Print Friendly and PDF

OSMANLI DÜŞÜNCE TARİHİNDE DÖNÜM NOKTASI...Molla Lutfi İdamı

 


[1]

Fatih zamanından önce Osmanlı düşüncesinde, İbnü'l-Arabî ve diğer mutasavvıfların tasavvuf düşüncesi dinî hayatta güçlü bir şekilde kendisini gösterir. Sultan Orhan ilk medreseyi teşkilatlandırırken başına İbnü'l-Arabî tasavvufunu benimsemiş olan bir âlimi, Davud-ı Kayseri yi getirmiştir. Kalenderîler halk tasavvufunu temsil ederken İbnü'l-Arabî tasavvufu ulema arasında okunuyordu. Büyük fıkıh âlimi Şeyh Bedreddin öte yandan tasavvuf felsefesini benimsemiş bir aktivist olarak Türk ve Hristiyan din adamlarım etrafına toplayabilmiş ve Sultan Çelebi Mehmed devrinde ulema fetvasıyla idam edilmiştir. İbnü'l-Arabî tasavvufunun hâkim olduğu Bursa'da, dinî bir atmosferde yetişmiş bir Rum âlimi olan Demistos Plethon Neo-Plotanizmi Floransa'ya nakletmiş ve Rönesans fikir hayatına yeni bir doğrultu kazandır­mıştır. Taeschner ve Balivet'in araştırmalan Osmanlı’nın geniş görüşlü din tasavvuf hayatının Avrupa Hümanizmine bu yolla etkisini ortaya koymuşlar­dır. Fatih Sultan Mehmed, Roma imparatorlarının payitahtı Konstantinapolis'i fethedince kendim bu imparatorların vârisi olarak gördü. Hümanistleri ve Rum âlimlerinden Roma tarihlerini anlatmalarım istedi. Ve Yunan Roma şahaserlerini bir araya getiren bir kütüphane kurdu. Bu saray kütüphanesin­deki kitapları Alman bilgim Deisman tasnif etmiştir. Fatih'in İran'a gönder­diği elçisi Kirmanî, efendisinin Romalı kayserlerin tahtında oturduğunu be­yan etmiştir. Zaten Orta Asya Türk devlet geleneğinde taht-ilini ele geçiren hükümdar o devletin hukuken sahibi sayılırdı. Fatih aynı zamanda İslam’ın "Gâzi Sultam" olduğunu her fırsatta belirtir. GazâlTnin din felsefesine baş­kanlık ettiği ulema meclislerinde tartışma konusu yapardı. Fatih, medresesini Orta Asya'dan gelen matematik-astronomi bilgini Ali Kuşçu yardımıyla kurdu. Caminin kütüphanesinin başma geniş düşünceli bir âlimi, Molla Lütfi'yi atadı. Orta Asya Türk devlet ananesi töre, örfî kanunnâmelerle Osmanlı devlet teş­kilatı ve siyasi-idari kanunlarında devam etmiştir. Bu kanunlar şeriat yanında ondan tamamıyla aynı örfî devlet kanunları olarak çıkarılmıştır. Kanunnâme­lerde yalnız ceza kanunları şer'î kaynaklara göre formüllendirilmiştir. Fatih, İtalya'yı istila etmeyi ve Roma'yı fethetmeyi planlarında yer vermekteydi. Bu amaçla büyük serdar Ahmed Paşa'yı bir orduyla İtalya'ya gönderdi, güney İtalya'da Otranto'yu fethetti. 1480 yılında ölümü üzerine Osmanlı ülkesin­de iç savaşların sürmesi seferin devamına imkân vermedi. Kostantinopolis'in fethiden itibaren tüm İtalya bir Osmanlı istilasını korkuyla bekliyordu. Osmanlı Devleti üzerine Avrupa'da ilk kez geniş bir literatür meydana geliyor­du. Bunlardan biri 1475'de Osmanlı devlet teşkilatı ve bütçesi üzerinde ayrın­tılı bilgi veren lapo de Promontoryo de Kampis'in eseridir. Roma papaları bir kurtuluş yolu olarak Fatih'i Hristiyan yapmayı düşündüler. Hümanist Papa II. Pius bir Haçlı ordusu kurmakta başarısızlığa uğrayınca Fatih'e ünlü Epistola adlı risalesini yazıp gönderdi. Hristiyanlığı kabul ederse kendisini Doğu Roma İmparatoru olarak tanıyacağını yazdı. Böylece papa, İtalya ve Papalığın istilasını önleyeceğini ümit ediyordu. Bu mektup o zaman İtalya'da yayın­lanmış olup kuşkusuz Galata'ya gelmiş ve Fatih'e duyurulmuştur. Fatih'in ölümüyle Osmanlı fetih planlan suya düşmüş. II. Bayezid döneminde (1481­1512) devletin politikasında köklü bir değişim olmuştur. İlkin medresede din felsefesi, ilahiyat ve mantık bir tarafa bırakılmış bu konularla uğraşan ulema gözden düşmüştü. Sultan II. Bayezid dini ve şeriatı ihya eden velî sultan ola­rak selamlanmış, ulema fetvasıyla Fatih'in adamı geniş düşünceli Molla Lütfi zındıklık-küfürle suçlanmış, At Meydanı'nda ahali önünde idam edilmiştir. Fatih'in devletleştirdiği yüzlerce derviş zaviyesi ihya edilmiş, vakıflan geri verilmişti. Molla Lütfi'nin idamı tarihimizde bir dönüm noktasını ifade eder. Yavuz Selim, devlet örf hukukunu Şeyhülislam Zembilli Cemâlî Efendi'ye karşı savunan bir sultandır. Kanunî Sultan Süleyman şeriatı ve devlet huku­kunu ölçü olarak benimsemiştir. Korfu Adası seferi aslında İtalya'ya çıkış için Adriyatik'de bir üs olarak düşünülüyordu. Olaylar kendisini Orta Avrupa'ya Macaristan fethine yöneltmiş, bu fetihle Osmanlı Devleti Avrupa devletler sisteminde belirleyici büyük devlet sahibi olmuştur. Osmanlı Devleti bu dönemde kuşkusuz siyaseten başta Fransa ve Protestanların hâmisi rolünü üstlenmişti. Kanunî, Protestanlığın kurucusu Martin Luther'i İstanbul'a hu­zuruna çağırmıştır. Bu Protestanlarla Osmanlılarm gelecek politikası olarak kalacaktır. Başka bir ifadeyle Kanunî döneminden beri o, Avrupa devletler sisteminin önemli bir üyesi olmuş, Avrupalılaşmıştır. 17. William Penn bir Avrupa konfederasyonu planını yazarken Osmanlı Devleti'ni A düzenine almıştır. Kanunî döneminde bir yanda Avrupa politikasını Veziriazam İbra­him Paşa, öbür yanda din politikasını büyük İslam âlimi Ebussuud yürüt­mekteydiler. Ebussuud geniş düşünceli bir âlimdi. Birgivî Mehmed'e karşı para vakıflarını İslam toplumuna mâl olmuş bir hayır işi olarak savunmuştur. Kanunî zamanında fikirleri dolayısıyla Molla Kâbız padişah önünde uzun bir tartışmadan sonra idama gönderilmiştir. Divânda İbrahim Paşa vezirazam sı­fatıyla tartışmalarda haksız bir hükme varılmaması için çaba harcamıştır. Celalzâde, Tabakatü'1-M.emalik fi Derecâtü'1-M.esâlik kitabında bunu yazıyor. Fazıl Ahmed Paşa ve Lari Mehmed Efendi İslam’ın farz olan emirlerinin mecburi olmadığım iddia etmek sıfatıyla idam olunmuştur. Medrese hocalığı yapmış vezirazam Fazıl Ahmed Paşa bir hümanist Rum âlimiyle din tartışmalarında hazır bulunmuş, sonra Rum dünya kürelerini kendi evine götürmüştür. Dün­ya küresinin keşfi hümanizm keşiflerinin başındadır.

Kaynak: Halil İnalcık, Tarihe Düşülen Notlar…Konuşmalar…1947-2014…Cilt I



[1] Bu konuşma 14-15 Kasım 2014 tarihinde, 100. Yılında I. Dünya Savaşı Sempozyumu'nda yapılmıştır.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar