VÉRİTÉS ET MENSONGES / F for Fake / Hakikatler ve Düzmeceler (1973)
Ölmeden
önce seyredilmesi gereken filmlerden.
Yönetmen: Orson
Welles
Senaryo: Orson
Welles, Oja Kodar
Ülke: Fransa,
İran, Batı Almanya
Tür: Belgesel
Vizyon Tarihi:
01 Eylül 1973 (İspanya)
Süre: 89 dakika
Dil: İngilizce,
Fransızca, İspanyolca
Müzik: Michel
Legrand
Nam-ı Diğer: F
for Fake | F for Fake | About Fakes | Truths and Lies
Oyuncular Orson Welles Oja Kodar
Joseph Cotten, François Reichenbach ,
Richard Wilson
Özet
Eğlenceli bir Orson
Welles’in Yurttaş Kane gibi güzel
fikirleri olan belgesel filmidir.
Orson Welles, belgeselde sanat, sinema
dünyası ve gerçek hayatla ilgili izlenimlerine resmi geçit yaptırıyor.
Film sanat kalpazanı bir
şarlatan Elmyr de
Hory’nin biyografisini odaklanmıştır. Aynı
zamanda ünlü hileleri ile meşhur Howard Hughes otobiyografisini yazan Clifford Irving’e, sahte bir özgeçmişi ile Yurttaş
Kane bir parodi şeklinde özetleyişi, , sahte Mars işgali ve Orson Welles’i de efsane yapımcısı ve sihirbaz olarak işler.
Karakterler hakkında hikayeleri işlerken sanatın doğası içindeki çatışma, illüzyon ,
yaşam , sahtecilik ve yapay arasındaki bağlantılarını ele alır.
Filmin son 17 dk içinde Picasso için bir dizi sahte hikâye uydurup
piyasadaki Picasso tablolarının gerçekliği sorgulanır.
Filmde Oja Kodar ile bir kadının
erkekleri etki altına nasıl aldığı ve gerçek ve yalan arasındaki varlığın
temelinde faktör oluşunu irdeler.
Elmyr, birçok galerileri
için resim yapmış bir usta kalpazan olduğunu belirtirken “sanat nedir?” diye
sahteciliğin ve gerçekliğin doğasının cevabını bulmaya çalışır.
Kesinlikle harika bir belgesel filmdir. Eski olmasına rağmen seyretmeyenlerin
seyretmesini şiddetle tavsiye ederim.
Elmyr de Hory (Hoffmann Elemér Albert) (14 Nisan 1905 - 11 Aralık 1976) Tüm
dünyada saygın sanat galerilerine binden fazla sahte tablo sattığı söylenen bir Macar doğumlu ressam ve
sanat kalpazanıdır. Clifford Irving tarafından hayatı kitaplaştırıldı. Orson
Welles tarafından hazırlanan bir belgesel filmi F for Fake Sahte (1974) çok ünlü oldu. Nerdeyse 60 tane ismi vardı. “De
Hory, Hory, Heury, Bory, Sury, Kury, Bury, Dury” Gerçek adı "Elmyr Ferenc
Huffman" idi. İspanya'nın ciddi ve
çok ılımlı bir bölgesi Ibiza adasında inzivaya çekildi. Hakkında çıkan haberlerde "Londra
Ekspresi"nde "Sanat Dünyasını
Haraca Bağlayan Adam Ortaya Çıktı !"; "Dünyanın en iyi sahteci ressamı Elmyr
Dory-Boutin'in ...orjinal bir Modigliani
tablosu çizmesi yalnızca bir saatini aldı " Fakat sahtekarlıkları onu
zengin etmedi. Aslında Elmyr de Hory, sanatta uzmanlık iddiasında bulunanların
foyasını ortaya çıkarmak, zenginlerin koleksiyonlarında bulundurdukları
tabloların o kadar da gerçekçi olmadığını göstermekti.
"Altın
yıllarında"
- Sana
sattığım taklitler için.
- Evet , ama
sen onlardan iyi para kazandın.
- Evet de onu
bunu bilmiyor.
-
Anladım. ve ne yaptı biliyor musun?
Bana bir çek verdi ama çekin karşılığı yoktu.
- Sana sahte
bir çek verdi.
- Evet.
- Sahte bir
resim için.
- Evet. İlahi adalet denen bir şey var.
Tüm elime
geçen tek şey $250,000 'lık ufacık bir televizyon. Hatta içinde oturduğu ev bile kendisinin
değil. Sanat simsarının teki onunla bir anlaşma yapmış. Birileri ilginç bir şey
yapmış olmalı - bir anlaşma. -
anlaşma. Aldandım. Kullanıldım.
iliğimi kemiğimi sömürdüler. Şu
çatısı altında yaşadığım ev bile benim değil.
Adıma tek kuruşum yok. Bunca
yıldır süren koşuşturmacadan sonra
Sahtekarlık işindeki o son değişimden sonra, şimdi bile, Elmyr bu son sığınağında da kendini pek
güvende hissetmiyor hani derler ya..
Gerçek ve sahteciliğin hakikatini inceleyenler için Hory’nin hayatı
incelenmesi gereken şahsiyetlerden olduğunu düşünüyoruz.
http://en.wikipedia.org/wiki/Elmyr_de_Hory
Clifford Michael Irving (5 Kasım 1930 doğumlu) bir Amerikan araştırmacı
gazeteci ve yazardır. O en iyi 1970'lerin başında Howard Hughes hakkında
hazırladığı sahte bir "otobiyografi" tanınıyor olmasıdır. Yazar
Clifford M.Irving , Howard Robard Hughes ile yapılan 100 röportaja
dayanarak yazdığı anılarını Amerika'daki McGraw-Hill yayınevi ile bir milyon dolar
karşılığında kontrat imzalamıştır. Kitap
yayınlanır. Milyarder Hughes araştırma mahsulü olan her şeyi inkâr yoluna
giderek skandallarla tanınmak istemdiğinden telefonla katıldığı bir basın
konferansında adı geçen anıların gerçeklere dayanmadığını ileri sürer. Sonra, Irving, gördüğü baskı karşısında Hughes’ı
dolandırdığını mahkeme önünde itiraf eder. Hughes onu kınar ve yayıncı McGraw-Hill,
dava eder. 17 ay süren mahkeme sonucunda, bir buçuk yıl hapse mahkûm edilir.
Bundan dört yıl sonra 70 yaşındaki Hughes, Acapulco'dan Houston'a
yaptığı bir uçak yolculuğu sırasında kalp yetmezliğinden hayatını kaybetti.
http://en.wikipedia.org/wiki/Clifford_Irving
Filmin en kayda değer vurgusu, sahtenin
bireye değil, paylaşıma dair olmasının altını çiziyor olması. "Eğer
birileri sahteyi, yalanı kabullenecek ortamı yaratmıyorsa, yalan ve sahte var
olmaz.”
Belgeselden
Houdin , bugüne kadar yaşamış en büyük
sihirbazdır. Ve ne demiş biliyor musun?
- "Sihirbaz
yalnızca bir aktördür" demiş.
**
Bir resmin hakiki kalitesinden bahsediyorsak asıl idrak edilmesi gereken şey aslında
gerçek mi taklit mi olduğu değil , İyi mi yoksa kötü bir taklit mi olduğudur. [Clifford
Irving]
**
Sen bir ressamsın.
Niye insanların sahte tablolar yapmasını
istiyorsun?
Çünkü sahteleri de orjinalleri
kadar iyi ve alıcısı var, talep var.
Eğer sanat camiasında alıcısı olmasa, sahtekarlar var olamazlardı. - yani ,
ne kadar çok , o kadar iyi , değil mi?
**
- Uzmanlar.
- "Sözde" uzmanlar.
-Uzmanlar günümüzün kahinleri .
- Fazlasıyla gösterişçi
- Bizimle daima bilgisayar netliğinde konuşuyorlar. Bir şey
biliyormuş gibi davranıyorlar Ama aslında bildikleri , çok yüzeysel şeyler. Ve
biz de onların önünde diz çöküyoruz. Onlar, bizzat tanrının sahtekarlara
armağanı. Ve bütün dünya uzmanlar ve kurumların kendilerini aptal yerine
koymalarından hoşlanıyor.
Varsayalım ki Kisling , Elmyr ve Modigliani'nin kendisi tarafından
resmedilmiş üç Modigliani tablosunu yanyana koyduk. Knoedler'den Paris'e kadar kendisine uzman
diyen herkese sorabiliriz. Hangisinin orjinal , hangisinin çakma olduğunu
söyleyebilirlerse Eğer isim vermemiz
yasak olmasaydı her biri Elmyr
tarafından resmedilmiş postmodern akımın
iftihar duyulan önemli eserlerinin sergilendiği
ünlü bir müzeden bile bahsedebilirdik. Aslında 20. yy'ın büyük sahtekârlarından
biri olan Elmyr'e dalavereleri seven bu insanlar arasında kahraman gözüyle
bakılıyor ama bunu açıkca ifade etmeye cesaretleri yok.
**
Bir tabloya nasıl değer biçilir ki?
Değer
fikirlere göre oluşur. Fikirler de uzmanların görüşüne göre. Elmyr gibi bir sahtekar da uzmanları aptal yerine koyarsa o zaman
uzman kime denir?
-
Sahtekar kime denir?
**
Böylece Irving'in belgeleri de, tıpkı
Elmyr'in tabloları gibi doğruluğunu
kanıtlamıştı. Sahte tablolar üzerinde bir uzman görüşü alıp , sonucu görmek
istedim ve Elmyr'e benim için 3 resim yapmasını istedim: iki Matisse ve bir de Modigliani tablosu -ki öğle
yemeğinden önce hepsini bitirmişti- ve hatta Modigliani tablosunun kenarına ,
Paris'te bir kafede gibi görünmesi için bir kahve lekesi bile bıraktı.
- Sonra ben bu üç tabloyu alıp Modern
Sanatlar Müzesi'ne götürdüm. Orada bu
tabloları iki saat boyunca incelediler ve kesinlikle gerçek oldukları kararına
vardılar ve hatta satmak istediğimi duyunca şok oldular. Hem de, gerçekten
yaşanmış bir olay.
Bu hikaye kesinlikle gerçek. Şey ,
Irving bu tabloları yok etmiş gibi davranıyor.
Ama ben Irving karakterinde birinin 15.000$ değerinde bir şeyi yok
ettiğine pek inanmıyorum. Bence
tablolar şimdi iyi korunan bir bankanın kasasında 15 sene paketini açmadan
bekleyecekler. Anlattığı bütün hikayeler Yıllarca kafasında kurmuş , büyütmüş ve şimdi de onlara inanacak hale gelmiş.
**
Et voila.
Güzelmiş , ama az bulunan bir şey olduğu
söylenebilir mi?
Bir
sürü istiridye vardır ama inci bulmak kolay değildir. Hep bu ustalar taklit ve düzmecelere neden oluyor ve sahtekarları da
cesaretlendiriyorlar -hatta şimdi şu
yediklerimizde bile- Günümüzde
mutfaklarda ne sahtekarlıklar dönüyor bilseniz. (Size şu diye, hangi eti
yedirdiler) Çok
şükür , buradaki deniz ürünleri de sahte değil.
**
Biyografisinin yazarına göre- pek çene çalmıyorlarmış. Ben sanat simsarlarının
kendilerinin de sahtekar olduklarını düşünüyorum. Jüriyi oluşturan baylar ve bayanlar ! Tanıkların
huzurunda şunu söylemem gerek ki Sizin kararınız da -en kibar şekliyle söylemek
gerekirse- pek kolay değil. Her ne kadar Clifford Irving kitabında
bahsettiğinin aksine - Asla kişilere satış yapmadığım konusundaki ısrarımı
sürdürüyorum.
**
- Peki ya uzmanlar?
Sahtekarlar var oldukça , uzmanların da
var olmaları gerek sanırım . Ama hiç
"uzman" olmasaydı kimse
"sahtekar" olur muydu?
**
Bir arkadaşım -başka bir arkadaşım- bir zamanlar Picasso'ya bir Picasso tablosu
gösterir ve bunun sahte olduğu söyler. Aynı arkadaş , bir yerden bulduğu Picasso tablosu olduğunu iddia ettiği resmi
gösterir fakat Picasso "bu da çakma" der. Sonra başka birinden bulduğu , başka bir
tabloyu da gösterir ve Picasso yine "bu da çakma" der. "Ama , Pablo," der arkadaşı "Seni bu tabloyu çizerken gözlerimle
gördüm." Picasso da der ki ; "Çakma Picasso tablolarını
ben de herkes kadar iyi yapabilirim."
Kendimi
affettirmeye veya bir bahane bulmaya çalışmıyorum. Ruh halimi ve bir insanın
acizliğini anlatmaya çalışıyorum.
Bugün hapiste olmamasının başlıca iki
sebebi var: Birincisi
; Bu konuda açılacak bir mahkeme , sanat dünyasına öyle bir açıklık
getirir ki A court case would bring such
publicity upon the art world buna karşı
çıkacak her sanat simsarı otomatikman şüpheli durumuna düşer.
Hapiste olmamasının
bir diğer sebebi de -Oradayken fransız polisi bana bunu
açıklamıştı- Onu tutuklayabilmeleri için , onu resim yaparken ve -Vlamincks'in
, Derains'in , Picasso'nun- imzasını atarken gören iki görgü tanığı olması
gerekliymiş. Yazarın imzası , resim
bittikten çok sonraları atılır. Ben yaptığım hiç bir tabloya imza atmadım
zaten. Bu çok önemli bir nokta. Hayır ,
hiçbirine imza atmadım. Yok. Hayır , hiç atmadım. Hiç atmadım. Tabii ki
imzalanmışlardı. Artık her kim
imzaladıysa , birisinin Elmyr'e yaptığı
resimlerin birçok önemli koleksiyonda , birçok
farklı imza ile sergilenerek mutlak bir
ebediyete kavuştuklarını söylemeli. Eğer bu tabloları uzun bir süre müzede veya önemli bir resim koleksiyonunda
sergilerseniz bir süre sonra hakiki olurlar.
**
Bu yapı ,
yüzyıllardır burada duruyor. Batı
dünyasının belki de en eski yapısı. Ve
üstüne bir imza bile atılmamış.
Chartres. Tanrının azametinin ve
insanın aczinin bir anıtı. Bugünlerde tüm sanatçılar yalnızca etten kemikten
ibaret gibiler. Çıplak. Yavan , meydanda. Artık bir anıt yaratmak isteyen kimse
yok. Evrenimiz, -bilim adamlarının
devamlı söylediği gibi- tek
kullanımlık. Bütün yaptıklarımızın
içinde belki de- bu anonim eser , bu taştan orman , bu epik ilahi , bu göz alıcı güzellik , bu şehadet sancağı , bütün şehirlerimiz yok olduktan sonra öylece el değmemiş bir şekilde ayakta
kalır ve nereden geldiğimizi , neyi başardığımızı bize gösterir Yaptığımız bütün taş yapıtlar , resimler ,
yazılar birkaç yıl -belki de bin yıl-
hayatta kalıyor , sonrasındaysa miladını
doldurup nihayetinde de toprağa
karışıyorlar. Zaferler ve hileler Hazineler ve taklitler. Hayatın değişmeyen
bir gerçeği Hepimiz ölümü tadacağız. "Gönlünüzü ferah tutun" diye sesleniyor bizlere geçmişten seslenen
merhum sanatçılarımız.
"Türkümüzü "kimse
söylemeyecek. "Ama nolmuş
söylemeyecekse?
Biz şarkımızı söylemeye devam
edelim." Belki de bir kişinin adı o kadar da önemli değildir.
**
Orson Welles’in filmin sonunda
uydurduğu hikâye ise şu şekildedir.
Belki de bir kişinin adı o kadar da önemli değildir. Ve filmin sonunda geldik. Oja'ya.
Şimdi sizlere Oja'nın da taktıklarıyla
yakın bir tarihte gerçekten yaşanmış bir hikayenin canlandıracağız. Ta en başta dediğim gibi, Oja işin içine en
sonda giriyor ve biz de bu sebepten onu
en sona bıraktık. Tesadüflere gelirsek- Misal , şimdi sizlere Oja'nın dedesini
tanıtayım.
Oh, hayır.
Vazgeçtim , ona daha sonra gelelim. Zaten film yeterince karıştı.
Oja, bildiğim
kadarıyla şimdiye kadar ondan kimseye
bahsetmedi. O çağımızın en büyük
sanatçısının dikkatini çektiğinde- işin
içine dahil oldu. İnsanlık
tarihinin en ünlü ve şüphesiz en zengin
ressamı. Picasso , çağımızın en büyük fenomenidir. Bugüne kadar hiçbir ressam çıkmamıştır
ki 10 saniyeden kısa bir sürede , -
elinin tek hareketiyle - onun gibi
sihirli bir dokunuş bırakmayı
becerememiştir. John D. Rockefeller bile bunu becerememişti. Tahmini mal
varlığı : 750 milyon dolar. Ama Oja
onu bir dikizciye çevirmişti. Bu çok da
eski bir olay değil Picasso, kendince
sebeplerden dolayı Toussaint
köyünde kendini resme verdiği sıralarda , Oja da tatil yapmak için orada bulunuyordu.
Ve yanında da Olaf adında iskandinav bir arkadaşı vardı. Olay denen bu çocuk, memleketinin soğuk
dağlarında New Orleans'ın jazz
şarkılarına kendini kaptırmıştı ve bütün
gün Picasso'nun penceresinin önünde elinde bir trambolinle bir şeyler çalmaya
çalışıyordu. Olaf'ın trambolini sabahın
köründen geceye kadar öttürüyordu ve Picasso'da kafayı sıyırmak üzereydi.
Sonra...dikkatini dağıtan başka bir şey daha vardı. Çok daha dikkat dağıtıcı Oja.
Oja , sabah
erkenden sahile gidiyor. Oja , saat 10 , güneş kremini almak için geri dönüyor.
ve tekrar sahile gidiyor ve öğle yemeği için tekrar geri geliyor. Buralarda herkes öğle yemeğinden sonra biraz
kestirir. Ama Oja değil. Tabii Picasso
da değil. Kokteyl zamanı. Akşam yemeği
zamanı. Herhangi bir zaman. Pazar Oja ,
pazartesi Oja , salı Oja.. haftanın her
günü Haftalarca Oja ,tramboline şöyle bir bakış atıyor. ve şimdi de Oja , oradan uzaklaşıyor. Ama Picasso'nun öyle bir kaçış şansı
yok. Kendini kaptırmış mıydı?
Belki de yalnızca...ilham alıyordu. Orada tam
olarak ne olduğunu bilemem. Ama Picasso, eli çabuk bir adamdı. Yani demek
istediğim...
- Anladınız
siz bu rastlaşmaların sonucu nereden bakarsanız bakın çok verimliydi. Ağaçlarda , incirler tatlandı Şaraplardaki üzümler olgunlaştı Ve Bayan Oja Kodar'ın 55x55' lik geniş portreleri işte bu güçlü fırçadan çıktı. Para.
Elmyr'in bu
konuda dediklerini duyduk. Sonuçta
Picasso da Oja'nın bunu babasının hayrına yapmadığını biliyordu.. Kırıntılarını
önüne atarak ya da resimlerinden birisini modeline vererek. Ama Oja şartlarını sundu. Ve aydınlatıcı
ışığının fiyatını belirledi. Hakkını ödeyebilmesi için, karşılığında ona
bir şey vermesi gerekiyordu. Doğru olduğunu siz de biliyorsunuz. Picassodan talep ettiği bedel tam olarak
şuydu : bütün resimlerin -22 tanesinin de- onun olması gerekiyordu , derhal.
Onun malıydı. Kendi malıydı , isterse alıp götürürdü -ki tam olarak da
böyle yaptı-.
Piyango! Ya da
biz buna ganimet diyelim. Yanına kar
kaldı. "Kesin zengin olmuştur" dediğinizi duyar gibiyim. Ama durun, daha bitmedi. Şu aralar, bütün
Paris sis altında. O zamanlar da -bakın burası hikâyemiz için önemli- benzeri
bir durum olmuştu. Paris, ağustosu yaşıyordu.
Her yıl olur. Sis çöker ve hayat
felç olurdu ve bu zamanda koca bir memleketi telefonla fethedebilirsin tabii
eğer telefona cevap verecek birisini bulabilirsen. Ve bu da o zaman, Toussaint
köyünde Picasso, sabah gazetesini
açıp Paris’teki az bilinen bir sanat
galerisinde Pablo Picasso sergisinin
gösterime girdiği haberini okuduğu
zamandı. Tam bu sırada , Riviera'da yeri göğü inleten bir fırtına kopar. Bizim Amerika'da büyük kasırgalara EThel , Mary Lou ve Dolores gibi isimler veriyoruz. O gün , Fransa'nın güneyindeki bu fırtınaya
da "Pablo." denmesi
gerekiyordu. İlk uçaktan yer ayırtır ve kasırga Paris'i terk eder. V hava
durumunda bir gelişme olmadığından havaalanında beklediği sırada başka bir
gazetede gördüğü haber sanatçımızın sinirlerini yerinden oynatır. Başlıkta "Picasso" "Yeniden
doğdu !" diyordu. Eleştiriler, eserlerin yenilikçi olduğundan ,
kudretinden ve verimliliğinden bahsediyordu. Ama kimin umrunda ?!?
Picasso'nun değil. Hayır, Ortada olan bir şey vardı ki o da ; Bu
resimlerin hiçbirinin satılmaması gerektiğiydi. Oja zengin olacaktı ama
Pablo'ya hiçbir şey düşmeyecekti. Büyük ressamın sanat galerisine girdiği anda
gözünden alevler çıktığına yemin edenler var.. Şimdi hatırlanan -ve asla
unutulmayacak olan - Picasso'nun öfkesinin ne kadar büyük olduğu. Sonra birden bire gözle görülür bir
değişiklik oldu. Bu ünlü gözler Daha
önce bakmadıkları gibi bakmaya başladılar. Her bir resme tek tek göz
gezdirdi. 22'sine de ancak hiçbirini tanıyamadı. Bu koleksiyondaki tek bir
resim bile Picasso tarafından yapılmamıştı. Ve o da yanında durmuş bekliyordu.
Ona dedenin...ölüm döşeğinde olduğunu söyledin.
- Onun
varlığındna bile haberi yoktu ki.
- Kimsenin
yoktu. En iyi sanat sahtekarları..
daima bir efsane olarak kulaktan kulağa dolaşmışlardır. Oja, Picasso'ya ne
yaptığını anlat. Onun elinden tutup ufak arabama götürdüm. Ve onu dedenin gizli
atölyesine götürdün?
Bu doğru , biliyorsunuz. Şaşırtıcı olan
Picasso'nun onunla gitmesi. İşte bir kaç resim. Son zamanlarında çekmiştim ve resmini ilk kez birisine gösteriyorsun,
hmm?
Asla fotoğraf çekilmedi , aile içindekiler
hariç. - Bu konuda çok dikkatliydi. Bu
yüzden hiç yakalanmadı.
Bak, Elmyr’e onu tanıyıp tanımadığı
hiç sormadım. Sonuçta hemşeriler. Rönesans dönemimde birçok büyük ressam vardı
ama yalnızca bir tane Da Vinci. Yani bütün büyük sanat sahtekarlarının içinde
senin deden Da Vinci'ydi mi diyorsun?
Da Vinci tablolarından biri o kadar ünlü ki
söylemeye cürret edemiyorum Ona
hakettiği değeri vermek de suçunun yakalanması kadar zor iş.
- Suçu?
- Şey
sonuçta o sahte Picasso tablolarının her birini kendisi yaptı.
Ve her biri de Picasso'ya büyük övgü
getirdi. Ama, kibarca söylemek gerekirse
, pek memnuniyet getirmedi. Bu işten böyle paçayı sıyıramayacağınızı bilmeniz
gerekirdi. Picasso ile tanışmalıydım. Ve işte burada, dünyanın en az tanınan
dahileri. Dedem onu gördüğüne çok mutlu
olmuştu. "Picasso'; dedi dedesi..
"Yıllardır senin
resimlerini çiziyorum. Her dönemdeki
çalışmalarını " Macar
aksanını tam da beceremiyorum ama -
böyle bir şey olması lazım.
- Oh, evet. "Bu kız," dedi
Picasso, "senin ölmek üzere olduğunu söyledi." "Ölmek üzere olan
bir sanat sahtekarı da sonuçta bir 'sanat sahtekarı'dır." dedi. Picasso'nun
ne dediğini senden duyalım. Bize bir çift dolandırıcı olduğumuzu söyledi. "Oja,"dedi deden, "o kadar
genç "o kadar güzel ve o kadar
macar birisi ne kadar dürüst olabilirse , o kadar dürüst" Picasso , "benim resimlerimi
çaldı," dedi. "O , size bir armağan verdi senyor. Dopdolu bir yaz
geçirmenizi sağladı." "22 Picasso tablosu etmez ama değil mi ve şimdi
neredeler?
" Pablo"
- " Size Pablo diyebilir miyim?
"Hayır." "Pekala , senyor "Öyle görünüyor ki
damadımın küçük sanat galerisinde , "...22 tane ve her birinin
...şaheser" olduğu iddia edilen tablo var." En azından , genel kanı
bu yönde " "Genel kanı bir
boka yaramaz" Ya da ona bir şeyler söyledi. "Bakın bu konuda ne kadar
iyi anlaşıyoruz, senyor. "Ama bu
kadar canınızı sıkmanıza hiç gerek yok "Dünya üzerinde sizin adınızı
bilmeyen kimse var mı ki?
Ve benimkini bilen bir kimse?
" "Sen de şu çok fazla isim kullanıp
kendisininkini unutanlardansın !" "Ben , senyor "hiçbir
genellemedekilerden biri değilim. "Tıpkı sizin gibi , ben de eşsiz
biriyim. "Metropolitan'daki büyük
Cézanne tablomu gördün mü?
"O da mı taklit , dostum?
O da sonuçta bir resim değil mi ?
" Şimdi Picasso'nun ne dediğini söyle bizlere.
İspanyolca bir şeyler sövdü , sanırım. Dedeni kibirle suçladı. Kibir?
Adam hayatında bir kez olsun çizdiği bir resme
imzasını atmamış. Bundan daha alçak gönüllü olunabilir mi?
"O önemli Rembrandt tablolarını ,"
- - Beş tanesi Şikago'da. Önemli
olanlarından.
- "ve Londra'dakiler.
"Brezilya'daki iki ufak Tintoretto tablosu.
- " ve Tokyo'daki.
- Büyük olan. ve Cincinnati'deki.
Bütün Goya'ları , Greco'ların da çoğunu ben yaptım. " ve
"Monet"i. ve Detroit'deki "Manet"i. "Yani sence ben
hala "...büyük ressamlardan biri
değil miyim?
" dedi deden. "Hayır mı?
Hayır "Ama işte buradasın Picasso Bir
hayaletin ölüm döşeğinin başında dikiliyorsun. "Bütün hayatım boyunca bir
hayalet gibi yaşadım. "Ve galerilerde , müzelerde varlığımı daima
sürdüreceğim. "Sence itiraf etmeli miyim?
Neyi itiraf edeceğim?
"Şaheserler yarattığımı mı?
"O zaman hepsini duvardan indirirler. O
zaman bana ne kalır?
..
"Ama ölmeden önce bir şeye ihtiyaç duydum. "İnanmaya -
"Sanatın kendisinin "Gerçek olduğuna "inanmaya. Çünkü eğer
değilse , senyor" - Tam burada Picasso , "maval okumayı bırak!"
diyerek dedemin sözünü kesti. "Biz , yalnızca benim çizdiğim "22
tuvalin akibetini "tartışıyoruz. "Picasso, sen kendin bir çizim
döneminden "diğerine o kadar kolay atlıyorsun ki "Bir aktörün
kendisini role bürünmesi gibi
"tıpkı bir sanat sahtecisi gibi
"Seni bu kadar takdir eden şu adama "mutlu bir ölüm yaşatamaz
mısın?
"En azından dünyaya "yeni bir şey
yarattığımı bilerek "gidemez miyim?
"Koca bir Picasso dönemi.Bana bunu verir
misin?"
"Resimlerimi
ver," dedi Picasso. "Bana o 22
resmi geri ver. " "Ah,"
dedi deden. "Maalesef bu imkansız. Onların hepsini yaktım." Picasso , hadi eyvallah. İtiraf vakti?
- Gitme vakti.
- İyi geceler
, Oja. Bu gerçek adı. Oja. Oja Kodar. O
gencin gerçekten trambolin çalabildiğini sanmıyorum.. ama Oja'nın dedesi bir
macardı.
- Peki deden hiç resim yaptı mı?
- Hiçbir zaman yapmadı. Bayanlar ve baylar, Oja'nın dedesini bu hikayeyi gözünüzde canlandırmak için
kullandık. Ama "canlandırmak" demek doğru mu?
Demek istediğim , böyle bir hikayeyi canlandırmak kolay iş değil.
- Di mi ,
François?
- Evet. Ta en başta sizlere bir söz
vermiştim. Hatırladınız?
Sizlere bir saat boyunca yalnızca doğruları
anlatacağımı söylemiştim. ve -baylar bayanlar- o bir saat doldu.
Son 17
dakikadır söylediklerimi kafamdan uydurdum.
Gerçek şu ki -bunun için
bizi affedin- sahte bir sanat hikayesi
uydurduk.
Tabii , bir
şarlatan olarak benim işim , tüm bunları gerçekmiş gibi göstermek Neyin gerçek olduğu da önemli olduğundan
değil.
Gerçek nedir biliyor musunuz?
Gerçek , sizin banyoda duran diş fırçanızdır
gerçek. Bir otobüs biletidir , bir
çektir bir mezardır Hatta kimi zaman , Elmyr'in de bazı
pişmanlıkları vardır benim de olduğu
gibi. bizler de -ikimiz de- toplumun geri kalanından çok da kötü
olmadığımızdan dolayı pek gurur
duymuyoruz. Hayır , biz profesyonel
yalancılar doğruya hizmet ederiz.
Korkarım ki bunun cafcaflı adı da: "Sanat" Picasso şöyle demişti bir zamanlar : "Sanat , bir aldatmacadır. "Kandırmacalar , bizi doğruya götürür." Oja'nın dedesi, havada tek kelime etmeden süzülüyor -ki bu da şaşırtıcı değil- sonuçta öyle birisi yok. O , asla varolmamış
yüce adamın anısına Özürlerimi sunuyorum ve hepinize yalan veya gerçek çok
güzel bir akşam geçirmenizi diliyorum.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar