Print Friendly and PDF

DICTIONNAIRE DE LA VIE AMOUREUSE FRANCAIS – TURC AŞK-I HAYAT SÖZLÜĞÜ FRANSIZCA – TÜRKÇE

Bunlarada Bakarsınız

 


 

J’ai souvent entendu dire, depuis mon arrivee a İstanbul, que les Français sont amoureux de leur langue, et que le français est la langue de l’amour. C’est de ces deux idees repandues ici quest nee lidee, apres le glossaire culinaire, d’un dictionnaire franco-turc de la vie amoureuse.

En realite, tous lespeuples aiment leur langue et la langue de l’amour, dit-on, est universelle. Mais il

Notre equipe de traducteurs de l’Institut et du Consulat est donc partie a la recherche des equivalents turcs a chacune des expressions françaises les plus caracteristiques de la vie amoureuse. Beaucoup dexpressions sont communes, quelles soient importees du français, ou quelles aient une traduction tres proche. Dautres sont tres differentes.

Je voudrais remercier notre Attachee de cooperation pour le français, Marie- Christine Jung d’avoir mene a bien ce travail, ainsi que les traducteurs pour le travail accompli, l’equipe qui a bien voulu en effectuer la relecture, et le groupe Doğan, avec le soutien dAkmerkez, qui en a assure l’impression. Mes remerciements vont aussi au petitjournal.com pour ses deux articles qui completent la partie lexicale.

Nous sommes ouverts a tous les complements que lon nous apportera sur d’autres expressions françaises, ou des expressions turques caracteristiques a traduire en français.

Je forme le vceu que ce petit dictionnaire, a sa maniere, contribue a rapprocher la France et la Turquie a l’instar des couples mixtes franco-turcs dont certains sont reunis au Palais de France le 13 fevrier 2014 a loccasion de la Saint- Valentin.

Bonne lecture a tous

Muriel DOMENACH

Consule generale de France a Istanbul

İstanbul’a. geldiğimden beri, Fransızların dillerine aşık olduklarını ve Fransızca’nın aşk dili olduğunu sıklıkla duydum. Mutfak sözlüğünden sonra, Fransızca-Türkçe aşk sözlüğü fikri, burada yaygın olan bu iki fikirden doğdu.

Aslında, tüm halklar kendi dillerini severler, ve aşk dilinin evrensel olduğu söylenir. Ancak bizim, hem edebi, hem de gündelik hayata ilişkin aşkı anlatan kelime haznemizden gurur duyduğumuz da doğrudur. Dilimizi seviyoruz ve onu hem bilenlerle hem de aynı zamanda, tıpkı yaklaşmaya cesaret edilemeyen birine bakarcasına, mesafeyle bakanlarla paylaşmak istiyoruz.

Bu fikirden yola çıkarak, Fransız Kültür Merkezinin ve İstanbul Fransa Başkonsolosluğunun çevirmen ekibi, aşk hayatının en belirgin Fransızca deyimlerinin her birinin Türkçe karşılığını aramaya koyuldu. Gerek Fransızca’dan ithal edilmiş olsun gerek çok yakın bir çevirisi olsun, birçok deyim her iki dilde de aynı. Bazıları ise çok farklı.

Bu çalışmayı güzel bir şekilde yürüten Fransız Dili İşbirliği Ataşemiz Sayın Marie-Christine Junga, emeklerinden dolayı çevirmenlere, tercümeleri okuyan ekibe, Akmerkez’in desteği ile baskıyı üstlenen Doğan grubuna teşekkür etmek istiyorum. Sözlüğü tamamlayan makalelerinden dolayı « lepetitjournal.com » a da ayrıca teşekkür etmek istiyorum.

Diğer Fransızca deyimler veya Fransızca’ya çevrilebilecek tipik Türkçe deyimler ile ilgili getirilebilecek tüm katkılara açık olduğumuzu belirtmek isterim.

Bu küçük sözlüğün, kendine özgü bir şekilde, Sevgililer Günü vesilesiyle, 13 Şubat 2014 tarihinde Fransız Saray’ında bir araya gelen Fransız-Türk karma çiftler örneğinde olduğu gibi, Fransa’yı ve Türkiye’yi yakınlaştırmaya katkı sağlamasını diliyorum.

Hepinize keyifli okumalar!

Muriel DOMENACH

Fransa İstanbul Başkonsolosu

s’abandonner

kendini bırakma

Accepter de perdre le contröle de soi pour la bonne cause.

Doğru amaç uğruna öz denetimini yitirmeyi kabullenme.

accepter l’autre

ötekini kabullenme

Admettre sa difference. Prendre en compte son identite singuliere.

Farklılığını kabul etmek. Özgün kişiliği dikkate alma.

adorer

tapmak

Aimer passionnement, a la folie. (familier : etre raide dingue)

Tutku derecesinde, delicesine sev­mek. (Sırılsıklam aşık olmak / deli gibi vurulmak)

aduler

tapınmak

Developper une devotion qui se rap- proche du culte de la personnalite.

Birine karşı aşırı derecede, tapmaya yakın bir tutkunluk geliştirmek.

adultere

zina

Relation hors mariage. Au theâtre, c’est la trame du vaudeville, genre souvent grivois, caracterise par une suite de rebondissements.

Evlilik dışı ilişki. Tiyatroda ani durum değişiklikleri dizisinden oluşan çoğun­lukla cüretkâr, vodvil tarzı örgüsü.

affectivite

duygusallık

Ensemble des sentiments et des emotions par opposition a ce qui depend du raisonnement.

Mantıksallık karşıtı olarak duygular ve heyecanlar bütünü.

affinite

yakınlık

Necessaire pour engendrer un rappro- chement et s’adonner a une relation intellectuelle ou physique.

Bir yakınlaşma gerçekleştirmek, entelektüel ya da bedensel bir ilişkiye girişmek için gereklidir.

alter ego

alter ego

Expression latine : «autre soi-meme», on peut egalement dire âme s«ur, personne avec laquelle on est sur la meme longueur d’onde.

Latince deyim: “öteki ben”, ruh kardeşi, aynı dalga uzunluğu üzerinde olunan kişi de denebilir.


 

alchimie

simya

En grec “magie noire”. Analogie, conformite de sentiments, de goûts permettant une entente ressemblant au principe des affinites en chimie.

Yunanca “kara büyü”. Kimyadaki yakınlıklar ilkesini andıran bir biçim­de duygular ve zevkler uyuşumu, benzerlik.

amant/e

sevgili / dost

Se dit de l’homme avec qui une fem- me a une histoire d’amour en dehors du mariage mais aussi de la femme qui est dans la meme configuration.

Bir erkeğin evlilik dışı aşk ilişkisine girdiği kadın, aynı şekilde aynı durum­daki bir kadın için de geçerlidir.

amour

aşk

Concept universel vers lequel tout le monde tend et que certains font. Par ailleurs, l’Amour est egalement un fleuve qui prend sa source en Mongolie.

Herkesin ulaşmaya çalıştığı, kimileri­nin gerçekleştirdiği evrensel kavram. Ayrıca Aşk, kaynağını Moğolistan’dan alan bir nehirdir

amourette

macera

Se dit d’une aventure ephemere dans laquelle on trouve une certaine notion de legerete et d’insouciance.

Bir tür tasasızlık ve hafiflik duygusuyla geçici bir aşk hikayesi.

amoureux/se

âşık

Celui ou celle qui aime, celui qui fait la cour. L’etre humain se choisit souvent un amoureux/se des la cour de recreation.

Tutkuyla seven, kur yapan erkek ya da kadın. İnsanlar çocukken çoğu zaman teneffüs saatlerinde bile kendine bir aşk bulur.

androgyne

erdişi

A la fois homme et femme, tout etre est a la recherche de sa moitie perdue. C’est ainsi que Platon definit, dans le Banquet, l’amour et le mythe de l’androgynie primitive.

Hem kadın, hem erkek; her varlık kayıp yansını arar. Eflâtun, Şölen’de ilkel erdişinin aşkını ve söylencesini böyle niteler.

aphrodisiaque

afrodizyak

Piment parfois necessaire pour reveiller le desir assoupi. Beaucoup de produits naturels ou artificiels pretendent l’etre.

Kimi kez uyuklayan isteği uyandırmak için gerekli biber tat-tuz. Pek çok doğal ya da yapay ürün bu niteliği taşıma iddiasındadır.


 

atout

koz

Carte maîtresse pour seduire. Chance de succes, de reussite en amour.

Baştan çıkarmak için en geçerli kart. Aşkta başarı, kazanma şansı.

art de seduire

baştan çıkarma sanatı

Pour seduire il faut se connaître soi-meme, et etre capable d’interpre- ter correctement le langage corporel de l’autre.

Birini baştan çıkarmak için insanın önce kendini iyi tanıması ve ötekinin bedensel dilini doğru yorumlaması gerekir.

attachement

bağlanma

Lien fort d’affection, de sympathie, d’amour ou d’amitie qui unit deux personnes.

İki kişiyi birbirlerine bağlayan duygu, sempati, aşk ya da güçlü dostluk ilişkisi.

attentes

bekleyişler

Esperances amoureuses souvent deçues ou utopiques. On se fait une image idealisee de l’autre.

Aşk alanında çoğu kez düş kırıklığı ya da umutsuzlukla sonuçlanan umutlar. Ötekini hayalimizde mükemmel olarak algılarız.

attirance

çekicilik

Fait de tomber sous le charme. Cette attirance est d’abord physique, elle se fait par le regard et se traduit, par exemple, par une nervosite, une rougeur, une parole embarrassee.

Birinin cazibesine kapılma olgusu. Bu çekicilik ilk önce dış görünümle ilgilidir, bakışla oluşur ve örneğin, bir sinirlilik hali, yüz kızarması, dil dolaş­masıyla belirginleşir.

attrait

çekim

Ce par quoi quelqu’un attire, procure du plaisir. Democrite faisait reference a l’attraction universelle des atomes: c’est l’origine de l’expression « avoir des atomes crochus ».

Birinin çekicilik, zevk yaratma özel­liği. Demokrttos atomların evrensel çekiciliğine gönderme yapıyordu: bu, kancalı atomları olma deyimine kaynaklık eden olgudur.

authenticite

içtenlik

Elle correspond a la verite profonde, au caractere essentiel.

Derin gerçeğe, temel kişiliğe uy­gunluk.

aventure extra-conjugale

evlilik dışı serüven

C’est une liaison passagere, souvent hasardeuse, par rapport a une autre relation amoureuse.

Çoğunlukla rastlantı sonucu oluşan, bir başka aşk serüvenine göre geçici ilişki.


 

bague

yüzük

On dit d’une personne qu’elle a la bague au doigt lorsque cette derniere est mariee. C’est un symbole d’union entre deux etres.

Bir kişinin parmağında yüzük oldu­ğunda o kişinin evli olduğu anlaşılır. İki kişi arasındaki birliğin simgesidir.

baiser

öpücük

Marque d’amour, d’affection ou de respect dans la plupart des cultures.

Kültürlerin çoğunda aşk, sevgi ya da saygı göstergesi.

baratiner

dil dökmek

Une personne baratine quand elle fait, pour seduire, des discours parfois trompeurs.

Kişinin birini baştan çıkarmak için bazen yanıtıcı biçimde konuşması.

beau parleur

ağzı laf yapan

Type masculin, manipulateur souvent inconstant et qui s’apparente au Dom Juan.

Çoğu kez sadakatsiz Don Juan’la benzerlik gösteren erkek kişi.

becet

öpücük

Dans le langage populaire, ce terme designe l’action de faire un petit baiser du bout des levres.

Bu terim halk dilinde dudaklarının ucuyla öpücük kondurmayı anlatır.

bien-aime

sevgi odağı kişi

Personne cherie qui fait l’objet d’une attention particuliere.

Özel bir ilginin nesnesi olan sevilen kişi.

bien-etre

rahatlık

Sensation agreable, epanouissement de l’etre produit par la satisfaction des besoins physiques.

Bedensel ihtiyaçların giderilmesi sonunda yaşanan rahatlama duygusu.

blondes versus brunes

sarışınlar ve esmerler

On trouve de nombreuses blagues sur les blondes qui ne les mettent pas a leur avantage. Un adage pretend par ailleurs que les brunes ne comptent pas pour des prunes.

Sarışınların lehine olmayan pek çok şaka vardır. Ayrıca bir halk deyimine göre sarışının adı esmerin tadı.


 



carte du tendre

tutkulunun / vurulmuşun yol haritası

Parcours du combattant amoureux pour acceder au bonheur en evitant le lac d’indifference naviguant entre inclination et estime. Imaginee au XVIIeme siecle, cette carte s’inscrit dans la periode dite de la preciosite.

Âşık savaşçının mutluluğa ulaşmak için, eğilim ve beğenilme arası seyre­den ilgisizlik gölüne düşmeden geçtiği yol. Söz konusu harita, 17. yüzyılda düşünülmüş olup, özentilik dönemi diye anılan dönemde geçer.

celibataire

bekâr

Jadis vieux garçon ou vieille fille solitaire. La modernite a notamment introduit le celibat geographique, moins pejoratif.

Eskilerde yalnız yaşayan yaşlanmış erkek ya da evde kalmış kız. Modern­leşme, daha az küçültücü olan coğrafi bekârlık deyimini getirdi.

chantage

şantaj

Fait d’exercer une pression psycho- logique pour amener l’autre a capitu- ler ou a se rapprocher.

Ötekini teslim olmaya ya da yakın­laşmaya zorlamak için başvurulan psikolojik baskı olayı.

charme

cazibe

Grâce seduisante qui emane d’une personne, attrait mysterieux qui provoque parfois la fascination.

Bir kişiden çevresine yayılan baş döndürücü etkileme gücü, kimi kez büyülenme yaratan esrarengiz algı.

cherie

sevgilim

Mot doux generique, frequemment utilise dans le couple, parfois remplace par des noms d’animaux, par exemple ma biche, mon lapin ou d’insectes comme ma puce.

Çiftler tarafında sık sık kullanılan, kimi kez tavşanım ya da böceğim gibi hayvan veya böcek adlarıyla da değiştirilen, yumuşak giriş sözcüğü.

cocu

boynuzlu

Dont le conjoint infidele a une relation adultere (synonyme : trompe).

Sadık olmayan eşinin evlilik dışı ilişki­si olan kişi (eşanlamlısı: aldatılan)

coeur

kalp

Symbole de l’amour quand il n’est pas cardiaque.

Hastalıklı olmadığında aşkın simgesi.

communication

iletişim

Echange essentiel pour le partage des idees et la resolution des conflits.

Fikirpaylaşımı ve çatışmaların çözü­mü için temel yol.


 

comprehension

anlayış

Elle amene a admettre facilement le point de vue de l’autre ; c’est une forme de tolerance.

Ötekinin düşüncesini kolayca kabul­lenmeyi sağlar; bir hoşgörü yoludur.

copain, copine

erkek/kız arkadaş

A l’origine, camarade de classe ou de travail. Peut aussi etre synonyme de petit ami ou d’amoureux.

Temelde, okul ya da iş hayatındaki yakın arkadaş. Sevgili anlamında da kullanılırr

confiance

güven

Necessaire pour se sentir en securite, pour eviter les soupçons et faire regner l’harmonie.

Kendini güvende hissetme, kuşkular­dan uzaklaşma ve ahenk kurma için gerekli olanr

coup de foudre

yıldınm aşkı

Elan subi, immediat et irresistible pour quelqu’un.

Birisine karşı duyulan âni, engellen­mez sevgisel atılım.

couple

çift

Union de deux personnes (de meme sexe ou non) dont le statut et la duree peuvent etre variables.

İki kişinin (aynı veya karşı cinsten) süresi ve yasal niteliği değişebilen, beraberliği.

cour

kur

Faire la cour a quelqu’un : expression un tantinet surannee qui designe l’ensemble des attentions qu’on a pour plaire, pour gagner le coeur de l’autre.

Birine kur yapmak: ötekinin hoşuna gitmek, onun kalbini kazanmak için yapılan tüm dikkat çekici davranışları anlatan, bir parça eskimiş, deyim.

cristallisation

kristalleşme

Concept invente par Stendhal pour decrire le phenomene d’idealisation a l’«uvre au debut d’une relation amoureuse.

Bir gönül ilişkisinin başlangıcında ger­çekleşen karşıdaki kişiyi mükemmel olarak görme halini tasvir amacıyla Stendhal tarafından icat edilen deyim.


 

 

deception

düş kırıklığı

Quand le resultat escompte n’est pas au rendez-vous.

Umulan sonuç gerçekleşmediğinde.

demonstrations

göstergeler

Marques exterieures d’interet, d’a- mour ou d’amitie. Mots d’amour ou gestes marquant l’attention.

İlgiyi, sevgiyi ya da dostluğu belirten dışsal işaretler. İlgiyi belirten aşk sözcükleri ve hareketleri.

desamour

aşksızlık / aşksız kalış

Quand l’amour quitte le navire.

Aşk gemiyi terk ettiğinde.

desir

arzu

Force positive et motrice qui nous pousse vers ce que l’on n’a pas et dont on espere une satisfaction.

Bizi sahip olmadığımız, elde edildi­ğinde tatmin olmamızı sağlayacağını düşündüğümüz şeye doğru yönetten olumlu ve itici güç.

deuil d’une relation

bir ilişkinin yası

Lorsqu’une relation se termine, ca- pacite a tourner la page sans tomber dans le syndröme du retroviseur.

Bir ilişki bittiğinde, geriye bakmadan sayfayı çevirme gücü.

Dom Juan

Don Juan

Different du Casanova pour qui toute femme est une proie potentielle, Dom Juan prend son plaisir dans la conquete.

Her kadının kendisi için potansiyel bir av olduğuna inanan Casanova’dan farklı olarak Don Juan kadınlan fethetmekten hoşlanır.

double vie

çifte yaşam

Mener de front deux histoires au prix de dissimulations et de mensonges.

Gerçeği gizleme ve yalanlar pahasına iki öyküyü birlikte yürütmek.

doute

kuşku

Incertitude qui fait naître le soupçon et la mefiance quant a la sincerite du partenaire.

Eşin samimiyetine karşı şüphe ve gü­vensizlik duyguları yaratan tereddüt.


 

drague

tavlama

Technique pour aborder une personne et tenter de nouer une relation. Long- temps reservee aux hommes mais de nos jours ouvertement maîtrisee par les femmes.

Uzun süre erkeklerin tekelinde kalmış ancak günümüzde kadınların da sakınmadan kullandıkları, karşıdaki kişiye yanaşma ve ilişki kurma tekniği.

duper

kandırmak

Abuser de la bonne foi d’une per- sonne.

Bir kişinin iyi niyetini istismar etmek.

 

 

ecoute

dinleme

Etre a l'ecoute de l’autre, c’est etre attentif a ses aspirations, a ses desirs.

Birini dinlemek, o kişinin eğilimlerine ve isteklerine karşı duyarlı olmak.

egoiste

egoist

Certains “Ego” (moi en grec) sont surdimensionnes car uniquement centres sur eux-memes. Incompatible avec l'amour.

Küm i “Ego”lar (Yunanca: ben) yalnızca kendilerine odaklı olduklarından şişer.

emotion

heyecan

Sensations agreables ou desa- greables qui se manifestent lors d'un changement exterieur ou interieur brusque.

Âni bir iç ya da dış değişim sonu­cunda doğan hoş ya da hoş olmayan hisler.

engagement amoureux

aşk bağlantısı

Degre d'implication dans une histoire, quelles qu'en soient les conse- quences.

Sonuçlan ne olursa olsun bir macera­ya katılım derecesi.

elu(e) de son coeur

kalbinin seçtiği kişi

Personne que le coeur a choisie comme âme sreur.

Kalbin ruh ikizi olarak seçtiği kişi.


 

embrasser

sarılıp öpüşmek

D’abord serrer dans ses bras puis donner des baisers. On peut aussi sauter la premiere etape.

Önce kolları arasına almak, sonra da öpmek. Birinci aşama atlanabilir de.

ennui

sıkılma

Il peut naître de l’uniformite, de la routine, du quotidien. S’en mefier.

Tekdüzelikten, alışkanlıklardan, gün­lük rutinden doğabilir. Kaçınılmalıdır.

epouser

evlenmek

Prendre pour epoux/epouse, se marier. L’expression “epouser le sac” veut dire epouser une femme tres riche.

Eş olarak almak, evlenmek. “Turnayı gözünden vurmak” deyimi çok zen­gin bir kişiyle evlenmek demektir.

(s’) eprendre

tutulmak

Tomber amoureux, etre saisi, entraîne par un sentiment passionne.

Âşık olmak, şiddetli bir tutkuya ka­pılmak.

erotisme

erotizm

Climat favorable au plaisir et au desir. En grec, le mot “eros” renvoie a la passion appliquee a l’amour et au desir sensuel.

Zevke ve arzuya uygun ortam. Yunan- cada “eros” sözcüğü tutkusal aşka ve bedensel zevke gönderme yapar.

etat amoureux

âşık olma durumu

Disposition particuliere de l’esprit qui entraîne une sensation d’euphorie et une sensibilite a fleur de peau. Tres agreable.

Zihnin mutluluktan uçma ve aşırı duyarlılık duygusuna yol açan özel bir hali. Çok hoştur.

eternel(le) insatisfait(e)

ebedi tatminsiz

Celibataire difficile a contenter.

Memnun edilmesi zor bekâr.

etreindre

sarılmak

Embrasser, enlacer, avoir une union charnelle.

Öpmek, sımsıkı kucaklamak, tensel bir birlik içinde olmak.

ex

ex

Celui ou celle qui appartient a une histoire anterieure, pas forcement un cadeau.

Önceki bir öyküye ait, güzel anılmaya- bilen, erkek ya da kadın.


 

 

 

fantasme

düş kurma

Reve façonne par l’imagination dans lequel on projette des desirs souvent inavoues.

İçerisinde genellikle itiraf edilmemiş arzuların yansıtıldığı hayal gücü ile şekillendirilmiş düş.

fasciner

büyülemek

Chercher a eblouir, a hypnotiser.

Göz kamaştırmaya, hipnotize etmeye çalışmak.

feminite

kadınsılık

Surtout presente chez la femme, introuvable chez certains hommes.

Özellikle kadınlarda mevcuttur kimi erkekte bulunmaz.

fiançailles

nişan

Engagement solennel et officiel d’un futur mariage symbolise par l’offre d’une bague.

Bir yüzüğün sunulması ile simgeleşti­rilmiş müstakbel bir evliliğin görkemli ve resmf vaadi.

fidelite

sadakat

Relation solide au sein du couple qui resiste a toute tentation.

Her türlü yasak arzuya karşı direnen çift arasındaki sağlam ilişki.

flamme

alev

Declarer sa flamme, son amour ardent.

Aşk ateşini, tutku dolu aşkını ilan etmek.

flirt

flört

C’est une relation amoureuse plus ou moins chaste, un contrat a duree determinee.

Az çok iffetli aşk ilişkisidir, belirli süreli bir sözleşmedir.

etre fou ou folle de quelqu’un

birisi için deli olmak

Eprouver un amour demesure pour une personne.

Bir kişiye aşırı ölçüde aşk beslemek.

frustration

yoksun kalma

Ne pas etre invite lors de la St Valen- tin, par exemple.

Örneğin sevgiler gününde davet almamak.


 

gaffeur

pot kırıcı

Individu qui collectionne les mala- dresses et s’eloigne de facto de son objectif.

Beceriksizlikleri koleksiyon yapan ve fiili olarak hedefinden uzaklaşan birey

galanterie

kibarlık

Art de la courtoisie que les femmes attendent des hommes.

Kadınların erkeklerden beklediği nezaket sanatı.

gigolo

jigolo

Amant de coeur d’une femme plus âgee qui l’entretient.

Geçimi yaşlı bir kadının tarafından sağlanan erkek sevgili.

glamour

cazibe

A la fois sexy et romantique.

Hem seksi hem romantik.

gueule

surat

Façon tres feminine de montrer son humeur.

Ruh halini göstermenin çok kadınsı yolu.

(faire) la gueule

surat (asmak)

Maniere aussi tres masculine de montrer sa desapprobation.

Birşeyi onaylamadığını göstermenin çok erkeksi bir biçimi.

haır

nefret etmek

C’est brûler ce qu’on a adore.

Taparcasına sevmiş olduğumuz şeyi yakmaktır.

harmonie

ahenk

Accord des pensees, des sentiments, des projets qui produit un climat agreable entre deux etres.

İki insan arasında hoş bir ortam üreten duygu, düşünce, izdüşüm bütünlüğü.

harem

harem dairesi

Appartement reserve aux femmes. L’expression “etre entoure d’un harem” designe un homme entoure d’un groupe de femmes.

Kadınlar için tahsis edilmiş daire. “Bir hareminin olması” deyimi bir grup kadın tarafından kuşatılan erkek için söylenir

heterosexuel

heteroseksüel

Attire par une personne de sexe oppose ; aujourd’hui d’autres formes de sexualite sont admises.

Karşı cinsten birine ilgi duyma; günümüzde cinselliğin diğer şekilleri kabul edilmekte.

homosexuel

eşcinsel

Attire par une personne du meme sexe.

Hemcinsine ilgi duyma.


 

 

ideal

kusursuz model

C’est une construction de l’esprit, une utopie. L’ideal masculin et l’ideal teminin evoluent au fil des siecles et sont encore en transformation.

Bir zihniyetin inşaası, bir ütopyadır. Eril ve dişil kusursuz model asırlar boyun­ca gelişir ve her daim aynı kalmaz.

idylle

idil

Aventure amoureuse fraîche et naıve.

Taze ve saf aşk macerası.

illusion

yanılsama

On caresse une illusion quand on se fait une image fausse de la realite. En amour, cela arrive souvent.

Gerçeğin ne olduğu ile ilgili yanlış bir izlenim edindiğimizde, hayalf bir görüntüye dokunuruz. Aşkta, bu sıkça olur.

immature

olgunlaşmamış

Qui manque de maturite. Adjectif souvent attibue aux hommes, a tort sans doute.

Olgunluktan yoksun olan. Çoğu kez, şüphesiz haksız yere, erkeklere maledilen sıfat.

independance

bağımsızlık

La femme moderne qui gagne sa vie gagne egalement son independance. Cela modifie fondamentalement les relations contractuelles dans le couple.

Geçimini sağlayan çağdaş kadın keza bağımsızlığını da kazanır. Bu, çift arasındaki sözleşmeli ilişkileri teme­linden dönüştürür.

inegalites

eşitsizlikler

Les inegalites entre hommes et femmes persistent encore de nos jours, notamment en terme d’emploi et de salaire.

Kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsizlikler özellikle de istihdam ve ücret bakımından, günümüzde hala sürmektedir.

initiative

ön ayak olma

D’apres l’opinion commune, c’est l’homme qui prend l’initiative de la conquete. Mais ce n’est qu’une opinion.

Ortak bir görüşe göre, baştan çıkar­maya ön ayak olan erkektir. Lakin bu sadece bir görüştür.


 

instinct

içgüdü

Pulsion innee, puissante, indepen- dante de la volonte. Certains instincts sont dits primitifs.

İradenin doğuştan, güçlü, bağımsız dürtüsü. Bazı dürtülere ilkel denir.

intime

mahrem

On parle de relations intimes quand elles sont privees et habituellement cachees aux autres.

Mahrem ilişkilerden, ilişkiler özel ve alışılmış bir biçimde başkalarından gizli olduğunda bahsederiz.

intermittences du creur

kalbin gelgitleri

Designe, en reference a Marcel Proust, les regrets et souffrances lies a la perte des etres aimes de par les effets impromptus de la memoire.

Marcel Proust’un deyimiyle, belleğin ani etkileri nedeniyle sevilen kişinin kaybından doğan pişmanlık ve acılan ifade eder.

intrigue amoureuse

aşk entrikası

Trame d’une reuvre ou d’un film qui met en scene une histoire d’amour.

Bir yapıtın veya bir filmin, bir aşk hikayesini anlatan kesidi.

introspection

içe bakış

Observation de ses propres etats de conscience. Acte parfois necessaire meme s’il est douloureux.

Bizati kendi bilinç hallerinin gözlemi. Sancılı da olsa, bazen gerekli bir eylem.


 

jardin secret

gizli bahçe

C’est ne pas dire tout haut ce qui importe tout bas.

Usulca neyin önemli olduğunu yüksek sesle söylememektir.

jalousie

kıskançlık

La jalousie amoureuse est une emotion empreinte d’agressivite en reaction a la peur de perdre l’etre aime au profit d’un rival.

Aşk kıskançlığı sevilen kişiyi rakibe karşı kaybetme korkusuna tepki olarak saldırganlık izi taşıyan bir histir.

jouissance

büyük haz

Moment d’extase et de plaisir dans l’amour.

Aşkta kendinden geçme ve zevk anı.

je t’aime

seni seviyorum

Declaration d’amour qui existe dans toutes les langues, a memoriser si on est un grand voyageur. Theme de la reception organisee au Palais de France le jeudi 13 fevrier 2014.

Bütün dillerde var olan aşk ilanı, eğer büyük bir gezgin isek akılda tutmalı. 13 Şubat 2014 tarihinde Fransa Sarayı’nda düzenlenen resepsiyonun teması.

 

 

langueur

kendinden geçmişlik

Attitude qui evoque la volupte amoureuse. Se traduit souvent par le regard.

Şehveti çağrıştıran tavır. Çoğu kez bir bakış ile açığa vurulur.

larmes

gözyaşları

Occasionnees par un chagrin, par une vive emotion mais aussi par la joie.

Kederden, yoğun çoşkudan aynı zamanda sevinçten kaynaklanır.


 

lit

yatak

Objet qui n’est pas exclusivement le symbole du sommeil.

Sadece uykunun simgesi olmayan nesne.

lune de miel

balayı

Mois qui suit le mariage. Periode qui est censee etre la plus heureuse d’un couple.

Düğünden sonraki ay. Bir çiftin en mutlu olması gerektiği kabul edilen dönem.

macho

maço

Mâle latin a l’origine. Individu qui pense que l’homme domine en tous points la femme et que cela lui confere des privileges. Le pire, c’est que certaines femmes apprecient ce comportement.

Latin kökenli erkek. Kadını her ba­kımdan erkeklerin komuta ettiğini ve bunun ona imtiyazlar sağladığını dü­şünen birey. İşin kötüsü, bazı kadınlar bu davranışı takdir ederler.

maîtresse

metres

Femme qui a une aventure avec un homme marie.

Evli bir adamla ilişkisi olan kadın.

mamour(s)

cilve(ler)

Faire des mamours, c’est manifester sa tendresse par des câlins, des gestes tendres.

Cilveler, okşamalar ve yumuşak dav­ranışlar ile şefkatini göstermektir.


 

mariage

evlilik

Union reconnue socialement et qui peut etre completee par une union religieuse. Prevue pour etre indis- soluble. Ouverte en France comme dans d’autres pays aux couples du meme sexe.

Bir dini birlik ile de tamamlanabilen toplum tarafından kabul edilen birlik. Bozulmaz olduğu düşünülerek yapılır. Başka ülkelerde de olduğu gibi Fran­sa’da da eşcinsel çiftlere açıktır.

masochiste

mazoşist

Personne qui trouve sa satisfaction dans la souffrance.

Tatminini acı çekmede bulan kişi.

megere

şirret

Stereotype de la femme mechante qui envenime toutes les situations. Ce comportement s’explique en general par une accumulation de frustrations.

Tüm durumları zehir eden basma­kalıp kötü kadın modeli. Bu davranış genellikle hayal kırıklıklarının birikimi ile izah edilir.

menage

yuva

Constituer un menage, c’est vivre a deux. D’apres le sociologue Jean-Claude Kaufmann, l’achat du lave-linge marquerait une etape fondamentale dans la constitution du couple moderne.

Bir yuva kurmak demek iki kişi olarak yaşamak demektir. Sosyolog Jean- Claude Kauimann’a göre, çamaşır makinasının satın alınması çağdaş çiftin kurulmasında temel bir adım oluşturur.

metrosexuel

metroseksüel

Homme citadin qui prend soin de son apparence. Effet de mode pour les magazines feminins.

Görünümüne özen gösteren kentli er­kek. Kadın dergileri için moda olgusu.

meuf

hatun

Designe la femme, la fille en verlan.

Argoda kadını belirtir.

misogynie

kadınsevmezlik

Mepris affiche des femmes, de leurs competences et de leurs performan- ces. La misogynie se combine parfois avec le machisme.

Kadını, kadınların yetenekleri ve de başarılarını açık bir şekilde hor görme.

Bazen, kadın düşmanlığı, maçoluk ile birleşir.


 

nana

nana

Terme familier designant une jeune femme. “Nana” d’Emile Zola raconte la decheance d’une courtisane.

Fransız halk dilinde genç bir kadını belirtir. Emile Zola’nın “Nana” romanı kibar bir fahişenin düşüşünü anlat­maktadır.

narcissique

narsist

Amoureux de sa propre image com- me le beau Narcisse. Peu compatible avec l’amour d’autrui.

Güzel Narcissus gibi kendi görüntüsü­nün aşığı. Başkasına duyulan sevgi ile az uyumlu.

noce(s)

düğün

Rejouissances qui accompagnent le mariage. Faire la noce, c’est faire la fete.

Evliliğe eşlik eden eğlence. Nikâh şöleni yapmak, eğlenmektir.

nuptial/e

düğün töreniyle ilgili

Qui concerne le mariage. La marche nuptiale de Mendelssohn est une musique a laquelle on reconnaît un mariage des les premieres notes, en Occident.

Evlilik ile ilgili. Mendelssohn’un düğün marşı, Batı’da bir düğünü birinci nota­larından tanıdığımız bir müziktir.

nymphette

çok genç seksi kız

Tres jeune fille sexy qui joue l’inno- cente a l’image de Lolita, l’lıeroıne de Nabokov.

Nabokov’un kahramanı Lolita görün­tüsünde masumu oynayan çok genç seksi kız.


 

obsession

saplantı

Idee fixe a laquelle on ne peut echapper.

Kurtulamadığımız sabit fikir.

obstacle(s)

engel(ler)

L’amour dit-on se nourrit d’obstacles, mais s’il n’y en a pas, c’est encore mieux !

Aşkın engellerden beslendiği söylenilir ama engel yoksa, daha da iyi!

odalisque

cariye

Du turc odalık, concubine du Sultan. La toile d’Ingres “ la Grande oda- lisque” est un exemple de l’incarna- tion de l’imagerie orientale du XIXeme siecle.

Türkçe odalık (kelimesinden gelir), Pa- dişah’ın nikahsız eşi. Ingres’in “Büyük Odalık” yağlıboya tablosu 19. yüzyılın Doğu'ya bakışına bir örnektir.

 

 

P.A.C.S.

PA.C.S.

Pacte Civil de Solidarite cree en France en 1999 pour unir deux etres, quel que soit leur sexe.

Cinsiyetine bakılmaksızın iki kişiyi birleştirmek için 1999 yılında Fran­sa’da kurulmuş Medenî Dayanışma Anlaşması.

papillonner

daldan dala konmak

Fait de passer d’une conquete a une autre, comme un papillon qui va de fleur en fleur.

Çiçekten çiçeğe konan bir kelebek gibi, bir fetihten diğerine koşma durumu.

parite

tam eşitlik

Designe l’egalite de representation entre hommes et femmes dans l’ensemble de la societe.

Toplumun genelinde kadın ve erkek arasında temsil eşitliğini belirtir.


 

partager

paylaşmak

Principal interet de la vie amoureuse. Seul l’etre aime ne se partage pas.

Aşk hayatının başlıca meselesi. Yalnızca sevilen kişi paylaşılmaz.

pas

adım

Faire le premier pas, c’est prendre l’i- nitiative pour aboutir au pas de deux.

İlk adımı atmak, ortak adımı atmak için inisyatifalmaktır.

passion

ihtiras

Etymologiquement, on la subit, elle est incontrölable, limitee dans le temps, violente et souvent fatale.

Sözcük kökenine baktığımızda, ona maruz kalırız, ihtiras, kontrol edileme­yen, zamanda sınırlı, şiddetli ve çoğu kez yıkıcı olandır.

plaire

hoşuna gitmek

Faire naître l’interet, le desir pour exister au regard de l’autre.

Diğerinin nazarında var olmak için ilgi ve arzuyu ortaya çıkarmak.

platonique

platonik

Du nom du philosophe grec Platon. Dans la langue courante, se dit d’un amour non abouti sur le plan physique.

Yunan filozof Platon’un isminden gelir. Günlük dilde fiziksel olarak sonuçlanmayan bir aşkı ifade etmek için kullanılır.

play-boy

playboy

Beau, jeune, elegant et masculin, il incarne le seducteur contemporain qui a le sens des apparences.

Yakışıklı, genç, şık ve maskülen, görünüşten anlayan çağdaş kadın avcısını temsil eder

porte-jarretelle

jartiyer

Piece de lingerie qui est aussi un accessoire de seduction. Peu usite en dehors des situations amoureuses.

Aynı zamanda da baştan çıkarıcı bir aksesuar olan kadın iç çamaşırı. Romantik durumlar dışında nadiren kullanılır.

possessif

sahiplenici

La possession peut se traduire par un pronom : mon amour, mon cheri, mon creur. Mais autrui ne se possede jamais.

Sahiplenme, bir zamir ile ifade edilebilir : aşkım, sevgilim, canım. Lakin başkasına hiç bir zaman sahip olunmaz.


 

prince charmant

beyaz atlı prens

Homme feerique et intemporel toujours attendu par ces dames. De preference beau, riche, intelligent.

Her zaman bazı kadınlar tarafından beklenilen ezelî ve büyülü adam. Tercihen, yakışıklı, varlıklı, akıllı.

promesse

verilen söz

1l faut tenir les promesses et meme celles que l’on n’a pas faites. L’amour lui-meme, quand il est veritable, est toujours une promesse.

Verilen sözlerin hatta verilmeyenlerin de tutulması gerekir. Gerçek olduğun­da, aşkın kendisi, her daim verilen bir sözdür.

preuve

kanıt

Les sentiments ne sont pas obligatoi- rement des preuves, il faut des actes.

Duygular, kaçınılmaz bir biçimde kanıt değillerdir, icraatlar gerekir

 

 

reconciliation

barışma

Apres une dispute, c’est le moment ou la paix revient : tout le monde s’embrasse.

Bir tartışma sonrasında, barışın geldiği an: herkes kucaklaşır.

reflechir

düşünmek

C’est essayer de contröler ce qui est incontrölable, en amour du moins.

En azından aşkta, denetlenemeyeni, denetlemeye çalışmaktır.

relation

ilişki

Lien plus ou moins durable qui s’e- tablit entre deux personnes : relation d’amitie, relation amoureuse, relation fusionnelle.

İki kişi arasında kurulan az ya da çok kalıcı bağ: dostluk ilişkisi, aşk ilişkisi, simbiyotik ilişki.

rencontre

karşılaşma

Moment impromptu qui permet d’aller plus loin. C’est le debut d’une histoire, dans la vie comme dans les films. Parfois sur le net, par simple correspondance.

Daha ileriye gitmeye imkan veren doğaçlama anı. Bu, filmlerde olduğu gibi hayatta da bir hikayenin baş­langıcıdır. Bazen internette, sadece yazışma yoluyla.


 

rendez-vous

randevu

Rencontre convenue entre deux personnes. Ne s’obtient que si on se deplace, ne peut etre virtuel. Le but du premier rendez-vous amoureux est de briser la glace en gardant son sang-froid.

İki kişinin anlaşarak buluşması.

Sadece harekete geçilirse amacına ulaşır, sanal olamaz. İlk aşk buluşma­sının amacı soğukkanlılığını koruyarak camı kırmaktır.

respect

saygı

Fait d’accepter la difference de l’autre.

Diğerinin farklılığını kabul etme durumu.

ressentir

hissetmek

Avoir la capacite d’eprouver des sentiments, faire preuve de sensibilite.

Duygu hissetme yeteneğine sahip olmak, hassasiyet gösterebilmek

rival(e)

rakip / rakibe

Celui ou celle dont, en amour, on ne supporte pas la concurrence dans le creur de l’etre aime.

Aşkta, sevgilinin kalbinde rekabetine katlanmadığımız kişi.

rides

kırışıklıklar

Signes du temps et de l’âge. Elles peuvent se tirer, se combler, ou simp- lement raconter une histoire.

Zaman ve yaşın belirtileri Gerileti­lirler, boşlukları doldurulabilir, ya da sadece bir hikaye anlatabilirler.

rituel(s)

rituel

Habitudes dont se nourrit la relation amoureuse et qui reposent sur la repetition.

Aşk ilişkisinin beslendiği ve tekrara dayalı alışkanlıklar.

romantique

romantik

Etre excessivement sentimental.

Perdre du temps chez les fleuristes, par exemple, ou s’attarder dans les lieux romantiques listes par le Petit Journal.

Aşırı duygusal kişi. Örneğin çiçekçi­lerde zaman kaybetmek veya Le Petit Journal tarafından belirlenen romantik mekanlarda oyalanmak.

rupture

kopma

Moment ou la relation se termine. Sanctionne la fin de “l’innocence” d’apres Orhan Pamuk. C’est aussi l’heure du bilan.

İlişkinin bittiği an. Orhan Pamuk'a göre “masumiyet”in sonu. Aynı zamanda bilanço zamanı.


 

Saint-Valentin

Sevgililer Günü

Les origines de la Saint Valentin remontent a la fin du Moyen Age. Tra- dition anglo-saxonne, le “valentinage” consistait a s’offir de petits cadeaux et a echanger billets doux.

Sevgililer Günü’nün kökeni Ortaçağın sonlarına kadar gider Anglo-sakson geleneği olup, “valentinleşme” (sevgili seçme)”küçük hediyeler vermeye ve aşk mektupları değiş tokuş etmeye dayanmaktaydı.

seducteur/trice

baştan çıkarıcı

Pour un homme : charmeur, Dom Juan, Casanova, bourreau des coeurs. Pour une femme : sirene, vamp, femme fatale.

Bir erkek için: çekici, Don Juan, Kaza- nova, çapkın. Bir kadın için: denizkızı, vamp, famfatal.

sentiment

duygu

Etat affectif constant et durable.

Devamlı ve kalıcı duygusal durum.

sensualite

kösnüllük

C’est quand les sens et la vie se rencontrent pour creer un climat propice a l’amour.

Duyular ve yaşam elverişli bir iklim oluşturmak için buluştuklarında.

soupir

iç çekiş

Encore mieux au pluriel et sous le pont du meme nom, a Venise.

Çoğul olduğunda çok hoş, ve Vene­dik’te, aynı ismi taşıyan köprünün altında ise daha da hoş.

serment

yemin

Il s’agit d’une promesse durable bien que “Serments d’amour n’entrent pas dans l’oreille des Dieux” comme le souligne le poete grec Callimaque.

Her ne kadar da Yunan şair Callima- cus’un vurguladığı gibi “Aşk Yeminleri Tanrıçaların kulağına girmeseler de”, bu verilen kalıcı bir sözdür.

sexualite

cinsellik

Accomplit l’amour par le corps. Con- dition necessaire mais non suffisante de l’amour.

Aşkı vücut ile tamamlar. Aşkın gerekli ama yeterli olmayan şartı.


 

sincerite

samimiyet

N’est pas sincere qui veut. Franchise, loyaute, transparence sont les fonde- ments du couple.

Her isteyen samimi değildir. Açık yü­reklilik, doğruluk, şeffaflık çift olmanın ana unsurlarıdır.

solitude

yalnızlık

Voulue, elle peut etre benefique mais subie, elle est lourde a porter. Dans le couple, elle est aussi necessaire que dangeureuse.

Arzu edilmişse, yararlı olabilir, fakat maruz kalınılmışsa, taşınması ağırdır. Çiftler için, gerekli olduğu kadar tehlikelidirde.

strategie amoureuse

aşk stratejisi

Quand la seduction s’apparente a une conquete militaire.

Baştan çıkarıcılık, bir askeri fethe benzediğinde.

sympathie

sempati

Inclination, penchant, elle resulte d’une concordance des affinites.

 

Eğilim, meyil; benzerliklerin uyumu­nun sonucudur.

tendresse

şefkat

Sentiment doux et delicat souvent demontre par des gestes affectueux.

Çoğu kez sevgi dolu hareketler ile gösterilen yumuşak ve narin duygu.

tete-a-tete

baş başa

Se retrouver a deux mais seuls pour partager des moments agreables. Tout commence en general par la conversation.

Keyifli anları paylaşmak için sadece iki kişi, yalnız kalmak. Her şey gene- likle sohbet ile başlar.

toucher

dokunmak

Verbe polysemique : on peut toucher le creur mais aussi la chair. Dans les deux cas, cela fonctionne par capillarite.

Çok anlamlı fiil: kalbe dokunabiliriz ama aynı zamanda bedene de doku­nabiliriz. Her iki durumda da, tensellik söz konusudur.


 

toujours

daima

“Amour ne rime pas avec toujours”, c’est ce que dit un adage populaire.

Bilinen bir atasözü “Aşk her daim ile kafiyeli değildir” der.

transports

sarsıcı heyecanlar

Manifestations d’une emotion tres vive, montrant la fougue du sentiment amoureux.

Aşk duygusunun aceleciliğini göste­ren, çok canlı bir coşkunun tezahürü.

tromper

aldatmak

Rompre avec dissimulation le pacte de fidelite. On se moque du mari trompe ; on “jette la pierre” a la femme infidele.

Gerçeği gizleyerek, sadakat anlaş­masını bozmak. Aldatılan koca ile alay edilir; ihanet eden kadın “taşa iuiuluı':

 

 

vengeance

intikam

“La beaute est la seule vengeance des femmes” a dit le chanteur Serge Gainsbourg.

Şarkıcı Serge Gainsbourg “Güzellik kadınların tek intikamıdır” demiştir.

victime

mağdur

Personne qui souffre d’injustice, de maltraitance, de violence physique ou morale. En amour, etre victime c’est etre delaisse.

Haksızlığa, kötü muameleye, fiziksel ve manevi şiddete uğrayan kişi. Aşkta mağdur olma, terkedilmiş olmaktır.

virginite

bakirelik

Dans certaines societes, le fait de ne pas avoir eu de relations sexuelles est une necessite pour pouvoir se marier et garantir la purete du sang. Surtout associee aux femmes.

Bazı toplumlarda, cinsel ilişkide bulunmamış olmak, evlenebilmek ve kanın saflığını sağlamak için bir ge­rekliliktir Temelde kadın ile ilişkilidir.


 

virilite

erkeksilik

“Vis” est le mot signifiant la force en latin. La virilite designe tout ce qui releve du caractere masculin, et cette liste est tres longue.

Latince gücü ifade eden kelimedir “Vis”. Erkeksilik, erkeğe özgü nitelik­leri andıran her şeyi kasteder, bu liste çok uzundur.

volupte

şehvet

Plaisir raffine que Baudelaire associe au luxe et au calme dans “Les Fleurs du Mal”.

Beaudelaire’in “Kötülük Çiçekleri”'nde ihtişam ve sükunetle bağdaştırdığı ince haz.

 

 


 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar