Print Friendly and PDF

Evren Ve Hakikatin Araştırılması

 


Yazan: Ali Nezihi BİLGE…13.06.2001

Evren sevgi ve bilim üzerine kurulmuştur. Peki sevgi ve bilim neden birliktedir? Çünkü her ikisi de aklın birer nimetidir. Sevgi duygusal ve bilim de mantıksaldır. Aklın içinde yapılanan evrenin sırlarını yine akıl çizmektedir.

Bu durum da aklın işlevlerin nasıl tanımlayabiliriz?

Akıl bilebilme, bildiğini anlayabilme, yorumladığıyla da görüş elde etme yeteneğidir. Bütün bu yeteneğin özü Tanrının bize verdiği öz'den başka bir şey olabilir mi?

İnsanoğlu o her şeyi anlamaya , bilmeye yönelik merakıyla makro kozmolojinin konusu olan evrenin ilk başlangıçtan yani "BİG BANG"  başka bir deyişle "İLK AN" dan sonraki gelişimi incelemiş ve bilimsel yaklaşımlarla bugünkü bilinen aşamalara gelmiştir. Ancak hala daha çözemediği ve çözmesi mümkün görünmeyen o ilk an! Nasıl oluşmuştur? Hangi güç buna karar vermiştir? bu sorularn cevabı sürekli olarak araştırdığımız ve yaklaştığımıza inandığımız an bizden çok uzaklarda olduğunu gördüğümüz Tanrı'da kilitlenmektedir.

Biz bu yazıda mikro kozmoliji'nin konusu olan çekirdek, çekirdek altı parçacıklar, proton. nötron ve kuantlarla ilgili bilimsel çalışmalara girmeyeceğiz. Ancak, yine de sizlere proton, nötron ve kuantların nasıl bir enerji harmonisi içinde oldukları ve mikrokozmolojinin temelini nasıl oluşturduklarını düşünmenizi öneririm. Bu yaklaşım ve düşünce Bootstrap hipotezi ile genel bir doğa felsefesi olarak kabul edimektedir. Bu felsefeye göre, maddenin yani mikro evrenin temel yapıtaşları yoktur ve maddi evren dinamik bir karşılıklı olaylar ağı şeklinde görülmektedir. Bu ağdaki her hangi bir bölümün özellikleri temel nitelikte değildir, onlaran hepsi diğer bölümlerin özelliklerinden oluşur ve karşılıklı ilişkilerin tutarlılığı bütün ağın yapısını belirler.

Şimdi kendi özümüze, iç evrenimize dönelim. Kendi iç derinliklerimize inmeye çalışalım. Hangi özelliğimiz bizim temel niteliğimiz? Hangi özelliğimiz bizim kendi mikro kozmolojik yapımızı temsil etmektedir?

Özümüz de, mikro kozmolojik evrenimiz gibi bir yün topağı gibi tüm olarak düşünülemez mi?

* Başka bir tanımlamayla sınırlar sonsuz ve iç içe değil mi?

* Acaba bu sınırları oluşturan nedir?

EVET

* Bu sır nedir?

Bir yaradılış var mıydı? Öyleyse, ne zaman meydana geldi ve nedeni neydi? Hiçbir şey var oluş bilmecesinden daha çok şaşırtıcı yada daha derin değildir. Zaman ne zaman başladı? Bildiğimiz anlamda büyük patlamadan itibaren 15 milyar yıl geçtiğini dile getiriyoruz. Nedir bu yıl tanımı? Evrenin başlangıcı ile zamanın başlangıcı da aynı mı? Zamanın evren içinde akışını göz ardı edebilir miyiz? Bu sırlar nasıl çözümlenecek?

Tanrı'nın yarattığı yaşamın somut bir örneği olan dünyamızın evren ve galaksimiz içindeki durumu uzun yıllar bilim adamları tarafından incelenerek araştırılmış ve evredeki gizli ahenk konusunda çeşitli bulgulara ulaşılmıştır. Düzensizliklerin düzene döndüğü, madde ile enejinin özdeş olduğu, kaosun önceden programlanmaş bir yol izlediği bu sistem bizi daha da derin düşünmeye sevk etmiyor mu?

Peki, evren gerçek bir makine mıdır?

Evrensel makinenin işlevleri ve işleyişi bir program dahilinde olmaktadar. Bu program nasıl ve kimin tarafandan yapılmıştır? Düzenin içinde düzensizlik, yani;

*KAOS*

"Zamanın Karanlık gecesi içinde bir ışık patlayışı"

"Evrenin başlangıcı, yani kökeni işte bu"

Peki ondan önce ne vardı? Başka evrenler de var mıydı?

*KÖKEN* sözcüğü zaman içinde yer alan bir olayı göstermektedir. Ama biz burada hala daha o ilk andan bahsediyoruz. Yani o ilk başlangıçtaki patlamadan yani birinci bilinen kökenden. Başka bir deyişle yine ilk başa dönüyoruz. Kendi mikro ve makro evrenimizin başlangıcına. Eğer zaman fiziksel evrene ait ise,Tanrı'nın yaratmış olduğu evreni içine almış olmalıdır. Bu durumda, zamanı, meydana getirmeye Tanrı'nın sebep olduğunu söylemek ne anlama gelmektedir? Sebep olmak zamansal bir etkinliktir. Zaman daima, sebep olunmuş olan şeyden önce var olmalıdır. Dolayısıyla Tanrı'nın naiv imgesi evrenden öncede vardı.

Hakikati arayoruz ve Tanrı'nın yaratıcılık gücünü öğrenmeye ve anlamaya çalışıyoruz.

Evrende madde ve zamanın birbirinden ayrılamaz olduklaranı ve kozmolojik çalışmalarda hep bir arada incelendiklerini biliyoruz. Dolayısıyla eğer evrenin bir kökeni varsa, bu bizim anladığımız zamanın da kökeni demektir. Böylece, daha önce de belirttiğimiz gibi "Büyük Patlamayla" oluşan bir başlangıç vardır.

Bu parametreleri inceleyerek, Hakikatin araştırılması, insan aklanı kullanarak kendi öz evrenini araştırması ve tanımlaması değil midir? Bilimsel araştırmalar da gerçek bir başlangıçtan tam emin olarak söz etmemizi engellemektedir. Çünkü başlangıç anındaki o inanılmaz yüksek sıcaklıklarda zaman, uzay, evren, enerji ve sıcaklık kavramları bilimsel olarak irdelenememektedir. Yani, bu noktada bilim işleyememekte ve Hakikatin ululuğu gözler önüne serilmektedir.

Saat ve Zaman dediğimizde tam olarak ne anlıyoruz? Neye göre zamanı tanımlayoruz? Acaba Hakikat, mantığımıza yargıçlık ederek bizi mikro kozmoloji'nin sınırları içinde düşünmeye mi zorluyor? Yer yüzünde geçerli olan kanıtlar tüm evrende ve içimizde de geçerli mi?

Bütün bu gerçekler ve bilimsel çalışmalar ışığında evrenimizin 15 milyar yıl önce "Büyük Patlama"dan sonra yavaş yavaş yapılaşmaya başlayan o sonsuz ve şekilsiz kaosun içinde başlamış olduğu kabul edilmektedir. Böyle bir kaosun oluşumunu beyninizde canlandırabilir misiniz?

Bu noktada yine aklı selimimizi kullanarak ve aklımızın sınırlarını zorlayarak yüce Yaradanın kuram ve kanunlaranı olduğu gibi kabul etmekten başka bir yolumuz var mı? Başka bir çözüm, başka bir tanım var mı? Kutsal kitaplar da belirtilen "Büyük Patlamayla IŞIK oldu" sözcüğü Tanrı'yı tam olarak doğrulamıyor mu?

Bu bir rastlantı mı? Yoksa sezgisel bir tür "bilgi" mi? Ne olursa olsun, biz "Büyük Patlama"nın tozundan oluşmuşuz. Belki de evrenin belleğini benliğimizde taşıyoruz, kimbilir?

Büyük patlamanan sonunda oluştuğu ispatlanan ve inanılan evren durgun olmayıp, dinamik bir yapaya sahiptir ve bir balonun şişmesi gibi genişlemekte ve böylece soğuyarak seyrelip incelmektedir. Basit maddeler birleşerek karmaşık yapılara dönüşmektedir. Başka bir tanımlamayla "Yalın"dan "Karmaşık"a, daha az etkilden daha çok etkiliye geçilmektedir. Evrenin tarihi, yapılaşmakta olan maddenin tarihidir. Benliğimizin içinde var olduğuna inandığımız, o basit ve saf tekilliğe ulaşmaya çalışmıyor muyuz? Öyleyse ilk yalın, saf ve temiz an.

Eğer özümüzün derinliklerine inebilirsek o yalın ve yapılaşmamış maddeyi yani aklımızı, ruhumuzu dinleyebilir. Çıplak yalın ve tertemiz bir sevgi ışığıyla beraber yaradılış!

Sorun yine o ilk başa dönüş değil mi?

Bizler kendimizin o ilk halini göre bilmek ve kendimizi tanıyabilmek için ruhumuzu basit ve sade durumuna getirmeye uğraşıyoruz. Tanrı tarafindan emanet olarak verilen bedenimizin içinde bulunan ruhumuzla o Yüce varlığı anlamanın yollarını arıyor ve kendimizi o ilk andaki saf ve temiz oluşum noktamıza getirmeye çalışıyoruz.

Öyleyse biz neyiz? Her birimiz, kişisel özdeşliğin güçlü anlamında, bilincimizin içinde derinlere gömülmüşüz. Büyüdüğümüz ve geliştiğimiz gibi, görüşlerimiz ve düşüncelerimiz de değişir, yeni yaklaşımlar içinde olur ve tavırlarımız fark eder. Ama bütün bu değişikliklere rağmen, tamamen aynı kişi olduğumuzdan asla şüphe etmeyiz. Biz bu yaşam boyu yaşadığımız deneyimlere sahip oluruz. Fakat bu deneyimlere sahip olan "biz", bu benliğin taşıdığı ve var olan sırrıdır. Karşımızdaki insanlara ait bir şey söylediğimiz zaman, onları bedenleriyle ve kişiliklerinin az bir kısmıyla özdeşleştiririz. Ama kendimizi farklı görürüz. Bedenimizden ziyade zihnimizin oluşturduğu "Ben"i anlarız. Bu "ben" içinde düşüncelerin odağı olan, duygu ve deneyimlerin sahibi "zihin" vardır. Dolayısıyla değişime uğrayan bedenimizin yaşlanması değil, ruhumuzun tekamül ederek o ilk başlangıç anına dönmeye çalışmasıdır.

Diğer bir söyleyişle ilk başa dönüşü yani devinimi nasil tamamlayabileceği? Bu Hakikati araştırma yollarımızı daha da derinleştirirsek Karadelikler ortaya çıkmaktadır.

Karadelik Nedir? Karadeliğin Evrendeki Rolü Nedir?

Beraberce inceleyelim...

Sıfir hacimde, sonsuz büyük yoğunlukta ve tekil halde olan evren çekirdeği, yani kozmik yumurta. "Büyük Patlama" ile parçalanarak evreni oluşturmaya başladı ve evren 15 milyar yılda bugünkü durumuna geldi. Dolayısıyla kozmik bir huni veya göksel elektrik süpürgesi gibi sembolize edilebilen karadelikler, her şeyi yutarak sıfır hacme ve sonsuz büyük yoğunlukta tek bir nokta haline dönüştürmektedirler.

Teorik fiziğin bu kuramına göre, belli bir zaman gelecek ve tüm evren bu karadeliklerden geçerek ilk evrenin oluştuğu çekirdek durumuna mı gelecek? Ve bu çekirdek yeniden parçalanarak yeni bir evreni mi oluşturacak?

Başka bir yaklaşımla ve aklı selimimizin sınırları içinde bu belirtilen durumuna göre,

-İçinde yaşadığımız evren acaba ilk evren midir?

-Yoksa ara evrenlerden biri midir?

-Ya da ilk ve son evren midir?

Bilimsel verilerin yetersiz olduğu bu şartlar altında mikro ve makro kozmolojik bilgiler karadelik içinde madde ile antimaddenin, parçacıklar ile anti parçacıkların karşılaşarak etkileşim kurduklarını ve birbirlerini yuttuklarını göstermektedir. Başka bir ifadeyle, her şeyin karşı bir ikizi oluşmakta ve bunlar birbirlerini yok etmektedirler.

Acaba bu tür bir senaryo evrenin sonunun nasil olabileceği hakkında bir fikir verebilir mi?

Karadeliklerde oluşan olayların ışık hızından daha hızlı bir şekilde gerçekleşmesi sonucu ışık emilerek dışarıya hiçbir şey kaçamamaktadır. Başka bir tanımlamayla karadelikler bütün sırlarını içinde saklamaktadırlar. Yani, belki de evrenin yaradılışının, aslının ve yok oluşunun sırrı da burada yatmaktadır.

Yazımın başından beri incelemeye çalıştığım evren galaksilerden oluşmaktadır. Galaksiler belli bir düzende ve belirli bir sistematiğe göre evrende dağılmışlardır. Kümeler halinde bulunurlar ve düzenli ve düzensizdirler. Kümeler ise gök adaları ve yıldızlar ile farklı yapılardan oluşur. Her bir yapı evrenin bütünlüğünü tamamlayabilmek, onu güzelleştirmek ve gizemini arttırmak için tasarlanmamış mı? Bu tasarımın olağan üstü bir güç, bir yaradan tarafindan yaradılmış olmamasına olanak var mı?

Evrenin derinliklerine ulaşmak, aklı selimin sınırları içinde bu yapının oluşumunun anlaşılması için kendimizi incelememiz ve kendi iç evrenimizde hakikati aramamiz gerekmektedir.

Bizler, Tanrı tarafindan tasarlanan ve o ilk an ile yaratılıp bu aşamaya gelen evrende birer birey ve bu düzenin oluşmasında gerekli birer damla olarak kendi iç evrenimizde hakikati aramalıyız.

Düşüncelerimiz ve deneyimlerimiz emaneten taşıdığımız bedenimiz içinde şekillenerek oluşmakta ve zihnimiz sürekli olarak bunu bedenimizden tamamen ayrı olarak değerlendirmektedir. Özümüzün derinliklerinde "sevgi" ve "inanç" bulunursa, o tekilliği ve basit yalın saflığı hissetmemiz kolaylaşacaktır şüphesiz.

Sonuç olarak, bir taraftan sırlar, hikmetler ve hakikate ulaşmak için araştırılan konular; diğer taraftan bilime dayalı sezgilerimiz, zaman içinde gelişmemize öncülük edeceklerdir.

Evrene gücümüz yettiği kadar baktığımızda, gerek güineşimiz ile onun dokuz gezegeni arasında ve gerekse samanyolumuz ve evrendeki diğer milyariarca galaksilerin, milyarlarca yıldız, gezegen ve uydular arasındaki çekim kuvvetleri, etkileşimler ve her şey Tanrı tarafindan mucizevi bir şekilde tasarlanmış, ayarlanmış  ve dengelenmiştir.

Sırların çözülmesi, bilinmeyenlerin bilinen, bilinemeyenlerin de bilinebilir olmasinin tek yolunun bilgi ve hakikatin araştırılmasıyla gerçekleşebileceğidir.

Biz insanlar, kendi özümüzde bulunan en büyük ve evrendeki sonsuzluklar arasında, gezegenimiz üzerinde ve fakat maddi kainatın bilinmeyen bir noktasında bulunuyoruz. Peki biz evrenin neresindeyiz? Bunu hiç düşündünüz mü? Böyle bir durumda duyu ve duygularımızın doğadaki etkinliği çoğalsa bile, yine de sınırlıdır. Evrende mevcut olay ve olguları, doğrudan ve dolaylı olarak algılıyor, ancak onun ötesinde dünya koşullarıda ulaşmamıza izin verilmeyen sonsuz meçhuller, sırlar hikmetler, ve bilinmeyenlerin var olduğunu izliyoruz.

Tanrı'nın bizlere verdiği akıl ve hikmet ile elde ettiğimiz bilgiler ile, doğadan elde ettiğimiz bilgilere şöyle bir bakacak olursak, bilinmeyen o bilgi okyanusunda daha kum tanesi bile olmadığımız ortadır. Bu okyanusun içinde oluşan, sırlar ve hikmetler Tanrı'nın yarattığı mucizelerdir. Mucizedir çünkü; mutlak bir zeka tarafindan yaratıldıkları için, sırrına ve hikmetine tam ulaşamadığımız için birer mucizedir. Mucizelerin çok az bir kısmının dahi anlaşılması hakikati arama yolunda acaba biraz ilerlememizi sağlayacak mı acaba?

Mutlak ve üstün zeka tarafindan yaratılan, zihin ya da ruh iç evrenimiz içinde zihinsel "töz" dür. Bu töz ne duyarlar tarafindan algılanabilir ve ne de uzayda yer kaplar; özel niteliği "düşünmektir" yada daha doğrusu "bilinçtir". Bu bilinç ise bedeni yönlendirmekte ve idare etmektedir.

Öyleyse, iç mikro evrenimizden dışa yönelmeyi ve evren içinde yer almayı görüyor ve yaşıyoruz. Bu düzenli ve sistematik makine, yani bedenimizin içinde evrenin sonsuz boyutlarının ve karmaşasının şaşkınlığında sistematiği ve oluşumu; ve nerede ne olduğumuzu arıyoruz! Bu sürekli arayış ve çabalama hakikatin aranmasından başka bir şey olabilir mi?

Bu yaklaşımlardan da anlaşılacağı gibi, ruh yada iç evrenimizde bulunan zihin yer işgal etmez, boyutsuzdur ve uzayda değildir. Peki, o öyleyse, ruh zamanda mıdır? Bu sorunun cevabı herhalde evettir. Eğer ruh algılarımızın kaynağıysa, o zaman, bu bizim zaman algımızı da içermelidir. Böylece insanda oluşan zihinsel süreçlerin zamana bağlantılı olduğu ortaya çıkmaktadır. Örneğin, planlama, umut etme, bekleme gibi. Hepsi zamanla ilişkilidir. Böylece zaman içinde önce ve sonra ilişkisi ruh tarafindan aşılmakta ve ruhun ülümsüzlüğü ortaya çıkmaktadır.

Peki. Bedenin doğumundan önce ruhun durumu hakkında ne biliyoruz? Boyut ve bedeni olmayan "ruh" Tanrı tarafindan insan embriyosuna aşılanmakta mı? Yoksa Tanrı tarafından zamanda yaratılarak maddeye aşılanmakta mıdır?

Bütün bu soyut yaklaşımların temelinde hakikat yatmakta olduğundan, kendi iç evrenimizin sınırlarını ve hakikati bilimsel olarak arama yollarını sevgi ile birlikte kurmalıyız.

 

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar