Print Friendly and PDF

Enayi – Durak

 


Filmden

Ne ara insanları umursamaya başlar oldun?

800'ü bir seferde ölebileceği için mi?

Onlar birer birer ölürlerken umurunda değiller miydi?

Her bütçeden kendine biraz pay aldığında onları umursuyor muydun?

Yollar berbat, çukur kaynıyor.

Üstüne sürekli kazalar oluyor tabii.

İnsanlar ölümüne içiyor, birbirlerini öldürüyor.”

Hazırlayan: BATU ANADOLU17/04/2015

23 Ekim 2011 Van depremi, maalesef hepimizin hayatında geçmişe dair acı bir anı olarak kaldı. Yüzlerce insanın ölümüne neden olan bu faciada kapitalizm, devlet ve bürokrasinin imzasını görmek hiç de güç değildi. Bu imzayı silme görevi ise medyaya düşmüş; sistemdeki sorunlar değil, onun “kötü çocukları” ortaya atılarak sistemin bekası sağlanmıştı. Nasıl 1999 depreminin tek suçlusu Veli Göçer’se bu sefer de Salih Ölmez vardı.

Bu girizgahın nedeni, Yuri Bykov’un son filmi Enayi-Durak’ın da benzer bir konuyu işlemesi. 34 yaşındaki Rus yönetmen; bir önceki filmi Mayor’da, kaza sonucu bir çocuğun ölümüne neden olan bir polisin yaşadığı vicdani ikilemini ele alarak sisteme eleştirel bir yaklaşım sergilemişti. Enayi de ise yıkılmak üzere olan bir bina üzerinden çürümüş bürokratik ilişkileri ele alıyor.

Bir tesisatçı olan Dima, tamir işi için yaşadığı şehrin fakir mahallelerinin birinde yer alan dev bir binaya gider. 820 kişiye ev sahipliği yapan bu eski yurt binasının yıkılmak üzere olduğunu anlayarak belediye başkanına başvurur. Fakat belediye başkanı ve diğer bürokratik görevliler, bu sorunun nedeninin ceplerine attıkları paralar olduğunu iyi bilirler Olay, insanları binadan çıkarmak yerine ölümlerine göz yumma noktasına ilerledikçe Dima’nin hem kendisini hem de ailesini etkileyen kararlar alması gerekir.

Locarno Film Festivali’nden üç ödülle dönen Enayi, kurdukları bozuk düzenin bir bina gibi çökmesinden korkan bürokratları önümüze getiriyor. Halka sözde yardım eden, yaşadıkları şehrin çehresini değiştirdikleri için kendileri çalıp kendileri oynayan bu grubun aslında ne kadar kırılgan ve korkak olduklarını görüyoruz. Git gide artan kazanma hırsının ve daha fazlasını istemenin sonucunda, insan hayatının gayet kolay biçimde göz ardı edilmesi; kapitalist toplumu ve onun rasyonel ahlakını ortaya koyuyor. Devlet kendisini muhalif olan her şeyden korumak için yapılandırırken, halka verdiği az sayıdaki haklar üzerinden kendisini “özgürlük sağlayıcı” olarak tanımlıyor. Aslında bu özgürlük alanı; sistemi sürdüren “kazanma hırsı”na sahip bireylerin hizmet adı altında ceplerini doldurması ile sonuçlanıyor. Öyle ki kendisini elit gören bu güruhta yer alan insanlar, kendi ailelerinin bulaştığı pislikleri rüşvet ile temizlerken, fakir halkı “pislik” olarak görmeye devam ediyorlar. “Şu mektepler olmasa maarifi nasıl güzel idare ederdim” misali, bürokratlar da yıkılmak üzere olan yurtta yaşayan insanlara birer fareymiş gibi bakıyorlar.

Bykov, bu eleştirel söylemi zaman zaman oldukça yüksek bir perdeden yapıyor. Özellikle Belediye Başkanı Nina Galaganova –ki kendisi ‘Mama’ olarak adlandırılıyor ve mafyavari bir yapıya göz kırpılıyor-, Dima’dan duyduklarından sonra panik olarak bütün kirli çamaşırları ortaya döküyor. Uzun süren bu sahnenin ardından benzer bir sahnede daha bürokrasinin kirli oyunlarını öğreniyoruz. Her ne kadar kapitalizmden söz etsek de Nina karakterinin yükseliş öyküsü üzerinden komünizm de payını alıyor. Açıkçası Bykov, bu noktada fazlasıyla didaktik bir anlatımı tercih ediyor. Belki Batı seyircisini daha çok şaşırtabilecek bu yaklaşım, bizim için çok yeni değil. “Yiyor ama iş de yapıyor” cümlesini ahlaki bir düstur olarak benimseyen bir halk olduğumuz için Rus bürokratların ne haltlar yediğini duymak pek şaşırtıcı değil. Fakat yönetmen anlatımda iki önemli tercih yapıyor ki, filmi bu ağır havasından çıkarıyor.

İlk olarak Bykov, her ne kadar politik bir drama kayabilecek bir senaryoya imza atsa da bunu sürükleyici bir gerilim filmine döndürmekte zorlanmıyor. Özellikle gece çekimleri ve olaya polisin de dahil olmasıyla saf ve iyi karakter Dima ile özdeşleşme kuruyoruz. Bu da ilginç bir nokta çünkü Dima, belki de izleyiciye en uzak karakter. Vicdanı temsil ediyor ve gerçekten de insanların hayatlarını düşünüyor olsa da izleyici olarak beklentimiz, Dima’nın kendisini bu işin içinden çekip çıkarması ve ailesine dönmesi. Bykov, izleyiciyi de kendi ikilemi içerisinde bırakıyor ve “ben ne yapardım?” sorusunu sorduruyor. Başlı başına gerilim unsuru olan bu soruya ek olarak bina sahnelerinde kullanılan ses efektleri ve tiplemeler, izleyiciyi diken üstünde tutuyor.

Diğer tercih ise filmin kapitalizmi ele alırken, onunla birlikte lümpen proletarya kavramını da es geçmemesi. Karl Marx’ın devrime giden yolda bir engel olarak tanımladığı lümpen proletarya; işçi sınıfı içerisinde yer alan, tüketime ve bunun üzerinden burjuvaya bağlı bir hayat sürdüren, hayata karşı bir duruşu olmayan kişileri temsil eder. Maddi imkansızlıklardan dolayı bu sınıfa dahil olan bireylere, yıkılmak üzere olan binada rastlıyoruz. Karısını şiddet uygulayan adam, bütün gün uyuşturucu alan gençler gibi tiplemelerin, farkında olmadıkları bir ölüme doğru yelken açmaları sonucunda Dima’nın ve onların kurtuluşu işbirliğinden geçmek zorunda. Yönetmen sıklıkla Dima’yı sabit değişmeyen olarak alıyor ve kamerayı onun etrafında döndürüyor, “siz busunuz” diyor. Oyunculuklara da ayrı bir parantez açmak lazım. Dima rolünde Artyom Bystrov ve belediye başkanı rolünde Natalya Surkova, diğer oyuncuları gölgede bırakırken bunu çok da büyük oynamayarak yapıyorlar. Filmin izleyiciye samimi gelen dilindeki başarı da şüphesiz gösterişsiz oyunculuklar ve diyaloglardan kaynaklanıyor.

Filmini; geçen yıl hayatını kaybeden ve yine Rus toplumunu eleştirel bir gözle anlatan yönetmen Aleksei Balabanov’a adayan Yuri Bykov, etkileyici bir filme imza atıyor. Bazı anlarda müzik kullanımını ya da tekrarları abartarak düşünme alanı bırakmasa da kapitalizmin ipliğini, başarılı bir gerilim filmi üzerinden pazara çıkarıyor.

Budala (2014) Durak/Enayi

116 dk

Yönetmen:Yuriy Bykov

Senaryo:Yuriy Bykov

Ülke:Rusya 

Tür:Dram

Vizyon Tarihi:09 Ağustos 2014

Dil:Rusça

Nam-ı Diğer:The Fool

Oyuncular

 Artyom   Bystrov

 Natalya   Surkova

 Yuriy  Tsurilo

 Boris   Nevzorov

 Kirill  Polukhin

Özet

800 kişinin yaşadığı derme çatma bir binada her tipten insan bulunmaktadır. Bunlardan biri olan Tulskiy su tesisatçılığı yapmaktadır. Apartmanın düzenbaz yöneticisinin kirli işlerine de karşı durmaktadır. Binanın risk altında olduğunu ve yıkılmaya yüz tuttuğunu anlayınca etrafındakilerle bir araya gelerek çözüm bulmaya çalışır ve çok uzun bir gece başlayacaktır

Altyazı

Altyazımın bu versiyonu ailece izlemek isteyenler için sansürlüdür!

- Televizyonu görmemi engelliyorsun.

Kaçıl!

- O zaman yeri kim süpürecek?

Sen mi?

- Arkan televizyonu kaplarken televizyonu nasıl izleyebilirim?

- Önce şunu bitireyim!

Aptal karı!

Senin yüzünden dizimi kaçırıyorum!

- Sen git de şu lambayı düzelt!

- O lambayı münasip bir yerine koy!

- Vera, para nerede?

- Hangi para?

- Hangi para olduğunu biliyorsun.

- Hiç param yok.

Dün kalan az bir şeyi ekmek almak için harcadım.

Maaş gününe kadar kuruş kalmadı.

Dolaptaki rafın altında saklıyordum.

Öyle mi?

Evde yiyecek yemek yok, ama senin zulan var demek?

- Nerede şu para?

Tir tir titrediğimi görmüyor musun?

- Kolya   paranı ben almadım.

- Şimdi suratına bir tane çakacağım.

Yemin billâh parayı ben almadım.

Lütfen, bana vurma.

Nasıl oldu da senin gibi tembel bir asalakla kalakaldım!

Bütün gün kütük gibi o kanepede yatıyorsun.

Artık buna katlanamıyorum!

- Param nerede?

Sen aldın.

- Almadım.

Git başımdan.

Uzak dur benden çatlak herif!

- Param nerede?

Şimdi seni boğazlayacağım.

Param nerede dedim sürtük?

- Deli misin sen?

- Nerede?

- Çek şu ellerini üzerimden!

Param nerede?

Nerede, seni sürtük?

Bırak onu!

Uzak dur ondan şerefsiz!

Ona dokunmaya cüret etme!

- Param nerede alçaklar!

- Ona dokunma dedim!

- Seni sürtük!

Ne yapıyorsun şerefsiz herif?

DİŞ HEKİMLİĞİ  

Artyom Bystrov

Bir Yury Bykov filminde  

ENAYİ

ondan sonra adam sarhoş döndü tabii.

Yıkılmaya yüz tutmuş duvarlar, çökmüş tavanlar ve de etrafa yayılan küf;

Hükümet binasının hemen karşısındaki bölge sakinleri bu koşullarda yaşıyor.

Ama belli ki, Valilik Makamı'nın penceresi başka bir tarafa bakıyor.

Bu ahşap barakalar 1950 yıllarında geçici olarak inşa edilmişti ve 

o zamandan bu yana hiç restore edilmediler.

Ancak gelin görün ki 

yolun karşı tarafında bir inşaat projesine başladılar.

Bir konut değil, 

bölge hükümet yetkilileri için iki katlı bir otopark inşaatı.

Maliyeti ise 330 milyon rubleyi aşacak.

Gerçekten sınavdan geçebileceğini düşünüyor musun?

Sen ne düşünüyorsun?

Herkes birilerine rüşvet vermen gerektiğini söylüyor.

Öyleyse sen de onlara kulak asma.

Çocuk gibisin, Dima.

En azından denemeye değer.

Ya da çalışmayı bırakıp birinden borç mu alsam?

- Bu sınavı geçsen ne olacak ki?

- Fedotov'un yerini devralabilirim.

Önce milletle arkadaş olman gerek, onlara göre sıkıcı bir talebesin.

"Bize bilgiçlik mi taslamaya çalışıyorsun," diyeceklerdir.

Kesin öyle derler.

Kesin.

Masha, sofrayı hazırla artık!

Geliyorum!

Dima, Anton'a göz kulak ol.

Baba!

Yine bankı kırıyorlar.

- Nereye gidiyorsun?

- Anne  - Kafanızı yaracaklar!

- Kes şunu.

Kaçıl önümden!

Dima, peşlerinden koşuşturduğun yeter.

Bu yaptığının ne faydası var ki?

O bankı tamir etmekten bıktım artık.

Onları bu sefer kesin yakalayacağız.

Haydi, gidelim.

- Ne yapıyorsunuz alçak veletler?

- Hadi oradan!

Bu serserilerin bacaklarını koparmak gerek.

Veletleri yakalayamadın mı?

Burada takılanlardan birini bulacağım ve ebeveynleriyle konuşmaya gideceğim.

Gitsen ne olacak ki?

Sana "defol git" diyeceklerdir.

Hadi gidip yemek yiyelim.

Bunu daha sonra onarırım.

- Çok yağlı değil, demi?

- Değil.

- Yanında biraz ekmek ye.

Sonra yok yere mide ekşimesi olursun.

Biraz daha ister misin?

- Dur da önce tabağımdakini bitireyim.

- Hâlâ sıcak mı?

- Gayet iyi, az rahat ol.

- Hadi, tatlım.

Ham-ham yap.

"Ham-ham"ı seviyor musun?

"Ham-ham"mış.

Çocuğa şeker yediriyorsun, sonra normal yemek yemesini mi bekliyorsun?

Yine başlama lütfen.

Haydi, ham-ham yap.

Oğlan geceleyin acıktığında yemekleri kendin ısıtırsın.

Hadi, ye biraz.

Ee onları yakaladınız mı?

Onlara kim yetişebilir be?

Dörtnallı atlar gibi koşuyorlar.

Boş verin o bankı artık.

Onu yüz defa tamir etmişsindir.

Komşular size gülüyor.

- Kendileri tamir edeceklerine gülüyorlar.

Buz gibi zeminde otururlarken popoları donuyor.

Bu komik değil.

Bu hayvanlar bugün-yarın güçlerinin farkına vardıklarında   bir dahaki sefere kafanızı patlatırlar.

- O zaman biz de polisleri ararız.

- Polisler bunu umursar mı dersin?

Daha geçen ki kavgayı durdurmak için kıllarını bile kıpırdatmadılar.

Dima  Ne düşünüyorum biliyor musun?

Ivlev; garajını, yazlık evini, arabasını neredeyse bedavaya satıyor.

Bugünlerde zaten hayırsız ayyaşın teki.

Bankadan kredi almalısınız.

Ben de ehliyetimi nihayet kullanabilirim.

Anne, sana söyledim ya.

Sömestr için ödeme yapmam gerekiyor.

Ona bir-iki şey de sen söylesene.

Ne söyleyeyim?

Kendi kararını verebilecek yaşta.

Salak herifler.

Bu şekilde bu hayatta bir şeylere asla sahip olamayacaksınız.

Asla.

Ömrünü dürüst, kibirli davranarak geçirdin.

Şimdi de oğlum aynı şeyi yapmayı planlıyor.

Sadece 2 yılım kaldı, anne.

Sonra o garajı satın alırız.

İstediğiniz gibi yaşayabilirsiniz.

- Neyin var senin?

- Hiçbir şeyim yok!

Diğer insanların her şeyi var!

Utancımızdan yüzlerine bakamıyoruz.

Sağlık durumumuz bile berbat.

Babanın sırtı kötü ve yüksek tansiyonu var.

Benim bacaklarım da beni anca mutfağa götürebiliyor işte.

Ivan, sahiden de böyle yapınca şansın yüzümüze güleceğini mi düşünmüştük?

20 yılımı hastanede köle gibi doktorluk yaparak geçirdim.

Şimdi eski ofisimdeki yerleri paspaslıyorum.

El mahkûm olunca ne yaparsın?

Emekli maaşıyla geçinmeye çalış da görelim!

Onun emekliliği de yakın artık.

30 yıldır o vincin üzerinde kül yutuyor.

Hâliyle akciğerleri tıkandı.

Her gece berbat öksürüyor.

Bakalım önce hangisi olacak.

Malûlen emeklilik mi yoksa-- - Tedavi masraflarınızı ben karşılarım.

Senin desteğini istemiyorum.

Bu hastalıklara bir hiç uğruna mı düştük?

Bu kadar çok çalıştık çünkü bir adam olmanı ve 

güzel bir hayatın olmasını istedik!

Anton için de istedik.

- Ne yani, adam değil miyim?

- Enayisin!

Onları rahat bırak artık.

Anca ders veriyorsun.

Onlardan ne istiyorsun?

- Ben onun annesiyim.

Hiç, bir şeyler alma gereği mi duydun sanki.

Al, armut da dibine düştü işte.

- Yine başladı.

- Haksız mıyım yani?

Anca "bize ait olmayan şeye   ihtiyacımız yok" diyorsun.

Bir şeyin bize ait olduğu hiç olmadı zaten!

Dürüst davrandın da ne oldu?

Tüm hayatını sefalet içinde yaşadın işte.

Bu kadarı yeter.

Dırdırından gına geldi artık.

Ezik adamın tekisin.

Buradaki herkes senden bıkıp usandı.

Aynen öyle!

Bilhassa en başta sen!

İnsanlar sağdan soldan çalıp çırpıyor, ama ben çalmıyorum işte!

Eve paslı bir çivi bile getirmedin!

Borular sızdırıyor ama senin umurunda bile değil!

Karasev'ler bile borularını değiştirdi!

- Herif o boruları depodan çaldı!

Doğrusu o!

İnsanlar kendileri ve yuvaları için yapıyor!

Sen neden yapmadın?

Millet seni dışlamasın diye?

Al işte şimdi hepsi seni dışlıyor!

Artık cüzamlı biriymişsin gibi senden uzak duruyorlar ve senle hiçbir şey yapmıyorlar.

- Yaşlı budala.

- Bu hâlde kendine daha genç birini bul.

- Sağ ol.

- Eksik olmayasın.

- Baba  - Bırak gitsin!

- Derdin ne senin?

- Ayıplanacak olan ben miyim yani?

Seni büyüten benim ama duyduğum—

 - Buna daha fazla katlanamam!

Günümüz çocuklarının nesi var böyle?

Ona kulak asma sen, baba.

Bir gün işe gittiğimde, birkaç eleman bir köşede, sakat işler konuşuyordu.

Bana "buraya gel" dediler.

Ben de "ne için?

" dedim.

"Depodaki paslanmaz çelik boruları araklayacağız," dediler.

Ben de şöyle dedim: "Borular bize ait değil ki.

" Şimdi sanki baş belâsıymışım gibi benden uzak duruyorlar.

Selam verdikleri bile yok.

Annen haklı.

60 yıldır hayattayım ama gel gör ki; ne dostum ne de düşmanım var.

Herkes enayinin teki olduğumu düşünüyor.

İş yerinde, işime bakıp hırsızlık yapmadığım için.

Bina holündeki ampulleri değiştirdiğim için.

Ha tabii bir de her akşam şu bankı tamir ettiğim için öyle düşünüyorlar.

Enayinin tekiyim.

Enayi falan değilsin.

Bırak şimdi 

Dima!

Seni merkezden işe çağırıyorlar!

- Bugün izinli olduğumu söyle, anne.

- Acilmiş!

Filimonov, âlem yapmaya gitmiş!

- Gitsem iyi olacak.

- Tamamdır.

- Bize ne olduğunu anlatın.

- Ne diyeyim ki?

Borular 20 yıllıktı.

İyi ki o sırada duş almıyordum, yoksa diri diri haşlanırdım.

Boru meselesi umurumda değil.

Karınla kızını ne diye dövdün?

Andrey, aşağıdaki vanayı kapattın mı?

Ne diye?

Tüm binayı susuz mu bırakayım?

Endişeleniyorum.

Baksana nasıl da patlamış.

yapma ama amirim, bu aile mevzusu.

Sorunumuzu kendi aramızda çözeriz.

Ne demezsin.

Bir dahaki sefere buraya ölü bedenleri toplamak için gelmeyelim?

Şefin gelmesini bekleyelim.

Ne yapılacağının kararını o versin.

- Delirmek için mi içtin bu kadar?

- Tabii ya.

- Karşılık verme.

Her şey yolunda.

Bu, aile mevzusu.

- En son ne zaman içtin?

- Sebep?

- Çünkü iğne etkisini gösteremeyebilir.

- İnşallah göstermez.

Bırakın da şerefsiz acı çeksin.

Kızımızı kanlar içinde bıraktı.

- Kapa şu çeneni sürtük.

- Sessiz ol.

Üç gündür bir şey içmedim.

Mahmurluğum bir türlü geçmiyor.

Zulama bakmaya gittim ama param yoktu.

Neredeyse kalp krizi geçirecektim.

Kendinizi bir de benim yerime koyun.

Kendimi/ciğerimi, yerine koyup mahvedemem.

Yanık ciddi değil.

Sadece kaynar su yanığı.

Sana merhem vereceğim.

Geceleri yanığın üzerine sürersin.

Ancak içki içersen ilaç hiçbir işe yaramaz.

Keyfin bilir yani.

Onu karakola götüreyim mi?

Yarın işe gitmesi gerekiyor, yoksa primini yine alamayacak.

Bu hâlde feragat belgesini imzalayın.

Bu belâyla uğraşmamız şart mı?

Ne diye bu sorunla uğraşıyoruz?

Çocuk musunuz da beni çağırttınız?

Bodrumdan ana vanayı kapatıp kapatmamaya karar veremedik.

- Ne diye bodrumdaki ana vanayı?

- Kendin baksana.

Ne o, benim için üzüldün mü?

Kızımız için üzüldüm.

Botları param parça oldu.

Yeni bir çifte ihtiyacı var.

Ayakları her zaman ıslak ve soğuk.

Hastalanacak.

Ne diye öyle duvara bakıyorsunuz?

Onaracak mısınız onarmayacak mısınız?

Kapa çeneni yoksa kendin yaparsın.

- Bu taşıyıcı duvar mı?

- Sen daha iyi bilirsin.

Kahretsin!

Buna ne oldu böyle?

Gidelim.

Yatmaya hazırlan bakalım.

Anne, Lena teyzemin evine gidelim.

Ondan korkuyorum.

Yatağını hazırla dedim sana.

Onlar evlerinde sıkış tepişler zaten.

Hadi yat artık.

Saat 10 oldu bile.

Ee, artık yatıyor muyuz?

Seninle yatmam.

Kızımla yatacağım.

Sen git koltukta yat.

- Bırak şimdi  - Çek elini.

Buraya gelin.

Ne oldu?

Bina sakinlerinden şikâyette bulunan başka birileri var mı?

Bugün yok ama bu bina tam bir baş belâsı.

Burası eski bir bina.

40 yıldır ayakta.

Ne diye bu kadar telaşlandın?

- Kahretsin  Burası benim bölgem değil.

Bu bina adam akıllı bir revizyondan geçmiş miydi?

Ne revizyonundan bahsediyorsun?

Sanki Fedotov'u tanımıyorsun.

Duvarlara bir kat boya attırdı, paranın geri kalanını da cebe indirip geçti.

Peki ya denetim sonucu?

Her şey yolunda çıkmamış mıydı?

Kafa mı buluyorsun?

Müfettişlere parayı koklattığın gibi problem çözülmüştür.

Artık bu binayı yıkmak gerek.

Her gün buraya gelip durmaktan bıktık.

Tavanları akar, boruları paslı.

Bir deliği yamıyoruz, ertesi günü başımıza altı tane daha delik yamama işi çıkıyor.

- Peki ya Filimonov?

Bu konu hakkında Fedotov ile konuştu mu?

- Niye umursasın ki?

Karısı onu terk etmiş.

3 gündür zilzurna sarhoş olana kadar içiyor.

Seni muhtemelen bizim ekibe aktaracaklar.

En sorunlu bölge bizimki.

Sorun ne?

- Kim bilir.

Sanırım temellerde kayma var.

- Sen ciddi misin?

Dış cephede 1.

kattan 9.

kata kadar uzanan bir çatlak var.

Binanın dışına baktım, çatlak duvarı komple yarmış.

Tüm bina yana yatıyor.

Lanet olsun.

- Şimdi ne yapacağız?

- Sessiz, sakin ol.

Şimdilik su vanasını kapayın ve evinize gidin.

Yarın Fedotov ile konuşacağım.

Hepsi bu kadar.

Görüşürüz.

Dima, ne yapıyorsun?

Uyusana.

- Bir şeyi kontrol etmem gerekiyor.

Sen ve şu kahrolası okulun.

Yarın sınavın mı var?

Kapat gözlerini, Anton.

Dima, deli misin sen?

Ne yapıyorsun böyle?

- Nereye gidiyorsun?

- Bir anda yataktan kalktı.

32.caddedeki sosyal konut yurduna gidiyorum.

Bu gece gittiğim yere.

Anladınız mı?

Hayır.

Neden bahsediyorsun sen?

- Yurdu diyorum işte.

Hatırladın mı?

- Sanırım.

Ne olmuş ki?

Bina bir hayli kötü durumda.

Zar zor ayakta duruyor.

Çatlağı var.

Her an çökebilir.

- Şaka mı yapıyorsun sen?

- Çok ciddiyim!

Az önce 9 katlı binanın   yapı levhası için kararlılık hesaplamalarına baktım.

Bina, 24 saatten fazla dayanamaz!

- Ağzından yel alsın!

- O zaman yarın Fedotov'la görüşürsün.

- Binanın temeli göçüyor!

İnsanları tahliye etmemiz gerekiyor!

- Bilirkişi raporu olmadan bunu yapmana   kim izin verir, sersem?

Bazıları 30 yıldır orada oturuyorlar.

Onları gecenin bir yarısında dışarı mı çıkaracaksın?

- Bu acil durum.

Derhâl tahliye edilmeliler!

- Ama nasıl?

Fedotov'un numarası sende var mı?

Onu arasan.

Bir şey yapmaz ki!

Herif revizyon parasını cebe indirmiş.

Beni başından savar.

Yönetim kurulundaki birinin telefon numarasını biliyordun, değil mi?

- Annen biliyor.

- Kimmiş?

Razumikhina.

Belediye başkanının ofisindeki muhasebe şefi arkadaşın değil miydi?

Birbirimizi yılladır gördüğümüz yok.

Kadını gecenin bir yarısında   bu saçmalık için rahatsız etmeyeceğim.

- Saçmalık falan değil, anne!

İnsanlar her an ölebilir!

Ara şunu!

- Bağırma bana!

- Sana onu ara dedim!

Al işte numarası.

Onu kendin ara, seni zırdeli.

- Sen ciddi misin?

- Çok ciddiyim.

Bu yaptığının bir yere varmayacağının farkında değil misin?

30 yıldır o binayı   umursamayan insanlar şimdi mi umursamaya başlayacak?

- Evet, her şeyin farkındayım.

- Panik çıkaracaksın.

Ya sonra ne olacak?

Akrabası filan olmayan insanları gece için bir yere yerleştirmek gerekecek.

Gecenin bu soğuğunda çocukları ve bavullarıyla sokakta yatamazlar.

Sonra belediyeden başka bir yere yerleştirilmelerini isteyecekler.

Onların hepsi hırsız sürüsü.

Sonra şikâyetler gelecek, insanlar işlerinden kovulacak   ve mahkemeler olacak.

Doğruyu söylüyor olsan da çeneni kapatabilirler.

- Ne yapacaklar sanki beni öldürecekler mi?

- Enayi.

Hadi sen git de Anton'u yatağına yatır.

Alo, Galya teyze?

Ben Dmitry Nikitin.

Geç vakitte aradığım için kusuruma bakma.

Galya teyze, birinle görüşmem için yardımına ihtiyacım var.

Belediye Başkanıyla.

Evet, Galaganova ile.

Hayır, hayır.

Randevu değil-- Bu acil durum!

Burada şaka yapmıyorum!

- Şu anda doğum günü kutlaması var.

- Sahi mi?

Nerede?

Anladım.

Orada olacağım.

Evet.

- Ne dedi?

- Tüm idare bir restoranda Galaganova'nın doğum gününü kutluyormuş.

Görüşmem için bundan daha iyisi olamazdı.

- Şu anda hepsi sarhoştur, şimdi gitmen-- - Belki sarhoşken daha iyi davranırlar.

Daha cömert olurlar.

- Göreceğiz.

Emin misin?

Beni bekleyin.

Ah, yüce Tanrım.

Çocuk başını belâya sokacak.

Tanrım.

- Çay yapıver.

- Tanrım  Tamam.

  Viktor Tsoi - Peaceful Night #

# Evlerin çatıları günün ağırlığı altında titriyor # # Göksel bir çoban # # Bulutları güdüyor # # Şehir, ışık saçmalarıyla geceyi ateşe tutuyor # # Ancak gece daha güçlü # # Ululuk onun gücüdür # # Yatağına yatanlara, huzurlu uykular # # Huzurlu geceler # # Yatağına yatanlara, huzurlu uykular # <b>|AVUKAT| # Huzurlu geceler #

- Dikkat etsene.

- Kenara çekilebilirdin.

- Burada istediğimi yapabilirim.

- Ne mutlu sana.

- Gel de seninle tanışalım.

- Sonra.

Sakin ol.

O kadar da kötü müsün?

- Votka çok kötü çıktı.

- İki lokma bir şey ye.

- Affedersiniz.

Nina Galaganova'yı nerede bulabilirim acaba?

- Yemek salonunda.

- Teşekkür ederim.

- Ama o evli.

- Öğrendiğim iyi oldu.

- Ben evli değilim.

- Nereye gidiyorsun!

- Canımın istediği yere.

- Yine o kadını görmeye mi?

- Sen içki içmeye devam et.

Senden boşanacağım şerefsiz!

Boşanacağım!

Hele şükür.

Sözde 3 yıldır boşanacaksın.

Hadi dans edelim!

Haydin kızlar!

Sevgili arkadaşlar!

Dikkatinizi buraya çekebilir miyim, lütfen?

Bence, kadehlerimizi sevgili dostumuz Nina'nın sağlığına kaldırmamızın yanında   onun hakkında önemli bir-iki şey de söylemeliyiz.

Hepimiz ona dostlarıyla ve ailesiyle sağlıklı ve uzun bir yaşam diliyoruz.

Ama en önemlisi; gelişen, büyüyen ve her geçen yıl daha da güzelleşen   kasabamız için kendisine teşekkür etmeyi bir borç biliriz.

Vatandaşlarımızın iftihar ettiği bu yaşamı kendisine borçluyuz.

Bu güzel gecede Nina'ya yakın olanlardan ona teşekkür etmek için   iki çift söz söylemelerini rica ettim.

Buyurun!

Buraya yaklaşık 20 yıl önce geldim.

Fabrikanın imar belgelerini kaydettirmek için   Evrak Müdürlüğü'ne gittim.

Ve ofise girdiğimde onu gördüm.

Elbisesi arkasındaki dosya dolabıyla uyumlu olan, püf desen uçacak bir kızcağızdı.

Ona "bana onu getir, şunu getir," diyordum.

Ama sanki beni görmüyor gibi davranıyordu.

Bağırarak emrettim, ama bana "bas git" dedi.

Sonra ona baktım ve şöyle dedim: "Günün birinde büyük bir patron olacaksın.

" O kızcağızın adı, Nina'ydı.

Nina, küçük bir köydendi.

Annesinin altı çocuğu, bir ineği, 

arka bahçede de kocasının mezarı vardı.

Burası 20 yıl önce   bildiğiniz ahır gibiydi.

Sokaklarda yürürken kederden kendinizi alkole vermemek için burnunuzu tıkayıp,   gözlerinizi kapamanız gerekiyordu.

Burası resmen bir lağım çukuruydu.

Ancak şimdi, o 20 yıl mazide kaldı.

Şimdi kasabanın varoşlarından bir ev almayı   ve yaşlandığımda ailemle oraya taşınmayı düşünüyorum.

Bunların hepsi senin sayende Nina.

Bayan "Sergeyevna.

" Ama duydum ki sana başka bir isimle de hitap edenler varmış.

Artık saklamanın âlemi yok.

Haydin, bir ağızdan söyleyelim.

"Mama!

" Anne!

Anne!

Bayan Nina, bu Dmitry Nikitin.

Kamu Hizmetleri'nde tamir ekibi şefi.

- Merhaba.

- Merhaba.

- Buraya işle ilgili bir sorun olduğu için geldim.

- Şimdi mi?

Kutlama yapıyorum.

Sağlığıma bir içki iç.

- Gerçekten bekleyemem.

Çok acil bir mesele.

Bir içki iç, Aceleci.

- Siz tanışıyor musunuz?

- Hayır.

Tanışmak istemiyor.

Ben, Dmitry Nikitin.

Bayan Nina, durum ciddi.

- Ne oldu?

A bölgesindeki yurtlardan birinde acil bir durum var.

Bu meseleyi ne diye Fedotov ya da yardımcılarına değil de bana söylüyorsun?

Korkarım daha önce hiç umursamadığı gibi yine umursamayacaktır.

Bu durum, önümüzdeki birkaç saat içinde birçok ölümle sonuçlanabilir.

Lütfen tüm kriz ekibini toplayın.

İtfaiye, polis, ambulans.

Hareket planı yapmalıyız.

Size tüm detayları açıklayacağım.

Bayan Nina, bu gecenizin özel partiniz olduğunu,   her şeyi anlıyorum.

Ancak her an bir felâket yaşanabilir.

Şaka yapmıyorum.

Emelyanov!

Tüm idare amirlerini görüşme salonunda topla.

- Tam olarak kime ihtiyacınız Bayan Nina?

Hepsi zilzurna sarhoş oldu.

Sayapin, eve gitti bile.

Kör kütük sarhoş oldu.

Tulsky'nin karısı da onu eve götürdü.

Onları ara ve geri gelmelerini söyle!

Kusarlar mı hap mı alırlar bilmem, ama derhâl buraya gelmek zorundalar.

Söylediklerinde dikkatli ol, tesisat tamir ekibi şefi Dmitry Nikitin.

Sağ ol.

- Ne halt yemeye yaygara kopardın?

- Otur, Fedotov Matveyeviç.

Hadi, bizi bilgilendir.

Bayan Nina, A bölgesinde 32.

caddede yer alan yurttaki bir tamir ekibi   patlamış bir sıcak su borusunu onarmak için beni çağırttı.

Elemanlar durumun kötü olduğunu görünce beni çağırtmışlar.

Filimonov'u niye aramamışlar ki?

Başmühendis o.

Üç gündür içki âlemi yaptığından, Fedotov Matveyeviç.

Asıl sorun; taşıyıcı duvarların yerinden çıkması.

Ki bu yüzden de borular patlamış.

Yurdun inşa edilme zamanı kasabanın kurulmasından önceye dayanıyor.

Yani takriben 40 yıl öncesine-- - 38.

Neyse.

Hiç düzgün bir revizyon yapılmamış ve  - Ne diyorsun sen?

1984 yılında ve üç yıl önce yapılmıştı.

Fedotov Matveyeviç, şu anda o bakımların kalitesini tartışmaya hazır değilim.

Endişelendiğim konu şu ki, o bina her an çökebilir.

Bu binanın çökebileceğini nerden biliyorsun?

Her an çökebilir diyorsun yani?

Evet.

Hatta biz konuşurken bile çökebilir.

Taşıma duvarlarında 1.

kattan 9.

kata uzanan iki derin çatlak var.

Tüm bina yana yatıyor.

Temeli çöküyor ve de kayıyor.

Cephelerinde oluşan titreşimler çıplak gözle görülebiliyor.

- Orada kaç insan yaşıyor?

- Kimi dinliyorsun sen, Tolya?

Bu durum, bölgesel bir denetim ve yaklaşık 10 uzman gerektirir.

Bu işin bir sürü yönü var.

Kesin bu herifin o yurtta oynaştığı bir kız vardır   ve ona yeni bir daire sözü vermiştir.

Şimdi de eli ayağına dolaştı işte.

- Saat gecenin 2'si, Fedotov  - Kapa çeneni!

Akla yatkın geliyor valla.

Kızla oynaştı, şimdi de borcunu ödüyor.

Saçma sapan konuşmayın!

Gidin de kendiniz bakın.

Bir çocuk bile anlar.

Çocuk bile anlıyor olabilir ama biz anlayamıyoruz!

Konutların başmühendisi sen misin?

- Hayır.

- Aynen öyle.

- Sen de değilsin!

Temel, eğim  Bu konulardan anlıyor musun ki?

Evet, inşaat bölümünde okuyorum.

İkinci yılımdayım.

- Ama caka satmak için diploma gerekiyor değil mi?

- Sana sessiz ol dedim Matveyeviç!

Gerçekten çıplak gözle rahatlıkla görebilirsiniz.

9 katlı bina yapısının stabilite katsayısı 5 derecelik eğime bile dayanamaz.

Ama bu binada 10 derece civarında bir eğilme söz konusu.

Binadaki eğim,   yerçekimi kuvveti dikey çizgisinin sapma açısı toleransının çok ötesinde.

Bu da   binanın resmen çökmekte olduğu anlamına geliyor ve her halükârda çökecek.

Hesap-kitap yapmadan yalnızca sapma açısını hesaba kattığımızda bile   bina, bir günden fazla ayakta kalamayacaktır.

Bu durumda acil durum ilan etmemizin ve   insanları acilen tahliye etmemiz gerektiğinin farkında mısın?

Evet.

- Orada kaç kişi kalıyor?

Bin mi?

- 820 kişi var.

820 kişi.

İskân edilmeleri gerekecek.

Ancak kasabada konut yetersizliği var.

Hadi durma, bölgesel denetim talebinde bulun, her şeyi kontrol ettir ve bir karar çıksın.

Nasıl olsa maliyetler benim cebimden çıkmayacak.

- Hapse mi girmek istiyorsun?

Pavloviç, dostumuz!

Konaklama sorununun çaresine bakar!

800 insan var.

Ya bina çöker de hepsi göçüğün altında kalırsa?

Revizyon parasını cebe indirdin.

Ben de fark etmedim.

İkimizi de hapse tıkarlar!

- Parayı cebe ben indirdim demek?

- Sen indirdin tabii!

Bırak şimdi Fedor!

Kızınla damadının evi kendi kendine mi oldu?

Yoksa kızına sen mi destek oldun?

- Şu konuşana bak hele!

Ya senin evine ne demeli?

Ya da onun evine?

Neden bu elemana kimin ne kadar cebe indirdiğini söylemiyoruz?

Ya da buralarda nasıl ayakta kaldığımızı, birbirimizin arkasını nasıl temizlediğimizi.

Ne temizlemesinden bahsediyorsun?

Lafına dikkat et.

Benim mıntıkam sizden ayrı.

- Ne ayrısı?

Kasabanın tüm mıntıkası 30 bin insandan oluşuyor.

İçimizden biri batarsa hepimiz onunla bir batarız.

Gazeteciler öğrenecek olursa, yanarız.

Ben temizim.

Bölümümde suç teşkil eden unsurların denetimlerini çoktan yaptım.

Hapçı yok, hayat kadını yok.

Anlayacağın sen ve Matyugin onun itfaiyesiyle yanıp kül olacaksınız.

Tabii, bol bol gözdağı ver bana.

Peki ya şu hayat kadınları nerede?

Harem mi açtın?

Kapayın şu çenenizi!

Balık baştan kokar.

Şayet ben kokarsam, hepiniz kokarsınız.

Her şeyi didik didik ederler.

Hele 800 insan için o mıntıkan temiz olsa da   bir haltını ortaya çıkaracaklardır.

Ne o, departmanın tertemiz mi sanki?

Hadi onunla binaya bakmaya git.

- Ben  - Güzelce binanın her yerine bak!

Şayet her şey anlattığı gibiyse, o zaman ne yapacağımızı düşüneceğiz.

Hadi gidelim, Baş Belâsı.

Dima, bir dakika bekle.

Gözünü korkutmaya çalışırsa onu dinleme.

Tilki gibi kurnazdır.

Eğer işi boşlarsa, iş bizim başımıza patlar.

Olan da zavallı insanlara olur.

- Ben de gideceğim.

Fedotov şu anda sinirli.

Çocuk da naif biri.

- Peki, hayır olsun.

- Nerede bakalım?

- Bu tarafta.

İşte bu.

- "Bu" ne?

Çatlak binanın tepesine kadar gidiyor.

Ne olmuş yani?

Ben bu çatlağı burada 2 yıl önce de görmüştüm.

Peki.

Bir de buraya bakın.

Temeller kaydığından duvar çöküyor.

Nereye kayıyor?

Sonbaharda yağmurdan dolayı toprak aşınır, ukalâ inşaatçı.

Peki, benimle gelin.

Hadi, gidelim.

- Burası leş gibi kokuyor.

- Kanalizasyon borularını tamir ettirirsen, kokmaz.

Alçak herif!

Bize işkence etmeyi kes!

Çocuğun senden korkuyor!

Şimdi polisleri çağıracağım!

Ara hadi, aşağılık kadın!

Gelecekler mi sanıyorsun?

Seni mahvederim şıllık!

- Sakin ol birader.

- Ne dedin sen?

Hiçbir şey.

Ama sana tekmeyi basarsam holün sonuna uçarsın.

Tamam, beyler.

Kusura bakmayın.

Kızım ilaç paramı çaldı da.

O paraya tedavim için ihtiyacım var.

Şıllık paramla uyuşturucu alıyor.

Ben dışarı çıkıp bi' sigara içeceğim.

Asıl burada insanların beyinlerinin onarılması gerekiyor.

Hayvan kaynıyor.

Burası bu yüzden kokuyormuş.

Burada güzel insanlar da kötü insanlar da var.

- Defol git.

- İmar İskân Müdürlüğü'nden geliyoruz.

Yanımda idari amirler var.

Merhaba, Bay Fedotov.

Banyonuza bir bakabilir miyiz?

Tabii, tabii, buyurun.

Sorunlar ardı ardına geliyor.

Önce borular patladı, sonra da şerefsiz çıldırdı.

Alçak herif öz kızını dövüyor, bunu aklınız alabiliyor mu?

Hapse atılması gerekiyor ama şu domuz aynasızlar  Affedersiniz, polisler yani.

Onu hiç götürmüyorlar.

Gerçi buna kendim izin verdim, ne salaklık.

Bize yardım edin.

Ne?

Tabii, elimizden geleni yapacağız.

Boruları yakın zamanda tamir edecekler mi?

Su vanasını kapattılar.

Ne yıkanabiliyoruz   ne de yemek yapabiliyoruz.

- En kısa zamanda.

- Evinize gidin.

- Başüstüne.

- Ne dedin sen?

- Boş ver.

Bir avuç serseri işte.

Şu moruğa bakın ya, kapıya resmen sürünerek geliyor.

İmar İskân Müdürlüğü'nden geliyoruz.

İçeri girebilir miyiz?

Defolun gidin buradan sizi serseriler!

- Sakin ol be, nine.

Gel bi' fırt da sen çek.

- Kapa o çeneni!

- Hadi girelim.

Toplayın bakalım.

Ben işemeye kaçar.

Burada ne yapıyorsunuz beyler?

İmar İskân Müdürlüğü'nden geliyoruz.

Borulara bakacağız.

Borular umurumda değil.

Haftada sadece bir kere duş alırım.

Zaten şu anda sudan bol ne var.

Dışardan biraz kar getiririm, sorun çözülmüştür.

Bina çökecek olsa, o da umurumda olmaz.

Hayat böyledir, yanlış mıyım?

Bakın ne diyeceğim beyler, bir-iki tek atmaya ne dersiniz?

Ne dersiniz?

Haydin!

İçelim.

Tabii ya  Hadi gidelim.

- Bir oyun daha atalım mı?

- Ne istiyorlarmış?

- Kim bilir  Baksana.

Amirlerin burada ne işi var?

Ciddi bir mevzu mu?

- Henüz bilmiyoruz.

- Bak, dinle  Uyku sorunun mu var?

- Ne?

- Saat gecenin bir yarısı.

Biz ayaktakımını niye önemseyesin ki?

Merhametli biri misin?

- Neysem oyum.

- Burada ne işiniz var?

- Bas git!

- Ne bina arkadaş.

- Al benden de o kadar.

- Nereye?

- Bu tarafa.

- Şişe ne için?

- Bunun için.

Buraya gelin.

Aşağıya bakın ama dikkatli olun.

- Duvardan ne kadar uzak?

- Yaklaşık üç metre.

- Vazifeleri paylaştırdın mı?

- Evet.

- Bayan Nina, misafirler konusunda ne yapayım?

- Onları eğlendir işte.

Müziği aç.

Mutfaktakilere sıcak yemekleri servis etmek için acele etmelerini söyle.

Çoğu gitmek istiyor bile.

Vostrikov, içeride olmadığınız için kırgın.

Kırgın olmamalarını sağla o hâlde.

Kafamda başka şeyler varken içeride olamam.

- Belki de artık onları evlerine uğurlamalıyız?

- Tabii ya!

Başımızda bir sorun olduğunu anlasınlar diye mi?

Onları sızdırana kadar içki servis ettir.

Çocuğum hastalandığından gittiğimi ve en kısa sürede döneceğimi söyle.

- Anladım.

Bölgede dedikodular uçuşacak.

Komşu başkanlar sessiz kalmayacaktır.

Bütçeden daha fazla alacaklar.

Önemli olan binanın çökmemesi.

Yoksa sonra dedikodular değil, gerçekler konuşur.

Evet?

Durum ne?

Hiç iyi değil.

Bina, büyük olasılıkla çökecek.

- Emin misin?

- Bilemiyorum ancak görünüşe göre Nikitin haklı olabilir.

İnsanları oradan çıkarmamız gerek.

Sana bu varoş A bölgesinde   dikkatli olmamız gerektiğini söylemiştim.

Bina, çürük zemine alelacele inşa edildi.

Toprak göçüyor.

O binayı yıllar önce yıkıp herkesi başka bir yere yerleştirmeliydik.

Nereye yerleştirecektin, ukalâ?

100'er daireli 2 bina masrafını cebinden karşıla o hâlde.

Bütçe verdiklerinde inşa edecektin.

Ama sen çok açgözlüydün!

Dışarı çık.

Çık dışarı!

Paranın yarısını bölge yönetimine yediriyorum!

Yarısını!

Parlamentodaki herkes anca tatil yapıyor!

Arabaları, apartmanları, yazlıkları, altınlarla süslü karıları var.

Onlara karşı gelecek olursan bir kuruş bile vermezler.

Bu yıl ne kadar para aldık?

Birkaç çatıya zift sürmeye ve birkaç ana boruyu değiştirmeye yetecek kadar!

Emekliler, memurlar aç.

Yılda üç intihar vakası oluyor.

Peki ya kaç engelli, ücretsiz tedavi için kuyrukta bekliyor?

Ya yetimhane ve   geniş aile yardımları için bekleyenler?

Daha yeni, bir doğumevi inşa ettirdim!

Para mı basıyorum ben?

Hâl böyle olunca nasıl hayatta kalıp çocuklarımı yetiştireceğim?

Sürekli stres altındayım.

90'lı yıllarda diken üstündeydim.

Ki hâlâ öyleyim.

Bir şey olduğunda suçlu ben oluyorum.

Vergi, askerî, seçim planlarını ben veririm.

Yarın beni hapse de tıkabilirler, kafamı da okşayabilirler.

Normal bir insan gibi yaşamak istiyorum!

Başımda zaten üç tane belâ var.

Hipertansiyon, ülser ve de iki boşanma!

Ben bir kadın, anne ve eşim!

Normal bir hayat yaşamak istiyorum!

Sen de istiyorsun.

Bu yüzden diğerlerini hiç düşünmeden kendine pay kapıyorsun.

Kimin duvarının çöktüğü, kimin çatısının aktığı umurunda bile değil.

Çünkü sen kendi çatını yaptırmakla meşgulsün.

Evine baktım da benimkinden kötü kalır bir tarafı yok.

Dört katlı.

Yine şu oğlun Vasya, tam bir şımarık velet.

Tecavüzcü, uyuşturucu bağımlısı   6 tutuklanma emri, 2 de davası var.

Moskova'da dairesi var ve özel okula gidiyor.

Parayla ekonomist olacakmış.

Sen ise yakında herkesi seninle birlikte soğuk algınlığından öldüreceksin.

Tentürdiyot falan filan  Ne var ne yok çalıyorsun!

Hastane için yeni malzemeler aldım ama sen yarısını sattın.

Kim bilir kime sattın.

Yardım etmeseydim, artık insanlar şifalı bitkilerle tedavi olurdu.

Yine sen, polisleri fedailerin yaptın.

Görmezlikten geldim.

"Devam et, Sergey.

Biraz daha para kazan.

" Senin ne halt yediğin ise meçhul.

Anca oturduğun yerden belgeleri imzalıyorsun.

Kasabada 10 yıldır bir yangın bile olmadı ki!

Bütçe istersin!

Hortum için, ekipman için, onun bunun için!

Evet, gizliden bir şeyler alıyorum.

Ama burada kim temiz ki?

Belki içinizde yerimi almak isteyen vardır?

Buyurun göreyim sizi.

Ama siz salaklar bu işle başa çıkamazsınız.

İnek bulduğunuzda sağarsınız ama bir şey olduğunda suçlu: "Anne.

" Bir de kendinize erkek mi diyorsunuz siz?

Ezik herifler.

- Bu kadarı yeter Nina!

Onlara hayatı öğretmeyi kes!

Dünkü çocuk değiller!

Sana şunu söyleyeyim: Her zaman çarparak yaşadım ve böyle yaşamaya devam edeceğim.

Ve insanların benim hakkımda ne düşündükleri umurumda bile değil!

Bu zoruna gidiyorsa, kurt gibi dışkının içinde yaşa!

Yerin orası.

Tüm ülke rüşvetten geçilmezken burada "Yolsuzluk" muhabbeti yapıyorlar.

Sovyet günlerinde bile, annem kanserden ölürken   ilaçlarını almak için birilerine rüşvet vermemiz gerekmişti.

Yine şimdi, para olmadan hiçbir şey yapamıyorsun.

Böylesine güzel bürokratik itirafları bölmek istemem ama şimdi ne yapacağız?

Vakit geçiyor.

Ne mi yapacağız?

İnsanları tahliye edeceğiz.

- Resmî olarak mı?

- Tabii ki.

- Bu hâlde üstteki yetkilileri arayıp onları haberdar edeyim.

- Ne diye?

- Yönetmelikler gereği.

- Şimdi durduk yere kıyamet koparmayalım.

Bu gece insanları dışarı çıkarın.

Yarın da uzmanları ve makineleri çağırtırız.

Belki hâlâ onarılabilir durumdadır.

- Peki usulsüzlükte kim sorumlu olacak?

Ben mi o mu?

İnsanlara ne söyleyeceğiz?

Salak değiller.

Binanın büyük bir sorunu olduğunu anlarlarsa binaya imkânı yok tekrar girmezler.

O zaman numaradan bir yangın çıkarın ya da acil bir durum uydurun.

Ne gerekirse işte.

Onları bu gece dışarıda tutmalıyız.

Sabah da uzmanlar gelecek.

Eğer elde başka bir seçenek yoksa   herkesi iskân ederiz.

Safronov'un ayaklarına kapanacağım artık.

Tüm bölgede bloklar inşa ediyor.

Haydi, gidin artık!

Bir şeyler yapın!

Tüm belgeleri bulduk.

Arabadalar.

Şayet gerekirse, onları yok edebiliriz.

- Sende durum ne?

Çok kötü.

Büyük bakım-onarım bütçesinde 120 milyon açık var.

- Tanrım  - O parayı harcadığımız aşikâr   ama neye harcadık diyeceğiz?

Üstü örtülecek bir miktar değil.

Yeni bir inşaata diyebiliriz ama Safronov özel yatırımcılarıyla çalışıyor.

Zor olacak.

Konut stoku kaç kişi?

820 bina sakini var.

Tehlike arz eden acil bir durumda hepsini en kısa zamanda   yerleştirmemiz gerekiyor.

İlk iki ayda en az 600 sakini.

Bu da yaklaşık 200 aile.

Bunlardan 83'ü çok çocuklu aile, 27'si engelli, 10 tanesi de veteran.

Yani yaklaşık 60 tane iki odalı daireye ihtiyacımız var.

Geri kalanına tek odalı.

Konut stoku tutarının da yaklaşık   260 milyon civarında olacağını düşünüyorum.

Lanet olsun!

Tanrım!

Ne kadar da salaksın, Nina!

Pekâlâ.

Tanya, Safronov'u bulup getir.

İçeride mi?

- İki saat önce gitti.

- Bu hâlde onu kendim bulurum.

- Nina, bekle.

Ne var?

Zamanımız yok.

Söyleyeceğin bir şey varsa, benimle gel.

Oraya başka bir ekibi getir.

O zaman onları uyandır!

Gaz uzmanlarını da!

Yurt gaz kullanıyor.

Tam emin değilim.

Ulaş onlara.

Elemanları hazırla.

En az iki ekip.

Yangın hortumlarını ve ekipmanları da kontrol edin.

Uzun zamandır kullandıkları yok.

- Çevreyi kordon altına alın.

Uzunluğu mu?

Bina çevresinin uzunluğu ne kadar?

- Fazla mesai ücretini sonra konuşuruz.

Bu senin işin!

Yoksa seni kovdururum!

3 ambulans yolla.

Her bir ambulansta da birer doktor ve ikişer hemşire olsun.

- Hazır mısınız beyler?

Gidelim.

- Bekleyin!

Durun!

Bekleyin!

- Ne oldu?

- Burada kalın.

- Neden?

- Bekleyin.

- Kimi?

- Bilmiyorum.

Nina, bekleyin dedi.

Pekâlâ  Hadi birer içki içelim beyler.

Hop, Baş Belâsı!

Ne diye orada dikiliyorsun?

Gel hadi!

Ülserin falan mı var yoksa?

Kusura bakma, seni eve davet edemiyorum.

Bu konuları evde konuşamam.

Annemle ablam geldi de.

- Pasha, acil 600 kişiyi iskân etmem gerekiyor.

2 bina ve 200 daireye ihtiyacım var.

Bana yardım et.

Aklını mı kaçırdın sen?

2 binayı nereden bulacakmışım?

Şu aşağı tarafta inşa ettiğin 9 katlı binalar hâlâ boş, değil mi?

O daireler daha binanın temeli atılmadan önce satıldı.

Pasha, sadece birkaç aylığına.

Çok acil ihtiyacım var.

Yardım et.

Çok yakında bütçem gelecek.

O binaları satın alırım.

Ne diyorsun sen?

Satın mı alacaksın?

Böyle bir şey yüzünden hapse girebilirim.

En azından birkaç aylığına, sonra bir hâl çaresini düşünürüm.

Sonra onları   başka bir yere yerleştiririm.

- Nina   her hafta denetimden geçiyorum.

Alıcılara daireleri gösteriyorum.

Dairelerde kimse olamaz.

Ne yapıyorsun böyle sen, alçak?

Sana o araziyi sudan ucuza satmıştım.

Vicdanın yok mu senin, şerefsiz?

Sorumluluğumdaki 800 kişi tehlikeli bir binada yaşıyor.

Onları yerleştirecek bir yer olmadan iskân edersem ne olacağını biliyor musun?

Konut bütçesi incelenecek!

Sorokin'e yaptıkları gibi beni de 15 yıl hapse atacaklar!

Sana kimse dokunmayacak.

Valiye pay veriyor musun?

Veriyorsun.

Ona oy kazandırıyorsun?

Sorun yok işte.

Sana baskı yapmaya başlarlarsa, her şeyi açığa vururum der, onları tehdit edersin.

Seni bu işten kurtarır.

- Tabii, ya da beni öldürür!

- Beni de öldüremez mi dersin?

Üzgünüm Nina, yapamam.

1990'lardayken yatırımcılar insanları lime lime ediyordu.

Kusura bakma, yapamam.

Nina, başka bir seçeneğin yok.

Anlayamadım?

O binadan kimseyi tahliye edemezsin.

Peki ne yapayım?

Hepsini molozla mı gömeyim?

Binanın kesin çökeceğini kim söyledi?

- Nikitin.

- O toy genç mi?

Herif Fedotov'a sabotaj yapıp işini elinden kapmak istiyor.

O budala yer israfı Matyugin'i de dinleme.

- Peki ya riski ne olacak?

- Risk, risk  Her zaman bir risk vardır.

Safronov'un inşaatında yatırımın var mı?

- Nina, kes şunu.

- Var mı?

Sana nasıl baktığını gördüm.

Yatırımcı mısın?

Evet.

Peki ya insanlar ne olacak?

İnsanlar kanlı canlı yaşamını sürdürüyor, seni dangalak.

Kapa o çeneni, sürtük.

Ne ara insanları umursamaya başlar oldun?

800'ü bir seferde ölebileceği için mi?

Onlar birer birer ölürlerken umurunda değiller miydi?

Her bütçeden kendine biraz pay aldığında onları umursuyor muydun?

Yollar berbat, çukur kaynıyor.

Üstüne sürekli kazalar oluyor tabii.

İnsanlar ölümüne içiyor, birbirlerini öldürüyor.

Çünkü burada adam gibi bir iş yok.

Maaşlar desen, iki-üç kuruş.

Çocuklar ise hayatlarını bodrumlarda uyuşturucu alarak israf ediyor.

Okullar rezalet.

Öğretmenlerin, doktorların bile açlıktan nefesi kokuyor.

Yine yaşlılar ve engellilerin ölmesi hayırlarına olur.

- Bunca zamandır   seninle birlikteyiz.

Senin için yaptığımın haddi hesabı yok.

Seni besleyen benim.

Ben olmasam, hâlâ sekreterlik yapıyor olurdun.

Çünkü önemi olmayan birisin.

Benim ise bir önemim var.

Ve yukarıdakiler bunun farkında.

Ee?

Neye dert yanıyorsun?

Kendine gel.

Bu hayatı ya insan gibi ya da hayvan gibi yaşarsın.

Herkese yetecek kadar iyi bir hayat yok.

İyi hayatı, kardeş payı yapsan da   kimse bir şey alamaz.

Herkes eşit derecede fakir olur.

Hadi ama  Öyle daha mı iyi olurdu?

Hayır.

Önemli bir insan olmana yardım ettim.

Ama sen, seni elinden tutan eli ısırıyorsun.

Bunu uzun uzadıya düşün.

Onlarla mı yoksa bizimle misin?

- Peki şimdi ne yapacağız?

- Bir şeyler düşüneceğiz.

Bin hadi.

Şunlara baksanıza, sarhoşlar ve hiçbir şey umurlarında değil.

Niye umursasınlar?

Onların patronları farklı!

Hem işlerini düzgünce yapıyorlardır!

Mızmızlanmayı kes.

Ortada olan biten bir şey yok.

Bazen düşünüyorum da  Ne halt yemeye idare amiri oldum?

Cerrah olarak çalışmaya devam edebilirdim.

Sakin sakin onu kes, şunu dik.

Senin ameliyat masana düşmemi Tanrı göstermesin.

Alimallah böbreğimi çıkarıp, onu bir yerde muhafaza eder, sonra da onu satarsın.

Sen de dürüst biri oluyorsun herhâlde?

Bir sürü suçlu yakalamışsındır?

- Yakalaması öyle kolay değil.

Senin gibileri yakalarım ama sonra bana rüşvet teklif ediyorsunuz.

Ben Rus'um.

Kendimi almaktan alıkoyamıyorum.

- Fedotov Matveyeviç  - Bas git dedik.

Sen başka bir dünyadan mı geldin?

Başka biri olsa umursamaz ve evine uyumaya giderdi.

Ne diye umurunda ki?

- İnsan olduklarından.

- Ne insanı be?

Onlar pislik!

Çöpler!

Belki de orada gebermeleri en iyisi.

- Çocukların da mı?

Ot içip, çatılarda birbiriyle oynaşan aşağılık çocuklar mı?

Büyüyünce ne olacaklar?

Büyüyünce ne halt olacaklarını bana söylesene!

Bize sinirlenme, delikanlı.

Biz bunları görmüş geçirmiş insanlarız.

Bu hayatta bir sürü şey gördük.

Özellikle ben.

O yurtta kalan iki kişiden birinin ya bir tutuklanması var   ya da adına mahkûmiyet kararı var.

Eğer bu binalardan daha az olsaydı, Dünya daha güzel bir yer olabilirdi.

Hayat da biz normal insanlar için çok daha kolay olurdu.

Evet?

Bir dakika.

Evet.

Birer tane daha yuvarlayalım.

Anlaşılan, işlem yürürlükte.

Bina sakinlerini tahliye edip müfettişleri bekleyeceğiz.

Galaganova, binanın orada siz üçünüzle bir şeyler konuşmak istiyormuş.

Adamlarım sizi oraya götürecek.

- Biz kendimiz gideriz.

Sarhoş bir hâlde mi?

Emniyet amiri olarak bunu yapmanıza izin vermiyorum.

bu işin bitmesine daha 2 yıl var.

Beklemekten bıktım artık.

- Nereye-- - Siz evinize gidin.

Şuna bak, polis eskortuyla gidiyoruz.

- Şakanın sırası değil.

Atla hadi.

Şimdi mutlu musun?

Neden bu kadar az kişisiniz?

Diğer ekipler de yolda.

Nereye gidiyoruz böyle?

32.  cadde diğer tarafta kalıyor.

Onu dinleme.

Sana söylenen adrese sür.

Ne demek dinleme?

Yanlış yönde sürüyor işte.

Gitmemiz gereken yere sürüyor.

Bana bak, yolu bilmiyorsan bırak da arabayı ben süreyim.

Kapa çeneni!

Kiminle öyle konuştuğunu anlayamadım?

Şıllık Galaganova.

Sürtük karı.

Ne geveliyorsun, moruk?

Tolya, o bina çökecek.

Biz de "kaçmış" olacağız.

Salonda bana ne demiştin?

"Revizyon parasını cebe indirdin, ben de durumu fark etmedim. "

Bütün suçları ikimizin üzerine yıkacaklar.

Sayapin de namussuzun teki çıktı.

Anlayacağın hapı yuttuk Tolya.

Deli misin be sen?

Binada 800 insan var.

Nina, onları dışarı çıkarıp bina için bizi suçlayacak.

Bana bak, bizi öldürecek misiniz yoksa?

Cevap versene!

Çeneni kapa ve kıpırdamadan otur.

Burada durun.

Buraya gel.

Çocuğu bırakın gitsin.

Sadece bir su tesisatçısı.

Kim takar onu?

Bir şey söylemeyecektir.

Deli misiniz siz?

Bu saçmalık da ne böyle?

- Kapa çeneni!

- Ne?

Git.

Aileni al ve kasabayı bu gece terk et.

Bizi ele verirsen, seni bulur ve öldürürüz.

Daha neyi bekliyorsun?

Harbiden de enayisin!

Defol git buradan!

Derhâl!

- Oğlanı yatağına götürsene.

- Kalsın varsın, anne.

Nerede bu çocuk?

- Nerede olacak, işte.

- Gecenin 3'ünde ne işi bu?

İşi böyle.

Eşyaları toparla!

Anne, ona yardım et!

Onun, Anton'un ve benim eşyalarımı!

- Ne oldu?

- Vakit yok!

Hemen hazırlan!

Yüce Tanrım  - Ne oldu?

- Sakın sorma.

Zar zor hayatta kaldım.

Uzun bir süreliğine kasabayı terk etmemiz gerekiyor.

Aksi hâlde—

- Tanrım!

Yüce Tanrım 

- Sesini kes de, oğlanın dediğini yap!

- Taksiyle mi?

- Çok riskli.

Otostop ile gitmek daha güvenli.

- Komşudan arabasını isteyeyim.

- Ama arabayı geri bırakamam baba!

- Canını sıkma sen.

Ben hallederim.

Arabayı kapının önüne çekip hazır ederim.

- Sağ ol.

- Yazlık giysileri de alayım mı?

- Her şeyi ve elimizdeki tüm parayı al.

- Ne kadar süreliğine gidiyorsunuz?

- Sonsuza dek, anne!

- Masha!

Masha!

- Sakin ol, sakin.

Geç otur.

Oğlum benim.

Yüce Tanrım.

Oğlum  Tanrım  - Kes şunu.

Herkesi uyandıracaksın!

- Masha, Masha  - Nereye gidiyorsunuz?

- Bunu yolda düşüneceğim.

Önce bi' kasabanın dışına çıkalım.

Bir yere vardığımızda seni ararım.

Anne.

- Dima, şu başına gelen belâya bak

- Tamam, yeter, yeter!

Hadi gidin artık, yoksa siz gidene kadar inlemesiyle herkesi uyandıracak.

Gidin!

- Tanrım 

- Sakin ol, sakinleş.

Dima!

Oğlum!

Evlâdım!

Oğlum  - Sakin ol, sakin.

Sakinleş artık.

Dima.

İyi ki hepsi sarhoş oldu, ve tüm belgeleri hemen bulduk.

Sabah olunca kimse bir şey hatırlamaz.

Evet?

İşlem tamam mı?

- Tamam.

Hepsi temizlendi mi?

Güzel.

Evinize gidin artık.

Silahlardan da kurtulun.

- Ama silahlar resmî.

Resmî olduklarını biliyorum, onları kayıttan çıkaracağız.

Ama en önemli konu, cesetleri bulmamaları yoksa hapsi boylarız.

- Anlaşıldı.

- Güzel.

İşlem tamam.

Sen bizi bağışla Tanrım.

Tanrı, bu hayatı yaratmış.

Ve bu hayatı yaşamamız için bizi zorluyor.

Bayan Nina, hepsi tamam.

Yak gitsin.

Kocam olacak şerefsiz şu anda Polosuhina ile birlikte.

Sızlanmayı kes.

O kadını kasabadan yollatırız.

Artık o poposunu başka yerde çalkalar.

Ve kocanı benimle görüşmeye yolla.

Ona bir adamın karısına nasıl davranması gerektiğini anlatacağım.

- Şimdi sakinleşti mi?

- Uyuyor.

Ne oldu?

- Orada her şey çürümüş Masha.

- Nerede?

Yönetim kurulu'nda.

Bildiğin tımarhane.

Bir yığın hırsız var.

Birbirlerini yiyip bitirmeye hazırlar.

Şerefsizler.

Ayvayı yiyeceklerini fark ettiklerinde suçu başkalarına attılar.

Beni, Fedotov'u ve itfaiye amirini bir polis arabasına bindirdiler.

Ve bizi ıssız bir yere götürdüler.

Fedotov Matveyeviç, iyi kalpli bir insan çıktı.

Bunu beklemiyordum.

Beni savundu.

Sonra gitmeme izin verdiler.

Peki şimdi nereye gidiyoruz?

Kasabanın dışına çıkmamız gerek.

Geceyi bir otelde geçiririz.

Sabah olunca da bir şeyler düşünürüz.

Söz veriyorum.

Çok teşekkür ederim.

Hiçbir sorunumuz olmadan yaşayıp gidiyorduk.

Ne düşünüyordun ki?

- İnsanları düşünüyordum, hayatım.

- Anton ile ben insan değil miyiz?

- Orada 800 insan var.

- Onların hepsi karınla çocuğun mu yani?

- Masha, yapma.

- Neyi yapmayayım?

- Bunun kötü bitebileceğini bilmiyordum.

Ya nasıl bitecekti?

Bu, başka nasıl bitebilirdi ki?

Yıllardır çalıp çırpıyorlar.

Kasabayı sömürüyorlar.

Oraya gidip onlara doğruyu mu öğretecektin yani?

Yaptıkları yanlışları   düzeltmeye başlamalarını mı bekliyordun?

İnsanları kurtarmalarını?

Onlar için diğer insanlar var değil.

- Benim için varlar!

Varlar!

Ve denemek zorundaydım!

Ve de 800 insanın ölümünden sorumlu olamazdım, anladın mı?

Anlıyorum.

Şimdi her şeyi anlıyorum.

Seninle yaşadığım için acı çektiğimi anlıyorum.

- O zaman yaşama!

Özür dilerim.

Özür dilerim.

Ama onlara binanın çökeceğini kanıtladım.

En azından insanları binadan çıkaracaklar.

Nereden çıkaracaklar?

Şu yurduna baksana!

Etrafta kimsecikler yok!

Herkes uyuyor!

Ne halt yemeye burada dikiliyorsun?

Hadi gidelim!

Burada kimsecikler yok.

Ne itfaiyeciler ne de polisler.

- Bağırarak söyle.

Belki ortaya çıkarlar.

- Burada olmaları gerekiyordu.

Ne yapmak için olmaları gerekiyordu?

Çocuk gibi konuşuyorsun.

Nasıl bir dünyada yaşıyorsun sen?

Az kalsın ölüyordun!

Kendine gel de artık gidelim!

Ne?

Anton'u al ve git.

- Ne yani, sensiz mi?

- Evet, ben burada kalıyorum.

Bizi terk mi ediyorsun?

Masha, kimseyi terk etmiyorum.

Görmüyor musun?

İnsanları tahliye etmeyecekler!

Onları orada bırakmaya karar vermişler!

- Ne olmuş yani?

Beni kızdırma.

Arabaya bin ve gidin.

Ehliyetin var zaten.

- Ne yapıyorsun sen, deli?

- Ağzından çıkanı kulağın duysun, salak.

Orada kanlı canlı yüzlerce insan var.

Vicdanın yok mu senin?

Dima  Onlar bizim için birer hiç kimse.

Kapa şu çeneni.

Masha, hayatım, arabaya bin ve git.

Şu anda senden nefret ettiğimi görmüyor musun?

Anlamıyor musun?

Hayvanlar gibi yaşıyoruz, hayvanlar gibi ölüyoruz.

Çünkü birbirimiz için birer hiç kimseyiz.

Tonya  Bir içki iç.

Kendini daha iyi hissedersin.

- Ne diye buradasın?

- Geri dönmek zorunda kaldım, anne.

Eşek!

Bize de acımıyorsun!

Git buradan!

Seni bulurlarsa ne yaparlar, enayi?

Git buradan!

- Sakin ol.

Neden gitmedin?

- Gidemedim.

İnsanlar ölecek.

Yurdun yanından geçiyorduk, hiçbir şeyin olduğu yok.

İnsanları tahliye etmiyorlar.

- Çünkü onları yok yere telaşlandırdın, enayi!

Yönetim, senden daha iyi bilir!

Bina asla çökmeyecek!

Kimin vicdanı bir sürü ölüme el verir?

Fedotov'un bile vermez-

- Fedotov'u öldürdüler!

Galaganova, başına belâ olacak şeyleri temizliyor yani?

Ne yapacaksın?

Biri beni görecek olursa beni öldürürler.

Yurttaki insanlar binada tehlikeli bir çatlak olduğunu biliyor mu?

Hayır.

Bu hâlde neyi bekliyorsun?

Gidip onlara söylesene.

Kim dinleyecek ki beni?

Kim geceyi sokakta geçirmek ister?

Resmî bir tahliye emrine ihtiyacım var.

Üsttekilerden gelen bir bildiriye.

Ben kimim ki?

Bir su tesisatçısıyım!

Binanın çökeceğine emin misin?

Eminim.

Annenle beni affet, evlât.

Ne için, baba?

Sana ne verdik ki?

Hayat.

Bu hayatla ne yaparsın?

Annenle bana bir baksana, her gün kavga ediyoruz.

Ne sevgimiz ne de neşemiz kaldı.

Ve sana nasıl yaşayacağını öğretemedik.

Başına gelen her şeyin suçlusu biziz.

Kes şunu, baba.

İnsanlar kamyon kamyon çalıyor.

Milyonları götürüyorlar.

Birbirlerinin üzerine basıp geçiyorlar ve kazasız belâsız yaşıyorlar.

Sen de hayata tutunmak için lanet olası boruları tamir ediyorsun.

İnsanların hayatını kurtarmak için yardım etmek istedin ama az kalsın   seni öldürüyorlardı.

Git buradan, oğlum.

Burada işler asla değişmeyecek.

Asla.

Bina çöküyor!

Dışarı çıkın!

Çabuk!

Çabuk olun!

Hemen binadan dışarı çıkın!

- Ne oldu ki?

- Bina çöküyor!

Çabuk olun!

Dışarı çıkın!

Çabucak!

Dışarı çıkın!

Olya, hemen giyin!

Sana giyin dedim!

Çabuk!

- Hemen dışarı çıkın, bina çökecek!

- Ne içeri giriyorsun be!

Defol!

Bina çökecek, çökecek!

Bina çöküyor!

Hemen dışarı çıkın!

Kalkın!

Çabuk, dışarıya çıkın!

Bina çöküyor!

Dışarı çıkın!

Bina çöküyor.

Beni duyuyor musunuz?

Çabuk, hemen dışarıya çıkın!

Bina çöküyor, beyler!

Ya?

Harbi mi?

Ben bile kafayı bu kadar çekemiyorum arkadaş.

Bina çöküyor!

Gidelim mi?

Burada kimse var mı?

- Ne diye bizi dışarı çıkarttı?

- Bu da ne böyle?

Şaka mı?

Ne diye burada duruyorsunuz?

Binadan uzaklaşın!

Uzaklaşın!

Bina çöküyor!

Anlamıyor musunuz?

Hayır, hayır!

Beni dinleyin!

Şayet bana inanmıyorsanız-

- Susun millet!

Sakinleşin!

Kendisi bizim kahramanımız!

Adamın dibi!

- Yapma  - Her şey yolunda.

Yolunda!

Çok cesur biri!

Baksanıza, ne kadar çok insanı kurtardı!

- Kes şunu 

- Sus!

Bu dünyada iyi insanlar da kalmış.

Kafadan çatlak!

Gecenin köründen beri panik yaratıyor!

Neyi bekliyorsunuz?

Dalın!

Evinize gidin millet!

Her şey yolunda.

Bana dokunma, şerefsiz herif!

Aleksei Balabanov anısına ithafendir

Dima Nikitin: Artyom Bystrov

Galaganova: Natalya Surkova

Bogachev: Yuri Tsurilo

Fedotov: Boris Nevzorov

Matyugin: Kirill Poluhin

Baba: Aleksandr Korshunov

Anne: Olga Samoshina

Masha: Darya Moroz

Tulsky: Sergey Artsybashev

Sarhoş'un eşi: Elena Panova

Sarhoş: Dmitriy Kulichkov

Safronov: Ilya Isaev

Sayapin: Maksim Pinsker

Razumikhina: Lyubov Rudenko

Çernenko: Irina Nizina

Nikitin'nin oğlu Anton: Gordey Kobzev

Emelyanov: Pyotr Barancheev

Senaryo ve Yönetmen: Yury Bykov

Sinematografi: Kirill Klepalov

Set Dekorasyonu: Stanislav Novak

Giysi Tasarımı: Olga Pogodina

Makyaj Sanatçısı: Elena Sokolova

Ses Yönetmeni: Arkady Noskov

Montaj: Yury Bykov

Baş Yapımcılar: | Elena Bystrova | Filipp Pastukhov

Yapımcılar: | Alexei Uchitel | Kira Saksaganskaya

Yatağına yatanlara Huzurlu uykular

Huzurlu geceler

Yatağına yatanlara Huzurlu uykular

Huzurlu geceler

Komşular şikâyetçi

Duydukları toynak seslerinden

Ses, uykularına mani oluyor

Uykularının huzurunu kaçırıyor

Bekleyecek bir şeyi olmayanlar

Yollarına koyuluyor

Kurtulmuş olanlar

Kurtulmuş olanlar

Yatağına yatanlara

Huzurlu uykular

Huzurlu geceler

Yatağına yatanlara

Huzurlu uykular

Huzurlu geceler

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar