Print Friendly and PDF

Modern dünyada komplolar

Bunlarada Bakarsınız



Celal Tahir /yazar
12 nisan 2020 – turque diplomatique


Dünya’da ve Türkiye’de olup bitenlerin göründüğü gibi olmadığı şeklindeki  görüşler  bugünün  değil  son  üç  asrın  meselesidir.. ‘ortada oynanan oyunun’ tarihi-maddi zemininin mantıki izahı bağlamında evvela şu hususlara işaret edilmelidir. İnsanlar, modern tarihte ve günümüzdeki kritik ve karanlık meselelere dair müzakerelerde, dünya ve Türkiye’de olup bitenlerin göründüğü gibi olmadığı şeklindeki izah biçimine karşı, belki de bir parça haklı olarak şunları sormaktadırlar: tarih özellikle modern tarih boyunca yaşanan politik mücadeleler  boşuna  mıdır?
Özellikle  ideolojilerin  rehberliğinde  gelişen  ve karakteri ideolojik olan hareketler, bir tür ideal-dava uğruna teşebbüs edilen hareketler olarak telakki olunmaktadır. Bu durumda insanlar bir dava uğruna hareket boşuna mıdır?
Ve/veya ne yapsak boşuna mıdır?
İnsanların tüm bu gayretleri boşuna mıdır?
Soruları sorulmaktadır.
Dolaysıyla burada tüm bu insan topluluklarının ve insanların teşebbüsleri, gayretleri sanki küçümsenmektedir ve hatta hiç yerine konulmaktadır; şeklinde bir algı oluşmaktadır. Modern zamanlarda insanların  önemli  bir  bölümü  hayatlarının  bir  bölümünde,  özellikle  gençlik yıllarında, bu tür ideolojik karakterli hareketlerinin, kendi ideolojilerine göre davaların peşinde koşmuşlardır, içlerinde bulunmuşlardır. Bu sebepten, kendi gayretlerinin, dolaysıyla da şahsiyetlerinin dahi küçümsendiği, hiç yerine konulduğu kanaati kendilerinde oluşmaktadır. Kimsenin çaba ve gayretinin ve dahi şahsiyetinin küçümsenmesini ve hatta hiç yerine konulmasını kabul edemeyeceği açıktır. İşte insanların dünyada ve Türkiye’de olup biten hadiseleri bir tür alay istihza olan komplo teorisi yaftalamasına itibar etmesinin sebeplerinden birisi de budur.

Ayrıca yine istihza maksadı ile “komplo teorisi” denilen şey şudur. Dünya’da, Türkiye’de işler göründüğü gibi değildir, diyenlerle, bu işlerin arkasında uzaylılar vs. Var, söylemler bir ve aynı mertebede mütalaa edilmektedir. Ve insanların zihnine de bu şekilde empoze edilmektedir.  Bu da  bir  tür  zihin  yönlendirme  operasyonudur.  Ancak olduk olmadık yerde birilerinin ben komplo teorisi yapmıyorum veya komplocu bakış açısı ile bakmayalım gibi ifadeler kullanmaları çok anlamlı değildir. Sorulması ve yanıtlanması gereken dünyanın bir takım senaryoları gerçekleştirilmesine nasıl olup da uygun hale geldiğidir.  Hatta hangi  güç  odağının  hangi  komployu  organize  ettiği  dahi ikinci dereceden bir meseledir. Çünkü bizatihi bu güç odakları da, bu çağın sebebi olmaktan ziyade sonucudurlar. Her şeyin ilahi plan dâhilinde cereyan ettiğini bilenler için bunu anlamak gayet kolaydır.
Olduk olmadık yerde birilerinin ben komplo teorisi yapmıyorum veya komplocu bakış açısı ile bakmayalım gibi ifadeler kullanmaları çok anlamlı değildir. Sorulması ve yanıtlanması gereken dünyanın bir takım senaryoları gerçekleştirilmesine nasıl olup da uygun hale geldiğidir. Hatta hangi güç odağının hangi komployu organize ettiği dahi ikinci dereceden bir meseledir. Çünkü bizatihi bu güç odakları da, bu çağın sebebi olmaktan ziyade sonucudurlar. Her şeyin ilahi plan dâhilinde cereyan ettiğini bilenler için bunu anlamak gayet kolaydır.
Modern dünyanın kurgulanabilir niteliği
Modern toplumu karakterize eden üç hususiyet, ideolojilerin, ulusdevlet ve  ulusçuluğun/milliyetçiliktir.  Ve  bunların  toplumsal  hayatı belirlemeye başlamasıdır. Dikkat edilmesi gereken bu üç hususta da bir kurgunun görülmesidir. Ve bunların belirlediği modern toplumun kurguların hayata geçirilmesine açık olmasıdır.  İlk husus tarihe fransız ihtilalinin “armağanı” olan ulus-devlet ve ulus-devletin ideolojik zemini, ulusçuluk-milliyetçiliktir. Modern dünyanın ikinci karakteristiği, kurgulanmaya müsait bir iktisadi sistemin doğmasıdır. Bu kapitalizmdir. Adam Smith’ten Ricardo’ya, Karl Marks’tan Keynes’e kadar kapitalist  iktisat  üzerine  söz  söyleyen  bütün  düşünürler,  bu  iktisadi yapının kaotik niteliğine şu ya da bu seviyede işaret etmişlerdir. Kapitalizmin kurgulanmaya açık bir iktisadi sistem oluşunun en bariz alameti, ‘altın paranın’ yerine ikame oluna kâğıt para ‘banknottur.’ bu ABD Dolar’ının bugün dünyadaki işlevinden rahatlıkla anlaşılabilir. Dolar’ın tasarlanarak ya da reel bir krizle ( zaten tasarım, realite göz önüne alınarak yapılmaktadır) ‘tuvalet kâğıdı’ ile eşdeğer hale gelmesi an meselesidir.
Nihayetinde üçüncü olarak değinilmesi gereken, modern zamanlarda zihniyet dünyalarını büyük ölçüde belirleyerek yönlendiren ideolojilerdir. Modern zamanlardaki işlevine bakıldığında, ideoloji, vahiy ile irtibatı olmayan beşeri düşünce formu, kapalı devre bir düşünce sistemi ve merhum Cemil Meriç’in deyişiyle, “idraklerimize giydirilen deli gömlekleri” olarak görülür. Bu “gömlekler” vasıtasıyla, en azından son üç yüz yıldır, bireyin ve toplumun zihin dünyası belirli bir istikamette yönlendirilmektedir. İdeoloji, bireyin zihin işleyişini ve bir bütün olarak insanlığın zihniyet dünyasını, belirli kalıplara sokmakta, düşünce ve davranışlarını şekillendirmektedir. Bu yönüyle de ideolojiler, dinlerin yerine ikame edilen, biçim itibarı ile dinlerin taklidi olan beşeri düşünce sistemleridir modernitenin diğer kavramları gibi, ideolojinin de tanımı zordur, belirsizdir. Kargaşa modernitenin karakteristik özelliğidir. Kavramlar dünyasındaki belirsizlik, bir neticeye bağlanamayan tartışmalar, modernitenin zihniyet dünyasındaki yansımasını gösterir.
İdeoloji bireyin zihin işleyişini ve bir bütün olarak insanlığın zihniyet  dünyasını,  belirli  kalıplara  sokmakta,  düşünce  ve  davranışlarını şekillendirmektedir. Bu yönüyle de ideolojiler, dinlerin yerine ikame edilen, metot ve biçim itibarı ile dinlerin taklidi olan beşeri düşünce sistemleridir. Marks daha kendi sağlığında takipçilerinin tutumlarına bakarak “ben Marksist değilim” der. Bunu ideolojiyi “yanlış bilinç” olarak  değerlendirmesi  ile  beraber  düşünmek  mümkündür.  Yine  de marks’ın düşüncesi, bir ideolojidir.   Marksizm’in bir ideoloji halini alması ve bunun yerleşmesi, daha ziyade lenin ile olur. Zaten sonrasında ideoloji Marksizm-Leninizm şeklinde bilinir.
Herbert Marcuse Sovyetler Birliği’nde Marksizm Leninizm’in “büyü ’nün ilkel topluluklardaki işlevine benzer bir işlevi” olduğunu söyler.  Bunu  bir  adım  ileriye  taşıyıp,  genel  olarak  ideolojilerin  modern dünyada, büyüsel bir işlevi olduğunu söylenebilir. Çünkü ideolojilerin marifeti ile birey ve toplumlarda, hakikaten acayip bir zihin yapısı, çarpık ve garip bir dünya algısı/kavrayışı görülmektedir. Uç örneklerde bu durum  bireylerin  ve  hatta  toplulukların  ‘mankurtlaşması’  halini  dahi alabilmektedir. Dine dayalı ideolojilerde durum biraz farklıdır ve ayrıca ele alınması gerekir. Ancak aynı bağlamda değerlendirilebilirler.
İdeolojilerin özellikleri ve modern dünya ideoloji, 15. Yüzyılda meydana gelen ve dinle bilimi ayırması neticesinde, dinin toplumsal etkinliğini tedricen kaybetmesine neden olan italyan Rönesans’ı sonucunda ortaya çıkan batı kaynaklı bir olgudur.
1. Teori 2. İdeal-dava 3. Fikirler sistematiği ve başka anlamlarda kullanılmaktadır.
Teoriyle kuram da aynı şey değildir. Teori, görüş demektir, bizdeki karşılığı nazariyattır.
Modern zamanlarda ideoloji insanlığın ve insanların göklerle, üst âlemle, genel olarak din ile olan irtibatını koparır veya en azından zayıflatır; yani dikey irtibat zayıflatmıştır. Aynı zamanda ideolojiler üzerinden insanlarla bu ideolojileri üreten ana merkezler arasında irtibat kurulur. Bu merkezler politik bağlamda söylendiği gibi üst akıl birimleri değildir. Kavramın asıl ve hakiki manasında üst-akıl, peygamberlerde ve velilerde mevcut olan akıldır. Esasen bu bağlanma bir yatay bağlanmadır. Bazı açılardan bağlanılan yerlerin üst akıl birimleri olmaktan ziyade alt akıl birimleri ve hatta alt-akıl olduğu dahi söylenebilir. Dolayısıyla hayali öznenin ortaya çıkışında ideolojinin bu şekilde tayin edici bir rolü mevcuttur. Burada önce üst prensiplerden bağımsız, kapalı devre bir düşünme sistemi kurulur. Ve bütün dünyadaki işler de bununla izah edilir. Bu kapalı devre sistemden kasıt da birbirini doğrulayan önermeler bütünüdür. Birbirine bağlı 5-10 önerme, sanki postulat gibi üst üste konur ve bu önermeler kapalı devre birbirini doğrular ve böylece kapalı devre bir düşünme sistemi inşa olunur; bu ideolojidir. Burada, fasit daire gibi bir sistem oluşturulur. Bu önermeler bir prensibe dayanıyor gibi görünse de, aslında dayanmaz. Kendi içlerinde birbirlerini doğrularlar. Böylelikle ideolojiler ve ideolojik yapı kişi ve gruplarda aklı önemli ölçüde devreden çıkarır. Aklın yerine öfke, kin, hırs gibi şuuraltı ögelerin ciddi ölçüde denetimine girerler. Bu durumda her türlü yönlendirilmeye de müsait hale gelirler.
Komplolar nasıl hayata geçiyor
Tıpkı milliyetçilik ve ulus-devlet gibi genel olarak ideolojinin, terim ve kavram olarak tedavüle girmesi Fransız ihtilali iledir. Yani ortada bir eşzamanlılık sözkonusudur. Demek ki Fransız devrimi ile birlikte modern değerler, toplumsal yaşamın bütün düzeylerine giderek sirayet eder, egemen hale gelir. Bunun neticesi de, genel olarak toplumların ve bireyin, tarihin daha önceki çağlarında olmadığı gibi ve olmadığı kadar, yönlendirilmeye açık hale gelmesi olur. Toplum daha öncesinde olmadığı kadar, şekil vermeye uygun bir kıvama gelir. Yanlış anlamayı önlemek için şunu yeniden söylemekte fayda var. Böyle bir yönlendirme hayatın yasaları ve icapları dikkate alınarak yapılmaktadır.
20. Yüzyılın sonunda SSCB ve sosyalist bloğun çöküşü ile –ve başka göstergeleri ile birliktemodernite başka bir aşamaya evrilir. Hali hazırda farklı bir kavramsallaştırma yoluna gidilmemiştir. Şimdilik postmodernite kavramı üzerine ittifak sağlanmış gözükmektedir.
Diğer alanlardaki –siyasette, edebiyatta, mimaride yansımaları ile birlikte post-modernizm’in zihniyet dünyasındaki tezahürü, bütünsel ideolojilerin çökmesidir. Burada rölativitenin mutlaklaştırılması diyebileceğimiz bir durum ortaya çıkmıştır. Dinleri taklit ederek insanlığa seslenen bütünsel ideolojilerin çöküşü ile hakikatin kimsenin inhisarında (tekelinde) olmadığı çünkü herkes için geçerli olacak bir hakikatin mevcut olmadığı söylenmektedir.  Dini anlayış sahipleri de, mutlak hakikatin bir kişi ya da topluluğun inhisarında olamayacağını, çünkü yalnız ve ancak tanrı’nın indinde olduğunu kabul ederler. Ancak herkes için geçerli olan bir hakikat elbette mevcuttur. Aradaki fark budur.
Ütopyadan distopyaya
Esasen ideolojilerin arayışı da bir ütopya arayışı ve o da yeryüzü cenneti arayışıdır. Bu, yani dünyada cennet arayışı açıkça ifade edilmektedir. Çünkü modern ideolojik davaların vaadleri ve ütopyalar insanda  zaten  içkin  olarak  var  olan  cennet  özleminin  tersyüz  edilmiş muhtelif tezahürleri ve ifadeleridir. Marx’ın komünizm projesinde olduğu gibi diğer ütopyalarda da ifade olunmaktadır. Lakin ütopyaların distopyaya dönüşme sebebi de başka bir bağlamda incelenmelidir.
İçinde yaşadığımız dünyayı cennete döndürmeye çalışmak, hedeflenen sonucu vermeyecektir. Vermediği gibi, bu gaye, hedef ile harekete geçen insan toplumu, daha doğrusu bu doğrultuda insan toplumunu harekete geçiren zümreler ve elitler, dünyaya ve insan toplumuna içinde yaşadığımız âleme müdahalede bulunacaklardır. Bu müdahale, içinde yaşadığımız âlemi vareden, ilahi menşeli asli prensiplere istinad eden kodlarını, yazılımını bozucu niteliktedir. Neticede içinde yaşadığımız âlemin, ilahi meşeli asli prensiplerle irtibatlı kodları ve yazılımı bozulmaktadır ve yazılım yenilenmektedir.
Thomas moore ve modern ütopya yazarları modernliğin zihniyetine uygun olarak, dünyanın kodlarıyla oynanarak yeniden tanzim edilmesinin, hayal ve kurgusudur. Thomas moore ve sonrasındaki benzer yazarların eserlerinde ortaya koydukları bir yanıyla modern ideolojilerin de temelidir. Ve bu, ilahî menşeili aslî prensiplerle irtibatı zayıflamış olan beşeri düşüncenin, kendince rasyonel bir planlama dairesinde insan toplumuna bir nevi kesip biçerek, şekil, mahiyet vermesi ve bu şekilde insan toplumunu yeniden tanımlamasıdır. Bu ise, insan toplumunun ilahi menşeli asli kodlar demek olan yazılımının bozulması ve yeniden yazılması demektir. Ve bununla beraber insanın, insan toplumunun ve doğanın ve hayvanların ve bitkilerin genetiğinin de bozulacağı açıktır. Zaten günümüz dünyasında olan budur. Giderek yapay  bir  dünya  inşa  olunması  da  bunun  tezahürüdür.  Hemen  her alanda görülen dejenerasyon ve bozulma da bunun neticesidir.
İnsanın dünyanın ilahi menşeili yazılımına müdahalesi ve yazılımın bozulması ancak bu böyle olmakla birlikte bu, dünyevî-maddî açıdan modern uygarlığın en avantajlı yanıdır. Modern uygarlığın avantajının da bu olduğunun/buradan kaynaklandığının üzerinde durulmalıdır. Çünkü modern dünyanın egemen zümreleri kural tanımazdılar ve prensiplere tâbi olmama durumundadırlar. Bu ise onların, yapılabilse bile yapılmaması gereken işleri, oluşları, hamleleri, taktikleri, siyaset ve stratejileri, yapabilmelerini-gerçekleştirebilmelerini sağlamaktadır.
Ve distopyalar dünyası,
1-) içinde yaşadığımız âlem belirli ilahî-aslî metafizik prensipler üzerine bina olunmuştur. 2-) bu âleme, asli prensiplere ve asli prensiplere bağlı olarak tezahür eden süreçlere, olgulara müdahale edilmeden, ütopyaları gerçekleştirme hedefinde düzenlemeler yapılması mümkün değildir 3-) ve ütopyaların ve ütopik hedefleri olan ideolojilerin tasarımlarının gerçekleşmesi için harekete geçildiği anda, ilahî-aslî metafizik prensiplere ve bu prensiplere bağlı olarak tezahür eden süreçlere olgulara müdahale edilmektedir. 4-) yani dünyadaki ifsat-bozulma-dejenerasyon süreci esasen insanların bir tür sahte cennet arayışı ile tetiklenen, başlayan, gelişen, yaşanan bir süreçtir. 5-) dünya değişmekte dönüşmektedir. Dejenerasyon başlamıştır, fesad devri başlamıştır. Ontolojik olarak varlığın genetiğiyle oynanmaktadır. Devir distopya devridir.
Demek ki; modern zamanlarda insan toplumu ütopyalarla harekete geçirilir. Bu, sahte cennet tahayyülü ve tasavvurunun insan toplumunu sürüklemesidir. Ütopyaların yerini, distopyalar alır. Çünkü içinde yaşadığımız  âlem  değişimler,  oluş  ve  bozuluş  âlemidir.  Dolayısıyla bu, bir tür cennet özlemi ve tasarımı olan, bu yanı ile sahte cennet olan ütopyaların bu dünyada gerçekleşemeyecek olmasının en önemli sebebidir. Çünkü cennet hâli açıkça bu âlemin dışındadır. Bu sebeple sahte cennet  özlemleri  ile  oluşmuş  tasarımlar  olan  ütopyalar  gerçekleşememektedir. Lakin buradan hareket ile modern ütopyalar özlemi müdahaleler neticesinde distopyalar gerçeklik kazanmaktadır. Çünkü distopyalar, modern uygarlığın ütopya hedef ve özlemi ile gerçekleştirdiği müdahaleler neticesinde oluşan hal ve gidişatın ta kendisidir. Tam olarak modern dünyada bugün olanı ve yarın olabilecek olanı bize anlatırlar.
Bu nokta önemlidir; çünkü bu, ütopyaların distopyalara dönüşmesinin sebebidir, bu dönüşümün izahıdır. Dünya cennete dönüşmemektedir; çünkü bu varlığın ontolojik yasalarına aykırıdır. Ve fakat ilahî-menşeili asli kodlarına, şifrelerine, genetiğine, yazılımına müdahale olduğu ve bunun neticesinde bozulduğu ve yazılım yeniden düzenlendiği için, giderek distopik-cehennemi bir hale doğru gitmektedir. İnsanlığın ilahî-aslî metafizik prensiplerle bağı zayıfladığı için bu defa dünya altı, insan altı bir alana yani cehennemi hâle doğru düşüş başlamıştır ve devam etmektedir. Oluş ve bozuluş evreninin bozulma/ifsad evresinde olduğumuz bütün yaşadıklarımızla sabittir. Distopyalar ütopyaların anti-tezi olmaktan  ziyade,  ütopyaların  varacağı  noktayı  öngörme  çabasıdır. Tüm bunlar ütopya ile harekete geçen modern insanın doğrudan distopyaları gerçekleştirmesinin ana hatlarıdır. 
(celaltahir@gmail.com)

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar