Fahruddin- Irâkî… UŞŞÂKNÂME Türkçe Çevirisi
Hazırlayan: Gökhan ÇETİNKAYA
Kitabın Başlangıcı
Canı olan, ruhu olan,
Zikri olan herkese
vaciptir;
Bir olan, hiçbir şeye
muhtaç olmayan, doğurmamış ve doğrulmamış olan,
Yaratıcıya, sonsuz
hamd etmek.
Varlığı kusurdan
münezzehtir,
Ve ondan başka ilah
yoktur.
(O) mülk sahibidir,
her şeye gücü yeter ve her şeyden münezzehtir.
Şahadet ve gayb
âleminin yaratıcısı ve bilenidir.
5
Kadri yüce ve ulu
rabbimiz,
Ruhları yaratan odur.
Mahlûkat onun kudret
elindeydi,
Kudretinin
tasarrufuyla yaratma sanatını gösterdi.
O, yeniden
yaratışlardan,
Mahlûkatın
hakikatlerini ortaya çıkaran bir yaratıcıdır.
Kırk gün sonra
onları,
Şekilden şekle ve
halden hale soktu.
Kırkıncı günün sabah
şarabıyla,
Ruhlara can verdi.
O’nun emri, “kaf” “nun” a erişmeden,
“Ol der olur” âdeti
üzerinedir.
Dört unsur ve dört
tabiat âleminde,
Zamanın ve mekânın
yaratıcısıdır.
Varlık ve yokluk
âleminde insanları,
“Mebde ve me'âd” ile
ümitlendirdi.
Yedinin babası ile
dördün annesini,
Üç evlat doğsun diye birleştirdi[1].
Toprak, su, ateş ve
rüzgârdan yaratarak,
Maddeye uzunluk,
ağırlık ve derinlik verdi.
15
Vücudumuzda zıtları
topladı,
Nefse tahrik etme
hükmünü kendisi verdi.
taraftan[2] aydınlık ve
yakınlık,
Bu taraftan[3] uzaklık ve karanlık.
Bedenim kara topraktan
yoğrulunca,
O’nun emri üzerine
vücudum can nuruyla aydınlandı.
Allah ü Teâlâ ondan
sonra,
İnsan cevherini ilme
yatkın kıldı.
İyiyi kötüden
ayırabilsin diye,
İhsanından dolayı ona
bir vasıta bağışladı.
20
Algı ve ikrar
dünyasında,
Her gerçeğe kabul ya
da inkâr iradesi verdi.
İnsan varlığı üzerine
kalem oynatılınca,
Onlara “iyi amel
edenler”[4] diye hitap etti.
Biz hepimiz noksanız,
odur mükemmel.
Ebedî olarak yücelik
ve kerem sahibidir.
O’nun birliği
sanılandan da mukaddestir,
O’nun sıfatı
teşbihten de münezzehtir.
Ben demiyorum ki O,
canın canıdır,
Ben ne söylesem O,
onun da üzerindedir.
25
O, makamdan da,
mevkiden de,
Akla ilk gelenden de,
aklınla kavradığından da münezzehtir.
Allah’ın varlığını,
İnkâra ve ispata yol
yoktur.
Akıl her ne kadar
O’nu idrak etse,
Ya da şüpheye düşse,
Herkesin canı ve teni
olsa da,
Bütün varlıklar
ondandır, bilakis her şey O’dur.
Her iki âlemde
Allah’ın varlığından başka bir şey yoktur,
İkinci varlığı şaşı
gözün gördüğü olarak bil.
30
Emrin başı da sonu da
O’dur,
Yaratılmışların
bâtını da zâhiri de O’dur.
Ten evleri, can
pencereciğinden sızan,
Rahman’ın nuruyla
aydındır.
Gökyüzü ve yeryüzünün
nuru odur,
Ruhu’l-Emin onun
nurunun aydınlığıdır.
Kimin canında nur
varsa,
Onun ruhu, o nur için
yaratılmıştır.
Cam fanusun içerisinde,
Kandil gecesini
sabaha döndürür.
35
Ruh nur ile bir arada
olunca,
Demir ateşten daha
yakıcı olur.
Dost, nuru naza
teşbih etmiş,
yüzden bizim işimiz
de hayırlı olmuş.
Sevgili yüzünü
gösterirse,
Gönül gözüme basiret
katar.
Hiç kimse o nazardan
dolayı öncelikli değildir,
Çünkü sevgili
Allah’ın nuruyla bakar.
Sen kendi gözünle
baksan da,
Muhakkak o, Allah’ın
nuruyla görür.
40
Dostun yaratılışına
bakarsan,
Gözün de, kulağın da,
dilin de, özün de O’dur.
Onunla konuşur,
onunla duyarsan,
Onun varlığı önünde
sen yok olursun.
Hiçbir talip kendi
başına o mertebeye ulaşmasa da,
Onun cemalini de
onunla görebilir.
Güneşten ışık ortaya
çıkınca,
Yıldız nasıl yok
olmaz?
Ruhlar âleminde
toprağa müsaade yoktur,
Can da ancak ruh ile
idrak edebilir.
45
Sessizce ona dua eden
kişinin,
Düşüncesindeki zehir
gönlünde panzehir olur.
O’na sayılabilecek
kadar hamd etmekte,
Ve sonsuz senâda
bulunmakta dilim aciz kaldı.
Yaratılışın Arınması Hakkında
Onun sırrı
ilmel-yakînde imanın dadısı,
Zanda ise küfrün
mayasıdır.
Onun güzelliği tam
olarak âlemin aynasıdır,
Cemali varlığa ve
yokluğa vücut oldu.
Kendi varlığının
demirini aynaya çevir,
Otur ve aynaya
bakmaya başla.
50
Aynanın yüzünde niye
pas tutarsın,
Ayna tutanın aynası
yoktur.
Gönül aynasının
pasını sil,
Sonra güzellik
şahının eyvanına çık.
Bütün varlığınla ayna
gibi görün ki,
Can gözünü onunla
aydınlatasın.
Kendine sırtını dön
ancak o zaman onunla,
Ayna gibi yüz yüze
olursun.
Yeni ve ilginç bir
vecize dinle:
Sen habibin nurunu
güneş gibi bil.
55
Aşığın gönlü berrak
ayın rengi gibidir,
Onu vasfederken zevk
artmıştır.
Ayın sayısızca ışığı
vardır,
Güneş ile karşı
karşıya olduğunda.
Bu sıfattan dolayı
dosta yaklaşanın,
Gözü, gönlünün
pencereciğidir.
Aydınlığı artmayan
bir gözün,
Güneşten nasibi
sıcaklık olur.
Güneşin nuru dünyaya
yayılır.
Kusur yarasanın
gözlerindedir.
60
Böylesine parlayan
bir güneşi,
Yarasanın gözü
algılayamaz.
Bizim gözümüzün feri
olmasa bile,
Bil ki uzak olan her
şeyi yakın görür.
sabittir, sen
hareketli olsan bile.
algılayamaz, sen
idrak etmedikçe.
Sen bu yolu aşmadıkça,
Ben, benlik ayağı
üzerinde gidemem.
Çünkü kimse bu çölün
sonunu,
Görenlerin gözüyle
asla görememiştir.
65
Bizim gözümüzün
bağlılığı ezelidir.
Varlık pazarının
sermayesi kalıcıdır.
Her iki cihanda,
Onun varlığının
kereminin sermayesi geçerlidir.
Arş onun kudretinin
tecellisinde bir karınca (gibidir).
Onun vahdetine yakın
olan (gerçekte) ona uzaktır.
Onun kapısında
akıllılar gafil gibidirler.
“Ey rabbim doğrusu
ben kendime yazık ettim”[5] derler.
Onun yolunda bela,
çile ve sabır,
“Kendilerine ilim verilmiş
olanların”[6] mesleğidir.
70
Akıl ve fiilleri,
nicelik ve niteliği,
Allah yolunda bunları
yok bil.
Göze de o yol uğruna,
Duruluğu kirlilikten
uzak olan bir nur verilmiştir.
Eğer aşk sana
gerekliyse, aklını az rehber edin.
(Çünkü) Aşk, akıl
âleminin dışındadır.
Ve sende bu kandilin
ışığı yoksa,
Her burnun deliği
yoktur.
Sen âşıkların sırrını
anlasan bile,
Vehim zirvesinin
yokuşunu kavrayamazsın.
75
Zihnini
meşguliyetlerden arındır.
Kalk ve korkusuzca
sevdaya atıl.
Daha ne kadar delil
arayıp duracaksın?
Kendini ne zaman bu
bağdan kurtaracaksın?
Bu maddelerin
levhasını temizle.
Şeriatin ebcedini
ezberle.
Hz. Muhammed salla'llâhü aleyhi ve selleme Övgü
Dine küfretmenin
vebalinden bahset,
Hz. Muhammed Mustafa
(s.a.v.)’yı mutlak delil bil.
Allah Resulü, peygamberlerin
sonuncusudur.
Allah’ın emin olduğu
Cebrail’in efendisidir.
80
İlk ve son olandan
maksat,
Yaratılanların ilki
ve peygamberlerin sonuncu olmasıdır.
Cömertlik ve varlık
diyarının padişahıdır.
İlmin ve ahiret
âleminin maksadıdır.
Gönlün mana sayfalarının
hafızıdır.
Gönlün ab-ı hayat
kaynağıdır.
Rahman’ın dergâhının
sûfîsidir.
“ Kur’an’ı öğretti”[7] ilminin âlimidir.
“Sen olmasaydın”[8] hilatini giyenin,
Yüceliğinden felekler
alçaldı.
85
İki âlemin sarayının
efendisi odur.
“Kab-ı kavseyn”[9] yolunun yolcusu
odur.
Onun din okunu hedefe
attıklarında,
Beş vakit namazı yedi
iklime ilan ederler.
Bukalemun gibi olan
yeryüzünde,
Onun dini ilimle
dallara ayrıldı.
Güneş onun
hizmetçisi, Süheyl yıldızı onun bendesidir
Yüzü sabah ve saçı
gece gibidir.
Hulefâ-yi Râşidîn’in Fazileti Hakkında
Dinin yol göstericisi
olan dört halifesinin,
Hepsi de övülesi bir
makamdadırlar.
90
Hepsi Peygamberin
dostları.
Hepsi (O’nun) pir u
pak halifesidirler.
Ey boşboğaz neden
cahillikten dolayı,
Buna dost, ona
düşmansın sen.
Sen tarafgirlik
yapmazsan iyi olur.
Yanlış düşünceyi üç
kere boşa.
Bu arada ne olduğunu,
Bunun niçin ondan
önce halife olmadığını sen ne bilirsin?
Bu işteki hayırları
bilmediğin için,
Niye inkâr yolunu
tutuyorsun?
95
Hepsini iyi bil,
densizlik etme.
İyinin dışında
Peygamber’in nasıl dostu olur?
Rıdvan cennetinden
binlerce küçük pencere,
Onların mezarlarında
açılmıştır.
Halka Nasihat Hakkında
Ey sarhoş! Daha ne
kadar gaflet ve cehalet uykusunda olacaksın?
Daha ne kadar
liyakatsiz mukallide kulak vereceksin?
Bu yolda seni,
Kör bir kılavuz
maksuda nasıl ulaştırır.
İlim ve akıl hamalını
hazırla.
Bu geçici konakcıktan
eşyanı topla.
100
Bir an herkesten
uzaklaş.
Bir süre gözünü aç.
Bir an etrafına
bakınmaktan vazgeç.
Bir vakit kendi
âlemine bak
Yoldaşın gidilecek
yolu gitmişken,
Sen daha ne kadar
böyle uykuda kalacaksın?
Dünyada neyin peşinde
koşuyorsun,
Çünkü sen
kaybolmuşsun, daha ne arıyorsun?
Ey uykuda olan!
Gözünü aç.
Kendini ara ancak
öyle bulursun.
105
Daha ne kadar
başkaları ile boş yere meşgul olmaktan,
Kendin, kendinden
gafil kalacaksın.
Sen kendine
bakmadıkça,
Ve sonra kendinden
geçmedikçe,
Kemal gözüyle
bakamazsın.
Ayrılığı visalden
ayırt edemezsin.
Allah vücudu sen hep
yiyip içesin,
Ve uyuyasın diye
yaratmadı.
Bu aciz bedende asıl
olan,
Mana canıdır, anla ve
bil.
110
Ey öküz gibi başı
önünde olan! Ne zamana kadar,
Koyun gibi kurdun
yemi olacaksın.
Senin tenin kara
toprağa yaygı oldu.
Gönlün ve canın arşa
taç ve kubbe oldu.
Ecel mancınığı,
Mana canı olan bir
bedeni kırarsa,
Özünü kabuğundan daha
iyi görür.
Dosta tekrar dönüşü
daha hayırlı bilir.
Ey kendi yaptığından
gafil olan!
geldiğin yere geri
dönünce,
115
Allah ü Teâlâ sana
sonunda soracak:
“Ey suç işleyen
münafık!
Sen insanlık
iddiasında bulunmuştun ya,
Suretten ve manadan
kazancın hani nerede?
Sultanlık konağında,
Bir iş yapmadan ücret
mi istiyorsun?”
Kim gönlünü dünya
işine verirse,
Sonsuz belalara
tutulur.
Dünya zevkini isteyen
her bir gönül,
Beden olarak semirir
ancak can itibariyle eksilir.
120
Can mülkünde emin
olmayan,
Su ve toprak
sermayesinin hazinedarı olamaz.
Mücevheri müflisin
önüne koymazlar.
Bu makamı herkese
vermezler.
Bu makam
âşıklarındır, elbette,
Böyle bir işe ancak
âşıklar yakışır.
Deh Fasıl Söyleyenlerin Sıfatı Hakkında
Benim canım gönül
âlemine gidince,
Sefa ile birleşti ve
hamile kaldı.
Rabbani feyiz ile,
Vücudumda böyle bir
maneviyat meydana geldi.
125
Muhabbet cezbe halini
süsleyince,
Doğum yapacağı için
aşkın ebesini buldu.
Gayptan cemalini
gösterince onu gördüm.
Gözbebeği gibi parlak
ve düzgündü.
Devamlı heva
beşiğinde yatıyordu.
Heves kundağına
sarılmıştı.
Benim fikrimin memesi
memnuniyetle,
Tam iki yıl ona süt
verdi.
Gece gündüz onun
gıdası cezbe halleriydi.
Her ne kadar çocuk
olsa da âşıkların piridir o.
130
Cemali tam manasıyla
güzeldir.
Çirkinlikten de
kusurdan da uzaktır.
Hiçbir göz onu
rüyasında görmemiştir
Güneş de ay da onun
yüzünü görmemiştir.
Kendisi bir
kapıcıktan dışarıya çıkmamış.
Gölgesi de yere
düşmemişti.
Emanet hücresinde
otururdu.
Koruma perdesinin
arkasındaydı.
Onun resmini yaratıcı
çizdiği için,
Onda istediğin her
anlam mevcuttur.
135
Onun heva şarabı ile
sarhoşum.
Çünkü o benim bir
zarif ciğer paremdir.
Onun evi hoş bir
yerdeydi.
Ondan dolayı
tanıdığın mahallesindeydi.
Gerçekten güzel huylu
bir dosttur.
Pek suskun ancak
tatlı sözlüdür.
Onun sözü de manası
da hoştur.
Onun aşka dair
beyitleri pınar gibidir.
Onun mevsiminin
binlerce çeşit baharı vardır.
Bazen güllük olur
bazen gülistanlık.
140
Onun gazelleri ve
mesnevileri,
Hikâyeleri ile
birlikte hoştur caziptir.
Ayaksızdır ama
dünyada dolaşır.
Dilsizdir ama hâceyi
över.
Divan sahibinin sıfatını övme hakkında
Cenab-ı Allah her
devirde,
Saadetten bir saray
inşa eder.
makama bir taht
koyar/ o makamda taht kurar.
Ve o tahta bir sultan
oturtur.
Âlem meydanı onu
kendisine sığınak yapar.
İkbal gözü onunla
aydınlanır.
145
Merhamet (ise) nurunun gölgesidir.
Altı yönün dört
duvarıdır.
Dünya ve din
devletini tamamlar.
Âlemlerin işini
düzene koyar.
Onun tebaası şah
hükmündedir.
İslam’ın sırtına
dayanaktır.
Zaman içerisinde
ondan bahsedilirken,
Kadın erkek daima ona
dua ederler.
Yerin ve zamanın yüce
efendisini,
Bu devirde bizzat
kendin müşahede et.
150
İslam’ın halifesi, en
yüce makam sahibi,
Arap’ın övüncü,
Acem’in Nizam’ıdır.
Devrin Asafı,
dünyanın sadrazamı,
Şahın hocası ve baş
veziridir.
Yeryüzündeki
efendilerin efendisi,
Sa‘adeddîn döneminin
hâcesidir.
Varlık ve yokluk
sarayında,
Onun gibisi doğmadı
bizim zamanımızda.
Memleket gemisi
onunla anılmıştır.
Sa‘d-i Ekber (Müşteri
Yıldızı) talih olarak mesuttur.
155
Din ve devlet onun
sohbetiyle hoştur.
Hikmet mülkü onun
himmetiyle mamurdur.
Onun gölgesi on sekiz
bin âleme,
Kubbe-i Hadra
gibidir.
Hem insafı hem de
cömertlik ve keremi ile,
Adaleti, İrem cenneti
gibi dünyayı süslemiştir.
Onun cömertliği
dileyene âşıktır.
Onun keremi istekli
olandan da öncedir.
Bulutu, onun avucuna
nispet ettikleri için,
taptaze inci doğurur.
160
Onun varlığı
mücevher, mülkü sedeftir.
Onun cömertlik
denizinden dolayı maden kabarcık gibidir.
Onun her şeyden
müstağni olan varlığı bağış yoluyla vücut bulur.
Bu yüzden birçok
hazinenin de varlığı ortadan kalkar.
Onun şefkatli nazarı,
acı zehri,
Arkam yılanının
dudağında bala dönüştürmüş.
Onun ölçülü tabiatı,
nurdan yoğrulmuştur.
Haramlar ve
oynaşlardan uzaktır.
İlim ve zengin olan
mübarek varlığı,
Sıfatlara ve övgüye
ihtiyaç duymaz.
165
Bu yüzden
sanatkârların onun vasfı hakkında,
Söylediklerinin
birkaç yüz katıdır.
Güzel yüzünün süse ne
ihtiyacı var.
Kendi sıfatını bizzat
mücevher yapar.
Onun mübarek zatında
olmayan nedir ki?
Ben Allah’tan onu dua
ile niyaz edeyim.
Adalet madeninin ve
adalet denizinin incisidir.
Onun makamı
menzillerin ötesindedir.
Ey güneş gibi celal
sayesinde aydınlanan!
Ve ey bir parlak
dolunay gibi tam mükemmel olan!
170
Senin görüşün
güvenliğin ışığıdır.
Bütün dünya onunla
aydınlıktır.
Senin dergâhın fazıl
kişilerin meclisi gibidir.
Hakkın gölgesi senin
ışığınla bellidir.
Senin düşmanlarının
canı,
Kahır kirişinin
gerdiği her okun hedefi olsun.
Mana gözü senin
suretinle aydınlanır.
Düşmanın gözü kör
olsun.
Sultanlara Nasihat Hakkında
Âlim ve akıl sahibi
üstat dedi ki:
“Kamil bir insan iki
hal üzeredir.
175
İlki: Nefs-i
natıka’ya hayat olan,
İlahi ilmi elde
etmektir.
Ruhu ilimle
diriltmektir.
Karanlıkların pasını
ruhtan arındırmaktır.
Dinin yasaklarından
kaçınmaktır.
“Sakınınız”[10] dalından meyve
yemektir.
İkincisi: Mülk
sahibinden,
Onun salih ve akil
olan dostlarından da gafil olmamaktır.
Adalet yolunda murat
sürmektir.
Lütuf ve kahrı
kabullenmektir.
180
Gönül ehlinin
rızasını talep etmektir.
İnsanları incitmekten
uzak olmaktır.
Hak ehlinin makamı
candan sıyrılmaktır.
Aşikâr ve gizlice
aramaktır.”
Selefin sireti olan
bu sıfatlar,
Bu hilafet sahibinin
halefidirler.
Onun döneminde
Allah’a şükür,
Sultanın devletinde
bütün bu sıfatlar Hace’de vardır.
adı geçen hüner
sahibi,
Baştan ayağa nur ile
yoğrulmuştur.
185
Hikmet, ilmi ve mülkü
sonsuzdur.
Su ve ateşi yan yana
kim görmüştür.
cemal ve kemal
olandan kem göz uzak olsun.
Onun ikbali daima
ebedi olsun.
İskender ve Aristo Hikâyesi
İskender
alışkanlıklarından,
Ab-ı hayata ulaşmak
için yolculuğa çıktığında,
istek ve talebe ulaşma
yolunda,
Ona gözetmenlik yapan
bir Yunan bilge vardı.
Hatta Yunanlı hekimin
onun veziri olduğunu,
Zor kararlara onun da
yer aldığını söylerler.
190
Aristo İskender’e
dedi ki:
“Bizim şahımız hep
var olsun.
Rüzgâr senin emrinin
altına girdiğinde,
Dünya var olduğu
sürece sen de yaşa.”
İskender ondan bu
duayı işittiği zaman,
Ona cevaben şöyle
dedi: “Ey bilgin!
Bu muteber bir duadır
ama,
Ne yazık ki! Mümkün
değildir.”
Bilge İskender’e
şöyle cevap verdi:
“Şu dünyada baki
kalasın.
195
Her kim bu dünyada onun
hizmetçisi olduysa, öldüğünde,
Ölümsüzlük suyu gibi
iyi bir ad ile anılsın.
Ebedî yaşayan
yaratılmış değildir.
Bakî olanında adı
kalıcıdır.
Feleğin mana
makamından gafil olan,
Onun can suyunu ne
zaman tadar?
Her kim iyi bir ad
kazanırsa,
Dünyada beka elbisesini
diker.
Her kim ilim, mülk ve
din sahibi olursa,
İşte Ab-ı hayatın ta
kendisi budur.
200
Hz. Peygamber şöyle
der ve onlarda öğrenirler:
“Müminler bu dünyada
ölmezler.”
Sürme çek “habibin”
sokağının toprağından,
Ve ab-ı hayat dile
‘habibin’ ırmağından.
Naz meclisinde
iltifatlar söyle.
Âşıkların tarafına
bir nefes bağışla.
Senin kulların
çoktur, sen hürriyeti iste.
Deniz vardır ama sen
inciyi iste.
Gönlüm mana incisini
deldiği zaman,
Çok faydalı ve özlü
bir vecize söyledi.
205
Azlıktan çokluktan,
sonralık ve öncelikten,
Senin ilk
düşündüğünün sonuncusudur.
Kendi Hasbihali Hakkında
Ey sahip! Gönlündeki
gizli sırrı,
Bana sormadıkça
söylemeyeceğim.
Kulun kanaat etmez
bir gönlü vardır.
Âşık sevgiliden
ayrıdır ama onun tutsağıdır.
Susmuş ve zincire vurulmuş,
Benim gibi bir
sanatkârı kim beğenir?
Bendenizi bir şair
sanmayın.
Bu ham dilencilerden
saymayın.
210
Sevgilinin
hazinesinin kapısını açtıkları zaman,
Bana bu üslubumu da
bağışladılar.
Asıl mahreçlere ait
kelimeler vardır.
Onda on fasıl
mevcuttur.
Birinci Fasıl: Âşıkların Vasfı Hakkında
Aşka ve âşıklara ne
mutlu!
Sevgiliyi zikreden
âşıklara ne mutlu!
Aşk yolunda kendinden
geçip,
Başı ayak yaparak
harcanan o zamana ne mutlu!
Vefadan asla ümit
kesmezler.
Cefadan dolayı
ağlamaz âşıklar.
215
Hoş bir beladır aşk,
işte bundan dolayı,
Âşıkların canı ve
gönlü beladadır.
Onun cemalinin
güneşini gördükleri için,
ziyadan (ışıktan)
nurları vardır âşıkların.
Âşıklar o hevesten
vazgeçtikleri zaman,
İlahi aşk hevesinde
canlarını verirler.
Ey Irâkî! Böyle bir derdin
devasını senin gibi bilmez âşıklar.
Varlık sarayında sefa
âleminden bir kapı açmadı âşıklar.
Mesnevi
Âşıklar, aşk yoluna
koşuyorlar.
Aşkın dünyaya
gönderiliş dersini söylüyorlar.
220
Her ne kadar aşkın
meyinden bihaber iseler de,
Sevgilinin yolunda
canı teslim ederler.
Elest şarabından
mesttirler.
Sonsuza kadar
meyperesttirler.
Sevgilinin şevk
şarabından mest oldular.
Hepsi aşkın eşiğinde
değersiz oldular.
Kendisini ondan var
ettiler.
Sevgilinin sokağına
yerleştiler.
yokluk şarabından
bihaber olduklarından,
Kendi varlık yolunda
nasıl baş koyacaklar?
225
Aşkın güzergâhı can
ve gönüldür.
İlk gıdası can ve
gönüldedir.
Gönlüm bu sarhoşluğu
Elest gününden aldı.
Bu an o andan ele
geçti.
Orada sevgili bize
nazar ettiği vakit,
zuhurun etkisi
belirginleşti.
Bu sefa o nazardan
hâsıl oldu.
Acaba aşk orada mı
yaratıldı.
bakışın isteklisi
biziz,
Gece ve gündüz
istemekteyiz.
230
Her bir gönle bir bağ
olmuştu.
Her birinin ayağına.
Gazel
Ey dünyayı
aydınlatan! Senin cemalin olmadan,
Âşıkların gözü günü
karanlık görür.
Gönül aşk sarayında
huzura varmadıkça,
Kendini tamamen belli
edemez.
Aşk çölünde yol
alamaz,
Evinde kalıp dini
vecibeleri yerine getiren kişi.
Bu can yakan, yürek
eriten gönül yüzünden,
Başıma gelmeyen hangi
bela kaldı ki?
235
Aşk bana diyor ki: Ey
talip!
Cübbeni yırt, hırkanı
yak.
Artık kendi düşünceni
anlatma,
Eğer hikâye
istiyorsan gel bizden öğren.
Ey Irâkî! Kendi
ateşini söndür.
Bizim aşkımızın
fanusunu yak.
Mesnevi
Bizim gönlümüz aşkın
ışığı gibi parladı.
Kendi harmanını aşkla
yak.
Yıldızlar aşk içinde
daha da parlar.
Kun/Ol hükmünün
sebebi aşktır.
240
Manevi gücüyle
olgunluğa erişince,
Ebediyet tahtının
kürsüsüne çıktı.
Aşk, âşıklara göre
bir sırat köprüsüdür.
Aşk, âşıklara göre
bir bağlılık şeklidir.
Bu yolun sonuna
ulaşmadığın sürece,
Âşıkların ordusuna
katılmaya layık olamazsın.
Şekil de mana da sen
olduğun için,
Kendi aşkın için bir
iddiada bulunma.
Aşk geldiği zaman
kendini görmeyi bırak.
Aşk şerbetini
iradesiz iç.
245
Her kim bu badeden
bir yudum içerse,
Kendi canına ve
tenine nasıl değer verir?
Onun derdi olan bir
yürek,
Asla onu hatırından
çıkartamaz.
Bir gönülde duyulan
her bir muhabbet,
Şüphesiz Allah’tan
başkasına olursa kesintiye uğrar.
Her kesin öncelikle
istediği aşkın ebcedi,
(Zihnin levhasında) Önceden öğrendiklerini
siler süpürür.
Senin gönlün hafızanı
temizlediğinde,
Bu sırrı gönlün
bizzat sana anlatır.
250
Ey gönül! Ey gönül!
Hamurun mayası sensin.
Çocuğa süt ve dadı
sensin.
Aşkın da sevgilinin
de makamı sensin.
Bunların hepsi bir
sevgili için.
Gönlü yaralıların
sarayına doğru gidiyorsun.
Sen kalbi kırıklara
yapılan bu cömertliği bir gör.
Onun menzili
gönüldür, isteği aşk.
Dostu gönüldür,
tanışı aşk.
Gazel
Benim gönlüm, aşka
yönelince,
Aşk onun boynuma
kayış gibi dolandı.
255
Aşk ve gönül müttefik
olduklarında,
Gönlüm aşk, aşk da
gönül oldu.
Bazen aşk, bitkinin
topraktan çıkması gibi gönlümde yeşerdi.
Bazen de gönlüm
toprağa dönüştü.
Yüzünü gösterdi,
gönlümü çaldı ve vazgeçmedi.
Benim işim ayrılıkta
güçleşti.
Ben bilmiyorum bu
bela kimden doğdu.
Neden ve nasıl ortaya
çıktı?
Ey Irâkî! Gönülden
şikâyette bulunma.
Konak olma şerefi ona
yeter.
Mesnevi
260
Âşıklık belası, afeti
sadece bizim başımızda değildir.
Bu belayı bizzat
peygamberler getirmiştir.
Bu bela Yusuf ile
Züleyha’nın başında vardı.
Dünyada aşkın elinden
kim kurtuldu?
Gönlümde batıl hevesi
oldukça,
Canım dost
sevgisinden gafil olur.
Simorg’da aşkın
kanadını görünce,
Davud gibi aşkın
kapısını çalar.
Gönlünü sevgiyle
karıştırırsa,
Gönlünü bir saç
teline asar.
265
Aşk galip gelince,
Evliyayı dinden
çıkartır.
Dervişler bu yolda
ceylan avlamak için,
Domuz çobanlığı
yaparlar.
Âşık eğer kendi
sırrını gizler,
Ve şehvetinin
yasaklarından geri durursa,
Gerçekte aşkın müridi
olur.
Öldüğünde de aşk
şehidi olur.
Bundan sonra bizim
elimiz ve aşk eteğimiz,
Aşk harmanından başak
toplar olmuştur.
İkinci Fasıl: Aşığın ve Maşûkun
Durumu Hakkında
270
Seher vakti evin bir
köşesinde,
Bir an tefekkür
halindeyken,
Hoş bir gazel
söylüyordum.
Sevgilinin aşkıyla
inciler diziyordum.
Bir an sevgiliyi vasf
ediyordum.
Bir an dostun
levhasını okuyordum.
Gönlüm iyi ve kötü
halleri de düşünmüyordu.
Her zaman bana hayır
duada bulunuyordu.
Feleğin aklı asice
dolaştı.
Dört unsur ve altı
cihetten gönül topladı.
275
Âlemi gösteren
düşünceye sen,
Hayal dünyasında
avare dolaşan mana de.
Cemalperestin tattan
anlayan zevki,
Aşka dair nağmeler
söylemeye başladı.
İşi hayırlı olan ve
güzele meyleden huy,
Sevgilinin güzelliği
ile evlenme fikrine kapıldı.
Nakkaş mizacı olan ve
mana arayan kalem,
Manayı, ırmaktaki su
gibi revan etmiştir.
Becerikli ressam olan
kalem,
Birkaç beyitçiği
resmediyordu.
280
Örtülü anlamlar gizli âlem olan gönülden,
Birer birer ortaya çıktı.
Can vermeye değen
böyle bir haldeyken,
Ansızın bir dost
kapının halkasını vurdu.
Sesi havanın baskıyla
kapıda yankılanarak,
Akıl kulağı vasıtasıyla
bana şunu söyledi.
Kalk da kapıyı aç bak
sevgili geldi.
Ömür dalında meyveler
bitti.
Sarhoş aklım
kendinden geçti.
Gayri ihtiyari
yerimden fırladım.
285
Kapısını açtım,
yüzünü gösterince,
Bana cennet kapısını
açtı.
Aydan daha parlak,
Serviden de daha
fazla salınarak çıka geldi.
Başımdan gam gölgesi
çekiliverdi.
Çünkü kapımdan bir
güneş girdi.
Yüzüne onun saçının
teli gibi asılıp kaldım.
Kendimden geçtim, ona
şöyle dedim:
“Aman! Ne iyi ettin
de geldin.
Merhaba! Merhaba! Hoş
geldin.
290
Çok zarif ve pek güzelsin.
Cennetten gelen bir
hurisin.
Bir insanda bu nur
olmaz.
Melek misin? Peri
misin? Put musun? Huri Misin?
Dünya var oldukça
senin gibi bir kamer,
Aşk için bir kapıdan
içeri girmemiştir.
Tıpkı bir melek
gibisin! Maşallah.
Tanrı seni tamamen ruhundan
yaratmış.
Ay yüzlüsün, güneş
alınlısın.
Böyle birisini kimse
görmemiştir.”
295
Lebbeyk deyip durduğum lal dudağı,
“Essamı aleyk” diye
işaret etti.
Dedim: Senin selamına
yüzlerce gönül feda olsun.
Ve “aleykes selam ve
ila keram”
Gurur şarabından dolayı
iyice mestti.
Çizmesini çıkardı ve
bir müddet oturdu.
Yazılmış şiirlere
doğru bakıyordu.
Bu gazeli de kâğıtta
yazılı görüverdi.
Gazel
Ey boş yere
kınayanlar!
Batıl olanla daha az
meşgul olur.
300
Perinin tutkun ve meleğin meyilli olduğu,yüze
aşığım.
Cemalini vasıf etmek
ve dudağına naat söylemek,
Dinleyenin ve
söyleyenin düşüncesinden daha üstündür.
Gönül onun saçının
teline divane oldu.
Nasıl zincirlerle
akıllanır?
Herkes ömrü boyunca
bir defa,
İltifat ederse çok
makbuldür.
Onun hayalinden o
kadar şükrediyorum ki çünkü o da,
Âşıkların durumundan
habersiz değildir.
305
Ey seher yeli! Ey seher yeli!
Eğer o menzilden
uğrayıp geçersen senin kölen olurum.
Çöldeki çaresizlerin
haline,
Gizlice
tahtırevandakine ulaştır.
Çünkü Irâkî senin
dudağının arzusuyla,
Can vermekte ve
hasret çekmekte.
Mesnevi
Bu gazeli böyle güzel
görünce,
isteğe karşı dikkat
kesildi.
Elini uzatıp aldı ve
okudu.
Onun iyi ve kötü
taraflarından söz ediyor.
310 Sonuna varınca pek ağladı.
Dedi: “Bu zavallı
Irâkî kimdir?”
Dedim ey canlar canı!
Ben zavallı,
Aşk çölünde söyledim
bunu.
Dedi: “Ben o zaman
inanırım.
Bu kafiyede bir
başkasını,
Şu anda irticalen
söylersen
Şevkle, ey seçkin
yaradılışlı!
gazel sevgilinin
ayrılığı hakkındaydı.
Bu da erken kavuşmaya
dair olmalı.
315
Dedim: “Ey şiir
yazmanın vesilesi olan!
Yazması senden,
söylemesi benden.”
Dedi: “Kâğıt, divit
ve kalem nerede?”
Ona verdim ve bu
gazelimi yazdı.
Gazel
Ey yüzünden güneşin
utandığı!
Dudağından ab-ı hayat
çıkıyor.
Âşıklara senin
yanağının hayali,
Karanlık gecede gözün
ve gönlün nurudur.
Senin pek latif olan
yüzünün renginden,
Gülün yaprağı kızarır
ve lale utanır oldu.
320
Senin boyunun
arzusuyla servi ağacı,
Yerinde kuruyup ayağı
çamurda kaldı.
Ey dudağına ab-ı
hayatın esir olduğu!
Ve ey yüzüne
sevgilinin köle olduğu!
Senin saçının kıvrımı
uğruna,
Âşıkların canının
ipini bırakma.
Canımı vermeye ramak
kalmıştı.
Ki sen ansızın
yetişiverdin.
Yazık olurdu senin
gönlün bizden yana olmaya,
Bir an bile
gecikseydi.
325
Irâkî ve kavuşma ne
garip bir tesadüf!
Çünkü âşık menzilini
kaybeder.
Mesnevi
sevgili bu gazeli
beğenince,
Göz kırparak bana
baktı.
Papağan gibi tatlı
bir şekilde gülümsedi.
Dedi ki: “Zevkin
artsın ve baki olsun.
Anlam arayan
konuşmanın hedefinde,
Senin düşünce okun
saç yarar.
Her ne kadar çok
övsem de seni,
Gerçekte, şimdi
tanıyorum seni.
330
Allah’ın verdiği
nimet[11] aşktır.
Böyle bir şiir aşkın
hikmetidir.
Bu vasıftan dolayı
senin hoş tabiatın inci deldi.
İyi söyledin ve iyi
de söyleyeceksin.”
Ona dedim ki: “Kimse
bunun gibi söylemedi.”
Dedi ki: “Bu türden pek
çok söylediler.”
Şiiri yiğitlerin
olduğu âlemde,
Çocuk oyuncağı
bilirler.
Şairlik senin ışığını
keser.
Özellikle bu tarzda
iddialıysan.
335
Sen bu “Bütün iddia
edenler yalancıdır”
Sahih hadisi nebiden
işitmedin mi?
Dedikodusunu
yapmayacakları için,
Adını bizzat
bilmedikleri şairin şiiri daha güzeldir.
Git, ilim tahsili ile
meşgul ol.
Çünkü bundan gayrısı
tamamen gereksiz ve fuzulidir.
Aksi takdirde iddia
etme, anlama önem ver.
Git, bir köşeye otur
ve sesini çıkartma.
Âşıkların makamından
bahset.
Yoksa otur kendini de
övme.
340
Ehil olan herkes
bizzat işitmiştir ki,
Bencillik cahillik
alametidir.
Ya şairlikte üstün
ol,
Ya da kendi
cahilliğini itiraf et.
Ya aşk ocağına gir,
Ya da aşkın evinden
dışarı çık git.
Her biri kendi
hevesinden dolayı,
kadar gazel, kıta ve
kaside söylediler ki
Eğer sen bu pazarda
çok kabiliyetli biriysen,
Bilinmeyen yeni bir
üslup getir.
345
Dedim ki: “Ey
uykusuzun gözünün nuru!
Her şeyi söylediler,
söylenmemiş olan nedir?
Ey senin cemalinle
canımın ve tenimin zinde olduğu!
Ben kimim, sözüm
nereye kadar varır?
Dedi: “Hey, hey! Ne
böyle, ne de öyle.
Sen kendini
küçümseme.
Gönlün sözü
şairlikten ötedir.
(Gönlün sözü) nesirde
manzum, nazımda mensur gibidir.
Bu sözün kaynağı da,
Hüsün ve güzelliğin
aşka sebep olduğu bir yerdendir.
350
Hiç kimse dünyada
aşktan dolayı perişan olmadı.
Ancak aşk ateşinin
yanışından perişan oldu.
Her dili olan söz
söyleyemez.
Her basireti olan da
inci delemez.
Herkesin bedeni ve
ruhu olsa da,
Söz bedeninde olan
mana canı yoktur.
Kişi onu feleğe kadar
ulaştırsa da,
Söz söylemedikçe
kimse bilmez onu.
Sefadan dolayı
söyledikleri söz,
Halk arasında
söyledikleri sözden daha evladır.
355
Sen öyle değilsin
çünkü basiret ehli değilsin.
Sen kavuşma şerbetini
tatmamışsın.
Sefadan dolayı senin
gönlün nurludur.
Sen bizim sevgimizden
dolayı Allah’a uzaksın.
Sen surete takılıp
kalmışsın.
Heves ve aşk arasında
çok fark görüyorsun.
Aşkın hakikatini
kavradın.
Ondan dolayı aşk
tarikatını tecrübe etmişsin.
Sen bu konuda bir
kitapçık yaz.
Âşıklara bir yadigâr
bırak.
360
Tahkik yoluna adım
at.
Başlamak senden
başarı Allah’tan.
Üçüncü Fasıl: Âşıkların Sıfatları
Hakkında
Mesnevi
Âşıklara ve ayrılık
derdi ile yüreği yorgunlara,
Irâkî ’den selam
olsun.
Dünya konağının o
garipleri.
Meva Cenneti’nin o
azizleri.
Mukaddes konağın
konukları.
Ayatel Kursi’nin
cüzvesini okuyanlar.
Yüce tarikatın
salikleri.
Aşağılık yolunun
yolcuları.
365
Zinde canlar sevgilinin gamı ile ölmüşler.
Sarhoş halde
olanların da ruh ve gönülleri uyanık.
Ruhani tahtın
padişahları.
Nurani denizin
dalgıçları.
Doğanlar kafeste
kalmış.
Kâhinler geride
kalmış.
Varlık sınırlarından
kaybolmuşlar.
Akıllar ve
nefislerden geçmişler.
Makamı olan kişinin
dosttan yana korkusu yoktur.
Pervanenin mumda
yanışı gibi yanmışlardır.
370
Pervane gibi onun cemalinin arzusuyla,
Kendini ateşe
atmışlar.
Sevgilinin yolunda
istekle yol alıp,
Aşkın ebcedini ezber
etmişler.
Zamanenin
kâtiplerinden bitkin düştüklerinden,
Sefa tahtında halife
olmuşlar.
Perde arkasında
sevgililerini görüp,
Bedenleri baki kalıp
canı feda etmişler.
Şarap içmeden bir
kokuyla sarhoş olup,
Sevgiliyi görmeden
gönül vermişler.
375
Sevgilinin yolunda
bekleyip durmuşlar.
Şevk tadını gönüllere
saçmışlar.
Eyüp gibi sabır
yükünü çekip,
Yakup gibi ayrılık
zehrini tatmışlar.
Gözleri görme
yetisini kaybedip,
Kıyametin doğruluğunu
bilmişler.
Giysimin içerisinde
Allah’tan başka kimse yoktur deyip,
Canı gönülden onun
mahallesine yüz çevirmişler.
Ruh Enel Hak diyerek
ve tenini parçalayıp,
Cennetten de
cehennemden de geçmişler.
380
Birlik sancağını
bağlayıp,
Öfke ve hırs ordusunu
yenmişler.
Hayalin kökünü söküp
atıp,
Özgür olup aynı
zamanda kul olmuşlar.
Gazel
Cennet onların
makamıdır.
Sefa bahçesinin nuru
onlardır.
Canım onları arzular,
Vücudum onların
ayağının tozudur.
Akl-ı kül müphemdir
ve akıl edilemez.
Her yerde onların
macerası vardır.
385
Arzın zerresi olduğu
güneş,
Doğuş yeri onların
göğünde de var.
Ezelde de kabul
edildikleri için,
Sonsuzluk onların
bekasıyladır.
Her iki dünyadaki bu
makamlar,
Onlara Allah
tarafından bahşedilmiştir.
İlim, terk ve hayâ
onların nişanıdır.
Tevazu ve takva
onların şahididir.
390
Bu makamlar onların zatına ait değildir.
Bu ihsan onların
rabbi tarafından verilmiştir.
Hepsi aşkta ondan
yokluk talep ederler.
Çünkü beka onların
yok oluşlarındadır.
Irâkî dünyada her ne
bulduysa,
Onların bağışının bir
eseridir.
Bu nefes alışveriş
gördüğün gibi,
Onların aşkının
nazarıdır.
Mesnevi
Onlar kime nazar
ettilerse,
Önce ona âşıklıktan
haber verdiler.
395 Aşk kimin gönlüne
yerleştiyse,
Onun gönlüne hâkim
oldu ve kök saldı.
Aşk kimin gönlünde
yeşerdiyse,
Akıl ve ilimden daha
yüce bir çadır kurdu.
Aşk ile gören her
gönlün,
Menzili
aşağılardaydı, yukarılara çıktı.
Aşk yöneldiği her bir
gönlün,
İradesini sürekli
artırdı.
Sevgiden kaynaklanan
her irade,
Ya ihsan ya da
basiretten hâsıl oldu.
Başlangıcı geneldir
ve sonu özeldir.
Sırf lütuftur ve
ihlasın ta kendisidir.
400 Allah’ın
kelamında şunu okursun:
“Sana kendimden
muhabbet verdim”[12]
Muhabbet cemale âşık
olanların,
Gönlünde ve ruhunda
kemale erişip,
İstiğrak derecesine
varınca,
Şevk sahipleri onun
adına aşk dediler.
Eğer sen bizzat bu
denize dalarsan,
Bu yolun üstadı
olursun.
Mademki dinledin ve
anladın,
Gidip tat da
anlayasın.
Hikâye
405
Çok meşhur birinin
oğluydu.
Yetenekli, eğitimli
ve faziletliydi.
Hikmet ve fıkıh
tahsili yapmıştı.
Aslı talep eder
ayrıntıdan kaçardı.
Salik bir adam dert
ehli bir gençti.
Şibli’nin dergâhına
doğru yöneldi.
Onun kapısından
selamla içeri girdi.
Onun başından yükünü
alsın diye.
Şeyh Şibli tecrit
âleminden,
Müridine önce aşkı
tavsiye etti.
410
Önce
güzelliğe âşık ol.
Ve o aşkta da pek
sadık ol.
Sende sıfatlar hâsıl
olunca gel ki,
Seni gönül âlemine
ulaştırayım.
Mürit şeyhten o sözü
işitince,
Bu işareti şeyhten
canı pahasına aldı.
Şeyhinin emri onu o
kadar etkiledi ki,
Kendisini âşıkların
harabatında buldu.
Dinle bak zamanın
yegâne müderrisi,
Şeyhin kerametlerinde
neler tertipledi.
415
Hankahtan ayrılır
ayrılmaz,
Onun
aşkının/arzusunun kokusunu içine çekti.
Yol üzerinde ilk
gördüğü kişiye,
Âşık oldu, onun
aşkını satın aldı.
Onun hüsnünü aşk
gözüyle görünce,
Onun aşkını kendi
varlığına tercih etti.
Ondan dolayı aklı ve
gönlü hoş kokulara bürünüp,
Gönlünde onun aşkı
karar kıldı.
Ansızın gönül
hevesinden geçip,
Gönül ayağını aşkın
tuzağına bağladı.
420
Onun gönlünü ansızın
çalan,
Harabata gitti ve o
da peşinden.
Âşık ve mest mürit
bir yıla yakın,
Elde bade harabatta
kaldı.
Sevgilinin aşkının
ateşinden dolayı coşup,
Onun aşk badesini
içiyordu.
Kendi benliğini
unutunca,
Harmanının hepsi yele
gitti.
Onun aşkısın sen, o
da ondan çaldı.
ne vardı, ne de
yoktu.
425
Şeyh Şiblî müridinin
durumunun,
Tam kemale erdiğini
görünce,
Harabatiden onu
istedi.
aşkın
kıymetini/ücretini artırdı.
Onun mecazından bir
hakikat göstererek,
Onun gönül
kapısındaki cehalet kilidini açtı.
Bu arada onu halvete
oturtup,
levhada aşkın sırrını
okudu.
Âşık adam halvet piri
gibi oldu.
Muhabbet şarabından
hazretin mesti oldu.
430
Aşk yolunda sadık
olduğu için,
Binlerce aşığın
önderi oldu.
Dördüncü Fasıl: Aşkın Beyanı
Hakkında
Şüphesiz âşıklar
başları kesilip,
Sevgilinin kapısı
önüne atılmış olanlardır.
Âşıklar gönlü diri
olan maktullerdir.
Sevgilinin aşk
ateşinden dolayı yanıp tutuşanlardır.
Maşuğun vasfını aşığa
sor.
Azra’nın güzelliğini
Vamık’ın gözüne sor.
Şirin’in vasfını
Hüsrev’in yanında anlat.
Leyla’nın sevgisini
Mecnun’un tabiatında ara.
435 Pervanenin yanışını
Pervin’in parlaklığı bil.
Vis’in aşkının aslını
Ramin bil.
Âşıkların ne dumanı
ne de sesi vardır.
Aşkın inleyişi Davudi
ses gibidir.
Eğer bütün âlem heves
ile dolu olsa bile,
Filin, Hindistan’a
olan özlemi ona yeter.
Ferhat’ın canı her ne
kadar tatlı olsa da,
Nihayetinde Şirin
içindir.
Her kimin bir gönlü
varsa, elbette,
Onun için âşıklık
kaçınılmazdır.
440
Âşık değilsen,
Boşa harcadığın ömür
zaman sana haram olsun.
Gazel
Aşka meyli olmayan
her gönle,
Şeytanın yuvası de,
çünkü o gönül değildir.
Karga gibi, öküz
gibi, aşktan bihaber öl.
Çünkü gül bülbülden
gafil değildir.
Aşksız gönül nursuz
göz gibidir.
Kendini gör,
delillere perdedar/engel yoktur.
Âşıkların dostunun
mahallesinin yolunda,
Aşkın eşiğinden başka
gidilecek yerleri yoktur.
445
Bu sevdada her kim
mecnun olduysa,
Ey Irâkî! Sen ona
aklı başında değildir deme.
Mesnevi
Bu açgözlülük
sofrasında ham olan herkesin,
Özü yoktur, isimden
ibarettir.
Her kim aşktan
bihaber olursa,
Bu yolda eşeğe
benzer.
Yol kat etmekten
habersiz.
Sırtında şeker gönlünde
saman ve arpa.
Gece gündüz, aylar ve
yıllarca,
Nefs-i emmâre çölünde
avaredir.
450
Her kim özde âşık
olmazsa,
Surette insan özde
eşektir.
Hikâye
divane bir aşığın,
Şiraz diyarında vaaz
verdiğini duydun mu?
Onun sözü
hakikatlerin kaynağıydı.
Gönlü incilikler
kâşifiydi.
Bir gün minberde,
Yine gönül çalan ve
cana can katan söze başladı.
Âşık birisiydi, ilk
sözünden itibaren,
Aşk sikkesini doğru
söze vurdu.
455
Şarap ve kadeh
olmaksızın,
Hepsi aşk
sarhoşuydular.
Tecrit arsasının
maşukları.
Tevhit âleminin âşıkları.
Onların arasından bir
arif ayağa kalkıp,
Şöyle dedi:
“Âşıkların makamı neresidir?”
Mana incisini delen
âşık bir pir,
Aşkın yakışından
dolayı ona şöyle dedi:
Çok bağışlayıcı olan
yaratıcıdan,
“Onların halleri ve
makamları ne güzel”[13] duymadın mı?
460
Bunu söyledi ve
şevkten söz etmeye başladı.
Aşırı zevkten dolayı
Ansızın cahil bir
köylü,
Gönül ve can gözünün
nurundan yoksun.
Tam manasıyla
yontulmamış bir heykel.
Gulyabani gibi orta
yerden kalktı.
Dudağı kurumuş ve
gözü yaşarmış,
Elden ayaktan kesilmiş,
avare.
Şöyle dedi: “Ey söz
ehlinin önderi!
Benim şu yaptığımdan
üzüntü duy çünkü bu gece ben
465
Eşeğim vardı hem de
nasıl bir eşek.
Bütün hünerlerle
süslenmiş bir eşek.
Kendi malımız, genç,
besili ve atiktir.
Besiden dolayı
kemikleri sapasağlamdır.
Ben ve o, şefkatli
kardeşler gibiyiz.
Gece gündüz
arkadaşız, dostuz.
Bir ara o rahvan
yürüyüşlüyü,
Çıkardım pazarın
ortasında gezintiye.
Ansızın çaldılar onu
benden.
Cemaate sor bakalım:
Yoksa onu görmüşler mi?”
470
Sıcak ve sırlara gark
olmuş bir mecliste,
Bu söz nasıl
söylenir?
Orda bulunanlar onu
incitmek istediler.
Ansızın mescide eşek
getirdikleri için.
Pir ona cevap verdi:
Ey eşeğini arayan!
Bir vakit otur ve hiç
konuşma.
Konuşmayı kes ve bir
an dinle.
Otur ve bir müddet
sessiz ol.
Sonra meclistekilerin
tarafına doğru seslendi:
“Bu tayfada yaşlı ve
gençten,
475
Aşk ile hemhal
olmayan,
Bu toplulukta ayağa
kalkar.”
Eşek gibi çirkin
suratlı bir aptal,
Eşekliğinden dolayı
ayağa fırladı.
Pir ona şöyle dedi:
“Sen dostlukta,
Aşka gönül bağlamadın
mı?” Dedi: “Evet”
Bağırarak şöyle dedi:
“Ey eşek sahibi!
İşte! Eşeğini buldum
yuları getir.”
Yazık sana! Ey aşk
âleminden bihaber olan!
Aşk gamının tadını
tatmamışsın.
480
Eşek sıfatlı olan
saman ve arpa yükü çekmiş,
Cahil gelmiş ve cahil
gitmiştir.
Manevi aşkın güzelliklerinden,
Dünyada tıpkı bir
hayvan gibi habersizdir.
Aşağılıkta ve
cahillikte eşi olmayan,
Bir güzele nazar
etmez.
Aklı deli eden her
sıcaklık,
Aşk güneşinin ışığını
yağmaladı.
Güzellikte artan her
letafet,
Âşıkların bakışının
eseridir.
485
Eğer sen temizsen,
temiz olana nazar et.
Dünyevi huylardan
arın.
Sefa ehlinin heyecanı
oyundan oynaştan değildir.
Âşıklık, hayalcilik
değildir.
Git sen o güzelin aşk
kapısını çal.
Çünkü sen onun
aşkından dolayı daha da güzelleştin.
Aşkı olgunlaşmayan ve
ham kalanın,
Can kuşu tuzağın
esiri olarak kalır.
Aşk hayatın sırdaşı
olan bir zevktir.
Belki hayatın alnında
olan bir gözdür.
490
Aşk, can ve gönülden
de fazla bir candır.
Üstelik ruhun
mülkünde bir sultandır.
Bazen aşk can
kesilir.
Bazen canın canında
gizlenir.
Bazen can
dirildiğinde, hayatı aşktır.
Bazen toprak gibi
olduğunda, bitkisi aşktır.
Akıl meyvesinde su
aşktır.
Dahası ab-ı hayat
bizzat aşktır.
Aşkın tadını âşıklar
bilir.
Ama canını feda eden
âşıklar bilir.
Beşinci Fasıl: Aşkta İnsanın
Kemal Olması Hakkında
Mesnevi
495
Ey sazende! Hüzünlü
bir nağme çalmaya başla.
Bir an ruhumu
canlandır.
Uşşak makamının dokuz
perdesinden,
Bir nağme söyle
âşıkların makamından.
Dostun ayrılığından
dolayı öldüm.
Bir anlık bile olsa
gönlümü bir mırıldanmayla canlandır.
Aşkın semasına başlayayım.
Âşıkların meclisini
süsleyeyim.
Etrafımdan bir an
kopayım.
Bir süre kendi
varlığıma bakmayayım.
500
Bu varlığın izini
kaybedersem,
Sarhoşluk âlemine (
âlem-i mesti) yol bulurum.
Sarhoşlar gibi
Sema’ya başlarım.
Dostun cezbe narasını
alayım.
Muradına kavuşmak
isteyenler gibi bir an,
Habibin iştiyakından
dolayı meydanda,
Bismil kuşu gibi,
kanat çırparım.
Zamanın kalinden hale
geçerim.
Sevenin aşkı ve
sevilenin güzelliğinin şerhini,
Anlatayım tek tek
sırasıyla.
Makbul Aşık Hakkında
505
İlk gün insan
cevheri,
Aşka yatkındı,
ardından,
Aşkı bağışlayan bir
vasıta sundu.
Onunla iyiyi kötüyü
ayırsın diye.
Ezelde iç içe
olduğunu gördü.
Güzel ile çirkinin,
kötü ile iyinin.
Sefer ve keder
anlarında,
Her ikisinin suretine
baktı.
Onun gönlünde sefa
galip gelince,
O, cemalden başkasını
talep etmedi.
510
Güzel yüzü, çirkin
yüzden ayır.
Güzel gören kişi kötü
olmayacaktır.
Her nerede sevgilinin
güzelliğini görse,
Ona hep can gözüyle
bakar.
Her an ona hoş bir
kisveyle görünür.
Her dem ona sevgisi
artar.
Kim can gözüyle âşık
olduysa,
Külhancı gibi
sultanın huzuruna çıkmıştır.
Hikâye
Külhanda sürekli
bulunan bir adam vardı.
Onun külhanı mesken
yeriydi.
515
Nefis hamamının
etrafında dolaşıyordu.
Beden külhanını hep
alevlendirirdi.
makamda olmaktan
dolayı ona bıkkınlık geldi.
Gezintiye çıkmak için
sahraya doğru yola çıktı.
Bir an beden
külhanından dışarı çıktı.
Ruh sahrasının
etrafını dolaştı.
Güller, yeşillik ve
akarsu,
Gülün güzelliğinin
dibinde bir ölü bülbül gördü.
çayırın etrafını
geziniyordu.
Temiz olanı pis
olandan ayırt etti.
520
Kendi kendine dedi ki bu gül bahçesi,
Külhandan çok daha
güzeldir.
Ansızın melek yüzlü
bir dilber,
çayırlıkta ortaya
çıktı.
Güzellik bineğine
binmiş.
Yusuf gibi yüzlercesi
onun yedeğinden tutmuş.
Güzel yüzü ve parlak
yanağıyla,
Yüzlerce güneş ve
huri ona gıptayla bakıyor.
Tatlı sözlü güzel
yüzlerce gönlü,
Gönül çelen kâkülüyle
yoldan çıkardı.
525
Yıldız gibi onun
hilali utanmış.
Yeniden yükselmiş bir
güneş.
Dert ile yorulmuş yüz
binlerce gönlü,
Çalıp, saçların
tuzağına tutsak etmiş.
Onun mahmur gözü
cezbeden bir kaş gibi,
İyiyle iyi, hoş ile
de hoştu.
Açmış olan gül
üzerindeki çiy damlacığını,
dudak ve diş ile
karşılaştır.
Teni ve canı öyle
arınmış ve temiz ki,
Sanırsın topraktan
nasiplenmemiş hiç.
530
Av yerine doğru
salına salına yola koyulmuş.
Oku yayında, yayı da
elinde.
Eğer âşıkları kendi
gamzesiyle,
Ok gibi vuracak
dersen doğrudur.
Kimsesiz ve perişan
külhancı,
Külhanın eşiğinden
dışarı çıkmıştı.
Öylesine parlak bir
yanak gördü ki;
Öylesine temiz bir
huri gördü ki;
Ayağının bağı
çözüldü, gönlünü yitirdi.
Hayret şarabıyla
sarhoş oldu.
535
Gönül sevdasından
dolayı gözlerinden kan akıtıp,
Göz eleğinde pek çok
kan eliyordu.
anda üzerindeki
elbiseyi parçaladı.
Oğlanın peşi sıra
dolanıp durdu.
Şehzade onun tarafına
bakınca,
Gönül kanından onun
aşkının kokusunu aldı.
Onun haline şaşırarak
bakmaktan,
Rüzgâr ayaklı atın
dizgini bıraktı.
Aceleyle avlağa doğru
gitti.
Külhancı sarhoş ve
perişan bir halde yere yığılmıştı.
540
Onun ayrılık oku
ciğer yaralamış.
Buluşmaktan ümidini
kesmiş.
Gönlünü kaybetmiş,
divane olmuş.
Ten ve candan ümidi
kesmiş.
Yorgun gönlü, yaralı
yüreği ile,
Kendi gözünün
yaşından kana bulanmış.
Bir başka gün, şah
geri döndüğünde,
Külhancıyı kanlar
içinde buldu.
Hayran hayran ona
şöyle bir baktı.
Külhancı dostu gördü
ve bir ah çekti.
545
Güzel haram yolunu
tuttu.
Külhancıyı kendi
haline bıraktı.
Azra’nın peşindeki
Vamık oldu.
Bazen şehirde, bazen
çölde
Bazen o perinin
sevdasını pişirir,
Bazen de kendi
kendine şöyle söylenirdi:
“Nasıl bir hayaldir?
Bir padişahın,
Bir dilenciye iltifatı
nerede görülmüştür?
Eğer biri benim
halimi sorarsa,
Kimden dolayı ağlayıp
inlediğimi nasıl söyleyeyim?
550
Birisine söyleme
gücüm yoktur.
Gönlümün kimi arzu
ettiğini
Menzilim uzak, yüküm
çok ağır.
Ne yapayım? Çarem
nedir?”
Ciğeri yanık, gönlü
kebap olmuş.
Aylarca ve yıllarca
bitkin, gece gündüz ağlamakta
Batını sarhoş, zahiri
ayık.
Sevgilinin peşinde
ağyardan habersiz
makbul kişinin sır
perdesi,
Yırtılmamış hiçbir
kulun huzurunda.
555
Kan akıtan bütün bu
gözyaşlarına rağmen,
Sevgilinin sırrı
ağyardan gizli kalmıştır.
Eğer sen her gün
şehre gelseydin,
Sevgilinin
mahallesinden başka yerde yürümezdin.
Dostun sokağının
köpeği ile arkadaş oldun.
Böyle bir fırsatla ne
kadar mutlu olurdun?
Sevgilinin kokusuyla,
can gözüne sürmüş
Sevgilinin
mahallesinin köpeğinin ayağının tozunu
Bir müddet gamdan iki
parça olan gönül ile
sevgilinin sokağında
ikamet etti,
560
Bir köle ona gece
baskını yaparak,
Onu kaldığı yerden
zorla çıkardı.
İstemeye istemeye
kaçtı.
dilber köpeklerinin
olduğu yere kadar
İki hafta geçince,
Ayın on dördü gibi
olan o sevgilinin (bu olayından)
Av süresini uzattı.
İlk av yerine gitti.
Yoksul biçare âşık,
Dağda bayırda avare
haldeydi.
565
Gözünde kan, başında
sevda,
Can aşkın
karmaşasıyla hay huy içerisinde.
Ayrılık derdi onun
bedenini kıla döndürdü.
Vahşi hayvanlar
arasında yaşamaya başlamış
Aşk çölünde derbeder.
Mecnun gibi perişan
ve çıplak.
Külhandan ve hamamdan
kurtulmuş,
Vahşi hayvanlar ile
yakınlık kurmuştu.
Ansızın o yaralı
gönül haber aldı,
Padişahın ava
çıkacağını.
570
Öldürülmüş bir ceylan
görünce feryat etti.
Onun dersini yüzdü,
üzerine giydi.
Postu ceylan gibi
başına geçirdi.
Sevgili onu okuyla
vursun diye.
Şah yoldan gelince,
Av yerine doğru
baktı.
Ahu gibi bir suret
gördü.
Huylarından uzak ve
hareketsizdi.
Bu hayvan tek başına
duruyor dedi.
Bir ok çıkardı ve onu
vurdu.
575
Külhancı oku
göğsünden yedi.
Gönlü uğruna can
verdi.
Kendiliğinden o postu
üzerinden çıkardı.
“Doğru nişan al öyle
vur” dedi.
Sevgilinin kirişinden
fırlayan okun,
Hedefi âşıkların
canına layıktır.
Yaralı gönülden kan pınarı
aktı.
Neşeden kendinden
geçmiş raks ediyordu.
Zerre güneşi görünce,
Onun arzusuyla durmaz
hep raks eder.
580
Damarında hiç kan
kalmayınca,
Kendinden geçti, yere
yığıldı.
Dostun yolu üzerinde
kanlar içinde kaldı.
Can verirken bu
gazeli söylüyordu.
Gazel
Seni arzularken can
ve beden yüktür.
Âşık canını feda
etti, kurtuldu.
Sen kendi avını neden
okla vurdun.
Zaten o bizzat senin
tuzağında tutsaktır.
Gönlümü helak etmede
niçin çabalıyorsun?
Çünkü bu zavallının
başı zaten darağacındadır.
585
Senin gamınla gönül
çok fazla kana bulandı.
Ama bu yük tek bir
yükten ibarettir.
Ey gecem seninle
gündüz olan! Senin yüzünü görmezsem,
Aydınlık gün bana
karanlık gecedir.
Senin gibi bir
avcının önünde âşıklar,
Çaresiz canlarını
feda ederler.
Ben senin okundan
aman dilemiyorum.
Ama yine de seni
görme arzusundayım.
Mesnevi
güzel oku attıktan
sonra,
Yaralanmış külhancıyı
tanıdı.
590
Atından indi, yanına
gitti.
Yarasına merhem oldu.
Bir an şefkatle
yaklaştı.
Başını böğrüne
yasladı.
Sevgililer okla
vurduktan sonra,
Âşıkları şefkatle
okşarlar.
Ok onu canından
vurmadığı için,
Kaval kemiğinden
nazlanıp onu çıkarmadı.
dert küpünün vuslata
takati yoktu.
Can verip canana veda
etti.
595
Eğer sen kalleş
âşıklardansan,
Niye o külhancıdan
aşağı kalasın?
Âşıklık bela çekmek
ile olur.
Mecnunun işi
perişanlıkla olur.
Perişanlık sefa
haline dönüşünce,
İster sefa oku olsun
ister vefa.
Hedefin isabet olma
korkusu yoksa
Tehlike okunu yemez.
Sevgilinin okuna
hedef olmak yakışır sana,
Can ve gönülden çıkıp
kendini gösterirsen.
600
Dost dönmedikçe
yüzünü sana,
Ok işlemez senin
vücuduna.
Gazel
Ey dost okluğundan
bir ok çek
Sonra yay gibi olan
kaşına yerleştir.
Sen hedef istiyorsan
işte gönlüm,
Vurmak sana, ah
çekmek bana hoş.
Senin okundan bana
bir acı ulaşabilir mi?
Çünkü göz hayrette,
gönül aldanmış.
Seni görmekle ab-ı
hayat bulurum,
Yoksa sen beni ateşte
yakarsın.
605
İster şarap olsun
ister zehir,
Dostun elinden olan
şerbeti rahatça iç.
Eğer senin içeceğin
şerbeti başkası verirse,
Zehirli bil, toprağa
dök ve tatma.
Irâkî ’ye deme bana
gel/ bu tarafa gel
Kendine söyle ey
berduş!
Mesnevi
Dostsuz hoş eğlencesi
olmayan kişi,
Şu duayı yapar: “Ey
dost!
Can eğer çok pahalı
bir cevher ise,
Bizim bedenlerimiz
mezbele gibidir.
610 Bu mezbele
yerinde/mezbelelikte niye kalalım?
Yüzünü göster ki
dışarı çıkalım.
Senin kokunla mutlu
olsak da,
Seni görmeyi de
arzuluyoruz.”
Ey âşık! Âşıklardan
dinle sen,
Şeydadan da canın
hikâyesini dinle.
Bu efsanenin sırrını
benden dinle.
Külhancı senin canın,
bedenin külhan.
İlimler madeni senin
canın ise de,
Bedeninde zulümden
kaynaklanan bir külhan vardır.
615
Senin canına bir usul
veren,
Senin cismine de
zırcahil lakabını verdi.
Sen kendi benliğinden
çıkmadıkça/sıyrılmadıkça,
Can gözünü dosta
açamazsın.
Mademki sıyrıldın,
canını feda et ki,
Ancak cananın
cemalini görebilesin.
Altıncı Fasıl: Sevgilinin
Şevkinin Beyanı Hakkında
Mesnevi
Ey saki! Sabah
şarabını sun.
Âşıkların ruh
gıdasını ver.
Aşk şarabını biz
sarhoşlara ver.
Bizim bizliğimizi
bizden al.
620
Gönlüme sarhoşluk
hoşluğunu yerleştir.
Benim yokluğum varlık
olsun.
Rıdvan cennetinin özü
olan o sürahiden,
Yudumu can olan bir
kadeh ver.
Ey gönül arayan lal
dudağının yâdıyla,
Şarap içmeden onun
kokusundan sarhoş olduğum!
Sarhoşların halini
hatırını bir sor.
Şarap düşkünlerine
bir huzur bağışla.
Şevk ateşinde yandım,
yandım.
Zevk badesi ile bir
an beni kendimden geçir.
625
Şarap düşkünlerinin,
Aşk şarabını tatmadan
sarhoş olması bana garip gelir.
Çölde, yazın
Bir susuz üzerine
yağmur yağdığında,
Bir an o yağmurdan
ferahlasa da,
Onun suya olan
arzusunu da artırır.
Mademki şevkimi
arttırdın şarap doldur.
Yüzünü gizleme,
mademki gösterdin.
Aşk mahmuruna tekrar
şarap ver.
Mademki şarap
veriyorsun, sürekli ver.
630
Sarhoşluğum yeniden
başlayıncaya kadar,
Bu gazeli kendime
dost kılayım.
Gazel
Gönlü ve canı istekli
olan benim,
Sana yakın, ayrılığa
esir olmuş bedenim var.
Güzel yüzünü benden
neden gizliyorsun?
Âşıklara bir yasak
var mıdır?
Sen tabipsin, biz
böyle hasta.
Sen üzgün/melül, biz
böyle istekli.
Senin gamzenin
büyücüleri gönlüme,
Ufukların oklarıyla
ok atıyorlar.
635
Senin şevkin ile
sarhoşuz ve kavuşma şarabı da,
Böylesine tatlı
olmamıştır.
Senin okyanus gibi
gamından dolayı,
İstiğrak denizine
dalanlar can vermezler/boğulmazlar.
Gönlümüz, senin aşk
çölünde,
Nurların doğduğu yere
hayran olmuştur.
Mesnevi
Sana kavuşma
arzusundan başka hiçbir şey,
Âşıkların sabır evini
yağmalamasın.
Senin arzun her dem
yaralı gönülden,
Âdeti gereği kendine
bir vazife çıkarıyor.
640 Ayrılık benim ne
benim işime gelir,
Ne de senin sözünü
dinlemeye mecalim var.
gönül alan dudaktan
çıkacak sözlere,
Can feda olsun çünkü
can ilaçtır.
Aşk dermansız bir
dert ise de,
Bizim derdimizin
dermanı sevgilidir.
Başım pahasına da
olsa razıyım.
Bunun başıma
gelmesine de talibim.
Senin sevdana tutkun
olduğum sürece,
Kendimden haberdar
olursam günahkârım.
645 Kulağıma senin
hikâyen erişince,
Artık başkalarının
sözünü dinlemedi.
Güzelliğin dünyaya
nam saldı.
Onu duyan her gönül
canından oldu.
Senin güzellik ordun
can mülkünü fethetti.
Senin güzelliğinin
şöhreti bütün dünyayı kapladı.
Seni açıkça ve
gizliden gizliye arzu etmek,
Dünyanın etrafında
beni koşturuyor.
Hikâye
Tebriz Subaşı sının
bir oğlu vardı.
Güzelliği gönül alıcı
ve çekiciydi.
650 Onun zatının
yaratışının düzgün oluşundan dolayı,
Güzellik ve
yaratıcılık sureti sorgulanamaz.
Âlim şeyh İmam
Gazali,
ilimler dünyasının
valisi
seçilmiş hasletlerden
haberdar oldu.
Çıkarsama yoluyla
onun sıfatını anladı.
Onun güzelliğinin
haberi şeyhe ulaşınca,
Gönlündeki sabır ve
huzur gitti.
Niyet atını Rey’den
eyerledi.
sevgiliyle görüşmek
istedi.
655
Onun iştiyak
şarabından sarhoş oldu.
Yola koyuldu, yüreği
avucunda[14]
Derviş şehre
yaklaşınca,
Onun durumunu emire
arz ettiler.
Subaşı dedi: “O
dalkavuk kimdir?
Ümit ile gelip, üzgün
gidecek.”
Şeyh suretperest ve
hilekârdı.
Onun hilesinin
şöhreti her tarafa yayılmıştır.
Onun şehre girmesine
müsaade etmeyin.
Zehrini de alsın geri
çeksin gitsin.
660
Şehirden gelen bir
haberci onun yolunu kesip,
Bu durumdan şeyhi
haberdar etti.
Dertli şeyh bunu
duyunca,
Şehrin iki fersah
uzağında konakladı.
Ufukta güneş batınca,
Uzak âlemin
kubbesinden bir ışık yükseldi.
Derviş çadıra girip
yatağını kurunca,
Çadırın eteği inciyle
doldu.
Subaşının da uykusu
geldi.
Dinle bak o uykusunda
ne gördü?
665
Rüyasında Hakk
Peygamberini gördü.
Bir tutam üzüm
vererek ona dedi ki:
“Bu üzümü al ve
Şeyh Gazzâlî’nin
yanına hızlıca git.”
Sabah subaşı uykudan
uyanınca,
bir tutam üzümü aldı
ve aceleyle yola çıktı.
Şeyh subaşını uzaktan
görünce,
nurla yoğrulan da
onun peşine düştü.
O, yanında getirmeden
önce
Üzüm dolu tabağı
önüne koydu.
670
Bu gece Peygamberin
sana ikram ettiğinin,
İşte alameti; bu
tabaktan aldı.
Allah’ın nuruyla
yolunda giden halkı,
Bir salkım üzümle
işte böyle yoldan çıkarırlar.
Güzelliği bir suret
olarak görme, bilme
Bir salkım üzüm
uğruma yoldan geri kalma.
Basiret kemale erdiği
için,
Cemali görme tadında
oldu.
Eğer tabiat onu
tatmak ve,
Kesmek isterse,
görecektir ki
675
Gümüş tenli elma
toplamak için değildir.
Git, senin nasibin
bakmaktan başka bir şey değildir.
Derviş dostun şehrine
girince,
Onun güzelliğinin
vasıflarını yazdı.
Merkez camisine
geldi.
Ondan evliyaların
kerametleri belirdi.
Dert sahibi derviş
daha sonra,
Cemaatle Cuma
namazını kılınca,
Namaz kılınan yerden
minbere çıktı.
Âşıkların meclisi
aydınlandı.
680
Sır diliyle
hakikatten söz etti.
anlatılanları cemaat
anlayamadı.
Dedi ki: “Her ne
kadar zihinler aciz kalsa da,
Bu tahta parçası
bilir.”
Minber yerinden
oynayıp,
Yerden havaya
yükseldi.
Şeyh minbere
seslendi: “Edebini muhafaza et,
Hareket etmeyi
âşıklara bırak.
Minber olduğu yerde
kalakaldı.
Elliye yakın cemaat
can verdi.
685
Şeyh dedi ki bizim
meclisimizin nuru olan,
Niçin meclise
gelmedi? Nerededir?
Onun yüzünü görmezsem
meclisim karanlıktır.
Aşkın sözü de
naziktir.
Karanlıkta nazikliği
anlamayan,
Her kişinin bir
kusuru vardır.
Can meydanının ışığı
belli değildir
Yoksa o gönül avcısı
burada değil midir?
Âşıkların meclisine
gelmediği için,
Âşıklar ayrılıktan
dolayı can verdiler.
690
Ondan bir nişan
taşıyan kişi,
Onun şevkinden dolayı
cansız varlıkların da canlandığını bilir.
Bu konuda
bahsedilince,
Onun müritleri de,
kapı duvar da kulak kesilir.
Âşık onun
ayrılığından dolayı ölür.
Minberin tahtası da
havaya kalkar.
Sen bu sözü tam
anlamıyla bilmezsen,
Git onun minberini
mescidin avlusunda gör.
Yedinci Fasıl: Aşkın Üstünlükleri
Hakkında
Mesnevi
Biz senin eşiğinde
oturanlarız.
Senin bahçenin bülbülleriyiz.
695
Senin kapından gitsek
de gitmesek de,
Seninle konuşur ve
yine seni dinleriz.
Senin tuzağında
tutsak olduğumuz için,
Kendi sevdamızın
hevesinde nasıl oluruz?
Senin dostluğundan
dem vurduğumuz için,
Yabancılara nasıl
meyil ederiz?
Senin kapının eşiğinde
emrine amadeyiz.
Bekliyoruz senin
ardınca gitmek için
Zannetme ki senin
kapından gideriz.
Başın üzerine yemin
olsun ki senin ardından gideriz.
700
Senin aşkından bir
yudum içene kadar,
Gönül verip, can feda
ettik.
Senin sokağına geri
dönene kadar,
Senden başka her ne
varsa hepsinden vazgeçtik.
Can u gönülden senin
derdinle hemhal oluncaya kadar,
Kendi varlık yükümüzü
bağladık.
Senin şevkinden
dolayı sarhoş ve hayran olduğumuz için,
Kendi varlığımızın
yolumuzu bilmeyiz.
Senin sevdanın
tutkunu olduğumuz için,
Sana karşı olan
iltifatımızı nasıl saklarız/esirgeriz.
705
Senin güzelliğinin
harareti bir ateş yaktı.
Gönlümüzü o ateşle
yakacak.
Gazel
Senin aşkından bir
ateş yakarsak,
Kendi harmanımızı da
onunla yakarız.
Gönülden yaktığımızın
ateşin dumanı,
Senin gamınla arşa
ulaştı.
Cemalinin güneşini
bize göster.
Çünkü senin yüzün
olmadan biz bedbahtız.
Senin ay gibi yüzünü
görünce,
İki gözümüzü İki
âleme de yumarız.
710
Can ve gönül
sermayesi tüketiriz.
Aşkından daha iyi
biriktirilecek sermaye var mı?
Çocuklar gibi senin
aşk mektebinde,
Aşkın ebcedini
öğreniriz.
Bizim başımız aşk
yolunda gitse de,
Ey Irâkî! Çek git
çünkü biz muzafferiz.
Senin gamın bana
tanıdık/aşina olunca,
Gönlüm canından
ayrıldı.
Senin derdin beni
kabullenince,
Kendi varlığım beni
üzdü.
715
Seninle semâa ederken
bana bir haller olunca,
Kendi varlığımdan
bezdim.
Aşkının ayetini
okuyunca,
Can ve gönül
sermayesini dağıttım.
Nerede senin güzellik
güneşin parladıysa,
Âşıkları aradı fakat
bulamadı.
Ey cana can katan
güneş!
Gecemiz senin cemalinle
gündüze dönerse,
Senin yüzünün o
gecede parlaklığı kâfidir.
Söyle de artık güneş
ve ay parlamasın.
720
Senin rekabet halinde
olan âşıklarından,
Dünyada sana benden
daha iyi müşteri olan var mı?
Ben kimim ki senin
aşkından söz edeyim?
Senin aşkında iddiada
bulunmak yersizdir.
Hikâye
Senin cemaline âşık
olanlardan biri,
Kübreviye tarikatının
önde gelenlerinden Necm idi.
Hz. Muhammed’in
dininin yardımcısı,
Zamanının
yegânesiydi, Allah dostuydu.
Yıldızlar dairesinde
seçkindi.
Manalar ve sırların
güneşiydi.
725
O yola çıkan salikler
topluluğu,
Onun irşadını talep
ettiler.
Özgürlük makamından
çaldı.
Onun gönlü Mecdi
Bağdadi’nin güzelliğini
Öylesine makbul bir
güzel onu çaldı.
Ansızın gönül hoşluğu
makamından çaldı.
Alımlı güzelliği aşk
ordusunu getirip,
Onun sabır ve
huzurunu yağmaladı.
Şöyle dedi: “Acaba
onu bana mı getirdiniz?
candır onu bedenime
getirdiniz.”
730
Derhal şeyhinin
huzuruna çıkardılar.
Şeyhin gönlü bağından
kurtuldu.
Ona ne seviyorsun
diye sordu.
Dostun talep ettiği
şey ne olur ki?
Onun sorusundaki
maksattan,
Satranç oynamak
istediğini derhal anladı.
Şeyh satranç istedi,
fırsatı ganimet bilip,
Güzel bir rakiple
oynadı.
Onun ordusunu mağlup
edince,
Büsbütün onun meylini
cezbetti.
735
Satranç sevgisini
onun gönlünden çalınca,
Ona birkaç güzel oyun
gösterdi.
Şansı onun yüzüne
gülünce,
Onun himmetinin
piyonu vezir oldu.
Onun nefsinin şahı
mat olmaktan kaçınca,
Tahtanın ay yüzlüsü
ondan daha iyi bir hamle yaptı.
Bu hikâyeden ellerini
çekti,
Onun fili Hindistan’ı
hatırladı.
zevki sefadan dolayı
onu kendinden geçirince,
Herkes onun aşk
kapısını unuttu.
740
Aşkın, kıvılcımı her
belanın perdesini,
Gönülden yakan bir
ateşi vardır.
Aşk onu döne döne
yakınca,
Âşıktan hiçbir şey
kalmasa da aşk kalır.
Aşk baştanbaşa
eyvanın tahtıdır.
Aşk sultanın yükünü
çeken binek hayvanıdır.
Aşk ruhani şevkten
dolayı,
Rahmani celal ve
cemale ulaştırır.
Aşk, tek olan
yaratıcının sıfatlarındandır.
Âşık, aşk ve hûsn
(güzellik) tek olan yaratıcının dostudurlar.
745
Yaratıcı ve rızık
veren Allah,
Cemaline, kendi
isteği ile âşık oldu.
Cemal süsleyen o
güzellik,
“Ben gizli bir hazine
idim” sözünü söyledi ve o zaman,
Varlık hâzinesinin
kapısını gösterip,
Sıfatların anahtarı
ile açmak istedi.
Özel sıfatlarıyla
görününce,
Kulların huzurunda
zatıyla bulundu.
Sefa cemaliyle
tecelli etti.
Aşığı mana ehline yar
etti.
750
Yaratılıştan itibaren
âşıkta,
İlmi onun ilminden,
kudreti onun kudretinden olan bir özellik buldu.
Aşığın duyması ve
görmesi de Allah’ın duyma ve görme sıfatlarından,
Onun kelamı da
Allah’ın kelam sıfatından haberdardı.
Sevgi Allah’ın
sevgisinden doğdu
Ve onun hayatından da
hayat hâsıl oldu.
Cemali onun
cemalinden göründü.
Onun beka sıfatından
aşkın bekası arttı.
Muhabbetten ötürü
onun muhabbetini tanıdı.
Aşkın tecelli
etmesiyle ona âşık oldu.
755
Bu sıfatlardan dolayı
dostun kokusunu alınca,
Hem kendini hem
Allah’ı gördü.
Allah’ın adının
mazharına sığınıp,
“Cübbemin altında
Allah’tan başka bir şey yoktur” dedi.
Cübbeyi sırtından
çıkarınca kurtuldu.
Cübbeyi çıkart çünkü
idam ile alakalıdır.
“Mabihiliştirak”ı
göster ( Ortaklık kaynağını göster )
“Mabihil imtiyaz” ı
oku ( Ayrıcalık sebebini oku )
Sen sübhan olan
Allah’tan dolayı en yüce makama ulaşınca,
Üzerindeki varlık
tozunu silkele.
Sekizinci Fasıl: Maşuk ile Sohbet
Hakkında
Mesnevi
760
Ey arzusu canıma
yoldaş olan!
Derdimin mayası,
dermanımın aslı olan.
Can kuşumun gönül
gözü açılınca,
Senin arzunla uçar.
Gece gündüz seni
anmak bana yardır.
Seni sorup
soruşturmak kazancımdır.
Gönlüm senin aşkından
dolayı divane,
Sen mum olduğun
sürece, sana pervane.
Kendi işimde çok
şaşkınım.
Kendi derdime derman
nedir bilmiyorum.
765
Vefasız dostların
derdine yanarken,
Düşmanlar bana acıdı.
Biz hepimiz
sermayesiz müşteriyiz.
ve onun malları çok
kıymetli.
Onlar bu pazarda
kazançlarından dolayı,
Benim gibi
binlercesine ihtiyaç duymazlar.
Ben dua ederek
Allah’tan uykuya dalmak istiyorum.
Rüyamda sadece seni
görmek için
Bir sevgiliye doğru
baktığın sürece,
Bizzat kendisi senin
rüyana girmez.
770
Senin sevdanın yeri
başımızın üzerinde olduğu için,
Bir fırsat ver de
senin ayağına serelim.
Âşık olunca
sevgiliye,
İltifat etmek
yakıştığı için
İltifat ederek
gönlümüzü çaldın.
Gururlanarak şimdi
bizi çok ihmal etme.
Sen kendine âşıksın,
Senin gönlünde olanın
bizden vazgeçmesi çok zor.
Sen iyilerden de öne
geçtin.
Biz senin aşkından
dolayı bu gazeli söylüyoruz.
Gazel
775
Ey can gözümü açan
sen!
Gönlümde senin
niyazın, canımda senin arzun.
Benim hüzünlü geceme
gün doğmaz,
Senin cemalini tekrar
görmedikçe.
Sen bize muhtaç
değilsin ama biz,
Senin kapında başımız
eşikte sana muhtacız.
Gönlümde cemaline
duyduğum arzunun,
Başlangıcı olsa da
sonu yoktur.
Can kuşum ten
yuvasından,
Senin sokağından
başka nereye uçar?
780
Beni bundan daha
fazla kendinden uzak tutma ki,
Sır perdem
yıkılmasın.
Ey ruhumu aydınlatan
güneş! Artık,
Şu zayıf kuluna bir
gölge sal.
Biz senden
vazgeçmeyeceğiz.
Aşağılasan da el
üstünde tutsan da
Her an senin
derdinle,
Irâkî’nin seni hayal
ederek anlatacağı uzun bir hikâyesi vardır.
Mesnevi
Ey gamı gönlüme komşu
ve
Zamaneden tek
kazancım derdin olan sevgili!
785
Gönlüm var olduğu
sürece senin müptelan olsun.
Sürekli senin belana
tutsak olsun.
Gözün seni görmesi
gerekir.
Benim canıma kast
etsen bile
Bizim gönümüz candan
geçmiştir.
Bizim hayatımız
sevgiliyledir.
Aşk, benim derdime
dert kattığı gün,
Mecazi ise de gerçek
oldu.
Bizim durumumuz aşkta
ilerleme halindedir.
Riyamız aşkta ihlas
nuru olmuştur.
Baba Kûhî’nin Hikâyesi
790
Bilgin ve akıllı bir
gönül ehli vardı.
Fars yöresinde pırasa
satardı.
Allah’ın kazası ve
takdir-i ilahi ile
Kendi yolundan
gidiyordu, birden
Bir sarayın önüne
vardı ve etrafına bakındı.
Atabek’in kızının
yüzünü gördü.
Güzel bir yüz görüp
hayran oldu.
Onun huzuru dağıldı.
Aşkından dolayı bir
yıla yakın inledi.
Çünkü sevgilisinin
yüzünü görememişti.
795
Sürekli ağlamaktan
gözü kan çanağı olmuştu.
Gözleri Ceyhun
Nehri’nin pınarları gibi oldu.
Onun vasıfların başka
okumadı, anlatmadı.
Daima onun hayretiyle
yiyip içmedi, uyumadı.
Hep onun sokağının
köpeğiyle dolaşırdı.
Onu kendine dost
edinmişti.
Bir hizmetçi ona
haber getirince,
Bu geçti gitti, şu
hikâyeyi anlattı:
Aklını başına el, söz
dinle.
Söz senin gibi
birisini bak benim gibi nerelere ulaştırır?
800
Eğer sende âşıklık
sevdası varsa,
Belki şahın sarayını
bile bir kenara bırakırsın.
Sen nerede, biz
nerede, heyhat!
Çölde Fırat’ı arzu
etmek de ne?
Ancak eğer sen bu
manada sadıksan,
Yol al ve iddiandan
vazgeç.
Falanca dağa git, bir
makam edin.
Bir köşeye çekil ve
kimseye sırrını söyleme.
Rabbine teati
alışkanlık edin.
Yaratıcına ibadet et.
805
Bir süre bu halde
kal.
Gizli ibadet kendi
kendine aşikâr olur.
Halk da sana karşı
sevgi duyar.
Mübarek sayıp senin
hizmetine gelirler.
Kimseden hiçbir şey
kabul etme.
Hatta hiç kimseyle de
konuşma.
Halk arasında meşhur
olunca,
Senin ünün Atabek’e
ulaşır.
Atabek sana mürit
olunca,
Kederinden de
kurtulursun.
810
Âşık dostun mesajını
duyunca,
Onun emrini canı
gönülden kabul etti.
Onun işaret ettiği
bir dağa gidip,
Bir kulübecik inşa
etti.
Orada, sevgilinin
söylediği gibi,
İbadetten ayrılmadı
ve uyumadı.
Gazel
Bir âşık uyku ve yeme
içmeyi terk etmiş.
Yerini gözyaşıyla
ıslatmış.
Dostun güzelliğine şaşırarak,
Can ve teninden
vazgeçmiş.
815
Sürekli aşk orucu ve
namazıyla,
Âşıkların dersini
ezberlemiş.
Maşûkun sevgi okunun
önüne,
Gönlünü siper etmiş.
İradesini kaybedip,
Sevgilisini de
sokağından kovmuş.
Sevgilinin sokağının
yolunda,
Telaş içerisinde kendinden
geçmiş.
Onun yüce himmeti
Irâkî gibi,
Tehlikelerle dolu
yolda yolculuğa çıkmış.
Mesnevi
820
Kararsız âşık, derdi
yüzünden
Riya ile bir müddet
ibadet edince
Riya onun ihlasını
alıp,
Onun kendine özgü
ibadetine doğru götürdü.
mecaz tarafından
hakikat kokusunu aldı.
Yüzüne âşıklıktan bir
kapı açıldı.
Sürekli Allah’ı
zikirle meşguldü.
Ne şaha ne de
dilenciye yol verdi.
Ne kimseden bir söz
işitip, ne de kimseyle konuştu.
Açıktan açığa ve
gizli riyazetten dolayı
825
Hem şah hem halk onun
müridiydi.
Hepsi onun dergâhının
sakinleriydi.
Bir gece, o ay yüzlü,
herkes uyuyunca,
Şeyhin kapısını çaldı
ve şeyhe cevaben şöyle söyledi:
“Senin sevgilin” Şeyh
ona dedi ki:
“Eğer sen oysan ben o
değilim.”
Bu defa kapıyı çok
çaldı ama fayda etmedi.
Açmadı ve ona giriş
izni verdi.
Güzeller şahı durumu
görünce,
Bundan dolayı çok
üzüldü.
830
Kendisinde aşk
heyecanından bir parça gördü.
Arkasına bakarak geri
döndü.
Yüreği yanıyordu,
gönlü endişeli
Canı denize batmış,
teni sahilde
Hastalandı çünkü
yiyip içmiyor ve uyumuyordu.
Sürekli kendi kendine
şöyle diyordu.
İstediğime bak ki
istenilen oldu.
Sevdiğime bak ki
sevilen oldu.
Ey baba! Benim için
hekim arama.
Git, kendi
hastalığından vazgeç.
835
Çünkü benim acımın
devasını bilmez.
Sıkıntımın çaresi
ölmektir.
Gönül derdime tabipten
deva arama.
Ancak sevgilinin
kokusuyla iyileşir.
Derdim tabipten
dolayı arttığı için,
Hiçbir ilacın bana
faydası yoktur.
Gönlümde zehirden
dolayı bir üzüntü yok.
dert panzehirle zaten
def edilir.
Ben bu derdin
devasını biliyorum.
Fakat utandığım için
söyleyemiyorum.
840
Birden kendinden
geçince,
Atabek’e bu sözler
ulaştı.
Atabek dedi ki: “Onun
mahremi kimdir,
Gidip ona gizlice
nedir,
Anka’nın başı ya da
timsahın beyni midir?
Denizin altında mıdır
ya da yedi kat gökte midir?” diye ona sorsun.
Mahremi ona gizlice
sorunca,
Sırrını ona olduğu
gibi anlattı.
Pırasacının aşkını ve
çare buluculuğunu,
Sonra kendi derdini
ve onun umursamazlığını,
845
Sonra o gece kime
gittiğini ve geri döndüğünü,
Ondan bir iltifat
göremediğini,
Yaralı bir ten ve
dertli bir gönülle,
Mahremine hepsini
anlattı.
Yakın dostu ondan bu
sırrı duyunca,
Atabek’in huzurunda
tekrar anlattı.
Atabek bu sözü
işitince şöyle dedi:
“Bu derde bir çare
aramalı”
Şeyh hakkında ileri
gelenlerle bir anlaşma yaptı.
Yalvararak şeyhin
kapısında dilediler.
850
Ona kavuşma yolunu
açsın.
Onu hizmetçi olarak
kabul etsin diye
Bunun gibi ona çok
teklif sundular.
Onun yalvarıp yakarma
hikâyesini anlattılar.
Mecliste bir merhamet
belirdi.
Onun aşkının tesiri
aşikâr oldu.
Şeyh, dürüstçe,
feragat ettiğini,
cemaate kendi rızasıyla
söyledi.
Bunu benim
istediğimle bir tutmayın.
Ama ona istediğini
verin.
855
Sonra Atabek onun
elini tuttu.
Yaşlı bilge onun
nikâhını kıydı.
Kıza ondan haber
götürüp,
Derhal onu da
getirdiler.
Müridin önce
sevgilisi sonra seveni olan (kız)
Şeyhin dergâhına
varınca,
Parmak ucuyla onun
kapısını çaldı, (şeyh) derhal,
Onu içeri aldı, çünkü
eş helal oldu.
Şeyhin iffeti ve
sevgilinin sadakatine bak.
Tedbirin güzelliği ve
işin sonuna bak.
860
Gönle dosttan yana
hiçbir şekilde o sefa olmaz.
Çünkü güzel davranışlardandır.
Çünkü temeli esas
üzerine kurdu.
Gönlünde murat kapısı
açıldı.
Onun aşkı nihayete
erince,
Soyu dünyayı süsledi.
Dokuzuncu Fasıl: Aşkın
Hakikatinin Beyanı Hakkında
Selam olsun! Dostun
muhabbetine.
Sen beden yolundan
değil, gönülden geldin.
Gönlüm senden başka
her şeyi boşaltıp,
Sana korkusuzca
sevdalandı.
865
Senin derdin gönlüme
yerleşince,
Kandilinden ev
aydınlandı.
Senin aşk tuzağının
tutsağı olduğum sürece,
Aşk kadehinle her dem
sarhoşum.
Ey yüzünün güzelliği
gönül aydınlatan! (sevgili)
Gecemiz senin
hayalinle gündüzdür.
Güzelliğin cennet
bahçelerinden daha güzel.
Yâdın dünyadaki her
şeyden daha güzel.
Senin yüzüne hayran
olmayanın,
Sureti olsa da ruhu
yoktur.
870
Senin yanağına hayran
hayran bakarak,
Aşkın levh-i
mahfuzunu okuyorum.
cemalin görmüş olduğu
göz,
Yüzünün güneşini canı
pahasına almıştı.
Kendimde de olsam,
kendimden de geçsem, seni görüyorum.
Sen benimle değilsen
ben neyi göreyim?
Senin yüzüne baktığım
zaman,
(Güzelliğin) can ve
ten diyarından beni alıp götürüyor.
Seni çok sevdiğimi,
Kimseye
söyleyemiyorum.
Gazel
875
Daha ne kadar aşikâr
olanı gizleyeyim?
Seni sevdiğimi
haykırıyorum.
Gönlüm canından
ümidini kesti.
Ve ondan sonra senin
yüzüne baktı.
Senin âşıkların çok
mazurdurlar.
Çünkü senin eşin
benzerin yoktur.
Senin yüzünü gören
göz,
Hayaline nasıl razı
olsun?
Yüzünü göster,
nazarını esirgeme
Benim gibi yoksun ve
dertli birinden
880
Bizim tenimize sen
hâkimsin ey dost!
İster huzur ver ister
bela.
Ey aşkta beni
kınayanlar!
Kulağım bu tür
öğütleri duymaz.
Ben senin kucağından
uzak kalmış olsam da,
Senin hayalinle
kaynaşmışım.
Öylesine gönüldesin
ki,
Hep sana bakıyor
gibiyim ey sevgili!
Sen nerede, bir
neredeyiz, heyhat!
Ey Irâkî! Boş yere
hayal kurma.
Mesnevi
885
Hep temiz gören göz
gerekir
Onun güzelliğinin
görülmesi için
Sevgililerin
güzelliği can ile görülebilir.
Her göz onu göremez.
Ey bana işveli ve
gururlu diyen kişi!
Hiç beni ayıplama
çünkü mazurum.
Güzel cemalime
bakarsan,
Elma yerine, elini
kesersin.[15]
Sen onun şeklini,
şemalini görsen,
Boyunu ve uzun
saçlarının kıvrımını görsen,
890
Benim gibi, gönlün
ona esir olur.
Puta tapmayı arzu
eder.
İki gören gözü olup
da,
Onun güzel yüzünün,
gönlünü çalmayacağı kim vardır?
Hiç kimsenin basiret
gözü yoktu.
Çünkü ona gönül, can
ve tenini feda etmedi.
Gönül onun cemaline
sabredemez.
Çünkü aklı alır,
gönlü çalar.
Onun güzelliğinin
sahip olduğu letafet,
Gönül ehlini tuzağa
düşürür.
895
Aşk sürekli onun
yüzünü tırmalar
Elest âşıklarının
kulağına küpe olur.
Hikâye
Şîrâz piri, Şeyh
Rûzbihân
Sıdk u sefada dünyada
tekti.
Evliya için Hatem’in mührü
idi.
Canın evreni, evrenin
de canıydı.
O, âşıkların ve
ariflerin şahıydı.
Erenlerin cümlesinin
efendisiydi.
Âşıklık eyvanına
çıktığı zaman,
Mübarek bir gündü
daha da mübarek oldu.
900
Yıllarca cana can
katan cemal ile
Gündüzü geceyi,
geceleri gündüze kattı.
Onun, melek huylu,
yüzü göz kamaştıran,
Bir sevgilisi vardı.
Tesadüf bu ya ahmağın
biri,
çocuğun şeyhin
ayağına kapandığını gördü.
Atabek Sad’ın
sarayına doğru,
Gök gürültüsüyle
çakan şimşekten daha hızlı gitti.
Ey din padişahı!
Şeyh ile oğlan kucak
kucağa diye bağırdı.
905
Sad Zengî inancından
dolayı,
Bunu şeyh hakkında
bir iftira olduğunu zannetti.
Bir gün şeyhi
ziyarete gitti.
Şeyhi her zamanki
halde buldu.
Parlak ay gibi bir
sevgili gördü.
Garibanın toplanmış
ayakları çözüldü.
Atabek bunu kendi gözüyle
görünce,
Utançtan dolayı dudak
altından gülümsedi.
Tutkun şeyhin
yanında,
Kor dolu bir mangal
vardı.
910
Ayaklarını, o ay
yüzlünün kucağından,
Ateş mangalına koydu.
Gözlerine her ne
kadar şaşkın olsa da,
Her ikisinin önünde
ayak eşittir.
Ateş doğası
itibariyle kendi nasibini ister.
Akılsız başı yakmak
ister.
Ateş İbrahim’in
huzurunda gül oldu.
İlahi takdirden
dolayı cism-i kelimi yakmadı.
Bizim nazarımız senin
gözünde candır.
Gönlün meyli sonuç
olarak manevidir.
915
Sefa ile edilen
nazar,
Tabiat itibariyle
bulanmaz.
Sen onun derdiyle
meşgul değilsen de,
Hiç değilse ben daima
bağlıyım.
Gazel
Onunla ve bununla bir
işim yok.
Yaratıcının sanatını
görüyorum.
Şaşkınlık bana galebe
çalar ve gönlüm âşık.
Aklım ve dinimin
korkusu yok.
Kulağım senden bir
acı söz duysa,
Tatlı canımdan daha
hoş gelir.
920
Dünyada seni
sevmekten vazgeçsem,
Sana tercih edecek
başka kimi bulurum.
gümüş bileklerime
rağmen,
Beni öldürmek
istiyorsan merhamet et.
Dünyada aşktan
başkasına tapınmam.
Âşıklık geleneğim ve
töremdir.
Senin derdinle idam
edilen Irâkî’yi,
Miskinim diye
küçümseme.
Mesnevi
Ey mutlu ve azade
olan! Bizim derdimizi sor.
Eski dostları bir sor
soruştur.
925
Benim acizliğimi gör
ve duamı kabul et.
İyilikte bulunarak
elimden tut.
Kendi âşıklarından
dolayı usanmışsın.
Onların kanı niçin
sana helal?
Senden başka kimsesi
olmayan birine,
Bir an iltifat et.
Dert sahibinin
gönlünden azadesin.
Elinden her şey gelse
de, yapma ey dost!
Sen iyi olsan da, biz
aciz ve yoksuluz.
Ey güneş! Onun
üzerine parla, zerre miktarı ışığı bile esirgeme.
930
Yüzünü bize göster,
canımızı bağışla.
Âşıkların yaralı
gönlüne merhem ol.
Âşıklar maşukların
tuzağındadır.
Sevgililerin
ülkesinin sakinleridir.
Âşıklara dosttan
başka çare yoktur.
Bülbül gül hevesiyle
ölür.
Bu yolda, eğer bir
makam varsa,
Orası da Elest
âşıklarının sığınağıdır.
Güzellik yokluktan
vücuda gelince,
Aşk, güzelliğin
sırrına muhafız oldu.
935
Bir olan Allah’ın
emriyle ruh tayin edilince,
Aşkı sınırda hazır
buldu.
Sen aşktan azadesin
ama
Benim bundan başka
bir işim yok.
Canım aşka öylesine
dalmış ki,
Hiçbir yola geçit
yok.
Gazel
Ey güzel kokusuyla
gönlümü çalan!
Bu nasıl bir lütuf ve
nasıl bir güzelliktir?
Korkarım aşkının
derdinden dolayı,
Gönlüm âşıklığa isyan
eder.
940
Eğer sen peçeni
yüzünden kaldırırsan,
Güneş cemalinden
utanır.
Sen peçenin
arkasından,
Latif bir bulutun
ardındaki parlak güneş gibi aşikârsın.
Senin cemalinde, bir
hoşluk vardır.
Keskin gözün bile
göremediği
Senin yüzünün
güzelliğindeki o hoşluğu,
Sen göstermedikçe
kimse göremez.
Senin yüzünün vasfına
söylemede,
Benim dilim tutulur.
945
Gece gündüz senin
uğruna can veren benim
Ama sen kendini
düşünüyorsun.
Senin yüzünü
görmezse, Irâkî’nin,
Bundan daha fazla
dayanma gücü yoktur.
Mesnevi
Ey güzel sevgili!
Saçının her telinin gölgesi,
Beynimde birer sevda
damarı gibidir.
Ey sevgili! Senin
boyuna kavuşmak,
Sadece senin
saçlarına nasiptir.
Gözle senin başındaki
saçını,
Belindeki saçından
ayırmak mümkün değil.
950
Sana âşık olunca,
gönlüm,
Saçlarının kâkülüne
esir oldu.
Yanaklarından sarkan
saçının her teli,
Ateşte yanan mum gibi
bizi yaktı.
Ey kâkülüyle
gönlümüzü çalan güzel!
Gerçekten bunu dahi
asık yüzünle (yaptın).
(O) bizim nurumuz mu,
alnın parlaklığı mı?
Kelebeği yakan mum
mu, ya da Pervin Yıldızı mı?
Senin kan dökücü olan
gözünün kirpiği,
Okun ucu gibi deriden
geçip kalbi yaralar.
955
O gamzeden dolayı,
Hasta mıyım yoksa
yere mi serildim diye şaşa kaldım.
Senin yüzünü gönlü
yaralı olan görebilir.
Çünkü o böyle bir
gözle görülebilir.
Gönüllere can veren
lal dudağın,
Güzelliğinden utanan
gül yaprağı gibidir.
Senin âşıkların her
şeyini kaybetmişlerdir.
Senin aşk avında
doğan gibidirler.
Hikâye
Hal ve kal ehline
sefa bağışlayan,
Şeyhülislam İmam
Gazzâlî
960
Güzel yüzlerin
güzelliğine tutkundu.
İlahi aşk yolunda yol
alandı.
sadık (zatın) gönül
gözü bir güzeldeydi.
Canı gönülden
böylesine âşıktı.
Ata binip Rey şehrine
gitti.
Yüzden fazla müridi
de onun peşinde.
Bir hamamdan
çıkarken,
Dolunay gibi bir
güzel gördü.
İlahi güzellik ve
yaratılıştan ötürü,
Güzelliğinin
parlaklığı etrafı aydınlatmıştı.
965
Şeyhin gözü ona
ilişip,
Allah’ın cemalini
(onda) görünce, kala kaldı.
Canı gönülden ona
baktı.
Her bakışında (onda)
başka bir yüz gördü.
Halk şeyhe bakıp
durdu.
Şeyh o perinin yüzüne
hayran oldu.
Sûfîlerin hepsi
mahcup oldular.
İhtiyarı orda bırakıp
gittiler.
Fakat hamam görevlisi
bir ihtiyar,
Şeyhe şöyle dedi: “Bu
işten vazgeç işine bak,
970
Onun yüzüne bakmak
sana yakışmaz.
Bütün bu halktan
utanmaz mısın?”
Şeyh ona hiç söz
söyleme dedi.
Güzele bakmak göze
huzur verir.
Perişan bir halde
(ona) kapılmasaydım,
( Miraç’ta) Refakat
eden Cebrail olurdum[16]
Sarhoş ve kendinden
geçmiş âşıklar,
Aşk kadehinden şarap
içerler.
Zahiri gören batından
habersizdir.
Leyla’nın yüzüne
Mecnun’un gözüyle bak.
975
Eğer sende yiğit gücü
varsa,
İşte at, işte silah
ve işte meydan.
Yüz güzelliği senin
için bir araç ise,
Bu iş artık sana
havaledir.
Kendi özünü içinden
gör.
Parıltıdan dolayı
Allah’ın nuruyla bak.
Sen ahmakça kabuğun
adını anarsan,
Dostun cemalinin
aşkından uzak olursun.
Dosttan dostluk
isteyen kişi,
Onun cevherinin
kıymetini azaltmaz.
980
Onun muhabbeti
gönlümün huzurudur.
Onun mihri benim
kârım ya da zararımdır.
Gönlüm onun
güzelliğini görmek istiyor.
Gözüm gördü, gönlüm
niçin istiyor?
Gönül ayağını onun
tuzağına bağladım.
Ve onun arzu
şarabıyla sarhoş oldum.
Onun bize ihtiyacı
yok, biz ona muhtacız.
Yüzünün hasretiyle
gazel söyleriz.
Gazel
Divane gönül, yine
aşkın kucağında,
Aşk kadehini bir
nefeste içti.
985
Yine canım sevgiyle,
Pul gibi aşkın altı
kapısında kapalıdır.
Yeniden can burnum,
Aşkın
buhurdanlığından hoş kokular aldı.
Eyvah! Aşk ateşinin
üzerindeki sevda kazanımız,
Ansızın tekrar
başımıza düştü.
Gönlün bizzat aşktan
yana olmasa da,
Yüzünün güzelliği
gönül çalmada.
Aşk güvercini dostun
mektubunu,
Kanadının altında
tutmuş gönlümü aramada.
990
Irâkî, canı gönülden
sana talip oldu.
(O) sana kavuşmaya
da, aşkına da layıktır.
Mesnevi
Ey (sevgili) ! Canın
arzu ettiği sensen,
Yine seni olduğun
gibi bulurum.
Beden ve can bağından
kurtulup,
Seninle meşgul olur
ve dünyadan da geçerim.
Sen bir gün bir söz
söylersen,
Benim gibi birisine
iltifat et.
Kulağım senin sözünü
duyunca,
Aklım kendinden
geçer.
995
Benim görmem isteğimi
artırsa da,
Gözün seni görmesi
gerek.
Aklı ve fikri
tutulmuş olana bundan sonra,
Senin aldatıcı benin
ve işveli gözün kâfidir.
Her an senin şuh
gözün nazdan ötürü,
Yeni bir cilveye
başlıyor.
Cana hayat bağışlayan
dudağının yanında,
Ab-ı hayatın bir
kıymeti olmaz.
1000
Senin yaptığın gibi
gönül kırmam.
Çünkü gönlüm senin
sevginin mahzenidir.
Dudağın canımın ab-ı
hayatıdır.
Sana açık açık
duyduğum arzu benim gizli derdimdir.
Ne senden ayrılmak
benim işime gelir,
Ne de senin sözünü
dinleyecek mecalim var.
Yılda bir kez seni
görmek bile,
Şu miskin canımı ihya
eder.
Rakibi seninle
görüyorum, bense geçip gidiyorum.
Siz göz göze
vermişsiniz, bense kaygılıyım.
Sana olan
bağlılığımız,
Ezelden beri canımızı
yanında getirdi.
1005
Gönlün ona karşı
aşırı bir isteği olmazsa,
Göz onu tekrar
görmeye ihtiyaç duymaz.
Çünkü gönül, gözü
görmek istemez.
Şaşı göz nereye kadar
görebilir?
Gönülden bir iz
aradıkları o yolda,
Baş verip candan
geçerler.
Gazel
Candan geçmek
kolaydır.
Canandan geçilmez.
Yaralı Ferhat’ın canı
Şirin’dir.
Candan nasıl
geçilebilir.
1010
Seni sevdiğimi
haykırıyorum.
Bunu daha ne zamana
kadar sessiz ve gizli söyleyeceğim.
Güzelliğinin ve
cemalinin vasfını kendin söyle.
Herkesin söylemesi
yazık olur.
Senin ağzın o kadar
küçük ki,
Ondan söz etmek
başkasına yakışmaz.
Eğer senin belinde
kemer olmasaydı,
Seni nasıl vasf
edebilirdim.
Dudağının arzusundan
dolayı Irâkî ‘ye,
Candan bahsetmek şart
oldu.
Mesnevi
1015
Seni anmaktan başka
bir şey bilmiyorum.
Susmaktan başka söz
bilmiyorum.
Senin dert kemendine
bağlı ayağım.
Arzu şarabınla
mestim.
Bizim gözümüz ışıktan
yoksun ise de,
Ancak her uzak olanı
yakından gör.
Biz bizzat senin
aşkının eri değilsek de,
Senin aşk derdinin
peşindeyiz.
Talep edenlere talep
kapsını aç.
Maksut yolunu bize
göster.
1020
Din ve dünyamı
sokağında,
Yüzünü görmek uğruna
hepsini verdim.
Ya rabbim! Şu ikbalim
yüzüme gülsün de,
Sevgiliyi görmekle
mesut olayım.
Onuncu Fasıl: Kitabın Sonu
Mesnevi
Selam olsun. Ey seher
yeli! Selam olsun sana.
Dosttan ne haber var,
anlat bakalım.
Şu perişan halimize
bir bak.
Ondan ne biliyorsan
söyle bakalım.
Ben hala onun
bıraktığı gibiyim.
Acaba bu tarafa doğru
gelmeye niyeti var mı?
1025
Acaba bizim sevgi
tohumumuzu mu eker,
Yahut bizden vaz mı
geçer.
Âşıkların sözünü mü
hatırlar,
Yahut o, bu nağmeyi
tekrarlar mı?
Bize hiç meyletmez,
ilgi mi göstermez,
Yoksa bizim
sohbetimizi unuttu mu?
Galiba gönlünde bize
vefası yoktur.
Yoksa hala bize cefa
mı eder?
Gönlü gözler mi hiç
yolumuzu,
Yoksa artık âşıkların
adını anmaz mı?
1030
Hiç bilir mi halimiz nicedir,
Yoksa bizden
başkasını mı sever?
Hala bizden
uzaklaşmak mı ister,
Yoksa kendisi bizden
söz etmez mi?
Cemalinden mahrum
olsam bile,
Ne istiyorsa yapsın
çünkü ben mazlumum.
Onun muradından başka
muradım yoktur.
Bundan başka bir
hatıram ve anım yoktur.
Ruhum onunla öyle
meşgul ki,
Ayrılığı vuslattan
ayıramam.
1035
Kendim de bilmem ne
haldedir ahvalim benim.
Onunlayken kendimden
yoktur haberim benim.
Onun kemendine öyle
tutunmuşum ki,
Kurtulmak da istemiyorum.
bizzat adımı anmıyor
olsa da,
gider gitmez, huzurum
da gitti.
Kimin canında dost
kokusu varsa,
Onun canı dosta
meyleder.
Göz senin cemaline
talip olursa,
( Onu istemem) senin
hayalinin güçlenmesine sebep olur.
Gazel
1040
Gönül aşk tuzağında
görülürse,
Gözün suçu yoktur,
mazurdur.
Zahir olan gözümden
uzak olsan bile,
Can gözüyle senin
yüzüne bakıyorum
Vuslat günündeki
Elest şarabından dolayı,
Sarhoş canım hala
mahmurdur.
Sürekli sevgiliden
uzak düşmüş olsa bile,
Âşıklıktan vazgeçmez.
Perişan canım onun
yüzünde,
Ateşin kıvılcımı,
nurun ışığı gibi bellidir.
1045
Senin mest gözün
âşıkların belasıdır.
Ayağının tozu Çin
imparatorunun tacıdır.
Ferman şenindir; sen
ne buyurursan,
Irâkî ona boyun eğer,
(emri) yerine getirir.
Mesnevi
Ben kimim ki, bana
nasip olsun.
Senin özünde olan
sevginden.
Senin derdine kim
gönül verirse,
Arzularını senin
arzuna bağlar.
Gönüllerin arzusu
seni sevmektir.
Canların zevki seni
görmektir.
1050
Senin kapının toprağı
bana sığınak oldukça,
Eşiğin benim
secdegâhımdır.
Senin sokağından
başka yere çıkıp gidemem.
Çünkü buradan başka
nereye gidebilirim?
Bu sözün özü nedir
bilir misin?
Ben senden uzakta
yaşayamam.
Sen benim gibi
binlercesine sahipsin.
1053
Ancak bu sözle fasıl son buldu.
Kaynak: Fahruddin-i ‘Irâki, Mecmûcâ-i
Âsâr-i Fahruddin-i ‘Irâkî (Kulliyât-ı ‘Irâkî), nşr. ve
tsh. Nesrin Muhteşem, İntişârât-i Zevvâr, Tehrân, 1372/1993.
[1] Yedinin babası yedi kat gökyüzü, dördün annesi dört unsur ve üç çocuk da madenler, bitkiler ve hayvanlar.
[2] Ruhlar âlemi.
[3] Dünya âlemi .
[4] Kur’an; Lokmân Sûresi, 31/8
[5]Kur’an; Kasas Sûresi, 28/16.
[6]Kur’an; Kasas Sûresi, 28/80.
[7] Kur’an; Rahman Sûresi, 55/55.
8] Allah’ın Hz. Muhammed’e hitabı “Eğer sen olmasaydın
âlemleri yaratmazdım”
[9] Hz. Muhammed’in
miraç gecesinde Yüce Allah’a iki yay miktarı olan mesafesine telmih
yapılmıştır.
[10] Kur’an; Bakara Sûresi, 22/282.
[11] Kur’an; Nisâ Sûresi, 4/69.
[12] Kur’an; Tâhâ Sûresi, 20/39.
[13] Kur’an; Ra’d Sûresi, 13/29.
[14] Deyim sözlüklerinde yer almayan deyimler kullanmıştır.
[15] Hz. Yusuf ve Züleyha hikâyesine telmih vardır.
[16] Miraç’ ta Peygamber efendimizin atının üzengisini tutan
Cebrail aleyhi selam’ a telmih yapılmıştır.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar