Enayi – Durak
Filmden
Ne ara insanları
umursamaya başlar oldun?
800'ü bir seferde
ölebileceği için mi?
Onlar birer birer ölürlerken
umurunda değiller miydi?
Her bütçeden kendine
biraz pay aldığında onları umursuyor muydun?
Yollar berbat, çukur
kaynıyor.
Üstüne sürekli kazalar
oluyor tabii.
İnsanlar ölümüne
içiyor, birbirlerini öldürüyor.”
Hazırlayan:
BATU ANADOLU17/04/2015
23
Ekim 2011 Van depremi, maalesef hepimizin hayatında geçmişe dair acı bir anı
olarak kaldı. Yüzlerce insanın ölümüne neden olan bu faciada kapitalizm, devlet
ve bürokrasinin imzasını görmek hiç de güç değildi. Bu imzayı silme görevi ise
medyaya düşmüş; sistemdeki sorunlar değil, onun “kötü çocukları” ortaya
atılarak sistemin bekası sağlanmıştı. Nasıl 1999 depreminin tek
suçlusu Veli Göçer’se bu sefer de Salih Ölmez vardı.
Bu
girizgahın nedeni, Yuri Bykov’un son filmi Enayi-Durak’ın da benzer bir konuyu
işlemesi. 34 yaşındaki Rus yönetmen; bir önceki filmi Mayor’da, kaza sonucu bir
çocuğun ölümüne neden olan bir polisin yaşadığı vicdani ikilemini ele alarak
sisteme eleştirel bir yaklaşım sergilemişti. Enayi de ise yıkılmak üzere
olan bir bina üzerinden çürümüş bürokratik ilişkileri ele alıyor.
Bir
tesisatçı olan Dima, tamir işi için yaşadığı şehrin fakir mahallelerinin
birinde yer alan dev bir binaya gider. 820 kişiye ev sahipliği yapan bu eski
yurt binasının yıkılmak üzere olduğunu anlayarak belediye başkanına başvurur.
Fakat belediye başkanı ve diğer bürokratik görevliler, bu sorunun nedeninin
ceplerine attıkları paralar olduğunu iyi bilirler Olay, insanları binadan
çıkarmak yerine ölümlerine göz yumma noktasına ilerledikçe Dima’nin hem
kendisini hem de ailesini etkileyen kararlar alması gerekir.
Locarno
Film Festivali’nden üç ödülle dönen Enayi, kurdukları bozuk düzenin bir bina
gibi çökmesinden korkan bürokratları önümüze getiriyor. Halka sözde yardım
eden, yaşadıkları şehrin çehresini değiştirdikleri için kendileri çalıp
kendileri oynayan bu grubun aslında ne kadar kırılgan ve korkak olduklarını
görüyoruz. Git gide artan kazanma hırsının ve daha fazlasını istemenin
sonucunda, insan hayatının gayet kolay biçimde göz ardı edilmesi; kapitalist
toplumu ve onun rasyonel ahlakını ortaya koyuyor. Devlet kendisini muhalif
olan her şeyden korumak için yapılandırırken, halka verdiği az sayıdaki haklar
üzerinden kendisini “özgürlük sağlayıcı” olarak tanımlıyor. Aslında bu
özgürlük alanı; sistemi sürdüren “kazanma hırsı”na sahip bireylerin hizmet adı
altında ceplerini doldurması ile sonuçlanıyor. Öyle ki kendisini elit gören bu
güruhta yer alan insanlar, kendi ailelerinin bulaştığı pislikleri rüşvet ile
temizlerken, fakir halkı “pislik” olarak görmeye devam ediyorlar. “Şu
mektepler olmasa maarifi nasıl güzel idare ederdim” misali, bürokratlar da
yıkılmak üzere olan yurtta yaşayan insanlara birer fareymiş gibi bakıyorlar.
Bykov,
bu eleştirel söylemi zaman zaman oldukça yüksek bir perdeden yapıyor. Özellikle
Belediye Başkanı Nina Galaganova –ki kendisi ‘Mama’ olarak adlandırılıyor ve
mafyavari bir yapıya göz kırpılıyor-, Dima’dan duyduklarından sonra panik
olarak bütün kirli çamaşırları ortaya döküyor. Uzun süren bu sahnenin ardından
benzer bir sahnede daha bürokrasinin kirli oyunlarını öğreniyoruz. Her ne kadar
kapitalizmden söz etsek de Nina karakterinin yükseliş öyküsü üzerinden komünizm
de payını alıyor. Açıkçası Bykov, bu noktada fazlasıyla didaktik bir anlatımı
tercih ediyor. Belki Batı seyircisini daha çok şaşırtabilecek bu yaklaşım,
bizim için çok yeni değil. “Yiyor ama iş de yapıyor”
cümlesini ahlaki bir düstur olarak benimseyen bir halk olduğumuz için Rus
bürokratların ne haltlar yediğini duymak pek şaşırtıcı değil. Fakat yönetmen
anlatımda iki önemli tercih yapıyor ki, filmi bu ağır havasından çıkarıyor.
İlk
olarak Bykov, her ne kadar politik bir drama kayabilecek bir senaryoya imza
atsa da bunu sürükleyici bir gerilim filmine döndürmekte zorlanmıyor. Özellikle
gece çekimleri ve olaya polisin de dahil olmasıyla saf ve iyi karakter Dima ile
özdeşleşme kuruyoruz. Bu da ilginç bir nokta çünkü Dima, belki de izleyiciye en
uzak karakter. Vicdanı temsil ediyor ve gerçekten de insanların hayatlarını
düşünüyor olsa da izleyici olarak beklentimiz, Dima’nın kendisini bu işin
içinden çekip çıkarması ve ailesine dönmesi. Bykov, izleyiciyi de kendi ikilemi
içerisinde bırakıyor ve “ben ne yapardım?” sorusunu sorduruyor.
Başlı başına gerilim unsuru olan bu soruya ek olarak bina sahnelerinde
kullanılan ses efektleri ve tiplemeler, izleyiciyi diken üstünde tutuyor.
Diğer
tercih ise filmin kapitalizmi ele alırken, onunla birlikte lümpen proletarya
kavramını da es geçmemesi. Karl Marx’ın devrime giden yolda bir engel olarak
tanımladığı lümpen proletarya; işçi sınıfı içerisinde yer alan, tüketime ve
bunun üzerinden burjuvaya bağlı bir hayat sürdüren, hayata karşı bir duruşu
olmayan kişileri temsil eder. Maddi imkansızlıklardan dolayı bu sınıfa dahil
olan bireylere, yıkılmak üzere olan binada rastlıyoruz. Karısını şiddet
uygulayan adam, bütün gün uyuşturucu alan gençler gibi tiplemelerin, farkında
olmadıkları bir ölüme doğru yelken açmaları sonucunda Dima’nın ve onların
kurtuluşu işbirliğinden geçmek zorunda. Yönetmen sıklıkla Dima’yı sabit değişmeyen
olarak alıyor ve kamerayı onun etrafında döndürüyor, “siz busunuz” diyor.
Oyunculuklara da ayrı bir parantez açmak lazım. Dima rolünde Artyom Bystrov ve
belediye başkanı rolünde Natalya Surkova, diğer oyuncuları gölgede bırakırken
bunu çok da büyük oynamayarak yapıyorlar. Filmin izleyiciye samimi gelen
dilindeki başarı da şüphesiz gösterişsiz oyunculuklar ve diyaloglardan
kaynaklanıyor.
Filmini;
geçen yıl hayatını kaybeden ve yine Rus toplumunu eleştirel bir gözle anlatan
yönetmen Aleksei Balabanov’a adayan Yuri Bykov, etkileyici bir filme imza
atıyor. Bazı anlarda müzik kullanımını ya da tekrarları abartarak düşünme
alanı bırakmasa da kapitalizmin ipliğini, başarılı bir gerilim filmi üzerinden
pazara çıkarıyor.
Budala (2014) Durak/Enayi
116
dk
Yönetmen:Yuriy
Bykov
Senaryo:Yuriy
Bykov
Ülke:Rusya
Tür:Dram
Vizyon
Tarihi:09 Ağustos 2014
Dil:Rusça
Nam-ı
Diğer:The Fool
Oyuncular
Artyom
Bystrov
Natalya
Surkova
Yuriy
Tsurilo
Boris
Nevzorov
Kirill
Polukhin
Özet
800
kişinin yaşadığı derme çatma bir binada her tipten insan bulunmaktadır.
Bunlardan biri olan Tulskiy su tesisatçılığı yapmaktadır. Apartmanın düzenbaz
yöneticisinin kirli işlerine de karşı durmaktadır. Binanın risk altında
olduğunu ve yıkılmaya yüz tuttuğunu anlayınca etrafındakilerle bir araya
gelerek çözüm bulmaya çalışır ve çok uzun bir gece başlayacaktır
Altyazı
Altyazımın
bu versiyonu ailece izlemek isteyenler için sansürlüdür!
-
Televizyonu görmemi engelliyorsun.
Kaçıl!
-
O zaman yeri kim süpürecek?
Sen
mi?
-
Arkan televizyonu kaplarken televizyonu nasıl izleyebilirim?
-
Önce şunu bitireyim!
Aptal
karı!
Senin
yüzünden dizimi kaçırıyorum!
-
Sen git de şu lambayı düzelt!
-
O lambayı münasip bir yerine koy!
-
Vera, para nerede?
-
Hangi para?
-
Hangi para olduğunu biliyorsun.
-
Hiç param yok.
Dün
kalan az bir şeyi ekmek almak için harcadım.
Maaş
gününe kadar kuruş kalmadı.
Dolaptaki
rafın altında saklıyordum.
Öyle
mi?
Evde
yiyecek yemek yok, ama senin zulan var demek?
-
Nerede şu para?
Tir
tir titrediğimi görmüyor musun?
-
Kolya paranı ben almadım.
-
Şimdi suratına bir tane çakacağım.
Yemin
billâh parayı ben almadım.
Lütfen,
bana vurma.
Nasıl
oldu da senin gibi tembel bir asalakla kalakaldım!
Bütün
gün kütük gibi o kanepede yatıyorsun.
Artık
buna katlanamıyorum!
-
Param nerede?
Sen
aldın.
-
Almadım.
Git
başımdan.
Uzak
dur benden çatlak herif!
-
Param nerede?
Şimdi
seni boğazlayacağım.
Param
nerede dedim sürtük?
-
Deli misin sen?
-
Nerede?
-
Çek şu ellerini üzerimden!
Param
nerede?
Nerede,
seni sürtük?
Bırak
onu!
Uzak
dur ondan şerefsiz!
Ona
dokunmaya cüret etme!
-
Param nerede alçaklar!
-
Ona dokunma dedim!
-
Seni sürtük!
Ne
yapıyorsun şerefsiz herif?
DİŞ
HEKİMLİĞİ
Artyom
Bystrov
Bir
Yury Bykov filminde
ENAYİ
ondan
sonra adam sarhoş döndü tabii.
Yıkılmaya
yüz tutmuş duvarlar, çökmüş tavanlar ve de etrafa yayılan küf;
Hükümet
binasının hemen karşısındaki bölge sakinleri bu koşullarda yaşıyor.
Ama
belli ki, Valilik Makamı'nın penceresi başka bir tarafa bakıyor.
Bu
ahşap barakalar 1950 yıllarında geçici olarak inşa edilmişti ve
o
zamandan bu yana hiç restore edilmediler.
Ancak
gelin görün ki
yolun
karşı tarafında bir inşaat projesine başladılar.
Bir
konut değil,
bölge
hükümet yetkilileri için iki katlı bir otopark inşaatı.
Maliyeti
ise 330 milyon rubleyi aşacak.
Gerçekten
sınavdan geçebileceğini düşünüyor musun?
Sen
ne düşünüyorsun?
Herkes
birilerine rüşvet vermen gerektiğini söylüyor.
Öyleyse
sen de onlara kulak asma.
Çocuk
gibisin, Dima.
En
azından denemeye değer.
Ya
da çalışmayı bırakıp birinden borç mu alsam?
-
Bu sınavı geçsen ne olacak ki?
-
Fedotov'un yerini devralabilirim.
Önce
milletle arkadaş olman gerek, onlara göre sıkıcı bir talebesin.
"Bize
bilgiçlik mi taslamaya çalışıyorsun," diyeceklerdir.
Kesin
öyle derler.
Kesin.
Masha,
sofrayı hazırla artık!
Geliyorum!
Dima,
Anton'a göz kulak ol.
Baba!
Yine
bankı kırıyorlar.
-
Nereye gidiyorsun?
-
Anne - Kafanızı yaracaklar!
-
Kes şunu.
Kaçıl
önümden!
Dima,
peşlerinden koşuşturduğun yeter.
Bu
yaptığının ne faydası var ki?
O
bankı tamir etmekten bıktım artık.
Onları
bu sefer kesin yakalayacağız.
Haydi,
gidelim.
-
Ne yapıyorsunuz alçak veletler?
-
Hadi oradan!
Bu
serserilerin bacaklarını koparmak gerek.
Veletleri
yakalayamadın mı?
Burada
takılanlardan birini bulacağım ve ebeveynleriyle konuşmaya gideceğim.
Gitsen
ne olacak ki?
Sana
"defol git" diyeceklerdir.
Hadi
gidip yemek yiyelim.
Bunu
daha sonra onarırım.
-
Çok yağlı değil, demi?
-
Değil.
-
Yanında biraz ekmek ye.
Sonra
yok yere mide ekşimesi olursun.
Biraz
daha ister misin?
-
Dur da önce tabağımdakini bitireyim.
-
Hâlâ sıcak mı?
-
Gayet iyi, az rahat ol.
-
Hadi, tatlım.
Ham-ham
yap.
"Ham-ham"ı
seviyor musun?
"Ham-ham"mış.
Çocuğa
şeker yediriyorsun, sonra normal yemek yemesini mi bekliyorsun?
Yine
başlama lütfen.
Haydi,
ham-ham yap.
Oğlan
geceleyin acıktığında yemekleri kendin ısıtırsın.
Hadi,
ye biraz.
Ee
onları yakaladınız mı?
Onlara
kim yetişebilir be?
Dörtnallı
atlar gibi koşuyorlar.
Boş
verin o bankı artık.
Onu
yüz defa tamir etmişsindir.
Komşular
size gülüyor.
-
Kendileri tamir edeceklerine gülüyorlar.
Buz
gibi zeminde otururlarken popoları donuyor.
Bu
komik değil.
Bu
hayvanlar bugün-yarın güçlerinin farkına vardıklarında bir dahaki sefere kafanızı patlatırlar.
-
O zaman biz de polisleri ararız.
-
Polisler bunu umursar mı dersin?
Daha
geçen ki kavgayı durdurmak için kıllarını bile kıpırdatmadılar.
Dima Ne düşünüyorum biliyor musun?
Ivlev;
garajını, yazlık evini, arabasını neredeyse bedavaya satıyor.
Bugünlerde
zaten hayırsız ayyaşın teki.
Bankadan
kredi almalısınız.
Ben
de ehliyetimi nihayet kullanabilirim.
Anne,
sana söyledim ya.
Sömestr
için ödeme yapmam gerekiyor.
Ona
bir-iki şey de sen söylesene.
Ne
söyleyeyim?
Kendi
kararını verebilecek yaşta.
Salak
herifler.
Bu
şekilde bu hayatta bir şeylere asla sahip olamayacaksınız.
Asla.
Ömrünü
dürüst, kibirli davranarak geçirdin.
Şimdi
de oğlum aynı şeyi yapmayı planlıyor.
Sadece
2 yılım kaldı, anne.
Sonra
o garajı satın alırız.
İstediğiniz
gibi yaşayabilirsiniz.
-
Neyin var senin?
-
Hiçbir şeyim yok!
Diğer
insanların her şeyi var!
Utancımızdan
yüzlerine bakamıyoruz.
Sağlık
durumumuz bile berbat.
Babanın
sırtı kötü ve yüksek tansiyonu var.
Benim
bacaklarım da beni anca mutfağa götürebiliyor işte.
Ivan,
sahiden de böyle yapınca şansın yüzümüze güleceğini mi düşünmüştük?
20
yılımı hastanede köle gibi doktorluk yaparak geçirdim.
Şimdi
eski ofisimdeki yerleri paspaslıyorum.
El
mahkûm olunca ne yaparsın?
Emekli
maaşıyla geçinmeye çalış da görelim!
Onun
emekliliği de yakın artık.
30
yıldır o vincin üzerinde kül yutuyor.
Hâliyle
akciğerleri tıkandı.
Her
gece berbat öksürüyor.
Bakalım
önce hangisi olacak.
Malûlen
emeklilik mi yoksa-- - Tedavi masraflarınızı ben karşılarım.
Senin
desteğini istemiyorum.
Bu
hastalıklara bir hiç uğruna mı düştük?
Bu
kadar çok çalıştık çünkü bir adam olmanı ve
güzel
bir hayatın olmasını istedik!
Anton
için de istedik.
-
Ne yani, adam değil miyim?
-
Enayisin!
Onları
rahat bırak artık.
Anca
ders veriyorsun.
Onlardan
ne istiyorsun?
-
Ben onun annesiyim.
Hiç,
bir şeyler alma gereği mi duydun sanki.
Al,
armut da dibine düştü işte.
-
Yine başladı.
-
Haksız mıyım yani?
Anca
"bize ait olmayan şeye ihtiyacımız
yok" diyorsun.
Bir
şeyin bize ait olduğu hiç olmadı zaten!
Dürüst
davrandın da ne oldu?
Tüm
hayatını sefalet içinde yaşadın işte.
Bu
kadarı yeter.
Dırdırından
gına geldi artık.
Ezik
adamın tekisin.
Buradaki
herkes senden bıkıp usandı.
Aynen
öyle!
Bilhassa
en başta sen!
İnsanlar
sağdan soldan çalıp çırpıyor, ama ben çalmıyorum işte!
Eve
paslı bir çivi bile getirmedin!
Borular
sızdırıyor ama senin umurunda bile değil!
Karasev'ler
bile borularını değiştirdi!
-
Herif o boruları depodan çaldı!
Doğrusu
o!
İnsanlar
kendileri ve yuvaları için yapıyor!
Sen
neden yapmadın?
Millet
seni dışlamasın diye?
Al
işte şimdi hepsi seni dışlıyor!
Artık
cüzamlı biriymişsin gibi senden uzak duruyorlar ve senle hiçbir şey
yapmıyorlar.
-
Yaşlı budala.
-
Bu hâlde kendine daha genç birini bul.
-
Sağ ol.
-
Eksik olmayasın.
-
Baba - Bırak gitsin!
-
Derdin ne senin?
-
Ayıplanacak olan ben miyim yani?
Seni
büyüten benim ama duyduğum—
- Buna daha fazla katlanamam!
Günümüz
çocuklarının nesi var böyle?
Ona
kulak asma sen, baba.
Bir
gün işe gittiğimde, birkaç eleman bir köşede, sakat işler konuşuyordu.
Bana
"buraya gel" dediler.
Ben
de "ne için?
"
dedim.
"Depodaki
paslanmaz çelik boruları araklayacağız," dediler.
Ben
de şöyle dedim: "Borular bize ait değil ki.
"
Şimdi sanki baş belâsıymışım gibi benden uzak duruyorlar.
Selam
verdikleri bile yok.
Annen
haklı.
60
yıldır hayattayım ama gel gör ki; ne dostum ne de düşmanım var.
Herkes
enayinin teki olduğumu düşünüyor.
İş
yerinde, işime bakıp hırsızlık yapmadığım için.
Bina
holündeki ampulleri değiştirdiğim için.
Ha
tabii bir de her akşam şu bankı tamir ettiğim için öyle düşünüyorlar.
Enayinin
tekiyim.
Enayi
falan değilsin.
Bırak
şimdi
Dima!
Seni
merkezden işe çağırıyorlar!
-
Bugün izinli olduğumu söyle, anne.
-
Acilmiş!
Filimonov,
âlem yapmaya gitmiş!
-
Gitsem iyi olacak.
-
Tamamdır.
-
Bize ne olduğunu anlatın.
-
Ne diyeyim ki?
Borular
20 yıllıktı.
İyi
ki o sırada duş almıyordum, yoksa diri diri haşlanırdım.
Boru
meselesi umurumda değil.
Karınla
kızını ne diye dövdün?
Andrey,
aşağıdaki vanayı kapattın mı?
Ne
diye?
Tüm
binayı susuz mu bırakayım?
Endişeleniyorum.
Baksana
nasıl da patlamış.
yapma
ama amirim, bu aile mevzusu.
Sorunumuzu
kendi aramızda çözeriz.
Ne
demezsin.
Bir
dahaki sefere buraya ölü bedenleri toplamak için gelmeyelim?
Şefin
gelmesini bekleyelim.
Ne
yapılacağının kararını o versin.
-
Delirmek için mi içtin bu kadar?
-
Tabii ya.
-
Karşılık verme.
Her
şey yolunda.
Bu,
aile mevzusu.
-
En son ne zaman içtin?
-
Sebep?
-
Çünkü iğne etkisini gösteremeyebilir.
-
İnşallah göstermez.
Bırakın
da şerefsiz acı çeksin.
Kızımızı
kanlar içinde bıraktı.
-
Kapa şu çeneni sürtük.
-
Sessiz ol.
Üç
gündür bir şey içmedim.
Mahmurluğum
bir türlü geçmiyor.
Zulama
bakmaya gittim ama param yoktu.
Neredeyse
kalp krizi geçirecektim.
Kendinizi
bir de benim yerime koyun.
Kendimi/ciğerimi,
yerine koyup mahvedemem.
Yanık
ciddi değil.
Sadece
kaynar su yanığı.
Sana
merhem vereceğim.
Geceleri
yanığın üzerine sürersin.
Ancak
içki içersen ilaç hiçbir işe yaramaz.
Keyfin
bilir yani.
Onu
karakola götüreyim mi?
Yarın
işe gitmesi gerekiyor, yoksa primini yine alamayacak.
Bu
hâlde feragat belgesini imzalayın.
Bu
belâyla uğraşmamız şart mı?
Ne
diye bu sorunla uğraşıyoruz?
Çocuk
musunuz da beni çağırttınız?
Bodrumdan
ana vanayı kapatıp kapatmamaya karar veremedik.
-
Ne diye bodrumdaki ana vanayı?
-
Kendin baksana.
Ne
o, benim için üzüldün mü?
Kızımız
için üzüldüm.
Botları
param parça oldu.
Yeni
bir çifte ihtiyacı var.
Ayakları
her zaman ıslak ve soğuk.
Hastalanacak.
Ne
diye öyle duvara bakıyorsunuz?
Onaracak
mısınız onarmayacak mısınız?
Kapa
çeneni yoksa kendin yaparsın.
-
Bu taşıyıcı duvar mı?
-
Sen daha iyi bilirsin.
Kahretsin!
Buna
ne oldu böyle?
Gidelim.
Yatmaya
hazırlan bakalım.
Anne,
Lena teyzemin evine gidelim.
Ondan
korkuyorum.
Yatağını
hazırla dedim sana.
Onlar
evlerinde sıkış tepişler zaten.
Hadi
yat artık.
Saat
10 oldu bile.
Ee,
artık yatıyor muyuz?
Seninle
yatmam.
Kızımla
yatacağım.
Sen
git koltukta yat.
-
Bırak şimdi - Çek elini.
Buraya
gelin.
Ne
oldu?
Bina
sakinlerinden şikâyette bulunan başka birileri var mı?
Bugün
yok ama bu bina tam bir baş belâsı.
Burası
eski bir bina.
40
yıldır ayakta.
Ne
diye bu kadar telaşlandın?
-
Kahretsin Burası benim bölgem değil.
Bu
bina adam akıllı bir revizyondan geçmiş miydi?
Ne
revizyonundan bahsediyorsun?
Sanki
Fedotov'u tanımıyorsun.
Duvarlara
bir kat boya attırdı, paranın geri kalanını da cebe indirip geçti.
Peki
ya denetim sonucu?
Her
şey yolunda çıkmamış mıydı?
Kafa
mı buluyorsun?
Müfettişlere
parayı koklattığın gibi problem çözülmüştür.
Artık
bu binayı yıkmak gerek.
Her
gün buraya gelip durmaktan bıktık.
Tavanları
akar, boruları paslı.
Bir
deliği yamıyoruz, ertesi günü başımıza altı tane daha delik yamama işi çıkıyor.
-
Peki ya Filimonov?
Bu
konu hakkında Fedotov ile konuştu mu?
-
Niye umursasın ki?
Karısı
onu terk etmiş.
3
gündür zilzurna sarhoş olana kadar içiyor.
Seni
muhtemelen bizim ekibe aktaracaklar.
En
sorunlu bölge bizimki.
Sorun
ne?
-
Kim bilir.
Sanırım
temellerde kayma var.
-
Sen ciddi misin?
Dış
cephede 1.
kattan
9.
kata
kadar uzanan bir çatlak var.
Binanın
dışına baktım, çatlak duvarı komple yarmış.
Tüm
bina yana yatıyor.
Lanet
olsun.
-
Şimdi ne yapacağız?
-
Sessiz, sakin ol.
Şimdilik
su vanasını kapayın ve evinize gidin.
Yarın
Fedotov ile konuşacağım.
Hepsi
bu kadar.
Görüşürüz.
Dima,
ne yapıyorsun?
Uyusana.
-
Bir şeyi kontrol etmem gerekiyor.
Sen
ve şu kahrolası okulun.
Yarın
sınavın mı var?
Kapat
gözlerini, Anton.
Dima,
deli misin sen?
Ne
yapıyorsun böyle?
-
Nereye gidiyorsun?
-
Bir anda yataktan kalktı.
32.caddedeki
sosyal konut yurduna gidiyorum.
Bu
gece gittiğim yere.
Anladınız
mı?
Hayır.
Neden
bahsediyorsun sen?
-
Yurdu diyorum işte.
Hatırladın
mı?
-
Sanırım.
Ne
olmuş ki?
Bina
bir hayli kötü durumda.
Zar
zor ayakta duruyor.
Çatlağı
var.
Her
an çökebilir.
-
Şaka mı yapıyorsun sen?
-
Çok ciddiyim!
Az
önce 9 katlı binanın yapı levhası için
kararlılık hesaplamalarına baktım.
Bina,
24 saatten fazla dayanamaz!
-
Ağzından yel alsın!
-
O zaman yarın Fedotov'la görüşürsün.
-
Binanın temeli göçüyor!
İnsanları
tahliye etmemiz gerekiyor!
-
Bilirkişi raporu olmadan bunu yapmana
kim izin verir, sersem?
Bazıları
30 yıldır orada oturuyorlar.
Onları
gecenin bir yarısında dışarı mı çıkaracaksın?
-
Bu acil durum.
Derhâl
tahliye edilmeliler!
-
Ama nasıl?
Fedotov'un
numarası sende var mı?
Onu
arasan.
Bir
şey yapmaz ki!
Herif
revizyon parasını cebe indirmiş.
Beni
başından savar.
Yönetim
kurulundaki birinin telefon numarasını biliyordun, değil mi?
-
Annen biliyor.
-
Kimmiş?
Razumikhina.
Belediye
başkanının ofisindeki muhasebe şefi arkadaşın değil miydi?
Birbirimizi
yılladır gördüğümüz yok.
Kadını
gecenin bir yarısında bu saçmalık için
rahatsız etmeyeceğim.
-
Saçmalık falan değil, anne!
İnsanlar
her an ölebilir!
Ara
şunu!
-
Bağırma bana!
-
Sana onu ara dedim!
Al
işte numarası.
Onu
kendin ara, seni zırdeli.
-
Sen ciddi misin?
-
Çok ciddiyim.
Bu
yaptığının bir yere varmayacağının farkında değil misin?
30
yıldır o binayı umursamayan insanlar
şimdi mi umursamaya başlayacak?
-
Evet, her şeyin farkındayım.
-
Panik çıkaracaksın.
Ya
sonra ne olacak?
Akrabası
filan olmayan insanları gece için bir yere yerleştirmek gerekecek.
Gecenin
bu soğuğunda çocukları ve bavullarıyla sokakta yatamazlar.
Sonra
belediyeden başka bir yere yerleştirilmelerini isteyecekler.
Onların
hepsi hırsız sürüsü.
Sonra
şikâyetler gelecek, insanlar işlerinden kovulacak ve mahkemeler olacak.
Doğruyu
söylüyor olsan da çeneni kapatabilirler.
-
Ne yapacaklar sanki beni öldürecekler mi?
-
Enayi.
Hadi
sen git de Anton'u yatağına yatır.
Alo,
Galya teyze?
Ben
Dmitry Nikitin.
Geç
vakitte aradığım için kusuruma bakma.
Galya
teyze, birinle görüşmem için yardımına ihtiyacım var.
Belediye
Başkanıyla.
Evet,
Galaganova ile.
Hayır,
hayır.
Randevu
değil-- Bu acil durum!
Burada
şaka yapmıyorum!
-
Şu anda doğum günü kutlaması var.
-
Sahi mi?
Nerede?
Anladım.
Orada
olacağım.
Evet.
-
Ne dedi?
-
Tüm idare bir restoranda Galaganova'nın doğum gününü kutluyormuş.
Görüşmem
için bundan daha iyisi olamazdı.
-
Şu anda hepsi sarhoştur, şimdi gitmen-- - Belki sarhoşken daha iyi davranırlar.
Daha
cömert olurlar.
-
Göreceğiz.
Emin
misin?
Beni
bekleyin.
Ah,
yüce Tanrım.
Çocuk
başını belâya sokacak.
Tanrım.
-
Çay yapıver.
-
Tanrım Tamam.
Viktor
Tsoi - Peaceful Night #
#
Evlerin çatıları günün ağırlığı altında titriyor # # Göksel bir çoban # #
Bulutları güdüyor # # Şehir, ışık saçmalarıyla geceyi ateşe tutuyor # # Ancak
gece daha güçlü # # Ululuk onun gücüdür # # Yatağına yatanlara, huzurlu uykular
# # Huzurlu geceler # # Yatağına yatanlara, huzurlu uykular # <b>|AVUKAT|
# Huzurlu geceler #
-
Dikkat etsene.
-
Kenara çekilebilirdin.
-
Burada istediğimi yapabilirim.
-
Ne mutlu sana.
-
Gel de seninle tanışalım.
-
Sonra.
Sakin
ol.
O
kadar da kötü müsün?
-
Votka çok kötü çıktı.
-
İki lokma bir şey ye.
-
Affedersiniz.
Nina
Galaganova'yı nerede bulabilirim acaba?
-
Yemek salonunda.
-
Teşekkür ederim.
-
Ama o evli.
-
Öğrendiğim iyi oldu.
-
Ben evli değilim.
-
Nereye gidiyorsun!
-
Canımın istediği yere.
-
Yine o kadını görmeye mi?
-
Sen içki içmeye devam et.
Senden
boşanacağım şerefsiz!
Boşanacağım!
Hele
şükür.
Sözde
3 yıldır boşanacaksın.
Hadi
dans edelim!
Haydin
kızlar!
Sevgili
arkadaşlar!
Dikkatinizi
buraya çekebilir miyim, lütfen?
Bence,
kadehlerimizi sevgili dostumuz Nina'nın sağlığına kaldırmamızın yanında onun hakkında önemli bir-iki şey de
söylemeliyiz.
Hepimiz
ona dostlarıyla ve ailesiyle sağlıklı ve uzun bir yaşam diliyoruz.
Ama
en önemlisi; gelişen, büyüyen ve her geçen yıl daha da güzelleşen kasabamız için kendisine teşekkür etmeyi bir
borç biliriz.
Vatandaşlarımızın
iftihar ettiği bu yaşamı kendisine borçluyuz.
Bu
güzel gecede Nina'ya yakın olanlardan ona teşekkür etmek için iki çift söz söylemelerini rica ettim.
Buyurun!
Buraya
yaklaşık 20 yıl önce geldim.
Fabrikanın
imar belgelerini kaydettirmek için
Evrak Müdürlüğü'ne gittim.
Ve
ofise girdiğimde onu gördüm.
Elbisesi
arkasındaki dosya dolabıyla uyumlu olan, püf desen uçacak bir kızcağızdı.
Ona
"bana onu getir, şunu getir," diyordum.
Ama
sanki beni görmüyor gibi davranıyordu.
Bağırarak
emrettim, ama bana "bas git" dedi.
Sonra
ona baktım ve şöyle dedim: "Günün birinde büyük bir patron olacaksın.
"
O kızcağızın adı, Nina'ydı.
Nina,
küçük bir köydendi.
Annesinin
altı çocuğu, bir ineği,
arka
bahçede de kocasının mezarı vardı.
Burası
20 yıl önce bildiğiniz ahır gibiydi.
Sokaklarda
yürürken kederden kendinizi alkole vermemek için burnunuzu tıkayıp, gözlerinizi kapamanız gerekiyordu.
Burası
resmen bir lağım çukuruydu.
Ancak
şimdi, o 20 yıl mazide kaldı.
Şimdi
kasabanın varoşlarından bir ev almayı
ve yaşlandığımda ailemle oraya taşınmayı düşünüyorum.
Bunların
hepsi senin sayende Nina.
Bayan
"Sergeyevna.
"
Ama duydum ki sana başka bir isimle de hitap edenler varmış.
Artık
saklamanın âlemi yok.
Haydin,
bir ağızdan söyleyelim.
"Mama!
"
Anne!
Anne!
Bayan
Nina, bu Dmitry Nikitin.
Kamu
Hizmetleri'nde tamir ekibi şefi.
-
Merhaba.
-
Merhaba.
-
Buraya işle ilgili bir sorun olduğu için geldim.
-
Şimdi mi?
Kutlama
yapıyorum.
Sağlığıma
bir içki iç.
-
Gerçekten bekleyemem.
Çok
acil bir mesele.
Bir
içki iç, Aceleci.
-
Siz tanışıyor musunuz?
-
Hayır.
Tanışmak
istemiyor.
Ben,
Dmitry Nikitin.
Bayan
Nina, durum ciddi.
-
Ne oldu?
A
bölgesindeki yurtlardan birinde acil bir durum var.
Bu
meseleyi ne diye Fedotov ya da yardımcılarına değil de bana söylüyorsun?
Korkarım
daha önce hiç umursamadığı gibi yine umursamayacaktır.
Bu
durum, önümüzdeki birkaç saat içinde birçok ölümle sonuçlanabilir.
Lütfen
tüm kriz ekibini toplayın.
İtfaiye,
polis, ambulans.
Hareket
planı yapmalıyız.
Size
tüm detayları açıklayacağım.
Bayan
Nina, bu gecenizin özel partiniz olduğunu,
her şeyi anlıyorum.
Ancak
her an bir felâket yaşanabilir.
Şaka
yapmıyorum.
Emelyanov!
Tüm
idare amirlerini görüşme salonunda topla.
-
Tam olarak kime ihtiyacınız Bayan Nina?
Hepsi
zilzurna sarhoş oldu.
Sayapin,
eve gitti bile.
Kör
kütük sarhoş oldu.
Tulsky'nin
karısı da onu eve götürdü.
Onları
ara ve geri gelmelerini söyle!
Kusarlar
mı hap mı alırlar bilmem, ama derhâl buraya gelmek zorundalar.
Söylediklerinde
dikkatli ol, tesisat tamir ekibi şefi Dmitry Nikitin.
Sağ
ol.
-
Ne halt yemeye yaygara kopardın?
-
Otur, Fedotov Matveyeviç.
Hadi,
bizi bilgilendir.
Bayan
Nina, A bölgesinde 32.
caddede
yer alan yurttaki bir tamir ekibi
patlamış bir sıcak su borusunu onarmak için beni çağırttı.
Elemanlar
durumun kötü olduğunu görünce beni çağırtmışlar.
Filimonov'u
niye aramamışlar ki?
Başmühendis
o.
Üç
gündür içki âlemi yaptığından, Fedotov Matveyeviç.
Asıl
sorun; taşıyıcı duvarların yerinden çıkması.
Ki
bu yüzden de borular patlamış.
Yurdun
inşa edilme zamanı kasabanın kurulmasından önceye dayanıyor.
Yani
takriben 40 yıl öncesine-- - 38.
Neyse.
Hiç
düzgün bir revizyon yapılmamış ve - Ne
diyorsun sen?
1984
yılında ve üç yıl önce yapılmıştı.
Fedotov
Matveyeviç, şu anda o bakımların kalitesini tartışmaya hazır değilim.
Endişelendiğim
konu şu ki, o bina her an çökebilir.
Bu
binanın çökebileceğini nerden biliyorsun?
Her
an çökebilir diyorsun yani?
Evet.
Hatta
biz konuşurken bile çökebilir.
Taşıma
duvarlarında 1.
kattan
9.
kata
uzanan iki derin çatlak var.
Tüm
bina yana yatıyor.
Temeli
çöküyor ve de kayıyor.
Cephelerinde
oluşan titreşimler çıplak gözle görülebiliyor.
-
Orada kaç insan yaşıyor?
-
Kimi dinliyorsun sen, Tolya?
Bu
durum, bölgesel bir denetim ve yaklaşık 10 uzman gerektirir.
Bu
işin bir sürü yönü var.
Kesin
bu herifin o yurtta oynaştığı bir kız vardır
ve ona yeni bir daire sözü vermiştir.
Şimdi
de eli ayağına dolaştı işte.
-
Saat gecenin 2'si, Fedotov - Kapa
çeneni!
Akla
yatkın geliyor valla.
Kızla
oynaştı, şimdi de borcunu ödüyor.
Saçma
sapan konuşmayın!
Gidin
de kendiniz bakın.
Bir
çocuk bile anlar.
Çocuk
bile anlıyor olabilir ama biz anlayamıyoruz!
Konutların
başmühendisi sen misin?
-
Hayır.
-
Aynen öyle.
-
Sen de değilsin!
Temel,
eğim Bu konulardan anlıyor musun ki?
Evet,
inşaat bölümünde okuyorum.
İkinci
yılımdayım.
-
Ama caka satmak için diploma gerekiyor değil mi?
-
Sana sessiz ol dedim Matveyeviç!
Gerçekten
çıplak gözle rahatlıkla görebilirsiniz.
9
katlı bina yapısının stabilite katsayısı 5 derecelik eğime bile dayanamaz.
Ama
bu binada 10 derece civarında bir eğilme söz konusu.
Binadaki
eğim, yerçekimi kuvveti dikey
çizgisinin sapma açısı toleransının çok ötesinde.
Bu
da binanın resmen çökmekte olduğu
anlamına geliyor ve her halükârda çökecek.
Hesap-kitap
yapmadan yalnızca sapma açısını hesaba kattığımızda bile bina, bir günden fazla ayakta
kalamayacaktır.
Bu
durumda acil durum ilan etmemizin ve
insanları acilen tahliye etmemiz gerektiğinin farkında mısın?
Evet.
-
Orada kaç kişi kalıyor?
Bin
mi?
-
820 kişi var.
820
kişi.
İskân
edilmeleri gerekecek.
Ancak
kasabada konut yetersizliği var.
Hadi
durma, bölgesel denetim talebinde bulun, her şeyi kontrol ettir ve bir karar
çıksın.
Nasıl
olsa maliyetler benim cebimden çıkmayacak.
-
Hapse mi girmek istiyorsun?
Pavloviç,
dostumuz!
Konaklama
sorununun çaresine bakar!
800
insan var.
Ya
bina çöker de hepsi göçüğün altında kalırsa?
Revizyon
parasını cebe indirdin.
Ben
de fark etmedim.
İkimizi
de hapse tıkarlar!
-
Parayı cebe ben indirdim demek?
-
Sen indirdin tabii!
Bırak
şimdi Fedor!
Kızınla
damadının evi kendi kendine mi oldu?
Yoksa
kızına sen mi destek oldun?
-
Şu konuşana bak hele!
Ya
senin evine ne demeli?
Ya
da onun evine?
Neden
bu elemana kimin ne kadar cebe indirdiğini söylemiyoruz?
Ya
da buralarda nasıl ayakta kaldığımızı, birbirimizin arkasını nasıl
temizlediğimizi.
Ne
temizlemesinden bahsediyorsun?
Lafına
dikkat et.
Benim
mıntıkam sizden ayrı.
-
Ne ayrısı?
Kasabanın
tüm mıntıkası 30 bin insandan oluşuyor.
İçimizden
biri batarsa hepimiz onunla bir batarız.
Gazeteciler
öğrenecek olursa, yanarız.
Ben
temizim.
Bölümümde
suç teşkil eden unsurların denetimlerini çoktan yaptım.
Hapçı
yok, hayat kadını yok.
Anlayacağın
sen ve Matyugin onun itfaiyesiyle yanıp kül olacaksınız.
Tabii,
bol bol gözdağı ver bana.
Peki
ya şu hayat kadınları nerede?
Harem
mi açtın?
Kapayın
şu çenenizi!
Balık
baştan kokar.
Şayet
ben kokarsam, hepiniz kokarsınız.
Her
şeyi didik didik ederler.
Hele
800 insan için o mıntıkan temiz olsa da
bir haltını ortaya çıkaracaklardır.
Ne
o, departmanın tertemiz mi sanki?
Hadi
onunla binaya bakmaya git.
-
Ben - Güzelce binanın her yerine bak!
Şayet
her şey anlattığı gibiyse, o zaman ne yapacağımızı düşüneceğiz.
Hadi
gidelim, Baş Belâsı.
Dima,
bir dakika bekle.
Gözünü
korkutmaya çalışırsa onu dinleme.
Tilki
gibi kurnazdır.
Eğer
işi boşlarsa, iş bizim başımıza patlar.
Olan
da zavallı insanlara olur.
-
Ben de gideceğim.
Fedotov
şu anda sinirli.
Çocuk
da naif biri.
-
Peki, hayır olsun.
-
Nerede bakalım?
-
Bu tarafta.
İşte
bu.
-
"Bu" ne?
Çatlak
binanın tepesine kadar gidiyor.
Ne
olmuş yani?
Ben
bu çatlağı burada 2 yıl önce de görmüştüm.
Peki.
Bir
de buraya bakın.
Temeller
kaydığından duvar çöküyor.
Nereye
kayıyor?
Sonbaharda
yağmurdan dolayı toprak aşınır, ukalâ inşaatçı.
Peki,
benimle gelin.
Hadi,
gidelim.
-
Burası leş gibi kokuyor.
-
Kanalizasyon borularını tamir ettirirsen, kokmaz.
Alçak
herif!
Bize
işkence etmeyi kes!
Çocuğun
senden korkuyor!
Şimdi
polisleri çağıracağım!
Ara
hadi, aşağılık kadın!
Gelecekler
mi sanıyorsun?
Seni
mahvederim şıllık!
-
Sakin ol birader.
-
Ne dedin sen?
Hiçbir
şey.
Ama
sana tekmeyi basarsam holün sonuna uçarsın.
Tamam,
beyler.
Kusura
bakmayın.
Kızım
ilaç paramı çaldı da.
O
paraya tedavim için ihtiyacım var.
Şıllık
paramla uyuşturucu alıyor.
Ben
dışarı çıkıp bi' sigara içeceğim.
Asıl
burada insanların beyinlerinin onarılması gerekiyor.
Hayvan
kaynıyor.
Burası
bu yüzden kokuyormuş.
Burada
güzel insanlar da kötü insanlar da var.
-
Defol git.
-
İmar İskân Müdürlüğü'nden geliyoruz.
Yanımda
idari amirler var.
Merhaba,
Bay Fedotov.
Banyonuza
bir bakabilir miyiz?
Tabii,
tabii, buyurun.
Sorunlar
ardı ardına geliyor.
Önce
borular patladı, sonra da şerefsiz çıldırdı.
Alçak
herif öz kızını dövüyor, bunu aklınız alabiliyor mu?
Hapse
atılması gerekiyor ama şu domuz aynasızlar
Affedersiniz, polisler yani.
Onu
hiç götürmüyorlar.
Gerçi
buna kendim izin verdim, ne salaklık.
Bize
yardım edin.
Ne?
Tabii,
elimizden geleni yapacağız.
Boruları
yakın zamanda tamir edecekler mi?
Su
vanasını kapattılar.
Ne
yıkanabiliyoruz ne de yemek
yapabiliyoruz.
-
En kısa zamanda.
-
Evinize gidin.
-
Başüstüne.
-
Ne dedin sen?
-
Boş ver.
Bir
avuç serseri işte.
Şu
moruğa bakın ya, kapıya resmen sürünerek geliyor.
İmar
İskân Müdürlüğü'nden geliyoruz.
İçeri
girebilir miyiz?
Defolun
gidin buradan sizi serseriler!
-
Sakin ol be, nine.
Gel
bi' fırt da sen çek.
-
Kapa o çeneni!
-
Hadi girelim.
Toplayın
bakalım.
Ben
işemeye kaçar.
Burada
ne yapıyorsunuz beyler?
İmar
İskân Müdürlüğü'nden geliyoruz.
Borulara
bakacağız.
Borular
umurumda değil.
Haftada
sadece bir kere duş alırım.
Zaten
şu anda sudan bol ne var.
Dışardan
biraz kar getiririm, sorun çözülmüştür.
Bina
çökecek olsa, o da umurumda olmaz.
Hayat
böyledir, yanlış mıyım?
Bakın
ne diyeceğim beyler, bir-iki tek atmaya ne dersiniz?
Ne
dersiniz?
Haydin!
İçelim.
Tabii
ya Hadi gidelim.
-
Bir oyun daha atalım mı?
-
Ne istiyorlarmış?
-
Kim bilir Baksana.
Amirlerin
burada ne işi var?
Ciddi
bir mevzu mu?
-
Henüz bilmiyoruz.
-
Bak, dinle Uyku sorunun mu var?
-
Ne?
-
Saat gecenin bir yarısı.
Biz
ayaktakımını niye önemseyesin ki?
Merhametli
biri misin?
-
Neysem oyum.
-
Burada ne işiniz var?
-
Bas git!
-
Ne bina arkadaş.
-
Al benden de o kadar.
-
Nereye?
-
Bu tarafa.
-
Şişe ne için?
-
Bunun için.
Buraya
gelin.
Aşağıya
bakın ama dikkatli olun.
-
Duvardan ne kadar uzak?
-
Yaklaşık üç metre.
-
Vazifeleri paylaştırdın mı?
-
Evet.
-
Bayan Nina, misafirler konusunda ne yapayım?
-
Onları eğlendir işte.
Müziği
aç.
Mutfaktakilere
sıcak yemekleri servis etmek için acele etmelerini söyle.
Çoğu
gitmek istiyor bile.
Vostrikov,
içeride olmadığınız için kırgın.
Kırgın
olmamalarını sağla o hâlde.
Kafamda
başka şeyler varken içeride olamam.
-
Belki de artık onları evlerine uğurlamalıyız?
-
Tabii ya!
Başımızda
bir sorun olduğunu anlasınlar diye mi?
Onları
sızdırana kadar içki servis ettir.
Çocuğum
hastalandığından gittiğimi ve en kısa sürede döneceğimi söyle.
-
Anladım.
Bölgede
dedikodular uçuşacak.
Komşu
başkanlar sessiz kalmayacaktır.
Bütçeden
daha fazla alacaklar.
Önemli
olan binanın çökmemesi.
Yoksa
sonra dedikodular değil, gerçekler konuşur.
Evet?
Durum
ne?
Hiç
iyi değil.
Bina,
büyük olasılıkla çökecek.
-
Emin misin?
-
Bilemiyorum ancak görünüşe göre Nikitin haklı olabilir.
İnsanları
oradan çıkarmamız gerek.
Sana
bu varoş A bölgesinde dikkatli olmamız
gerektiğini söylemiştim.
Bina,
çürük zemine alelacele inşa edildi.
Toprak
göçüyor.
O
binayı yıllar önce yıkıp herkesi başka bir yere yerleştirmeliydik.
Nereye
yerleştirecektin, ukalâ?
100'er
daireli 2 bina masrafını cebinden karşıla o hâlde.
Bütçe
verdiklerinde inşa edecektin.
Ama
sen çok açgözlüydün!
Dışarı
çık.
Çık
dışarı!
Paranın
yarısını bölge yönetimine yediriyorum!
Yarısını!
Parlamentodaki
herkes anca tatil yapıyor!
Arabaları,
apartmanları, yazlıkları, altınlarla süslü karıları var.
Onlara
karşı gelecek olursan bir kuruş bile vermezler.
Bu
yıl ne kadar para aldık?
Birkaç
çatıya zift sürmeye ve birkaç ana boruyu değiştirmeye yetecek kadar!
Emekliler,
memurlar aç.
Yılda
üç intihar vakası oluyor.
Peki
ya kaç engelli, ücretsiz tedavi için kuyrukta bekliyor?
Ya
yetimhane ve geniş aile yardımları için
bekleyenler?
Daha
yeni, bir doğumevi inşa ettirdim!
Para
mı basıyorum ben?
Hâl
böyle olunca nasıl hayatta kalıp çocuklarımı yetiştireceğim?
Sürekli
stres altındayım.
90'lı
yıllarda diken üstündeydim.
Ki
hâlâ öyleyim.
Bir
şey olduğunda suçlu ben oluyorum.
Vergi,
askerî, seçim planlarını ben veririm.
Yarın
beni hapse de tıkabilirler, kafamı da okşayabilirler.
Normal
bir insan gibi yaşamak istiyorum!
Başımda
zaten üç tane belâ var.
Hipertansiyon,
ülser ve de iki boşanma!
Ben
bir kadın, anne ve eşim!
Normal
bir hayat yaşamak istiyorum!
Sen
de istiyorsun.
Bu
yüzden diğerlerini hiç düşünmeden kendine pay kapıyorsun.
Kimin
duvarının çöktüğü, kimin çatısının aktığı umurunda bile değil.
Çünkü
sen kendi çatını yaptırmakla meşgulsün.
Evine
baktım da benimkinden kötü kalır bir tarafı yok.
Dört
katlı.
Yine
şu oğlun Vasya, tam bir şımarık velet.
Tecavüzcü,
uyuşturucu bağımlısı 6 tutuklanma emri,
2 de davası var.
Moskova'da
dairesi var ve özel okula gidiyor.
Parayla
ekonomist olacakmış.
Sen
ise yakında herkesi seninle birlikte soğuk algınlığından öldüreceksin.
Tentürdiyot
falan filan Ne var ne yok çalıyorsun!
Hastane
için yeni malzemeler aldım ama sen yarısını sattın.
Kim
bilir kime sattın.
Yardım
etmeseydim, artık insanlar şifalı bitkilerle tedavi olurdu.
Yine
sen, polisleri fedailerin yaptın.
Görmezlikten
geldim.
"Devam
et, Sergey.
Biraz
daha para kazan.
"
Senin ne halt yediğin ise meçhul.
Anca
oturduğun yerden belgeleri imzalıyorsun.
Kasabada
10 yıldır bir yangın bile olmadı ki!
Bütçe
istersin!
Hortum
için, ekipman için, onun bunun için!
Evet,
gizliden bir şeyler alıyorum.
Ama
burada kim temiz ki?
Belki
içinizde yerimi almak isteyen vardır?
Buyurun
göreyim sizi.
Ama
siz salaklar bu işle başa çıkamazsınız.
İnek
bulduğunuzda sağarsınız ama bir şey olduğunda suçlu: "Anne.
"
Bir de kendinize erkek mi diyorsunuz siz?
Ezik
herifler.
-
Bu kadarı yeter Nina!
Onlara
hayatı öğretmeyi kes!
Dünkü
çocuk değiller!
Sana
şunu söyleyeyim: Her zaman çarparak yaşadım ve böyle yaşamaya devam edeceğim.
Ve
insanların benim hakkımda ne düşündükleri umurumda bile değil!
Bu
zoruna gidiyorsa, kurt gibi dışkının içinde yaşa!
Yerin
orası.
Tüm
ülke rüşvetten geçilmezken burada "Yolsuzluk" muhabbeti yapıyorlar.
Sovyet
günlerinde bile, annem kanserden ölürken
ilaçlarını almak için birilerine rüşvet vermemiz gerekmişti.
Yine
şimdi, para olmadan hiçbir şey yapamıyorsun.
Böylesine
güzel bürokratik itirafları bölmek istemem ama şimdi ne yapacağız?
Vakit
geçiyor.
Ne
mi yapacağız?
İnsanları
tahliye edeceğiz.
-
Resmî olarak mı?
-
Tabii ki.
-
Bu hâlde üstteki yetkilileri arayıp onları haberdar edeyim.
-
Ne diye?
-
Yönetmelikler gereği.
-
Şimdi durduk yere kıyamet koparmayalım.
Bu
gece insanları dışarı çıkarın.
Yarın
da uzmanları ve makineleri çağırtırız.
Belki
hâlâ onarılabilir durumdadır.
-
Peki usulsüzlükte kim sorumlu olacak?
Ben
mi o mu?
İnsanlara
ne söyleyeceğiz?
Salak
değiller.
Binanın
büyük bir sorunu olduğunu anlarlarsa binaya imkânı yok tekrar girmezler.
O
zaman numaradan bir yangın çıkarın ya da acil bir durum uydurun.
Ne
gerekirse işte.
Onları
bu gece dışarıda tutmalıyız.
Sabah
da uzmanlar gelecek.
Eğer
elde başka bir seçenek yoksa herkesi
iskân ederiz.
Safronov'un
ayaklarına kapanacağım artık.
Tüm
bölgede bloklar inşa ediyor.
Haydi,
gidin artık!
Bir
şeyler yapın!
Tüm
belgeleri bulduk.
Arabadalar.
Şayet
gerekirse, onları yok edebiliriz.
-
Sende durum ne?
Çok
kötü.
Büyük
bakım-onarım bütçesinde 120 milyon açık var.
-
Tanrım - O parayı harcadığımız
aşikâr ama neye harcadık diyeceğiz?
Üstü
örtülecek bir miktar değil.
Yeni
bir inşaata diyebiliriz ama Safronov özel yatırımcılarıyla çalışıyor.
Zor
olacak.
Konut
stoku kaç kişi?
820
bina sakini var.
Tehlike
arz eden acil bir durumda hepsini en kısa zamanda yerleştirmemiz gerekiyor.
İlk
iki ayda en az 600 sakini.
Bu
da yaklaşık 200 aile.
Bunlardan
83'ü çok çocuklu aile, 27'si engelli, 10 tanesi de veteran.
Yani
yaklaşık 60 tane iki odalı daireye ihtiyacımız var.
Geri
kalanına tek odalı.
Konut
stoku tutarının da yaklaşık 260 milyon
civarında olacağını düşünüyorum.
Lanet
olsun!
Tanrım!
Ne
kadar da salaksın, Nina!
Pekâlâ.
Tanya,
Safronov'u bulup getir.
İçeride
mi?
-
İki saat önce gitti.
-
Bu hâlde onu kendim bulurum.
-
Nina, bekle.
Ne
var?
Zamanımız
yok.
Söyleyeceğin
bir şey varsa, benimle gel.
Oraya
başka bir ekibi getir.
O
zaman onları uyandır!
Gaz
uzmanlarını da!
Yurt
gaz kullanıyor.
Tam
emin değilim.
Ulaş
onlara.
Elemanları
hazırla.
En
az iki ekip.
Yangın
hortumlarını ve ekipmanları da kontrol edin.
Uzun
zamandır kullandıkları yok.
-
Çevreyi kordon altına alın.
Uzunluğu
mu?
Bina
çevresinin uzunluğu ne kadar?
-
Fazla mesai ücretini sonra konuşuruz.
Bu
senin işin!
Yoksa
seni kovdururum!
3
ambulans yolla.
Her
bir ambulansta da birer doktor ve ikişer hemşire olsun.
-
Hazır mısınız beyler?
Gidelim.
-
Bekleyin!
Durun!
Bekleyin!
-
Ne oldu?
-
Burada kalın.
-
Neden?
-
Bekleyin.
-
Kimi?
-
Bilmiyorum.
Nina,
bekleyin dedi.
Pekâlâ Hadi birer içki içelim beyler.
Hop,
Baş Belâsı!
Ne
diye orada dikiliyorsun?
Gel
hadi!
Ülserin
falan mı var yoksa?
Kusura
bakma, seni eve davet edemiyorum.
Bu
konuları evde konuşamam.
Annemle
ablam geldi de.
-
Pasha, acil 600 kişiyi iskân etmem gerekiyor.
2
bina ve 200 daireye ihtiyacım var.
Bana
yardım et.
Aklını
mı kaçırdın sen?
2
binayı nereden bulacakmışım?
Şu
aşağı tarafta inşa ettiğin 9 katlı binalar hâlâ boş, değil mi?
O
daireler daha binanın temeli atılmadan önce satıldı.
Pasha,
sadece birkaç aylığına.
Çok
acil ihtiyacım var.
Yardım
et.
Çok
yakında bütçem gelecek.
O
binaları satın alırım.
Ne
diyorsun sen?
Satın
mı alacaksın?
Böyle
bir şey yüzünden hapse girebilirim.
En
azından birkaç aylığına, sonra bir hâl çaresini düşünürüm.
Sonra
onları başka bir yere yerleştiririm.
-
Nina her hafta denetimden geçiyorum.
Alıcılara
daireleri gösteriyorum.
Dairelerde
kimse olamaz.
Ne
yapıyorsun böyle sen, alçak?
Sana
o araziyi sudan ucuza satmıştım.
Vicdanın
yok mu senin, şerefsiz?
Sorumluluğumdaki
800 kişi tehlikeli bir binada yaşıyor.
Onları
yerleştirecek bir yer olmadan iskân edersem ne olacağını biliyor musun?
Konut
bütçesi incelenecek!
Sorokin'e
yaptıkları gibi beni de 15 yıl hapse atacaklar!
Sana
kimse dokunmayacak.
Valiye
pay veriyor musun?
Veriyorsun.
Ona
oy kazandırıyorsun?
Sorun
yok işte.
Sana
baskı yapmaya başlarlarsa, her şeyi açığa vururum der, onları tehdit edersin.
Seni
bu işten kurtarır.
-
Tabii, ya da beni öldürür!
-
Beni de öldüremez mi dersin?
Üzgünüm
Nina, yapamam.
1990'lardayken
yatırımcılar insanları lime lime ediyordu.
Kusura
bakma, yapamam.
Nina,
başka bir seçeneğin yok.
Anlayamadım?
O
binadan kimseyi tahliye edemezsin.
Peki
ne yapayım?
Hepsini
molozla mı gömeyim?
Binanın
kesin çökeceğini kim söyledi?
-
Nikitin.
-
O toy genç mi?
Herif
Fedotov'a sabotaj yapıp işini elinden kapmak istiyor.
O
budala yer israfı Matyugin'i de dinleme.
-
Peki ya riski ne olacak?
-
Risk, risk Her zaman bir risk vardır.
Safronov'un
inşaatında yatırımın var mı?
-
Nina, kes şunu.
-
Var mı?
Sana
nasıl baktığını gördüm.
Yatırımcı
mısın?
Evet.
Peki
ya insanlar ne olacak?
İnsanlar
kanlı canlı yaşamını sürdürüyor, seni dangalak.
Kapa
o çeneni, sürtük.
Ne
ara insanları umursamaya başlar oldun?
800'ü
bir seferde ölebileceği için mi?
Onlar
birer birer ölürlerken umurunda değiller miydi?
Her
bütçeden kendine biraz pay aldığında onları umursuyor muydun?
Yollar
berbat, çukur kaynıyor.
Üstüne
sürekli kazalar oluyor tabii.
İnsanlar
ölümüne içiyor, birbirlerini öldürüyor.
Çünkü
burada adam gibi bir iş yok.
Maaşlar
desen, iki-üç kuruş.
Çocuklar
ise hayatlarını bodrumlarda uyuşturucu alarak israf ediyor.
Okullar
rezalet.
Öğretmenlerin,
doktorların bile açlıktan nefesi kokuyor.
Yine
yaşlılar ve engellilerin ölmesi hayırlarına olur.
-
Bunca zamandır seninle birlikteyiz.
Senin
için yaptığımın haddi hesabı yok.
Seni
besleyen benim.
Ben
olmasam, hâlâ sekreterlik yapıyor olurdun.
Çünkü
önemi olmayan birisin.
Benim
ise bir önemim var.
Ve
yukarıdakiler bunun farkında.
Ee?
Neye
dert yanıyorsun?
Kendine
gel.
Bu
hayatı ya insan gibi ya da hayvan gibi yaşarsın.
Herkese
yetecek kadar iyi bir hayat yok.
İyi
hayatı, kardeş payı yapsan da kimse bir
şey alamaz.
Herkes
eşit derecede fakir olur.
Hadi
ama Öyle daha mı iyi olurdu?
Hayır.
Önemli
bir insan olmana yardım ettim.
Ama
sen, seni elinden tutan eli ısırıyorsun.
Bunu
uzun uzadıya düşün.
Onlarla
mı yoksa bizimle misin?
-
Peki şimdi ne yapacağız?
-
Bir şeyler düşüneceğiz.
Bin
hadi.
Şunlara
baksanıza, sarhoşlar ve hiçbir şey umurlarında değil.
Niye
umursasınlar?
Onların
patronları farklı!
Hem
işlerini düzgünce yapıyorlardır!
Mızmızlanmayı
kes.
Ortada
olan biten bir şey yok.
Bazen
düşünüyorum da Ne halt yemeye idare
amiri oldum?
Cerrah
olarak çalışmaya devam edebilirdim.
Sakin
sakin onu kes, şunu dik.
Senin
ameliyat masana düşmemi Tanrı göstermesin.
Alimallah
böbreğimi çıkarıp, onu bir yerde muhafaza eder, sonra da onu satarsın.
Sen
de dürüst biri oluyorsun herhâlde?
Bir
sürü suçlu yakalamışsındır?
-
Yakalaması öyle kolay değil.
Senin
gibileri yakalarım ama sonra bana rüşvet teklif ediyorsunuz.
Ben
Rus'um.
Kendimi
almaktan alıkoyamıyorum.
-
Fedotov Matveyeviç - Bas git dedik.
Sen
başka bir dünyadan mı geldin?
Başka
biri olsa umursamaz ve evine uyumaya giderdi.
Ne
diye umurunda ki?
-
İnsan olduklarından.
-
Ne insanı be?
Onlar
pislik!
Çöpler!
Belki
de orada gebermeleri en iyisi.
-
Çocukların da mı?
Ot
içip, çatılarda birbiriyle oynaşan aşağılık çocuklar mı?
Büyüyünce
ne olacaklar?
Büyüyünce
ne halt olacaklarını bana söylesene!
Bize
sinirlenme, delikanlı.
Biz
bunları görmüş geçirmiş insanlarız.
Bu
hayatta bir sürü şey gördük.
Özellikle
ben.
O
yurtta kalan iki kişiden birinin ya bir tutuklanması var ya da adına mahkûmiyet kararı var.
Eğer
bu binalardan daha az olsaydı, Dünya daha güzel bir yer olabilirdi.
Hayat
da biz normal insanlar için çok daha kolay olurdu.
Evet?
Bir
dakika.
Evet.
Birer
tane daha yuvarlayalım.
Anlaşılan,
işlem yürürlükte.
Bina
sakinlerini tahliye edip müfettişleri bekleyeceğiz.
Galaganova,
binanın orada siz üçünüzle bir şeyler konuşmak istiyormuş.
Adamlarım
sizi oraya götürecek.
-
Biz kendimiz gideriz.
Sarhoş
bir hâlde mi?
Emniyet
amiri olarak bunu yapmanıza izin vermiyorum.
bu
işin bitmesine daha 2 yıl var.
Beklemekten
bıktım artık.
-
Nereye-- - Siz evinize gidin.
Şuna
bak, polis eskortuyla gidiyoruz.
-
Şakanın sırası değil.
Atla
hadi.
Şimdi
mutlu musun?
Neden
bu kadar az kişisiniz?
Diğer
ekipler de yolda.
Nereye
gidiyoruz böyle?
32. cadde diğer tarafta kalıyor.
Onu
dinleme.
Sana
söylenen adrese sür.
Ne
demek dinleme?
Yanlış
yönde sürüyor işte.
Gitmemiz
gereken yere sürüyor.
Bana
bak, yolu bilmiyorsan bırak da arabayı ben süreyim.
Kapa
çeneni!
Kiminle
öyle konuştuğunu anlayamadım?
Şıllık
Galaganova.
Sürtük
karı.
Ne
geveliyorsun, moruk?
Tolya,
o bina çökecek.
Biz
de "kaçmış" olacağız.
Salonda
bana ne demiştin?
"Revizyon
parasını cebe indirdin, ben de durumu fark etmedim. "
Bütün
suçları ikimizin üzerine yıkacaklar.
Sayapin
de namussuzun teki çıktı.
Anlayacağın
hapı yuttuk Tolya.
Deli
misin be sen?
Binada
800 insan var.
Nina,
onları dışarı çıkarıp bina için bizi suçlayacak.
Bana
bak, bizi öldürecek misiniz yoksa?
Cevap
versene!
Çeneni
kapa ve kıpırdamadan otur.
Burada
durun.
Buraya
gel.
Çocuğu
bırakın gitsin.
Sadece
bir su tesisatçısı.
Kim
takar onu?
Bir
şey söylemeyecektir.
Deli
misiniz siz?
Bu
saçmalık da ne böyle?
-
Kapa çeneni!
-
Ne?
Git.
Aileni
al ve kasabayı bu gece terk et.
Bizi
ele verirsen, seni bulur ve öldürürüz.
Daha
neyi bekliyorsun?
Harbiden
de enayisin!
Defol
git buradan!
Derhâl!
-
Oğlanı yatağına götürsene.
-
Kalsın varsın, anne.
Nerede
bu çocuk?
-
Nerede olacak, işte.
-
Gecenin 3'ünde ne işi bu?
İşi
böyle.
Eşyaları
toparla!
Anne,
ona yardım et!
Onun,
Anton'un ve benim eşyalarımı!
-
Ne oldu?
-
Vakit yok!
Hemen
hazırlan!
Yüce
Tanrım - Ne oldu?
-
Sakın sorma.
Zar
zor hayatta kaldım.
Uzun
bir süreliğine kasabayı terk etmemiz gerekiyor.
Aksi
hâlde—
-
Tanrım!
Yüce
Tanrım
-
Sesini kes de, oğlanın dediğini yap!
-
Taksiyle mi?
-
Çok riskli.
Otostop
ile gitmek daha güvenli.
-
Komşudan arabasını isteyeyim.
-
Ama arabayı geri bırakamam baba!
-
Canını sıkma sen.
Ben
hallederim.
Arabayı
kapının önüne çekip hazır ederim.
-
Sağ ol.
-
Yazlık giysileri de alayım mı?
-
Her şeyi ve elimizdeki tüm parayı al.
-
Ne kadar süreliğine gidiyorsunuz?
-
Sonsuza dek, anne!
-
Masha!
Masha!
-
Sakin ol, sakin.
Geç
otur.
Oğlum
benim.
Yüce
Tanrım.
Oğlum Tanrım
- Kes şunu.
Herkesi
uyandıracaksın!
-
Masha, Masha - Nereye gidiyorsunuz?
-
Bunu yolda düşüneceğim.
Önce
bi' kasabanın dışına çıkalım.
Bir
yere vardığımızda seni ararım.
Anne.
-
Dima, şu başına gelen belâya bak
-
Tamam, yeter, yeter!
Hadi
gidin artık, yoksa siz gidene kadar inlemesiyle herkesi uyandıracak.
Gidin!
-
Tanrım
-
Sakin ol, sakinleş.
Dima!
Oğlum!
Evlâdım!
Oğlum - Sakin ol, sakin.
Sakinleş
artık.
Dima.
İyi
ki hepsi sarhoş oldu, ve tüm belgeleri hemen bulduk.
Sabah
olunca kimse bir şey hatırlamaz.
Evet?
İşlem
tamam mı?
-
Tamam.
Hepsi
temizlendi mi?
Güzel.
Evinize
gidin artık.
Silahlardan
da kurtulun.
-
Ama silahlar resmî.
Resmî
olduklarını biliyorum, onları kayıttan çıkaracağız.
Ama
en önemli konu, cesetleri bulmamaları yoksa hapsi boylarız.
-
Anlaşıldı.
-
Güzel.
İşlem
tamam.
Sen
bizi bağışla Tanrım.
Tanrı,
bu hayatı yaratmış.
Ve
bu hayatı yaşamamız için bizi zorluyor.
Bayan
Nina, hepsi tamam.
Yak
gitsin.
Kocam
olacak şerefsiz şu anda Polosuhina ile birlikte.
Sızlanmayı
kes.
O
kadını kasabadan yollatırız.
Artık
o poposunu başka yerde çalkalar.
Ve
kocanı benimle görüşmeye yolla.
Ona
bir adamın karısına nasıl davranması gerektiğini anlatacağım.
-
Şimdi sakinleşti mi?
-
Uyuyor.
Ne
oldu?
-
Orada her şey çürümüş Masha.
-
Nerede?
Yönetim
kurulu'nda.
Bildiğin
tımarhane.
Bir
yığın hırsız var.
Birbirlerini
yiyip bitirmeye hazırlar.
Şerefsizler.
Ayvayı
yiyeceklerini fark ettiklerinde suçu başkalarına attılar.
Beni,
Fedotov'u ve itfaiye amirini bir polis arabasına bindirdiler.
Ve
bizi ıssız bir yere götürdüler.
Fedotov
Matveyeviç, iyi kalpli bir insan çıktı.
Bunu
beklemiyordum.
Beni
savundu.
Sonra
gitmeme izin verdiler.
Peki
şimdi nereye gidiyoruz?
Kasabanın
dışına çıkmamız gerek.
Geceyi
bir otelde geçiririz.
Sabah
olunca da bir şeyler düşünürüz.
Söz
veriyorum.
Çok
teşekkür ederim.
Hiçbir
sorunumuz olmadan yaşayıp gidiyorduk.
Ne
düşünüyordun ki?
-
İnsanları düşünüyordum, hayatım.
-
Anton ile ben insan değil miyiz?
-
Orada 800 insan var.
-
Onların hepsi karınla çocuğun mu yani?
-
Masha, yapma.
-
Neyi yapmayayım?
-
Bunun kötü bitebileceğini bilmiyordum.
Ya
nasıl bitecekti?
Bu,
başka nasıl bitebilirdi ki?
Yıllardır
çalıp çırpıyorlar.
Kasabayı
sömürüyorlar.
Oraya
gidip onlara doğruyu mu öğretecektin yani?
Yaptıkları
yanlışları düzeltmeye başlamalarını mı
bekliyordun?
İnsanları
kurtarmalarını?
Onlar
için diğer insanlar var değil.
-
Benim için varlar!
Varlar!
Ve
denemek zorundaydım!
Ve
de 800 insanın ölümünden sorumlu olamazdım, anladın mı?
Anlıyorum.
Şimdi
her şeyi anlıyorum.
Seninle
yaşadığım için acı çektiğimi anlıyorum.
-
O zaman yaşama!
Özür
dilerim.
Özür
dilerim.
Ama onlara binanın çökeceğini
kanıtladım.
En azından insanları binadan
çıkaracaklar.
Nereden çıkaracaklar?
Şu yurduna baksana!
Etrafta kimsecikler yok!
Herkes uyuyor!
Ne halt yemeye burada dikiliyorsun?
Hadi gidelim!
Burada kimsecikler yok.
Ne itfaiyeciler ne de polisler.
- Bağırarak söyle.
Belki ortaya çıkarlar.
- Burada olmaları gerekiyordu.
Ne yapmak için olmaları gerekiyordu?
Çocuk gibi konuşuyorsun.
Nasıl bir dünyada yaşıyorsun sen?
Az kalsın ölüyordun!
Kendine gel de artık gidelim!
Ne?
Anton'u al ve git.
-
Ne yani, sensiz mi?
-
Evet, ben burada kalıyorum.
Bizi
terk mi ediyorsun?
Masha,
kimseyi terk etmiyorum.
Görmüyor
musun?
İnsanları tahliye etmeyecekler!
Onları orada bırakmaya karar vermişler!
-
Ne olmuş yani?
Beni
kızdırma.
Arabaya
bin ve gidin.
Ehliyetin
var zaten.
-
Ne yapıyorsun sen, deli?
- Ağzından çıkanı kulağın duysun,
salak.
Orada kanlı canlı yüzlerce insan var.
Vicdanın yok mu senin?
Dima Onlar bizim için birer hiç kimse.
Kapa
şu çeneni.
Masha,
hayatım, arabaya bin ve git.
Şu
anda senden nefret ettiğimi görmüyor musun?
Anlamıyor
musun?
Hayvanlar gibi yaşıyoruz, hayvanlar
gibi ölüyoruz.
Çünkü birbirimiz için birer hiç
kimseyiz.
Tonya Bir içki iç.
Kendini
daha iyi hissedersin.
-
Ne diye buradasın?
-
Geri dönmek zorunda kaldım, anne.
Eşek!
Bize
de acımıyorsun!
Git
buradan!
Seni
bulurlarsa ne yaparlar, enayi?
Git
buradan!
-
Sakin ol.
Neden
gitmedin?
-
Gidemedim.
İnsanlar
ölecek.
Yurdun yanından geçiyorduk, hiçbir
şeyin olduğu yok.
İnsanları tahliye etmiyorlar.
- Çünkü onları yok yere telaşlandırdın,
enayi!
Yönetim, senden daha iyi bilir!
Bina asla çökmeyecek!
Kimin vicdanı bir sürü ölüme el verir?
Fedotov'un
bile vermez-
-
Fedotov'u öldürdüler!
Galaganova,
başına belâ olacak şeyleri temizliyor yani?
Ne
yapacaksın?
Biri
beni görecek olursa beni öldürürler.
Yurttaki
insanlar binada tehlikeli bir çatlak olduğunu biliyor mu?
Hayır.
Bu
hâlde neyi bekliyorsun?
Gidip
onlara söylesene.
Kim
dinleyecek ki beni?
Kim
geceyi sokakta geçirmek ister?
Resmî
bir tahliye emrine ihtiyacım var.
Üsttekilerden
gelen bir bildiriye.
Ben
kimim ki?
Bir
su tesisatçısıyım!
Binanın
çökeceğine emin misin?
Eminim.
Annenle
beni affet, evlât.
Ne
için, baba?
Sana
ne verdik ki?
Hayat.
Bu
hayatla ne yaparsın?
Annenle
bana bir baksana, her gün kavga ediyoruz.
Ne sevgimiz ne de neşemiz kaldı.
Ve sana nasıl yaşayacağını öğretemedik.
Başına gelen her şeyin suçlusu biziz.
Kes
şunu, baba.
İnsanlar
kamyon kamyon çalıyor.
Milyonları
götürüyorlar.
Birbirlerinin üzerine basıp geçiyorlar
ve kazasız belâsız yaşıyorlar.
Sen de hayata tutunmak için lanet olası
boruları tamir ediyorsun.
İnsanların hayatını kurtarmak için
yardım etmek istedin ama az kalsın seni
öldürüyorlardı.
Git
buradan, oğlum.
Burada
işler asla değişmeyecek.
Asla.
Bina
çöküyor!
Dışarı
çıkın!
Çabuk!
Çabuk
olun!
Hemen
binadan dışarı çıkın!
-
Ne oldu ki?
-
Bina çöküyor!
Çabuk
olun!
Dışarı
çıkın!
Çabucak!
Dışarı
çıkın!
Olya,
hemen giyin!
Sana
giyin dedim!
Çabuk!
-
Hemen dışarı çıkın, bina çökecek!
-
Ne içeri giriyorsun be!
Defol!
Bina
çökecek, çökecek!
Bina
çöküyor!
Hemen
dışarı çıkın!
Kalkın!
Çabuk,
dışarıya çıkın!
Bina
çöküyor!
Dışarı
çıkın!
Bina
çöküyor.
Beni
duyuyor musunuz?
Çabuk,
hemen dışarıya çıkın!
Bina
çöküyor, beyler!
Ya?
Harbi
mi?
Ben
bile kafayı bu kadar çekemiyorum arkadaş.
Bina
çöküyor!
Gidelim
mi?
Burada
kimse var mı?
-
Ne diye bizi dışarı çıkarttı?
-
Bu da ne böyle?
Şaka
mı?
Ne
diye burada duruyorsunuz?
Binadan
uzaklaşın!
Uzaklaşın!
Bina
çöküyor!
Anlamıyor
musunuz?
Hayır,
hayır!
Beni
dinleyin!
Şayet
bana inanmıyorsanız-
-
Susun millet!
Sakinleşin!
Kendisi
bizim kahramanımız!
Adamın
dibi!
-
Yapma - Her şey yolunda.
Yolunda!
Çok
cesur biri!
Baksanıza,
ne kadar çok insanı kurtardı!
-
Kes şunu
-
Sus!
Bu
dünyada iyi insanlar da kalmış.
Kafadan
çatlak!
Gecenin
köründen beri panik yaratıyor!
Neyi
bekliyorsunuz?
Dalın!
Evinize
gidin millet!
Her
şey yolunda.
Bana
dokunma, şerefsiz herif!
Aleksei
Balabanov anısına ithafendir
Dima
Nikitin: Artyom Bystrov
Galaganova:
Natalya Surkova
Bogachev:
Yuri Tsurilo
Fedotov:
Boris Nevzorov
Matyugin:
Kirill Poluhin
Baba:
Aleksandr Korshunov
Anne:
Olga Samoshina
Masha:
Darya Moroz
Tulsky:
Sergey Artsybashev
Sarhoş'un
eşi: Elena Panova
Sarhoş:
Dmitriy Kulichkov
Safronov:
Ilya Isaev
Sayapin:
Maksim Pinsker
Razumikhina:
Lyubov Rudenko
Çernenko:
Irina Nizina
Nikitin'nin
oğlu Anton: Gordey Kobzev
Emelyanov:
Pyotr Barancheev
Senaryo
ve Yönetmen: Yury Bykov
Sinematografi:
Kirill Klepalov
Set
Dekorasyonu: Stanislav Novak
Giysi
Tasarımı: Olga Pogodina
Makyaj
Sanatçısı: Elena Sokolova
Ses
Yönetmeni: Arkady Noskov
Montaj:
Yury Bykov
Baş
Yapımcılar: | Elena Bystrova | Filipp Pastukhov
Yapımcılar:
| Alexei Uchitel | Kira Saksaganskaya
Yatağına
yatanlara Huzurlu uykular
Huzurlu
geceler
Yatağına
yatanlara Huzurlu uykular
Huzurlu
geceler
Komşular
şikâyetçi
Duydukları
toynak seslerinden
Ses,
uykularına mani oluyor
Uykularının
huzurunu kaçırıyor
Bekleyecek
bir şeyi olmayanlar
Yollarına
koyuluyor
Kurtulmuş
olanlar
Kurtulmuş
olanlar
Yatağına
yatanlara
Huzurlu
uykular
Huzurlu
geceler
Yatağına
yatanlara
Huzurlu
uykular
Huzurlu
geceler
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar