LİDER OLMAK VE HÂKİMİYET SIRLARI
Hâkimiyet ve idare, iyi, kötü, şanslı, şansız, başaran, başaramayan
kişiler arasında mücadele ve çekişmeye mahal olan gayet büyük bir iştir.
Kıskançlık, garez, iliyle, desise ve benzeri bütün kötü huylar ve duygular
ondan ileri gelir. Böyle güç olan bir şeyi elde edebilmek ve onu ayakta
tutabilmek için mutlaka büyük bir insan olmak, köklü bir sabır sahibi bulunmak
ve çok miktarda paraya da malik olmak gerekmektedir. —Bu imkânlar bulunmazsa
bu büyük iş başarılamaz!—
Bununla beraber yüce bir himmet de gerekmektedir.
Nitekim Muaviye «Yüce iş ve gayelere vasıl olmak için âzami himmet
gösteriniz! Ben Hilâfete ehil değildim, çalıştım, gayret ettim ve ona nail
oldum, » demiştir.
Eskilerin hikâyeleri, haber ve eserlerinden hoşlanacağın muhakkaktır.
Bunları okuduğum zaman göreceksin ki, insanların birazı hariç, hiç kimse
krallık derecesine, babası veya annesinden dolayı erişmemiştir. Görmüyor
musun, Mülk’ün asıl varisi ve müstahakkı olan
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin evlatları iken bu mülk nasıl
zorla alınmıştı!..
Şimdi biraz sana, Zul Karneyn’nin kıssasından bahs edelim:
O, Cebeloğlu Sa’bdır. Annesinin adı Heyelânedir. Babası dokumacı idi.
O, Beni Humeyr Oymağı’nda bir yetimdi. Annesi, Kostantin — İstanbul —
şehrinde oyuncak eşyayı teşhir eden bir Galeri bulunduğunu duydu ve oğlunu
oraya götürdü. (Çocuğu orada gezdirirken) oyuncakların üstünde duran bir resim
gördü bu resim Kralın Heykeli idi. Annesi Ona:
—Yavrum bunlardan
istediğini seç, dedi. Çocuk hemen elini kiralın tacına uzattı. Annesi ondan bir kaç
defa menetti ise de çocuk bir türlü elini ondan çekmedi. Bir Yunan onu gördü ve
aralarında şöyle bir konuşma geçti:
—Sen Heyelâne ve bu
da oğlun Cebeloğlu Sâbdır, değil mi?
— Evet!
— İlerde beni ve çoluk çocuğumu himayenize almak şartıyla size büyük bir
sır açıklayacağım, dedi ve çocuğa dönerek sözlerine şöyle devam etti: Sen
doğu’ya ve batı’ya hükm eden büyük bir kral olacaksın! (bunu duyan annesi onu)
gizlice Babil topraklarına kaçırdı. Sonra kadın o adamın sözlerini
doğrulayacak üst üste tam üç rüya gördü:
1— Rüyasında sanki
yer bir ekmek olmuş ve oğlu onu yemiş olarak gördü.
2— Rüyasında, Oğlunun
denizlerin bütün suyunu içmiş ve topraklarını yemiş olduğunu gördü.
3 — Rüyasında oğlu, göğe çıkmış, yıldızları bir bir toplamış ve ayı elleri
ile sıvazlamış bir halde gördü.
Bilâhere Hızır’la buluşunca, ona bu rüyayı yorumlamış ve büyük bir kral
olacağını, peygamber ve hekimlerle buluşacağını, buna benzer nice büyüklüklere
erişeceğini müjdelemiştir...
Bu kıssa’dan hisse almak istersen şunlara dikkat etmelisin:
Bir şey’i mutlaka başarmak istersen azm ve himmet sırlarına yapış!
İşin sonunu getirmeye çalış Esbaba, tevessül et!
Bu kitabı sakın elinden bırakma!
Sonra, kızılı beyaza, beyazı da kızıla boyamasını becerebilenleri iyice
tetkik et!
Bu anlattığım vasıflardan, yoksun isen, kendine yardım edecek, destek
olacak kimseleri bulmaktan aciz isen, kendini bu yönden güçlü hissetmiyorsan o
zaman ilim sahibi olmaya çalış, zuhd-ü takva yolunu seç!
Kendine sadık kalacak ve yolunu takip edecek birçok öğrenci bul!
Adetlerini çoğalt!
Sana uçuşup gelmeleri için bazı kerametler edin! Doğruluktan ayrılma, dürüstlüğü
de elden bırakma!
Eğer mutluluk meltemi bir gün esecek olursa, talebelerine, insanların
işledikleri fısk-ü fucurdan bahs et!
İrtikâbı caiz olmayan işlerle meşgul olduklarını da açıkla!
Her sınıfta ve tabaka’dan sözlerine, özlerine güvendiğin arkadaşlarını
uyar.
Sözünü dinleyecek ve sana güvenecek kimseler güçlenince, insanlardan
kalburüstü olan havas tabakasını, güzel ve yumuşak sözlerle kendine cezbetmeye
çalış!
Kendine muhalif saydıklarını ve inadı elden bırakmayanları da açık
münazara ve tartışmalara davet et! Daha sert
olanlara da sert davran!
İslâm'ın zuhurunu, doğup yayılışını bir gözden geçir.. Görmüyor musun
İslâm dini nasıl zuhûr etmiştir. İlk önce muarızlarına nasıl davranmıştır. Şu
ayeti dikkatle oku:
«(Habîbim Şöyle) de: Ey Kâfirler, ben sizin tapmakta olduklarınıza
tapmam ». Benim (kendisine ibadet de devam) edeceğime de siz kulluk ediciler
değilsiniz. Ben (zaten) sizin taptıklarınıza (hiç bir zaman) tapmış değilim.
Siz de benim kulluk etmekte olduğuma (hiç bir zaman) tapmış değilim. Siz de
benim kulluk etmekte olduğuma (hiç bir vakit) kulluk ediciler değilsiniz. Sizin
dininiz size, benim dinim bana.» (Kâfirun
sûresi,1-6)
Önceleri böyle müsamahakâr davranan İslâm, saadet zirvesine çıkınca
güçlenip kendisini zinde hissedince bakınız muarızlarına nasıl kılıç
çekmiştir: «Onun için o Küfr edenlerle (muharebede) karşılaştığınız zaman boyunlarını
vurun!» (Muhammed,4)
Düşmanı mağlûp edip sırtını yere getirdikten sonra, düşman barış yapmak
istediğinde onu cizyeye bağlayarak onlara nasıl barış ilân etmiştir:
«Eğer (düşmanlar) barışa meyi ederlerse, sen de ona yanaş ve Allaha
güvenip dayan.» (Enfâl ,61)
Zafere kavuşup irade çadırlarının direkleri sema’ya doğru yükselince
bakınız ne demiştir:
«Hiç bir nebi yeryüzünde ağır basıp (harp edip) zaferler kazanıncaya
kadar (muharip düşmandan) esirler alması vaki olmamıştır.» (Enfâl,67)
Ey Hâkimiyet isteyen kişi!
İşte sen de bu minval üzre ol!
İnsanlara akıl ve mantıklarına göre hitap et!
Adalet ölçülerinden sakın ayrılma!
Her yerde adaletle hükmet!
Faziletli kimselere karşı saygı duymayı şiar edin!
Askerleri doyur, kırıkları sar!
İnsaftan ayrılma!
Etrafındakileri yani âlimleri ve memurları doyur!
Bunu başaramazsan, hakkın sırtını yere getirmek, adaleti kökten yıkmak
için rüşvet yaygın bir hal alır. Halk arasında zulmün gayri ihtiyarî artar,
kalpler senden çevrilir, kem gözle sana doğru yönelir. Farkına varmadan iç ve
dıştan çökmeye yüz tutarsın...
Şunu da hatırdan çıkartma ki, mazlumun, senin istek ve gayelerini sıfıra
indirecek kadar büyük bir himmeti vardır. Dürüstlüğü kendine düstur edinen
sağlam karakterli üstün ahlâklı kişilerin himmeti gibi bunların himmetleri de
bulutlardan yağmur boşaltabilecek kadar tesirli olur!..
Simeltekin’in oğlu Sultanın şu kıssasını dikkatle oku:
Bir gün O. Hint kiralına bir elçi göndererek sordurdu:
— Siz Halikı inkâr ediyor, peygamberleri yalanlıyorsunuz. Buna rağmen
ömrünüz uzun oluyor. Biz ise, Allah’a inanıyor, peygamberlere saygı
gösteriyoruz. Yine de ömürlerimiz sizinkine oranla kısa oluyor.
Bize bunun sırrını açıklar mısınız?..
—Şu üzerinde meyva
bulunan ağaca bak! O yerinden kopana kadar sana cevab vermeyeceğim. Sen dur ve
yerinden kıpırdama, dedi.
Sonra göğsünü şişirdi, onun yerinden kopması için yürekten bir temenni
de bulundu. Himmeti ve gayreti kuvvetlendirdi. Aradan çok bir zaman geçmeden
ağaç sallanmaya, insanlarda kaçışmağa başladı. Ağaç büyük bir gürültü
kopararak yere yıkıldı. Melik (kıral) elçiyi görünce haykırdı:
— «İşte benden beklediğin cevab!.. Sultana deki: Bir tek himmet, büyük bir
meyvesi bulunan ağacın yerinden çıkmasını sağlarsa, nasıl olurda mazlumların
himmeti zalimlerin yok olmasında, köklerinin kazılmasında tesirli olamaz!
Şayet haksızlığa uğrayanların himmeti zalimlere tesir edemiyorsa muhakkak
duaları bulutlardan öteye geçemiyor da' ondandır...
Bazı geçmiş kitaplarda varit olmuştur: «Eğer zalimden intikam
almazsam ben de zalimim...»
Sonra şunu da iyi bil ki, adalet heybetle olur. Gerekirse öldüreceksin.
İcab ettiğinde asacaksın. Çünkü çoğu kez bunlar, halka huzur, memlekete sükûn
getirir. Yeryüzünün düzelmesini sağlar..
Çünkü Sultan, yeryüzünde Allah’ın gölgesidir: [1]Her
mazlum ona gelir başvurur ve derdini döker.
Öyleyse Taşı gediğine koymakta tereddüt gösterme! Çünkü yerinde icabında
öldürmek, cinayetlerin ortadan kalkmasını sağlar. (Sizin için kısasda hayat
vardır!) buyurulmuştur.
Bedir Savaşına katılan Amr bin el-Âs, Muaviye’yi uyarmış ve onu, “büyük
işler” başarmaya teşvik etmiştir de kasidelerinde şöyle demiştir:
«Muaviyem! Halkın derdi bitmez...
Muaviyem ömrümde bir defa olsun sana boşuna biat etmiş değilim!»
«Nice yaşlı insanları tanırım ki zekâ ve kurnazlıkları sayesinde
harplerde büyük başarılar kazanmıştır.”
Ülkeye hâkim olup onu düzene sokmak için diğer bir usulde parayı
esirgememektir. Başka çarelerle de hal edilebilir fakat cimriliği terk
etmeden, mazlumun sesine kulak vermeden, orduyu doyurmadan bu işler
başarılmaz. Şu halde halkın durumunu yakından izlemek ve incelemek için kendine
bir vakit ayırmalısın! Çünkü maiyetindekilerle halkdan gaflet etmek zulmün
meydana gelmesine sebep olur. Eski kitaplara bir bak: Kisrâ’nın kızı o
kitapları «Divan» diye adlandırırken yalan söylememiştir.
Kâtiplerin gündüz yazdıklarını akşam, olunca bir gözden geçir.
Göreceksin, bir kralın gafletinden nice mazlumlar büyük haksızlıklara
uğramıştır!
Vaziyet normal halde ise, herkesin ileri geri konuşmasına müsaade etme
(Çünkü başın derde girer.) Kısası gereken bir şey varsa hemen icra et. Yalnız
bunu yaparken de Allah’ın sana gösterdiği yoldan emrettiği prensiplerden
ayrılma!
Vallâhu âlem.
Kaynak:
İmam
Gazzâli-trc: Naim ERDOĞAN Âlemlerin Sırrı [Kitap]. - İstanbul : [s.n.], 1972,
1. Makale
[1] Rasulullah
sellallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlardır:
«Sultan Yeryüzünde Allah’ın gölgesidir. Zayıf ona gelir ve zulm'a uğrayan ondan yardım ister. Her
kim Dünyada Allah’ın sultanına ikram ederse kıyamet gününde Allah da, ona ikram
eder.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar