JOY AND JACK LEWİS
Yönetmen: Richard Attenborough
Oyuncular: Anthony Hopkins, Julian Fellowes, John Wood,
Orijinal adı Shadowlands
Tür Dramatik komedi/
İngiltere .
Süre: 131 dk
Yapım yılı: 1993 uzun metrajlı film
Özet: İrlanda doğumlu C.S.Lewis, Narnia kitaplarının yaratıcısıdır. İsmi
J.R.R.Tolkien, Lewis Carol ve hepsi de hayal gücünün ustaları olarak bilinen
bir avuç yazarla birlikte anılır.
Konusunu gerçek bir hikâyeden alan filmde 'Jack' olarak tanınan Lewis ile
Amerikalı şair Joy Gresham arasındaki aşk anlatılıyor. 30’lu yıllarda Jack
Oxford’da ders vermektedir. Mektup arkadaşı olan Joy Amerika’dan onunla
tanışmak için gelir ve aralarında zamana yayılan ve trajik anları da içerecek
olan bir ilişki başlar.
Richard Attenborough’nun Gölgeli Toprakları, C.S. Lewis’in Joy Gresham ile
olan ilişkisinin gerçek öyküsüne çarpıcı bir şekilde bağlı kalmış. Aşırı
duygusallaştırma tuzağına düşmeyen usta yönetmen, özgürlüklerini sadece öykünün
ritmiyle oynamakla kısıtlı tutmuş. Joy’un iki çocuğu tek bir oğlana, genç
Douglas’a indirgenirken, Lewis’in Cambridge’teki profesörlük yılları seçilip
Oxford’da konumlandırılmış.
Karşımızda 20. yüzyılın sayılı masal anlatıcılarından ve Britanya’dan
çıkmış en seçkin aydınlardan birinin hayatının önemli bir dönemine başarıyla
ışık tutan bir yapım var. Usta bir yönetmen ve usta oyunculardan.
C.S. Lewis’in en büyük yaratılarından biri olan NARNİA EFSANELERİ
ile ilgili kapsamlı bilgiyi www.narnia.com adresinden alabilirsiniz.
Bahçe, yüksek bir duvarla çevrili.
Bahçenin içinde, bir çeşme.
Çeşmenin içinde, iki kristal taş.
Kristallerin içinde, bir yansıma, gül bahçesi.
Güllerin orta yerinde, bir mükemmel gonca.
Guillaume de Lorris, goncayı, tabii ki bir simge olarak kullanıyor.
Fakat neyin simgesi?
- Aşk?
- Ne çeşit bir aşk?
El değmemiş?
- Açılmamış, gonca gibi?
- Evet. Başka?
- Mükemmel aşk.
- Onu mükemmel yapan ne?
- Aşkın kusursuz örneği mi?
Nedir o?
Olmazsa olmaz özelliği nedir?
- Erişilmezliği.
****
En şiddetli haz, sahip olmakta değil arzu etmekte yatar. Tükenmeyen
zevk, sonsuz mutluluk, ancak en büyük arzunuz, ulaşamayacağınız bir yerdeyse,
sizindir.
****
Mektup arkadaşım, unutamamış. Acaba içimizde hatırlayan var mı?
O gece Chatham Kraliyet Deniz Akademisi öğrencilerini taşıyan otobüs, bir
direğe çarptı ve öğrenci öldü. Hatırladınız mı?
Mektupta, bazı basit ama önemli sorular soruluyor.
O Aralık gecesi, Tanrı neredeydi? Bunu neden durdurmadı?
Tanrı, iyi olmak zorunda değil mi? Bizi sevmesi
gerekmiyor mu? Tanrı, bizim acı çekmemizi mi istiyor?
Ya bu sorunun cevabı evetse? Bakın, Tanrı'nın özellikle bizim mutlu
olmamızı istediğinden emin değilim. Bence, O bizim sevmemizi ve
sevilmemizi istiyor. Bizim büyümemizi istiyor. Sizlere diyorum ki,
Tanrı bizleri sevdiği için bizlere acı çekme yeteneği bahşetmiş. Başka
bir deyişle, acı; Tanrı'nın, sağır bir dünyayı uyandırmak için, kullandığı
megafonudur.
Gördüğünüz gibi, bizler; heykeltıraşın şekil vererek insan formuna
dönüştürdüğü taş parçalarıyız. Çekiç darbeleri bizi ne kadar çok acıtırsa
bizler o kadar mükemmel oluruz.
***
Bana göre, yıllar öncesinde, insanların iki seçeneğini vardı ya faşist
olup, dünyayı fethedecektiniz ya da komünist olup, dünyayı kurtaracaktınız.
Öyle mi?
O zamanlar benim başka meşguliyetlerim vardı, sanırım. Oh, işte
kurtarılmayı hak eden bir dünya.
****
Karakter ve fikir.
Yumurta ve tavuk. Hangisi, hangisinden çıkar? Aristo'nun
çözümü, basit ve radikaldir.
"Olayın örgüsü, karakterdir.
"Psikolojiyi unutun. İnsanın kafasındakileri unutun. Onları
hareketleriyle yargılayın." der.
Örneğin, Mr. Whistler uyuyor. Bu hareketten ben, onun benim
söylediklerimle ilgilenmediğini çıkarıyorum. Bu durumda, bilmece, onun
neden burada olduğu. Yani, Mr. Whistler'in hareketinden bir olay örgüsü
oluşturduk. Geliyor, uyuyor. Şimdi, Aristo burada 'neden' sorusunu
değil bundan sonra Mr. Whistler'in ne yapacağı sorusunu sorardı.
Günaydın, Mr. Whistler. Ne benim dersim zorunlu, ne de sandalyeler
çok rahat. Geliyor, uyuyor, gidiyor. Olayın kurgusu
genişliyor. Sorun yok,
****
- Kişisel deneyim, her şey değildir Bence, kişisel deneyim her
şeydir. Öyleyse, okumak zaman kaybı mı? Hayır, zaman kaybı değil,
ama okumak güvenlidir, değil mi?
Kitaplar, canımızı acıtmak için değildir.
- İnsan neden canının acımasını istesin?
- Ancak o zaman öğreniriz. Bir şey can acıttı diye, bu onu daha doğru
ya da daha önemli yapmaz. Hayır, sanırım kılmaz.
Acı, amaçsızdır ya da etkisizdir demiyorum, ama acının manasını bulmak
başka bir şey olmalı. Acı bir araçtır.
- Eğer isterseniz, acı Tanrı'nın - Sağır dünyayı uyandırdığı megafonudur.
****
Bir ruh eşi bulmuşa benziyorsun.
Bizim ruhumuz olmadığına inanıyorsun, sanmıştım.
Ben ruhun, çok kadınsı bir aksesuar olduğuna inanırım anima; erkek
versiyonu olan animus'tan çok farklıdır.
Erkekler zekaya sahiptir kadınlar ise ruha.
*****
Farklı kültürler, farklı konuşma tarzına sahiptir. Konuşurken saldırgan
olmaya mı çalışıyorsunuz yoksa sadece aptal olmaya mı?
****
Bizler, heykeltıraşın, yontarak insan formu verdiği, taş bloklarıyız.
O'nun çekicinin darbeleri canımızı ne kadar çok acıtırsa bizler o kadar
mükemmel oluruz. , sana yalan söylüyormuşum gibi. Yani, söylediklerim
konusunda.
****
İki insanın sadece arkadaş olmasına izin verilmemesi bazen beni, anlıyor
musun çok kızdırıyor. Arkadaşlık, basit bir şeydir, demek istemiyorum.
Aslına bakarsan; bence, insan hayatındaki en kıymetli armağan.
Fakat? Fakat, bu dostluk, olmadığı yerlere çekilip
sulandırılmamalı.
- Örneğin? - Örneğin şey, bir örnek vermek gerekirse, romantik aşk.
Bu arkadaşlık da, kendi çapında, aşkın bir çeşidi değil demek
istemiyorum.
****
Müthiş fikirler mi üretiyorsun?
Okuyucuların. Oh, senin arkadaş çeten hepsi iyi eğitimli ve kurallara
aykırı oynamazlar. Orada pek rekabet yok.
- Şüphe ve korku acı ve terör hariç.
Kendine öyle bir dünya kurmuşsun ki, kimse sana dokunamıyor. Sana
yakın olan herkes, ya senden yaşça küçük ya senden zayıf, ya da senin kontrolün
altında.
****
Gölge topraklarda yaşıyoruz. Güneş daima başka yerlerde ışıldıyor bir
yolun dönemecinde bir tepenin arkasında.
****
Eğer birilerini seviyorsanız, onların acı çekmesini istemezsiniz.
Bunu kaldıramazsınız. Onların acılarını, kendi üstünüze almak
istersiniz. Eğer, ben böyle hissediyorsam Tanrı neden hissetmiyor?
****
Biliyor musun, benim geldiğim yerde ilginç ve eski bir gelenek vardır bir
erkek, bir kızla evlenmeye karar verince, ona sorar. Buna teklif etmek,
denir.
****
İnsan bazı şeyleri söylemeli. Zaman geçer, ve yine yalnız kalırsın.
Evet. "Yalnız olmadığımızı anlamak için okuruz."
****
DUA EDİYORUM ÇÜNKÜ KENDİME ENGEL OLAMIYORUM. DUA EDİYORUM ÇÜNKÜ
ÇARESİZİM. DUA EDİYORUM ÇÜNKÜ İÇİMDEN DEVAMLI DUA ETME İHTİYACI GELİYOR,
UYURKEN, UYANIRKEN. DUA ETMEK TANRI'YI DEĞİŞTİRMİYOR. BENİ DEĞİŞTİRİYOR.
****
Ben öleceğim. Ve ben, sonrasında da, seninle olmak istiyorum.
Bunu da ancak, şimdi bunu, seninle konuşarak yapabilirim. Bir
şekilde idare ederim. Sen beni merak etme. Sanırım, bundan daha iyisi
olabilir. Sanırım, sadece idare etmekten daha iyisi olabilir. Söylemeye
çalıştığım şey o zaman duyacağın acı, şimdiki mutluluğun bir parçası.
Anlaşma böyle.
****
Tanrım, seni böyle acı içinde görmeye dayanamıyorum. Sorun değil.
Beni sessiz tutuyor. Yaklaştıkça, inanıp inanmadığının farkına
varıyorsun, değil mi? Sen her zaman, gerçek hayat henüz başlamadı, demez
miydin?
****
Yalnızca, bir parça tecrübeyle yüz yüze geldim. Tecrübe, zalim bir
öğretmen.
****
Neyin, neden olması gerektiğini, yalnızca Tanrı bilir,
- Tanrı biliyor ama umursuyor mu? - Elbette. Biz burada pek azını
görüyoruz. Bizler, yaratan değiliz. Bizler yaratıklarız, öyle değil mi?
Bizler kozmik laboratuvardaki fareleriz. Tecrübenin; bizim kendi
iyiliğimiz için olduğundan şüphem yok ama bu yine de Tanrı'yı; vivisectionist
(Tıbbi maksatlarla diri hayvan üzerinde ameliyat taraftarı veya ameliyatı yapan
kimse) yapıyor, öyle değil mi?
Öyle değil. Bu, lanet olası korkunç bir pislik, ve nasılsa öyle
olmaya devam edecek.
****
Dinlenmek istiyorum. Ama seni bırakmak istemiyorum. Ben de gitmeni
istemiyorum. Çok fazla acı. Biliyorum. Ne yapacağımı
bilmiyorum. Bana ne yapacağımı söylemelisin. Gitmeme izin
vermelisin. Yapabileceğimden emin değilim.
****
Seni seviyorum, Joy. Seni çok seviyorum. Beni çok mutlu ettin. Bu
kadar mutlu olabileceğimi bilmiyordum. Sen, benim tanıdığım en gerçek
insansın. Yüce Tanrım sevgili karım Joy'un yanında ol. Eğer onu çok
fazla sevdiysem, beni bağışla. Hepimize merhamet et.
****
Annem öldüğü zaman çocuktum. Eğer onun iyileşmesi için dua edersem ve
gerçekten iyileşeceğine inanırsam ölmez, diye düşünmüştüm. Fakat öldü.
İşe yaramıyor. Umursamıyorum. Anneni çok sevdim. Belki
de onu çok fazla sevdim. Bunu biliyordu. Bana: "Buna değer mi?"
diye sordu çünkü daha sonrasının nasıl olacağını biliyordu. Hiç adil
görünmüyor, değil mi? Neden hastalandığını, anlamıyorum. Ben de
öyle. Fakat bazı şeyleri elinde tutamazsın,
Gitmelerine izin vermen gerekir.
****
"Yalnız olmadığımızı anlamak için okuruz." Böyle olduğunu
düşünüyor musun?
****
Aşk hakkında bildiklerim, kişisel tecrübelerden çok okuduğum kitaplardan
geliyor.
Hiç birimizin, yalnız olmayı isteyeceğini sanmıyorum. Kaybetmek bu
kadar acı veriyorsa, neden aşık oluruz?
Artık bir cevabım yok, sadece yaşadığım hayat var.
Bu hayatta bana iki kez, seçim hakkı verildi.
Çocukken ve erkek olduğumda.
Çocuk güveni seçti. Erkek acı çekmeyi. Şimdi çektiğin acı, o zamanki
mutluluğun bir parçası. Anlaşma böyle.
------------------------
“Başarmış erkeğin tek sebebi her zaman olduğu gibi sevgili eşidir.”
"Çalışan kadınların en iyisi ve en mükemmeli, eşi için çalışandır. Bu
şekilde eşi ve hem kendisi efsane olur.
Joy Davidman- Grehsam Hanımefendiyi saygı ile anıyoruz."
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar