OSMANLI DÜŞÜNCE TARİHİNDE DÖNÜM NOKTASI...Molla Lutfi İdamı
Fatih zamanından önce Osmanlı düşüncesinde,
İbnü'l-Arabî ve diğer mutasavvıfların tasavvuf düşüncesi dinî hayatta güçlü bir
şekilde kendisini gösterir. Sultan Orhan ilk medreseyi teşkilatlandırırken
başına İbnü'l-Arabî tasavvufunu benimsemiş olan bir âlimi, Davud-ı Kayseri yi
getirmiştir. Kalenderîler halk tasavvufunu temsil ederken İbnü'l-Arabî
tasavvufu ulema arasında okunuyordu. Büyük fıkıh âlimi Şeyh Bedreddin öte
yandan tasavvuf felsefesini benimsemiş bir aktivist olarak Türk ve Hristiyan
din adamlarım etrafına toplayabilmiş ve Sultan Çelebi Mehmed devrinde ulema
fetvasıyla idam edilmiştir. İbnü'l-Arabî tasavvufunun hâkim olduğu Bursa'da,
dinî bir atmosferde yetişmiş bir Rum âlimi olan Demistos Plethon Neo-Plotanizmi
Floransa'ya nakletmiş ve Rönesans fikir hayatına yeni bir doğrultu kazandırmıştır.
Taeschner ve Balivet'in araştırmalan Osmanlı’nın geniş görüşlü din tasavvuf
hayatının Avrupa Hümanizmine bu yolla etkisini ortaya koymuşlardır. Fatih
Sultan Mehmed, Roma imparatorlarının payitahtı Konstantinapolis'i fethedince
kendim bu imparatorların vârisi olarak gördü. Hümanistleri ve Rum âlimlerinden
Roma tarihlerini anlatmalarım istedi. Ve Yunan Roma şahaserlerini bir araya
getiren bir kütüphane kurdu. Bu saray kütüphanesindeki kitapları Alman bilgim
Deisman tasnif etmiştir. Fatih'in İran'a gönderdiği elçisi Kirmanî,
efendisinin Romalı kayserlerin tahtında oturduğunu beyan etmiştir. Zaten Orta
Asya Türk devlet geleneğinde taht-ilini ele geçiren hükümdar o devletin hukuken
sahibi sayılırdı. Fatih aynı zamanda İslam’ın "Gâzi Sultam" olduğunu
her fırsatta belirtir. GazâlTnin din felsefesine başkanlık ettiği ulema
meclislerinde tartışma konusu yapardı. Fatih, medresesini Orta Asya'dan gelen
matematik-astronomi bilgini Ali Kuşçu yardımıyla kurdu. Caminin kütüphanesinin
başma geniş düşünceli bir âlimi, Molla Lütfi'yi atadı. Orta Asya Türk devlet
ananesi töre, örfî kanunnâmelerle Osmanlı devlet teşkilatı ve
siyasi-idari kanunlarında devam etmiştir. Bu kanunlar şeriat yanında ondan
tamamıyla aynı örfî devlet kanunları olarak çıkarılmıştır. Kanunnâmelerde
yalnız ceza kanunları şer'î kaynaklara göre formüllendirilmiştir. Fatih,
İtalya'yı istila etmeyi ve Roma'yı fethetmeyi planlarında yer vermekteydi. Bu
amaçla büyük serdar Ahmed Paşa'yı bir orduyla İtalya'ya gönderdi, güney
İtalya'da Otranto'yu fethetti. 1480 yılında ölümü üzerine Osmanlı ülkesinde iç
savaşların sürmesi seferin devamına imkân vermedi. Kostantinopolis'in fethiden
itibaren tüm İtalya bir Osmanlı istilasını korkuyla bekliyordu. Osmanlı Devleti
üzerine Avrupa'da ilk kez geniş bir literatür meydana geliyordu. Bunlardan
biri 1475'de Osmanlı devlet teşkilatı ve bütçesi üzerinde ayrıntılı bilgi
veren lapo de Promontoryo de Kampis'in eseridir. Roma papaları bir kurtuluş
yolu olarak Fatih'i Hristiyan yapmayı düşündüler. Hümanist Papa II. Pius bir
Haçlı ordusu kurmakta başarısızlığa uğrayınca Fatih'e ünlü Epistola adlı
risalesini yazıp gönderdi. Hristiyanlığı kabul ederse kendisini Doğu Roma
İmparatoru olarak tanıyacağını yazdı. Böylece papa, İtalya ve Papalığın
istilasını önleyeceğini ümit ediyordu. Bu mektup o zaman İtalya'da yayınlanmış
olup kuşkusuz Galata'ya gelmiş ve Fatih'e duyurulmuştur. Fatih'in ölümüyle Osmanlı
fetih planlan suya düşmüş. II. Bayezid döneminde (14811512) devletin
politikasında köklü bir değişim olmuştur. İlkin medresede din felsefesi,
ilahiyat ve mantık bir tarafa bırakılmış bu konularla uğraşan ulema gözden düşmüştü.
Sultan II. Bayezid dini ve şeriatı ihya eden velî sultan olarak selamlanmış,
ulema fetvasıyla Fatih'in adamı geniş düşünceli Molla Lütfi zındıklık-küfürle
suçlanmış, At Meydanı'nda ahali önünde idam edilmiştir. Fatih'in
devletleştirdiği yüzlerce derviş zaviyesi ihya edilmiş, vakıflan geri
verilmişti. Molla Lütfi'nin idamı tarihimizde bir dönüm noktasını ifade eder.
Yavuz Selim, devlet örf hukukunu Şeyhülislam Zembilli Cemâlî Efendi'ye karşı
savunan bir sultandır. Kanunî Sultan Süleyman şeriatı ve devlet hukukunu ölçü
olarak benimsemiştir. Korfu Adası seferi aslında İtalya'ya çıkış için
Adriyatik'de bir üs olarak düşünülüyordu. Olaylar kendisini Orta Avrupa'ya
Macaristan fethine yöneltmiş, bu fetihle Osmanlı Devleti Avrupa devletler
sisteminde belirleyici büyük devlet sahibi olmuştur. Osmanlı Devleti bu dönemde
kuşkusuz siyaseten başta Fransa ve Protestanların hâmisi rolünü üstlenmişti.
Kanunî, Protestanlığın kurucusu Martin Luther'i İstanbul'a huzuruna
çağırmıştır. Bu Protestanlarla Osmanlılarm gelecek politikası olarak
kalacaktır. Başka bir ifadeyle Kanunî döneminden beri o, Avrupa devletler
sisteminin önemli bir üyesi olmuş, Avrupalılaşmıştır. 17. William Penn bir
Avrupa konfederasyonu planını yazarken Osmanlı Devleti'ni A düzenine almıştır.
Kanunî döneminde bir yanda Avrupa politikasını Veziriazam İbrahim Paşa, öbür
yanda din politikasını büyük İslam âlimi Ebussuud yürütmekteydiler. Ebussuud
geniş düşünceli bir âlimdi. Birgivî Mehmed'e karşı para vakıflarını İslam
toplumuna mâl olmuş bir hayır işi olarak savunmuştur. Kanunî zamanında
fikirleri dolayısıyla Molla Kâbız padişah önünde uzun bir tartışmadan sonra
idama gönderilmiştir. Divânda İbrahim Paşa vezirazam sıfatıyla tartışmalarda
haksız bir hükme varılmaması için çaba harcamıştır. Celalzâde, Tabakatü'1-M.emalik
fi Derecâtü'1-M.esâlik kitabında bunu yazıyor. Fazıl Ahmed Paşa ve Lari
Mehmed Efendi İslam’ın farz olan emirlerinin mecburi olmadığım iddia etmek
sıfatıyla idam olunmuştur. Medrese hocalığı yapmış vezirazam Fazıl Ahmed Paşa
bir hümanist Rum âlimiyle din tartışmalarında hazır bulunmuş, sonra Rum dünya
kürelerini kendi evine götürmüştür. Dünya küresinin keşfi hümanizm
keşiflerinin başındadır.
Kaynak:
Halil İnalcık, Tarihe Düşülen Notlar…Konuşmalar…1947-2014…Cilt I
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar