Print Friendly and PDF

Bir Kere Denese de Olmaz ki

Bunlarada Bakarsınız

 


Basra’da zinakar bir kadın zuhur etti. Kaç defa kızdılar ve şehirden sürdüler, bu haram işten ayrılmadı. Nihayet her ay bekçi yüz altın almak şartıyla aralarında sözleştiler. Bir gün Zâhidin biri onun evinin yanından geçiyordu, içeriye baktı. Bir kadın mücevherler içinde kaybolmuş, evin duvarları baştanbaşa yıkanıp asılmış perdeleri, önünde yeni yetme el pençe saf tutmuş kızlar, evin ortasına sedirde hepsi süslü inciler gibi yay biçiminde oturmuşlar, onların üzerine altınla işlenmiş süslü tahta da o zinakar kadın oturmuş, Zâhid bu süse, ziynetlere ve güzel kadına bir bakış attı. Kalbine fitne karıştı, gönül ülkesinin sevgisi düştü. Bu tutkunlukla aklı başından gitti. Zâhid temelden sarsıldı. Bir kişinin yere kapının eşiğine düştüğünü içeriden gören kızların hepsi dışarı fırladılar ve onu ayağa kaldırdılar. Dediler ki: Ey temiz yaratılışlı Zâhid ve ey cennet özlemi çeken kul! Sana ne oldu? Zâhid gözünü açınca iki hayret içinde kaldı. Bunun birincisi etrafındaydılar. Dedi ki: Ey gönül çelicilerin seçilmişleri ve ey güzelliğin kaynakları! size bir şey sormak istiyorum; tahta oturan bu kadın kimdir? Dediler ki: Ey takvalı kul ve ey temiz yüzlü Zâhid! Allah yolunun yolcusu olan senin için bu soru ne işine yarar, Allah’ın yoluna kendini adayan kimse, bilmiyor musun ki, onu seyretmekten başka aldatıcı şeylerin peşine düşmezler, gerçek istekleri budur.

Kıt’a

Âşıkları gurbet menzilinden uzaklaştırıyor,

Gönül istek ve bakışları başka tarafa yönelince,

Gönül iklimine sevgiyle gelene yer verme

Gönül tahtına aslan gibi olması hata olur onun için geçiş yeri yap [35/1]

Dedi ki: Su gibi güzel yüzlü kızlar ve ey şiveleri güzel nükteliler! Başıma kara sevdanın zülfü düştü, sevgisiyle arzusunu almamış gönlüm ona yanmakla deliliğe uğradı. Bundan sonra kara sevdaya tutulanlardanım ne zâhitlik ne zühd her ne olursa olsun benim zühdüm ve taatim onadır. Dediler ki Ey durumu darmadağınık ve ey çok hasta kul! Sonuçta karmakarışık durumun ne olacak? Dedi ki: Ben de bilmiyorum ne olacak. Fakat ben şöyle düşünüyorum; gönlümün arzusu şudur ki, Bir defacık o kadının yanına otursam, o gönül aldatıcı cemalini seyretsem ve yanağının gül bahçesinden birkaç gül toplasam. Onlar: Ey temiz yaradılışlı yaşı kurumuş ve ey azıksız fakir hancı! Onların can ve gönül istediklerini söyledin bu altın ve gümüş hediyesine nail olabilirler mi yoksa fakir ve geleceği olmayan mı? Dedi: Ey boyun büküp gönül arayan ve ey seçkin sevgili! Evet, benim geleceğim yok fakat her an size feda olabilecek bir şeye sahibim.

Kıt’a

Sana her şeyim feda olsun

Benden ne sadır olursa ondandır

Her kim sevgilinin yoluna canını bağışlamazsa

Sersemler güruhundan olur. [36/1]

Nihayet her neyi varsa hepsini satıp, kadının evinin önüne götürerek dedi ki: Şimdi varımı, yoğumu getirdim. Kadın hizmetçisine Zâhidi içeri almasını söyledi ve Zâhide dedi ki: Ey arzusunun peşinde olan Zâhid ve ey telaşlı adam! Şimdi sevdiğin seninle konuşmak için sana izin verdi, gel. Zâhid, bu iç açıcı vuslat haberini ve dertli çehresini güldüren sözü işitince; kavuşma arzusundan ve sevgilinin yüzünü görme haberinden mutluluktan bacakları titreyerek güç ve takati kesildi. Daha sonra kadının huzuruna götürdüler. Kadın: Ey güzel yüzlü âbid ve ey kavuşmayı arayan Zâhid! Benimle özel olarak konuş ve seni özel saydıklarımdan sayayım. Zâhide özel bir yer gösterip kadınla aynı yere oturdular. Birbirleriyle naz ve işve yaptılar.

Kıt’a

Her kim sevdiğiyle özel sohbet ederse,

Mahşere kadar ayrılık acısına tutulmaz

Senin düşüncen hasların hasıyla naz ve niyaz olur

Ayrılık işkencesinin ordusu onun gönlüne ne zamana kadar ulaşır [36/2]

O zaman mekânsız yolun savaşçısı, padişah tahtının zamansız habercisi, haberdar olan Allah’ın yardımıyla, “Kim dosdoğru yolu isterse Allah ona o yolu verir.” ayetinin mührüyle mühürlenmiş ve kavuşma nişanının rakamları yukarıdaki gibi yazılmasında: “Takva sahipleri o gün Allah’a döndürülürler.” ayeti, bu mutluluk veren mektupla, hidayetin çabuk yürüyüşlü ulağıyla, yardım haberini ulaştırma kastıyla, gaflete uğramış Zâhidin gönül ülkesine ulaştı. O anda her çeşit titreyiş onun ruh haline düştü ve ayağa kalktı, dedi ki: Ey gafil kadın! Kendi evime gitmem için bana izin ver. Dediler ki: Ey ürkek kötü âbid ve korkak Zâhid! Bu kafanın karışıklığı nedir, kimden korktun? bütün bedeninin titremesine sebep olan korku nedir? vuslat sohbeti böyle mi olacaktı? Zâhid: Ey azap ve üzüntü veren gafil kadın ve ey cehennemden bi-haber olan! Ben ahiret gününün Deyyan ’ı olan Allah Teâlâ’dan korkarım, Allah için bana yol ver ve kapıyı aç, sana verdiğim her şey helal olsun. Kadın: Ey takva sahibi Zâhid ve ey iyilik sahibi âbid! Bu işi hiç yapmadın mı? Zâhid: Hayır. Kadın da onun Allah tarafından hidayete ulaştığını anladı ve her ne getirdiyse onları geri verdiği gibi daha fazlasını ikram etti. Düşkün, sürünerek, ağlayarak, inleyerek ve yanıksı ağlayışla gönülden pişman, kendini suçlu sayarak, pişmanlık yurduna ve suçluluk odasına çekildi. Onun ruh hali Nil ve Fırat’ın akışı gibi yüzüne vurdu. Kadın da onun gitmesinden dolayı kendi ahvalinde üzüntü meydana çıktı. Pişmanlık ve suçluluk duygusuyla kendi kendine dedi ki: Ey mahşer gününün azabından gafil olan ve ey suç ve isyan etmekten kaçınmayan! Yakında bir günün geleceğini bil ve o güne mahşer derler ve eşi benzeri olmayan Rabbin divanı orasıdır. Senin durumun ne olacak? O Zâhid bütün ömründe bir kez zinaya niyet etti, fakat yapmadı. Allah’ın azabından korktu ve nasıl titrediğini gördün. Senin ömrünün tamamı bu halde geçti, sonunda ne yapacaksın? Ve korkusunun bereketinden o temiz yaratılışlı Zâhid, kadına da hidayet rehberi oldu, candan ve gönülden tövbe edip, bütün malını sattı. Zâhidin peşine düştü, onun evine ulaştı. Kendisini salih bir kadının aradığını Zâhide haber verdiler. Zâhid dışarı çıktığında, evine o kadının gelmiş olduğunu gördü. Zâhidin yolu açmasından dolayı geçmiş günahlarını hatırladı, din gününün sahibi Deyyan olan Allah’ın kokusundan bir nara attı ve tatlı canını Allah Teâlâ’ya teslim etti. Kadın onun ölümünden dolayı çok üzüldü ve dedi ki: Ben bununla aramızda büyük bir nikâh kıymaya gelmiştim. Fani âlemden geçip gitmesi de talihimiz. Acaba beni nikâhlayacak akrabalarından biri yok mudur? Dediler ki: Bir kardeşi var, fakat hiç malı mülkü yoktur. Dedi ki: Ölmemiş olması bana yeterlidir. Sonunda Zâhidin kardeşiyle nikâhlandı ve her biri züht ve verada eşi, benzeri olmayan yedi çocuk dünyaya getirdiler.

Kıt’a

Günahkârlara pişmanlıktan başka çare bulunmaz Ey isyan denizine gark olmuş kişi, Allah’a tövbe et Mahşer meydanında vah vah diyen sen olacaksın Eğer cahillikle bu kurtuluş yolundan gafil kalırsan. [38/1]

Kaynak: Mostarlı Fevzi, Bülbülistân’ından



Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar