Print Friendly and PDF

Şîî Ezanı

Bunlarada Bakarsınız

 

Büveyhiler döneminde Şiiler, kendi cemaatlerine ait mescidlerde, ezanda Sünnilerden farklı olarak “hayye alâ hayri’l-amel”[1] ifadesini de okumaktaydı.[2] Bağdad Selçukluların yönetimine girdikten sonra 447 (1055) yılında Tuğrul Bey, Bağdad’daki Şîî mahallesi Kerh’te sabah ezanında Sünnilerin okuduğu ifadeyi[3] okumaları emretti.[4] Şiîlerin okumakta oldukları ibareyi[5] terk etmelerini istedi.[6]

Dönemin kaynaklarından Abdülcelil Kazvînî’nin reddiye yazdığı Sünnî yazarın ifadelerine göre Kum, Kâşân, Âbeh, Verrâmîn, Sârâ, ve Alamut’a yakın (bir köy olan) olan İrem’de (ezanlarda) “hayye alâ hayri’l-amel” aşikar okunmaktadır.[7] Kazvînî, ezanda fasıllar arasında, iki şehadetten sonra, “şehadet ederim ki Ali Allah’ın velisidir”[8] ifadesi söylenirse, ezan batıl olur, ezanda Hz. Ali’nin anılmasın bid’attir” demektedir.[9]

Abdülcelîl Kazvînî’ye göre ezanda ve kametteki “hayya alâ hayri’l-amel” ifadesi Şîa’nın ortaya çıkardığı bir şey değil, Hz. Peygamber’in uygulamasıdır. Hz. Ebû Bekir’in halifeliği döneminde de bu şekilde devam etmiş, Hz. Ömer’in döneminde terk edilmiştir. “En hayırlı amele” çağıran bu ifadenin, insanların zekat, oruç, hac ve cihad gibi diğer amellerden gafletine ve namazı tercihine sebep olacağı öne sürülmüştür.[10]

Hz. Ali ile Muaviye savaşları döneminde, Muâviye “bizim bir farkımız olsun” diye düşünmüş ve “es-salâtu hayrun min’en-nevm” ibaresini okutmuştur. Hz. Ali’nin taraftarları (Şîa) ise Peygamber’in sünneti olan şekliyle “hayya alâ hayri’l-amel” ifadesini devam ettirmiştir.[11] Kazvînî, ezanın bu şekilde okunmasının Bâtınilik alameti olarak takdim edilmesini reddederken, Zeydiyye mezhebine mensup olan emirlerin yönettiği ve halkının da genelde veya çoğunlukla bu mezhebe mensup olduğu bölgeleri saymakta ve onların da ezanı bu şekilde okuduklarını kaydetmektedir.[12]

  Cuma Namazı

Selçuklular döneminde Şiîlerin Cuma namazını kılmayı bıraktıkları iddia edilmektedir. Buna karşılık dönemin kaynakları farklı bilgiler vermektedir. Ahmed el-Kâtib’in ifadesine göre “Şîa, Bağdad’daki Berâsâ Camii’nde ötedenberi Cuma namazı kılmayı sürdürmüştür. Ancak bu uygulama eş-Şeyh et-Tûsî’nin zamanında, 451/1059 yılında kesintiye uğramıştır. Bu da Selçukluların iktidarı ele geçirmeleri, Büveyhi devletinin düşüşü ve Tusî’nin Bağdad’dan Necef’e göç etmesinden sonra meydana gelmiştir.”[13] Zamanla Cumanın kılınmasını haram sayan fetvalar, ortaya çıkmış ve beşinci ve altıncı yüzyılda Şia Cuma namazını kılmayı dondurmuştur. Zamanla durum değişmiş ve Cuma namazı tekrar kılınmaya başlamıştır.[14]

Dönemin kaynaklarında ise farklı bilgiler yer almaktadır. Caferiyan’ın da ifade ettiği gibi, Abdülcelil Kazvînî’nin ifadelerinde görülmektedir ki Cuma Namazı Şîa arasında yaygın olarak yerine getirilen bir ameldi. Şîî şehirlerinde Cuma mescidleri vardı. “Bu namaz, bütün Şîî şehirlerinde şartlarına uygun olarak, hutbe ve kametiyle kılınmaktadır. Kum camiinde, Âbeh (Âvah) camiinde, Kâşân camiinde, Verâmîn Cuma mescidinde ve Mazanderan beldelerinde durum böyledir.”[15]

Kaynak: Adem ARIKAN, Büyük Selçuklular Döneminde Şîa

 



[1]    

الله أكبر ، الله أكبر ، أشهد أن لا إله إلآ الله، أشهد أن لا إله إلآ الله، أشهد أن محمداً رسول الله، أشهد أن محمداً رسول الله،

 

 حي على الصلاة، حي على الصلاة، حي على الفلاح، حي على الفلاح، حي على خير العمل، حي على خير العمل، الله أكبر

Ali eş-Şehristânî, el-Ezân beyne’l-Asâle ve’t-Tahrîf, Kum 1424, s. 47.

[2]    Ahmet Güner, Büveyhîler’in Şiî-Sünnî Siyaseti, s. 116.

[3]     (الله أكبر، ا إله إلا الله، لا إله إلا الله)

[4]    İbnu’l-Esîr, el-Kâmil, C. IX, s. 614.

[5]     (حي على خير العمل)

[6]    İbn Kesir, el-Bidâye, C.XII, s. 73.

[7]    Abdülcelil Kazvînî, Kitâbü’n-Nakz, s. 162.

[8]              أشهد أن عليا ولي له

[9]    Abdülcelil Kazvînî, a.g.e., s. 68.

[10]  Krş. Abdurrahman Çetin, “Ezan”, DİA, C. XII, (ss. 36-38), s. 37.

[11]  Abdülcelil Kazvînî, a.g.e., s. 457.

[12]  Abdülcelil Kazvînî, a.g.e., s.457-460.

[13]  Ahmed el-Katib, Şia’da Siyasal Düşüncenin Gelişimi, çev. Mehmet Yolcu, Ankara : Kitabiyat, 2005, s. 354.

[14]  Ahmed el-Katib, a.g.e., s. 404.

[15]  Abdülcelil Kazvînî, a.g.e., s. 430.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar