Gavsu'l Azam Karibullah İhramcızade İsmail Hakkı Toprak
Gavs’ül-âzam İhramcızâde Hacı İsmail Hakkı Toprak
Sivasî kaddese’llâhü sırrahu’l-azizin (1967-1968 yıllarında olabilir) Ankara’da
Hamamcı Şaban Aydın Efendinin evine teşrif buyurduklarında o zamanın şartlarına
göre çekilmiş ses kasetini dinleyenler açısından daha iyi anlaşılabilmesi için
bazı kısımlarını imkânımız miktarınca yazıya aktarmaya çalıştık. Allah Teâlâ
büyüklerimizden razı olsun.
Amin.
1
Tedbîrini terk eyle, takdir Hudâ’nındır.
Sen yoksun o benlikler hep vehm-ü gümânındır.
Birden bire bul aşkı bu tühfe bulanındır
Devrân olalı devrân Erbâb-ı safânındır.
Âşıkta keder neyler gam
halk-ı cihânındır
Koyma kadehi elden söz
Pir-i Mugân’ındır.
2
Meyhâneyi seyrettim uşşâka mutâf olmuş
Teklîfü tekellüften sükkân-ı muâf olmuş
Pür neş-e olup meclis bî-havf-ı hilâf olmuş
Gam sohbeti yâd olmaz, meşrepleri sâf olmuş
Âşıkta keder neyler gam
halk-ı cihânındır
Koyma kadehi elden söz
Pir-i Mugân’ındır.
3
Ey dil sen o dildâre layık mı değilsin ya
Dâvâyı muhabbette sadık mı değilsin ya
Özr-ü nedir Azrâ’nın Vamık mı değilsin ya
Bu gâm ne gezer sende âşık mı değilsin ya
Âşıkta keder neyler gam
halk-ı cihânındır
Koyma kadehi elden söz
Pir-i Mugân’ındır.
4
Mahzun idi bir gün dil meyhâne-i mânâ’da
İnkâra döşenmiştim efkâr düşüp yâda
Bir pir gelip nâgâh pend etti alel-âde
Al destine bir bâde derdi gamı ver yâde
Âşıkta keder neyler gam
halk-ı cihânındır
Koyma kadehi elden söz
Pir-i Mugân’ındır.
5
Bir bâde çek, efzûn kalıp mecliste zeber-dest ol
Atma ayağın taşra meyhânede pâ-best ol
Alçağa akarsular, pay-i hümâ düş mest ol
Pür çûş olayım dersen GÂLİB gibi ser-mest ol
Âşıkta keder neyler gam
halk-ı cihânındır
Koyma kadehi elden söz
Pir-i Mugân’ındır. [1]
—Bismillahirrahmanirrahim
—…..
—Birbirinizde mahvolun. Gardaşlarım!
—Birbirinizde mahvolun.
—Yok olun.
—Yok
—Yok olan var olur.
—Lailahe illallah.
—Nihayet, Lamevcude illallah
—Hiçbir mevcud yok Allah var
—Yok olunca Allah var olur.
—Hacı Şaban Efendi
—Doktor Ahmet Köksal’ı Sivas’a almanın kolayı
Hamamcı Şaban Aydın “İnşallah Efendim”
—Doktor Ahmet Köksal’ı Sivas’a almanın kolayı.
—Kiminen görüşeceksen görüş.
— Doktor Ahmet Köksal Sivas’taydı, görüşürdük.
—Bir hanımla geldi.
—Bu hanım kim, dedim
—“Ailem” dedi.
—Bende dedim ki
—Oruç tutar mı dedim.
—“Yok ne oruç ne namaz bir şey yok” dedi
—Orda ne olduysa o kadına oa dakikada orucada
başladı, namaza da başladı.
—Şimdi Albistan’dalar, Albistanda
—Ne bileyim işte hayali hal
—O Hayali hal
—Bu ne
Hacı Berber Bekir “Şey Konuştuğunu alıyor, Efendim”
—Biz de adamakıllı konuşamıyoruz ki.
—
Bende sanırdım ayrıyem
dost gayrıdır ben gayriyem
Benden görüp işiteni
bildim ki ol canan imiş.
—Ben yoğmuşum o varmış.
—Ben yoğmuşum.
—..
Derman arardım derdime
derdim bana derman imiş
Burhan arardım aslıma
aslım bana burhan imiş
Sağım solum gözler
idim dost yüzünü görsem deyu
Ben taşrada arar idim ol
can içinde canan imiş
Öyle sanurdum
ayrıyam dost gayridir ben gayriyam
Benden görüp işiteni
bildim ki, ol canan imiş
Savm-u salât u hac ile
sanma biter zâhid işin
İnsan-ı kâmil olmağa
lâzım olan irfan imiş
Kanden gelir yolun senin
ya kande varır menzilin
Nerden gelip gittiğini
anlamayan hayvan imiş
Mürşid gerektir bildire
Hakk’ı sana hakke’l-yakîn
Mürşidi olmayanların
bildikleri güman imiş
Her mürşide dil verme
kim, yolunu sarpa uğradır
Mürşidi kâmil olanın
gayet yolu âsân imiş
Anla heman bir söz
dürür yokuş değildir düzdürür
Âlem kamu bir yüzdürür
gören anı hayran imiş
İşit Niyâzi’nin
sözün bir nesne örtmez Hak yüzün
Hakk’tan ayan bir nesne
yok gözsüzlere pünhan imiş[2]
—…….
İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi ile Mehmet Şen Veli
aralarında konuşuyorlar. Ve ziyaretine gelen misafirlere
—Maşallah süphanallah, maşallah maşallah
—Çok memnun olduk,
—Çok yaşa, berhudar olun, berhudar olun.
Elini öpenlere;
—Berhudar olun, berhudar olun
—….
—Bunlarda Nevşehirliler!
—Nevzad değil mi?
—Çok memnun olduk, çok müşerref olduk.
—Eden eyleyen Allah. Vela havle vela kuvvete illa
billlah.
—Eden eyleyen Allah.
Bir kişi yola çıkacaklarını söylüyor.
—Hı..
—
Hakkın kullarını bazı
kul eyler
Anı kul eylemez yine ol
eyler
Alan veren odur eyler
içinde
Kimin bay-u kimini
yoksul eyler [3]
—Bizde yarın burda kalmayı, artık borç ettik. İnşaallah!
—Yarın kalacağız.
—….. Bunlarla böyle bir geldik gece. Bunlarda Sivas’a
geldiler, bizi Sivas’tan getirdiler….
—….
—Gardaşlarım!
—Şimdi,
—Hava iyi olursa, Sivas’a gelen misafirleri sahraya
götürüyoruz. Hava iyi olmazsa evde, vekalemiz var, odamız var… evde…
—Pazar perşembe akşamları muhakkak evde hatim okuyoruz.
—Bugün günlerden ne Cuma değil mi?
Hacı Berber Bekir:
“Cuma”
—Yarın cumartesi, Pazar günü muhakkak yine hatmimiz var
orda, orda bulunmamız lazım
—Ahh…
—Himmetin var olsun.
—Hadi Şemsi’den bir şey oku da, dinleyek.
(İlahiyi okuyan Hacı Berber Bekir’dir.)
Cânân ilinin güllerinin
bağı göründü
Dost ikliminin lâlesinin
dağı göründü
Envâr-ı Muhammed doğuben
tuttu cihanı
Şakka’l kamerin mu’cize
parmağı göründü
Kaygu gecesi gitti
kamu kalmadı korku
Vuslat gülünün gül
yüzünün hâli göründü
Yakub’a bugün Yusuf’unun
kokusu geldi
Eyyûb’a dahi sıhhatinin
çağı göründü
(Mecnun gibi
sahraları ağlayı gezerken
Leylâ gülünün gülyüzünün
âlı göründü.) [4]
Aşkınla bugün Şemsi yine
vecde erişti
Var ise bugün dostunun
otağı göründü
—Gardaşlarım!
— Cenab-ı Hakk kendini de verir bize,
— Kendini de verir.
—Nihayet şöyle söyleyim.
—Mecnun, Leyla vardır.
—Âşık, âşık
—Nihayet, Leylanın derdinden yanıyor Mecnun.
—Leyla gelmiş, Mecnunun yanına
—Mecnun; “Sen kimsin? demiş”
—Şöyle bir yoluna düş git demiş haber al…..
—Leylayım, demiş.
—Öyle deyince Mecnun
—Ya ben neyim? demiş.
—Mecnun kendi Leyla olmuş.
—Gardaşlarım!
—Allah istediğini verir insana, hadi, kendini de verir.
—Allah kendini de verir.
—Gardaşlarım.
—Hadi ..
—Çayları için, çayları için bakıyım.
—Allah’ın hikmetinden sual olunmaz ki;
—….fevkalade bir iş oldu.
Çay getirene
—Ben yorgunum.
—Daha içmeyim.. Gardaşım…
—Getirmesin.
—Bir damla ağzıma alakta,
—Bismillah.
—
Hakkın kullarını bazı
kul eyler
Anı kul eylemez yine ol
eyler
—Eden eyleyen Allah. Vela havle vela kuvvete illa
billlah.
—Gardaşlarım!
—Nevzad büyüdü mü?
“Büyüdü Efendim”
—Hı,hı
—O..maşallah maşallah, berhudar olun, berhudar olun
—Berhudar olun, berhudar olun
— Gardaşlarım!
—Ooo maşallah maşallah
—Elhamdulillah, görüştük.
—Ooo..Elhamdulillah, görüştük
—Fî emânillah, Fî emânillah,…
—Fî emânillah, Fî emânillah,…
—Yani Allah’ın emanetinde olun.
—Fî emânillah, Fî emânillah,…
……………
—Aleykümselam
—… Sen geldin bizde geldik
—Fî emânillah, Fî emânillah,…
—Allah’ın emanetinde olun.
—Nihayet (Allah) bilmek istedi
……..
—Himmet dediğin gönüle yazmak imiş.
—Ruha yazdık.
—Alem bir hayal
—Hayali hal
—Bir hayal
—Artık çayı kaldırın Gardaşlarım
—Çayı Kaldırın
—İzin verdik
—Yarın buradayız görüşürüz inşallah
—Hepinize izin veriyorum hadi
—Hadi görüştük ya,
—De hadi,
—Fî emânillah, Fî emânillah,…
—….
—Herkese izin verdim.
—izin veriyorum hadi
…
—
Mehmet Şen Veli “yerimiz var Efendim, rahat edersiniz.”
— Gardaşlarım!
—İzin size,
—De hadin Nevşehirliler, izin verdim size
Hacı Berber Bekir “Hulusi (Ateş) Efendi”
—Ooo, ……Haber aldık, Hulusi Efendi
—Geldin mi?…..
—inşallah iyisin
—Gelin nasıl iyi inşallah
“Evet”
—…..İyi mi
—Elhamdulillah. Yarın görüşürüz İnşallah, yarın orda
görerik İnşallah.[5]
—..
—Bende hatim yerini onu arıyorum. Hacı Hasan Efendi var
orda. Darende’de. Bu da (Hulusi Efendi) daha çocuk. …Bende Hacı Hasan Efendi’yi
arıyorum diyince, bu dedi ki “ben gösteririm” dedi. Gönlünden demiş ki “Bana
para verirse almayım, himmet isteyim.”
—Himmet gönüle yazmak imiş.
—Elhamdulillah.
Mehmet Şen Veli “Sırrı Bey, Sırrı Bey geldi.”
—Haber aldık.
—Epey gezdin, dolaştın mı?
—Epey gezdirdin mi, Sırrı Efendiyi?
—Berhudar olun, berhudar olun
—(öpenlere) Etme..Canım…
—Cümleten merhaba hoş geldiniz sefa geldiniz.
—Biz yorgunuk, bize izin verin istirahat edeceğiz. Bende
size izin veriyim. Hadi bakıyım
Hacı Berber Bekir “Yarın burdayık Allah nasip ederse,
inşallah burdayız”
—Yarın burdayız İnşallah
“Çok konuştu.”
—De hadi, gidin.
—Burda mı?
“Kerimesi var, herhalde şey gilde (Orhan Zarifoğlu
evinde”
—Hacı Ayşe mi? (Torunu)
Eşi Orhan Zarifoğlu: “Hilmi ile görüşmek istedi.”
“Gidek te Sırrı Efendi Oğlu Hilmi (Torunu Reyhan’ın eşi)
ile görüşmek istiyor. Sırrı Efendi ile görüşsünler. Burda kalmasın.”
—Sırrı Efendiyi mi götürecek
—Götürsün hadi.
—Hadi …..hepiniz gidin
—Şurayı buna verseniz.
“Hanımlar da seni gözlüyorlar, ecuk onlarda görsün”
Şen Veli “Efendim buyrun, istirahat yeriniz hazır.”
—Yeni gördük
—Hanımlarıda göreyim, geliyim.
—Hacı Bekir
—Beraber
Hacı Bekir; “Berber yatacık, herhalde.
—De hadi.
—Allah Allah
“Görsün”
—Her şeyde bir hikmetin var.
—Gelin kızlar mı
—Maşallah.
—Hikmet Hanım mı? Hikmet Hanım mı
—İnşallah iyisiniz..
—Allah sayini meşkûr etsin.
—Maşallah
—
Hakkın kullarını bazı
kul eyler
Anı kul eylemez yine ol
eyler
—…..
—….. geldik.
—Bir Hasan var. Oraya geldi. Bir araba getirdi.
….Gezdik dolaştırdı. . Bugün buraya geldik Elhamdulillah. ….Çok kişiyle
görüştük.
—Memnun olduk. Sizi gördük, muşereref olduk.
—Buyur canım.
—Yarın burdayız görüşürüz, yine görüşürüz İnşallah.
—Validem hacca gitmiş. Her makama “Dua edermiş”
—“Ya rabbi bana evlat ver” diye.
—Demişler ki; bir çocuk elbisesi yap. Çocuk istiyor ya.
Peygamberim ala-s’salavatı görmüş. Onu görmüş.[6] Elbise..yi
yapmını da bilirmiş, söylüyorlar Valideme. O şeyi Şeyhimin hanımına söylemiş.
Validem.
—Şeyhim benden sordu. Tokada gittim.
— “Nerelisin” dedi?
—Sıvaslıyım
—Kimlerdensin
—…….., dedim
—Hacı hanımın oğlu musun? diyin
—Evet dedim.
—Bana tuhaf bir şey oldu.
—Şeyhim beni sevmiş. Elbisenin kavlinden
…
—Musa aleyhisselâm Turu Sina’da Allah’la konuşurdu.
—“Ya Musa benim için amel ettin?” Diye Cenab-ı Hakk
sormuş.
—Ya Rabbi namaz kıldım, hacca gittim oruç tuttum, zekât
verdim, sadaka verdim”
—Ya Musa, bunların ahirette karşılığı var, demiş
—Benim için ne amel ettin? diyence
—Ya Rabbî sen bilin, deyince
—Ya Musa, benim için bir kul sevdin mi? demiş
—Bizde hepinizi Allah için seviyoruz. Karıncayı da Allah
için seviyoruz. Her şeyi Allah için seviyoruz.
—Şimdi Bakıyorum dışarı çıkıyorum. Neyi görürsem Allah
görüyorum. Nereye baksam Allah görüyorum. Ne görürsem Allah görüyorum.
—Bugünde böyle Allah çağırdı, geldik.
Sizleri de de gördük, yine Allah’ı gördük.
—De hadi yiyin hadi,
—Yiyin, yiyin
—Hadi canım hadi,
—De hadi, buyur
—Hikmet hanım lütfen buyur hadi,
—Yiyin, yiyin
—
—Ben yoğum O varmış.
—Ben yoğum o vardır.
—Aşık maşuk O’dur.
—….
—Aferin çok yaşa berhudar ol, berhudar ol,
—Yiyin hadi,
—….
—Canım
—……
“Hikmet Hanım kalsın mı?”
—…….
—Canım
—…….[7]
[1]— Şeyh Galip
kaddese’llâhü sırrahu’l azizin ilahisini Hacı Berber Bekir okurken karışık
vezinler ile okuyor. Ancak biz buraya orijinal şekli ile yazdık.
Açıklaması
PÎR-İ MUGAN: Mürşid-i kâmil
1-Tedbirini terk et; takdir Allah Teâlâ’nındır. Sen
yoksun; o benlikler, hep vehmindir; zannındır. Birden bire aşkı bul, bu
armağan, bulanındır. Devran, devran olalı, temiz kişilerin, ilâhî zevk
sahiplerinindir.
Âşıkta keder neyler? Gam, dünya halkınındır; feyiz ve
neşe kadehini elinden bırakma, söz pîr-i mugânındır.
2-Meyhaneyi seyrettim; âşıkların, çevresinde dönüp
durdukları yer olmuş; orada oturanlar tekliften de affedilmişler, tekellüften
de. Bir neşe gelmiş; mecliste ne korku kalmış, ne aykırılık; gama dâir sohbet
yapılmıyor, gamın bulanıklığı anılmıyor; hepsinin de meşrebi tertemiz bir hâle
gelmiş.
Âşıkta keder neyler? Gam, dünya halkınındır; kadehi elden
bırakma; söz pîr-i mugânındır.
3-Ey gönül, sen o gönül alana lâyık mı değilsin; yoksa
sevgi dâvasında gerçek mi değilsin? Azrâ’nın özrü nedir; sen Vâmık mı değilsin.
Sende bu gam ne gezer; yoksa âşık mı değilsin.
Âşıkta keder neyler? Gam, dünya halkınındır; kadehi elden
bırakma; söz pîr-i mugânındır.
4-Bir gün gönül, mânâ meyhanesinde mahzundu; hatıra
fikirler düşmüştü de inkâra döşenmiştim. Bir pîr, ansızın geldi de alelade Öğüt
verdi; eline bir şarap kadehi al, derdi de yele ver gitsin, gamı da dedi.
Âşıkta keder neyler? Gam, dünya halkınındır; kadehi elden
bırakma; söz pîr-i mugânındır.
5-Bir kadeh şarap çek, içtikçe iç; mecliste yücel; sözün
üstün olsun, yürüsün. Ayağını dışarıya atma; meyhanede ayak dire. Sular alçağa
akar; sen de küpün ayakucuna düş; alçal. Coşup köpüreyim dersen Galib gibi
sarhoş ol.
Âşıkta keder neyler? Gam, dünya halkınındır; kadehi elden
bırakma; söz pîr-i mugaanındır.
[2] Niyâzi
Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
Hakkın kullarını bazı
kul eyler
Anı kul eylemez yine ol
eyler
Alan veren odur bâzâr
içinde
Kimin bay-u kimini
yoksul eyler
Kiminin bakırını eder
altın
Kiminin altununu kara
pul eyler
Kimini güldürür daim
cihanda
Kiminin ah-u efganın bol
eyler
Kiminin sevdiğin alır
elinden
Kiminin erini alır dul
eyler
Kimine istemezken verir
evlât
Kimi ister ana yâd oğul
eyler
Kimi bulmaz giye çuldan
abayı
Kiminin atına atlas çul
eyler
Kiminin tatlı balın eder
acı
Kiminin acısın tatlı bal
eyler
Kimin bülbül ider güle
kılur zâr
Kimin pervaneveş yakıp
kül eyler
Eder ak güneşi geh kara
balçık
Kara balçığı açar gâh
gül eyler
Kimi İsa nefestir eder
ihya
Kimi deccal olup sağa öl
eyler
Çürüğü sağ edip sağı
çürük hem
Solu sağ sağı gâhi sol
eyler
Ayağı baş eder gâh ayak
Dili kulak kulağı hem
dil eyler
Fili gâhi karınca
kursağına
Koyup karıncayı gâhi fil
eyler
Çıkarır gâhi yoldan nice
yolcu
Gehi yolcuyu göstermez
yol eyler
Gehi ıssız harabı şenlik
edip
Gehi şenliği dağıtıp çöl
eyler
Anasır ipliğin tab
iğnesinden
Geçirip onu bu bunu ol
eyler
Yeli gâhi letafetle eder
od
Odu gâhi kesafetle yel
eyler
Suyu dondurup eder taş
ve toprak
Taşı toprağı akıtıp sel
eyler
Huruf-ı carre gibi cümle
eşya
Birbirine uzanıp el
eyler
Eder âkilleri çok işte
âciz
Eder öyle bir iş san
âkil eyler
Bu sözün Yunusu Mısrî
değildir
Lûgaz bunda muammasın ol
eyler
Niyâzi Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
[4] Okuyuşta Niyâzi
Misri kaddese’llâhü sırrahu’l azîze ait kısım ile karışık vezin kullanılmış.
Dost illerin menzili ki,
âli göründü
Derd-i dile derman olan
Elmalı göründü.
Tûtilere sükker bağının
zevki erişti
Bülbüllere cânân gülünün
dalı göründü.
Mecnun gibi sahralara
ağlayı gezerken
Leylâ dağının lâlesinin
âlı göründü.
Ten Yakub’unun gözleri
açılsa aceb mi?
Can Yusuf’unun gül
yüzünün hâli göründü.
Kal ehlinin akvalini
terk eyle Niyâzi
Şimdiden geru hâl
ehlinin ahvali göründü.
Niyâzi Misri kuddise sırruhu’l-azîz
[5] Seyyid Osman
Hulusi Efendinin eşi Naciye Hanım rahatsız olarak Ankara’ya geliyor.
İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi kaddese’llâhü sırrahu’l azîz onun hakkında
himmetini âli eylemiş şifa bulmasını sağlamıştır.
[6] Hacı Aişe Hanım,
Efendi Hazretlerine hamil iken hac görevlerinden olan Safâ ve Merve’yi say
ederken ilham olan aşağıdaki beyitleri çok tekrar etmiş.
İsmail’im Âzam
sensin
Gül yüzlü tazem sensin
Dört kitabın hakkı için
Gönlümde gezen sensin.
Validesi Aişe Hanıma rüyasında Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellemin“BİZ İSMAİL’İ KENDİ TOPRAĞIMIZDAN YOĞURDUK,
EKŞİTMEDİK VE SANA DA HEDİYE ETTİK” müjdesine mazhar olduğunu hatırlatırdı.
Bir başka sohbetlerinde
“Gardaşlarım! Anamın
zürriyeti olmamış anam Hacca gitmiş Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin
Ravzasında dua etmiş demiş ki, Ya Rabbî kapına geldim, bu Habibin hürmetine bir
evlat ver demiş. Zaman gelmiş karnımda, hamile olduğunu can bulduğunu fark
etmiş, iki rekât namaz kılmış, yatmış denilmiş ki, “İsmail’i kendi mayamızdan
yoğurduk, ekşitmedik ve sana da hediye ettik” sesini Anam duymuş. İki rekât
Hacet namazı kılmış. Bir gün evimizin önünde yılan yüzüme uzandı, yalamaya
başladı. Anam gördü İsmail’i yılan yiyor dedi yılanı kovdu. Gardaşlarım! Şimdi
anladık ki, yılan sevgisinden yüzümü yalarmış.
Gardaşlarım (ta ezelden
intisabım âlemin seyyidine, düştüm aşkına bu anasır bendine, çok aradım ağladım
yüz tutup Hakk’ın kendine, âlemi ervah içinde hubbu Mevlâ olmuşuz.)”(İsmail
Hakkı ALTUNTAŞ Gavs-ül Âzam İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak Sivasî Nakşi Haki
Tarikati İlm-i Ledün Sırları [Kitap]. – İstanbul : Gözde Matbaa, 2007.)
[7] Not: Sesleri
metne aktaran İsmail Hakkı ALTUNTAŞ
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar