CIA ve TANRI FARKI
Bir keresinde, bir senatörün bana, CIA hakkında sohbet ederken,"CIA"in önünde neden "the" takısı kullanmadığımızı
sorduğunu hatırlıyorum. Ben de ona şunu sordum:"siz, Tanrı'nın önüne "the" takısı koyuyor musunuz?”
sorduğunu hatırlıyorum.
Kirli Sırlar (2006) The Good Shepherd
167
dk
Yönetmen:Robert
De Niro
Senaryo:Eric
Roth
Ülke:ABD
Tür:Dram,
Tarihi, Gerilim
Vizyon
Tarihi:09 Mart 2007 (Türkiye)
Dil:İngilizce,
İspanyolca, Rusça, Almanca, Lingala
Müzik:Bruce
Fowler, Marcelo Zarvos
Oyuncular
Matt
Damon
Angelina
Jolie
Alec
Baldwin
Tammy
Blanchard
Billy
Crudup
Tüm
Kadro
Özet
Kirli Sırlar, ilgi çekici bir film. Hem düzeyli bir casusluk filmi olarak izlenebiliyor, hem de adına CIA denen ve ABD'nin dünya çapındaki çıkarlarını gözetmek üzere kurulmuş, ama sonunda nerdeyse dünyayı yönetmeye kalkmış olan örgütün kuruluşu, geçmişi ve etkinlikleri üzerine bir belgesel gibi algılanabiliyor. 1961 yılında, başkan Kennedy döneminde Küba'ya karşı girişilen ve fiyaskoyla sonuçlanan Domuzlar Körfezi harekatıyla başlayan film, sonra geri dönüşlerle 1939 yılına geçiyor ve savaşa hazırlanan bir dünyada CIA'in öncüsü olmuş Strateji Servis Bürosu'nun kuruluşunu gösteriyor. Yale mezunu, parlak beyinli Edward Wilson, baba mesleğini izleyerek örgüte giriyor. Delişmen ve çekici bir genç kadınla evlendikten hemen sonra, örgüt adına Londra'ya gidiyor ve tam altı yıl dönmüyor. Döndüğünde, örgüt değişmiş, karısı ona yabancılaşmış, ilerde baba mesleğini seçecek oğlu ise hayli büyümüştür... Film, Robert de Niro'nun ikinci yönetmenlik denemesi. Sanatçı bunca filmden aldığı dersleri unutmuyor ve bize akışkan, iyi anlatılmış bir film getiriyor. Her ne kadar hikâyenin sürekli ileri-geri kayışları izlemeyi biraz zorlaştırsa da... Tüm oyuncular inandırıcı, tüm mekânlar iyi seçilip kullanılmış, hemen tüm sahneler etkileyici. Ama en çok, yine kişisel dramlar ilgi çekiyor: eşcinselliği yüzünden tehlikeli bulunup haince öldürülen yaşlı İngiliz ajan, babasına nefretle karışık bir hayranlık duyan bir oğul, ancak yıllar sonra açılan bir intihar mektubu, bir küçük itirafın hayatına mal olduğu günahsız bir genç kız... Casusluk denen zor mesleğin kişisel hayatları acımadan un ufak etmesi, gerektiğinde masum insanları acımasızca öldürmekten çekinmemesi... Ve sonuçta filmden geriye, tüm has casusluk filmlerindeki gibi acı ve buruk bir tat kalıyor. Aslında 160 dakika olan filmin (hatta 180 dakikalık kopyası bile varmış!) ticari gösterim için hazırlanmış 130 dakikalık bir kopyasını izliyoruz. Herhalde tümü artık 'yönetmenin kurgusu' DVD'sinde karşımıza gelir.
Altyazı
Burada,
benimle güvendesin.
"THE GOOD SHEPHERD" "İYİ
ÇOBAN"
Bu
ülkenin, Castro karşıtı bir isyana veya Küba'daki istilaya yardıma gitme istekliliğinin
derecesini gösterir, alınmış bir karar var mı?
Öncelikle, Amerika Birleşik Devletleri Silahlı
Kuvvetleri'nin, hiçbir koşul altında, Küba'da bir müdahalesi olmayacağını
belirtmek istiyorum.
Bu Hükümet, bunun mümkün olabilmesi için her
şeyi yapacaktır ve Küba içerisinde, herhangi bir eylemde Amerikalıların yer
almamasını sağlamak için gerekeni yapma sorumluluğunun yerine
getirilebileceğini düşünüyorum.
WASHINGTON D. C. , 16 NİSAN 1961 Affedersiniz,
Bayım.
Bir dolar bozuğunuz var mı?
- Teşekkür ederim, efendim.
- Bir şey değil.
Wall Street'teki dostlarımızdan.
Miami'ye mi?
Hemen gönder.
Kardinal ile bağlantılı.
Meteoroloji uzmanı, Pazar gününün, kumsalda
yürüyüş yapmak için hârika bir gün olacağını söylüyor.
Umarım, hâlâ dans edebiliyorsundur, Edward.
Birkaç gün içerisinde, "El
Commandante"nin yatak odasında "ça ça" yapıyor olacağız.
Dans ayakkabılarımı getirmeyi unutmamaya
çalışacağım, Richard.
- Günaydın, Ray.
- Bay Hayes.
Miami ve Guatemala'daki örtülü operasyon
merkezimiz.
Yanınıza bir mayo alın, Bay Brocco.
Yüzmeye gidiyoruz.
Başarı şansımızı nasıl görüyorsun?
Bize taahhüt edilen desteği alırsak neredeyse
kesin olduğunu söyleyebilirim.
Fakat herhangi bir şüphe varsa, hâlâ ateşi
söndürebilirim.
İş bu noktayı çoktan geçti.
"Sallanan Sandalye" hâlâ onaylıyor.
Beyaz Saray arıyor.
Herkes iyi haberler bekliyor.
Tanrı yardımcın olsun.
Geri döndüğünde, dağlara gel.
Balığa çıkalım.
Evet, efendim.
Gereken dikkati göstermekteydi.
Küba'da, günün ilk ışıklarıyla birlikte
"Domuzlar Körfezi-Küba, 18 Nisan 1961" işgal kuvvetlerine ait B-26
bombardıman uçakları karaya çıkan kişilere havadan koruma desteği verdi.
Güneş yükselirken, Castro'nun hava
kuvvetlerinden sürpriz bir saldırı geldi.
B-26'lar düşürüldü.
Hava korumasından yoksun, Castro karşıtı
güçlere ait gemiler saldırıya uğradı.
Adamların, kendilerine gerekli ihtiyaç
maddeleri ile irtibatı kesildi.
Durum berbat görünüyor.
"C. I. A. Operasyon
Merkezi-Karayipler" "C. I. A. Operasyon Merkezi-Karayipler"
"Hava desteği nerede?”
"Deniz Kuvvetleri ne cehennemde?”
"Savaşın bu hayati noktasına bir şeyler
atacak mısınız?”
"Sahilin 'Kırmızı' bölgesinden gelen
'Kırmızı' kamyonlardaki düşman sahilin 'Mavi' bölgesinden şu anda 1 km. uzaklıkta.”
"Mavi bölgeye, doğudan batıya doğru hücum
eden 2000 milis var.”
"Bir
an önce, yakın hava desteğine ihtiyacımız var.”
"Bütün haberleşme teçhizatımı imha
ediyorum.”
"Savaşmak için elimde hiçbir şey yok.
Ormana gidiyorum.”
"Sizi bekleyemem.
Ormana gidiyorum.”
Castro:
Alçaklar,
imtiyaz elde etmiş asalaklar, asalakların çocukları anavatanlarına karşı
işledikleri suçun utancı içerisinde teslim bayrağını çekmek istiyorlar.
Bizi nerede bulacaklarını biliyorlardı.
Evimizde bir yabancı var, efendim.
"Washington D. C. , 20 Nisan 1961"
Seni
seviyorum.
Birbirini gerçekten seven insanlar arasında
sırlar yoktur.
Burada, benimle güvendesin.
Seni seviyorum.
Birbirini gerçekten seven insanlar arasında
sırlar yoktur.
Burada, benimle güvendesin.
Sende öyle bir--
Seni
seviyorum.
Birbirini gerçekten seven insanlar arasında
sırlar yoktur.
Burada, benimle güvendesin.
Başkan, C. I. A. 'i bin parçaya ayıracağını
söylüyor.
Birimindeki birisi depodaki malı piyasaya
çıkardı.
Sovyetlere, Domuzlar Körfezi'nde sizi nerede
bulacaklarını söyledi.
Kapının eşiğine dayanmış, büyük bir problemin
var.
Caddenin senin bulunduğun tarafındaki evlerde
büyük bir temizlik yapılacak.
Kahrolası sigara.
Artık yüzüğüm bile beni hizaya sokamıyor.
Her şeyin tamamen farkına varmış değiller.
Üzgünüm.
Dikkatli ol.
Adın, bir "endişelenilmesi
gerekenler" listesinde, hem de en üst sıralarda.
Şapkanı unuttun.
Geçen gece, biri kapımın eşiğine bir paket
bırakmış.
Bunları hemen teknik incelemeye al.
Sana ulaşmaya çalışıyordum.
Elçilik binasında kalmıyordum.
Dışarıdaki bir takım işleri hallediyordum.
İşlerin ters gittiğini duydum.
Bazen farelerin ve insanların en iyi
kurgulanmış planları-- Çok dikkatli ol.
Ben iyiyim.
Çok fazla endişeleniyorsun.
Lütfen, sadece dikkatli ol.
Her şey yolunda.
Hoşçakal, Evlat.
Güle güle, Baba.
Masmavi okyanusa yelken açıyoruz "Yale
Üniversitesi, 1939"
Küçük
düğün çiçeği derler bana Sevgili küçük düğün çiçeği
Her
ne kadar nedenini söyleyemesem de
Ama
hâlâ düğün çiçeği derler bana Zavallı küçük düğün çiçeği
Tatlı
küçük düğün çiçeği
Pekmezim
ve karamelam var Çayım ve kahvem var Fakat dinleyin, neşeli dostlarım, bu
neşeli ve hoppa görünüşün altında bir tırtıl olma ihtimali geldi mi hiç
aklınıza?
Bayan Düğün Çiçeği.
"Kurukafa ve
Kemikler".
Kabul mü yoksa red mi?
Kabul.
Kimseye tek kelime etmek yok.
- Kadın olmak nasıl bir duygu?
- Neden öğrenmek istiyorsun?
Beyler, Sizlere, gizlilik yemini
ettiğinizi hatırlatmalıyım.
Sizler, Amerika'nın en gizli cemiyetine üye
olmak üzere seçildiniz.
Yüz yılı aşkın bir zamandır "Kurukafa ve
Kemikler" Cemiyeti'nin üyeleri içerisinde, bir başkan Başkan yardımcıları,
Yüksek Mahkeme yargıçları, kongre üyeleri ve senatörler, bilim ve sanayi
önderleri bulundu.
Amerika'nın en seçkinleri.
Cellat eşittir ölüm.
Şeytan eşittir ölüm.
Ölüm eşittir ölüm.
- Bunun bana göre olduğunu sanmıyorum.
- Bunu kişisel bir şey olarak almamalısın.
Birinin üzerine işenmesi kişisel bir şeydir,
Bay Russell.
Bu yüzden bunu tamamen kişisel bir şey olarak
alıyorum.
Edward!
Bunu hepimiz paylaşıyoruz.
İçeri dön.
Bizler sonsuza dek kardeşiz.
Kardeşler arasında, şimdiye kadar hiç kimseye anlatmadığınız
bir şeyi anlatın bize, Bay Wilson.
Üzerine titrediğiniz sırrınızı.
Bize güvenmenizi gerektirecek bir sırrı.
1925 yılının 4 Temmuz günüydü.
Altı yaşındaydım.
Arkadaşlarımdan biriyle kovalamaca oynuyordum.
Edward, dikkat et.
Ondan kaçmaya çalışıyordum bu yüzden ailemin
odasına doğru merdivenleri hızla çıktım ve bir dolaba saklandım.
Babamın elbiselerine baktım ve asılı duran,
babamın amiral üniformasını gördüm.
Sonra bir ses işittim ve babamı gördüm.
Ses çıkarmış olmalıyım, çünkü babam döndü, dolaba
doğru yaklaştı ve dolabın kapısını açtı.
Şimdiye kadar hiç yalan uydurdun mu, Edward?
Doğru olmadığını öğrendiklerinde, artık seni
sevmeyeceklerini bildiğin halde, arkadaşlarına doğru olmayan bir şey anlattın
mı?
Neden mi sevmeyecekler?
Onlara yalan söylediğin için.
Anlıyor musun?
Ve bana güvenin ne demek olduğunu bilip
bilmediğimi sordu.
Ve dedi ki; güven, biriyle birlikte kendini
emniyette hissettiğin zamanki duygudur.
Arkadaşlarımın yanında olduğu gibi.
Senin ve annemin yanında hissettiğim gibi.
Ve sonra dedi ki: "Asla yalan söyleme.”
"Arkadaşlarına yalan söylersen, sana bir
daha güvenmezler.”
"Sonra hiç dostun kalmaz ve kendini asla
güvende hissedemezsin.”
Bana aşağıya inmemi ve havai fişek gösterisini
izlememi söyledi.
Çünkü gösteriye başlamışlardı.
Ve sonra kapıyı kapadı.
Silahtan çıkan patlama sesi, havai fişeklerin
sesinden çok farklıydı.
Altı yaşında olmama rağmen, iki ses arasında
çok büyük bir farklılık olduğunun farkındaydım.
Her taraf kan olmuştu.
Baba?
Sol elinde, zarfı mühürlenmiş bir not
tutuyordu.
Nedenini bilmiyorum ama, notu aldım ve cebime
koydum.
O günden beri daima bunun bir kaza olduğunu
söyledim.
Bu bir kaza değildi.
Babam intihar etmişti.
Tebrikler, Bay Wilson.
Ben Richard Hayes, "Sırların ve
Öğretilerin Üstadı.”
Notta ne yazıyordu?
Size söylediğim gibi, o notu hiçbir zaman
okumadım.
Notu okumadın mı?
Hayır.
Babam, bağlılık yemini şüphe altına düşünceye
kadar, babanın, Deniz Kuvvetleri Bakanı olma yolunda sağlam adımlarla
ilerlediğini söylemişti.
Senin bağlılık yemininle ilgili bir sorun
yaşamayacağız, öyle değil mi?”
Güvenilir
bir söze rağmen, bir bakış, bir kisve asla yansıtmayacak görünüşünü, bakışıma
ait olmayan yansımanın.”
"Ama
şüpheli sualim ele mi geçirildi kayan bakışlarımızın bir yansısı içerisinde?
Gerçekten her yönüyle zarafet içeriyor, Bay
Wilson.
Güzel bir dizilim.
Çok özenli.
Bilinmeyenin dokunuşu.
İyi şiir matematiğin ezgisidir.
Sayıların melodisi.
Anlamlarını kavramak için sözcüklerin arkasına
bakmalısınız.
Pekâlâ.
İyi geceler, beyler.
Bay Wilson?
Sizinle çalışma odamda kısa bir görüşme
yapabilir miyiz?
Şiir dergimiz "The Politicus"ta
editör olarak görev yapmanızı öneriyorum.
Şeref duyarım.
Teşekkür ederim.
Bana olan güveninizi takdirle karşılıyorum.
Yeteneklerinden asla mahcubiyet duyma, Edward.
Şurada, şöminenin üstünde duran bir resim yok
muydu?
Bir grup askerin bulunduğu bir resimdi.
Babamın "Kırım Harbi"ndeki alayının
resmi.
- Camı kırıktı.
- Anlıyorum.
Onu bakıma sokuyorum.
O resmi, bana babamı anımsattığı için
hatırlıyorum.
O da savaştaydı.
Sanırım, gözetleniyoruz.
Gözetleniyor muyuz?
Ne demek istiyorsunuz?
Şapkalı bir adam var.
Ben hiç kimseyi görmüyorum.
Biliyorsun, seninle paylaşmak istediğim çok
şey var, Edward.
Ama oldukça parlak bir öğrenci olduğun dışında
hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmiyorum.
Mayamızın aynı hamurdan olduğunu hissediyorum.
Gerçekten gitmeliyim.
Bir şey yazmaya başladım.
Acaba, dinlemek ister misin?
"Bir tomurcuk patladı üstteki dalda"
"Ketenkuşu kalbimde söylüyor şarkısını bu gün" "Biliyorum solgun
yeşil çimenlerin boy gösterdiği yeri"
"Yolun
ötesindeki, küçücük bir ırmak kenarında"
"Ve
toprak ıslanıyor"
"Bir
guguk kuşu söyleniyor zihnimde
'Şu
an için değil.
Henüz değil. '"
Daha
tamamlamadım.
Affedersiniz.
Affedersiniz.
Lütfen.
Özür dilerim.
Duyamıyorum.
İsminiz ne?
Edward.
Özür dilerim.
Tekrarlayabilir misiniz?
Dudaklarınızı okumam gerekiyor.
Edward.
Merhaba, Edward.
Ben Laura.
Özür dilerim.
Tekrarlayabilir misiniz, acaba?
Bankın üzerinde duran bir şapkaya
anlık bir bakış atmaksızın yürüyüp giden yüz kişide bir kişi yoktur.
Bu hakkınızda pek çok şeyi ifade ediyor, Bay
Wilson.
Dikkatiniz kolayca dağılmıyor.
Çok güzel bir kız.
Sam Murach.
Federal Araştırma Bürosu'nda çalışıyorum.
Sakıncası yoksa, sizinle birlikte yürüyebilir
miyim?
Kardeşliğinizden bir biraderinizle sohbet
etmek için bir fırsatım vardı.
John Russell, senatörün oğlu.
John bize yardımcı olabileceğinizi söyledi.
Dr.
Fredericks ile yakın arkadaş mısınız?
Eğer kast ettiğiniz oysa, o benim tez aldığım
kişi.
Amerikan-Alman Kültür Komitesi isimli bir
organizasyona üye yapmak için fakülte mensuplarını ve öğrencileri topluyordu.
Bu gizli bir Nazi derneği.
Size bu konudan bahsetti mi?
Ben bir şiir öğrencisiyim, Bay Murach.
Politikayla ilgim yok.
Kültürel Komite'nin diğer kurucularının
isimlerini ortaya çıkarmaya çok ilgi duyuyoruz.
Dr. Fredericks'e karşı casusluk
yapmamı mı istiyorsunuz?
İyi bir yurttaş olmanızı istiyorum.
Tavan yaparsın, bu çok iyi olur.
Tekrar görüşeceğiz.
Hitler, Polonya'da, San Nehri'ni geçen Alman
Alayları'nı denetliyor.
Bu Güney Polonya'ya saldırıyı sürdüren işgalci
ordu kuvvetlerinin nehir hattına ait bölümüydü.
Nazilerin Führer'i fethettiği ülkede, ele
geçirilmiş kentlerdeki askerlerinin arasında kısa bir gezinti yapıyor.
Hitler savaş sözü vermişti ve savaş başladı.
Polonya garanti etmekte-- Bayanlar ve Baylar,
Führer'in Eğitim Bakanı, Bay Haupt'un bu gece burada bizimle birlikte olması
büyük bir şeref.
Bay Haupt?
İyi akşamlar.
Dr.
Fredericks, size ve burada bulunan Amerikan-Alman Kültür Komitesi üyelerine, bana
Yale'e gelme fırsatı verdikleri için teşekkür ederim.
Almanya daima büyük bir ülke oldu-- Evet.
Enteresan.
Yani aşinalıklar kurma --büyük bir zevk oldu--
- Affedersiniz.
- Elbette.
Burası dolu!
- Kendi başına keyif alıyor musun, Edward?
- Böyle gayet iyiyim.
Seni Bay Haupt ile tanıştırmak istiyorum.
- Dr. Manheim'ı tanıyor musun?
- Evet.
Tanışmıştık.
Fakülte Başkanı tarafından, Yale'deki
görevimden ayrılmam istendi.
Ayrılmama sebep olan pek çok neden
işiteceksiniz.
Şu kadarını söylemek kâfidir:
Temiz
bir isimle ayrılıyorum.
Çalışmalarınızda başarılar.
Edward, bunu hak etmek için ne yaptım?
Bana karşı biraz olsun saygın yok muydu ki,
siyasi fikirlerim yüzünden bana ihanet ettin?
Trumbull Stickney'in o şiiri 1902'de yazdığını
ikimiz de biliyoruz.
Siz benim öğretmenimdiniz.
Siz bana ihanet ettiniz.
Bir partiye gittiğimizi sanıyordum.
Beni herkesten saklamak istiyorsun, değil mi?
Hayır.
- Benimle alay edeceklerini düşünüyorsun.
- Sandığın gibi değil.
- Bu doğru değil.
- Sorun değil.
Seninle olmaktan mutluyum.
Dans etmek ister misin?
Pek de iyi dans eden biri değilim.
Hârika.
Ben de iyi dans eden biri değilim.
Şarkı ne anlatıyor?
Masmavi gökyüzü
Bana
gülümsüyor
Masmavi
gökyüzü dışında hiçbir şey
Anlatamaz
bana
Herkesten
özür diliyorum.
Bir duyurum olacak.
Az önce İngiltere ve Fransa'nın, Almanya'ya
savaş ilân ettiği haberini aldım.
Ama dans etmeye devam edin ve müziğimizin
tadını çıkarın.
Elime yeni haberler ulaştıkça sizi
bilgilendireceğim.
Teşekkür ederim.
Yakında biz de savaşa gireceğiz.
Bizim için bir oda tutmak hoşuna gider miydi?
Işığı söndür.
Yapamam.
Yapamam.
- İyi geceler.
- İyi geceler.
Teşekkür ederim, Edward.
- Ne için?
- Böyle nazik olduğun için.
Dünyanın dört bir yanında, "Washington D.
C. , 21 Nisan 1961" bir propaganda bombardımanına "Washington D.C. ,
21 Nisan 1961" uğradığımız göz önüne alınırsa, sizinle birlikte, bu olayın
arkasında yatan gerçekleri veya arkasındaki dinamiklerimizi araştırmamız, bizim
için neden yararlı olmasın, efendim?
Eski bir söz vardır: "Zaferin yüz tane
babası vardır, ancak hezimet yetimdir.”
Eğer
konuyla ilgili olarak buraya bilgi yağıyorsa, bu beni şaşırtmaz.
Merhaba, Edward.
Burada ne arıyorsun?
Saldırı anına kadar, Küba'da karaya nereden
çıkacağımızı bilen, içimizden sadece bir avuç insan vardı.
İçimizden biri bir sırrı saklayamadı.
O kişinin ben olmadığımı biliyorsun.
Bay Allen, "Zapata Operasyonu"na
katılan personelin listesini istedi.
Liste bende yok.
Bay Allen'a, listeyi kendisine şahsen
vereceğimi söyle.
İkimiz de aynı gemideyiz.
Su alan bir gemide.
Sakın aynı gemide olduğumuzu sanmayın, Bay
Hayes.
Ya ikimiz de kurtulacağız, ya da ikimiz birden
batacağız.
Bizi severler, birbirimizin boğulmasına izin
veremeyiz.
Geçtiğimiz birkaç gün içerisinde olanlara
dair, tarafımdan söylenmesinde fayda olabileceğini hissettiğim kadarını dile
getirdim.
Bunun ötesindeki demeçler, detaylı
münakaşalar, sorumluluktan kaçmak anlamına gelmez, çünkü hükümeti yönetme
sorumluluğu bana aittir-
-
"Deer Island - Kurukafa ve Kemikler Dinlenme Kampı, 1940"
Anne, Baba.
Bu Edward Wilson.
- Bayan Russell.
- Merhaba.
- Senatör.
- Evet.
Sonunda sizinle tanışmak bir zevk.
Phillip ve Toddy Allen.
Bay Allen “Kemikler”in Başkanı’ydı.
12. Dereceden.
- Küçük kulüp binamıza hoş geldiniz.
- Teşekkür ederim.
Clover nerede?
İşte geliyor.
- Sanırım, öyle.
- Evet.
Kız kardeşim Clover.
- Merhaba.
Ben Edward.
- Memnun oldum.
- Ben de memnun oldum.
"Kemikadamlar!”
Buradayız!
Şükran duasını muhterem Collins yapacak.
İlkönce "Kemikadamlar", Tanrı ikinci
sırada.
Yüce Tanrım, güvenlik ve gizlilik içerisinde,
sevgili adamızın himayesinde, ailelerimiz ve dostlarımızla .
bir araya gelmemiz için, "Evans Aile
Vakfı"nın yaptığı rehberliğe şükranlarımızı sunuyoruz.
Daha sonra kendisiyle dans etmemi istedi.
İşte başlıyoruz.
- Dans etmiyor musunuz, Bay Wilson?
- Bana hiç kimse teklif etmedi.
Pekâlâ, sanırım, ben şansımı deneyeceğim.
Ben teklif ediyorum.
- John seni çok seviyor.
- Ben de onu çok seviyorum.
John, İngilizlerle birlikte savaşmak için
gideceğinden bahsediyor.
Bu konu özellikle babamın canını çok sıkıyor, çünkü
babam, "Önce Amerika Komitesi"nin kurucularından biri.
Bir "Tecrit Politikası Yanlısı"nın
oğlunun savaşa gitmesi pek iyi görünmez, değil mi?
Kardeşin John, büyük bir dava adamı.
Ona hayranım.
Peki ya siz, Bay Wilson?
Siz neye inanıyorsunuz?
Siz de okulda mısınız?
Pek fazla konuşmuyorsunuz, öyle değil mi?
Konuşmaya değer bir şey olduğu zaman.
Güzel.
Sanırım, sizden hoşlanacağım.
Bay Hayes.
Beyler.
General William Sullivan.
Bay Edward Wilson.
Bu benim için büyük bir onur, efendim.
Ayağa kalkmak ve elini sıkmak isterdim, ama
kahrolası ayaklarım beni öldürüyor.
İdrarımdaki ve kanımdaki şekerin çok fazla
olmasıyla ilgili bir durum.
Peki sizin işeme yarışması ne zaman başlıyor?
İzninizi rica ediyorum.
Teşekkür ederim, Phillip.
Neden şöyle oturmuyorsun?
Burada konuştuğumuz her şey bu odada kalacak,
anlıyor musun?
Elbette.
Sonunda biz de bu savaşa giriyoruz.
Girmek istediğimiz için değil, ama girmek
zorunda olduğumuz için ve buna mecburuz.
Başkan bir "Dış İstihbârat
Teşkilâtı" oluşturma konusunu araştırmamı istedi.
Ve bunun gerçekleşmesi durumunda, çeşitli
birimlerde görevlendirilmek üzere, geçmişlerinden hareketle, vatansever, onurlu
ve geleceği parlak gençlere ihtiyacım olacak.
Başka bir deyişle, Yahudiler veya zenciler
olmaz, bir avuç da olsa Katolikler, nedeni yalnızca Katolik olmam.
Eğitileceksin, orduda ve denizaşırı görevde
görev alacaksın.
Eğer teklif ilgini çekiyorsa, çok ani bir
emirle gitmek üzere hazır olmak zorundasın.
Hemen cevap vermeni istemiyorum.
Bu konuyu enine boyuna düşün.
Ama bu iş, bir grup kardeşlik cemiyeti üyesi
delikanlının oturup, penisleriyle oynamalarına benzemez.
Bu oyun gerçek.
Amerika uğruna.
- İyi eğlenceler.
- Uslu durun.
Sanırım, kendime mükemmel bir koca bulmam
gerekiyor.
Siz mükemmel bir koca olabilir misiniz, Bay
Wilson?
Her açıdan mükemmelim.
O zaman kolunuzu omzuma koymamanızın özel bir
nedeni var mı?
Gündüz ve gece
Gece
ve gündüz
Sen
bir tanesin
Bu şarkıyı seviyorum.
Çok duygusal.
Ve gün ışığı altında bana yakın Kadınlarla bir sorununuz mu var,
Bay Bones?
Beni seviyor musun?
- Ne?
- Bana, beni sevdiğini söyle.
Seni seviyorum.
Beni seviyor musun?
- Seviyorum.
Seni seviyorum.
- Sana hâlâ inanmıyorum.
- Seni seviyorum.
- Söyle.
Tekrar söyle.
- Seviyorum.
Sanırım seviyorum.
- Bana bak.
Dur.
- Bak bana.
Sanırım seni seviyorum.
- Bana bak.
Dur.
Dur.
- Söyle bana.
- Seni seviyorum.
Sanırım seni seviyorum.
Dünya aklını başına alır almaz, seyahate
çıkacağım.
Londra.
Paris.
Roma.
Benimle gelebilirsin.
Her şey yolunda mı?
Gayet iyi.
Ayrı dünyaların insanlarıyız.
Ne demek istiyorsun?
Seninle kıyaslanınca, kendimi bir ucube gibi
hissediyorum.
Bu-- bu saçma.
Bu doğru değil.
- Sana uygun değilmişim gibi hissediyorum.
- Bu doğru değil.
- Edward.
- Sana karşı böyle hissetmiyorum.
Edward?
John.
Her yerde seni arıyordum.
Kız kardeşim.
Hâmile.
Üzerine düşeni yapacağını biliyorum.
Siz, Edward L. Wilson, Margaret N. Russell'ı, yasal
eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?
Sevmek, hürmet göstermek ve üzerine titremek
üzere hastalıkta ve sağlıkta, iyi günde ve kötü günde, ölüm sizi ayırıncaya
kadar?
Ediyorum.
O halde ben de sizi, karı-koca ilân ediyorum.
Üniformalı bir adam seni görmek istiyor.
Affedersin, anne.
Annen ve ben, balayımızı nerede geçirdiğimizi
sana hiç anlattık mı?
Bay Edward Wilson mı?
Mümkünse, yalnız konuşabilir miyiz, efendim.
- Oturmak ister miydiniz?
- Hayır.
Teşekkür ederim, efendim.
General Sullivan selâmlarını gönderdi.
Size, dünyanın geriye kalan kısmını görmekle
hâlâ ilgilenip, ilgilenmediğinizi sormamı istedi.
Evet ben-- kesinlikle ilgilenmekteyim.
- İyi günler, efendim.
- Teşekkür ederim.
Görev emrim çıktı.
Denizaşırı göreve gideceğim.
Ne zaman?
Bir hafta içinde.
Ne yapmaya gideceksin, Edward?
Dünyayı kurtarmaya mı?
"Washington D. C. , 22 Nisan 1961"
Burada,
benimle güvendesin.
Fotoğraf özellikle karanlık.
Görebildiğimiz kadarıyla, Kafkas bir adam ve
zenci bir kadın var.
Çözünürlük oldukça hızlı düşüyor.
"C. I. A. Teknik Servis Bölümü"
Filmin menşei kesinlikle Rusya.
"C.I. A. Teknik Servis Bölümü" Düşük
kalite.
"C. I. A. Teknik Servis Bölümü"
Odaklandığımız kısımlardan biri cibinlik tülü.
Cibinlik tülü, genellikle, Afrika, Güneydoğu
Asya gibi tropikal iklime sahip ülkelerde kullanılır.
Pencere perdelerinin üzerinde kolaylıkla ayırt
edilebilen, Baobab ağacı desenleri var, ki bu ağaçlar Afrika'da görülürler.
Perdelerin yanında binaya ait korkulukları
görebiliyoruz.
Burada bir güvercin var.
Türünü kestirmek çok güç.
Güvercinler, kentsel bölgelerde, çoğunlukla
şehir merkezlerinde bulunur.
Eğer daha dikkatli dinlerseniz, bir uçak sesi
duyacaksınız.
Sesi arındırdık.
Jet motorlarının itiş esnasında çıkardıkları
sesten bu sesin, yerden yaklaşık 300 m. 'den daha fazla olmamak kaydıyla, muhtemelen
büyük bir yerleşim alanından yükselmekte olan bir uçaktan geldiğini tespit
edebiliyoruz.
Kasetin bu bölümünde, uğultuları
temizlediğimiz zaman, bir kadın sesi duyabiliyoruz.
Seni seviyorum.
Birbirini gerçekten seven insanlar arasında
sırlar yoktur.
Burada, benimle güvendesin.
Konuşanın aynı kadın olduğunu varsayarsak, dilbilimciler
bize kadının aksanının Fransızca olduğunu söylüyor.
Burada, henüz çözemediğimiz bir sözcük var.
Sesin arıtımı sonucunda tanımlanamayan bir
sözcük var.
Bir çeşit hava saldırı sirenini andıran bu
ses, .
yüksek bir frekansta, kayıt boyunca çalıyor.
Üzerinde çalışmaya devam edeceğiz.
İçinden geçtiğimiz dönem, zaten yapıldığı
gibi, herkes için "Londra - Hava Saldırısı, 1941" birlik olmak ve
dimdik ayakta durmak zamanıdır.”
Londra
- Hava Saldırısı, 1941" Londra'nın bütün "Hava Saldırısı Önleme
Birimleri"nin takdire şâyan bir şekilde, görevlerini başarıyla yerine
getirmesi karşısında duyduğum hayranlığı ifade ediyorum.
- Yardımcı olabilir miyim?
- Evet.
Yeni bir takım elbise provası yaptırmak üzere
terzi aradığım için buradayım.
Elbette.
Peki, bu akşam ne tür bir takım elbiseyle
ilgilenirsiniz?
Yün kumaş mı yoksa kamgarn mı?
Belki de hoş bir gabardin?
Belki bir tane kamgarn ve bir tane de yün.
- Her ikisi de tek sıra düğmeli mi?
- Evet.
- İki mi yoksa üç düğmeli mi, efendim?
- Üç düğmeli.
Şöyle gelebilirseniz, lütfen, efendim.
Lütfen.
En tecrübeli terzimiz sizinle ilgilenecek,
efendim.
Teşekkür ederim.
Londra'ya hoşgeldin.
İngiliz istihbârat usulünü, mümkün olduğunca
çabuk ve eksiksiz öğrenmen gerekecek.
Kara Büyüler.
Özellikle de "Karşı Casusluk".
Enformasyon ve dezenformasyon kullanımı ve
sonuçta, her ikisinin kullanımı da güç demektir.
Operasyonlarını bize açmayı kabul ettiler.
Biz olmadan savaşı kazanamazlar, ama şu da bir
gerçek, aslında bizi burada istemiyorlar.
İstihbârat, onlar için annelerinin sütü
gibidir ve o asil memeyi ünvanı olmayan insanlarla paylaşmaktan hoşlanmıyorlar.
Londralı öğretmenin, seninle tanışmayı
bekliyor.
Bu taraftan, efendim.
--altı-beş megahertz, bir, üç, beş, dokuz'da.
Sekiz nokta yedi-altı-beş megahertz, bir, üç,
beş, dokuz'da.
Dört, iki, sıfır, yedi.
Geçerli konum.
--yedi-altı-beş megahertz, bir, üç, beş,
dokuz'da.
Stickney'i kullanmaktan daha iyisini öğrenmen
gerekiyor.
Hârika iş, Bay Wilson.
Bana, iki yıllık bir operasyona mâl oldunuz.
General Sullivan'a gözünü senden ayırmamasını
söyledim.
Ne pahasına olursa olsun, gerçekten.
Memleketin kemik sızlatan soğuğunu özlemeye
başlıyordum.
Bu kişisel bir şey değil.
Bay Carlson?
Burası "Amerikan Ticaret Bürosu" mu?
Hangi ürün?
Kurutulmuş mamuller.
- Geciktin.
- Evet.
Annem de hep böyle söyler.
Raymond Ducca Brocco, 8 Mayıs 1907'de, New
York City'de doğdun.
St. Ignatius Lisesi'ni ve Fordam
Üniversitesi'ni bitirdin.
Anita Delveccio ile evlendin.
2 çocuğun var-- Adları Stephanie ve David.
1,89 boyunda, 82,5 kilo ağırlında, siyah
saçlı, kahverengi gözlüsün.
Askeri kayıtlara göre, 5 yıllık istihbârat
deneyimin var.
- Eklemek istediğin bir şey var mı?
- Kıçımı da yoklamak ister misiniz?
Benim için çalıştığını unutma, Çavuş Brocco.
Ben, Birleşik Devletler Hükümeti için
çalışıyorum, efendim.
Bu ofiste, Birleşik Devletler Hükümeti benim.
Bu işe yeni başlayan biri olarak kendinizden
oldukça eminsiniz.
Bana adınızı söylemediler.
O zaman yanlış yerde olmadığını nereden
biliyorsun?
Sizin mizah anlayışı olmayan, soğuk bir piç
olduğunuzu söylediler.
Bir eşiniz daha bulunamazmış.
Telefona bakacak mısın?
Bu sizin için çalışıp, çalışmadığıma bağlı.
Görevlerinden biri de telefona bakmak, Çavuş.
Evet, efendim.
İstihbârat açısından müzakere yeteneğini,
özellikle kötüleme propagandası kullanımı ve yeniden ses üretimi olarak bilinen
unsuru gayet yerinde kullan.
Kendi dezenformasyonunu etkin bir şekilde
kavrama aslında düşman üzerinde işe yaramasını sağlar.
Neredeyse dört.
"Sifilis" nasıl yazılıyor?
Tek "L" mi yoksa çift "L"
mi?
"Sifilis".
Sanırım, tek "L".
Daha önce hiç duymadım.
Düşman istihbârat teşkilatına sızmak hayâti
önem taşır.
Bir anlamda, onları hayâli bir dünyaya
yönlendir.
Bu gün, İngiltere'deki doktorlar, 1.
Dünya Savaşı boyunca, Alman Ordusu'na hizmet
ederken, Hitler'in "Sifilis" hastalığına yakalandığını ortaya çıkaran
tıbbi kayıtların, bizzat Adolf Hitler'in özel doktoru, Dr. Theodoro Morell'den
alındığını duyurdu.
Bir istihbârat görevlisini başarılı kılan
yüksek nitelikler, kuşkulu bir akıl, ayrıntıya ve karmaşıklığa karşı bir tutku,
gözleyeceğin birine ait yüksek vasıflardır.
İyi akşamlar, Lord Cooper.
Elimde, ilginizi çekebileceğini düşündüğüm
bazı bilgiler var.
Komploları ve ihaneti sezmek için
mevcut olan zihinsel beceri ile, doğal hükmü çürütmek büyük ölçüde aynı
niteliklerdir.
Aşikâr görünen her şey girift ve girift
görünen her şey aşikârdır.
Kavramlarda tuzağa düşürülüş, bir yalan,
yüzüne gerçeğin maskesini taktığında onu sezmeyi öğrenmelisin ve sonra sakince,
onu kendi lehine kullanmalısın.
"Alman Yüksek Komuta Merkezi"ne
bilgi sızdırdığınızı biliyoruz.
Hiç kimseye düşünmek için asla zaman tanıma.
Şimdi size, birini seçeceğiniz iki seçenek
önereceğim.
Müzakerenin tarzını ayarlarsın ve çabucak
sadede gelirsin.
Ya ihanetiniz yüzünden öldürülebilir, ya da
düşmana bilgi sızdırmaya devam edebilir ve bizim size verdiğimiz bilgileri
onlara iletebilirsiniz.
Bunu Alman dostlarınıza iletin, ama bunu
yapmadığınızı öğrenirsek ikinci bir şansınız olmayacak.
Kesinlikle bir casus olarak asılacaksınız.
Birbirimizi iyi anlıyor muyuz?
Çift taraflı çalışmayacağını nereden
bileceğiz?
Kesinlikle.
Bilemeyiz.
- Peki senin dürüst olup olmadığını nasıl
bilebilirim?
- Bilemezsin.
Yani, umarım, karşına güvenilir birinin
çıkması için yeterince şanslısındır.
Üzülerek söylemeliyim ki, ben değildim.
Sen, genç Edward olmalısın.
Dr.
Frederick, senin hakkında bana çok şey anlattı.
- Arch Cummings.
- Memnun oldum.
Ben de memnun oldum.
Anladığım kadarıyla pek çok ortak noktamız
var.
İki iyi öğrenci, Yale, Cambridge.
İki hayâlperest.
Seçkin bir istihbârat görevlisi olmak
konusunda derler ki, kararlı bir akla, yaptığın işe karşı kesin bir imân
duygusuna ve ümitsiz bir romantikliğe sahip olmak zorundasın.
Amerikan Ticaret Bürosu.
Denizaşırı, Senatör Russel sizi istiyor.
Alo?
Evet, tamam.
Evet, sizi duyabiliyorum.
Aradığınız için teşekkür ederim.
Hoşçakalın.
Bir oğlum olmuş.
Ona Edward ismini vermemizde senin için bir
sakınca var mı?
Ya Edward Jr.
ismini versek?
Buna bayıldım.
Sanırım, hârika olur.
Çok seçkin.
- Ben de böyle düşünüyorum.
Çok seçkin.
- Edward ismi hoşuna gitti mi?
Sanırım bu hoşuna gitti.
Peki sen nasılsın?
Dünyayı kurtarıyor ve bizi güvende tutmayı
sürdürüyor musun?
Bazen.
Gözleri ne renk?
Alo?
Alo?
Yeterince büyüdüğünde, bunu ona okuyabilirsin.
Bu bir ilk basım.”
Charles
Dickens.
Bir Noel İlahisi.”
Babamındı.
Delikanlılık çağlarımda, bana bunu okurdu.
Teşekkür ederim.
Bu gün çok can sıkıcı bir bulgu geçti elime.
Benim için çalışan bir adam, şu an kapı dışarı
edildi.
Bir kadına, kısa bir notla birlikte bir gül
verdiğini ortaya çıkardım.
Gül, sapı temizce ipek kağıdına sarılmış, çok
hoş bir Habeş gülüydü.
Alman dostları için, buradaki Amerikan askeri görevlileri
hakkındaki değişikliklerin detaylarını içeren gizli yazı dolu bir kağıt
olmasının dışında, her şey gayet hoş ve dokunaklı.
Affedersiniz, efendim.
- Teşekkür ederim.
- Rica ederim, efendim.
İrlandalı şair nasıl diyordu?
"Bu gün dostun olan her
kişi, yarının yürek yarasıdır.”
En derin korkumun ne olduğunu biliyor musun?
Arkadaşsız kalacak olmam.
Yapayalnız.
Sanırım, ikimiz de birbirimizi gayet iyi
anlıyoruz.
- Richard.
- Merhaba, Edward.
Seni görmeyi beklemiyordum.
Bay Hayes, "Özel Operasyonlar"da
bizimle çalışmak üzere geldi.
Umarım sakıncası yoktur, sohbetimize katılması
için onu ben davet ettim.
Korkarım ki, sevgili İngilizce öğretmenimizin,
hafif arkadaşlıklar kurma gibi kötü bir huyu var.
Elbette onun dikkat çekici cinsel tercihleri
hakkında bilgin vardır, herhâlde.
Korkarım, arkadaşları hususunda pek de zevk
sahibi değil.
Bazıları onun bu zaafı konusunda aşırı
derecede endişeliler.
Umarım, ikiniz, peşimizdeki bu oldukça nazik
meseleye bir şekilde çözüm bulabilirsiniz.
Bana öyle geliyor ki, bu İngilizlerin sorunu.
Peki biz neden bulaştırıldık?
İngilizler medeni bir millettir.
Birbirlerini harcamazlar.
Onlar adına bu işi yapan biri var.
Öyleyse bana neden söylüyorsun?
Kullanman için sana bir fırsat veriyorum.
Yoksa bunu başkası yapacak.
Bu işin içine dahil olduğun için üzgünüm.
Eğer "Başöğretmen" mantığın sesine
kulak vermiyorsa, ayakkabını bağlamak isteyebilirsin.
Bu şekilde olması gerektiği için üzgünüm.
Bu yapılması gerektiği için mutluluk duyduğum
bir şey değil.
Tam gün mesai ile, yeniden öğretmenliğe dönme
olasılığını hiç düşündün mü?
Özel ilişkilerim konusunda endişeliler, öyle
değil mi?
Cambridge'li gençler birbirlerine zamk gibi
yapışırlar.
Onlar için zevklerim konusunda aşırı demokrat
biriyim.
Onlar, ütülü pantolonlar ve düzgün iliklenmiş
düğmelerden hoşlanırlar.
Hayır.
Öğretmen olarak yapmak istediğim her şeyi
yaptım.
Ben buyum.
Buna katlanacağım.
Lütfen.
Yapabileceğin her türlü hizmeti yerine
getirdin.
Bir köşeye çekilmenin tam zamanı.
Güzel bir erkek öğrenci yakınımda olacak.
Ona karşı tepkimi öğrenmek isteyecek.
Ayakkabını kendin bağlamak istiyorsan,
anlayışla karşılarım.
Bu kirli bir iştir, Edward.
Çok uzun bir süreden beri, bu işin bir
parçasıydım.
Kendine bir çift yeni ayakkabı edinmeyi
düşünmek isteyebilirsin, Edward.
"St. James's" caddesinde şahane bir
dükkân var.
"Bay Pettibone'un Yeri.”
Kral'a layık bir çizmeci.
Ama sonra, sanırım, hepimiz kendi yolumuza
koyuluruz, öyle değil mi?
Krallara layık çizmecileri.
Hâlâ yapabiliyorken, uzaklaş.
Hâlâ inancın varken.
Hâlâ bir ruha sahipken.
Merhaba.
İçinizde çakmağı olan var mı, arkadaşlar?
Üzgünüm.
Çok fazla şey biliyordu.
Anlıyorsun.”
C.
I. A. Teknik Servisleri, 23 Nisan 1961" "C. I. A. Teknik Servisleri,
23 Nisan 1961" Birbirini gerçekten seven insanlar arasında sırlar yoktur.”
C.
I. A. Teknik Servisleri, 23 Nisan 1961" Burada, benimle güvendesin.
Çözmeyi başaramadığımız sözcüğün ses dalgası, bilinçli
bir şekilde, bu kaseti hazırlayan kişi tarafından kesilmiş gibi görünüyor.
Osiloskopta görülen belirli frekansları
güçlendirerek sözcüğü ortaya çıkardık.
- "Cochinos", İspanyolca
"Domuzlar" demek.
- İzin ver, tekrar dinleyeyim.
Ve kilise çanlarının sesini indirgemeden önce
kesin olarak tanımlayamadığımız şu siren sesi.
Bazı nedenlerden dolayı, çan seslerini bozmak
için başka sesler eklenmişti.
Aslında, makyaj masasının aynasında,
işittiğimiz çan sesleriyle uyuşan üç çan kulesi sahanlığının bulunduğu, kilise
çan kulesinin yansımasını fark edebilirsiniz.
Ses, kilisenin caddeye doğru baktığını
gösteriyor, bununla birlikte, muhtemelen bir şehir merkezinde.
Komodinin üzerinde bir saatli radyo olduğunu
görebiliyoruz.
Kilise çanlarıyla uygunluk gösterir biçimde
saatin yaklaşık 10:00 olduğu görülüyor.
Aynı zamanda, tavana asılı bir vantilatörün
sesini elde ettim.
Dört kanatlı, standart bir vantilatör.
Üretim yerini bilmiyoruz.
Şurada bir şey var.
Önemli bir şey olmayabilir, belki bir mum,
belki de bir kağıt ağırlığı.
Veya odadaki kişileri tanımlamamızı sağlayacak
özel bir şey olabilir.
Onu yeniden temizleyeceğiz, belki ne olduğu
ortaya çıkar.
Bu yerin, kesin olarak neresi olduğu konusunda
bir yoruma ulaşmamız ne kadar zaman alır?
Elimizden geldiğince hızlı hareket ediyoruz,
efendim.
"Berlin - Sovyet Kesimi, 1945" -
Clover ve küçük oğlun nasıllar?
- İyiler.
Teşekkür ederim.
Biliyor musunuz, neredeyse 5 yaşında oldu.
Londra'da kendi namına oldukça iyi bir isim
yaptın.
Dünya Savaşı bitti.
Şimdi "Dünya" için savaş başladı.
Özgürlüğüne kavuşan bütün ülkelerde, Ruslarla
bizim aramızda, onların kalpleri ve beyinleri üzerine kıyasıya bir savaş
yaşanacak.
Bombayı attığımızdan beri, bacaklarının
arasında bir parça eksiklik hissediyorlar.
Ruslar hâlâ 19. yüzyılda yaşıyorlar.
Sebzeler ve patatesler.
Bütün her şey çarpıcı bir şekilde değişecek.
Şu anda, topraklarını genişletiyorlar, çalabildikleri
bütün bilim adamlarını ülkelerine yığıyorlar.
10 yıl içinde atom bombasına sahip olacaklar.
Onlar yapmadan önce, Berlin'in dışından,
faydalanabileceğimiz birini ele geçirmeliyiz.
Churchill haklıydı.
Moskova'ya ulaşıncaya kadar ilerleyişimizi
durdurmamalıydık.
Bunlar İsviçre imâlatı.
Bunları, bir torba içerisinde Berlin'e
yollamıştım.
Benim zaafım da bunlar.
Çocukluğumda, annem beni daima bir çikolata
ile mükâfatlandırırdı.
Berbat bir alışkanlık.
Hangisi, çikolatalar mı, yoksa takdir
beklentisi mi?
Her ikisi de.
Alman Askeri İstihbâratı, "Abwehr"de
görevli bir memurmuş.
Nazi V-2 roketleri üzerinde çalışan bilim
adamlarının saklandığı yeri bildiğini söylüyor.
Ona nereye gitmek istediğini sor.
Chicago'ya gitmek istiyor.
Orada akrabaları varmış.
Bize bilim adamlarının isimlerini ve yerlerini
verirse, ona bir çıkış vizesi ayarlayacağımı, söyle.
Onunla işin biter bitmez, Nazi avcılarına
teslim et.
Eski bir " Waffen SS" Grup Komutanı
sizinle iltica konusunda görüşmek istiyor.
Çok çirkin, öyle değil mi?
Mücevherat anlamı taşıyan bir şey değil.
Kulaklarımdan birinin işitme yetisini tamamen
kaybettim.
Kulağıma takılı olan bu cihazın yardımıyla
işitebiliyorum, ama diyorlar ki; yaklaşık olarak bir yıl içinde-- Orada olduğu
zorlukla fark ediliyor.
Ruslar bir esir değişimi yapma konusuyla
ilgileniyor.
Burada, Berlin'de yaşayan bazı Nazi bilim
adamlarına karşılık, size, doğuda serbest kalan bazı Yahudi bilim adamlarını
önermeye hazırız.
Bunlar da müzakereye hazır olduğumuz isimler.
Anladığım kadarıyla, benim için
"Ulysses" kod adını kullanıyorsunuz.
Bu "James Joyce"un kitabının adı, ya
da Yunan Mitolojisinde bir kahraman değil mi?
Senin için kullandığımız kod adını biliyor
musun?
"Anne".
Stalingrad kuşatmasından bu yana, üç yıl
içerisinde yaptığım ilk sıcak banyo dünküydü.
Islak bir halde, gözümü pencereye dikerek, saatlerce
oturdum.
Askerlik yaptığım zamanlarda, parmağım
soğuktan donmuştu.
O zamandan beri, üşüdüğüm zaman, parmağım
sızlar.
Belki de Rusya'da yaşamamalısın.
Hepimizin zaafları var.
Seninkisi ne?
Sessiz biri olduğunu duymuştum.
"Taştan yapılmış" dediler.
Deyim nasıl ifade ediyordu?
"Sessizlik sağırlaştırır.”
Çok çetin bir rakip olacaksın,
"Anne".
Rekabetimiz için sabırsızlanıyorum.
Umarım, çok uzun sürer.
"Washington D. C. , 24 Nisan 1961"
Seni
seviyorum.
Birbirini gerçekten seven insanlar arasında
sırlar yoktur.
Burada, benimle güvendesin.
Vantilatörün markasını ortaya çıkarmayı
başardık.
"Froid" denilen bir marka.
Belçika malı.
Hâlâ, komodinin üstündeki nesnenin ne olduğunu
bulmaya çalışıyoruz.
Şu an olduğundan daha fazla bir netlik sağlama
imkânımız yok.
Kimsiniz?
Sen kimsin?
- Merhaba, Baba.
- Doğum günün yaklaşıyor.
Yakında beş yaşıma gireceğim.
Artık kocaman bir çocuk oldun.”
Berlin-O.
S. S. Ofisi, 1945" "Berlin-O. S. S. Ofisi, 1945" Andrew'dan bile
daha büyüğüm, oysa o altı yaşında.
- Annen orada mı?
- Ne?
Seni duyamıyorum.
Annen orada mı?
Arkadaşıyla dışarı çıkmak için hazırlık yapıyor.
Yeni bir arabası var.
Onunla birlikte araba sürmeme izin veriyor.
Merhaba, Bay Wilson.
Ben Edna.
Bayan Wilson üst katta.
Akşam yemeği için hazırlanıyor.
Ona telefonda olduğunuzu haber vereceğim.
Tekrar ararım.
Affedersiniz.
- Yapmam gereken başka bir şey var mı?
- Hayır, teşekkür ederim.
- İyi geceler.
- İyi geceler.
Sık yemek yer misiniz, Bay Carlson?
Yemek pişirmeyi severim.
Bir ev yemeği yemek ister miydiniz?
Hiç Romalı şair "Ovid"i okudunuz mu?
Latince orijinalinden "Metamorfoz"unu?
Çok güzeldir.
"Bir avuç toprak aldım ve
hapsettim avucumda aptal gibi toprak zerreleri kadar çok doğum günleri
istedim.”
"Oysa onların gençlik yılları olmasını
dilemeyi unuttum.”
Bravo.
Gitmeliyim.
Kalmak ister miydin?
Sen kalmamı ister miydin?
Çok isterim.
Belki birlikte bir yerlere gidebiliriz?
Bavyera'daki göller hâlâ çok güzel.
Savaştan önce orada, tam gün yatakta kahvaltı
servisi yapan bir otel vardı.
Hanna?
Umarım, bir daha ülkene hiç dönmezsin.
Bavyera gerçekten çok güzel bir yer.
Ben orada doğdum.
Büyükannem ömrünü orada geçirdi.
Onu gerçekten özlüyorum.
Neden gitmiyoruz.
Evimize bir yabancının girmesine izin verdim.
Kim o?
Teşekkür ederim.
"Washington D. C. , 1946" Anne!
Babam geldi!
Anne!
Merhaba, Edward.
Merhaba, Clover.
Ben-- Şu sıralar bana Margaret denmesi hoşuma
gidiyor.
Seni görmek çok güzel.
Seni görmek de güzel.
Senin için bir şey yaptım.
Görüyor musun?
Bu bir gemi.
Ama İngiliz bayrağı taşıyor.
Sonra şuraya bir korsan bayrağı yerleştirdim.
Eğer istersen kaç tane yelken olduğunu
sayabilirsin.
Denemek ister misin?
On beş.
Doğru.
On beş.
Hayır, hayır, o senin.
Onu senin için yaptım.
Düşündüm de, senin için sorun olmazsa, belki
kısa bir süreliğine, birbirimizle tekrar yakınlaşıncaya kadar, ayrı odalarda
yatabiliriz.
Ayrı oda hazırladım.
Tamam.
Kardeşin John'dan ne gibi haberler alıyorsun?
Bildiğini sanıyordum.
1944 yılında, Burma'da öldürüldü.
Mektuplarında bundan hiç söz etmemiştin.
Söylenecek çok fazla şey yoktu.
Altı yıl çok uzun bir zaman.
Çok yalnızdım ve bir dönem bir adamla birlikte
oldum.
Çok çekici biri değildi.
Sen biriyle birlikte miydin?
Bir hataydı.
Bana gemi yaptığın için teşekkür ederim.
Bir şey değil.
Beğendiğine sevindim.
Annem savaşta olduğunu söyledi.
Savaştın mı?
Kimseyi öldürdün mü?
Hayır.
- İyi geceler.
- İyi geceler.
Hayır.
Sensin o!
- Merhaba, baba.
- Merhaba, Edward.
Merhaba.
Merhaba canım.
Oturma odasında seni bekleyen biri var.
General.
Edward.
Böyle apar topar geldiğim için üzgünüm.
Eşin bana içki ikram etme inceliği gösterdi.
Ayaklarımdan parça almaya devam ediyorlar.
Erkekler için, ayakları yüzünden ölmek zorunda
kalmak hiç de onur verici değil.
Pekâlâ, herkes kendisini tam rahatlamış
hissederken, Sovyetler, tek kurşun atmadan dünyanın diğer yarısına sahip oldu.
Sovyetlerin nefesi ensemizde.
Bundan haberdar oluncaya kadar, arka
bahçemizde olacaklar.
Bu yüzden Başkan'la, yeni bir "Dış
İstihbârat Teşkilatı" oluşturmamız gerektiği hususunu görüştüm.
"Stratejik Hizmetler Ofisi" OSS'in
savaşta yaptığını barış zamanı yapacak bir teşkilat.
Teşkilâtın başında Phillip Allen olacak.
Richard Hayes, onun yardımcısı olacak.
Ve sen de, sadece yöneticiye bilgi veren özel
operasyonlar birimi "Departman C"nin başına geçeceksin.
Açıkçası, denizaşırı ile sınırlı olacak.
Çökertme operasyonları, istihbârat toplama ve
analizler.
Ve bu konudaki fikirlerine çok ihtiyacım var.
Özellikle de, uzmanlık alanın olan "Karşı
İstihbârat" konusundaki fikirlerine.
Elimden gelen her şekilde yardımcı olmaktan
mutluluk duyarım.
Hârika.
Edward, dışarı çık.
Affedersiniz, efendim.
Margaret!
Hadi gel, Edward.
Gel.
Hadi dışarı çıkalım, tamam mı?
Baba çok meşgul.
Teşekkür ederim.
Sana söylemek zorundayım ki, bu teşkilata
ihtiyacımız olmasına rağmen, onunla ilgili samimi bir takım tereddütlerim var.
Çok büyük bir gücün sadece bir kaç elde
toplanacak olması beni endişelendiriyor.
Gerçek veya hayali olsun, birine daima en
fazla menfaati, düşmanla işbirliği yapmak sağlar.
Bu teşkilâtı Amerika'nın gözleri ve kulakları
olarak görüyorum.
Amerika'nın kalbi ve ruhu olmasını
istemiyorum.
Bu teşkilatın işlemesi için, bir tür sivil
denetim olması gerektiğini, Başkan'a anlattım.
Denetim mi?
Sizi omzunuzun üstünden gözetleyen insanlar
varken nasıl gizli bir teşkilata sahip olabilirsiniz?
Hitler'in gücünü kimlerden aldığını biliyor
musun?
Kâtipler ve muhasebeciler.
Sivil görevliler.
Bir bu zaafım var.
Ben sadece bir Tanrı'ya inanırım.
Demokrasi açısından, her zaman hata yapıyor
gibi görünüyorum.
Burası, çocuk yetiştirmek için güzel bir yer
olmalı.
Benim buna hiç vaktim olmadı.
Bir yıldan daha kısa bir zaman içinde ölmüş
olacağım.
Bu ülkeyi seviyorum.
Hepimiz seviyoruz, efendim.
Hepimiz seviyoruz.
Sana aksini her kim söylerse söylesin, gerçekten
güvenebileceğin hiç kimse olmayacak.
Korkarım ki, her şey söylenenden ve yapılandan
ibaret olduğunda, bizler de sadece birer kâtibiz.
"C. I. A. -E Caddesi Kompleksi,
1947" Dr. Ibanez'in bir demokrasi yanlısı olduğunu zannediyordum.
Korkarım ki, onu yeniden ele almalıyız.
Doktor kendi propagandasına inanmaya başlamış
bulunuyor.
Yani, sen bu adamı hayalinde yarattın, Edward
ve onun seçilmesine yardım ettin.
Bunlar Sovyetler.
Bunlar, doğal gelir kaynaklarıyla, özellikle
de kahveyle, en çok ilgili olan Merkez Komite'nin Enternasyonal Departmanı
üyeleri Trubnikov ile Kushelnikov.
Ekonomik çıkarlarımız tehlikeye girmiş
bulunuyor, kapımıza bu kadar yakın bir Sovyet varlığının tehlikeleri de işin
cabası.
Güvenliğimiz için, orada, kendi varlığımızı
tesis etmeliyiz, Edward.
Bekle, dur.
Geri alabilir misin?
Geriye.
Biraz daha geriye.
Buradan başlat.
Sadece bir şey gördüğümü sandım.
İkinizin de bu konu üzerinde yoğunlaşmasını
istiyorum.
Michael oraya, "Mayan Kahve
Şirketi"nin tarımsal bir uzmanı olarak gidecek.
Resmi olarak değil.
Gözümüz ve kulağımız olacak.
- Tebrikler.
- Teşekkür ederim, efendim.
- İyi şanslar.
- Teşekkür ederim.
Cemiyet yüzüğümü, burada, aleni olarak takmam.
Evet, efendim.
Elbette.
Bu konuyla ilgili bütün istihbârat
bilgilerini, doğrudan bana göndermeni istiyorum, başka birine değil.
Sanırım, aradığın şey bu.
İş görecektir.
Bu kahve tarlası bize gösteriyor ki; elbirliği
ettiğimiz zaman bunun sonucunda daha adil ve daha üretken bir toplum haline
geliriz.
Gelişmek ve ekonomik istikrar elde etmek için,
işçilerimizi ezen emperyalistler artık yenilgiye uğratılacaklar.
Görevlerini yerine getirdiğine inanan birinin
hoşnutluğuyla geleceğe duyduğum güvenle, diyorum ki:
Yaşasın
devrim!
Yaşasın sevgili ülkemiz!
Bay Wilson.
Bu paket Carlson adresiyle size geldi.
Üzerinde kart yoktu.
Güneye doğru bir uzlaşma potansiyeli var.
"Ulysses.”
Bir 24 saat daha bekleyemeyiz.
Bütün varlığın yerleştirildiğini ve emrime
hazır olduğunu garanti edersen, ben de harekete geçmeye hazırım.
Yatağına geri dön.
Ne hakkında konuşuyordun?
Bu yetişkinlere göre bir konuşma.
Bir kâbus gördüm.
Her şey yolunda.
Birazcık daha yanımda kalabilir misin?
Biraz uyumaya çalış.
Evet?
Bundan emin olmak için zamanımız yok.
Bütün iş desteğe bağlı.
Eğer beklediğimiz desteği alamazsak, sonucu
garanti edemem.
Desteği garanti edebilir misin?
Bu bir garanti değil.
Bu bir cevap da değil.
Ne yapman gerekiyorsa yap.
Bu adamların ideolojiyle ilgileri yok.
Noel çoraplarına daha fazlasını koy, o zaman
yere serileceklerdir.
İstasyon şefini ara.
Yatağından kaldır.
Margaret bize CIA için çalıştığınızı söylüyor.
Eşimin çok parlak bir hayâl gücü vardır.
Ben bir ticari danışmanım.
Devlet memuruyum.
- İyi geceler.
- İyi geceler.
Benim hakkımda bu şekilde konuşmaya nasıl
cüret edersin?
- Bir daha, ne yaptığımı hiç kimseye söyleme.
- Nasıl cüret edersin?
- Bir daha asla, ne yaptığımı - Onlar benim
arkadaşım.
hiç kimseye söyleme.
- Çok fazla arkadaşım yok.
- Asla.
Anlıyor musun?
Asla.
- Yaptığın ne?
Ne yapıyorsun?
Ne yaptığını bilmiyorum.
Evden sabah 5'te çıkıyorsun, gece 10'da
dönüyorsun.
Haftanın 7 günü.
Bana Allah'ın cezası tek kelime etmiyorsun.
Bir hayaletle birlikte yaşıyorum.
Ne yaptığını bilmiyorum.
Tekrar ara.
Hazırlar.
Operasyonu başlat.
Bir şey söyle.
- Bir şey söyle.
- Şimdi gitmek zorundayım.
Bir şey söyle!
Konuş benimle!
Bir şey söyle!
Yüzüme bak.
Bir şey söyle.
Söylediklerimi unutma.
Hiçbir şeye dokunma, tamam mı?
Mutlu Noeller, Margaret.
Edward.
Mutlu Noeller.
Genç Edward bu mu?
İçeri gelmek ve bu gecenin en özel konuğu ile
tanışmak ister misin?
Noel Baba.
- Noel Baba ile tanışmak ister misin?
- Evet.
Hadi gel canım.
- Toddy'nin çocuklarla arası mükemmel.
- Evet.
Öyle.
Gel ve Noel Baba ile tanış.
- Bir içki ister misin, Edward?
- Teşekkür ederim.
Tebriklerin tatmin edici olduğunu düşünüyorum.
Görevini kötüye kullandığı için, artık
doktorun hiç hastası yok.
- Beyler.
- Edward.
Phillip.
Bill.
Beyler, yaptığınız şey için kendinizle gurur
duyabilirsiniz.
Mutlu Noeller.
- Mutlu Noeller, Bill.
- Mutlu Noeller.
Noel sürprizlerle doludur.
Noel ağacının altındaki sürprizlerden ister
misin?
Pekâlâ, bir sürü sürprize sahip olman için
gerekeni yapacağız ve bunun gibi daha
bir sürü şey.
Tamam mı?
Annenin ve babanın bunun hârika bir fikir
olacağını düşüneceklerinden eminim.
Noel'in en iyi tarafı sürprizlerdir, sence de
öyle değil mi?
Oyunlara ne dersin?
Top oyunlarına ne dersin?
- Sana bir havlu bulabilirim?
- Çok üzgünüm.
İyi misin?
Tamam.
Sorun değil.
Beni eve götürebilir misin, lütfen?
- Sanırım, eve dönmeliyiz.
- Sesini alçalt.
İstersen, banyoyu kullanabilirsiniz.
Size bir iki temiz elbise bulabilirim.
Teşekkür ederim.
Benimle gel, Edward.
Sorun değil.
Benimle gel.
Kalkmanıza yardım edebilir miyim, Bayan
Wilson?
Phillip'in "Mayan Kahve Şirketi" yönetim
kuruluna gireceğinden haberin var mıydı?
Sana dostluklar konusunda ne dediğimi hatırla.
İyi görünüyorsun, Edward.
Ne kadar zaman oldu?
Yedi yıl mı, sekiz yıl mı?
Köprünün altından çok sular aktı.
Carolyn ve ben, ilk evimizi daha yeni satın
aldık.
Hâlihazırda her şey kırık dökük.
Evi şekle şemale sokmak için haftalarımı
harcıyorum.
Her şeyi kalıbına uydurmayı başarıncaya kadar kahrolası
evi satma vakti gelmiş olacak.
Belki bana biri hakkında bir uyarı işareti
verebilirsin.
Sivil bir Amerikan vatandaşı hakkındaki FBI
dosyalarını sana vermemi mi istiyorsun?
Bunu yapamam, biliyorsun.
Vatandaşlar hakkında bilgi sızdırmak yasalara
aykırı.
Sakla onu.
Belki bir gün fikrini değiştirirsin.
"Washington D. C. , 24 Nisan 1961"
Girebilir miyim?
Ofisine hiç gelmediğimi biliyorsun.
Balık avı nasıl geçti?
Kötü bir yıldı.
Su çok yüksek.
Anladığım kadarıyla, "Zapata
Operasyonu" listesini bana bizzat kendin vermek istemişsin.
Bir liste yok, değil mi?
Bunun sessiz bir operasyon olduğunu
biliyorsunuz.
Yeterince sessiz değildi.
Artık bize ihtiyacı olmadığını bildirmek üzere
Başkan tarafından çağrıldım.
Kimi önerirsin, Edward?
Ben idarecimin emri altında hizmet veriyorum,
efendim.
Ben yalnızca bir hizmetkârım.
Peki, beş para etmez bir gün için, sürekli
olarak, bizi kim gözetliyor acaba diye etrafa bakınır hale getiren bir meslekte
hizmet etmeyi tercih etmemizi, bu insanlar neden istesinler?
Kararınızı ne zaman vereceksiniz?
Karar mı?
Ben, Birleşik Devletler Başkanı uygun gördüğü
sürece hizmet ederim.
Ülke için en iyisi olduğuna inandığım şeyi
yapacağım.
Bu işten kimin sorumlu olduğunu bulmamız çok
önemli.
- İyi geceler.
- İyi geceler.
Saat 22:42'de, Berlin üs amirinin operasyonel
hattından bir çağrı alındı.
Adam, kendisinin yüksek rütbeli bir KGB subayı
olduğunu söylüyor.
İsim vermiyor.
"C. I. A. Haberleşmeler Odası, 1953"
"C. I. A. Haberleşmeler Odası, 1953" Kapıyı açın.
Teşekkürler.
"KGB subayı Bay Edward Wilson'ın ne zaman
geleceğini soruyor.”
"Bay Edward Wilson'ın yanıtını öğrenmek
istiyor.”
Ona, Bay Edward Wilson'ın burada olduğunu ve
bizimle ne tür bir alış-veriş yapmak niyetinde olduğunu öğrenmek istediğini
söyle.
"Güvenli bir seyahate karşılık, Bay
Wilson'ın Moskova'daki son üç kaybı açıkça anlamasını sağlayacağını ve Moskova
istasyonundan sızan ülkenizdeki Sovyet ajanlarının kimliklerini
vereceğini" söylüyor.
"Aynı zamanda Bay Edward Wilson'la, özel
olarak, "Ulysses" hakkında konuşacak.”
"Ulysses'ten sadece kendisinin haberi
olduğu, ne şekilde düşündüğü, ne yapmayı planladığı ve Bay Edward Wilson'ın
neyi yaptığını düşünmesini istediği gibi şeyler.”
"İyi niyetini göstermek için, KGB'nin
elinin altında bulunan Moskova'daki bütün CIA görevlilerinin fotoğraflarını
yanında getirecek ve yalan makinasına girmekten de büyük mutluluk duyacak.”
Ulysses.
Ona zaafının ne olduğunu sor.
"Soğuk.
" Onu buraya getirelim.
Benim adım, Valentin Gregorievich Mironov.
Çocuklarımın isimleri Anatoly ve Sergei.
Babam viyolonsel çalardı.
Ben keman çalıyorum.
Ama zaten siz bunu biliyorsunuz.
Bunu size anlatmak, zaten bildiğiniz şeyleri
teyit etmek için buraya gelerek, hayatımı bütünüyle tehlikeye atıyorum.
Yalan makinesinde başarılı olamadınız, Bay
Mironov.
Bütün Rusların yalan makinesinde başarısız
olduğunu biliyorsunuz.
Yalan makineniz Rus ruhundan bihaber.
Daha ne istiyorsunuz?
İyi niyetimi göstererek, haklarında uzlaşılan öğrenmeye
ihtiyaç duyduğunuz ajanların isimlerini verdim.
Bay Edward Wilson'la konuşmak istiyorum.
Fotoğraf çekildiği gün, Mironov'un bu
adamlarla birlikte olduğunu söylettik.
Doğrudan amirinize mi?
Çember içine alınmış adamlardan herhangi
birinin o olduğundan bile emin değiliz.
Zaten bunu size üç kez söyledim.
Sergei Budanov.
Bay Edward Wilson'la konuşmak istiyorum.
Biraz çay istiyorum.
Hiç kalmadı.
Çok fazla dil döktüğüm zaman, dilim damağım
kuruyor.
Bu boş soruları sormaya daha uzun süre devam
edecek misiniz?
Bize, bilmediğimiz hiçbir şey anlatmadınız,
Bay Mironov.
Bence, biraz daha çaba gösterseniz daha iyi
olur.
Buraya, çocuklarla iş yapmaya gelmedim, Bay
Edison.
Yoksa Bay Brocco mu?
Dersimize iyi çalışırız.
Merhaba, Bay Mironov.
Ben Bay Wilson.
Merhaba, "Anne".
Ulysses sizden etkilenmiş.
Sabahtan akşama, hep aklındasınız.
Hiç kimseye güvenmez.
Yanına sokulmasına izin verdiği yegâne kişi,
yardımcısı Sasha'dır.
Sistemli çalışır, meseleleri yıllar öncesinden
planlar.
Mesela, kaçınılmaz bir komşunuzla arkadaşlık
tesis ettiğini bilmelisiniz.
Fidel Castro.
Yüksek idealleri olan genç bir adam.
Anladığım kadarıyla, senin tarafına doğru
yüzen çok ilginç bir balığın var.
Bay Allen, onunla konuşmamın mümkün
olabileceğini düşünüyor.
Elbette, senin de katılımınla.
Ona küçük bir hediye getirdim.
Kıymetini bileceğinden, eminim.
Hemen, Mironov'u gönderin.
Seninle yine yakın bir şekilde çalışıyor olmak
güzel.
Umarım, bana Washington'ı gezdirirsin.
Bütün barların altını üstüne getirebiliriz.
Valentin Mironov.
Arch Cummings.
- Sizinle tanışmak büyük bir zevk.
- O zevk bana ait.
Haydi, oturun lütfen.
Sokağın bizim bulunduğumuz tarafında senin
gibi birine sahip olmak mutluluk verici.
Bundan hoşlanabileceğini düşündüm.
Kıymetini takdir edebileceğin bir şey.
Okumadığını umarım.
Çok bilgece.
Teşekkür ederim.
Bütün Rusya bizim meyve bahçemiz "Washington
D. C. , 1958" Toprak alabildiğince geniş ve güzel.
"Washington D. C. , 1958" İçinde çok
hârika yerler var.
Bir düşün, Anya.
Büyükbaban, büyük deden Bu çok kötü bir
tercüme.
Rusçası çok daha komik.
Peki şu an, bahçedeki her bir kiraz ağacından
insani bir şeyler gözükmüyor mu sana?
Her bir yapraktan ve her bir saptan?
Seslerini duymuyor musun?
Korkunç.
Bahçen korkunç!
Akşamleyin ya da geceleyin, bahçenin içinden
yürüdüğünde, köhnemiş ağaç kabukları cılız bir ışıkla parıldıyor ve yaşlı kiraz
ağaçları yüz yıl, iki yüz yıl öncesinin hayali olarak beliriyor ve
görünüşlerinin ağırlığı ile kontrolü ele geçiriyorlar.
Bir randevu borçluyum.
Ardımızda 200 yıl bıraktık, ama şu âna kadar,
elde ettiğimiz hiçbir şey yok.
Geçmişin, bizim için var olmak olduğunun henüz
farkında değiliz.
Sadece filozofça nutuklar atıyoruz.
Duygusuz olduğumuzdan veya içtiğimiz votkadan
yakınıyoruz.
Bu günü yaşamaya başlama sırası geldiği çok
açık olduğu için öncelikle geçmişin kefâretini ödemeliyiz.
Siz Laura mısınız?
Ne?
Laura mısınız?
Sizi bir gezintiye davet etmem söylendi.
Merhaba, Edward.
Merhaba, Laura.
Bütün bu gizem niye?
Çocuğun var mı?
Bir oğlum var.
Adı Edward Junior.
Senin hayatında kimse var mı?
Bir kedim var.
Çoğu kez, hayatımı sanki seninle
birlikte yaşıyormuşum gibi hayâl ettim.
Peki neler hayâl ettin?
Öğretmen olabileceğini düşündüm.
Muhtemelen şiir.
Küçük bir üniversite kasabasında yaşadığımızı
hayâl ettim.
Bir keresinde, senin için hayatının zaten
kesin olarak planlandığını söylemiştin.
Yapmak istediğin şeyi yapıyor musun?
Hayatım sürprizlerle doluydu.
Bana sahilde bir gün borçlusun.
Ne kadar zamanda hazır olacağını düşünüyorsun?
Gerektiği kadar zamanda.
- Sanırım, ben gitsem iyi olacak.
- Tamam.
Başka hiçbir şey yapılmıyor aynı şekilde
Dünyadaki
hiçbir şey
Yumuşak
ve dalgalı bir vücut gibi Anne?
Masanın üstünde sana gelen bir zarf vardı.
Çok güzel görünüyorsun.
Teşekkür ederim, canım.
Bütün hayatımız boyunca beni yok sayman
yetmedi mi?
- Gururumu da mı kırmak zorundasın?
- Margaret, lütfen.
- Beni iğrendiriyorsun!
- Sakin ol, canım.
İğrençsin!
Kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Öyleyse yaşlı kadın haksız zannet
Ya
da tamamen çatlaklıklardan uzak Annem bazı eşyalarını almayı unutmuş.
Evde görüşürüz.
Siz Laura mısınız?
Evet.
Bunu size vermem istendi.
A. B. D. -Rusya ilişkilerini düzeltmek için
benzeri görülmemiş bir çaba içerisinde, Başbakan Khrushchev, bu gün, 10 günlük
Amerika Birleşik Devletleri seyahatine başladı.
Ziyaret, Birleşmiş Milletler'de büyük ilgiyle
beklenen bir konuşmayı takiben, Başkan Eisenhower'ın katılımıyla ülkemizin
başkentinde yapılacak bir gezi ile başlayacak.
Tamam, şimdi onu aşağıya bırak.
Bunu, daha çok tesadüfi yerler olmak üzere,
Sovyet Başbakanının, Amerika'nın çelik imalathanelerini, buğday tarlalarını ve
tabii ki Disneyland'i de içeren, bütün ülke boyunca yapacağı seyahat takip
ediyor.
Başkan Eisenhower, Bay Khrushchev'i bu sabah
Andrews Hava Üssü'nde karşıladı, müzakerelere hazırlanmak için-- Mükemmel.
--şu ana kadar, Komünistler tarafından
oluşturulan askeri bir tehdit-- Ulusal bir yarışmada yarışmak için bizim koro
seçildi.
Şimdi, "Klasik Müzik Yayını"na
dönüyoruz.
Benimle gelir misin?
Gelmemi ister misin?
Evet, hem de çok.
Eşyalarını alayım.
Seni tekrar evde görmek çok güzel.
Yolculuk nasıldı?
İpek kadar pürüzsüz.
FBI'lı refakatçimin burada gezintiye çıkması
mutluluk verici.
Oğlun hangisi?
En üst sırada, sağdan üçüncü.
Yakışıklı bir delikanlı.
Kutlarım.
Özellikle Küba konusunda endişeliyiz.
Arkadaşın, ülkemize çok yakın.
Nefesinin ensenizde olmasının kıymetini
bilmiyorsunuz.
Bu yola aşağıya doğru devam edersek, "Üçüncü
Dünya Savaşı" çıkacak.
Hiçbirimizin gerçek bir savaş istediğini
sanmıyorum.
O zaman bir canlıya bu kötülüğü nasıl yaparız?
Dikkatleri üstüne çekmeye devam ederse, bir
noktadan sonra, ona bir sürpriz yapmaya mecbur bırakılmış olabiliriz.
Şu an halkına bir sürpriz gibi gelmek
istemiyorum.
O bizim için çok önemli.
Sürprize uğramaktan hoşlanmayız.
Sağlıcakla kal.
Sağlıcakla kal.
Bu gün, Birleşik Devletler Başkanlığı için
adaylığımı ilân ediyorum.”
Washington
D. C. , 1960" Başkanlık, hür dünyadaki en etkili mâkamdır.”
Washington
D. C. , 1960" Onun yönetim yeteneği bütün halkımızı daha yaşanabilir bir
hayata kavuşturabilir.
Özgürlük ve daha güvenli bir yaşam için,
etrafımızı kuşatan dünyanın umutları onda birleşmiştir.
Senatör Kennedy, Başkan Adaylığını
kazanamazsanız, Başkan Yardımcılığını kabul edecek misiniz?
Hiçbir koşul altında, Başkan Yardımcılığı için
bir adaylığım söz konusu olmayacak.
Bu çaba başarıya ulaşmazsa, geri döneceğim ve Birleşik
Devletler Senatosu'nda hizmet vereceğim.
Stockholm merkezi ile güvenli bir bağlantımız
var.
Merkez ellerinde bir albay olduğunu
bildiriyor, "Yönetim Kademesi K, Karşı İstihbârat.”
Elimizde bir isim var mı?
Yardımcı olabilir miyim, efendim?
Ben KGB'de çalışan bir albayım.
İltica etmek istiyorum.
Adınız nedir?
Benim adım Valentin Gregorievich Mironov.
Benim adım Valentin Gregorievich Mironov.
Valentin Mironov olduğunu söyleyen diğer adam rolünü
oynadığı kişi değil.
Tamam mı?
Onun asıl adı Yuri Modin.
Ulysses'in sağ koluydu.
O Ulysses'in köstebeği.
Bana yalnızca gerçek adını söyle.
Bu sadece Ulysses'in beni güvenilmez kılma
çabası.
Bana yalnızca gerçek adını söyle.
Valentin Gregorievich Mironov benim gerçek
adımdır.
1924'te, Bobruisk'te doğdum.
"Devlet Uluslararası İlişkiler
Enstitüsü"nde görev yaptım.
Donanma İstihbâratı'nda üç yıllık bir hizmette
bulundum.
Karımın adı Tamara Markovskaya.
Çocuklarımın isimleri Anatoly ve Sergei.
Babam bir viyolonsel sanatçısı.
Ben ise keman çalarım.
Bütün istediğim özgürlüğüme kavuşmak.
Kaldırın onu.
İyi misin?
Üzgünüm.
Bana ne yaptığını görüyor musun?
Şimdi bana sadece gerçeği söyle.
Çünkü gerçeği ortaya çıkarıncaya kadar burada
kalacağız.
- Size zaten gerçeği söyledim.
- Ben gerçeği öğrenmek istiyorum.
- Bana asıl adını söyle.
- Adımı biliyorsunuz.
Bayım, lütfen, ben yalan söylemiyorum.
Sana inanmak istiyorum, ama inanmıyorum.
Anlıyor musun?
Şimdi, bana adını söyle.
Benim adım Mironov.
Valentin Gregorievich Mironov.
- Adın bu mu?
- Evet.
- Gerçekten adın bu mu?
- Evet.
Adım bu.
- Bana adını söyle.
- Size adımı söyledim.
Size yüz kere söyledim.
Hiçbir yere gitmiyoruz.
Sadece bunu bilmeni istiyorum.
Hiçbir yere gitmiyoruz.
Ne bu gün, ne yarın, ne gelecek hafta, ne de
gelecek ay.
Yuri Modin.
Köstebeğiniz o.
Ben köstebek değilim.
- Anlıyor musun?
- Size başka bir şey söyleyemem.
Tam burada önünde duracağım.
Aynı pozisyonda.
- Benim adım bu.
- Nedir senin adın?
Adım Valentin Gregorievich Mironov.
Benim adım bu.
Bana adını söyle.
Benim başka bir adım yok.
- Söyle şunu.
- Başka adım yok.
- Bana adını tekrar söyle.
- Adım bu.
- Valentin Gregorievich Mironov.
- Bana adını tekrar söyle.
- Valentin Gregorievich—
-
Bana kahrolasıca adını söyle!
Mironov!
- Valentin Gregorievich Mironov!
- Çok uzun bir süre burada olacağız.
Bu benim adım!
Valentin Mironov!
- Kapa çeneni!
Kapa çeneni!
- Söyledim size.
Başka adım yok-- Bana adını söyle!
Bana adını söyle!
Bana kahrolasıca adını söyle!
Bana adını söyle!
Bana adını söyle!
Haydi, yırtın üstündekileri!
Soyun onu!
Oturtun.
Adın.
Senin adın ne?
Bana adını söyle.
Adın ne?
Efendim, bu "Lizerjik Asit
Dietilamid".
LSD olarak adlandırılır.
Bir "doğru beyan serumu" olarak,
bazı çok olumlu sonuçlar elde ettik.
Bakın, bu o.
Baba.
Sovyet gücü bir masal.
Büyük bir gösteri, ama hiç yedek parça yok.
Hiçbir şey çalışmıyor.
Üstüne boya vurulmuş pastan başka hiçbir şey
değil.
Peki ya siz.”
Askeri-Endüstriyel
İttifakı"nızı sürdürebilmek için "Rus Masalı"nı diri tutmak
zorundasınız.
Sisteminizin varlığı, Rusya'nın ölümcül bir
tehdit olarak algılanmasına bağlı.
Rusya bir tehdit değil.
Asla bir tehdit değildi.
Hiçbir zaman da bir tehdit olmayacak.
Rusya, şişmiş, çürümüş bir inektir.
Ben Valentin Gregorievich
Mironov'um ve özgürüm.
Kahretsin.
Kahretsin!
Arzu ederseniz, doğru ifade serumunu almaya
rıza göstereceğim, Edward.
Saklayacak hiçbir şeyim yok.
Ben olduğumu söylediğim kişiyim.
Biliyorum.
Bilgiyle dünyaya açılmak üzere aramızdan
ayrılanları uğurladık, nereye giderlerse gitsinler, ne yaparlarsa yapsınlar,
asla yalnız olmayacaklar.
Daima bizim bir parçamız olacaklar.
Ve diyoruz ki, "Kemikadamlar",
buradayız.
- Buradayız.
- Buradayız.
Sigara içtiğini bilmiyordum.
Hakkımda bilmediğin birkaç şey var.
Buradaki bir eleman alım sorumlusuyla
konuştum.
CIA'ye katılmayı çok istiyorum.
Yapabileceğin pek çok iş var, Edward.
Bu konuyu enine boyuna düşünmeni istiyorum.
Bu konuyu dikkatli bir şekilde düşündüm.
Yapmak istediğim iş bu.
Teşkilata katılmak istiyorum.
Benimle gurur duymanı istiyorum.
Seninle gurur duyuyorum.
Ben kararımı verdim, Baba.
Ona engel olabilirsin.
Neye bulaştığından haberi yok.
Ona engel olabilirsin.
- Ona ne yapacağını söyleyemem.
- Evet, söyleyebilirsin.
- Hayır.
Yapamam.
- Evet, yapabilirsin.
Çünkü bunu senin için yapıyor.
Çünkü onunla gurur duymanı istiyor.
Çünkü sana daha yakın olmak istiyor.
Onu reddetmelerini sağlayabilirsin.
Kesinlikle olmaz.
Bunu ona yapamam.
Tabii ki yapmazsın.
Kendinden başka hiç kimse için parmağını bile
kımıldatmazsın.
- Bu haksızlık.
- Haksızlık mı?
Bu haksızlık.
Sana en fazla ihtiyaç duydukları zaman,
insanları yüzüstü bırakıyorsun.
Ben insanları yüzüstü bırakmam!
- İnsanları yüzüstü bırakıyorsun!
- Ben insanları yüzüstü bırakmam.
Gerçek bu.
- 22 yıldır sana destek oldum.
- Bana destek mi oldun?
Sana destek oldum.
Birine destek olmanın ne demek olduğundan
haberin bile yok.
Hem sana, hem de ona destek oldum, Ona iyi bir
baba olmak için her şeyi yaptım.
- Yaptığın böyle bir şey yok!
- Seninle onun yüzünden evlendim!
Beni sevmediğini biliyorum, ama onu
seviyorsun.
Yine de, ne olursa olsun, ona destek olmalı ve
onu korumalısın.
Oğlumu korumam gerektiğini bana hatırlatmana gerek
yok.
Bana, onu koruyacağına dair söz ver.
Onu koruyacağım.
Bugün, Havana'da, Fidel Castro herkesçe
bilinen suça bulaşmış şahısları Küba'dan sınır dışı etti.
Castro, pek çok Amerikalının rağbet gösterdiği
tatil merkezleri olan, o kişilere ait otellere ve kumarhanelere el koyuyor.
Castro, geçen altı ay içerisinde, Amerikalı iş
adamlarından, 1 milyar doları aşkın bir ulusallaştırma elde etti, ve Komünist
diktatörün bundan sonra ne yapabileceğine ilişkin bir rivayet yok.
Bir şapka hakkında, bir adamla görüşmek
istiyorum.
Castro onu evine gönderinceye kadar, orada üç
kumarhanesi vardı.
Yanındakiler, çenelerini sıkı tutmayı iyi
biliyorlar.
Münasip bir yaklaşımla, yardım edebilir.
Ayrıca çok yurtsever biridir.
Jimmy.
Bay Carlson.
Tina, çocukları al.
Haydi, çocuklar.
Haydi, haydi.
Kumsala gidiyoruz.
Haydi, gidelim.
Anne, lütfen.
Oturun.
Biraz su, kahve ya da başka bir şey ister
miydiniz?
Gidebileceğimiz başka bir yer var mı?
Pekâlâ, Baba, kumsala gidiyoruz.
Kısa bir süre sonra dönmüş oluruz.
Başlarında biri olmaksızın suya girmemeleri
için dikkatli ol.
Merak etme, boğulmalarına izin vermem.
Ayakkabılarını giyip giymediklerini kontrol
et.
Tabanları kızaracak.
Ayakkabılarını alıyoruz!
Tamam, haydi.
Gidelim.
Benimle ne hakkında konuşmak istiyorsunuz?
Hükümet sizi bazı eylemlerinizden dolayı sınır
dışı etmek üzere.
Daha iki aylıkkenden beri bu ülkede
bulunuyorum.
Bu beni ne yapıyor, İtalyan mı?
Ben Amerikalıyım.
Ve onlar beni geri göndermeye mi çalışıyor?
Sınır dışı etme kararının, yeniden gözden
geçirilmesini sağlayabilirim.
Ulusal güvenlik açısından son derece hassas
olarak tasnif edildin.
Bize yardım edebilirsen, hükümeti peşinden
alabilirim.
Sizler, beni korkutan adamlarsınız.
Büyük savaşlar yapan bir milletsiniz.
Bizim gereğini yerine getirdiğimiz savaşlar,
gösterişsiz olanlar, Bay Palmi.
Size bir şey söyleyememe, izin verin.
Biz İtalyanların, aileleri var,
kiliseleri var.
İrlandalıların anavatanları var.
Yahudilerin gelenekleri var.
Hatta zencilerin, müzikleri var.
Peki ya sizler, Bay Carlson?
Sizin neyiniz var?
Amerika Birleşik Devletleri.
Sizler sadece ziyaretçisiniz.
Başkan, operasyon üzerindeki gürültü
seviyesinin aşağıya çekilmesini istiyor.
"Deer Island, 30 Mart 1961"
"Deer Island, 30 Mart 1961" Kaç adam gerekiyor?
Bin beş yüz.
Ona, öncekinin yerine, "Bahía de
Cochinos"a çıkacağımızı söyle.
Gürültü seviyesi aşağıya çekilecek.
İçeride görüşürüz.
Ne hakkında konuştuğumuzu duydun mu?
Hayır.
Hiçbir şey duymadım.
Eğer duyduğun bir şey varsa, bu odada kalması
gerekiyor.
Bunun farkındayım, Baba.
Pekâlâ, tamam.
"Kemikadamlar!”
Buradayız!
Şükran duasını muhterem Christiansen yapacak.
İlkönce Teşkilat, Tanrı ikinci sırada.
Tanrım, kardeşlerimiz ve sevdiklerimizle
tekrar birlikte olmak üzere, güvenli bir
şekilde bizleri buraya ulaştırdığın için sana şükürler olsun.
Dualarımız, bu sene, Tanrı'nın şefkatli
kollarına almayı münasip gördüğü kardeşlerimizle birlikte.
Saygıdeğer büyüğümüz Senatör John Russell.
Bay Stephen Loomis-- Dans etmek ister misin, Clover?
Uzun zamandır, Clover diye hitap edilmemiştim.
Annemle yaşamak üzere Phoenix'e gidiyorum.
Kilise çanlarının çalmasını dayanak alarak, fotoğrafın
çekildiği zaman ile, kaydın yapıldığı zamanın aynı zaman dilimi olduğunu
varsayacağız.
İki haftalık bir periyot için, gece 10:00'da
veya o civarlarda, .
"Washington D. C. , 26 Nisan 1961"
İki haftalık bir periyot için, gece 10:00'da veya o civarlarda, .
"Washington D. C. , 26 Nisan 1961" büyük
hava alanlarından yapılan uçuşların tarifelerini kontrol ettik.
Dokuz şehre doğru yapılan uçuşlar vardı.
Altı tanesi, Belçika yapımı bir fan
bulunabilme ihtimali olan yerlerdi.
Bu yerlerden beş tanesi, aynı zamanda ya
tropikal iklime sahiptiler ya da yaz aylarındaydılar.
Bunlardan üçü, Fransızca konuşulan yerlerdi.
Kasetin Dakar, Abidjan veya Kongo-Leo'dan
birinde kaydedildiğini düşünüyoruz.
Hepsi tarih oldu.
Merhaba, Anne.
İzin ver, sana göstereyim.
Gördüğün gibi, kameralar yok, kaydediciler
yok.
Öğrenmek için başka hiçbir şey yok.
Senin için bunu çalabilir miyim?
Her şey bir sır.
Sırlarla büyütülmüşsün.
Kendi öz oğlunun bilemeyeceği öylesine büyük
bir sır neydi?
Dışarıda ayak üstü konuşuyorken, duymamam
gereken bir şey duydum ve konuşmasına kulak misafiri olduğumu anladı.
İspanyolca bir şey söylediklerini duydum.
"Bahía de Cochinos.”
"Bahía de Cochinos.”
Ondan korkuyorum.
Burada, benimle güvendesin.
Birbirini gerçekten seven insanlar arasında
sırlar yoktur.
Sana söylemek istediğim bir şey var.
Seni çok seviyorum.
Seni çok seviyorum.
Bir süre için çalışkan bir değerimiz oldu.
Şu âna kadar.
Oğlunu seviyor.
Bazen, casuslar bile aşık olur.
Oğlunu koruyabiliriz.
Onun güvenliğini sağla.
Bundan hiç kimsenin haberi olmaz, hatta
oğlunun bile.
Buna karşılık, bütün yapman gereken yardımın
gerektiğinde, bize yardım etmek.
Bunu görmek isteyeceğini düşündüm.
Çok güzel bir kız.
Ona aşık olmasının nedenini anlamak kolay.
Senin için çok zor bir durum olduğunu
biliyorum.
Fakat korkarım ki, çok yakında, yanıtını almam
gerekecek.
Senin için, neyin daha önemli olduğuna karar
vermelisin.
Ülken mi, yoksa-
-
Yoksa oğlun mu?
O kız sandığın gibi biri değil.
O bir dost değil, Edward.
Sana inanmıyorum.
Neden sana inanmak zorunda olayım?
Hiç kimseye güvenilmeyeceğini bana sen
söyledin.
Gerçek yaratmak senin uzmanlık alanın.
Onu seviyorum.
Ondan benimle evlenmesini istedim.
Bunu benden koparıp almana izin vermeyeceğim.
Artık seni koruyamam, seni güvende tutamam.
Güven mi?
Güven mi?
Ben asla kendimi güvende hissetmedim.
Her zaman korku içerisindeydim.
Her zaman, sana çok kötü bir şey olacak diye
korku içinde yaşadım.
Sana olmasa, anneme ya da bana bir şey olacak
diye.
Daima korku içerisindeydim, çünkü her şey bir
sırdı.
Edward.
- Merhaba, girebilir miyim?
- Evet.
Elbette.
Her şey yolunda mı?
İşten eve doğru yola çıkmıştım, ve karşı
konulamaz bir şekilde, keman çalmanı dinleme isteğine kapıldım.
Keman çalmak mı?
Fakat-
-
Edward, çok yorgunum.
Yarına kadar bekleyemez mi?
Şimdi çalarsan, minnettar olurum.
Şimdi mi?
Senden sadece doğru olan bir şey duymak
istedim.
Dikkatsizdi.
FBI.
Tutuklusun.
Ayağa kalk.
Basit görünüşlü gizlemeyi öğrenmemiştin.
Beni nereye götürüyorlar?
Ülkeme dönemem.
Artık bana güvenemeyeceklerini biliyorsun.
Bana ne yapacaklarını biliyorsun!
Üzgünüm, Edward.
Seni gerçekten sevdim.
Kastettiğim o.
Aslında başka bir dünyada, birbirine çok yakın
dostlar olurduk.
Hâlâ orada mısın, Anne?
Korktuğun başına geldi.
Kendine ait bir ülke bile olmaksızın, yalnız
ve arkadaşsız kaldın.
Uğruna mücadele etmek için yeni, uçsuz
bucaksız bir yerimiz var.
Yıldızlar.
Teklifin.
Reddetmek zorundayım.
Küba'yı geri alma teşebbüsümüzü durdurmayı
başardın.
Bedel ödendi.
Oğluma zarar vermene gerek yok.
Bu iş yalnızca seninle benim aramda kalsın.
Çok güzel.
Bekleyeceğim.
Ama, benim için önemli olmasına rağmen, senin
için fazla değerli olmayacak bir sorunda bana yardım etmeni isteyeceğim bir vakit
gelecek.
Yarının ne getireceğini asla bilemezsin.
Dostlar düşman olabilir ve düşmanlar da dost.
Şu kız, ikimiz de artık ona güvenemeyiz.
Ama ailenin bir parçası olmak üzere.
Aile kavramına inanırım.
Ailenin bir parçası olmasını istiyorsun, öyle
değil mi?
Seni görmek güzeldi.
Tekrar görüşeceğiz, sevgili dostum.
Rahatsız ettiğim için üzgünüm.
Kızıma bir hediye almak istiyorum.
Hiç bozukluğum kalmamış.
Fiyatı nedir?
Fiyatı bir dolar.
İşte.
Bir hediye.
Birleşik Devletler Hükümeti’nden saygılarla.
Demokratik bir düzende cömert davranmak önemli
bir ilkedir.
Teşekkür ederim.
Peki o nerede?
Onunla kilisede buluşacağız.
- Onunla tanışmak için sabırsızlanıyorum.
- Onu seveceksin.
Onu seveceksin.
Evet, bu iyi.
Haydi, içeri gir.
Merhaba, Margaret.
Haydi kutlayalım.
Biraz şampanya getireyim.
Uçuş nasıldı?
Uzun sürdü.
Nasıl, Phoenix'te yaşamak hoşuna gidiyor mu?
Uzunca zamandır ilk kez rahat uyudum.
İşte başlıyoruz.
Mutluluğunuza.
Mutluluğunuza.
Karın-
-
Ne yaptın sen?
İçeriye girer misin, Anne?
İçeri gir, Anne.
Lütfen, yalnızca kiliseye gir.
O hamile.
Yapamazsın-
-
Yapmış olamazsın.
- Yapamazsın.
- Hayır.
Seni seviyorum.
Seni çok seviyorum.
”Gerçeği
bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak" İncil-Yuhanna 8:32
-
Bay Wilson?
- Bay Hayes.
- Daha önce buraya geldiniz mi, Anne?
- Hayır, gelmedim.
Bu fikir kimden çıktı?
Gizli kalması gerek.
Bay Allen Başkan'a istifasını sunacağını
bildirdi.
İsviçre banka hesapları ile ilgili bir şeyler
varmış.
Nereden geldi bunlar?
Arabadaydılar.
Onları buraya siz gönderdiniz sanıyordum,
efendim.
Öyle görünüyor ki, açgözlü piç, yıllardır
uzaklarda bir yerde para saklıyormuş.
Hesap özetlerini ele geçiren her kim ise,
Allen'a bir kutu da İsviçre çikolatası göndermiş.
Bunu yapan sen değilsin, öyle değil mi?
Başkan, benden Teşkilatın başına geçmemi ve benim
inisiyatifim altında tepeden tırnağa bir temizlik yapılmasını istedi.
Güvenebileceğim birine ihtiyacım var.
Sonuçta, biz hâlâ kardeşiz.
Bu bina sensiz inşa edilemez.
Sen CIA'in her şeyisin.
Kim bilir, kendi güvenliğin için elinde benim
hakkımda da bir sır bulunduruyor olabilirsin.
Bütün bu kat, senin dünyanın bir parçası
olacak.
"Karşı İstihbârat".
Etrafa bir göz at.
Dikkatimden kaçan bir toplantım vardı.
Hayal edebiliyor musun?
Mahremiyetimize girebileceklerini sanıyorlar.
Sanki onlara müsaade edecekmişiz gibi.
Bir keresinde, bir senatörün
bana, CIA hakkında sohbet ederken, "CIA"in önünde neden
"the" takısı kullanmadığımızı sorduğunu hatırlıyorum.
Ben de ona şunu sordum: "siz, Tanrı'nın
önüne "the" takısı koyuyor musunuz?”
Hakkımda
söylediklerinde haklılar.”
"Zayıftım.
Bir korkak.”
"Kendimi pazarlık konusu ettim.”
""Şerefimi.
Ailemi.
Ülkemi.”
"Kendimden
utanıyorum.”
"Karıma:
Sana bunu yaptığım için üzgünüm.”
"Oğluma:
Yürekli
bir adam olarak yetişeceğini, umuyorum.”
"İyi
bir eş, iyi bir baba olarak.”
"Her
ne yaparsan yap, umarım, dolu dolu, güzel bir yaşam sürersin.”
"Umarım,
bütün hayallerin gerçeğe dönüşür.”
"Sizleri
seven eşiniz ve babanız.”
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar