Ne Zaman Sevgi Dolu Geceler
يا ليلُ الصبُّ متى غدُه
أقيامُ السَّاعةِ مَوْعِدُهُ
رقدَ السُّمَّارُ فأَرَّقه
أسفٌ للبيْنِ يردِّدهُ
فبكاهُ النجمُ ورقَّ له
ممّا يرعاه ويرْصُدهُ
كلِفٌ بغزالٍ ذِي هَيَفٍ
خوفُ الواشين يشرّدهُ
نصَبتْ عينايَ له شرَكاً
في النّومِ فعزَّ تصيُّدهُ
وكفى عجباً أَنِّي قنصٌ
للسِّرب سبانِي أغْيَدهُ
صنمٌ للفتنةٍ منتصبٌ
أهواهُ ولا أتعبَّدُهُ
صاحٍ والخمرُ جَنَى فمِهِ
سكرانُ اللحظ مُعرْبدُهُ
ينضُو مِنْ مُقْلتِه سيْفاً
وكأَنَّ نُعاساً يُغْمدُهُ
فيُريقُ دمَ العشّاقِ به
والويلُ لمن يتقلّدهُ
كلّا لا ذنْبَ لمن قَتَلَتْ
عيناه ولم تَقتُلْ يدهُ
يا من جَحَدتْ عيناه دمِي
وعلى خدَّيْه توَرُّدهُ
خدّاكَ قد اِعْتَرَفا بدمِي
فعلامَ جفونُك تجْحَدهُ
“Sevgi dolu
gecelerin yarını ne zaman? Vakti, Kıyamet zamanı mı?
Gece yarenleri
uyumuştu ancak ayrılıktan dolayı yinelenen bir üzüntü onun uykusunu kaçırmıştı,
Kolladığı ve
gözetlediği şeyden dolayı yıldız ona ağladı ve şefkat gösterdi,
İnce belli bir
ceylana âşık olmuştu, ihbarcılardan korktuğu için kendini derbeder eden,
Uykuda gözlerim ona
bir tuzak ağı kurdu, fakat avlanması zorlaştı,
Hayret etmek için
yeter, benim sürüleri avlayan bir avcı olmam, ki o sürünün en güzeli beni
kendine esir etti,
O, yoldan çıkarmak
için dikilen bir puttur ki, öyle ki sevdiğim ama tapınmadığım,
Ağzı şaraplıyken
uyanıktır, sarhoş bakışlarıdır onu kavgacı kılan,
Kirpiklerinden bir
kılıç sıyırır, sanki bir uyuklama onu kınına sokar,
Âşıkların kanını
akıtır, yazıklar olsun o kılıcı kuşanana,
Hayır, asla! Elinin
değil gözlerinin öldürdüğünün hiçbir suçu yok,
Ey kanımın
kırmızılığı yanaklarında olduğu halde gözleri benim kanımı inkâr eden,
Yanakların benim
kanımı akıttığını itiraf etti, gözlerin niye inkar ediyor?
Şiirin devamı
إنّي لأُعيذُكَ من قَتْلِي
وأظُنُّك لا تَتَعمَّدهُ
باللّه هَبِ المشتاق كَرَى
فلعَلَّ خيالَكَ يِسْعِدهُ
ما ضَرَّك لو داوَيْتَ ضَنَى
صَبٍّ يُدْنيكَ وتُبْعِدهُ
لم يُبْقِ هواك له رَمَقا
فلْيَبْكِ عليه عُوَّدُهُ
وغداً يَقْضِي أو بَعْدَ غَدٍ
هل مِنْ نَظَرٍ يتَزَوَّدهُ
يا أهْلَ الشوقِ لنا شَرَقٌ
بالدّمعِ يَفيضُ مَوْرِدُهُ
يهْوى المُشْتاقُ لقاءَكُمُ
وظروفُ الدَّهْرِ تُبَعِّدهُ
ما أحلى الوَصْلَ وأَعْذَبهُ
لولا الأيّامُ تُنَكِّدهُ
بالبَينِ وبالهجرانِ فيا
لِفُؤَادِي كيف تَجَلُّدهُ؟
الحصري القيرواني
(1029 – 1095)
Şeyh İbrâhîm, Buhârî ‘Abdulmahmûd, Ebu’l-Hasan el’Husrî
Hayâtuhu ve Şi’ruhu, (Ya-yımlanmış Yüksek Lisans Tezi) Ummu Dermân
Üniversitesi, Sudan 2009.s.106
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar