Banshee Chapter (2013)
87 dk
Yönetmen:Blair Erickson
Senaryo:Blair Erickson, Daniel J. Healy
Ülke:Almanya, ABD
Tür:Korku, Bilim-Kurgu, Gerilim
Vizyon Tarihi:01 Ekim 2013
Dil:İngilizce
Müzik:Andreas Weidinger
Oyuncular
Katia Winter
Ted Levine
Michael McMillian
Corey Moosa
Monique Candelaria
Özet
Araştırmacı gazeteci Anna Roland, CIA tarafından
belgelenmeyen ve siviller üzerinde test edilen MK-Ultra deneylerinde yuttuğu
ilaçla kaybolan bir arkadaşını aramaktadır. İzlediği kanıtlar onu kimyasal
testler, açıklanamayan radyo yayınları ve gecenin karanlığındaki şekli bozulmuş
kişilerin karanlık ve rahatsız edici dünyasına götürür. Anna arkadaşının
kaybolmasının ardında yatan gerçekleri ortaya çıkarmak için her şeyi
yapacaktır. Ancak onu korkutan şeyler onun peşinden gelmektedir. Film gerçek
olaylara dayanmaktadır.
Altyazı
1963 yılında, ABD hükümeti masum Amerikalılar üzerinde,
beyin kontrolü gerçekleştirmek için
kimyasal etmenlerle deney yapmaya başladı.
MK-ULTRA adı
verilen bir programdı.
Sonuçlar
korkunçtu.
Size, bu
faaliyetlerin tüm hikâyesini açıklamayacağız.
Size, bu
faaliyetlerin bildiğimiz hikâyesini anlatacağız.
Ama ortaya
çıkardığımız kayıtlar hikâyeyi anlatmıyor, hikâyenin parçaları sadece.
Davranış
değişikliklerine, akli tavır değişikliklerine
neden olabilecek olan yerleşkelerde
temel bilgiler arıyorlardı.
Eğer bu cisimler,
habersiz insanlar olsa ne olurdu diye
düşündünüz mü hiç?
Amerikan
vatandaşları üzerinde test yapmayı?
Çok sanırım bu konuda çok soğukkanlı
görünebilirim ama bu konuda çok fazla
endişeli olduğumu hatırlamıyorum.
Hastanelerde,
üniversitelerde ve ülkemizdeki bazı
ordu üslerinde binlerce
hükümet-destekli deneyler yapıldı.
Bazıları etik
değillerdi, bugünün koşullarına göre değil
yapıldıkları zaman koşullarına göre de.
Enjeksiyon ve
etkiler arasında hasta, DMT bu
insanları neye veya nereye götürüyorsa
oraya gitti.
Bilgiye Erişim
Özgürlüğü Yasası bazı belgeleri paylaştığında
tüm bu farklı deneklerin bu kimyasalı aldığını uyuşturucu etkisinde hepsinin aynı
fenomenleri yaşadığını öğrendiğiniz.
Onlara gelen,
onları yarı yolda karşılayan bir şeyle karşılaştılar.
Ancak insanlık
açısında, bunların ne anlama geldiğini göz ardı edemezsiniz.
Ölümler, uzun
süreli ve zararlı etkiler olacaktı.
Bu kimyası alan
herkes aynı şeyi gördü ve aynı şeye tanıklık etti ve hepsi ayrı denekler olmasına rağmen hepsi
aynı şeyi isimlendirdi.
Nasıl
isimlendirdiler?
Bu aslında bölümün
ismi.
Bu varlıklar
kötücüldü ve tehdit ediciydi.
Ve birkaç gönüllü
insan, bu varlıklarla travmatik ve korkunç karşılaşmalar yaşadı.
Kimsenin bunu
yaşamasına gerek yoktu.
Amerika Birleşik
Devletleri, bu deneylere denek olan herkesten
ailelerinden ve topluluklarından özür dilemek istiyor.
Bence bu
halkımızın, hükümetimizin yaptığını bildiğini şeylerden biri değildi ve bu gerçekten bazı gözleri açabilirdi.
Siz bu, siz bu
kimyasalı denediniz mi?
Bu büyük bir soru,
değil mi?
Milyon dolarlık
soru bu.
James Hirsch benim
yakın arkadaşımdı.
Atticus ÜNİ'sinden
birlikte mezun olduk.
Birlikte yazarlık
dersleri aldık ve sık sık gece geç saatlere kadar çalıştık.
Politik felsefe ve
filmler hakkında tartışarak barda sayısız saat geçirdik.
Ama 4 yıl sonra,
arkadaşım James kayboldu.
Pekâlâ, kayıtta.
- Şimdi ne yapmamı
istiyorsun?
- Sadece Kimyasalın etkisi altındayken kesin notlar alabileceğime
inanmıyorum bu yüzden ben de kimyasalı yutacağım
ve sen de çekeceksin.
- Tamam.
- Tamam.
Merhaba.
Benim adım James ve bu küçük adam da özellikle geliştirilmiş 150 miligramlık Dimethyltryptamine, DMT 19.
Bulunmasının imkânsız
olması gerekiyor ama işte elimde.
- Sen nereden buldun?
- Colorado'daki
arkadaşlardan.
FYI, Renny.
Eğer bu ufak kimyasal
deney kötü giderse kitabımı bitirmenizi
ve bana adamanızı istiyorum.
- Pekâlâ, korkunç bir
kitap olacak.
- Zaten korkunç
olacaktı.
- Burada yasadışı bir
şey yaptığımız da yok.
- Çok garip
görünüyorsun, dostum.
- Kapat çeneni.
- Şaka yaptım, aynı görünüyorsun.
Bir şey hissediyor
musun?
Hissetmiyor musun?
Hayır, henüz bir şey
hissetmiyorum.
Hey, garip bir ilaç
kullanırken ki halimi YouTube'da görmek istemiyorum.
Eğer komik bir şey
yaparsan muhtemelen kaydetmiş olacağım.
Taşak geçme benimle,
Renny.
Eğer bir şey olmazsa,
kitabın için öylece bir şeyler mi uyduracaksın?
Bekle.
Sen bunu - Bunu duyuyor musun?
- Radyoyu mu?
Nereden geliyor bu
ses?
Parazite benziyor.
- Bu da ne?
- Bekle.
Ya evdeki bir şeyden
geliyorsa?
Evde biri mi var
sence?
Bu hiç hoşuma gitmedi.
Birilerini aramalıyız.
İlacı yuttum, unuttun
mu?
İlacı aldım, biz - Amına koyayım, Renny.
- Ne oldu?
- Eve doğru geliyor.
- Ne geliyor?
Bilmiyorum.
Bu da ne?
Ne yapmamı istiyorsun?
Bu İmdat!
………..
Bak, bir çeşit spazm
geçirdiğini mi düşünüyorsun aldığı
ilacın etkisi mi yani?
Bakın, hayır.
Öyle değil O havale geçirirken onu vurduğunu ya da ittiğini
hatırlıyor musun?
- Öyle mi oldu?
- Hayır, ben.
Ben kaçtım hemen.
- Ne olduğunu
bilmiyorum.
- Ve sen ilacı
almadın mı?
- Hayır, almadım.
- Emin misin?
- Almadım!
James ve ben üniversiteden
sonra pek görüşmedik.
Sözlerimizin eri
insanlardık ama genç ama yetenekli bir
yazar olarak bazı sıkıntılar çekti.
Ben de online bir
haber sitesinde habercilik işine girdim.
Ara sıra da ne var ne
yok diye sormak için e mail atardık birbirimize.
Kimse bana James'e ne
olduğunu tam olarak söyleyemiyordu çünkü bilen yoktu.
Nevada polisleri;
James, Dimethyltryptamine diye bilinen kaçak bir kimyasalın geliştirilmiş şeklini aldıktan sonra arkadaşı Renny Seegan tarafından öldürüldüğünden
şüphelendi.
Şimdiye kadar
naziktim ama bundan sonra sikeceğim dünyanı, çocuk.
İlçe cezaevine
tıktığımız çocukları gördün mü sen hiç?
- Seni o orospu
çocuklarının yanına koyacağım.
- Ben bir şey
yapmadım.
Korkak bir yeni et!
Tek bildiğim,
Colorado'daki arkadaşlarından aldığını söylediğiydi.
Tanrım.
Bunu hep duyuyorum arkadaşlar.
Ne tür bir arkadaş
sana zehir verir?
Ceset yokken, polis
Renny Seegan'ı bir şeyle suçlayamazdı.
O şans ellerine hiç
geçmedi.
Renny, 72 saat sonra
kayıplara karıştı.
Bir daha da görülmedi.
James ve benim, son
kez bir projede birlikte çalışacağımıza karar vermiştim.
Ona ne olduğu
hakkındaki gerçeği ortaya çıkaracaktık.
Bu bizim son
işbirliğimiz olacaktı.
"James, umarım
bu parti araştırmana son derecede yardımcı olur.
"Kolay bulunur
bir şey değildi ama yine söylüyorum, sana değer
" bu yüzden, öbür taraftan çıktığında senden tam bir rapor
bekliyorum.
Sevgilerle,
Colorado'daki arkadaşların.
" James, ne oldu sana?
Merhaba?
Merhaba?
- Henry Cale?
- Evet.
- Telefonda konuşmuştuk.
Ben Anne Roland.
Bana kısa dalga radyo
yayınları hakkında bildiğiniz her şeyi söyleyin.
Evet, ben bir
operatör ve hayranım ve hayatım boyunca
bu iş üstünde çalıştım.
Gelin.
Bu hiç hoşuma gitmedi.
Birilerini aramalıyız.
İlacı yuttum, unuttun mu?
İlacı aldım, biz -
Amına koyayım, Renny.
- Ne oldu?
Eve doğru geliyor.
Evet, radyodaki bu
ses, bilinen sayı istasyonlarından birine çok benziyor.
Sayı istasyonları mı?
Sayı istasyonları,
tanımlanamayan menşei olan kısa dalga radyo istasyonlarıdır.
Genelde yapay ses
yayını yaparlar sayı, kelime, harf
akımları okurlar müziği tersten
çalarlar ya da şifreli elektronik kod yayını yaparlar.
Geniş çeşitlilikte
dilleri var ve nedense genelde bu hep kadın
sesi olur.
Bazen de çocuk sesi
gibi olur.
- Ne zamandır
duyuyorsunuz onları?
- Kısa dalga
toplulukları onları on yıllar önce
buldu.
Dinleyin.
7, 5, 4, 6, 8.
8, 7, 7, 6, 5.
- Kim bunun yayınını
yapar ki?
- Birçok teori var.
Gizli hükümet
ajansları teröristler, uyuşturucu
kuryeleri.
Ama kesin olarak
neyin veya kimin bunu yayınladığını bilmiyoruz.
Yani siz yıllardır,
bu sayı istasyonlarını izliyorsunuz ve belgeliyorsunuz?
Evet.
- Ve şu andaki yayını
daha önce duydunuz mu?
- Evet.
Yayın, Yalnız Yolcu
İstasyonu dediğimiz bu küçük alandan geliyor
gibi.
- Yalnız Yolcu mu?
- Evet, kısa dalga
radyocuları bu adı vermiş.
Kayıtları dinledim
ama asla oraya gidip dinlemedim.
James'in kulübesi de
oralarda, üst tarafta bir yerde.
Bu yayını kaydetmek
istersem yapmam gereken şey nedir?
Kolay değildir bu.
Sabah 3 ile 5
arasında, Kara Kaya Çölü'nün uzak
köşesinde olmalısınız - ve biraz da şanslı.
- Bu kadar mı?
- O kadar kötü
gelmiyor kulağa.
- Evet.
- Size
alıcılarımızdan birini veririm.
- Bir sorum daha var.
- Eskiden NSA için mi
çalışırdınız?
- Anlamadım?
NSA'yı bilirsiniz.
Eskiden onlar için
kod kırıcı olarak çalışırdınız.
Neden öyle
söylüyorsunuz?
NSA istihdam
doğrulama kontratına göre Henry Cale,
1963'ten 1979'a kadar orada çalışmış.
Bunu tartışmaya lüzum
yok.
Kuş uçmaz kervan
geçmez bu yerde, en yakın kasabanın 75 mil uzağında Kara Kaya Çölü'nün eteklerinde Yalnız Yolcu'yu dinliyor ve gözetliyorum.
Mutlu zamanlar.
James benim için
arkadaştan fazlasıydı.
Bazen kendi kendime,
ona âşık mıyım acaba diye soruyordum.
Sanırım o kaybolana
kadar bunu gerçekten hiç düşünmedim.
Sinyal güçleniyor.
Garip.
Orada biri mi var?
Amına koyayım,
izliyorlar.
Daha dikkatli
olmalısın, Anne.
Dışarıda kimin
olduğunu bilmiyorsun.
Bu cisimle, James'in
neye veya kime bulaşmış olabileceğini de biliyor musun?
Birinden gelen garip
bir mektup vardı.
Tedarikçisinden
sanırım.
Bir isimle
imzalamışlar ama "Colorado'daki arkadaşların" yazıyor.
Ki bu da, Renny
Seegan'ın aynen polis kasetinde söylediği şey.
- "Colorado'daki
arkadaşlar".
- Evet,
"Colorado'daki arkadaşlar".
- Kitap gibi, biliyor
musunuz?
- Bilmeli miyim?
Sizin nesilden önce
ama 70'lerin sonuna doğru çok popüler bir kitaptı.
Bekleyin, bu bir
Thomas Blackburn kitabı.
Evet, mektuplarını da
öyle imzalardı kitabının adı da, Colorado'daki
Arkadaşlar.
Thomas Blackburn.
Bu eserini biliyorum.
Thomas Blackburn;
evsiz büyümüş, bipolar bednam, çılgın
yazar edebi ikonun karşıt kültür
aktivisti.
Kitaplarını
ilaçların, içkinin etkisindeyken yazmış
ve bazılarına da göre de, şizofren bir dahi.
Az medeni bir
bölgenin canavarıydı.
Thomas!
- Hey, Thomas!
- Dikkatimi
dağıtıyorsun!
Pek çok kez
tutuklandı.
1974'deki bir
röportaj sırasında muhabiri bir
sandalyeye bağladı ve havuza attı.
Adam çıkamıyor!
Senatör Raider'in
1996 yılındaki yeniden seçim partisinde tekrar tutuklandı.
Hey, bırakın beni.
Bırakın.
Dinleyin, bayanlar ve
baylar sizler kampanya
iştirakçilerisiniz.
İçkinizdeki asidin,
18 dakika içinde harekete geçeceğini söylemek istedim.
- Thomas Blackburn?
- Kiminle görüşüyorum?
Merhaba.
Ben risingjournal.
com'dan bir gazeteciyim.
James Hirsch hakkında
birkaç soru sorabilir miyim sizce acaba?
- Son kitabımı okudun
mu sen?
- Hangisini?
Adı "Siktir
Git" olanı.
Demek Blackburn artık
gazetecilerle konuşmuyor.
Bu harika.
Bakalım bu küçük
adamın önerecek neleri varmış.
Hasta 11?
Saat 17:13 çıkarılan 200 miligram Dimethyltryptamine'i Bağlanma hakkında kimse bir şey dememişti.
Bu ne?
- Orada mısınız, Dr.
Kessel?
- Rahat ol, lütfen.
Her şey yoluna
girecek.
Kimin sesi bu?
Beni görebiliyorlar.
Beni Beni görebiliyorlar.
Şimdi odadalar.
Onları duyabiliyorum.
Onları duyabiliyorum.
Hepsi gitti.
Hepsi gitti.
Duyuyor musun onları
sen?
Hepsi gitti.
N1. N2. H2. O7. C11.
Buradalar.
Buradalar.
Hasta 11, beni
duyabiliyor musun?
Hasta 11, bana cevap
vermeni istiyorum!
Birincil kaynaktan
325 miligram Dimethyltryptamine çıkarılıyor.
Bu kayıtta ne var
biliyor musun?
CIA'in insanlara enjekte ettiği normal Dimethyltryptamine değil.
Ne o zaman?
Kimyasalı özel bir kaynaktan, insan beyninden
çıkartıyorlarmış.
Medikal cesetlerden, beyin epifizilerinden.
Hadi ama.
Beyinde normalde
bulunan kimyasallardan mı?
Evet, cesetlerden
alıyorlar ve yaşayanlara enjekte ediyorlar.
Harika.
- O kayıtta başka
güzel bir şey var mı?
- Bilmiyorum.
Son 35 dakika
silinmiş.
Bir şeyler
bulabilirler mi baksınlar diye forensik ekibine yolladım.
Haftaya verecekler.
Bu sırada da hala Blackburn'a geri dönüş yolu bulmalıyım.
- Onun bu işle ilgisi
olduğunu biliyorsun.
- O bir yazar.
Onun böyle bir şeyi
sentez etme yeteneği yok.
Bu bir CIA kimyasalı
biliyorum ama belki bir şekilde Blackburn de ulaşmıştır.
Yani, düşünsene.
İki adam da batı Nevada'da,
mektup imzası.
Blackburn kimyasalı
buldu ve araştırması için James'e verdi.
- Mümkün.
- Muhtemelen ve Blackburn'a ulaşmak için yapmam gerekeni
biliyorum.
Harika, ne yapacaksın?
Tatlım, ben geldim.
Naber?
- Bir viski, lütfen.
- Thomas.
Ne var ne yok?
- Bu sabah
tutuklandım.
- Dünkü gibi mi?
Evet, dünkü gibi.
Son 15 yıldır aynı
işediğim yer olan ön bahçeme işiyordum ama
orada şerif yardımcısının arabası varmış.
Siktiğimin Nazi
polisi.
Sikik bir çöle işemek
bir erkeğin hakkı değil mi sence?
Thomas?
Thomas Blackburn?
Evet?
Sana e mail atan
yazar benim.
Sarah?
Sarah Weiss?
- Evet!
- Hatırladın mı?
- Evet!
"Baskı öldü,
şansı kötü gitti" hikâyesi.
Vay be.
- Sonunda isme yüz
koymak güzel.
- Sonunda - Sarah.
- Sağ olun, benim
içkim var.
- Bu sana değil.
Siz çocuklar için
üzülüyorum, biliyor musunuz?
Sikik bilgisayarlar
falan.
Kalemini kâğıdın
üstüne gerçekten oyan peçete karalayan
adama yazar denir.
- Sen 8 yıldır falan
bir şey yazmadın.
- Yaşlı bir adamım
ben.
- Yazdığın şeylerden
birini okumak isterdim.
- Hayır, istemezdin.
İstemezdin.
Ben ne yazmayı
severim biliyor musun?
Ben ne yazmayı
severim biliyor musun?
- Pornografi.
- Gerçekten mi?
- Çok da iyiyimdir,
evet.
"Bokun 50
Tonu"
- Hayranların sana
tapıyor.
- Onlar bana tapmıyor.
Benim bir imajıma,
kendi yarattığım, dikkatlice yarattığım imajıma tapıyorlar.
- Ben bir mitim.
- Hadi ama, çok hayran
tarafından sevilmek senin için yeteri
kadar iyi bir motivasyon değil mi?
Eski karılarımdan
birinin söylediği bir şey söyleyeyim sana.
"Herkes seni
sevecek Thomas, en iyi tanıyan bizler dışında.
" demişti.
Konuş bakalım genç
yazar, sen ne hakkında yazıyorsun?
Aslında muhtemelen
seversin.
Mexico'daki bir
narkotik savaş ve farklı kimyasalları
deneyimleyen iki genç âşık hakkında -
Çok bayat.
- Hala sürüyor ama.
Evet, âşıkları
lezbiyen yap.
Evet.
Gırtlaktan söyleyen Birmanyalı
lezbiyenler.
O konuda çok şey
bilmiyorum belki sen yardım edersin.
Deneysel kimyasalları
yutmaktan bahsetmişken - bu hafta sonu ne yapıyorsun?
- O kadarını
planlamadım.
Bak sana ne diyeceğim.
Neden bana ve dost arkadaşlarıma
benim evimde katılmıyorsun.
Bir deney planlıyoruz.
Asla unutamayacağın bir
deneyim olacak.
Senin şeye düşkün
olduğunu bilmiyordum
- Nedir bu, sanat mı?
- Evet, bu sanat,
genç bayan.
Bir oyuncak değil,
dokunma.
Ev için dekorasyonunu
kim yaptı, Charles Manson mı?
Neden, çok mu sevdin?
Bir sürü silah var.
Sen geçen yıl asistanını
vurmamış mıydın?
Evet, kötü de
hissediyorum.
Savunmamda ateş hattıma
girdiğinden mal olduğunu yazdım.
Şimdi insanlar, o
sürtüğü öldürmek istediğimi söylüyor.
Nasıl oldu da hapse
girmedin bunun için?
Ruhsatın var mı hala?
Masumken her şeyden
kaçabilirsin.
Sarah?
Parti mutfakta.
Sarah?
Callie.
Callie?
Sarah.
Callie çok zeki.
Organik kimyada
doktorası var ve bir çeşit simyacı.
Evet, benim için
biraz granola ve kristal.
Silhat esansı kokuyor
ama yine de seviyorum onu.
Bu mu yani?
Bunun formülünü nasıl
buldun?
Benim ufak sır
yöntemim.
Bu hükümet şeyi,
değil mi?
Bunu almanın
tehlikeleri hakkında endişelenmiyor musun?
Bu CIA değil, Sarah.
İnsanları karanlık
bir odaya bağlayıp akıl sağlıklarını ölçmek için ödlerini boklarına karıştırmıyoruz.
Bu özgürlükle beyin genliğiyle ilgili.
İnsan gücü.
Özgürlük, orospu
çocukları.
- Pozitif enerji.
- Bu doğru.
Pozitif enerji mi?
Bunu yapabilirim.
Öyle mi?
Pozitif misin sen?
- Bu konuyla başlama
bana - Evet, pozitifim.
Eğer pozitifsen kork,
Sarah.
Bu benim ilk seferim.
Normal, değil mi?
Normal bu.
Başlıyoruz, Sarah.
Hazır mısın?
Biraz senin için, biraz
benim için.
Biraz senin için, biraz
benim için.
Biraz senin için.
Faul, siktiğimin
yılanı!
Vay be.
- Ne zaman geliyor
kafası?
- Birkaç dakikada.
En fazla yarım saat.
Enjekte eder etmez
değil ama keş gibi de değil.
İşte başlıyoruz.
Bayan Weiss, size bir
şey sormak istiyorum.
Tabii, buyurun.
Yalancılar hakkında
ne hissediyorsun?
Ne?
Yalancılar mı?
Yalancılar, domuzlar,
dolandırıcılar.
Bilmem, nasıl yani?
Mesela ben, yalan
söyleyemeyen piçlere dayanamam.
Bu kadar.
Şevk eksiklikleri var.
Kimin?
Şimdi, ben güzel bir dolandırıcılığa karşı değilim ama kötü, kötü bir yalancıya katlanamam.
Evet, sana
katılıyorum.
Ne oldu?
- Senin adın Sarah
Weiss değil, değil mi?
- Pardon?
Şimdi o uyuşturucuyu
içince suskunluğunu anlayabiliyorum.
Yani neden, Anne
Roland gibi iyi, dürüst soruşturmacı
bir gazeteci zaten kırılgan olan
saygınlığına böyle kötü bir iş ile neden leke sürmek istesin?
- Hayır, öyle değil.
Senin - Sorun değil, sorun değil.
Ben Ben de yalan söyledim.
Son zamanlarda özellikle.
Mesela, sana mavi
sıvının içinde uyuşturucu olduğunu söylemiştim
senin tedbirlice çöpüme attığın uyuşturucu yani.
- İçinde değil miydi?
- Hayır, hayır.
Az önce içtiğin
viskinin içindeydi.
Seni orospu çocuğu!
Şeytana sempati olmaz.
Unutma bunu.
Bileti al, yola çık.
Ve iyi olacak.
Olivia, bunu duyar
duymaz ara beni.
Blackburn bana o
kimyasalı içirdi.
Bunca zaman kim
olduğumu biliyordu.
Ara beni.
Ben Anne, bu arada.
Blackburn ile yalnız
kalamam.
Rahatsız oluyorum.
- Tedirgin hissediyorum.
- Tedirgin mi?
Nasıl, fiziksel
olarak mı?
Bir şey geliyor.
Ne demek bir şey
geliyor?
- İyi misin sen?
- Hayır, değilim.
Neler oluyor?
Ne - Bir şey seni mi izliyor?
- Hiç hoşuma gitmedi
bu, beni görebiliyor.
- Kim seni
görebiliyor?
- Bilmiyorum.
Duydun mu bunu?
Callie?
Callie?
Ne oldu?
İyi misin sen?
- Pencereden bana
baktı.
- Ne baktı?
- Konuş benimle.
- Arkamı döndüm ve
bana bakıyordu!
Gördüm.
Şimdi de eve geliyor.
Ne geliyor?
- Şimdi aşağıda
kapının arkasında.
- Ne?
Biliyorsun.
Neler oluyor?
Evinde bir şey var,
Thomas!
Evinde bir şey var!
Halüsinasyon
görüyorsun sadece!
Sakin ol!
Hayır, hayır.
Callie gördü, ben
gördüm.
Evinde bir şey var!
Ne?
Ne?
Ne gördünüz?
Bizi giymek istiyor.
Bizi giymek istiyor.
Bizi giymek istiyor!
Öyle söyleme, öyle
söyleme.
Pekâlâ, siz sürtükler
burada durun.
Gidin, köşeye oturun.
Biraz sağduyu amına
koyayım.
Bir şey duydum.
Ne oluyor a..ına
koyayım?
Amına koyayım!
Bu neydi lan?
- Bir halüsinasyondu.
- Hayır, ama - İlacı içtik.
- Hayır, hayır, hayır.
Harika!
Kes şunu, kes!
- Neler oluyor?
- Kapat çeneni.
- Amına koyayım.
Kim olduğum hakkında
bir fikrin var mı?
Beynini patlatacağım Silahım nerede?
Thomas?
Uyan.
Thomas?
Uyan.
Uyansana lan.
Callie nerede?
Nereye gitti o?
Bilmiyorum.
Nereye gitti lan?
Ne oldu?
İlaçtan mıydı?
Gerçekten oldu mu?
- Nerede o?
- Bilmiyorum, çok
gerçek görünüyordu.
Ne zamandır baygınız?
Bilmem, birkaç
saattir falan mı?
İlacın şu noktada
etkisi bitmiştir sanırım.
Unutmadan.
Tanrım!
Neler oluyor lan?
Nasıl yaparsın Öldüreceğim seni!
Bokun tekisin sen,
Thomas!
- Siktir olup gidelim
buradan.
- Amına koyayım.
Bak, orada ne
olduğunu bilmem lazım.
Senin de benim de
bilmem lazım, kardeşim.
Güzel bir şey
aldıklarında hükümet çocuklarının yaptığı şey bu yüce ve güçlü bir şey aldığında saf Dimethyltryptamine gibi, sonra da si…iyorlar!
Onu karanlık, çirkin
bir şeye dönüştürüyorlar!
- Zihin kontrol şeyi
olduğunu mu düşünüyorsun?
- Eğer gerçekse - Callie'nin
cesedi nerede?
Sen ceset falan
gördün mü?
- Hayır, görmedim.
Ben de görmedim.
İnsanı
meraklandırıyor.
Evet, buna neyin
sebep olduğu da meraklandırıyor beni.
Yeni bileşimden 200
miligram vereceğiz şimdi.
19 numara
geliştirilmiş Dimethyltryptamine birincil
kaynaktan çıkarılanı da içeren birleşik bir madde.
Rahat ol.
İşte oldu.
Rahatla, tatlım.
Korkma.
Hasta 14?
Hasta 14, beni
duyabiliyor musun?
Hasta 14, beni
duyabiliyor musun?
Neler oluyor?
Öldü o.
Işıklar neden gitti?
Şuraya bakalım.
- Ne oluyor ona?
- Hayır, hayır, hayır!
Hayır!
Hayır!
Hayır!
- Geldi, geldi.
- Ne diyorsun sen?
James Hirsch'i
tanıyor muydun?
Birkaç yıl önce bana
mektuplar yazan meraklı yazar çocuk.
MK-ULTRA projesinde
kullanılan kimyasallar hakkında bir şeyler öğrenmek istiyordu.
- Sen de ona yeni
kimyasalları mı yolladın?
- Callie bir parti
yaptı.
Her parti farklı.
Ama evet.
Gerçek adını
kullanarak nazikçe istedi, biz de verdik ona.
James kayboldu ama,
muhtemelen de öldü.
Bunu biliyor muydun?
- Bilmiyordum,
duyduğuma üzüldüm.
- Nasıl göründüğünü
bile bilmiyorsun, değil mi?
Hayır, hiç tanışmadım
onunla.
Demek buydu, hepsi
bununla ilgiliydi.
James'e ne olduğunu, neden
kaybolduğunu, arkasında kim olduğunu ve
ve bu MK-ULTRA ilacının insanlara gerçekten ne yaptığını öğrenmek
istiyorum.
ABD Hükümetinin, kendi vatandaşları üstünde son
200 yılda yaptığı kirli işleri biliyor
musun?
Ve CIA'ın kimyasal beyin yıkama projelerinden
birini öğrenmek istiyorsun.
- James'i
tanımıyordun, değil mi?
- Hayır.
Kimyasalı senin de içtiğini
varsayarak, hala ilgilenmediğine şaşırıyorum.
Yani, kim bilebilir
ki?
Bu bok seni de öldürebilir,
Thomas.
Ölüm çok sıradan
olduğu için insanlar ölümden korkuyor.
- Ölüm hep olur.
- Hayır, böyle olmaz.
Ya Callie?
O nasıl bu kimyasal
formülü buldu?
Biz çok konuşmadık, o
çok konuşmadı.
Sorular sormazsın.
Bu kötü bir görgü
kuralı, bilirsin.
Sağı solu belli olmaz.
Nerede yaşadığını
biliyor musun?
Belki gidip kontrol
edebiliriz.
Evet, tabii.
Reno dışında aldığı McMansionların
birinde yaşıyor.
Boş bir banliyöydü.
Piyasa bozulduğunda
almıştı.
Eskiden oraya gider
marihuana içerdik.
Tanrım!
İyi misin sen?
Thomas!
İyi misin?
Konuş benimle!
Amına koyayım!
Kafam!
Kahretsin!
Lanet olsun, lanet
olsun.
- Ne oldu sana?
- Bilmem, bayıldım.
Gevezelikler duydum
ve sonra her şey karardı.
Lanet olsun.
Thomas?
İyi misin?
Kimyasal bir katalizör gibi.
Beyninin alıcıya çeviriyor.
İçeri alıyor her şeyi.
Nereden biliyorsun bunu?
Bilmiyorum, bir his sadece.
Bunun arkasında kimin olduğunu bulmak
istiyorum.
Şanslısın çünkü bence
o da bizi bulmak istiyor.
- Sen burada kal.
- Bunu da al.
Kanal 2 açık kalsın.
Dikkat et.
Radyo kontrolü.
- Kontrol.
- Kenarda tuş var.
Kontrol.
- H.P. Lovecraft
okudun mu hiç?
- Hayır.
1930'larda falan geçen elektronik bir aygıt yaratan bir bilim adamı
hakkında bir hikaye yazmıştı devasa bir
diyapazon.
Onunla rezonans dalgalarını dışa veriyordu.
Yakında olan herkesin beyin epifizini
uyarıyordu kabul edilmiş gerçeklik dışındaki
varlıkların safhalarını
deneyimlemelerine fırsat tanıyordu.
İnanılmaz, bazen korkunç şeyler görüyordu, bu
varlıkları görüyordu.
Gittikçe arttırmaya başladı çünkü bu şeyi
görmekten fena haz alıyordu ama bu
varlıkların da onu gördüğünü anladığında
artık çok geçti.
Bu şu anda bana anlatılacak s..kik bir
hikâyeydi.
Thomas, sanki
Sanki burada birisi varmış gibi.
Onun burada yaşadığından, yani yemek yiyip
uyuduğundan emin misin?
Kesinlikle buradaydı.
Ne kadar uyudu söyleyemem ama.
Bir gözetleme kamerası var.
Thomas, duyabiliyor musun beni?
Statikim.
Ne arıyorum?
Mutfağın orada falan
bir bodrum kapısı olması lazım çünkü
yaptığı her şey yer altında olacaktı.
Federallerin ve yerel
kuvvetler termal görüntülemeyle bir şey bulmasınlar diye.
Anladım.
Callie burada insan
beyni parçaları tutmuş.
O da ne demek?
Kimyasalın en az bir
bölümünü insan beyninden almış demek.
Botunu ne batırmazsa,
değil mi?
Gidebilir miyiz?
Burası çok soğuk.
5. Oda'yı bulmuş.
Kara Kaya Çölünde.
- Ne?
- Callie.
5. Oda'yı bulmuş.
Orijinal CIA
deneylerini yaptıkları yer.
- Dr.
Kessel, MK-ULTRA?
- Gidebilir miyiz?
Saat sabahın 02:45'i
ve gözlerim kanıyor.
Saat 17:13 Birincil kaynaktan 200 miligram Dimethyltryptamine
çıkarılıyor.
N1. N2. H2. O7.
- "N1-N2-H2 - C11. O7-C11"?
Nitrojen, hidrojen oksijen, karbon.
Tanrım.
CIA formülü bulmadı.
Onlar buldu.
Haklıydın.
Kimyasal sana
halüsinasyon gördürmüyor.
Gelebilsinler diye
beynini bir alıcıya çeviriyor.
Lanet olsun.
Thomas, şu anda
görüntülere bakıyorum.
Callie'ye benziyor.
Sanki Callie bodruma inmiş.
Thomas, orada mısın?
Bunu görüntüde
görebiliyorum.
Merdivenlerde.
8 dakika önce.
Callie?
Callie?
Callie, sen misin?
Callie?
İmdat!
A..ına koyayım!
A…ına koyayım!
Tanrım, Anne!
Korkuttun beni!
- Tek bir seçenek var.
- Nedir o, sevgili
Anne?
Çöle gideceğiz, 5.
Oda'ya.
Asla olmaz.
Bunun kalbi orası.
Her şey orada dönüyor.
İkimiz de kimyasalı
almadan önce her yerde bir şeyler gördüm.
James'in kulübesinde,
Callie'nin evinde, çölde.
Eğer sinyali
durdurmak istiyorsak gitmemiz gereken yer ora.
Bu kimyasal daha çok alıcı
yaratıyor daha çok ev sahibi yaratıyor,
daha çok yayılma yolu yaratıyor.
Bir araştırma
projesinin korkunç su yılanı tarafından yeterince s..kildik.
Çok kolay
korkmuyorsun, değil mi Anne?
- Bu şey ödümü
kopartıyor benim.
- Kaçmaya çalışırsam
ve peşimden gelirlerse bana
yapacaklarından daha çok korkuyorum.
- Ya takip etmezse?
- Hayatını bu bahse
mi koyacaksın?
Anne, sana ilacı hiç
vermedim.
- Ne?
- Senle taşak
geçiyordum.
Sen hikâyeni almak
için yalan söyledin, ben de sana yalan söyledim.
O viskide bir şey
yoktu, DMT 19 falan yoktu.
- Yalan söylüyorsun.
- Yalan söylemiyorum.
- Temizce
gidebilirsin, Anne.
- Ya beni yakalarsa?
- O zaman ne olacak?
- Olay şu ki, bunu
yapmana gerek yok.
Hayır, yanılıyorsun.
James'in arkadaşı
Renny ilacı içmedi.
Gün meselesiydi
sadece.
Anne şansını kullan.
Benim yaptığım şey bu
değil mi?
- Ne oldu?
- Çarptı beni.
- Statik elektrik mi?
- Hayır, hayır, beyni hala elektromanyetik şarj veriyor.
- Hayır, bu bir ceset.
- Ceset olduğunu
biliyorum, Doktor.
Ama çarptı işte.
- Bunu görüyor musun?
- Beyinde hala
faaliyet mi var?
Bu normal beyin
faaliyetinden daha güçlü bir şey.
Yüksek atiklik
durumu, beta dalgaları aralığı maksimum 40 hertz.
- Bu 135'e çıkacak.
- Bu güçlü Buradan sonra yürüyebiliriz bence.
İyi misin sen?
Thomas, kanaman var
yine.
- İyiyim ben.
- Bunu yapmamıza
gerek yok, seni hastaneye götürebilirim.
Bizi bekleyeceğini
kendin söyledin.
Hayal kırıklığına
uğratmayalım.
Her zaman, geceleri
baştan sonuna kadar serserilerle karşılaşırsın.
Bu gibi gecelerde,
senin iyiliğine olan şeyin ne olduğunu biliyorsan çömelip saklanırsın.
Bu o gecelerden biri
değil.
Bak ne diyeceğim.
Bu benzin bidonunu
alalım ve içeride ne bulursak yakalım.
Yolu göster, Anne.
Yayın yaptıkları yer
burası olmalı.
İşte patlıyor!
Bir kar tepesi gibi
kambur.
Burası eski bir
nükleer sığınağı.
Yeniden kullanılacak
hale getirdikleri için hükümet çocuklarını hakkını yememelisin.
Önden bayanlar.
İşte bu.
Oda 5.
Olduğu gibi
bırakmışlar.
Thomas, ilaçları
bırak.
- Bunun ne işe
yaradığını biliyorsun, değil mi?
- Hayır.
Doktorlar insanları
buna bağlardı ve bir sürü egzotik ilaç verirdi.
Eğlence bu.
Nereden biliyorsun
bunu?
- Bu da ne?
- Biliyorsam sik beni.
Hiçbir şey
göremiyorum.
Tanrım!
Bu da ne?
Thomas, burada
yaşayan bir şey var!
Verici bu.
Kaynak bu.
Bu şeyi Bu şeyi yakmamız lazım.
- Benzini nereye
koyduk?
- Buraya gelmemizi
onlar istedi!
Thomas, lanet bidon
nerede Koridor Koridordan gelen bir şey var.
Thomas, koridordan
gelen bir şey var!
Kapat lanet kapıyı!
Bizim için geliyorlar.
Bizim için geliyorlar.
Tanrım, bizim için
geliyorlar.
Bu kadar, öldük işte.
Amına koyayım.
- Hayır, hayır, hayır!
- Üzgünüm, Anne.
Thomas!
Lanet olsun sana!
Lütfen geri gel.
Lütfen geri gel.
Lütfen geri gel.
Lütfen geri gel.
Lütfen geri gel.
Lütfen geri gel.
Lütfen geri gel.
Lütfen geri gel.
Lütfen geri gel.
Geri gel.
Geri gel.
Hayır!
Hayır!
Hayır.
Hayır, hayır!
James?
Hayır.
Hayır.
Tanrı'ya şükür!
- Seni gördüğüme bu
kadar sevineceğimi hiç düşünmemiştim.
- Şükür ki güvendesin.
Ödümü patlattın benim.
Nasılsın?
Hayattayım.
Beni bir şeyle
suçlarlar mı sence?
Tüm yasal ücretleri
Rising Journal karşılayacak.
Olanları anlamaya
çalışırken sanırım seni birkaç soru
sormak için biraz bekletecekler.
Yıllarca sorular
sorulacak.
Video forensikleri,
U-matic kasetini geri gönderdi.
Sonundan ek görüntü
çıkartmayı başarmışlar.
Kasette başka ne var?
Şimdi, şimdi bunu
takma kafaya.
Gördüğüm şeyler, ben James'in kalıntılarını buldum Olivia.
Oda 5'te.
Bunca zaman boyunca
beni izliyor gibiydi.
Onu giyiyordu.
- Kim?
- Onu uyuşturucu
öldürmedi.
Kimyasal, onun
beynini bir çeşit alıcıya çevirdi ve ona
gelebildiler.
Pekâlâ, bunu
söylemiyorum ama ne diyeceklerini
biliyorsun.
Onlar gerçeği
biliyorlar.
Keşke ben bilmeseydim.
- Bir şey sorabilir
miyim?
- Tabii.
Blackburn'un senin
bir şey koymadığından %100 emin misin?
- Evet, evet, eminim.
- Ama nasıl eminsin?
- Koymaz yani, sebebi
yok.
- Umarım haklısındır.
Çünkü birinin
kafasından geçenleri asla bilemiyorsun.
Evet, haklısın.
Renny Seegan'i asla
bulamadın, değil mi?
Hayır.
Ve o ilacı asla
içmedi, değil mi?
Hayır, ben İyileşeceksin.
Hayır.
- Hayır, hayır, hayır.
- Bu ses de ne?
Hayır, hayır, hayır.
İmdat!
Hayır!
Birisi yardım etsin!
Bize yardım edin!
Hayır!
Tekrar.
Beynini bir alıcıya
çeviriyor.
Onları içeri alıyor.
475 volta
yaklaşılıyor.
Nörolojik cevabı
çoktan bozuldu yani bunların hiçbirini
hatırlamayacak.
Hayatının kalanı
boyunca bazı akli yan etkilere maruz kalacak.
Güzel, kesin yapın.
Ve tekrar.
Birinin kafasından
geçenleri asla bilemiyorsun.
Ne tür bir arkadaş
sana zehir verir?
Onunla işiniz
bittiğinde götürün buradan.
- Öylece atalım mı?
- Ona DMT 19
enjekte edildi.
Beyne yapacağı
etkileri bilmiyoruz Temizleme ve
rehabilitasyon bizim görevimiz değil.
- Onunla işimiz bitti.
- Onu öylece bir saha
ekibine mi vereyim?
Evet.
Kampüsün yanında
yaşıyordu, gönüllü mezun öğrenci.
Adresini kişisel
dosyasından alabilirsiniz.
- Adı ne?
- Blackburn.
Thomas Blackburn.
Tekrar verin.
Sonraki araştırmalar gösteriyor ki, bu
deneylerin %60'ında hala 6 aydan 10
yıla kadar bellek yitimi var.
- Bu hafıza kaybı yani, değil mi?
- Aynen öyle.
Bu daha
Bence bu arzu edilenden daha fazla.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar