Abdülkadir Geylani Hazretlerinin Cenab-ı Hakk İle İlham Yoluyla Konuşması
Cenab-ı Hak (celle
celâlühü) bana (ilham yoluyla) şöyle buyurdu:
“Ey Gavs-i Azam!
Buyur Allah’ım buyur,
emrine amadeyim!
İnsanlık alemiyle
melekut alemiyle (melekler alemi), Allah ’a varmanın üçüncü, basamağı olan
CEBERUT alemi (azamet) arasındaki her hal ve sınır, tarikatın kendisidir.
Ceberut alemiyle lahut (ilahi alem) arasındaki her hal ve sınır ise hakikatin
kendisidir.”
Ve sonra Allah (c.c.)
şöyle buyurdu:
“Ey Gavs-ı Azam! Ben,
insanda zahir olduğum kadar hiçbir şeyde zahir (belirgin) olmadım. ”
Bu beyandan sonra bu
kez ben Rabbime sordum:
Sizin için, size
mahsus bir yer var mıdır?
“Ey Gavs-ı Azam!
Yerleri (mekanları) yaratıp oluşturan benim, bu bakımdan benim için hiçbir
mekan olamaz, buyurdu. ”
Ya Rab! Sizin yemeniz
ve içmeniz olur mu?
“Ey Gavs-ı Azam!
Fakirin yemesi ve içmesi benim yemem ve içmemdir. ”
(Açıklamadır: Hakk
Teala ve Tekaddes Hazretleri; yemekten ve içmekten münezzehtir; Onun şanı
yücedir. Bütün kemal sıfatlarla sıfatlıdır... Eserin bu ibaresi zahiri mana ile
anlaşılamaz. Aşağıdaki hadis-i şerifi okursak ne denilmek istenildiğini
anlarız.
Resulullah (s.a.v.)
’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
Kıyamet günü Allah ’u
Teala kuluna:
Ey ademoğlu, ben
acıktım, beni yedirmedin. O şahıs:
Sen alemlerin
Rabbisin, ben seni nasıl yedirecektim ya Rab? der. Allahu Teala:
Aç olan din kardeşin
sana geldi de sen onu yedirmedin, eğer onu yedirseydin beni yedirmiş gibi
olurdun buyurur.)
Ve sonra şöyle sordum:
Ya Rab! Melekleri
neden ve hangi şeyden yarattın?
“Ey Gavs-ı Azam!
Melekleri insanın nurundan yarattım; insanları da kendi nurumdan vücuda
getirdim.”
Buyurdu ve şöyle
devam etti:
“Ey Gavs-ı Azam! Ben
ne güzel istekliyim, insanda ne güzel istenilendir! Binici olarak ne güzeldir
insan ve ne güzeldir ona binit olan varlıklar!”
Rabbim sonra devamla
buyurdu ki:
Ey Gavs-ı Azam İNSAN
benim sırrımdır; Ben de onun sırrıyım. Eğer insan benim katımdaki mevkiini
bilmiş olsaydı her nefes alıp verişinde “BU GÜN MÜLK KİME AİTTİR?” (ayet meali)
derdi.
Ve sonra Rabbim
buyurdu ki:
Ey Gavs-ı Azam! İnsan
ne yerse, ne içerse, ne kadar ayağa kalkar ve ne kadar oturursa; ne kadar
konuşur ve ne kadar susarsa; ne kadar bir iş işler, ne kadar bir şeye yönelir
ve ne kadar bir şeyden uzaklaşıp ayrılırsa mutlaka ben onda bulunuyor ve onu
harekete geçiriyorum, (çünkü KUDRETİM her varlığı kapsayıp içine almıştır.)!
Rabbim sonra buyurdu:
Ey Gavs-ı Azam!
İnsanın cismi, nefsi, kalbi, ruhu, kulağı, gözü, ayağı, dili var ya, işte
onların hepsinde ben varım (hepsi de benim tecellimle) zahir olur; Ben onların
başkası değilim.
Ey Gavs-ı Azam!
Fakirlik ateşiyle yananı yoksulluk kırgınlığıyla kırgın bulunanı gördüğün
zaman, ona derhal yaklaş; çünkü benimle onlar arasında perde yoktur.
Rabbim yine buyurdu:
Ey Gavs-ı Azam! Bir
şey yediğin, bir şey içtiğin ve bir uykuya yattığında her halinde uyanık bir
kalp ve gören bir göz ile olsun!
Ey Gavs-ı Azam. Batın
(gizli ve kapalı olan hal) da bana olan yolculuktan mahrum bulunan kimse,
zahiri (açık ve seçik) yolculukla imtihan edilir de bu yolculuğunda benden
ancak uzaklaşmayı artırır.
Ve sonra devamla
Rabbim buyurdu ki:
Ey Gavs-ı Azam!
İttihat (birleşme, bir arada olma) öyle bir haldir ki, kelime ile anlatılamaz
ve ona bir tabir de verilemez. Bu hal (gönülde yer bulup) mevcut olmadıkça ona
(ittihada) inanan kimse küfre düşer. Kim de (hakk’a) vuslat peyda ettikten
(bana gönül
yoluyla kavuştuktan) sonra
(vuslattan gaflet içinde) ibadet etmek isterse, o, Allah’a eş ortak koşmuş
olur.
Rabbim yine buyurdu:
Ey Gavs-ı Azam! Kim
ezeli (öncesi olmayan) saadetle mutlu olursa, ona müjde!.. çünkü o, ebediyen
rezil ve rüsvay olmayacaktır. Kim de ezeli şefkatle (mutsuzluk ve bedbahtlık)
mutsuz olursa, ona da yazıklar olsun! O artık bir daha makbul bir insan
olmayacaktır!
Ve yine Rabbim
buyurdu ki:
Ey Gavs-ı Azam!
Fakirlik ve yoksulluğu insana binek yaptım; bu bineğe kim binecek olursa,
çölleri ve vadileri aşmadan önce yüce makama ulaşır.
Sonra yine buyurdu:
Ey Gavs-ı Azam! Eğer insan
ölümden sonra meydana gelen şeyleri bilmiş olsaydı, dünyada yaşamayı hiçte
temenni ve arzu etmez ve benim huzurumda her an ve her dakika YA RAB! CANIMI AL
diye yalvarırdı.
Ey Gavs-ı Azam! Halkın kıyamet
günü benim katımdaki hüccetleri, (delil) sadece ONLAR SAĞIRDIRLAR,
DİLSİZDİRLER, KÖRDÜRLER (ayet meali) hükmü olacak ve sonra da hasret ve
ağlamak...
Kabirdeki durumları da böyledir.
Rabbim devamla buyurdu ki:
Ey Gavs-ı Azam! Muhabbet
(gönülden gelen sevgi) daima iki taraflıdır; sevgi sevenle sevilen arasındadır.
Seven sevgiyi aşıp fena bulunca sevgilisine kavuşur.
Rabbim yine buyurdu:
Ey Gavs-ı Azam! Ruhları
kendilerine BEN SİZİN RABBİNİZ DEĞİL MİYİM? (ayet meali) hitabımdan sonra
verdim. Ruhları kendi kalıplarında kıyamete kadar beklemekte olduklarını
görüyorum.
Gavs-ı Azam diyor ki:
(Mana aleminde) Rabbimi gördüm;
bana buyurdu ki: “Ey Gavs-ı Azam! Kim ilimden (bilgi edindikten) sonra
benden rü’yeti (BENİ GÖRMEK) isterse, hakikat o, rü ’yet ilmiyle mahcuptur. (rü
’yet ilmi ara yerde perdedir). Kim de rü’yetin ilimden başka olduğunu
zannederse, hakikat o, RÜ’YETULLAH ile aldanmıştır!”
Sonra Rabbim buyurdu ki:
“Ey Gavs-ı Azam! Beni gören
kimsenin artık her hal ve kârda sormaya ihtiyacı kalmaz. Beni görmeyen kimseye
ise, sormak fayda vermez. Böylesi söz yönünden perde arkasında kalmıştır. (yani
söz onunla rü’yetullah arasında perde olmuştur.)
Ey Gavs-ı Azam! Benim katımda
fakir hiçbir şeyi olmayan kimse demek değildir. Bilakis her hususta emir verme
yeteneği olan kimsedir. O, bir şeye “ol!” deyince o da oluverir.
Sonra yine Rabbim buyurdu:
Cennetlerde benim zuhurumdan
sonra ne ülfet ne de nimetin değeri kalır. Cehennemde de benim onlara
hitabımdan sonra ne yabancılık kalır; ne de ateşte yanmak!
“Ey Gavs-ı Azam! Ben her cömert
ve alicenap kişiden daha cömert ve ihsan sahibiyim ve ben her merhamet edenden
daha merhamet ediciyim.”
Rabbim devamla buyurdu ki:
“Ey Gavs-ı Azam! Benim katımda
uyu, ama halkın uyuduğu gibi değil, ancak o takdirde beni görebilirsin.
Bunun üzerine Rabbime dedim ki:
Ya Rabbi! Senin katında nasıl
uyuyayım?
Rabbim buyurdu ki:
Bedeni lezzetlerden kesip
dondurmakla; nefsi şehvetlerden uzaklaştırmakla; kalbi hatıralardan paklamakla;
ruhu zaman mefhumundan ilgisini kesmekle ve zatını, zat-i ilahiyem de fena
(yok) etmekle uyuyabilirsin.
Rabbim yine buyurdu:
Ey Gavs-ı Azam!
Kendi arkadaş ve yaranlarına
deki: sizden kim beni arzuluyorsa fakirliği seçip beğensin; sonra da fakirliğin
fakirliğini... işte bu fakirlik tamamlanınca artık onun ötesinde ancak ben
varım.
Ey Gavs-ı Azam!
Yaratıklarıma karşı merhamet ve
şefkatli olursan, o zaman müjde sana!.. yine müjde sana yaratıklarıma karşı
bağışlayıcı olursan!
Sonra Rabbim yine buyurdu:
Ey Gavs-ı Azam! Arkadaş ve
dostlarına deki: fakirlerin davetini ganimet bilsinler. Çünkü fakirler benim
yanımda ben de onların yanındayım. (Gerçek fakir; her an Allah’a muhtaç
olduğunu idrak eden)
Ey Gavs-ı Azam! Ben her şeyin
varılacak tek sığınağıyım. Ve ben her şeyin nazargahıyım; dönüş bana olacaktır.
Ey Gavs-ı Azam! Sen cennete de,
ondaki mevcut nimetlere de bakma! O zaman benim (tecellimi) vasıtasız olarak
görebilirsin bunun gibi cehenneme ve ondaki şeylere de bakma; O zaman benim
(tecellimi) vasıtasız olarak görebilirsin.
Sonra Rabbim devamla buyurdu ki:
Ey Gavs-ı Azam! Cennet ehli
cennet ile; cehennem ehli de cehennem ile meşguldür. Ey Gavs-ı Azam! Cennet
ehlinden bir kısmı oradaki mevcut nimetlerden (bana sığınırlar). Nitekim
cehennem ehli de cehennemin şiddetinden (bana) sığınırlar.
Ve Rabbim buyurdu:
Ey Gavs-ı Azam! Benim, nebi ve
resullerden başka öyle kullarım var ki, onların ahvaline dünya ve ahiret
ehlinden hiçbir kimse muttali olamaz; hatta ne cennet bekçisi Rıdvan, ne de
cehennem bekçisi Malik onların ahvalini bilebilir. Ben onları ne cennet ehli,
ne de cehennem ehli kıldım. Ne sevap ehli ve ne de azap ehli eyledim; ne huri
için, ne de gılman için onlara bu imkanı verdim. Tanımasalar bile onlara
gönülden inanan kimselere müjdeler olsun!
Rabbim devamla buyurdu ki: Ey
Gavs-ı Azam sen onlardan birisin. Onların şu dünyada alametleri şudur:
bedenleri az yemek ve az içmekten eriyip incelmiştir. Nefisleri şehvetlerden
(geri kalıp) yanmıştır. Gönülleri hatıralardan (paklanıp) ütülenmiştir. Ruhları
zaman mefhumundan arınıp manevi düzeye kavuşmuştur. Onlar, evet onlar BAKA
YARANIDIR (ebedileşen Allah dostlarıdır).
LlKAA NUR’U (Allah’a kavuşma
nuru) ile kavrulmuşlardır.
Ey Gavs-ı Azam! Çok
sıcak bir günde susamış bir kimse sana gelir ve sende soğuk suya sahip bulunur,
aynı zamanda suya ihtiyacın da olmazsa, eğer o susamışı sudan men edecek
olursan, şüphesiz ki o zaman sen cimrilerin cimrisisin! Ve artık ben kendimi
merhamet edenlerin en çok merhamet edeni olarak tescil etmemle beraber öylesine
susamışları kendi rahmetimden nasıl men ederim.
Rabbim yine buyurdu
ki:
Ey Gavs-ı Azam! Günah
işleyenlerden hiçbiri benden uzaklaşmadı ve ibadet ehlinden de hiç kimse bana
yaklaşmadı. (çünküyakınlık ve uzaklık nisbidir, izafidir. Allah’ın ilmi,
kudreti ve rahmeti her şeyi içine almış ve kuşatmıştır).
Ey Gavs-ı Azam! Eğer
bir kimse bana yaklaşacak olsaydı, her halde o, günahkarlardan biri olurdu.
Çünkü onlar aciz, yeteneksiz ve pişmanlık duyan kimselerdir.
Ey Gavs-ı Azam!
Aczini, yeteneksizliğini bilmek, nurların ve feyizlerin kaynağıdır. Kendini
beğenmişlik ise karanlıkların menbaıdır.
Ve Rabbim buyurdu:
Ey Gavs-ı Azam!
Günahkarları fazilet ve iyiliğimle; kendini beğenenleri de adalet ve azabımla
müjdele!
Ey Gavs-ı Azam!
İbadet ve taat ehli, benim naim sıfatımı zikretmekte; günah ehli de benim rahim
sıfatımı almaktadır.
Ey Gavs-ı Azam! Ben,
günahkar kimseye yakınım; o günahtan vaz geçtiği zaman. İtaatkar kimseye
uzağım, o taat ve ibadeti bıraktığı zaman.
Ve Rabbim buyurdu:
Ey Gavs-ı Azam! Halk
tabakasını yarattım, benim güzelliğimin nuruna güç getiremediler. Bu sebeple
kendimle onlar arasına zulmet perdesi gerdim.
Havas-ı (seçkin
kişileri) yarattım; onlar da bana komşu olmaya güç getiremediler. Bu nedenle
ilahi nurlarımı kendimle onlar arasına perde yaptım.
Ey Gavs-ı Azam! Arkadaş ve
yaranına de ki: onlardan kim bana kavuşmak istiyorsa, benden başka her şeyden
sıyrılıp çıksın.
Ey Gavs-ı Azam! Dünyanın iniş ve
yokuşlarından, geçit ve derbentlerinden çık ki, ahirete ulaşasın! Ahiretin de
geçit ve derbentlerinden çık ki bana kavuşasın.
Ve ben, Rabbime sordum:
Ey Rabbim! Hangi namaz sana daha
çok yakındır!?
Rabbim buyurdu:
Şu namaz ki içinde benden başkası
bulunmaz ve namaz kılan da kıldığı o namazdan gaip bulunur.
Yine sordum:
Hangi oruç senin yanında daha
üstündür?
Şu oruç ki, onda benden başkası
yoktur. Ve o oruçlu da onda gaip bulunur...
Hangi ağlayış senin katında daha
makbuldür?
Gülenlerin ağlaması.
Hangi gülmek senin katında daha
üstündür?
Ağlayanların gülmesi.
Hangi tövbe senin yanında daha
makbuldür?
Günahtan korunmuşların tövbesi.
Hangi korunma senin katında daha
iyidir?
Tövbe edenlerin korunması.
Ve sonra Rabbim buyurdu:
Ey Gavs-ı Azam! İlim sahibine
benim yanımda hiçbir yol yoktur; ancak ilmi inkar ettikten (yani imandan uzak
bir ilmin yalnız başına sahibini Allah’a kavuşturacağını inkar ettikten) sonra
yol bulabilir. Çünkü o ilmi (imandan uzak bir şekilde) kendini alıp o vaziyette
kalacak olursa, şeytanlaşır.
Ey Rabbim! Dedim, aşkın manası
nedir? Buyurdu ki:
Aşk, aşıkla maşukla bir hicaptır (perdedir).
Rabbim devamla buyurdu ki: Ey
Gavs-ı Azam! Tövbe etmek istediğin zaman, günah üzüntüsünü iç aleminden; korku
ve tehlikeleri gönülden çıkarman gerekir. Bu takdirde bana ulaşırsın! Aksi
halde alay edenlerden, işi alaya alanlardan olursun.
Ey Gavs-ı Azam! Benim HARİM-İ
İSMETİME girmek istediğin zaman, artık ne mülk ve ne meleküte ve ne de
ceberut’a iltifat etme, çünkü mülk, şeytanındır. Bunlardan birine razı olan
kimse benim katımda kovulmuşlardan sayılır.
Ey Gavs-ı Azam! Mücâhede,
müşâhededen bir denizdir. Bu denizin balıkları orada bekleyenlerdir. O halde
müşâhade denizine girmek isteyen kimsenin, mücâhedeyi seçip beğenmesi gerekir.
Çünkü mücâhede müşâhedenin ay’ıdır.
Sanra Rabbim bana buyurdu ki:
Ey Gavs-ı Azam! İstekliler için
mücâhede lazımdır. Bana olan lüzümları gibi.
Ey Gavs-ı Azam! Kullarımdan bana
en sevgili olan, anası-babası ve evladı bulunduğu halde kalbi benimle meşgul
bulunan kimsedir. O kadar ki, babası ölecek olursa onun için hiçbir üzüntü
taşımaz. Evladı ölecek olsa evlat üzüntüsü diye bir hali görülmez. İşte kulum
bu mertebeye yükselince artık o benim yanımda babasız ve evlatsızdır. Öylesinin
dengi de bulunmaz.
Ve Rabbim buyurdu:
Ey Gavs-ı Azam! Benim sevgim
sebebiyle baba yokluğunun tadını hissetmeyen kimse: vahdaniyet ve ferdaniyet
lezzetini bulamaz.
Ey Gavs-ı Azam! Bir yerde bana
bakmak istediğin zaman, içinde benden başkası bulunmayan bir gönül seç!
Dedim ki:
Ya Rab! ilmin ilmi nedir?
İlmin ilmi, ilimden yana
bilgisizliktir, buyurdu ve sonra devam etti:
Ey Gavs-ı Azam! Gönlü mücahedeye
meyleden kul’a müjde olsun!..
Gönlü şehvetlere meyleden kula da
yazıklar olsun.
Gavs-ı Azam diyor ki:
Rabbimden miraç hakkında sordum.
Buyurdu ki: “benden başka her
şeyden sıyrılıp yükselmektir. Böyle bir miracın kemali yükselme ve huzurda sağa
ve sola iltifat etmemektir. ”
Ve sonra buyurdu Rabbim:
Ey Gavs-ı Azam! Benim katımda
Mİ’RAC-I olmayan kimsenin namazı namaz sayılmaz. Namazdan mahrum olan kimse,
benim yanımda mi’rac’dan da mahrumdur.
Ve burada Aziz ve
Celil olan Allah’ın sebepleri kolaylaştırmasıyla GAVSlYYE, ki buna MlRAClYYEde
denir, tamamlandı.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar