne
söndürme beni ört toprakla
koptu bil kalbim yerinden
akşam karanlığında
şimdi yerden
kar beyaz ışığına sar öp beni
gözümden akar yaş acıma
tuzundan içilmez
bu benim dünyam
kör dünyam
açamam gözümü bir gör desinler
derdim var sonu gelmedi
boyuna kurban bayramsız
kalmamış bir iman takılmamış bir nişan
ister sev ister kız
ben imansız olduktan sonra
atsınlar ateşindir
sığındık yazılsın bir başka günahıma
günahıma günahdır üstüne sevmek
anlamaz mıyım
şöyle ucuyla bakarken
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar