Print Friendly and PDF

Fahruddin- Irâkî… UŞŞÂKNÂME Türkçe Çevirisi



 


 Hazırlayan: Gökhan ÇETİNKAYA

Kitabın Başlangıcı

Canı olan, ruhu olan,

Zikri olan herkese vaciptir;

Bir olan, hiçbir şeye muhtaç olmayan, doğurmamış ve doğrulmamış olan,

Yaratıcıya, sonsuz hamd etmek.

Varlığı kusurdan münezzehtir,

Ve ondan başka ilah yoktur.

(O) mülk sahibidir, her şeye gücü yeter ve her şeyden münezzehtir.

Şahadet ve gayb âleminin yaratıcısı ve bilenidir.

5           

Kadri yüce ve ulu rabbimiz,

Ruhları yaratan odur.

Mahlûkat onun kudret elindeydi,

Kudretinin tasarrufuyla yaratma sanatını gösterdi.

O, yeniden yaratışlardan,

Mahlûkatın hakikatlerini ortaya çıkaran bir yaratıcıdır.

Kırk gün sonra onları,

Şekilden şekle ve halden hale soktu.

Kırkıncı günün sabah şarabıyla,

Ruhlara can verdi.

O’nun emri, “kaf” “nun” a erişmeden,

“Ol der olur” âdeti üzerinedir.

Dört unsur ve dört tabiat âleminde,

Zamanın ve mekânın yaratıcısıdır.

Varlık ve yokluk âleminde insanları,

“Mebde ve me'âd” ile ümitlendirdi.

Yedinin babası ile dördün annesini,

Üç evlat doğsun diye birleştirdi[1].

Toprak, su, ateş ve rüzgârdan yaratarak,

Maddeye uzunluk, ağırlık ve derinlik verdi.

15         

Vücudumuzda zıtları topladı,

Nefse tahrik etme hükmünü kendisi verdi.

taraftan[2] aydınlık ve yakınlık,

Bu taraftan[3] uzaklık ve karanlık.

Bedenim kara topraktan yoğrulunca,

O’nun emri üzerine vücudum can nuruyla aydınlandı.

Allah ü Teâlâ ondan sonra,

İnsan cevherini ilme yatkın kıldı.

İyiyi kötüden ayırabilsin diye,

İhsanından dolayı ona bir vasıta bağışladı.

20          

Algı ve ikrar dünyasında,

Her gerçeğe kabul ya da inkâr iradesi verdi.

İnsan varlığı üzerine kalem oynatılınca,

Onlara “iyi amel edenler”[4] diye hitap etti.

Biz hepimiz noksanız, odur mükemmel.

Ebedî olarak yücelik ve kerem sahibidir.

O’nun birliği sanılandan da mukaddestir,

O’nun sıfatı teşbihten de münezzehtir.

Ben demiyorum ki O, canın canıdır,

Ben ne söylesem O, onun da üzerindedir.

25          

O, makamdan da, mevkiden de,

Akla ilk gelenden de, aklınla kavradığından da münezzehtir.

Allah’ın varlığını,

İnkâra ve ispata yol yoktur.

Akıl her ne kadar O’nu idrak etse,

Ya da şüpheye düşse,

Herkesin canı ve teni olsa da,

Bütün varlıklar ondandır, bilakis her şey O’dur.

Her iki âlemde Allah’ın varlığından başka bir şey yoktur,

İkinci varlığı şaşı gözün gördüğü olarak bil.

30         

Emrin başı da sonu da O’dur,

Yaratılmışların bâtını da zâhiri de O’dur.

Ten evleri, can pencereciğinden sızan,

Rahman’ın nuruyla aydındır.

Gökyüzü ve yeryüzünün nuru odur,

Ruhu’l-Emin onun nurunun aydınlığıdır.

Kimin canında nur varsa,

Onun ruhu, o nur için yaratılmıştır.

Cam fanusun içerisinde,

Kandil gecesini sabaha döndürür.

35         

Ruh nur ile bir arada olunca,

Demir ateşten daha yakıcı olur.

Dost, nuru naza teşbih etmiş,

yüzden bizim işimiz de hayırlı olmuş.

Sevgili yüzünü gösterirse,

Gönül gözüme basiret katar.

Hiç kimse o nazardan dolayı öncelikli değildir,

Çünkü sevgili Allah’ın nuruyla bakar.

Sen kendi gözünle baksan da,

Muhakkak o, Allah’ın nuruyla görür.

40          

Dostun yaratılışına bakarsan,

Gözün de, kulağın da, dilin de, özün de O’dur.

Onunla konuşur, onunla duyarsan,

Onun varlığı önünde sen yok olursun.

Hiçbir talip kendi başına o mertebeye ulaşmasa da,

Onun cemalini de onunla görebilir.

Güneşten ışık ortaya çıkınca,

Yıldız nasıl yok olmaz?

Ruhlar âleminde toprağa müsaade yoktur,

Can da ancak ruh ile idrak edebilir.

45          

Sessizce ona dua eden kişinin,

Düşüncesindeki zehir gönlünde panzehir olur.

O’na sayılabilecek kadar hamd etmekte,

Ve sonsuz senâda bulunmakta dilim aciz kaldı.

 

Yaratılışın Arınması Hakkında

Onun sırrı ilmel-yakînde imanın dadısı,

Zanda ise küfrün mayasıdır.

Onun güzelliği tam olarak âlemin aynasıdır,

Cemali varlığa ve yokluğa vücut oldu.

Kendi varlığının demirini aynaya çevir,

Otur ve aynaya bakmaya başla.

50         

Aynanın yüzünde niye pas tutarsın,

Ayna tutanın aynası yoktur.

Gönül aynasının pasını sil,

Sonra güzellik şahının eyvanına çık.

Bütün varlığınla ayna gibi görün ki,

Can gözünü onunla aydınlatasın.

Kendine sırtını dön ancak o zaman onunla,

Ayna gibi yüz yüze olursun.

Yeni ve ilginç bir vecize dinle:

Sen habibin nurunu güneş gibi bil.

55         

Aşığın gönlü berrak ayın rengi gibidir,

Onu vasfederken zevk artmıştır.

Ayın sayısızca ışığı vardır,

Güneş ile karşı karşıya olduğunda.

Bu sıfattan dolayı dosta yaklaşanın,

Gözü, gönlünün pencereciğidir.

Aydınlığı artmayan bir gözün,

Güneşten nasibi sıcaklık olur.

Güneşin nuru dünyaya yayılır.

Kusur yarasanın gözlerindedir.

60         

Böylesine parlayan bir güneşi,

Yarasanın gözü algılayamaz.

Bizim gözümüzün feri olmasa bile,

Bil ki uzak olan her şeyi yakın görür.

sabittir, sen hareketli olsan bile.

algılayamaz, sen idrak etmedikçe.

Sen bu yolu aşmadıkça,

Ben, benlik ayağı üzerinde gidemem.

Çünkü kimse bu çölün sonunu,

Görenlerin gözüyle asla görememiştir.

65         

Bizim gözümüzün bağlılığı ezelidir.

Varlık pazarının sermayesi kalıcıdır.

Her iki cihanda,

Onun varlığının kereminin sermayesi geçerlidir.

Arş onun kudretinin tecellisinde bir karınca (gibidir).

Onun vahdetine yakın olan (gerçekte) ona uzaktır.

Onun kapısında akıllılar gafil gibidirler.

“Ey rabbim doğrusu ben kendime yazık ettim”[5] derler.

Onun yolunda bela, çile ve sabır,

“Kendilerine ilim verilmiş olanların”[6] mesleğidir.

70         

Akıl ve fiilleri, nicelik ve niteliği,

Allah yolunda bunları yok bil.

Göze de o yol uğruna,

Duruluğu kirlilikten uzak olan bir nur verilmiştir.

Eğer aşk sana gerekliyse, aklını az rehber edin.

(Çünkü) Aşk, akıl âleminin dışındadır.

Ve sende bu kandilin ışığı yoksa,

Her burnun deliği yoktur.

Sen âşıkların sırrını anlasan bile,

Vehim zirvesinin yokuşunu kavrayamazsın.

75         

Zihnini meşguliyetlerden arındır.

Kalk ve korkusuzca sevdaya atıl.

Daha ne kadar delil arayıp duracaksın?

Kendini ne zaman bu bağdan kurtaracaksın?

Bu maddelerin levhasını temizle.

Şeriatin ebcedini ezberle.

 


Hz. Muhammed salla'llâhü aleyhi ve selleme Övgü

Dine küfretmenin vebalinden bahset,

Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)’yı mutlak delil bil.

Allah Resulü, peygamberlerin sonuncusudur.

Allah’ın emin olduğu Cebrail’in efendisidir.

80         

İlk ve son olandan maksat,

Yaratılanların ilki ve peygamberlerin sonuncu olmasıdır.

Cömertlik ve varlık diyarının padişahıdır.

İlmin ve ahiret âleminin maksadıdır.

Gönlün mana sayfalarının hafızıdır.

Gönlün ab-ı hayat kaynağıdır.

Rahman’ın dergâhının sûfîsidir.

“ Kur’an’ı öğretti”[7] ilminin âlimidir.

“Sen olmasaydın”[8] hilatini giyenin,

Yüceliğinden felekler alçaldı.

85         

İki âlemin sarayının efendisi odur.

“Kab-ı kavseyn”[9] yolunun yolcusu odur.

Onun din okunu hedefe attıklarında,

Beş vakit namazı yedi iklime ilan ederler.

Bukalemun gibi olan yeryüzünde,

Onun dini ilimle dallara ayrıldı.

Güneş onun hizmetçisi, Süheyl yıldızı onun bendesidir

Yüzü sabah ve saçı gece gibidir.

 

Hulefâ-yi Râşidîn’in Fazileti Hakkında

 

Dinin yol göstericisi olan dört halifesinin,

Hepsi de övülesi bir makamdadırlar.

90         

Hepsi Peygamberin dostları.

Hepsi (O’nun) pir u pak halifesidirler.

Ey boşboğaz neden cahillikten dolayı,

Buna dost, ona düşmansın sen.

Sen tarafgirlik yapmazsan iyi olur.

Yanlış düşünceyi üç kere boşa.

Bu arada ne olduğunu,

Bunun niçin ondan önce halife olmadığını sen ne bilirsin?

Bu işteki hayırları bilmediğin için,

Niye inkâr yolunu tutuyorsun?

95         

Hepsini iyi bil, densizlik etme.

İyinin dışında Peygamber’in nasıl dostu olur?

Rıdvan cennetinden binlerce küçük pencere,

Onların mezarlarında açılmıştır.

 

Halka Nasihat Hakkında

Ey sarhoş! Daha ne kadar gaflet ve cehalet uykusunda olacaksın?

Daha ne kadar liyakatsiz mukallide kulak vereceksin?

Bu yolda seni,

Kör bir kılavuz maksuda nasıl ulaştırır.

İlim ve akıl hamalını hazırla.

Bu geçici konakcıktan eşyanı topla.

100

Bir an herkesten uzaklaş.

Bir süre gözünü aç.

Bir an etrafına bakınmaktan vazgeç.

Bir vakit kendi âlemine bak

Yoldaşın gidilecek yolu gitmişken,

Sen daha ne kadar böyle uykuda kalacaksın?

Dünyada neyin peşinde koşuyorsun,

Çünkü sen kaybolmuşsun, daha ne arıyorsun?

Ey uykuda olan! Gözünü aç.

Kendini ara ancak öyle bulursun.

105

Daha ne kadar başkaları ile boş yere meşgul olmaktan,

Kendin, kendinden gafil kalacaksın.

Sen kendine bakmadıkça,

Ve sonra kendinden geçmedikçe,

Kemal gözüyle bakamazsın.

Ayrılığı visalden ayırt edemezsin.

Allah vücudu sen hep yiyip içesin,

Ve uyuyasın diye yaratmadı.

Bu aciz bedende asıl olan,

Mana canıdır, anla ve bil.

110

Ey öküz gibi başı önünde olan! Ne zamana kadar,

Koyun gibi kurdun yemi olacaksın.

Senin tenin kara toprağa yaygı oldu.

Gönlün ve canın arşa taç ve kubbe oldu.

Ecel mancınığı,

Mana canı olan bir bedeni kırarsa,

Özünü kabuğundan daha iyi görür.

Dosta tekrar dönüşü daha hayırlı bilir.

Ey kendi yaptığından gafil olan!

geldiğin yere geri dönünce,

115

Allah ü Teâlâ sana sonunda soracak:

“Ey suç işleyen münafık!

Sen insanlık iddiasında bulunmuştun ya,

Suretten ve manadan kazancın hani nerede?

Sultanlık konağında,

Bir iş yapmadan ücret mi istiyorsun?”

Kim gönlünü dünya işine verirse,

Sonsuz belalara tutulur.

Dünya zevkini isteyen her bir gönül,

Beden olarak semirir ancak can itibariyle eksilir.

120

Can mülkünde emin olmayan,

Su ve toprak sermayesinin hazinedarı olamaz.

Mücevheri müflisin önüne koymazlar.

Bu makamı herkese vermezler.

Bu makam âşıklarındır, elbette,

Böyle bir işe ancak âşıklar yakışır.

 

Deh Fasıl Söyleyenlerin Sıfatı Hakkında

Benim canım gönül âlemine gidince,

Sefa ile birleşti ve hamile kaldı.

Rabbani feyiz ile,

Vücudumda böyle bir maneviyat meydana geldi.

125     

Muhabbet cezbe halini süsleyince,

Doğum yapacağı için aşkın ebesini buldu.

Gayptan cemalini gösterince onu gördüm.

Gözbebeği gibi parlak ve düzgündü.

Devamlı heva beşiğinde yatıyordu.

Heves kundağına sarılmıştı.

Benim fikrimin memesi memnuniyetle,

Tam iki yıl ona süt verdi.

Gece gündüz onun gıdası cezbe halleriydi.

Her ne kadar çocuk olsa da âşıkların piridir o.

130     

Cemali tam manasıyla güzeldir.

Çirkinlikten de kusurdan da uzaktır.

Hiçbir göz onu rüyasında görmemiştir

Güneş de ay da onun yüzünü görmemiştir.

Kendisi bir kapıcıktan dışarıya çıkmamış.

Gölgesi de yere düşmemişti.

Emanet hücresinde otururdu.

Koruma perdesinin arkasındaydı.

Onun resmini yaratıcı çizdiği için,

Onda istediğin her anlam mevcuttur.

135       

Onun heva şarabı ile sarhoşum.

Çünkü o benim bir zarif ciğer paremdir.

Onun evi hoş bir yerdeydi.

Ondan dolayı tanıdığın mahallesindeydi.

Gerçekten güzel huylu bir dosttur.

Pek suskun ancak tatlı sözlüdür.

Onun sözü de manası da hoştur.

Onun aşka dair beyitleri pınar gibidir.

Onun mevsiminin binlerce çeşit baharı vardır.

Bazen güllük olur bazen gülistanlık.

140     

Onun gazelleri ve mesnevileri,

Hikâyeleri ile birlikte hoştur caziptir.

Ayaksızdır ama dünyada dolaşır.

Dilsizdir ama hâceyi över.

 

Divan sahibinin sıfatını övme hakkında

 

Cenab-ı Allah her devirde,

Saadetten bir saray inşa eder.

makama bir taht koyar/ o makamda taht kurar.

Ve o tahta bir sultan oturtur.

Âlem meydanı onu kendisine sığınak yapar.

İkbal gözü onunla aydınlanır.

145     

 Merhamet (ise) nurunun gölgesidir.

Altı yönün dört duvarıdır.

Dünya ve din devletini tamamlar.

Âlemlerin işini düzene koyar.

Onun tebaası şah hükmündedir.

İslam’ın sırtına dayanaktır.

Zaman içerisinde ondan bahsedilirken,

Kadın erkek daima ona dua ederler.

Yerin ve zamanın yüce efendisini,

Bu devirde bizzat kendin müşahede et.

150       

İslam’ın halifesi, en yüce makam sahibi,

Arap’ın övüncü, Acem’in Nizam’ıdır.

Devrin Asafı, dünyanın sadrazamı,

Şahın hocası ve baş veziridir.

Yeryüzündeki efendilerin efendisi,

Sa‘adeddîn döneminin hâcesidir.

Varlık ve yokluk sarayında,

Onun gibisi doğmadı bizim zamanımızda.

Memleket gemisi onunla anılmıştır.

Sa‘d-i Ekber (Müşteri Yıldızı) talih olarak mesuttur.

155     

Din ve devlet onun sohbetiyle hoştur.

Hikmet mülkü onun himmetiyle mamurdur.

Onun gölgesi on sekiz bin âleme,

Kubbe-i Hadra gibidir.

Hem insafı hem de cömertlik ve keremi ile,

Adaleti, İrem cenneti gibi dünyayı süslemiştir.

Onun cömertliği dileyene âşıktır.

Onun keremi istekli olandan da öncedir.

Bulutu, onun avucuna nispet ettikleri için,

taptaze inci doğurur.

160     

Onun varlığı mücevher, mülkü sedeftir.

Onun cömertlik denizinden dolayı maden kabarcık gibidir.

Onun her şeyden müstağni olan varlığı bağış yoluyla vücut bulur.

Bu yüzden birçok hazinenin de varlığı ortadan kalkar.

Onun şefkatli nazarı, acı zehri,

Arkam yılanının dudağında bala dönüştürmüş.

Onun ölçülü tabiatı, nurdan yoğrulmuştur.

Haramlar ve oynaşlardan uzaktır.

İlim ve zengin olan mübarek varlığı,

Sıfatlara ve övgüye ihtiyaç duymaz.

165     

Bu yüzden sanatkârların onun vasfı hakkında,

Söylediklerinin birkaç yüz katıdır.

Güzel yüzünün süse ne ihtiyacı var.

Kendi sıfatını bizzat mücevher yapar.

Onun mübarek zatında olmayan nedir ki?

Ben Allah’tan onu dua ile niyaz edeyim.

Adalet madeninin ve adalet denizinin incisidir.

Onun makamı menzillerin ötesindedir.

Ey güneş gibi celal sayesinde aydınlanan!

Ve ey bir parlak dolunay gibi tam mükemmel olan!

170        

Senin görüşün güvenliğin ışığıdır.

Bütün dünya onunla aydınlıktır.

Senin dergâhın fazıl kişilerin meclisi gibidir.

Hakkın gölgesi senin ışığınla bellidir.

Senin düşmanlarının canı,

Kahır kirişinin gerdiği her okun hedefi olsun.

Mana gözü senin suretinle aydınlanır.

Düşmanın gözü kör olsun.

 

Sultanlara Nasihat Hakkında

Âlim ve akıl sahibi üstat dedi ki:

“Kamil bir insan iki hal üzeredir.

175       

İlki: Nefs-i natıka’ya hayat olan,

İlahi ilmi elde etmektir.

Ruhu ilimle diriltmektir.

Karanlıkların pasını ruhtan arındırmaktır.

Dinin yasaklarından kaçınmaktır.

“Sakınınız”[10] dalından meyve yemektir.

İkincisi: Mülk sahibinden,

Onun salih ve akil olan dostlarından da gafil olmamaktır.

Adalet yolunda murat sürmektir.

Lütuf ve kahrı kabullenmektir.

180     

Gönül ehlinin rızasını talep etmektir.

İnsanları incitmekten uzak olmaktır.

Hak ehlinin makamı candan sıyrılmaktır.

Aşikâr ve gizlice aramaktır.”

Selefin sireti olan bu sıfatlar,

Bu hilafet sahibinin halefidirler.

Onun döneminde Allah’a şükür,

Sultanın devletinde bütün bu sıfatlar Hace’de vardır.

adı geçen hüner sahibi,

Baştan ayağa nur ile yoğrulmuştur.

185     

Hikmet, ilmi ve mülkü sonsuzdur.

Su ve ateşi yan yana kim görmüştür.

cemal ve kemal olandan kem göz uzak olsun.

Onun ikbali daima ebedi olsun.

 

İskender ve Aristo Hikâyesi

İskender alışkanlıklarından,

Ab-ı hayata ulaşmak için yolculuğa çıktığında,

istek ve talebe ulaşma yolunda,

Ona gözetmenlik yapan bir Yunan bilge vardı.

Hatta Yunanlı hekimin onun veziri olduğunu,

Zor kararlara onun da yer aldığını söylerler.

190     

Aristo İskender’e dedi ki:

“Bizim şahımız hep var olsun.

Rüzgâr senin emrinin altına girdiğinde,

Dünya var olduğu sürece sen de yaşa.”

İskender ondan bu duayı işittiği zaman,

Ona cevaben şöyle dedi: “Ey bilgin!

Bu muteber bir duadır ama,

Ne yazık ki! Mümkün değildir.”

Bilge İskender’e şöyle cevap verdi:

“Şu dünyada baki kalasın.

195     

Her kim bu dünyada onun hizmetçisi olduysa, öldüğünde,

Ölümsüzlük suyu gibi iyi bir ad ile anılsın.

Ebedî yaşayan yaratılmış değildir.

Bakî olanında adı kalıcıdır.

Feleğin mana makamından gafil olan,

Onun can suyunu ne zaman tadar?

Her kim iyi bir ad kazanırsa,

Dünyada beka elbisesini diker.

Her kim ilim, mülk ve din sahibi olursa,

İşte Ab-ı hayatın ta kendisi budur.

200     

Hz. Peygamber şöyle der ve onlarda öğrenirler:

“Müminler bu dünyada ölmezler.”

Sürme çek “habibin” sokağının toprağından,

Ve ab-ı hayat dile ‘habibin’ ırmağından.

Naz meclisinde iltifatlar söyle.

Âşıkların tarafına bir nefes bağışla.

Senin kulların çoktur, sen hürriyeti iste.

Deniz vardır ama sen inciyi iste.

Gönlüm mana incisini deldiği zaman,

Çok faydalı ve özlü bir vecize söyledi.

205     

Azlıktan çokluktan, sonralık ve öncelikten,

Senin ilk düşündüğünün sonuncusudur.

 

Kendi Hasbihali Hakkında

Ey sahip! Gönlündeki gizli sırrı,

Bana sormadıkça söylemeyeceğim.

Kulun kanaat etmez bir gönlü vardır.

Âşık sevgiliden ayrıdır ama onun tutsağıdır.

Susmuş ve zincire vurulmuş,

Benim gibi bir sanatkârı kim beğenir?

Bendenizi bir şair sanmayın.

Bu ham dilencilerden saymayın.

210        

Sevgilinin hazinesinin kapısını açtıkları zaman,

Bana bu üslubumu da bağışladılar.

Asıl mahreçlere ait kelimeler vardır.

Onda on fasıl mevcuttur.

 

Birinci Fasıl: Âşıkların Vasfı Hakkında

 

Aşka ve âşıklara ne mutlu!

Sevgiliyi zikreden âşıklara ne mutlu!

Aşk yolunda kendinden geçip,

Başı ayak yaparak harcanan o zamana ne mutlu!

Vefadan asla ümit kesmezler.

Cefadan dolayı ağlamaz âşıklar.

215     

Hoş bir beladır aşk, işte bundan dolayı,

Âşıkların canı ve gönlü beladadır.

Onun cemalinin güneşini gördükleri için,

ziyadan (ışıktan) nurları vardır âşıkların.

Âşıklar o hevesten vazgeçtikleri zaman,

İlahi aşk hevesinde canlarını verirler.

Ey Irâkî! Böyle bir derdin devasını senin gibi bilmez âşıklar.

Varlık sarayında sefa âleminden bir kapı açmadı âşıklar.

Mesnevi

Âşıklar, aşk yoluna koşuyorlar.

Aşkın dünyaya gönderiliş dersini söylüyorlar.

220     

Her ne kadar aşkın meyinden bihaber iseler de,

Sevgilinin yolunda canı teslim ederler.

Elest şarabından mesttirler.

Sonsuza kadar meyperesttirler.

Sevgilinin şevk şarabından mest oldular.

Hepsi aşkın eşiğinde değersiz oldular.

Kendisini ondan var ettiler.

Sevgilinin sokağına yerleştiler.

yokluk şarabından bihaber olduklarından,

Kendi varlık yolunda nasıl baş koyacaklar?

225     

Aşkın güzergâhı can ve gönüldür.

İlk gıdası can ve gönüldedir.

Gönlüm bu sarhoşluğu Elest gününden aldı.

Bu an o andan ele geçti.

Orada sevgili bize nazar ettiği vakit,

zuhurun etkisi belirginleşti.

Bu sefa o nazardan hâsıl oldu.

Acaba aşk orada mı yaratıldı.

bakışın isteklisi biziz,

Gece ve gündüz istemekteyiz.

230     

Her bir gönle bir bağ olmuştu.

Her birinin ayağına.

Gazel

Ey dünyayı aydınlatan! Senin cemalin olmadan,

Âşıkların gözü günü karanlık görür.

Gönül aşk sarayında huzura varmadıkça,

Kendini tamamen belli edemez.

Aşk çölünde yol alamaz,

Evinde kalıp dini vecibeleri yerine getiren kişi.

Bu can yakan, yürek eriten gönül yüzünden,

Başıma gelmeyen hangi bela kaldı ki?

235     

Aşk bana diyor ki: Ey talip!

Cübbeni yırt, hırkanı yak.

Artık kendi düşünceni anlatma,

Eğer hikâye istiyorsan gel bizden öğren.

Ey Irâkî! Kendi ateşini söndür.

Bizim aşkımızın fanusunu yak.

Mesnevi

Bizim gönlümüz aşkın ışığı gibi parladı.

Kendi harmanını aşkla yak.

Yıldızlar aşk içinde daha da parlar.

Kun/Ol hükmünün sebebi aşktır.

240     

Manevi gücüyle olgunluğa erişince,

Ebediyet tahtının kürsüsüne çıktı.

Aşk, âşıklara göre bir sırat köprüsüdür.

Aşk, âşıklara göre bir bağlılık şeklidir.

Bu yolun sonuna ulaşmadığın sürece,

Âşıkların ordusuna katılmaya layık olamazsın.

Şekil de mana da sen olduğun için,

Kendi aşkın için bir iddiada bulunma.

Aşk geldiği zaman kendini görmeyi bırak.

Aşk şerbetini iradesiz iç.

245     

Her kim bu badeden bir yudum içerse,

Kendi canına ve tenine nasıl değer verir?

Onun derdi olan bir yürek,

Asla onu hatırından çıkartamaz.

Bir gönülde duyulan her bir muhabbet,

Şüphesiz Allah’tan başkasına olursa kesintiye uğrar.

Her kesin öncelikle istediği aşkın ebcedi,

(Zihnin levhasında) Önceden öğrendiklerini siler süpürür.

Senin gönlün hafızanı temizlediğinde,

Bu sırrı gönlün bizzat sana anlatır.

250     

Ey gönül! Ey gönül! Hamurun mayası sensin.

Çocuğa süt ve dadı sensin.

Aşkın da sevgilinin de makamı sensin.

Bunların hepsi bir sevgili için.

Gönlü yaralıların sarayına doğru gidiyorsun.

Sen kalbi kırıklara yapılan bu cömertliği bir gör.

Onun menzili gönüldür, isteği aşk.

Dostu gönüldür, tanışı aşk.

Gazel

Benim gönlüm, aşka yönelince,

Aşk onun boynuma kayış gibi dolandı.

255     

Aşk ve gönül müttefik olduklarında,

Gönlüm aşk, aşk da gönül oldu.

Bazen aşk, bitkinin topraktan çıkması gibi gönlümde yeşerdi.

Bazen de gönlüm toprağa dönüştü.

Yüzünü gösterdi, gönlümü çaldı ve vazgeçmedi.

Benim işim ayrılıkta güçleşti.

Ben bilmiyorum bu bela kimden doğdu.

Neden ve nasıl ortaya çıktı?

Ey Irâkî! Gönülden şikâyette bulunma.

Konak olma şerefi ona yeter.

 

Mesnevi

260     

Âşıklık belası, afeti sadece bizim başımızda değildir.

Bu belayı bizzat peygamberler getirmiştir.

Bu bela Yusuf ile Züleyha’nın başında vardı.

Dünyada aşkın elinden kim kurtuldu?

Gönlümde batıl hevesi oldukça,

Canım dost sevgisinden gafil olur.

Simorg’da aşkın kanadını görünce,

Davud gibi aşkın kapısını çalar.

Gönlünü sevgiyle karıştırırsa,

Gönlünü bir saç teline asar.

265     

Aşk galip gelince,

Evliyayı dinden çıkartır.

Dervişler bu yolda ceylan avlamak için,

Domuz çobanlığı yaparlar.

Âşık eğer kendi sırrını gizler,

Ve şehvetinin yasaklarından geri durursa,

Gerçekte aşkın müridi olur.

Öldüğünde de aşk şehidi olur.

Bundan sonra bizim elimiz ve aşk eteğimiz,

Aşk harmanından başak toplar olmuştur.

İkinci Fasıl: Aşığın ve Maşûkun Durumu Hakkında

270             

Seher vakti evin bir köşesinde,

Bir an tefekkür halindeyken,

Hoş bir gazel söylüyordum.

Sevgilinin aşkıyla inciler diziyordum.

Bir an sevgiliyi vasf ediyordum.

Bir an dostun levhasını okuyordum.

Gönlüm iyi ve kötü halleri de düşünmüyordu.

Her zaman bana hayır duada bulunuyordu.

Feleğin aklı asice dolaştı.

Dört unsur ve altı cihetten gönül topladı.

275                 

Âlemi gösteren düşünceye sen,

Hayal dünyasında avare dolaşan mana de.

Cemalperestin tattan anlayan zevki,

Aşka dair nağmeler söylemeye başladı.

İşi hayırlı olan ve güzele meyleden huy,

Sevgilinin güzelliği ile evlenme fikrine kapıldı.

Nakkaş mizacı olan ve mana arayan kalem,

Manayı, ırmaktaki su gibi revan etmiştir.

Becerikli ressam olan kalem,

Birkaç beyitçiği resmediyordu.

280     

Örtülü anlamlar gizli âlem olan gönülden,

Birer birer ortaya çıktı.

Can vermeye değen böyle bir haldeyken,

Ansızın bir dost kapının halkasını vurdu.

Sesi havanın baskıyla kapıda yankılanarak,

Akıl kulağı vasıtasıyla bana şunu söyledi.

Kalk da kapıyı aç bak sevgili geldi.

Ömür dalında meyveler bitti.

Sarhoş aklım kendinden geçti.

Gayri ihtiyari yerimden fırladım.

285                 

Kapısını açtım, yüzünü gösterince,

Bana cennet kapısını açtı.

Aydan daha parlak,

Serviden de daha fazla salınarak çıka geldi.

Başımdan gam gölgesi çekiliverdi.

Çünkü kapımdan bir güneş girdi.

Yüzüne onun saçının teli gibi asılıp kaldım.

Kendimden geçtim, ona şöyle dedim:

“Aman! Ne iyi ettin de geldin.

Merhaba! Merhaba! Hoş geldin.

290                 

 Çok zarif ve pek güzelsin.

Cennetten gelen bir hurisin.

Bir insanda bu nur olmaz.

Melek misin? Peri misin? Put musun? Huri Misin?

Dünya var oldukça senin gibi bir kamer,

Aşk için bir kapıdan içeri girmemiştir.

Tıpkı bir melek gibisin! Maşallah.

Tanrı seni tamamen ruhundan yaratmış.

Ay yüzlüsün, güneş alınlısın.

Böyle birisini kimse görmemiştir.”

295     

 Lebbeyk deyip durduğum lal dudağı,

“Essamı aleyk” diye işaret etti.

Dedim: Senin selamına yüzlerce gönül feda olsun.

Ve “aleykes selam ve ila keram”

Gurur şarabından dolayı iyice mestti.

Çizmesini çıkardı ve bir müddet oturdu.

Yazılmış şiirlere doğru bakıyordu.

Bu gazeli de kâğıtta yazılı görüverdi.

Gazel

Ey boş yere kınayanlar!

Batıl olanla daha az meşgul olur.

300                 

 Perinin tutkun ve meleğin meyilli olduğu,yüze aşığım.

Cemalini vasıf etmek ve dudağına naat söylemek,

Dinleyenin ve söyleyenin düşüncesinden daha üstündür.

Gönül onun saçının teline divane oldu.

Nasıl zincirlerle akıllanır?

Herkes ömrü boyunca bir defa,

İltifat ederse çok makbuldür.

Onun hayalinden o kadar şükrediyorum ki çünkü o da,

Âşıkların durumundan habersiz değildir.

305                 

 Ey seher yeli! Ey seher yeli!

Eğer o menzilden uğrayıp geçersen senin kölen olurum.

Çöldeki çaresizlerin haline,

Gizlice tahtırevandakine ulaştır.

Çünkü Irâkî senin dudağının arzusuyla,

Can vermekte ve hasret çekmekte.

Mesnevi

Bu gazeli böyle güzel görünce,

isteğe karşı dikkat kesildi.

Elini uzatıp aldı ve okudu.

Onun iyi ve kötü taraflarından söz ediyor.

310              Sonuna varınca pek ağladı.

Dedi: “Bu zavallı Irâkî kimdir?”

Dedim ey canlar canı! Ben zavallı,

Aşk çölünde söyledim bunu.

Dedi: “Ben o zaman inanırım.

Bu kafiyede bir başkasını,

Şu anda irticalen söylersen

Şevkle, ey seçkin yaradılışlı!

gazel sevgilinin ayrılığı hakkındaydı.

Bu da erken kavuşmaya dair olmalı.

315                 

Dedim: “Ey şiir yazmanın vesilesi olan!

Yazması senden, söylemesi benden.”

Dedi: “Kâğıt, divit ve kalem nerede?”

Ona verdim ve bu gazelimi yazdı.



Gazel

Ey yüzünden güneşin utandığı!

Dudağından ab-ı hayat çıkıyor.

Âşıklara senin yanağının hayali,

Karanlık gecede gözün ve gönlün nurudur.

Senin pek latif olan yüzünün renginden,

Gülün yaprağı kızarır ve lale utanır oldu.

320             

Senin boyunun arzusuyla servi ağacı,

Yerinde kuruyup ayağı çamurda kaldı.

Ey dudağına ab-ı hayatın esir olduğu!

Ve ey yüzüne sevgilinin köle olduğu!

Senin saçının kıvrımı uğruna,

Âşıkların canının ipini bırakma.

Canımı vermeye ramak kalmıştı.

Ki sen ansızın yetişiverdin.

Yazık olurdu senin gönlün bizden yana olmaya,

Bir an bile gecikseydi.

325                 

Irâkî ve kavuşma ne garip bir tesadüf!

Çünkü âşık menzilini kaybeder.

 

Mesnevi

sevgili bu gazeli beğenince,

Göz kırparak bana baktı.

Papağan gibi tatlı bir şekilde gülümsedi.

Dedi ki: “Zevkin artsın ve baki olsun.

Anlam arayan konuşmanın hedefinde,

Senin düşünce okun saç yarar.

Her ne kadar çok övsem de seni,

Gerçekte, şimdi tanıyorum seni.

330                 

Allah’ın verdiği nimet[11] aşktır.

Böyle bir şiir aşkın hikmetidir.

Bu vasıftan dolayı senin hoş tabiatın inci deldi.

İyi söyledin ve iyi de söyleyeceksin.”

Ona dedim ki: “Kimse bunun gibi söylemedi.”

Dedi ki: “Bu türden pek çok söylediler.”

Şiiri yiğitlerin olduğu âlemde,

Çocuk oyuncağı bilirler.

Şairlik senin ışığını keser.

Özellikle bu tarzda iddialıysan.

335             

Sen bu “Bütün iddia edenler yalancıdır”

Sahih hadisi nebiden işitmedin mi?

Dedikodusunu yapmayacakları için,

Adını bizzat bilmedikleri şairin şiiri daha güzeldir.

Git, ilim tahsili ile meşgul ol.

Çünkü bundan gayrısı tamamen gereksiz ve fuzulidir.

Aksi takdirde iddia etme, anlama önem ver.

Git, bir köşeye otur ve sesini çıkartma.

Âşıkların makamından bahset.

Yoksa otur kendini de övme.

340                 

Ehil olan herkes bizzat işitmiştir ki,

Bencillik cahillik alametidir.

Ya şairlikte üstün ol,

Ya da kendi cahilliğini itiraf et.

Ya aşk ocağına gir,

Ya da aşkın evinden dışarı çık git.

Her biri kendi hevesinden dolayı,

kadar gazel, kıta ve kaside söylediler ki

Eğer sen bu pazarda çok kabiliyetli biriysen,

Bilinmeyen yeni bir üslup getir.

345                 

Dedim ki: “Ey uykusuzun gözünün nuru!

Her şeyi söylediler, söylenmemiş olan nedir?

Ey senin cemalinle canımın ve tenimin zinde olduğu!

Ben kimim, sözüm nereye kadar varır?

Dedi: “Hey, hey! Ne böyle, ne de öyle.

Sen kendini küçümseme.

Gönlün sözü şairlikten ötedir.

(Gönlün sözü) nesirde manzum, nazımda mensur gibidir.

Bu sözün kaynağı da,

Hüsün ve güzelliğin aşka sebep olduğu bir yerdendir.

350                 

Hiç kimse dünyada aşktan dolayı perişan olmadı.

Ancak aşk ateşinin yanışından perişan oldu.

Her dili olan söz söyleyemez.

Her basireti olan da inci delemez.

Herkesin bedeni ve ruhu olsa da,

Söz bedeninde olan mana canı yoktur.

Kişi onu feleğe kadar ulaştırsa da,

Söz söylemedikçe kimse bilmez onu.

Sefadan dolayı söyledikleri söz,

Halk arasında söyledikleri sözden daha evladır.

355             

Sen öyle değilsin çünkü basiret ehli değilsin.

Sen kavuşma şerbetini tatmamışsın.

Sefadan dolayı senin gönlün nurludur.

Sen bizim sevgimizden dolayı Allah’a uzaksın.

Sen surete takılıp kalmışsın.

Heves ve aşk arasında çok fark görüyorsun.

Aşkın hakikatini kavradın.

Ondan dolayı aşk tarikatını tecrübe etmişsin.

Sen bu konuda bir kitapçık yaz.

Âşıklara bir yadigâr bırak.

360     

Tahkik yoluna adım at.

Başlamak senden başarı Allah’tan.

 

Üçüncü Fasıl: Âşıkların Sıfatları Hakkında

Mesnevi

Âşıklara ve ayrılık derdi ile yüreği yorgunlara,

Irâkî ’den selam olsun.

Dünya konağının o garipleri.

Meva Cenneti’nin o azizleri.

Mukaddes konağın konukları.

Ayatel Kursi’nin cüzvesini okuyanlar.

Yüce tarikatın salikleri.

Aşağılık yolunun yolcuları.

365                             

 Zinde canlar sevgilinin gamı ile ölmüşler.

Sarhoş halde olanların da ruh ve gönülleri uyanık.

Ruhani tahtın padişahları.

Nurani denizin dalgıçları.

Doğanlar kafeste kalmış.

Kâhinler geride kalmış.

Varlık sınırlarından kaybolmuşlar.

Akıllar ve nefislerden geçmişler.

Makamı olan kişinin dosttan yana korkusu yoktur.

Pervanenin mumda yanışı gibi yanmışlardır.

370                 

 Pervane gibi onun cemalinin arzusuyla,

Kendini ateşe atmışlar.

Sevgilinin yolunda istekle yol alıp,

Aşkın ebcedini ezber etmişler.

Zamanenin kâtiplerinden bitkin düştüklerinden,

Sefa tahtında halife olmuşlar.

Perde arkasında sevgililerini görüp,

Bedenleri baki kalıp canı feda etmişler.

Şarap içmeden bir kokuyla sarhoş olup,

Sevgiliyi görmeden gönül vermişler.

375                             

Sevgilinin yolunda bekleyip durmuşlar.

Şevk tadını gönüllere saçmışlar.

Eyüp gibi sabır yükünü çekip,

Yakup gibi ayrılık zehrini tatmışlar.

Gözleri görme yetisini kaybedip,

Kıyametin doğruluğunu bilmişler.

Giysimin içerisinde Allah’tan başka kimse yoktur deyip,

Canı gönülden onun mahallesine yüz çevirmişler.

Ruh Enel Hak diyerek ve tenini parçalayıp,

Cennetten de cehennemden de geçmişler.

380                 

Birlik sancağını bağlayıp,

Öfke ve hırs ordusunu yenmişler.

Hayalin kökünü söküp atıp,

Özgür olup aynı zamanda kul olmuşlar.

Gazel

Cennet onların makamıdır.

Sefa bahçesinin nuru onlardır.

Canım onları arzular,

Vücudum onların ayağının tozudur.

Akl-ı kül müphemdir ve akıl edilemez.

Her yerde onların macerası vardır.

385                 

Arzın zerresi olduğu güneş,

Doğuş yeri onların göğünde de var.

Ezelde de kabul edildikleri için,

Sonsuzluk onların bekasıyladır.

Her iki dünyadaki bu makamlar,

Onlara Allah tarafından bahşedilmiştir.

İlim, terk ve hayâ onların nişanıdır.

Tevazu ve takva onların şahididir.

390                             

 Bu makamlar onların zatına ait değildir.

Bu ihsan onların rabbi tarafından verilmiştir.

Hepsi aşkta ondan yokluk talep ederler.

Çünkü beka onların yok oluşlarındadır.

Irâkî dünyada her ne bulduysa,

Onların bağışının bir eseridir.

Bu nefes alışveriş gördüğün gibi,

Onların aşkının nazarıdır.

Mesnevi

Onlar kime nazar ettilerse,

Önce ona âşıklıktan haber verdiler.

395 Aşk kimin gönlüne yerleştiyse,

Onun gönlüne hâkim oldu ve kök saldı.

Aşk kimin gönlünde yeşerdiyse,

Akıl ve ilimden daha yüce bir çadır kurdu.

Aşk ile gören her gönlün,

Menzili aşağılardaydı, yukarılara çıktı.

Aşk yöneldiği her bir gönlün,

İradesini sürekli artırdı.

Sevgiden kaynaklanan her irade,

Ya ihsan ya da basiretten hâsıl oldu.

Başlangıcı geneldir ve sonu özeldir.

Sırf lütuftur ve ihlasın ta kendisidir.

400 Allah’ın kelamında şunu okursun:

“Sana kendimden muhabbet verdim”[12]

Muhabbet cemale âşık olanların,

Gönlünde ve ruhunda kemale erişip,

İstiğrak derecesine varınca,

Şevk sahipleri onun adına aşk dediler.

Eğer sen bizzat bu denize dalarsan,

Bu yolun üstadı olursun.

Mademki dinledin ve anladın,

Gidip tat da anlayasın.



Hikâye

405             

Çok meşhur birinin oğluydu.

Yetenekli, eğitimli ve faziletliydi.

Hikmet ve fıkıh tahsili yapmıştı.

Aslı talep eder ayrıntıdan kaçardı.

Salik bir adam dert ehli bir gençti.

Şibli’nin dergâhına doğru yöneldi.

Onun kapısından selamla içeri girdi.

Onun başından yükünü alsın diye.

Şeyh Şibli tecrit âleminden,

Müridine önce aşkı tavsiye etti.

410

 Önce güzelliğe âşık ol.

Ve o aşkta da pek sadık ol.

Sende sıfatlar hâsıl olunca gel ki,

Seni gönül âlemine ulaştırayım.

Mürit şeyhten o sözü işitince,

Bu işareti şeyhten canı pahasına aldı.

Şeyhinin emri onu o kadar etkiledi ki,

Kendisini âşıkların harabatında buldu.

Dinle bak zamanın yegâne müderrisi,

Şeyhin kerametlerinde neler tertipledi.

415

Hankahtan ayrılır ayrılmaz,

Onun aşkının/arzusunun kokusunu içine çekti.

Yol üzerinde ilk gördüğü kişiye,

Âşık oldu, onun aşkını satın aldı.

Onun hüsnünü aşk gözüyle görünce,

Onun aşkını kendi varlığına tercih etti.

Ondan dolayı aklı ve gönlü hoş kokulara bürünüp,

Gönlünde onun aşkı karar kıldı.

Ansızın gönül hevesinden geçip,

Gönül ayağını aşkın tuzağına bağladı.

420

Onun gönlünü ansızın çalan,

Harabata gitti ve o da peşinden.

Âşık ve mest mürit bir yıla yakın,

Elde bade harabatta kaldı.

Sevgilinin aşkının ateşinden dolayı coşup,

Onun aşk badesini içiyordu.

Kendi benliğini unutunca,

Harmanının hepsi yele gitti.

Onun aşkısın sen, o da ondan çaldı.

ne vardı, ne de yoktu.

425             

Şeyh Şiblî müridinin durumunun,

Tam kemale erdiğini görünce,

Harabatiden onu istedi.

aşkın kıymetini/ücretini artırdı.

Onun mecazından bir hakikat göstererek,

Onun gönül kapısındaki cehalet kilidini açtı.

Bu arada onu halvete oturtup,

levhada aşkın sırrını okudu.

Âşık adam halvet piri gibi oldu.

Muhabbet şarabından hazretin mesti oldu.

430

Aşk yolunda sadık olduğu için,

Binlerce aşığın önderi oldu.



Dördüncü Fasıl: Aşkın Beyanı Hakkında

Şüphesiz âşıklar başları kesilip,

Sevgilinin kapısı önüne atılmış olanlardır.

Âşıklar gönlü diri olan maktullerdir.

Sevgilinin aşk ateşinden dolayı yanıp tutuşanlardır.

Maşuğun vasfını aşığa sor.

Azra’nın güzelliğini Vamık’ın gözüne sor.

Şirin’in vasfını Hüsrev’in yanında anlat.

Leyla’nın sevgisini Mecnun’un tabiatında ara.

435 Pervanenin yanışını Pervin’in parlaklığı bil.

Vis’in aşkının aslını Ramin bil.

Âşıkların ne dumanı ne de sesi vardır.

Aşkın inleyişi Davudi ses gibidir.

Eğer bütün âlem heves ile dolu olsa bile,

Filin, Hindistan’a olan özlemi ona yeter.

Ferhat’ın canı her ne kadar tatlı olsa da,

Nihayetinde Şirin içindir.

Her kimin bir gönlü varsa, elbette,

Onun için âşıklık kaçınılmazdır.

440

Âşık değilsen,

Boşa harcadığın ömür zaman sana haram olsun.

Gazel

Aşka meyli olmayan her gönle,

Şeytanın yuvası de, çünkü o gönül değildir.

Karga gibi, öküz gibi, aşktan bihaber öl.

Çünkü gül bülbülden gafil değildir.

Aşksız gönül nursuz göz gibidir.

Kendini gör, delillere perdedar/engel yoktur.

Âşıkların dostunun mahallesinin yolunda,

Aşkın eşiğinden başka gidilecek yerleri yoktur.

445

Bu sevdada her kim mecnun olduysa,

Ey Irâkî! Sen ona aklı başında değildir deme.

Mesnevi

Bu açgözlülük sofrasında ham olan herkesin,

Özü yoktur, isimden ibarettir.

Her kim aşktan bihaber olursa,

Bu yolda eşeğe benzer.

Yol kat etmekten habersiz.

Sırtında şeker gönlünde saman ve arpa.

Gece gündüz, aylar ve yıllarca,

Nefs-i emmâre çölünde avaredir.

450

Her kim özde âşık olmazsa,

Surette insan özde eşektir.

Hikâye

divane bir aşığın,

Şiraz diyarında vaaz verdiğini duydun mu?

Onun sözü hakikatlerin kaynağıydı.

Gönlü incilikler kâşifiydi.

Bir gün minberde,

Yine gönül çalan ve cana can katan söze başladı.

Âşık birisiydi, ilk sözünden itibaren,

Aşk sikkesini doğru söze vurdu.

455             

Şarap ve kadeh olmaksızın,

Hepsi aşk sarhoşuydular.

Tecrit arsasının maşukları.

Tevhit âleminin âşıkları.

Onların arasından bir arif ayağa kalkıp,

Şöyle dedi: “Âşıkların makamı neresidir?”

Mana incisini delen âşık bir pir,

Aşkın yakışından dolayı ona şöyle dedi:

Çok bağışlayıcı olan yaratıcıdan,

“Onların halleri ve makamları ne güzel”[13] duymadın mı?

460

Bunu söyledi ve şevkten söz etmeye başladı.

Aşırı zevkten dolayı

Ansızın cahil bir köylü,

Gönül ve can gözünün nurundan yoksun.

Tam manasıyla yontulmamış bir heykel.

Gulyabani gibi orta yerden kalktı.

Dudağı kurumuş ve gözü yaşarmış,

Elden ayaktan kesilmiş, avare.

Şöyle dedi: “Ey söz ehlinin önderi!

Benim şu yaptığımdan üzüntü duy çünkü bu gece ben

465

Eşeğim vardı hem de nasıl bir eşek.

Bütün hünerlerle süslenmiş bir eşek.

Kendi malımız, genç, besili ve atiktir.

Besiden dolayı kemikleri sapasağlamdır.

Ben ve o, şefkatli kardeşler gibiyiz.

Gece gündüz arkadaşız, dostuz.

Bir ara o rahvan yürüyüşlüyü,

Çıkardım pazarın ortasında gezintiye.

Ansızın çaldılar onu benden.

Cemaate sor bakalım: Yoksa onu görmüşler mi?”

470             

Sıcak ve sırlara gark olmuş bir mecliste,

Bu söz nasıl söylenir?

Orda bulunanlar onu incitmek istediler.

Ansızın mescide eşek getirdikleri için.

Pir ona cevap verdi: Ey eşeğini arayan!

Bir vakit otur ve hiç konuşma.

Konuşmayı kes ve bir an dinle.

Otur ve bir müddet sessiz ol.

Sonra meclistekilerin tarafına doğru seslendi:

“Bu tayfada yaşlı ve gençten,

475

Aşk ile hemhal olmayan,

Bu toplulukta ayağa kalkar.”

Eşek gibi çirkin suratlı bir aptal,

Eşekliğinden dolayı ayağa fırladı.

Pir ona şöyle dedi: “Sen dostlukta,

Aşka gönül bağlamadın mı?” Dedi: “Evet”

Bağırarak şöyle dedi: “Ey eşek sahibi!

İşte! Eşeğini buldum yuları getir.”

Yazık sana! Ey aşk âleminden bihaber olan!

Aşk gamının tadını tatmamışsın.

480

Eşek sıfatlı olan saman ve arpa yükü çekmiş,

Cahil gelmiş ve cahil gitmiştir.

Manevi aşkın güzelliklerinden,

Dünyada tıpkı bir hayvan gibi habersizdir.

Aşağılıkta ve cahillikte eşi olmayan,

Bir güzele nazar etmez.

Aklı deli eden her sıcaklık,

Aşk güneşinin ışığını yağmaladı.

Güzellikte artan her letafet,

Âşıkların bakışının eseridir.

485

Eğer sen temizsen, temiz olana nazar et.

Dünyevi huylardan arın.

Sefa ehlinin heyecanı oyundan oynaştan değildir.

Âşıklık, hayalcilik değildir.

Git sen o güzelin aşk kapısını çal.

Çünkü sen onun aşkından dolayı daha da güzelleştin.

Aşkı olgunlaşmayan ve ham kalanın,

Can kuşu tuzağın esiri olarak kalır.

Aşk hayatın sırdaşı olan bir zevktir.

Belki hayatın alnında olan bir gözdür.

490

Aşk, can ve gönülden de fazla bir candır.

Üstelik ruhun mülkünde bir sultandır.

Bazen aşk can kesilir.

Bazen canın canında gizlenir.

Bazen can dirildiğinde, hayatı aşktır.

Bazen toprak gibi olduğunda, bitkisi aşktır.

Akıl meyvesinde su aşktır.

Dahası ab-ı hayat bizzat aşktır.

Aşkın tadını âşıklar bilir.

Ama canını feda eden âşıklar bilir.



Beşinci Fasıl: Aşkta İnsanın Kemal Olması Hakkında

Mesnevi

495

Ey sazende! Hüzünlü bir nağme çalmaya başla.

Bir an ruhumu canlandır.

Uşşak makamının dokuz perdesinden,

Bir nağme söyle âşıkların makamından.

Dostun ayrılığından dolayı öldüm.

Bir anlık bile olsa gönlümü bir mırıldanmayla canlandır.

Aşkın semasına başlayayım.

Âşıkların meclisini süsleyeyim.

Etrafımdan bir an kopayım.

Bir süre kendi varlığıma bakmayayım.

500

Bu varlığın izini kaybedersem,

Sarhoşluk âlemine ( âlem-i mesti) yol bulurum.

Sarhoşlar gibi Sema’ya başlarım.

Dostun cezbe narasını alayım.

Muradına kavuşmak isteyenler gibi bir an,

Habibin iştiyakından dolayı meydanda,

Bismil kuşu gibi, kanat çırparım.

Zamanın kalinden hale geçerim.

Sevenin aşkı ve sevilenin güzelliğinin şerhini,

Anlatayım tek tek sırasıyla.

Makbul Aşık Hakkında

505            

İlk gün insan cevheri,

Aşka yatkındı, ardından,

Aşkı bağışlayan bir vasıta sundu.

Onunla iyiyi kötüyü ayırsın diye.

Ezelde iç içe olduğunu gördü.

Güzel ile çirkinin, kötü ile iyinin.

Sefer ve keder anlarında,

Her ikisinin suretine baktı.

Onun gönlünde sefa galip gelince,

O, cemalden başkasını talep etmedi.

510

Güzel yüzü, çirkin yüzden ayır.

Güzel gören kişi kötü olmayacaktır.

Her nerede sevgilinin güzelliğini görse,

Ona hep can gözüyle bakar.

Her an ona hoş bir kisveyle görünür.

Her dem ona sevgisi artar.

Kim can gözüyle âşık olduysa,

Külhancı gibi sultanın huzuruna çıkmıştır.

Hikâye

Külhanda sürekli bulunan bir adam vardı.

Onun külhanı mesken yeriydi.

515

Nefis hamamının etrafında dolaşıyordu.

Beden külhanını hep alevlendirirdi.

makamda olmaktan dolayı ona bıkkınlık geldi.

Gezintiye çıkmak için sahraya doğru yola çıktı.

Bir an beden külhanından dışarı çıktı.

Ruh sahrasının etrafını dolaştı.

Güller, yeşillik ve akarsu,

Gülün güzelliğinin dibinde bir ölü bülbül gördü.

çayırın etrafını geziniyordu.

Temiz olanı pis olandan ayırt etti.

520

 Kendi kendine dedi ki bu gül bahçesi,

Külhandan çok daha güzeldir.

Ansızın melek yüzlü bir dilber,

çayırlıkta ortaya çıktı.

Güzellik bineğine binmiş.

Yusuf gibi yüzlercesi onun yedeğinden tutmuş.

Güzel yüzü ve parlak yanağıyla,

Yüzlerce güneş ve huri ona gıptayla bakıyor.

Tatlı sözlü güzel yüzlerce gönlü,

Gönül çelen kâkülüyle yoldan çıkardı.

525

Yıldız gibi onun hilali utanmış.

Yeniden yükselmiş bir güneş.

Dert ile yorulmuş yüz binlerce gönlü,

Çalıp, saçların tuzağına tutsak etmiş.

Onun mahmur gözü cezbeden bir kaş gibi,

İyiyle iyi, hoş ile de hoştu.

Açmış olan gül üzerindeki çiy damlacığını,

dudak ve diş ile karşılaştır.

Teni ve canı öyle arınmış ve temiz ki,

Sanırsın topraktan nasiplenmemiş hiç.

530

Av yerine doğru salına salına yola koyulmuş.

Oku yayında, yayı da elinde.

Eğer âşıkları kendi gamzesiyle,

Ok gibi vuracak dersen doğrudur.

Kimsesiz ve perişan külhancı,

Külhanın eşiğinden dışarı çıkmıştı.

Öylesine parlak bir yanak gördü ki;

Öylesine temiz bir huri gördü ki;

Ayağının bağı çözüldü, gönlünü yitirdi.

Hayret şarabıyla sarhoş oldu.

535             

Gönül sevdasından dolayı gözlerinden kan akıtıp,

Göz eleğinde pek çok kan eliyordu.

anda üzerindeki elbiseyi parçaladı.

Oğlanın peşi sıra dolanıp durdu.

Şehzade onun tarafına bakınca,

Gönül kanından onun aşkının kokusunu aldı.

Onun haline şaşırarak bakmaktan,

Rüzgâr ayaklı atın dizgini bıraktı.

Aceleyle avlağa doğru gitti.

Külhancı sarhoş ve perişan bir halde yere yığılmıştı.

540

Onun ayrılık oku ciğer yaralamış.

Buluşmaktan ümidini kesmiş.

Gönlünü kaybetmiş, divane olmuş.

Ten ve candan ümidi kesmiş.

Yorgun gönlü, yaralı yüreği ile,

Kendi gözünün yaşından kana bulanmış.

Bir başka gün, şah geri döndüğünde,

Külhancıyı kanlar içinde buldu.

Hayran hayran ona şöyle bir baktı.

Külhancı dostu gördü ve bir ah çekti.

545

Güzel haram yolunu tuttu.

Külhancıyı kendi haline bıraktı.

Azra’nın peşindeki Vamık oldu.

Bazen şehirde, bazen çölde

Bazen o perinin sevdasını pişirir,

Bazen de kendi kendine şöyle söylenirdi:

“Nasıl bir hayaldir? Bir padişahın,

Bir dilenciye iltifatı nerede görülmüştür?

Eğer biri benim halimi sorarsa,

Kimden dolayı ağlayıp inlediğimi nasıl söyleyeyim?

550

Birisine söyleme gücüm yoktur.

Gönlümün kimi arzu ettiğini

Menzilim uzak, yüküm çok ağır.

Ne yapayım? Çarem nedir?”

Ciğeri yanık, gönlü kebap olmuş.

Aylarca ve yıllarca bitkin, gece gündüz ağlamakta

Batını sarhoş, zahiri ayık.

Sevgilinin peşinde ağyardan habersiz

makbul kişinin sır perdesi,

Yırtılmamış hiçbir kulun huzurunda.

555

Kan akıtan bütün bu gözyaşlarına rağmen,

Sevgilinin sırrı ağyardan gizli kalmıştır.

Eğer sen her gün şehre gelseydin,

Sevgilinin mahallesinden başka yerde yürümezdin.

Dostun sokağının köpeği ile arkadaş oldun.

Böyle bir fırsatla ne kadar mutlu olurdun?

Sevgilinin kokusuyla, can gözüne sürmüş

Sevgilinin mahallesinin köpeğinin ayağının tozunu

Bir müddet gamdan iki parça olan gönül ile

sevgilinin sokağında ikamet etti,

560

Bir köle ona gece baskını yaparak,

Onu kaldığı yerden zorla çıkardı.

İstemeye istemeye kaçtı.

dilber köpeklerinin olduğu yere kadar

İki hafta geçince,

Ayın on dördü gibi olan o sevgilinin (bu olayından)

Av süresini uzattı.

İlk av yerine gitti.

Yoksul biçare âşık,

Dağda bayırda avare haldeydi.

565            

Gözünde kan, başında sevda,

Can aşkın karmaşasıyla hay huy içerisinde.

Ayrılık derdi onun bedenini kıla döndürdü.

Vahşi hayvanlar arasında yaşamaya başlamış

Aşk çölünde derbeder.

Mecnun gibi perişan ve çıplak.

Külhandan ve hamamdan kurtulmuş,

Vahşi hayvanlar ile yakınlık kurmuştu.

Ansızın o yaralı gönül haber aldı,

Padişahın ava çıkacağını.

570            

Öldürülmüş bir ceylan görünce feryat etti.

Onun dersini yüzdü, üzerine giydi.

Postu ceylan gibi başına geçirdi.

Sevgili onu okuyla vursun diye.

Şah yoldan gelince,

Av yerine doğru baktı.

Ahu gibi bir suret gördü.

Huylarından uzak ve hareketsizdi.

Bu hayvan tek başına duruyor dedi.

Bir ok çıkardı ve onu vurdu.

575

Külhancı oku göğsünden yedi.

Gönlü uğruna can verdi.

Kendiliğinden o postu üzerinden çıkardı.

“Doğru nişan al öyle vur” dedi.

Sevgilinin kirişinden fırlayan okun,

Hedefi âşıkların canına layıktır.

Yaralı gönülden kan pınarı aktı.

Neşeden kendinden geçmiş raks ediyordu.

Zerre güneşi görünce,

Onun arzusuyla durmaz hep raks eder.

580

Damarında hiç kan kalmayınca,

Kendinden geçti, yere yığıldı.

Dostun yolu üzerinde kanlar içinde kaldı.

Can verirken bu gazeli söylüyordu.

Gazel

Seni arzularken can ve beden yüktür.

Âşık canını feda etti, kurtuldu.

Sen kendi avını neden okla vurdun.

Zaten o bizzat senin tuzağında tutsaktır.

Gönlümü helak etmede niçin çabalıyorsun?

Çünkü bu zavallının başı zaten darağacındadır.

585             

Senin gamınla gönül çok fazla kana bulandı.

Ama bu yük tek bir yükten ibarettir.

Ey gecem seninle gündüz olan! Senin yüzünü görmezsem,

Aydınlık gün bana karanlık gecedir.

Senin gibi bir avcının önünde âşıklar,

Çaresiz canlarını feda ederler.

Ben senin okundan aman dilemiyorum.

Ama yine de seni görme arzusundayım.

Mesnevi

güzel oku attıktan sonra,

Yaralanmış külhancıyı tanıdı.

590

Atından indi, yanına gitti.

Yarasına merhem oldu.

Bir an şefkatle yaklaştı.

Başını böğrüne yasladı.

Sevgililer okla vurduktan sonra,

Âşıkları şefkatle okşarlar.

Ok onu canından vurmadığı için,

Kaval kemiğinden nazlanıp onu çıkarmadı.

dert küpünün vuslata takati yoktu.

Can verip canana veda etti.

595

Eğer sen kalleş âşıklardansan,

Niye o külhancıdan aşağı kalasın?

Âşıklık bela çekmek ile olur.

Mecnunun işi perişanlıkla olur.

Perişanlık sefa haline dönüşünce,

İster sefa oku olsun ister vefa.

Hedefin isabet olma korkusu yoksa

Tehlike okunu yemez.

Sevgilinin okuna hedef olmak yakışır sana,

Can ve gönülden çıkıp kendini gösterirsen.

600

Dost dönmedikçe yüzünü sana,

Ok işlemez senin vücuduna.

Gazel

Ey dost okluğundan bir ok çek

Sonra yay gibi olan kaşına yerleştir.

Sen hedef istiyorsan işte gönlüm,

Vurmak sana, ah çekmek bana hoş.

Senin okundan bana bir acı ulaşabilir mi?

Çünkü göz hayrette, gönül aldanmış.

Seni görmekle ab-ı hayat bulurum,

Yoksa sen beni ateşte yakarsın.

605            

İster şarap olsun ister zehir,

Dostun elinden olan şerbeti rahatça iç.

Eğer senin içeceğin şerbeti başkası verirse,

Zehirli bil, toprağa dök ve tatma.

Irâkî ’ye deme bana gel/ bu tarafa gel

Kendine söyle ey berduş!

Mesnevi

Dostsuz hoş eğlencesi olmayan kişi,

Şu duayı yapar: “Ey dost!

Can eğer çok pahalı bir cevher ise,

Bizim bedenlerimiz mezbele gibidir.

610 Bu mezbele yerinde/mezbelelikte niye kalalım?

Yüzünü göster ki dışarı çıkalım.

Senin kokunla mutlu olsak da,

Seni görmeyi de arzuluyoruz.”

Ey âşık! Âşıklardan dinle sen,

Şeydadan da canın hikâyesini dinle.

Bu efsanenin sırrını benden dinle.

Külhancı senin canın, bedenin külhan.

İlimler madeni senin canın ise de,

Bedeninde zulümden kaynaklanan bir külhan vardır.

615             

Senin canına bir usul veren,

Senin cismine de zırcahil lakabını verdi.

Sen kendi benliğinden çıkmadıkça/sıyrılmadıkça,

Can gözünü dosta açamazsın.

Mademki sıyrıldın, canını feda et ki,

Ancak cananın cemalini görebilesin.



Altıncı Fasıl: Sevgilinin Şevkinin Beyanı Hakkında

Mesnevi

Ey saki! Sabah şarabını sun.

Âşıkların ruh gıdasını ver.

Aşk şarabını biz sarhoşlara ver.

Bizim bizliğimizi bizden al.

620

Gönlüme sarhoşluk hoşluğunu yerleştir.

Benim yokluğum varlık olsun.

Rıdvan cennetinin özü olan o sürahiden,

Yudumu can olan bir kadeh ver.

Ey gönül arayan lal dudağının yâdıyla,

Şarap içmeden onun kokusundan sarhoş olduğum!

Sarhoşların halini hatırını bir sor.

Şarap düşkünlerine bir huzur bağışla.

Şevk ateşinde yandım, yandım.

Zevk badesi ile bir an beni kendimden geçir.

625             

Şarap düşkünlerinin,

Aşk şarabını tatmadan sarhoş olması bana garip gelir.

Çölde, yazın

Bir susuz üzerine yağmur yağdığında,

Bir an o yağmurdan ferahlasa da,

Onun suya olan arzusunu da artırır.

Mademki şevkimi arttırdın şarap doldur.

Yüzünü gizleme, mademki gösterdin.

Aşk mahmuruna tekrar şarap ver.

Mademki şarap veriyorsun, sürekli ver.

630             

Sarhoşluğum yeniden başlayıncaya kadar,

Bu gazeli kendime dost kılayım.

Gazel

Gönlü ve canı istekli olan benim,

Sana yakın, ayrılığa esir olmuş bedenim var.

Güzel yüzünü benden neden gizliyorsun?

Âşıklara bir yasak var mıdır?

Sen tabipsin, biz böyle hasta.

Sen üzgün/melül, biz böyle istekli.

Senin gamzenin büyücüleri gönlüme,

Ufukların oklarıyla ok atıyorlar.

635             

Senin şevkin ile sarhoşuz ve kavuşma şarabı da,

Böylesine tatlı olmamıştır.

Senin okyanus gibi gamından dolayı,

İstiğrak denizine dalanlar can vermezler/boğulmazlar.

Gönlümüz, senin aşk çölünde,

Nurların doğduğu yere hayran olmuştur.

Mesnevi

Sana kavuşma arzusundan başka hiçbir şey,

Âşıkların sabır evini yağmalamasın.

Senin arzun her dem yaralı gönülden,

Âdeti gereği kendine bir vazife çıkarıyor.

640 Ayrılık benim ne benim işime gelir,

Ne de senin sözünü dinlemeye mecalim var.

gönül alan dudaktan çıkacak sözlere,

Can feda olsun çünkü can ilaçtır.

Aşk dermansız bir dert ise de,

Bizim derdimizin dermanı sevgilidir.

Başım pahasına da olsa razıyım.

Bunun başıma gelmesine de talibim.

Senin sevdana tutkun olduğum sürece,

Kendimden haberdar olursam günahkârım.

645 Kulağıma senin hikâyen erişince,

Artık başkalarının sözünü dinlemedi.

Güzelliğin dünyaya nam saldı.

Onu duyan her gönül canından oldu.

Senin güzellik ordun can mülkünü fethetti.

Senin güzelliğinin şöhreti bütün dünyayı kapladı.

Seni açıkça ve gizliden gizliye arzu etmek,

Dünyanın etrafında beni koşturuyor.

Hikâye

Tebriz Subaşı sının bir oğlu vardı.

Güzelliği gönül alıcı ve çekiciydi.

650 Onun zatının yaratışının düzgün oluşundan dolayı,

Güzellik ve yaratıcılık sureti sorgulanamaz.

Âlim şeyh İmam Gazali,

ilimler dünyasının valisi

seçilmiş hasletlerden haberdar oldu.

Çıkarsama yoluyla onun sıfatını anladı.

Onun güzelliğinin haberi şeyhe ulaşınca,

Gönlündeki sabır ve huzur gitti.

Niyet atını Rey’den eyerledi.

sevgiliyle görüşmek istedi.

655             

Onun iştiyak şarabından sarhoş oldu.

Yola koyuldu, yüreği avucunda[14]

Derviş şehre yaklaşınca,

Onun durumunu emire arz ettiler.

Subaşı dedi: “O dalkavuk kimdir?

Ümit ile gelip, üzgün gidecek.”

Şeyh suretperest ve hilekârdı.

Onun hilesinin şöhreti her tarafa yayılmıştır.

Onun şehre girmesine müsaade etmeyin.

Zehrini de alsın geri çeksin gitsin.

660             

Şehirden gelen bir haberci onun yolunu kesip,

Bu durumdan şeyhi haberdar etti.

Dertli şeyh bunu duyunca,

Şehrin iki fersah uzağında konakladı.

Ufukta güneş batınca,

Uzak âlemin kubbesinden bir ışık yükseldi.

Derviş çadıra girip yatağını kurunca,

Çadırın eteği inciyle doldu.

Subaşının da uykusu geldi.

Dinle bak o uykusunda ne gördü?

665

Rüyasında Hakk Peygamberini gördü.

Bir tutam üzüm vererek ona dedi ki:

“Bu üzümü al ve

Şeyh Gazzâlî’nin yanına hızlıca git.”

Sabah subaşı uykudan uyanınca,

bir tutam üzümü aldı ve aceleyle yola çıktı.

Şeyh subaşını uzaktan görünce,

nurla yoğrulan da onun peşine düştü.

O, yanında getirmeden önce

Üzüm dolu tabağı önüne koydu.

670

Bu gece Peygamberin sana ikram ettiğinin,

İşte alameti; bu tabaktan aldı.

Allah’ın nuruyla yolunda giden halkı,

Bir salkım üzümle işte böyle yoldan çıkarırlar.

Güzelliği bir suret olarak görme, bilme

Bir salkım üzüm uğruma yoldan geri kalma.

Basiret kemale erdiği için,

Cemali görme tadında oldu.

Eğer tabiat onu tatmak ve,

Kesmek isterse, görecektir ki

675             

Gümüş tenli elma toplamak için değildir.

Git, senin nasibin bakmaktan başka bir şey değildir.

Derviş dostun şehrine girince,

Onun güzelliğinin vasıflarını yazdı.

Merkez camisine geldi.

Ondan evliyaların kerametleri belirdi.

Dert sahibi derviş daha sonra,

Cemaatle Cuma namazını kılınca,

Namaz kılınan yerden minbere çıktı.

Âşıkların meclisi aydınlandı.

680             

Sır diliyle hakikatten söz etti.

anlatılanları cemaat anlayamadı.

Dedi ki: “Her ne kadar zihinler aciz kalsa da,

Bu tahta parçası bilir.”

Minber yerinden oynayıp,

Yerden havaya yükseldi.

Şeyh minbere seslendi: “Edebini muhafaza et,

Hareket etmeyi âşıklara bırak.

Minber olduğu yerde kalakaldı.

Elliye yakın cemaat can verdi.

685             

Şeyh dedi ki bizim meclisimizin nuru olan,

Niçin meclise gelmedi? Nerededir?

Onun yüzünü görmezsem meclisim karanlıktır.

Aşkın sözü de naziktir.

Karanlıkta nazikliği anlamayan,

Her kişinin bir kusuru vardır.

Can meydanının ışığı belli değildir

Yoksa o gönül avcısı burada değil midir?

Âşıkların meclisine gelmediği için,

Âşıklar ayrılıktan dolayı can verdiler.

690

Ondan bir nişan taşıyan kişi,

Onun şevkinden dolayı cansız varlıkların da canlandığını bilir.

Bu konuda bahsedilince,

Onun müritleri de, kapı duvar da kulak kesilir.

Âşık onun ayrılığından dolayı ölür.

Minberin tahtası da havaya kalkar.

Sen bu sözü tam anlamıyla bilmezsen,

Git onun minberini mescidin avlusunda gör.

Yedinci Fasıl: Aşkın Üstünlükleri Hakkında

Mesnevi

Biz senin eşiğinde oturanlarız.

Senin bahçenin bülbülleriyiz.

695             

Senin kapından gitsek de gitmesek de,

Seninle konuşur ve yine seni dinleriz.

Senin tuzağında tutsak olduğumuz için,

Kendi sevdamızın hevesinde nasıl oluruz?

Senin dostluğundan dem vurduğumuz için,

Yabancılara nasıl meyil ederiz?

Senin kapının eşiğinde emrine amadeyiz.

Bekliyoruz senin ardınca gitmek için

Zannetme ki senin kapından gideriz.

Başın üzerine yemin olsun ki senin ardından gideriz.

700             

Senin aşkından bir yudum içene kadar,

Gönül verip, can feda ettik.

Senin sokağına geri dönene kadar,

Senden başka her ne varsa hepsinden vazgeçtik.

Can u gönülden senin derdinle hemhal oluncaya kadar,

Kendi varlık yükümüzü bağladık.

Senin şevkinden dolayı sarhoş ve hayran olduğumuz için,

Kendi varlığımızın yolumuzu bilmeyiz.

Senin sevdanın tutkunu olduğumuz için,

Sana karşı olan iltifatımızı nasıl saklarız/esirgeriz.

705             

Senin güzelliğinin harareti bir ateş yaktı.

Gönlümüzü o ateşle yakacak.

Gazel

Senin aşkından bir ateş yakarsak,

Kendi harmanımızı da onunla yakarız.

Gönülden yaktığımızın ateşin dumanı,

Senin gamınla arşa ulaştı.

Cemalinin güneşini bize göster.

Çünkü senin yüzün olmadan biz bedbahtız.

Senin ay gibi yüzünü görünce,

İki gözümüzü İki âleme de yumarız.

710

Can ve gönül sermayesi tüketiriz.

Aşkından daha iyi biriktirilecek sermaye var mı?

Çocuklar gibi senin aşk mektebinde,

Aşkın ebcedini öğreniriz.

Bizim başımız aşk yolunda gitse de,

Ey Irâkî! Çek git çünkü biz muzafferiz.

Mesnevi

Senin gamın bana tanıdık/aşina olunca,

Gönlüm canından ayrıldı.

Senin derdin beni kabullenince,

Kendi varlığım beni üzdü.

715             

Seninle semâa ederken bana bir haller olunca,

Kendi varlığımdan bezdim.

Aşkının ayetini okuyunca,

Can ve gönül sermayesini dağıttım.

Nerede senin güzellik güneşin parladıysa,

Âşıkları aradı fakat bulamadı.

Ey cana can katan güneş!

Gecemiz senin cemalinle gündüze dönerse,

Senin yüzünün o gecede parlaklığı kâfidir.

Söyle de artık güneş ve ay parlamasın.

720             

Senin rekabet halinde olan âşıklarından,

Dünyada sana benden daha iyi müşteri olan var mı?

Ben kimim ki senin aşkından söz edeyim?

Senin aşkında iddiada bulunmak yersizdir.



Hikâye

Senin cemaline âşık olanlardan biri,

Kübreviye tarikatının önde gelenlerinden Necm idi.

Hz. Muhammed’in dininin yardımcısı,

Zamanının yegânesiydi, Allah dostuydu.

Yıldızlar dairesinde seçkindi.

Manalar ve sırların güneşiydi.

725             

O yola çıkan salikler topluluğu,

Onun irşadını talep ettiler.

Özgürlük makamından çaldı.

Onun gönlü Mecdi Bağdadi’nin güzelliğini

Öylesine makbul bir güzel onu çaldı.

Ansızın gönül hoşluğu makamından çaldı.

Alımlı güzelliği aşk ordusunu getirip,

Onun sabır ve huzurunu yağmaladı.

Şöyle dedi: “Acaba onu bana mı getirdiniz?

candır onu bedenime getirdiniz.”

730

Derhal şeyhinin huzuruna çıkardılar.

Şeyhin gönlü bağından kurtuldu.

Ona ne seviyorsun diye sordu.

Dostun talep ettiği şey ne olur ki?

Onun sorusundaki maksattan,

Satranç oynamak istediğini derhal anladı.

Şeyh satranç istedi, fırsatı ganimet bilip,

Güzel bir rakiple oynadı.

Onun ordusunu mağlup edince,

Büsbütün onun meylini cezbetti.

735             

Satranç sevgisini onun gönlünden çalınca,

Ona birkaç güzel oyun gösterdi.

Şansı onun yüzüne gülünce,

Onun himmetinin piyonu vezir oldu.

Onun nefsinin şahı mat olmaktan kaçınca,

Tahtanın ay yüzlüsü ondan daha iyi bir hamle yaptı.

Bu hikâyeden ellerini çekti,

Onun fili Hindistan’ı hatırladı.

zevki sefadan dolayı onu kendinden geçirince,

Herkes onun aşk kapısını unuttu.

740

Aşkın, kıvılcımı her belanın perdesini,

Gönülden yakan bir ateşi vardır.

Aşk onu döne döne yakınca,

Âşıktan hiçbir şey kalmasa da aşk kalır.

Aşk baştanbaşa eyvanın tahtıdır.

Aşk sultanın yükünü çeken binek hayvanıdır.

Aşk ruhani şevkten dolayı,

Rahmani celal ve cemale ulaştırır.

Aşk, tek olan yaratıcının sıfatlarındandır.

Âşık, aşk ve hûsn (güzellik) tek olan yaratıcının dostudurlar.

745

Yaratıcı ve rızık veren Allah,

Cemaline, kendi isteği ile âşık oldu.

Cemal süsleyen o güzellik,

“Ben gizli bir hazine idim” sözünü söyledi ve o zaman,

Varlık hâzinesinin kapısını gösterip,

Sıfatların anahtarı ile açmak istedi.

Özel sıfatlarıyla görününce,

Kulların huzurunda zatıyla bulundu.

Sefa cemaliyle tecelli etti.

Aşığı mana ehline yar etti.

750

Yaratılıştan itibaren âşıkta,

İlmi onun ilminden, kudreti onun kudretinden olan bir özellik buldu.

Aşığın duyması ve görmesi de Allah’ın duyma ve görme sıfatlarından,

Onun kelamı da Allah’ın kelam sıfatından haberdardı.

Sevgi Allah’ın sevgisinden doğdu

Ve onun hayatından da hayat hâsıl oldu.

Cemali onun cemalinden göründü.

Onun beka sıfatından aşkın bekası arttı.

Muhabbetten ötürü onun muhabbetini tanıdı.

Aşkın tecelli etmesiyle ona âşık oldu.

755

Bu sıfatlardan dolayı dostun kokusunu alınca,

Hem kendini hem Allah’ı gördü.

Allah’ın adının mazharına sığınıp,

“Cübbemin altında Allah’tan başka bir şey yoktur” dedi.

Cübbeyi sırtından çıkarınca kurtuldu.

Cübbeyi çıkart çünkü idam ile alakalıdır.

“Mabihiliştirak”ı göster ( Ortaklık kaynağını göster )

“Mabihil imtiyaz” ı oku ( Ayrıcalık sebebini oku )

Sen sübhan olan Allah’tan dolayı en yüce makama ulaşınca,

Üzerindeki varlık tozunu silkele.

Sekizinci Fasıl: Maşuk ile Sohbet Hakkında

Mesnevi

760

Ey arzusu canıma yoldaş olan!

Derdimin mayası, dermanımın aslı olan.

Can kuşumun gönül gözü açılınca,

Senin arzunla uçar.

Gece gündüz seni anmak bana yardır.

Seni sorup soruşturmak kazancımdır.

Gönlüm senin aşkından dolayı divane,

Sen mum olduğun sürece, sana pervane.

Kendi işimde çok şaşkınım.

Kendi derdime derman nedir bilmiyorum.

765

Vefasız dostların derdine yanarken,

Düşmanlar bana acıdı.

Biz hepimiz sermayesiz müşteriyiz.

ve onun malları çok kıymetli.

Onlar bu pazarda kazançlarından dolayı,

Benim gibi binlercesine ihtiyaç duymazlar.

Ben dua ederek Allah’tan uykuya dalmak istiyorum.

Rüyamda sadece seni görmek için

Bir sevgiliye doğru baktığın sürece,

Bizzat kendisi senin rüyana girmez.

770             

Senin sevdanın yeri başımızın üzerinde olduğu için,

Bir fırsat ver de senin ayağına serelim.

Âşık olunca sevgiliye,

İltifat etmek yakıştığı için

İltifat ederek gönlümüzü çaldın.

Gururlanarak şimdi bizi çok ihmal etme.

Sen kendine âşıksın,

Senin gönlünde olanın bizden vazgeçmesi çok zor.

Sen iyilerden de öne geçtin.

Biz senin aşkından dolayı bu gazeli söylüyoruz.

Gazel

775

Ey can gözümü açan sen!

Gönlümde senin niyazın, canımda senin arzun.

Benim hüzünlü geceme gün doğmaz,

Senin cemalini tekrar görmedikçe.

Sen bize muhtaç değilsin ama biz,

Senin kapında başımız eşikte sana muhtacız.

Gönlümde cemaline duyduğum arzunun,

Başlangıcı olsa da sonu yoktur.

Can kuşum ten yuvasından,

Senin sokağından başka nereye uçar?

780

Beni bundan daha fazla kendinden uzak tutma ki,

Sır perdem yıkılmasın.

Ey ruhumu aydınlatan güneş! Artık,

Şu zayıf kuluna bir gölge sal.

Biz senden vazgeçmeyeceğiz.

Aşağılasan da el üstünde tutsan da

Her an senin derdinle,

Irâkî’nin seni hayal ederek anlatacağı uzun bir hikâyesi vardır.

Mesnevi

Ey gamı gönlüme komşu ve

Zamaneden tek kazancım derdin olan sevgili!

785             

Gönlüm var olduğu sürece senin müptelan olsun.

Sürekli senin belana tutsak olsun.

Gözün seni görmesi gerekir.

Benim canıma kast etsen bile

Bizim gönümüz candan geçmiştir.

Bizim hayatımız sevgiliyledir.

Aşk, benim derdime dert kattığı gün,

Mecazi ise de gerçek oldu.

Bizim durumumuz aşkta ilerleme halindedir.

Riyamız aşkta ihlas nuru olmuştur.

Baba Kûhî’nin Hikâyesi

790

Bilgin ve akıllı bir gönül ehli vardı.

Fars yöresinde pırasa satardı.

Allah’ın kazası ve takdir-i ilahi ile

Kendi yolundan gidiyordu, birden

Bir sarayın önüne vardı ve etrafına bakındı.

Atabek’in kızının yüzünü gördü.

Güzel bir yüz görüp hayran oldu.

Onun huzuru dağıldı.

Aşkından dolayı bir yıla yakın inledi.

Çünkü sevgilisinin yüzünü görememişti.

795             

Sürekli ağlamaktan gözü kan çanağı olmuştu.

Gözleri Ceyhun Nehri’nin pınarları gibi oldu.

Onun vasıfların başka okumadı, anlatmadı.

Daima onun hayretiyle yiyip içmedi, uyumadı.

Hep onun sokağının köpeğiyle dolaşırdı.

Onu kendine dost edinmişti.

Bir hizmetçi ona haber getirince,

Bu geçti gitti, şu hikâyeyi anlattı:

Aklını başına el, söz dinle.

Söz senin gibi birisini bak benim gibi nerelere ulaştırır?

800

Eğer sende âşıklık sevdası varsa,

Belki şahın sarayını bile bir kenara bırakırsın.

Sen nerede, biz nerede, heyhat!

Çölde Fırat’ı arzu etmek de ne?

Ancak eğer sen bu manada sadıksan,

Yol al ve iddiandan vazgeç.

Falanca dağa git, bir makam edin.

Bir köşeye çekil ve kimseye sırrını söyleme.

Rabbine teati alışkanlık edin.

Yaratıcına ibadet et.

805

Bir süre bu halde kal.

Gizli ibadet kendi kendine aşikâr olur.

Halk da sana karşı sevgi duyar.

Mübarek sayıp senin hizmetine gelirler.

Kimseden hiçbir şey kabul etme.

Hatta hiç kimseyle de konuşma.

Halk arasında meşhur olunca,

Senin ünün Atabek’e ulaşır.

Atabek sana mürit olunca,

Kederinden de kurtulursun.

810

Âşık dostun mesajını duyunca,

Onun emrini canı gönülden kabul etti.

Onun işaret ettiği bir dağa gidip,

Bir kulübecik inşa etti.

Orada, sevgilinin söylediği gibi,

İbadetten ayrılmadı ve uyumadı.

Gazel

Bir âşık uyku ve yeme içmeyi terk etmiş.

Yerini gözyaşıyla ıslatmış.

Dostun güzelliğine şaşırarak,

Can ve teninden vazgeçmiş.

815             

Sürekli aşk orucu ve namazıyla,

Âşıkların dersini ezberlemiş.

Maşûkun sevgi okunun önüne,

Gönlünü siper etmiş.

İradesini kaybedip,

Sevgilisini de sokağından kovmuş.

Sevgilinin sokağının yolunda,

Telaş içerisinde kendinden geçmiş.

Onun yüce himmeti Irâkî gibi,

Tehlikelerle dolu yolda yolculuğa çıkmış.

Mesnevi

820

Kararsız âşık, derdi yüzünden

Riya ile bir müddet ibadet edince

Riya onun ihlasını alıp,

Onun kendine özgü ibadetine doğru götürdü.

mecaz tarafından hakikat kokusunu aldı.

Yüzüne âşıklıktan bir kapı açıldı.

Sürekli Allah’ı zikirle meşguldü.

Ne şaha ne de dilenciye yol verdi.

Ne kimseden bir söz işitip, ne de kimseyle konuştu.

Açıktan açığa ve gizli riyazetten dolayı

825

Hem şah hem halk onun müridiydi.

Hepsi onun dergâhının sakinleriydi.

Bir gece, o ay yüzlü, herkes uyuyunca,

Şeyhin kapısını çaldı ve şeyhe cevaben şöyle söyledi:

“Senin sevgilin” Şeyh ona dedi ki:

“Eğer sen oysan ben o değilim.”

Bu defa kapıyı çok çaldı ama fayda etmedi.

Açmadı ve ona giriş izni verdi.

Güzeller şahı durumu görünce,

Bundan dolayı çok üzüldü.

830

Kendisinde aşk heyecanından bir parça gördü.

Arkasına bakarak geri döndü.

Yüreği yanıyordu, gönlü endişeli

Canı denize batmış, teni sahilde

Hastalandı çünkü yiyip içmiyor ve uyumuyordu.

Sürekli kendi kendine şöyle diyordu.

İstediğime bak ki istenilen oldu.

Sevdiğime bak ki sevilen oldu.

Ey baba! Benim için hekim arama.

Git, kendi hastalığından vazgeç.

835             

Çünkü benim acımın devasını bilmez.

Sıkıntımın çaresi ölmektir.

Gönül derdime tabipten deva arama.

Ancak sevgilinin kokusuyla iyileşir.

Derdim tabipten dolayı arttığı için,

Hiçbir ilacın bana faydası yoktur.

Gönlümde zehirden dolayı bir üzüntü yok.

dert panzehirle zaten def edilir.

Ben bu derdin devasını biliyorum.

Fakat utandığım için söyleyemiyorum.

840

Birden kendinden geçince,

Atabek’e bu sözler ulaştı.

Atabek dedi ki: “Onun mahremi kimdir,

Gidip ona gizlice nedir,

Anka’nın başı ya da timsahın beyni midir?

Denizin altında mıdır ya da yedi kat gökte midir?” diye ona sorsun.

Mahremi ona gizlice sorunca,

Sırrını ona olduğu gibi anlattı.

Pırasacının aşkını ve çare buluculuğunu,

Sonra kendi derdini ve onun umursamazlığını,

845             

Sonra o gece kime gittiğini ve geri döndüğünü,

Ondan bir iltifat göremediğini,

Yaralı bir ten ve dertli bir gönülle,

Mahremine hepsini anlattı.

Yakın dostu ondan bu sırrı duyunca,

Atabek’in huzurunda tekrar anlattı.

Atabek bu sözü işitince şöyle dedi:

“Bu derde bir çare aramalı”

Şeyh hakkında ileri gelenlerle bir anlaşma yaptı.

Yalvararak şeyhin kapısında dilediler.

850

Ona kavuşma yolunu açsın.

Onu hizmetçi olarak kabul etsin diye

Bunun gibi ona çok teklif sundular.

Onun yalvarıp yakarma hikâyesini anlattılar.

Mecliste bir merhamet belirdi.

Onun aşkının tesiri aşikâr oldu.

Şeyh, dürüstçe, feragat ettiğini,

cemaate kendi rızasıyla söyledi.

Bunu benim istediğimle bir tutmayın.

Ama ona istediğini verin.

855             

Sonra Atabek onun elini tuttu.

Yaşlı bilge onun nikâhını kıydı.

Kıza ondan haber götürüp,

Derhal onu da getirdiler.

Müridin önce sevgilisi sonra seveni olan (kız)

Şeyhin dergâhına varınca,

Parmak ucuyla onun kapısını çaldı, (şeyh) derhal,

Onu içeri aldı, çünkü eş helal oldu.

Şeyhin iffeti ve sevgilinin sadakatine bak.

Tedbirin güzelliği ve işin sonuna bak.

860

Gönle dosttan yana hiçbir şekilde o sefa olmaz.

Çünkü güzel davranışlardandır.

Çünkü temeli esas üzerine kurdu.

Gönlünde murat kapısı açıldı.

Onun aşkı nihayete erince,

Soyu dünyayı süsledi.

Dokuzuncu Fasıl: Aşkın Hakikatinin Beyanı Hakkında

Selam olsun! Dostun muhabbetine.

Sen beden yolundan değil, gönülden geldin.

Gönlüm senden başka her şeyi boşaltıp,

Sana korkusuzca sevdalandı.

865             

Senin derdin gönlüme yerleşince,

Kandilinden ev aydınlandı.

Senin aşk tuzağının tutsağı olduğum sürece,

Aşk kadehinle her dem sarhoşum.

Ey yüzünün güzelliği gönül aydınlatan! (sevgili)

Gecemiz senin hayalinle gündüzdür.

Güzelliğin cennet bahçelerinden daha güzel.

Yâdın dünyadaki her şeyden daha güzel.

Senin yüzüne hayran olmayanın,

Sureti olsa da ruhu yoktur.

870             

Senin yanağına hayran hayran bakarak,

Aşkın levh-i mahfuzunu okuyorum.

cemalin görmüş olduğu göz,

Yüzünün güneşini canı pahasına almıştı.

Kendimde de olsam, kendimden de geçsem, seni görüyorum.

Sen benimle değilsen ben neyi göreyim?

Senin yüzüne baktığım zaman,

(Güzelliğin) can ve ten diyarından beni alıp götürüyor.

Seni çok sevdiğimi,

Kimseye söyleyemiyorum.

Gazel

875

Daha ne kadar aşikâr olanı gizleyeyim?

Seni sevdiğimi haykırıyorum.

Gönlüm canından ümidini kesti.

Ve ondan sonra senin yüzüne baktı.

Senin âşıkların çok mazurdurlar.

Çünkü senin eşin benzerin yoktur.

Senin yüzünü gören göz,

Hayaline nasıl razı olsun?

Yüzünü göster, nazarını esirgeme

Benim gibi yoksun ve dertli birinden

880

Bizim tenimize sen hâkimsin ey dost!

İster huzur ver ister bela.

Ey aşkta beni kınayanlar!

Kulağım bu tür öğütleri duymaz.

Ben senin kucağından uzak kalmış olsam da,

Senin hayalinle kaynaşmışım.

Öylesine gönüldesin ki,

Hep sana bakıyor gibiyim ey sevgili!

Sen nerede, bir neredeyiz, heyhat!

Ey Irâkî! Boş yere hayal kurma.

Mesnevi

885

Hep temiz gören göz gerekir

Onun güzelliğinin görülmesi için

Sevgililerin güzelliği can ile görülebilir.

Her göz onu göremez.

Ey bana işveli ve gururlu diyen kişi!

Hiç beni ayıplama çünkü mazurum.

Güzel cemalime bakarsan,

Elma yerine, elini kesersin.[15]

Sen onun şeklini, şemalini görsen,

Boyunu ve uzun saçlarının kıvrımını görsen,

890

Benim gibi, gönlün ona esir olur.

Puta tapmayı arzu eder.

İki gören gözü olup da,

Onun güzel yüzünün, gönlünü çalmayacağı kim vardır?

Hiç kimsenin basiret gözü yoktu.

Çünkü ona gönül, can ve tenini feda etmedi.

Gönül onun cemaline sabredemez.

Çünkü aklı alır, gönlü çalar.

Onun güzelliğinin sahip olduğu letafet,

Gönül ehlini tuzağa düşürür.

895

Aşk sürekli onun yüzünü tırmalar

Elest âşıklarının kulağına küpe olur.

Hikâye

Şîrâz piri, Şeyh Rûzbihân

Sıdk u sefada dünyada tekti.

Evliya için Hatem’in mührü idi.

Canın evreni, evrenin de canıydı.

O, âşıkların ve ariflerin şahıydı.

Erenlerin cümlesinin efendisiydi.

Âşıklık eyvanına çıktığı zaman,

Mübarek bir gündü daha da mübarek oldu.

900

Yıllarca cana can katan cemal ile

Gündüzü geceyi, geceleri gündüze kattı.

Onun, melek huylu, yüzü göz kamaştıran,

Bir sevgilisi vardı.

Tesadüf bu ya ahmağın biri,

çocuğun şeyhin ayağına kapandığını gördü.

Atabek Sad’ın sarayına doğru,

Gök gürültüsüyle çakan şimşekten daha hızlı gitti.

Ey din padişahı!

Şeyh ile oğlan kucak kucağa diye bağırdı.

905             

Sad Zengî inancından dolayı,

Bunu şeyh hakkında bir iftira olduğunu zannetti.

Bir gün şeyhi ziyarete gitti.

Şeyhi her zamanki halde buldu.

Parlak ay gibi bir sevgili gördü.

Garibanın toplanmış ayakları çözüldü.

Atabek bunu kendi gözüyle görünce,

Utançtan dolayı dudak altından gülümsedi.

Tutkun şeyhin yanında,

Kor dolu bir mangal vardı.

910

Ayaklarını, o ay yüzlünün kucağından,

Ateş mangalına koydu.

Gözlerine her ne kadar şaşkın olsa da,

Her ikisinin önünde ayak eşittir.

Ateş doğası itibariyle kendi nasibini ister.

Akılsız başı yakmak ister.

Ateş İbrahim’in huzurunda gül oldu.

İlahi takdirden dolayı cism-i kelimi yakmadı.

Bizim nazarımız senin gözünde candır.

Gönlün meyli sonuç olarak manevidir.

915             

Sefa ile edilen nazar,

Tabiat itibariyle bulanmaz.

Sen onun derdiyle meşgul değilsen de,

Hiç değilse ben daima bağlıyım.

Gazel

Onunla ve bununla bir işim yok.

Yaratıcının sanatını görüyorum.

Şaşkınlık bana galebe çalar ve gönlüm âşık.

Aklım ve dinimin korkusu yok.

Kulağım senden bir acı söz duysa,

Tatlı canımdan daha hoş gelir.

920

Dünyada seni sevmekten vazgeçsem,

Sana tercih edecek başka kimi bulurum.

gümüş bileklerime rağmen,

Beni öldürmek istiyorsan merhamet et.

Dünyada aşktan başkasına tapınmam.

Âşıklık geleneğim ve töremdir.

Senin derdinle idam edilen Irâkî’yi,

Miskinim diye küçümseme.

Mesnevi

Ey mutlu ve azade olan! Bizim derdimizi sor.

Eski dostları bir sor soruştur.

925

Benim acizliğimi gör ve duamı kabul et.

İyilikte bulunarak elimden tut.

Kendi âşıklarından dolayı usanmışsın.

Onların kanı niçin sana helal?

Senden başka kimsesi olmayan birine,

Bir an iltifat et.

Dert sahibinin gönlünden azadesin.

Elinden her şey gelse de, yapma ey dost!

Sen iyi olsan da, biz aciz ve yoksuluz.

Ey güneş! Onun üzerine parla, zerre miktarı ışığı bile esirgeme.

930

Yüzünü bize göster, canımızı bağışla.

Âşıkların yaralı gönlüne merhem ol.

Âşıklar maşukların tuzağındadır.

Sevgililerin ülkesinin sakinleridir.

Âşıklara dosttan başka çare yoktur.

Bülbül gül hevesiyle ölür.

Bu yolda, eğer bir makam varsa,

Orası da Elest âşıklarının sığınağıdır.

Güzellik yokluktan vücuda gelince,

Aşk, güzelliğin sırrına muhafız oldu.

935

Bir olan Allah’ın emriyle ruh tayin edilince,

Aşkı sınırda hazır buldu.

Sen aşktan azadesin ama

Benim bundan başka bir işim yok.

Canım aşka öylesine dalmış ki,

Hiçbir yola geçit yok.

Gazel

Ey güzel kokusuyla gönlümü çalan!

Bu nasıl bir lütuf ve nasıl bir güzelliktir?

Korkarım aşkının derdinden dolayı,

Gönlüm âşıklığa isyan eder.

940

Eğer sen peçeni yüzünden kaldırırsan,

Güneş cemalinden utanır.

Sen peçenin arkasından,

Latif bir bulutun ardındaki parlak güneş gibi aşikârsın.

Senin cemalinde, bir hoşluk vardır.

Keskin gözün bile göremediği

Senin yüzünün güzelliğindeki o hoşluğu,

Sen göstermedikçe kimse göremez.

Senin yüzünün vasfına söylemede,

Benim dilim tutulur.

945             

Gece gündüz senin uğruna can veren benim

Ama sen kendini düşünüyorsun.

Senin yüzünü görmezse, Irâkî’nin,

Bundan daha fazla dayanma gücü yoktur.

Mesnevi

Ey güzel sevgili! Saçının her telinin gölgesi,

Beynimde birer sevda damarı gibidir.

Ey sevgili! Senin boyuna kavuşmak,

Sadece senin saçlarına nasiptir.

Gözle senin başındaki saçını,

Belindeki saçından ayırmak mümkün değil.

950             

Sana âşık olunca, gönlüm,

Saçlarının kâkülüne esir oldu.

Yanaklarından sarkan saçının her teli,

Ateşte yanan mum gibi bizi yaktı.

Ey kâkülüyle gönlümüzü çalan güzel!

Gerçekten bunu dahi asık yüzünle (yaptın).

(O) bizim nurumuz mu, alnın parlaklığı mı?

Kelebeği yakan mum mu, ya da Pervin Yıldızı mı?

Senin kan dökücü olan gözünün kirpiği,

Okun ucu gibi deriden geçip kalbi yaralar.

955             

O gamzeden dolayı,

Hasta mıyım yoksa yere mi serildim diye şaşa kaldım.

Senin yüzünü gönlü yaralı olan görebilir.

Çünkü o böyle bir gözle görülebilir.

Gönüllere can veren lal dudağın,

Güzelliğinden utanan gül yaprağı gibidir.

Senin âşıkların her şeyini kaybetmişlerdir.

Senin aşk avında doğan gibidirler.

Hikâye

Hal ve kal ehline sefa bağışlayan,

Şeyhülislam İmam Gazzâlî

960

Güzel yüzlerin güzelliğine tutkundu.

İlahi aşk yolunda yol alandı.

sadık (zatın) gönül gözü bir güzeldeydi.

Canı gönülden böylesine âşıktı.

Ata binip Rey şehrine gitti.

Yüzden fazla müridi de onun peşinde.

Bir hamamdan çıkarken,

Dolunay gibi bir güzel gördü.

İlahi güzellik ve yaratılıştan ötürü,

Güzelliğinin parlaklığı etrafı aydınlatmıştı.

965             

Şeyhin gözü ona ilişip,

Allah’ın cemalini (onda) görünce, kala kaldı.

Canı gönülden ona baktı.

Her bakışında (onda) başka bir yüz gördü.

Halk şeyhe bakıp durdu.

Şeyh o perinin yüzüne hayran oldu.

Sûfîlerin hepsi mahcup oldular.

İhtiyarı orda bırakıp gittiler.

Fakat hamam görevlisi bir ihtiyar,

Şeyhe şöyle dedi: “Bu işten vazgeç işine bak,

970

Onun yüzüne bakmak sana yakışmaz.

Bütün bu halktan utanmaz mısın?”

Şeyh ona hiç söz söyleme dedi.

Güzele bakmak göze huzur verir.

Perişan bir halde (ona) kapılmasaydım,

( Miraç’ta) Refakat eden Cebrail olurdum[16]

Sarhoş ve kendinden geçmiş âşıklar,

Aşk kadehinden şarap içerler.

Zahiri gören batından habersizdir.

Leyla’nın yüzüne Mecnun’un gözüyle bak.

975

Eğer sende yiğit gücü varsa,

İşte at, işte silah ve işte meydan.

Yüz güzelliği senin için bir araç ise,

Bu iş artık sana havaledir.

Kendi özünü içinden gör.

Parıltıdan dolayı Allah’ın nuruyla bak.

Sen ahmakça kabuğun adını anarsan,

Dostun cemalinin aşkından uzak olursun.

Dosttan dostluk isteyen kişi,

Onun cevherinin kıymetini azaltmaz.

980

Onun muhabbeti gönlümün huzurudur.

Onun mihri benim kârım ya da zararımdır.

Gönlüm onun güzelliğini görmek istiyor.

Gözüm gördü, gönlüm niçin istiyor?

Gönül ayağını onun tuzağına bağladım.

Ve onun arzu şarabıyla sarhoş oldum.

Onun bize ihtiyacı yok, biz ona muhtacız.

Yüzünün hasretiyle gazel söyleriz.

Gazel

Divane gönül, yine aşkın kucağında,

Aşk kadehini bir nefeste içti.

985

Yine canım sevgiyle,

Pul gibi aşkın altı kapısında kapalıdır.

Yeniden can burnum,

Aşkın buhurdanlığından hoş kokular aldı.

Eyvah! Aşk ateşinin üzerindeki sevda kazanımız,

Ansızın tekrar başımıza düştü.

Gönlün bizzat aşktan yana olmasa da,

Yüzünün güzelliği gönül çalmada.

Aşk güvercini dostun mektubunu,

Kanadının altında tutmuş gönlümü aramada.

990

Irâkî, canı gönülden sana talip oldu.

(O) sana kavuşmaya da, aşkına da layıktır.

Mesnevi

Ey (sevgili) ! Canın arzu ettiği sensen,

Yine seni olduğun gibi bulurum.

Beden ve can bağından kurtulup,

Seninle meşgul olur ve dünyadan da geçerim.

Sen bir gün bir söz söylersen,

Benim gibi birisine iltifat et.

Kulağım senin sözünü duyunca,

Aklım kendinden geçer.

995

Benim görmem isteğimi artırsa da,

Gözün seni görmesi gerek.

Aklı ve fikri tutulmuş olana bundan sonra,

Senin aldatıcı benin ve işveli gözün kâfidir.

Her an senin şuh gözün nazdan ötürü,

Yeni bir cilveye başlıyor.

Cana hayat bağışlayan dudağının yanında,

Ab-ı hayatın bir kıymeti olmaz.

1000

Senin yaptığın gibi gönül kırmam.

Çünkü gönlüm senin sevginin mahzenidir.

Dudağın canımın ab-ı hayatıdır.

Sana açık açık duyduğum arzu benim gizli derdimdir.

Ne senden ayrılmak benim işime gelir,

Ne de senin sözünü dinleyecek mecalim var.

Yılda bir kez seni görmek bile,

Şu miskin canımı ihya eder.

Rakibi seninle görüyorum, bense geçip gidiyorum.

Siz göz göze vermişsiniz, bense kaygılıyım.

Sana olan bağlılığımız,

Ezelden beri canımızı yanında getirdi.

1005

Gönlün ona karşı aşırı bir isteği olmazsa,

Göz onu tekrar görmeye ihtiyaç duymaz.

Çünkü gönül, gözü görmek istemez.

Şaşı göz nereye kadar görebilir?

Gönülden bir iz aradıkları o yolda,

Baş verip candan geçerler.

Gazel

Candan geçmek kolaydır.

Canandan geçilmez.

Yaralı Ferhat’ın canı Şirin’dir.

Candan nasıl geçilebilir.

1010

Seni sevdiğimi haykırıyorum.

Bunu daha ne zamana kadar sessiz ve gizli söyleyeceğim.

Güzelliğinin ve cemalinin vasfını kendin söyle.

Herkesin söylemesi yazık olur.

Senin ağzın o kadar küçük ki,

Ondan söz etmek başkasına yakışmaz.

Eğer senin belinde kemer olmasaydı,

Seni nasıl vasf edebilirdim.

Dudağının arzusundan dolayı Irâkî ‘ye,

Candan bahsetmek şart oldu.

Mesnevi

1015

Seni anmaktan başka bir şey bilmiyorum.

Susmaktan başka söz bilmiyorum.

Senin dert kemendine bağlı ayağım.

Arzu şarabınla mestim.

Bizim gözümüz ışıktan yoksun ise de,

Ancak her uzak olanı yakından gör.

Biz bizzat senin aşkının eri değilsek de,

Senin aşk derdinin peşindeyiz.

Talep edenlere talep kapsını aç.

Maksut yolunu bize göster.

1020

Din ve dünyamı sokağında,

Yüzünü görmek uğruna hepsini verdim.

Ya rabbim! Şu ikbalim yüzüme gülsün de,

Sevgiliyi görmekle mesut olayım.

Onuncu Fasıl: Kitabın Sonu

Mesnevi

Selam olsun. Ey seher yeli! Selam olsun sana.

Dosttan ne haber var, anlat bakalım.

Şu perişan halimize bir bak.

Ondan ne biliyorsan söyle bakalım.

Ben hala onun bıraktığı gibiyim.

Acaba bu tarafa doğru gelmeye niyeti var mı?

1025

Acaba bizim sevgi tohumumuzu mu eker,

Yahut bizden vaz mı geçer.

Âşıkların sözünü mü hatırlar,

Yahut o, bu nağmeyi tekrarlar mı?

Bize hiç meyletmez, ilgi mi göstermez,

Yoksa bizim sohbetimizi unuttu mu?

Galiba gönlünde bize vefası yoktur.

Yoksa hala bize cefa mı eder?

Gönlü gözler mi hiç yolumuzu,

Yoksa artık âşıkların adını anmaz mı?

1030

 Hiç bilir mi halimiz nicedir,

Yoksa bizden başkasını mı sever?

Hala bizden uzaklaşmak mı ister,

Yoksa kendisi bizden söz etmez mi?

Cemalinden mahrum olsam bile,

Ne istiyorsa yapsın çünkü ben mazlumum.

Onun muradından başka muradım yoktur.

Bundan başka bir hatıram ve anım yoktur.

Ruhum onunla öyle meşgul ki,

Ayrılığı vuslattan ayıramam.

1035

Kendim de bilmem ne haldedir ahvalim benim.

Onunlayken kendimden yoktur haberim benim.

Onun kemendine öyle tutunmuşum ki,

Kurtulmak da istemiyorum.

bizzat adımı anmıyor olsa da,

gider gitmez, huzurum da gitti.

Kimin canında dost kokusu varsa,

Onun canı dosta meyleder.

Göz senin cemaline talip olursa,

( Onu istemem) senin hayalinin güçlenmesine sebep olur.

Gazel

1040

Gönül aşk tuzağında görülürse,

Gözün suçu yoktur, mazurdur.

Zahir olan gözümden uzak olsan bile,

Can gözüyle senin yüzüne bakıyorum

Vuslat günündeki Elest şarabından dolayı,

Sarhoş canım hala mahmurdur.

Sürekli sevgiliden uzak düşmüş olsa bile,

Âşıklıktan vazgeçmez.

Perişan canım onun yüzünde,

Ateşin kıvılcımı, nurun ışığı gibi bellidir.

1045

Senin mest gözün âşıkların belasıdır.

Ayağının tozu Çin imparatorunun tacıdır.

Ferman şenindir; sen ne buyurursan,

Irâkî ona boyun eğer, (emri) yerine getirir.

Mesnevi

Ben kimim ki, bana nasip olsun.

Senin özünde olan sevginden.

Senin derdine kim gönül verirse,

Arzularını senin arzuna bağlar.

Gönüllerin arzusu seni sevmektir.

Canların zevki seni görmektir.

1050

Senin kapının toprağı bana sığınak oldukça,

Eşiğin benim secdegâhımdır.

Senin sokağından başka yere çıkıp gidemem.

Çünkü buradan başka nereye gidebilirim?

Bu sözün özü nedir bilir misin?

Ben senden uzakta yaşayamam.

Sen benim gibi binlercesine sahipsin.

1053

Ancak bu sözle fasıl son buldu.

 

Kaynak: Fahruddin-i ‘Irâki, Mecmûcâ-i Âsâr-i Fahruddin-i ‘Irâkî (Kulliyât-ı ‘Irâkî), nşr. ve
tsh. Nesrin Muhteşem, İntişârât-i Zevvâr, Tehrân, 1372/1993.

 



[1]  Yedinin babası yedi kat gökyüzü, dördün annesi dört unsur ve üç çocuk da madenler, bitkiler ve hayvanlar.

[2] Ruhlar âlemi.

[3]  Dünya âlemi .

[4] Kur’an; Lokmân Sûresi, 31/8

[5]Kur’an; Kasas Sûresi, 28/16.

[6]Kur’an; Kasas Sûresi, 28/80.

[7] Kur’an; Rahman Sûresi, 55/55.

8] Allah’ın Hz. Muhammed’e hitabı “Eğer sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım”

[9]   Hz. Muhammed’in miraç gecesinde Yüce Allah’a iki yay miktarı olan mesafesine telmih

yapılmıştır.

[10] Kur’an; Bakara Sûresi, 22/282.

[11] Kur’an; Nisâ Sûresi, 4/69.

[12] Kur’an; Tâhâ Sûresi, 20/39.

[13] Kur’an; Ra’d Sûresi, 13/29.

[14] Deyim sözlüklerinde yer almayan deyimler kullanmıştır.

[15] Hz. Yusuf ve Züleyha hikâyesine telmih vardır.

[16] Miraç’ ta Peygamber efendimizin atının üzengisini tutan Cebrail aleyhi selam’ a telmih yapılmıştır.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar