Print Friendly and PDF

Kırmızı (2018) Rojo

 

109 dk

 Yönetmen:

Benjamín Naishtat

Senaryo:

Benjamín Naishtat

Ülke:

Arjantin   Brezilya, Fransa   Hollanda   Almanya, Belçika   İsviçre

Tür:

Dram, Gizem, Gerilim

 Vizyon Tarihi:

26 Ekim 2018 (Arjantin)

Dil:

İspanyolca

Müzik:

Vincent van Warmerdam

Nam-ı Diğer:

Czerwony

Oyuncular

 

    Darío G  Grandinetti

    Andrea  Frigerio

    Alfredo   Castro

    Diego   Cremonesi

    Laura  Grandinetti

 

Özet

Üçüncü uzun metrajlı filminde genç yönetmen Benjamin Naishtat, başrolleri Güney Amerika’nın en büyük oyuncularına, Dario Grandinetti ile Alfredo Castro’ya teslim ediyor. Film, 1970’lerin ortasında tuhaf bir yabancının kasabanın saygın avukatı Claudio’ya hakaret etmesiyle başlıyor. Adam terslenip kovulduğunda kendince intikam almaya niyetleniyor. Ancak olaylar ölüm, sırlar ve suskunlukla, hiç kimsenin beklemediği bir yönde gelişiyor. 1970’lere duyduğu sinemasal hayranlığı, kendi ailesinin tarihçesi ve Francis Ford Coppola, Sidney Lumet ile John Boorman’ın suç filmlerinden beslenen yönetmen Naishtat, Arjantin’in en karanlık yıllarındaki toplumsal sessizliği öngören, gergin bir suç filmi ortaya çıkartıyor.

Altyazı

Arjantin'in bir bölgesi 1975 Tamam, kapıya dikkat et!

  Güzel.

  Hiçbir yere çarpma!

  Evet, şimdi sağa dön.

  Güzel.

  Tamam.

  Evet.

  Bak, buraya dikkat et!

  Yapmamız gereken başka işler de var.

  Onları halledelim.

  Kimse yok mu?

  - İyi akşamlar.

  - Geçin bakalım çocuklar.

  Buyurun.

  Bu taraftan.

  - Tamam anneciğim.

  - Hoş geldiniz!

  Sağlığına Dario!

  Sağlığına!

  Sağlığına!

  Yemeğin bitti mi?

  Hayır, henüz sipariş vermedim.

  Eşimi bekliyorum.

  Beyefendiye bir masa lazım!

  Bir masa ayarlayabilir misiniz?

  Kaç kişi olacaksınız?

  Tek kişi.

  Lütfen bana biraz zaman verin efendim.

  Cumartesi günlerimiz biraz kalabalık ve yoğun olur.

  Sizi bir dakika bekleteceğim.

  Yeni bir masa ayarlayabilir misin?

  Şuan tamamen doluyuz.

  Bir masa daha eklersem alanı daraltmış olurum.

  Birkaç dakika bekleyin lütfen.

  Bana bak  Adam koskoca masayı işgal ediyor.

  Daha sipariş de vermemiş.

  Bu işi başka türlü halletsek olmaz mı?

  Ben sipariş vermeye hazırım.

  O da bu süre zarfında bekleyebilir.

  Üzgünüm fakat önce beyefendi geldi.

  Dışarıda beklemek ister misiniz?

  Otururken bir şeyler içebilirsiniz.

  Müessesemizin ikramı.

  Ne dersiniz?

  Dışarısı çok soğuk!

  Affedersiniz.

  Sorun nedir?

  Dinleyin Avukat Bey  Sorun şu ki ben burada ahmak gibi dikiliyorum, bekliyorum.

  Sense oraya geçmiş aval aval bakıp sipariş bile vermiyorsun.

  Bilmezden geliyorsun.

  Bu sürede ben de sümsük gibi burada dikiliyorum.

  Buraya mı oturmak istiyorsunuz?

  Mesele istemem değil.

  Sadece olması gereken bu!

  Bir restorana vakit geçirmek için geleceksen   yemek yiyecek insanlar için de yer ayırman gerekir.

  Para harcamak için gelmiş insanlara.

  Anlaşıldı.

  Haklısınız.

  Buyurun geçin.

  Sorun yok.

  Garson.

  Buraya bakar mısın?

  - Bir soun yok değil mi?

  - Hayır, hayır, yok.

  Menü alabilir miyim?

  Niye dik dik bakıyorsun?

  Konu kapandı.

  Bitti.

  Mevzuyu hallettik.

  Sorun şu ki görgüsüzsün.

  Görgüsüz ve hırçın bir adam!

  Sana acıyorum.

  Hayatını bela arayarak geçirmene yol açacak   ciddi sorunların olduğu düpedüz ortada!

  Yetiştirilme şeklinden ötürü terbiyesizsin.

  Çünkü annen baban sana hiç rica etmeyi öğretmemiş.

  Bir yabancıyla nasıl konuşulacağını!

  Sana acıyorum.

  Gerçekten acıyorum.

  Eminim bu başına hep geliyordur.

  Her konuda insanlara sataşarak hayatını geçiriyorsundur.

  Sineye çekemezsin.

  Bu senin doğanda var.

  Koca adamsın da.

  Huylu huyundan vazgeçmez.

  Hayatın hep darmadağın olacak.

  Bunun gibi birçok tuhaf anlardan oluşan bir yığın.

  Bu sürede sen de çaresizce diğer insanların   nasıl uyum içinde yaşadığını izleyeceksin.

  Ki senin için böyle bir seçenek olmayacak.

  Sadede gelecek olursak  Başına gelenlerin suçlusu sen değilsin.

  Sen kurbansın.

  Zavallı bir pislik!

  Seni kahrolası herif!

  Sizi adi insanlar!

  Naziler!

  Kahrolası Naziler!

  Seni adi herif!

  Senin derdin ne be!

  Beni ne zannediyorsunuz, sizi lanet Naziler!

  Kahrolsun!

  Deli mi görmek istiyorsunuz?

  Delinin ta kendisiyim!

  Delirttiniz beni!

  Naziler!

  Delirttiniz beni!

  Bırakın!

  Naziler!

  Lanet Naziler!

  Bırakın!

  Bırakın!

  Her şey yolunda!

  Bırakın beni!

  Her şey yolunda, merak etmeyin.

  Her şey yolunda efendim.

  - Her şey yolunda mı?

  - Her şey yolunda!

  Eğer eşim bu kadar geç kalmasa tüm bunlar yaşanmayacaktı.

  Avukat Bey!

  Lütfen oturun efendim.

  Sorun çözüldü.

  - Götür şunları lütfen.

  - Tabii, tabii, tabii hemen!

  Müsaadenizle.

  - Çok üzgünüm.

  - Sorun değil.

  Ne oldu?

  O da kim?

  Restorandaki adam.

  Derdi ne?

  Ne oldu?

  - Dur!

  Dur!

  - Eve gidelim.

  - Dur!

  Dur!

  Bir dakika!

  - Eve gidelim.

  Bir yere ayrılma.

  Ne yapıyorsun Claudio?

  Eve gidelim Claudio!

  Claudio!

  Senin derdin ne be adam?

  Dur!

  Dur!

  Derdin ne senin!

  Dur!

  Ne yapıyorsun?

  Dur, dur, dur, dur, dur.

  Dur, dur, dur, dur, dur.

  Dur!

  Bu saçmalığa bir son verelim.

  Dur!

  Hayır!

  - Yapma, yapma!

  Yapma, yapma!

  - Hayır!

  Bizim bir kızımız var!

  - Yapma!

  - Dur.

  Bizim kızımız var.

  - Hayır, hayır, hayır!

  - Silahını bırak.

  Silahını bırak.

  Dokunma ona.

  Dokunma Claudio.

  Hayır!

  Hayır!

  Hayır!

  Hayatta.

  Bekle burada.

  Kapı çalıyor.

  Girin!

  Bu taraftan gelin.

  Girin!

  Ne oldu?

  Eve gidelim.

  Eve mi?

  Delirdin sen?

  Neden eve gitmek istiyorsun?

  Adam can veriyor!

  Ameliyata girmesi lazım!

  Adamın kafasında bir kurşun var.

  Río Seco'dan doktor Kaniparoli'ye götürmeyi düşündüm.

  Ameliyata girer ve kurtulur.

  Anladın mı?

  Elindeki tek fırsat bu!

  Burada cerrah falan yok.

  Onu burada bırakmanın sonucu iyi olmaz.

  Eve gidelim ve sen orada kal.

  3 Ay Sonra

- Merhaba!

  - Nasılsın Estelita!

  - Merhaba!

  - Nasılsın?

  Ne zahmet ettin!

  Gerek yoktu.

  Geçin, oturun.

  - Hoş geldiniz!

  - Merhaba Susana.

  Merhaba, hoş geldiniz!

  Geçin.

  - Merhaba!

  - Selam Raul.

  - Gelmenize çok sevindim.

  - Merhaba.

  Santi ile tanışın.

  Paulita'nın erkek arkadaşı.

  - Yakın arkadaşı!

  - Siz nasılsınız?

  Ha erkek arkadaşı ha yakın arkadaşı.

  - Ne fark eder.

  - Öyle yapma!

  - Polonya'yı alıyorum  - Dur!

  Öyle yapma!

  -  ve fethi reddediyorum.

  - Dur!

  Öyle yapma!

  Reddedemezsin.

  Anlaşma imzaladın.

  - Edebilir mi?

  - Tamam, peki.

  Emin değilim.

  Kuralları baban biliyor.

  O yüzden avukat oldu zaten.

  - Onu reddedebilir mi?

  - Hayır.

  Teşekkürler.

  Kim işgal ediyor?

  Ben onu işgal ediyorum.

  Yapacak bir şey yok.

  İçme suyu mu dolduruyorsun?

  Evet!

  İçme suyu.

  Poşet çay bile yok mu?

  Yok.

  Hoşuna gidiyor mu peki?

  Yıllar evvel sosyalleşirken insanın bir şeyler   içmek zorunda olduğunu fark ettim.

  Misal çay veya kahve!

  Bazen insanın canı istemeyebiliyor.

  Ben de su istemeye başladım ve en sonunda alıştım.

  Kimse fark etmez.

  Hayır.

  Ne?

  Ne oldu?

  Dinleyin.

  Bir sinek.

  Muhtemelen içeri girmiştir.

  Öyle yapma!

  Hayır.

  Benim bir yöntemim var.

  Sineği yorman lazım!

  Bir yere konar konmaz kışkışlamalısın.

  Böylelikle uçuşu her seferinde kısaltıyor.

  Nefesleri tükeniyor, tıpkı bizler gibi.

  Öyle bir noktaya geliyorlar ki uçacak mecalleri kalmıyor.

  Sonra kondukları an güm!

  Tek istediğim avukat bey, işleri biraz daha hızlandırmak.

  Eğer mesele daha erken sürede daha az   para almaksa bu kabul edebileceğim bir durum.

  Eğer mesele et kesme tesisine kaç kere   gideceğiniz ile alakalıysa, daha fazla evrakla ve   daha çok masrafla sonuçlanacaksa bu da sorun değil.

  Ama acilen paraya ihtiyacımız var.

  Böylelikle kardeşim ve ben bir arazi alıp işe koyulabiliriz.

  Tüm gün evde kalmaya katlanamıyorum.

  Eşime katlanamıyorum, çocuğuma.

  Kimseye katlanamıyorum.

  Dinle Mario.

  İşleri bir raddeye kadar hızlandırabilirim.

  Tazminat davaları sabır gerektirir.

  Her seferinde.

  Acele edenler kaybeder.

  Diyelim ki tesisi maaş çekin için topa tuttum   hepimiz kaybederiz.

  Fırtınanın dinmesini bekleyelim.

  Ama durumlar zorlaşıyor.

  En küçük evladım kulak iltihabından mustarip.

  Eşim ilaç alıp duruyor ve benim maaşım yok.

  Durum bundan ibaret!

  Kendimi sizin elinize bıraktım Avukat Bey.

  Size olan itimadım tam.

  Anladım Mario.

  Dişini sıkman gerek.

  Hı?

  Ah  Bunu getirmiştim.

  Bu da ne?

  Rodeo fuarına gitmek için çizdiğim bir harita.

  Eşiniz ve kızınızla gidebilesiniz diye.

  Çok hoş!

  Teşekkürler.

  Kardeşin kement atacak mı?

  Evet.

  Güzel bir barbekü ile bekliyor olacak.

  Çok güzel.

  Belki turlayan Amerikan kovboylar da gelir.

  Söylentiye göre muhteşemlermiş.

  Belgeleri uzatsana.

  Günaydın.

  - Günaydın.

  - İsim nedir?

  Claudio Moran.

  Avukat Claudio Moran.

  Bir sorun mu var memur bey?

  Hayır hanımefendi.

  Sadece rutin kontrol!

  Yolculuk nereye?

  Rio Seco'ya.

  Rodeo fuarına.

  Avukatmışsınız.

  Evet.

  Yolda gelirken bir tuhaflık fark ettiniz mi avukat bey?

  Hiç fark etmedim.

  - Tamam, iyi yolculuklar.

  - Çok teşekkürler.

  Hayır istemem teşekkürler.

  Sen harca.

  Kazandım bak.

  Devlet yönetimi, Amerikan kovboyları ve   ekiplerini yüz üstü bırakınca bir kez daha mahcup oldu.

  Kabiliyetsizliklerini kanıtlayan ve Amerika   Birleşik Devletleri gibi kardeş ülkeyle gerginlik yaratan   devlet yetkililerinden dolayı bir kez daha utanç duyduk.

  Amerikan Kovboylarının gösterisi iptal edilmek   zorunda kaldı ve hâlâ yeni bir tarihe ilişkin haber yok.

  Ama bu konuyla ilgili yeni gelişmelere ulaştıkça   sizlere aktarmaya devam edeceğiz.

  Diğer bir yandan her şey aşikâr!

  Yerli yabaniler ve dansları ve bu yabanilerin   gücü tarafından esir alınmış Avrupalı sömürgeciler.

  Ama diğer bir yandan da gerilim var.

  Anlatabiliyor muyum?

  Ana karakterler arasında süregelen bir gerilim var.

  Siz ikiniz başroldeki çiftler olacaksınız.

  Dolayısıyla size düşen görev, bu niyetleri sahnelemek!

  İfade etmek.

  Oyunun niyetini ve yabani ile esir arasındaki   karşılaşma çevresinde gerçekleşen niyeti.

  Tamam mı?

  Açık mı?

  Niyetten kastınız tam olarak nedir?

  Niyet.

  Niyet ne demek anlıyor musun?

  Bir bakalım.

  Buraya gel.

  Biraz daha yaklaş.

  Daha yakına.

  Bir şey hissediyor musun?

  Evet.

  Bir şeyler var.

  İşte niyetten kastım bu.

  Evet.

  Gelmiş mi?

  Erken gelmiş.

  Biraz beklemesini söyle lütfen.

  İzninle.

  Nasılsın?

  - Nasılsın?

  - İyiyim.

  Sen?

  - Gayet iyi.

  - Otursana.

  - Teşekkürler.

  - Her şey yolunda mı?

  Fazlasıyla.

  Mesleki tavsiye almak istediğini  Duyunca şaşırdım.

  Tuhaf mı buldun?

  Mesele nedir?

  Sana şahsi bir soru sormak istiyorum.

  Olur mu?

  Elbette.

  Galiba.

  Hiç sıkı dostun var mı?

  Anlayamadım.

  Biz dost değil miyiz?

  - Evet.

  - Sen, Mabel, Susana ve ben.

  Tabii.

  Dost olmaz olur muyuz hiç.

  Mabel ve Susana sıkı dostlar.

  Biz de sosyalleşirken birbirimizi görüyoruz.

  Ama dürüst olmak gerekirse, bir sır   vermen gerekse bana söyler miydin?

  Duruma bağlı.

  Bu konu üzerine tahminde bulunmak zor!

  Tabii tabii.

  Onu demeye çalışıyorum.

  Bir saniye düşün.

  Güvenilir bir dostun var mı?

  İtimat edilir biri.

  Eşine bile söylemeye cüret edemeyeceğin   bir şeyi söyleyebileceğin birileri mesela?

  Dostlar bugünler içindir.

  Aksi takdirde onlara dostum demem.

  Mesele şu ki avukat bey!

  Evimden bir blok ötede, Saavedra Sokağı'nda   fazlasıyla ilgilendiğim bir mülk var.

  İki katlı bir ev!

  Önünde garajı var.

  Arkasında güzel bir bahçesi var.

  Kocaman bir yemek odası  Bunun dostumun olup olmamasıyla ne alakası var?

  Adım adım Avukat Bey.

  Adım adım.

  Terk edilmiş.

  Ev terk edilmiş.

  - Eski bir ev mi?

  - Hayır.

  Modern denebilir.

  Tuhaf bir işler dönmüştür.

  Söylentilere göre bir çeşit baskın olmuş.

  Söylentilerin kaynağı nedir?

  Civardaki insanlar işte.

  Kasabanın dedikoducuları.

  İnsanlar tanıyormuş.

  Ev nasıl?

  Evin cephesi pırıl pırıl!

  İçeride yapılması gereken ufak tefek işler var.

  Peki ya mobilyalar?

  - Onlarda hasar var mı?

  - Hayır, hayır.

  Hepsini götürmüşler.

  Yağmacılar.

  Banliyölerden gelen insanlar.

  Darmaduman etmişler.

  Vakit dar.

  Evin üzerinde bir borç var mı öğrenmemiz gerek.

  En iyi yöntem bu!

  Yalnızca ortaya çık.

  Borcu kapat.

  Ve tapuyu satın al.

  Ama vakit dar!

  Dostane bir hâkim bulduğumuzu varsaysak bile.

  Tapu için talepte bulunmayı unut.

  İşin içine üçüncü tarafın girmesi gerek.

  Muhtemel alıcıdan niyet mektubu   almış gibi yapacak bir noter ayarladım.

  Evi bizzat ondan alacağım.

  Sen yasal vekil olacaksın.

  Adının evraklarda geçmesine lüzum yok.

  Her şeyi ben halledeceğim.

  Vergiler, evin tadilat işleri.

  Nakit param var.

  Ama yasal tarafta yardımın gerekli!

  Şehir dışından gelecek olan üçüncü tarafın   ucu hiçbir şekilde bana çıkmaz.

  Resmiyet böyle.

  Yalnızca adını verecek ve parasını alacak.

  Sen yapabilirsin!

  Seni herkes tanır.

  Dediğin şeyler çok saçma.

  Kim evin gerçek sahibi olduğunu yutar ki?

  Kim aksini iddia eder?

  Sen Rio Seco'lusun.

  Birden ortaya çıkacak ve evi bize satacak   birileri olmak zorunda.

  Biz yapmazsak başkası yapar.

  Biliyorsun.

  Hassas bir mesele!

  Bir düşüneyim.

  Tam da beklediğim gibi.

  Normal ücretine ilaveten evden aldığım   paranın yüzde otuzunu sana veririm.

  Ederini biliyor musun?

  Hesaplattım.

  Piyasa değeri.

  Hesaplattın mı?

  Tahmin et!

  Ne?

  Ne kadar.

  Piyasa değeri.

  - Bir sayı söyle.

  - Hayır.

  Hadi ama.

  Bir tahminde bulun.

  Bir sayı söyle işte.

  Hayır.

  Bir sayı söyle.

  Claudio!

  Gel, gel!

  Kafana dikkat et.

  Günaydın!

  - Burada mı yaşıyorsunuz?

  - Hayır.

  Sadece geziniyoruz.

  Kapıyı açık gördük ve içeri girdik.

  Anladım.

  Ben de geziniyordum.

  Güzel bir ev!

  Bu şekilde kalması çok yazık!

  Sen buralısın değil mi?

  Seni bu civarda görmüştüm.

  Evet.

  Evet.

  Bir blok ötede yaşıyorum.

  İstersen oturabilirsin.

  Tabii.

  İzninizle.

  Onları tanıyor muydunuz?

  Yani burada yaşayan insanları!

  Aaa, sadece çocukları.

  Sarışın olanları.

  Onlar oyun oynarken seyrederdim.

  Anne babalarıysa, hayır!

  Onları pek tanımıyordum.

  Hayır.

  Sen avukatsın, değil mi?

  Pekâlâ  Müsaadenizle.

  Nasılsınız avukat bey?

  İyiyim, iyiyim.

  Federal müdahale hakkında ne düşünüyorsun?

  Onaylıyor musun?

  Şey  Belki.

  Bugünlerde neyin ne olacağı belli olmuyor.

  Cevap yok.

  Kimse açmıyor.

  Çok tuhaf.

  Caniparoli öğle yemeğini hep evde yerdi.

  Bir daha ara.

  Evet!

  Evet!

  Bakışlarınız kaybolsun!

  İşte böyle!

  Evet!

  Ritme uyun!

  Melodiyi takip edin, evet!

  Kendinizi melodinin ahengine bırakın.

  Yüreklerinizi asla boş bir dilek doldurmasın.

  Ne yaptığımızdan emin olmak zorundayız.

  Yoksa hikâyeyi aktaramayız.

  Siz çocuklar neredesiniz?

  İyi misiniz?

  Tamam mısınız?

  Tamam.

  Madem sorun yok  Evet.

  Dönmeye başlamak üzereyiz.

  Ne demiştik çocuklar?

  Enerjinizle eğilin.

  Çember size işaret verdiğinde!

  Evet!

  Eğer hassaslarsa bu  İyiliklerinizin karşılığı değildir!

  Evet!

  Gülümsemeyi unutmayın kızlar!

  İşte böyle!

  Göreyim dişlerinizi!

  İşte böyle!

  Bu hangi dönüş peki?

  Dikkat!

  Kaptı götürüyor!

  Evet!

  Direniyor!

  Kadın donakaldı.

  Tam orada  Donakaldı.

  Evet  Evet!

  Çok güzel!

  Harika!

  Evet  Kadınlar çemberi.

  İki!

  Hizayı bozmamaya dikkat edin!

  Şimdi tüy gibi hafifçe ayrılacaksın!

  Evet  İşte bu!

  Çok iyi.

  Tamam.

  Halime bakmayın, üzgünüm.

  Şekerleme yapıyordum.

  Hayır, hayır, ben özür dilerim.

  Doktor Caniparoli'nin yakın dostuyum.

  Birlikte aynı okula gitmiştik.

  Evine uğradım ama eşini veya kendisini bulamadım.

  Arabası da yoktu, acaba  Duymadınız mı?

  Neyi?

  Doktor seyahate çıktı.

  Hayır.

  Haberim yoktu.

  Ne zaman döner biliyor musunuz?

  Bir süre uzakta olacak.

  Bazı sıkıntılar oldu.

  Doktor bazı sorunlar yaşadı.

  Biliyor musunuz bilmiyorum.

  Doktorun eşi hastanede çalışıyor.

  Evet?

  Sendika işlerine karışmış.

  Bu yüzden ülkeyi terk etmeleri gerekti.

  Merak etmeyin.

  Geri dönerler.

  Çok teşekkürler.

  Buraya imza atacaksın.

  Adının ve soyadının ilk harflerini atacaksın.

  Çok güzel.

  İşte bu kadar!

  Buyurun.

  Hepsi sizin.

  - Teşekkürler.

  - Benim için bir zevkti Mario.

  Zevkti.

  Gidebilirsin.

  Affedersiniz.

  Şeker yiyorsunuz değil mi?

  Gördüğüm kadarıyla o meşhur şekerler.

  Evet, biliyorum.

  Hani şu çikolatayla kaplı olanlar.

  Tadı da bir hayli leziz olsa gerek!

  Bir tane alabilir miyim?

  Hadi ama!

  Böyle yapmayın!

  Bir tanecik!

  Bir tanesini çalayım.

  Çok meşhur şekerler.

  Bencil insanlar için.

  Konuklarımıza iyi davranmamız lazım.

  Evet, doğru.

  Şehrimizin tanıtımı için çok önemli.

  - Bende öyle düşündüm.

  - O yollardan kalkıp  -  bizimle sohbet etmeye geldi.

  - Kesinlikle, biliyorum.

  Şu saçını arkaya topla.

  Merhaba.

  Hoş geldiniz.

  Buyurun.

  Sizlere bir hediye vermek istiyoruz.

  Bizim için çok önemli bir hediye.

  Olur mu?

  - Çok minnettarız.

  - Bu da ne?

  Şehrimize ait çok özgün bir eşyadır.

  Bölgemize ait bir şey!

  Bu ülkemize ait klasik bir eser.

  Mate bardağı ve kamış seti.

  Pekâlâ, bu bizim geleneksel matemiz.

  - Anladınız mı içmek için.

  - Bunu içecek miyiz?

  - İçmek için.

  - Eskiden   yerba içmek için kullanılırdı.

  Ülkemize ait yerel bir bitki!

  Güzelce demliyorsunuz.

  Çok güzel bir bitkidir.

  Aaaa  Galiba bir çeşit bitki!

  Evet, bölgemize ait bir bitki!

  Evet, çok hoştur.

  - Dokunabilirsiniz.

  - Buradan tüttüreceksin galiba.

  - Ah evet.

  - Hayır, hayır, hayır!

  Bu içmeniz için.

  İçecek bu.

  Demleme.

  Biz size nasıl hazırlanacağını öğreteceğiz.

  Ne kadar tatlı olduğunu göreceksiniz.

  - Peki, o zaman.

  - Biz size öğreteceğiz.

  - Evet, hiç merak etmeyin.

  - Teşekkürler.

  - Şunu şuraya koysana.

  - Rica ederim.

  Bizim hediye nerede?

  Biz de size ülkemizden bir hediye getirdik.

  Bu  Onlar da hediye getirmiş.

  Bu esasında büyükbabama aitti.

  O yüzden çok eski.

  Çok eskiymiş.

  Dedesine aitmiş.

  Çok büyük bir hediye değil, bu yalnızca   çiftlikte sık sık kullandığımız bir şeydir.

  Çok büyük bir hediye değilmiş.

  Çiftlikte sık sık kullanırlarmış.

  - Harika gözüküyor!

  - Şey  Şey  Bizim çok işimizi gördü.

  Çok işimize yaradı.

  Size takdim ediyorum.

  Birçok iyi işe imza attı ve çok işimize yaradı.

  Anladım.

  Çok güzel vakit geçiriyoruz doğrusu  Çok güzel.

  - Sağlığınıza!

  - Şerefe!

  Halklarımızın yeniden kavuşmasına!

  Birlikte olmamıza!

  Ülkelerimizin birlikte olmasına!

  Kesinlikle.

  Önden buyurun efendim.

  Efendim, yerel haberler için bir yorumda bulunacak mısınız?

  Tabii!

  Herkese iyi günler.

  Dostlarımızın sorununu halletmiş bulunmaktayız.

  Bu mutlu haberi sizler ile paylaşmak benim için bir şereftir.

  Meşhur Amerikan Kovboyları!

  Hepinizin bildiği üzere eski yönetimin   ihmallerinden dolayı ortada kalmışlardı.

  Bir soru daha!

  Bir soru daha!

  Hediye takasında bulundunuz mu?

  Bakıyorum da istihbaratınız sağlammış.

  Evet, evet!

  Onlara harika bir mate seti hediye ettik.

  Alpaka yününden yapılma.

  Yerli bir zanaatkârın elinden çıkma.

  Onlar da bana bu hediyeyi verdi, müsaadenizle.

  Sıradan kırbaçlarından biri!

  Efendim, konuyu değiştirirsek, size sormak istediğim soru   Federal müdahale ile birlikte sizce insanlar   bu durumdan memnun kaldı mı?

  Zerre şüphem yok.

  İnsanlar bu müdahaleyi kesinlikle bağrına bastı.

  Son bir soru daha!

  Son bir soru daha!

  Son haberlere ilişkin yorumunuzu merak ediyorum.

  Söylentilere göre birkaç parti yasa dışı beyan edilebilirmiş.

  Hangi radyoya çalışıyorsun?

  Eyalet radyosuna efendim.

  Eyalet radyosu, pekâlâ!

  Adın ne bakayım senin?

  Pekâlâ, çok güzeldi.

  Hoşuna gitti mi?

  Öğretmen bizden hapsedilmeyi ifade etmemizi istedi.

  Ben de düşmeyen bir damlanın içinde olabileceğimi düşündüm.

  Yahut kapalı bir kutu veya belki de   kendimi yukarıdan aşağıya asıyorum.

  Dolayısıyla bir türlü kaçamadığım   karanlık ve kasvetli bir dünyaya daldım.

  Evet.

  Hayır.

  Bekle.

  Gel.

  Yanıma otur.

  - Biraz darmış!

  - Evet.

  Hayır.

  Bekle.

  Hayır.

  Bekle.

  Sorun ne?

  Tuhaf hissediyorum.

  Nasıl tuhaf?

  Dur!

  Ben  Ben  Adet görüyorum.

  Çok mu kan var peki?

  Evet.

  Ortalık mahvolur.

  Bu gerçekten de hiç hoşuna gitmez.

  Neyin hoşuma gidip gitmeyeceğini nereden biliyorsun?

  Hayır ama  Gerçekten, bekle.

  Yapma.

  Dur Santiago.

  Dur!

  Laftan anla Santi!

  Kes şunu!

  Beni de anla.

  Ailem birazdan gelir.

  Beni de anla.

  - Şampanya alır mısınız?

  - Teşekkürler.

  - Buyurun efendim.

  - Teşekkürler.

  Sen içmiyor musun?

  - Sen içmiyor musun?

  - Teşekkürler.

  Git başımdan!

  Sinirimi bozuyorsun.

  Git başımdan.

  Mabel!

  Sakin ol.

  Ne oldu?

  Camilla.

  Sakin ol Mabel.

  Ne oldu, sakin ol.

  Sakin!

  Gel bakayım.

  Gel.

  Daha iyiyim.

  Teşekkürler.

  Sağ ol.

  Sen eşinin yanına git istersen.

  Durumu daha iyi!

  Kapıyı kapat.

  Bak  Mabel zengin bir aileden geliyor.

  Dedesi Alman bir diplomattı.

  Burası eskiden çölken uçsuz bucaksız topraklar satın almış.

  Sonra Mabel'in babası toprağı işlemiş.

  Hayvanlar getirmiş.

  Sonra gani gani zengin olmuş ama   genç yaşta bir kazada ölmüş.

  Mabel'in annesi kötü şekilde depresyona girmiş.

  Mabel küçük kardeşi Diego'yu kanatları altına   almak zorunda kalmış.

  Venado Tuerto'da yatılı okula göndermiş.

  Rahibelerin yanına.

  Onda bir terslik vardı.

  O çevre adama iyi gelmedi.

  Anlıyor musun?

  Evet.

  18'ine basınca geri döndü ve şehre sanat okumak için geldi.

  - Sanat okumak için mi?

  - Sanat okumak için.

  En başta her şey yolunda sandık.

  Sık sık ziyaret etti ve işlerinden bahsetti.

  Sonra tek tük iletişime geçmeye başladı.

  Önce görünüşünü baştan değiştirdi.

  Zamane çocukları gibiydi.

  Uzun saçlı, hippi gibi!

  Arkadaşları ona "Hippi" lakabını bile taktı.

  Ama günün birinde ciddi bir adam gibi giyinip geldi.

  Siyasetten konuşmaya başladı.

  Daha önce hiç yapmadığı bir şeydi.

  Büyük meblağda bir para istedi, hiç açıklama yapmadan.

  Ben de haliyle talebini geri çevirdim.

  Ama Mabel  Parayı kardeşine verdi ve ortadan kayboldu.

  Sonra kardeşinden bir daha haber almadık.

  - Bilemiyorum.

  - Mabel çok çaresiz.

  Anksiyete ile uğraşıyor.

  Ağlıyor, kalbi hızlı atıyor.

  Zor zamanlardan geçiyor.

  Ama en kötüsü bu değil.

  En kötüsü  Haklı olarak, bir işlere bulaştığını   ve saklandığını düşünüyoruz.

  Bize neden daha önce söylemediniz?

  Mabel bunun duyulmasını istemiyor.

  Polise gitmediniz mi hiç?

  Hayır.

  Olan biten onca şey varken bu hassas bir konu.

  Ama çok daha iyi bir şey yaptım.

  Dedektif Sinclair'ı tuttum.

  Televizyona çıkan.

  - Şili'li olan mı?

  - Evet.

  Ücreti çok tuzlu ama çoktan vaka üzerinde çalışmaya başladı.

  Adamın bağlantıları Federal Koordinasyon   Teşkilatı'na kadar dayanıyor.

  Belgelere ve o tür istihbaratlara erişimi var.

  Hatta Dieogu'nun üç ay evvel buraya   gelmek için tren bileti aldığını bile öğrendi.

  Diego'nun fotoğrafı var mı sende?

  Evet.

  Herkese gösterdiğim bir fotoğrafı var.

  En sonki ziyaretinden kalma.

  Sinclair soruşturma için ne zaman gelecek?

  Çoktan geldi.

  Granada'da mı?

  Burada, müzede.

  Daha yeni geldi.

  Seninle tanıştırayım.

  Hayır!

  Gerek yok!

  Utangaçlık etme.

  Çok iyi bir adamdır.

  Burada bekle.

  Gidip getireyim.

  Televizyondan tanırsın.

  Her vakayı çözer.

  Bir dönemin markasıydı.

  Yardımınıza ihtiyacım olacak Avukat Bey.

  Tabii.

  Yardım etmek için buradayız.

  Teşekkürler.

  - Sen eşinin yanına git istersen.

  - Tamam.

  Peki.

  Takdim edeyim  Biz çoktan tanıştık.

  Teşekkürler.

  Televizyona çıkan hani!

  Hı hı  Hiç bu denli ünlü biriyle tanışmamıştım.

  Bu hafta ofisinize ziyarette bulacağım   bu sayede konuşabiliriz, tamam mı?

  Aslına bakarsanız  Kumsalda kısa bir seyahate çıkabiliriz.

  Müsait olmayabilirim.

  Neden şart cümlesi kullandığınızı anlayamadım.

  Gidebilir misiniz mi gidecek misiniz mi?

  Demek istediğim, çoktan belli olduğuydu.

  Ne ilginç!

  Sanki çoktan belirlenmiş gibi atfediyorsunuz.

  Belirlendi!

  Önümüzdeki hafta şehirde olmayacağız.

  Şimdi birbirimizi iyi anladık.

  Asla unutmayın ki meşhur bir televizyon   yıldızı olmadan önce bir polistim.

  Şile Santiago Polis Departmanı!

  En iyi polis kuvvetlerinden birinde!

  Biz aklı merkez alırız.

  Bir polis için her şey ya siyahtır ya da beyaz.

  Ortası  Yoktur.

  - Tutulma için mi geldiniz?

  - Hı?

  Tutulma için mi geldiniz?

  Hayır.

  - Teşekkürler.

  - Çok naziksiniz.

  Tuvalete gitmem gerek.

  Önceden neden gitmedin?

  Gittim.

  Ama yine gitmem gerek.

  Yakınlarda tuvalet falan yok.

  Tutabilir misin?

  Hayır.

  Tutamam.

  Geri mi dönmek istiyorsun?

  Hayır.

  Gerek yok.

  Hayatta hiç güzel vakit geçiremeyecek miyiz?

  Bir şey olmadan veya bir şeyi unutmadan   şöyle yürüyüşe çıksak olmaz mı?

  Kararlaştırdığımız gibi yürümek istiyorum ben.

  Yalnızca güzel vakit geçirmek istiyorum.

  İyi olalım istiyorum.

  Kafamızı dinleyelim, keyfimize bakalım.

  Keyfimize bakalım!

  İnsan olmayan bir yer bulurum.

  Sen burada kal, bir yere ayrılma.

  Hadi, bu taraftayım.

  İşte buradayım!

  - Hey!

  İşte böyle!

  - Hadi ama, dikkatli ol!

  - Ayağıma vurma!

  - Ah!

  Lanet olsun!

  - Evet, tamam.

  - Hadi!

  - Hey!

  Çok iyiydi!

  - Daha düzgün vur şuna!

  - Bilmiyorumki.

  - Birazdan güneş tutulması olacak.

  - Şimd bu gözlüğü tak.

  - Ah!

  Tamam.

  Teşekkürler.

  Bende gözlük takayım o zaman.

  Beyefendi!

  Bakmayın!

  Birazdan geçecek.

  Ne oldu?

  Tamamdır Avukat Bey.

  Dinlendiniz mi?

  Dün gece mi?

  Kaçamağınız sırasında.

  Evet.

  Bayan Vivas'ın kardeşiyle ilgili meseleden haberdarsınız ya?

  Hippi mi?

  Hippi.

  Bir gün Buenos Aires'ten aramış   otobüsle buraya geleceğini söylemiş.

  Kardeşini ziyaret etmek için.

  Hippi mi?

  Ah!

  Demek haberiniz var.

  Eğer bunu bilince haberim oluyorsa öyle.

  Şimdi iki senaryoyu değerlendiriyorum.

  İkisi de iç açıcı değil.

  İki senaryoda da malum, hippi ölüyor.

  Bunu teyit edecek bir ipucu buldunuz mu?

  Gezdim.

  Yürüdüm.

  Sorup soruşturdum  Ama görünüşe göre insanların hafızası çok zayıf.

  Misal siz Avukat Bey!

  Dün gece ne yediğinizi hatırlıyor musunuz?

  Hadi.

  Bir düşünün.

  Sığır eti.

  Bir önceki gece?

  Yine sığır.

  Üç gece evvel!

  Pek anlayamadım  Üç ay önce eşinizle nerede yemek yediğinizi   sorsam muhtemelen onu da hatırlamadınız.

  İspanyol Kantini'nde.

  Demek hatırlıyorsun.

  Ne?

  Bir yabancı olay çıkarmış.

  Ama o hippi değildi.

  Öyle olduğunu hiç söylemedim.

  Burası sükûnetli bir yerdir Bay Sinclair.

  Öyle insanlarla doludur ki  Çalışıp  huzur içinde yaşarlar.

  Hepimizin tek istediği de bu zaten.

  Daha fazla vaktinizi çalmayacağım.

  Hayır.

  Lütfen.

  Benim için bir zevk.

  - Çok naziksiniz.

  Teşekkürler.

  - Size de.

  İyi günler.

  Buyurun.

  Evet?

  Orada yemek mi tutuyorsunuz?

  Evet, öğle yemeğim.

  Böcekler üşüşecek.

  Atsanız iyi olur.

  Dur.

  Dur!

  - Ne oldu?

  - Geri gel.

  Geri gel lütfen.

  Beni tanımadın mı?

  Hayır.

  Paula'yı tanırsın.

  Sarışın olan.

  Dans sınıfından.

  Evet, tanıyorum.

  Şimdi tanıdım seni.

  Sen Paula'nın erkek arkadaşısın.

  Tam üstüne bastın!

  Paula'nın erkek arkadaşıyım.

  Franco'yu tanıyor musun?

  O da sizin sınıftan.

  Elbette!

  Az önce gördüm.

  Partide.

  Arkadaşım olur.

  Sana uygunsuz bir soru sorabilir miyim?

  Bilmiyorum.

  Duruma bağlı.

  Franco, Paula ile birlikte oldu, değil mi?

  Cidden mi soruyorsun yoksa dalga mı geçiyorsun?

  Sen ne düşünüyorsun?

  Bu gidip ona sorman gereken bir soru.

  Yahut Paula'ya.

  Franco hâlâ partide mi?

  Hayır.

  Erken ayrıldı.

  Dinle.

  Benden laf çıkmaz.

  Rahat olabilirsin.

  Racon diye bir şey var kardeşim.

  Tekrar soracağım.

  Onunla yattı mı yatmadı mı?

  Haberim yok.

  Bilgim de yok dostum!

  Hakikat bu.

  Boynuzlandığını söyledim diyelim.

  Ne gidip ona soracak yüreğin var ne de   ilgi delisi kız arkadaşına.

  Tamam.

  Bas gaza.

  Gidelim.

  Ne yapıyorsun?

  Eve bırakalım mı diye teklifte bulun.

  Hey!

  Baksana!

  Özür dilerim.

  Gel seni eve bırakalım.

 Olmaz mı?

  Acımı senden çıkarmamam gerekirdi.

  Üzgünüm.

  Ben de haddimi aştıysam özür dilerim.

  Yürürüm.

  Çok uzak değil.

  Yine de sağ olun.

  Dostum!

  Mızıkçılık yapma.

  Hadi.

  Biz seni bırakırız.

  Sırtında gitarda beklememelisin.

  Ona söyleyin ortaya geçsin, önce seni bırakacağız.

  Tamam mı?

  Dikkat.

  Amerikan Kovboyları, şahane varlıkları ve   yabani atlarına binişleriyle ülkemize renk kattılar.

  Amerikan kovboyları, vatandaşlarımızı   mutlu etmek için ülkemize geldi.

  Biz Arjantinliler doğru tercihte bulunduk.

  Bize diğer türlüsünü düşündürmeye çalışanların aksine.

  Amerikan atlarının asaletine bakın.

  Arjantin topraklarında dörtnala koşturuyorlar.

  İki ülkeyi birleştiren organik ve esaslı bağların temelini atıyorlar.

   bu dalalete karşı savaşmamda yardımcı ol  Sana yalvarırım!

  Baş melek Mikhail   beni bu savaşta koru.

  Sana yalvarırım!

  Yardımcı ol!

  Pederi gördünüz mü?

  Ben buralı değilim hanımefendi.

  Dua etmeye geldim.

  İyi misiniz?

  Kendisini bulmamı ister misiniz?

  Oğlum birkaç gündür kayıp.

  Bir partiye gitti ve geri dönmedi.

  Polis beni dinlemiyor.

  Şehir müdahale altında!

  Başkan beni görmez.

  Yakında ortaya çıkar.

  Gençler böyledir.

  Çok endişelendim.

  - Lütfen yardım  - Hanımefendi, rahat verin!

  Hıristiyan mısınız?

  Olmasam burada ne işim var?

  O zaman bana yardım edin.

  Çölde cesetlerin ortaya çıktığını söylüyorlar.

  Baba!

  Uyan baba!

  - Ne oldu canım?

  - Aşağıda bir adam var.

  Ne?

  Gördün mü?

  Hayır.

  Sesini duydum.

  Ne demek sesini duydum?

  Galiba adına seslendiğini duydum.

  Ama görmek için çıkamadım.

  - Burada kal.

  - Gitme sakın Claudio!

  Bu da ne?

  - Hey!

  Ne yapıyorsun?

  - Dikkat etsene!

  Birimizi vurabilirdin!

  Lanet olsun!

  Burada silahı dolu tutamazsın!

  Anlıyor musun?

  Bir daha bunu tekrarlama, tamam mı?

  Endişelenecek bir şey yok Avukat Bey.

  Silah ateş aldı.

  Şimdi en güzel kısmına geliyoruz.

  Son numaraya.

  Ama bu numara için bir hanımefendiye ihtiyacım olacak.

  Gönüllü bir hanımefendiye.

  Kimse yok mu?

  Gönüllü bir hanımefendi?

  Kim, kim, kim?

  Ortaya çıksın!

  Ortaya çıksın!

  Hiç güzel hanım da yok.

  Korkunç.

  Hey!

  Hayır!

  Durun!

  İşte!

  Bir el gördüm.

  Evet hanımefendi.

  Evet!

  Siz.

  Zahmet olmazsa sahneye kadar gelebilir misiniz?

  Sizi almak için komando göndermeyeyim.

  Lütfen buraya gelin!

  Çok güzel!

  Alkış!

  Evet.

  Harikasın!

  İşte bu!

  Merhaba fıstık!

  Merhaba.

  Merhaba.

  - Merhaba.

  - Adınız?

  - Celina.

  - Celina.

  Ne güzel bir isim.

  Teşekkürler.

  Çalışıyor musunuz?

  Sivil Mahkemede avukat asistanıyım.

  - Avukatlar demek!

  - Evet.

  Müvekkil ile avukatın fıkrasını biliyor musunuz?

  Müvekkil sorar, "Borcumuz ne kadar?

 " "Üç soru karşılığında iki bin dolar.

 " der.

  "Biraz tuzlu değil mi"?

  deyince avukat cevap verir   "Diğer iki soru nedir?

 " Tamam.

  Şimdi son numaraya geçiyorum.

  Trampet sesini duyayım!

  Lütfen içeri geçin Celina Hanım.

  Dikkat!

  Sessizlik!

  İçeri girin lütfen.

  İşte böyle!

  Güzel!

  Güzel!

  Evet.

  Böyle.

  Bayanlar ve baylar  Bir, iki  Herkes!

  Üç!

  Üç!

  Üç!

  Ve karşınızda  Yok!

  Şimdi, şimdi onu geri getireceğim.

  Hadi onu geri getirelim.

  Birlikte sayalım  Bir, iki, üç!

  Seninleyiz, Celina!

  Karşınızda  Gülmek yok!

  Bir saniye lütfen!

  Gülmeyin.

  Ortadan kayboldu.

  Ortadan kayboldu baylar ve bayanlar.

  Bu numarada bir terslik var.

  Çünkü   hanımefendi yok!

  Burada değil!

  Celina?

  Celina?

  Lütfen "şşşt" diyerek bana yardım edin.

  Şişt!

  Sen yapmıyorsun.

  Bu adam da öyle!

  Bakın şimdi "Omm" deyin.

  Tamam mı?

  Omm  Omm  Evet, işte böyle!

  İşte böyle devam edin.

  Nereye kayboldu?

  İşte burada!

  Alkış!

  12 yıl her gün stüdyoya saat 2'de gittim.

  Ama ana kapıdan geçmedim çünkü bekleyen kızlarla doluydu.

  Kenarda özel bir giriş yerim var.

  Stüdyo bodrumunun olduğu yerde!

  Oraya arabamı park ediyorum, giysi odama gidiyorum  Avukat Bey!

  Merhaba demeye geldim.

  Buenos Aires'e geri dönüyorum.

  Demeyin!

  Evet ama  Sizden bir iyilik istiyorum.

  Elbette.

  Söyleyin.

  Beni çöle götürmenizi istiyorum.

  Şu an işlerim biraz yoğun.

  Bunca yoldan beni çöle götürmenizi istemek için geldim.

  Çölde hiçbir şey yok.

  Rio Seco'ya gitmek veya tarlaları görmek istemez misiniz?

  Çölü görmek için buraya geldim.

  Sorun olur mu?

  Hayır.

  Tabii.

  Asla olmaz.

  Gidelim o zaman.

  Peki.

  Biraz bekleyin lütfen.

  Neden Buenos Aires'e döndüğümü öğrenmek   istemiyor musunuz Avukat Bey?

  Soruşturmanın seyri hakkında bilgi edinmek istemiyor musunuz?

  Hippiye ne olduğuyla ilgili?

  Karışmak istemedim ama elbette merak ediyorum.

  Sorun o zaman.

  Ne?

  Sorun.

  Hippiye ne oldu?

  Hippi öldü.

  Aile için ne büyük trajedi.

  Evet.

  Aile için büyük trajedi.

  Ne olmuş?

  Nasıl ölmüş?

  Ayağını denk al.

  Şansını zorlama.

  Gözümün içine bakıp bilmediğini mi söyleyeceksin?

  O çocuğun nasıl öldüğünü bilmediğini?

  Biz burada ne halt ediyoruz sanıyorsun?

  Gözümü korkutmaya çalışma.

  Çöle getirmemi istedin, getirdim ben de.

  Bu kuyruklu yalanlarını kendine sakla.

  İnsanlar o çocuğu nasıl küçük düşürdüğünü unuttu mu sandın?

  Kibirli tavrınla.

  Ve beş para etmez beyefendi tavırlarınla?

  Sanki o çocuğu arabana nasıl taşıdığını kimse görmedi?

  Sanki kimse o gece iki el silah sesi duymadı?

  Beni ahmak mı sandın sen.

  Kendini vurdu!

  Olabilir.

  Ama hastaneye gidip bir adam ve arbededen söz etmişsin.

  Ertesi gün de arabanı alıp camını tamir ettirmişsin.

  Cam tozla kaplıymış.

  Bu tozla Avukat Bey!

  Ne yapıyorsun sen?

  Cebinde ne var?

  Hiçbir şey.

  Bakayım.

  Soytarılık etme.

  Yaş tahtaya basma.

  Tamam mı?

  Bir de ağlıyorsun!

  Ne ikiyüzlüsün!

  İşte bu ülkeyi bu hâle sokan da bu!

  Senin gibi insanlar!

  Lanet olsun!

  Olan bitenden haberin yok.

  Hayır, hiçbir şeyden haberim yok!

  Bir bakalım Avukat Bey.

  Önemli olan, burada daha büyük bir   kötülükle savaştığımızı bilmek!

  Daha büyük kötülükten kastımı anlıyor musun?

  Düşmanımızın doğasını anlıyor musun?

  Bir diyar düşün  Hukukun ve tanrının olmadığı.

  Şu güzel ovalara bak Avukat Bey!

  Gökyüzüne bir bak.

  Şuna bir bak ve ürper Avukat Bey.

  Şuna bir bak ve ürper Avukat Bey.

  Ürper.

  Çünkü tüm bunlar Tanrı'nın işi.

  Koré müritlerini içine çeksin diye yeri yararak ve   Levi'nin oğullarını diri diri yakan Yaradan değil miydi?

  Ürper Avukat, ürper.

  Çünkü bizi yönlendiren Yaradan!

  Gizemli şekillerde.

  Fakat bizi yönlendiren bizzat o.

  Bu konuyu daha fazla deşmeyelim.

  Beni hava limanına götür ve evine dön.

  Zamanla nasıl rahatladığını sen de göreceksin.

  Üstünü değiş Claudio.

  Geç kalacağız.

  Bir şey mi oldu?

  Sorun ne?

  Kay bakayım.

  Seni tanırım.

  Bir şeyler olmuş.

  Üzüldün mü?

  Ne oldu sana?

  Anlat bakayım.

  Ha?

  Avukat Bey.

  - İyi akşamlar.

  - Merhabalar.

  Nasılsınız?

  İyi akşamlar.

  İyi akşamlar.

  Geldiğiniz için teşekkür ederim.

  Bu vesileyle sizinle birçok öğretmenimizin   benimsediği fikirleri paylaşmak isterim.

  Federal Başkanı.

  Anne babalar, aileler, komşular, öğrenciler.

  Bu ülkede doğmuş olmak bir lütuf.

  Bu topraklarda her şey mevcut!

  Bu ovaların güzelliği, bu dağların yüceliği!

  Nehirlerin serveti.

  Bereketli bir toprak burası!

  Hepimiz farkındayız.

  En büyük hazine bizim halkımız.

  Biz Arjantinliler büyük bir aileyiz.

  Ve bugün kardeşler arasında gaddarca bir   münakaşaya tanık olmamız büyük bir keder.

  Biz sıradan insanlarız.

  Her gün neşeyle işe giden, çocukluğumuzda   öğrendiğimiz değerleri taşıyan insanlar.

  Bugünse ülke karışık bir hâl aldı ve kim   olduğumuzu unutmamamız büyü önem taşıyor.

  Kendimize sahip çıkalım.

  Elimizdekilere sahip çıkalım.

  Söylentilere göre darbe olacakmış.

  Sadede gelecek olursak siyaset hayatlarımızı mahvetmesin.

  Huzur içinde yaşama özgürlüğümüzü elimizden alamazlar.

  Teşekkürler.

  Teşekkürler.

 ||

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar