Kral Arthur Kimdir? Efsane Mi Gerçek Mi?
Yazan: Gülmira Yertürk
Bu yazımızda Kral Arthur
efsanesinin doğuşu ve Kral Arthur’un gerçek kimliği konularını ele aldık. MS 5.
yüzyılda Britanya Adası’nda yerel halk ve Anglo-Saksonlar arasında yıllarca
çekişmeler yaşanmıştır. Savaş yıllarının yıldızı ise gerçekliği şüpheli olan
Kral Arthur Pendragon’dur. Halk efsanelerinde adı sıklıkla geçen Kral Arthur,
insanlar tarafından kurgulanmış bir mit değil; gerçek hayatta yaşamış yetenekli
bir savaşçının abartılmış versiyonudur.
Elimizde bulunan kısıtlı ve
birbirleriyle/kendileriyle/tarihsel fenomenlerle her zaman uyuşmayan
kaynaklardan yola çıkarak -Sir Malory’nin iddialarının aksine- Arthur’un
Britanya Adası’nı yağmalamaya gelmiş Cermen kavimleri durdurmak için savaşan
bir figür olduğu söylenebilir. Bu noktada üç olası senaryo karşımıza çıkar:
Arthur bizim normal insan
beynimizin algılayamayacağı bir güç ve yüceliğe sahip bir savaşçıdır ve 749
birbirinden küçük detaylarda farklılık gösteren hayat yaşamış, her bir hayatı
da farklı bir yazara ilham vermiştir.
Arthur savaş zamanı insanlara
umut aşılamak için ortaya atılmış ve sadece insanların kolektif beyinlerinde
varlığını sürdüren düzmece bir karakterdir.
Arthur gerçekten yaşamış bir
savaş kahramanının abartılmış ve Kelt kültüründen ögeler harmanlanmış hali
olabilir.
Bu durumda ilk seçenek mantık
çerçevesinde bakıldığında pek akla yatkın gözükmediğinden dolayı Kral Arthur’un
kurgusal bir karakter olduğu sonucuna varabiliriz. Bu noktada önemli olan soru
MS 4-5. yüzyıllar arasında savaşmış bu kurgusal karakterin içerisinde ne kadar
gerçeklik payı olduğudur. Arthur’un savaş azmi vermesi için 500’lerde isimsiz
bir ozan tarafından insanlara anlatılan % 100 uydurma bir karakter olma
olasılığını göz ardı edemeyecek olsak bile hikâyesinde bir miktar gerçeklik
payı bulunabileceği olasılığı her daim spekülasyonlara neden olacaktır. Ona
milyonlarca zafer getiren kılıcı Excalibur da olabilir bu gerçeklik, omuz omuza
savaştığı ve fazlasıyla -belki gereğinden fazla- güvendiği Yuvarlak Masa Şövalyeleri
de, hatta savunduğu eşitlikçi yaklaşımın getirisi olan idealleştirilmiş Orta
Çağ monarşisi bile.
Kral Arthur Efsanesi
Efsanenin günümüzdeki en yaygın
hali olan Le Morte d’Arthur’da Sir Malory (1893) Arthur efsanesini tüm
ayrıntılarıyla anlatır. Talihsiz Cornwall Dükü ve karısının İngiltere’nin Kralı
Uther Pendragon’un sarayına yaptıkları bir ziyaret sırasında -halkını mutlu
etmenin en önemli görevi olduğunu iyi bilen- Uther Pendragon özellikle Lady
Igraine’ne gerçek İngiliz centilmeni misafirperverliğini göstermeye karar
verir. Kocasını çok seven Lady Igraine bu ilgiden rahatsız olur ama saygın
yardımcısı Merlin’in yardımlarıyla Tintagil Dükü kılığına giren Kral Uther -bu
noktada ona akıl veren kişinin hayatı boyunca hiçbir kadınla iletişim kuramamış
Merlin değil Zeus olması daha olasıdır -Lady Igraine ile hoş bir gece geçirir.
Gece Uther Pendragon için harika bir şekilde başlar ve daha harikulade
sonuçların, Lady Igraine Tüm İngiltere’nin Kralı olacağı kehanetinde bulunulan
Arthur’a hamile kalır.
Meşru bir birliktelikten doğmayan
Arthur başka bir aileye verilir. Uther ölür, tahta kimin geçeceği tartışılır.
Excalibur’u taştan çekip çıkarmayı başaran Arthur meşru kral olduğunu kanıtlar.
Carlion’a gelen Arthur yanlışlıkla anne tarafından yarı kardeşini hamile
bırakır ve Mordred doğar. Kendisi tamamen masum olan Kral Arthur, oğlu
Mordred’in Camelot’un sonunu getireceği korkusuna kapılır ve onu öldürmeye
çalışır. Arthur başarısız olur, Mordred Arthur’un zayıf bir anından yararlanıp
tahtı ele geçirir, Camlann Savaşı gerçekleşir, Mordred ölür ve Arthur savaş
yaralarının iyileşmesi amacıyla Avalon’a yelken açar. Mordred’in doğumu ve
Arthur’u öldürmeye teşebbüs etmesi arasında geçen sürede ise garip rüyalar,
şövalyelik, savaşlar, aşk, aldatma ve Kutsal Kâse ile dolu maceralar yaşanır.
Kral Arthur Efsanesi Nasıl Ortaya
Çıktı?
“…Kolezyum düştüğünde, Roma da
elbet düşecektir./ Roma düştüğünde ise tüm Dünya.” MS 476’da Roma İmparatorluğu
yıkıldığında, Avrupa’daki güç dengeleri oldukça karmaşıklaştı. Etrafta Batı
Roma hatırası boş arazileri hâkimiyeti altına almak isteyen pek çok leş yiyici
dolaşıyordu. O dönemde Britanya Adası’nda güç çatışması sözde Romalı
Britanyalılar ile Angluslar, Saksonlar ve Jütler arasında vuku bulmaktaydı.
Cermen kavimler Britanya’yı işgal ettiklerinde, Britanyalı yerel halka -zira
Roma MS 4’te Britanya Adası’na saldırmak isteyen Cermen kavimleri geri
püskürtmüş ama bu hünerini Britanya’da yaşayan insanlara öğretmeyi gerekli
görmemişti- zor anlar yaşattılar. İki taraf da yılın 360 günü yağışlı ve
sorgulanabilir verimliliğe sahip olan bu fevkalade adayı hâkimiyetleri altına
almakta kararlıydı. Bu nedenle o dönemde Britonlar ve Cermenler arasında pek
çok çatışma yaşandı ve nice insan ülkelerini korumak için kan döktü. Kral
Arthur efsanesi tam da bu noktada karşımıza çıkar.
Kral Arthur Efsanesi Yazılı
Eserlerde Nasıl Yer Almaktadır?
Britanya’nın kurtarıcısı Arthur
bildiğimiz şekliyle -tüm o romans faktörleriyle- Orta Çağ edebiyatının bir
ürünüdür. Oysa Kral Arthur efsanesinin Britanya’daki Anglosakson istilası
dönemi folkloruna kadar uzanan bir geçmişi var. O dönemde Britanya Adası’nda
hâkimiyet için savaşan iki tarafın da günlük tutmaktan daha ölümcül önemde
işleri olduğu için o günden elimize ulaşmayı başarmış tarihsel kaynaklar
-neredeyse hiç yok- umutsuz ölçüde azdır. Arthur’dan bahseden en eski yazılı
kaynaklar Kelt şiirleri ve masallarıdır. Bununla beraber bize Arthur’un
gerçekliği ile ilgili somut bir kanıt sunmazlar. Kral Arthur’un varoluşu ile
ilgili arayışta bilim insanlarına yol gösteren önemli kaynaklardan bir diğeri
ise Historia Brittonum (Britonların Tarihi) ve Annales Cambriae (Galler’in
Yıllıkları)’dir. Daha sonraki tarihlerde karşımıza çıkan yazılı eserler ise
daha az gerçeklik daha çok romans unsuru içerir ve bilgi vermekten ziyade
toplumun yaşayış biçimine ve isteklerine göre yazarlar tarafından
şekillendirilmiştir.
Şiirlerde Kral Arthur
Arthur Pendragon’a dair en eski
yazılı kaynak Y Gododdin adlı Kelt bir halk ozanı olan Aneirin’e ait şiirdir.
MS 600’lerde Britonlar ve Cermen kavimleri arasındaki savaşları anlatmasına
rağmen -daha önceden de belirtilen Arthur’un normal bir insan olması ve
yüzyıllarca yaşayamayacak olması gibi talihsiz nedenlerden ötürü- Y Gododdin’de
Arthur’un sadece bahsi geçer. “O (Gwawrddur) isminin imkânsızlığından aldığı
güçle askerlerin kafasını karıştırmış 300 küstah adamı delik deşik etmiş/ merkezi
ve kanatları kesip geçmiştir… Arthur kadar olmasa da…”
Şiirden çıkarılabilecek iki sonuç
vardır. Birincisi MS 600’den önce Arthur isimli bir insan yaşamış -ki bu da
Arthur’un varlığına dair bir kanıt sunar. Şiirde Arthur adının geçmesi bize o
dönemlerde Kral Arthur mitlerinin hâlihazırda yaygın bir bilgi olduğunu
gösterir, zira öyle olmasaydı Aneirin’in hangi Arthur’dan bahsettiğini biraz
açıklayıp tarihçilerin Kral Arthur’u arayışını kolaylaştırması gerekirdi.
Yapabileceğimiz ikinci çıkarım ise Arthur’un bir savaşçının ulaşabileceği en
üst seviye görüldüğüdür. Bu noktada önemli bir diğer nokta ise şiirde
Arthur’dan kral olarak bahsedilmemesidir- eğer kral olsaydı bu unvan mutlaka
kullanılırdı. Bu da Arthur’un gerçekte sadece çok cesur ve güçlü bir komutan
olduğu tezini güçlendirir.
Folklorda Kral Arthur
Arthur efsanesinin belki de en
ilginç -ve en gerçek olmayan- kısmı Kral Arthur’un ölmediği ve İngiltere’nin
ona en çok ihtiyaç duyduğu anda geri döneceğine dair inanıştır. Bu inanışın
gerçek olmadığı açık olmakla birlikte -eğer gerçek olsaydı Arthur’un Amerikan
Bağımsızlık Bildirgesi’nden beri İngiltere’nin içinde bulunduğu çöküş döneminde
ortaya çıkması gerekirdi- nasıl çıkmış olduğu asıl merek konusudur. Bu noktada
Kelt mitolojisindeki başka bir inanıştan söz etmek yerinde olacaktır: Yunanlı
yazar Plutarhos’un kayda geçirdiği ve sözde sürgün bir tanrının mezarında
uyumasıyla ilgi bir Kelt miti. Plutarhos’un MS 46-120 arasında yaşamış olduğu
gerçeğini hesaba katarsak Kral Arthur’un ölmediği fikrinin orijinlerinin bu
mite dayandığı söylenebilir.
Kral Arthur’a rastladığımız bir
başka folklor ögesi ise basitçe Kelt peri masalları derlemesi olarak
tanımlanabilecek olan Mabinogion’dur. Ciddi uyku problemleri olan ve görev
başında olduğu halde üç gün uyuyan bir muhafızı anlatan Breuddwyd Rhonabwy
(Rhonabwy’nin Rüyası)’nda Arthur kral olarak karşımıza çıkar. Hikâyenin bir
başka önemli karakteri de haberci Iddawc’dır. Iddawc kendisini Camlann Savaşı
sırasında Arthur ve yeğeni Medrawd arasında sürtüşmeler çıkmasından sorumlu
tutar. Rhonabwy’e satranç, kargalar ve isim olarak nitelendirdiği kelimelerle
-ama aslında sadece karmaşık harfler öbeği olan- dolu hatıra gösterir. Hikâyede
Arthur’un son savaşı olan Camlann’dan açıkça bahsedilir ve hiç şüphesiz yeğen
Medrawd’da hain Mordred’in eski bir versiyonudur.
Annales Cambriae ve Historia
Brittonum
Kral Arthur efsanesini araştırmak
için bakılan yazılı kaynaklarla ilgili sorun, neredeyse tüm kaynakların bilgi
vermekten ziyade edebi eser olarak yazılmasıdır. Günümüz Kral Arthur
efsanesinin kaynağı olan Le Morte d’Arthur, bünyesinde Historia Regum
Britanniae (Britanya Krallarının Tarihi) ve Chrétien de Troyes’un eserleriyle
kıyaslandığında daha fazla Hristiyan öge barındırır. Troyes’un Lancelot “Ben en
iyisiyim” du Lac ve Guinevere arasındaki aşkı yüceltmesine oranla, Le Morte
d’Arthur ikili arasındaki meşru olmayan ilişkiyi -iyi bir Hristiyan daima
kocasını üstün tutmaktadır. Aynı oranda aşağılar. Yazılı eserlerdeki bu
uyuşmazlıkların tarihçilere doğru bir Arthur imgesi çizmekte pek de yardım
ettiği söylenemez.
Bu noktada görece daha tarafsız
sayılabilecek olan Annales Cambriae ve Historia Brittonum devreye girer.
Nennius Historia Brittonum Arthur’dan bahsederken kral olduğuna değinmez.
“…İşte o anda yüce ruhlu Arthur geldi. Yanında (Saksonlara karşı savaşmak için)
Britanya’nın tüm kralları ve askeri gücü vardı. Ondan daha soyluları olsa bile
Arthur askerler tarafından kumandan seçilmişti…” Aynı şekilde yıllıklarda da
Arthur’un kral olduğuna dair herhangi bir bilgi yoktur. Bununla beraber her iki
kaynak da Arthur’un çok güçlü bir savaşçı olduğunu vurgular. Historia’da
Arthur’un katıldığı 12 savaş sıralanırken, yıllıklarda da Arthur adlı birine
dair iki kayıt bulunur. İki kaynaktaki bir ortak özellikte Badon bölgesinde
gerçekleşen bir muharebeye dair kayıtlar bulunmasıdır.
Bununla beraber iki kaynakta da
Badon Savaşı ile ilgili -oldukça- ilgi çekici tanımlamalar kullanılmıştır.
Historia Arthur’un savaşta 940 kişiyi tek başına öldürdüğü -ki Historia’nın
900’lerde yazıldığı hesaba katılırsa Nennius’us böylesine detaylı bir bilgiyi
elde edebilecek kadar iyi bir tarihçi olması kutlanmalıdır- iddia edilmektedir.
Annales ise Arthur’un Badon Savaşı’nı başka hiçbir şey yüzünden değil ama
İsa’nın verdiği güçle kazandığını söyler.
Kral Arthur Efsanesini Etkileyen
Tarihsel Figürler
“Burada Arthur yatıyor. Geçmişin
ve geleceğin kralı.” Romalılar Britanya Adası’nı terk edip adanın sorumluluğunu
bir avuç peri-masalı-aşığı savaşçının savunmasına teslim ettiklerinde bu
davranışlarının bir dizi doğaüstü/romantik/dramatik olayın gelişimine katkı
sağlayacağının farkında değillerdi. Eğer olsalardı da böyle basit ve onların
sorunu olmayan olaylar için yıkılmaktan vazgeçmezlerdi. Romalılar yıkıldı.
Anglosaksonlar adanın fevkalade yaşam şartlarını ele geçirmek için – cidden
neden verimsiz bir ada için bu kadar savaşırsın ki- Britonlarla yıllarca
savaştılar. Savaş uzun yıllar sürdü ve İngiltere tarihinin en önemli
mitlerinden birinin doğumuna vesile oldu: Kral Arthur Pendragon.
Daha eski kaynaklara göre sadece
fazlasıyla yetenekli bir savaş kumandanı olan Arthur, daha sonraları
Britanya’nın Tek ve Meşru Kralı rütbesine yükseltildi. Monmouth’lu Geoffrey,
Sir Arthur Malory gibi -yaptıkları şeye tarih denebilirse- gibi tarih
yazarlarının ilgi odağı olan Arthur, Troyes’a da bir dizi romans yazmasında
ilham vermiştir. Buna rağmen Arthur’un gerçekten yaşadığına dair kanıtların
azlığı iç karartıcı seviyelerdedir. Arthur Pendragon’un aslında yaşamış başka
bir tarihsel figürden esinlenilerek ortaya atılan bir süper kahraman olduğu
görüşü daha olasıdır. Tarihçiler -burada Kral Arthur’a takıntılı bir grup
araştırmacıdan söz ediyoruz- Arthur’un gerçek kimliğini bulmak için çabalamış
ve çeşitli teoriler ortaya atmıştır. Sonucunda Kral Arthur imgesine ilham verebilecek
üç muhtemel aday belirlemişlerdir.
Lucius Artorius Castus
Kral Arthur’un başka bir tarihsel
figürün abartılı bir yansıması olduğuna dair görüş gayet mantıklı ve akla
yatkın olmasına rağmen bu kişinin kim olduğuna dair görüşler o kadar da kesin
ve tek cevaplı değildir. Tarihçilerin müstakbel Arthur adaylarından birisi 2.
yüzyılda yaşamış Romalı dux Lucius Artorius Castus’dur. Her ne kadar Castus’un
sözde Arthur olduğuna dair görüş iki karakterin yaşadıkları dönemler arasındaki
iki yüz yıllık fark göz önünde bulundurulduğunda pek olası gelmeyebilir. Oysa
Keltlerin Sakson saldırıları sırasında ortaya çıkan ve yenilmezliğiyle önlü bir
savaşçıya iki yüz yıl öncesinde Britanya’da yaşamış başka bir yenilmez
komutanın adını vermesi oldukça olasıdır. Bu noktada başka bir olası neden de
isim benzerliğidir. Sakson saldırıları esnasında umutları yeniden canlandırmak
için anlatılan güçlü kurtarıcı hikâyeleri esnasında Artorius’un Arthur’a
dönüşmesi gayet olasıdır. Bu da Arthur ismimin -Roman kökenlerinden dolayı-
neden tüm İskoç kahramanlar içerisinde en kolay telaffuz edilebilen isme sahip
olduğunu açıklar.
Bununla beraber Nennius
Historia’sını yazarken Arthur’un sadece kral olmadığını vurgulamaz, ondan dux
olarak bahseder. İki kumandan arasındaki bir başka benzerlik ise ejderhalardan
gelir. Marcomannian Savaşından sonra 8000 Sarmat askeri Roma adına savaşmaya
zorlanmış ve VI. Legion Victrix (VI. Muzaffer Alay)’a atanmıştır. Alayın
kumandanı -tesadüfe bakın- Lucius Artorius Castus adında bir komutandır ve emri
altındakilerin savaş geleneğini sürdürerek uçan ejderha sancağı altında
savaşmıştır. Ejderha sancağı altında savaşan Artorius ve ondan iki yüz yıl
sonra ortaya çıkan Arthur Pendragon arasındaki benzerliklerden yola çıkarak
Kral Arthur efsanesine Castus’un ilham verdiği söylenebilir.
Ambrosius Aurelianus
Kral Arthur için olası bir başka
aday ise 5. yüzyılın sonlarında Sakson istilaları sırasında yaşamış bir askeri
lider olan Ambrosius Aurelianus’dur. Monmouth’lu Geoffrey, bize sunduğu aile
ağacında Aurelius Ambrosius’u Kral Arthur’un amcası olarak belirtir, Gildas ise
De Excitio et Conquestu Britanniae (Britanya’nın Fethi ve Yıkılışı)’de
Aurelianus’un Badon Savaşındaki başarısını överken Kral Arthur’u tamamen
görmezden gelir. Historia ve Yıllıklar’da Arthur’a atfedilen bir zaferin Gildas
tarafından Aurelianus’un başarısı olarak porte edilmesi iki karakterin aynı
kişiler olduklarına dair inanışı güçlendirir. Aurelianus ve Arthur her ikisi de
5. yüzyılda yaşamış, en az bir savaşta beraber -eğer aynı kişi olarak değilse
bile- savaşmış ve asil kanı olan Roma mirasçısı tarihsel figürlerdir. Bu
bilgilerden yola çıkarak Kral Arthur’un Ambrosius Aurelianus’un mitleştirilmiş
bir versiyonu olabileceğini öne sürmek mantıklı olacaktır.
Riothamus
Müstakbel Kral Arthur adayı
Riothamus ve Historia Regum Britanniae’de karşımıza çıkan Arthur’un
hayatlarındaki benzerlikler dikkat çekicidir. Riothamus’un Kral Arthur olduğuna
dair görüşleri güçlendiren nedenlerden birisi Riothamus kelimesinin Rigotamos
kelimesinin Latinceleşmiş hali olduğuna dair inançtır. Buna göre eski İngilizce
de Yüce Kral anlamına gelen Rigotamos aslında bir unvandır. Bu da Riothamus’un
gerçek adının Arthur olduğuna ve İngiltere için yaptığı onca şeyden sonra bu
unvanı aldığına dair şüpheler doğurur. Riothamus’un Arthur olduğu tezine bir
başka kanıt da iki kralın ölümcül düşmanlarının isimleri arasındaki benzerliktir.
Galya kökenli bir kaynak olan
Chronicles of Anjou’da Arthur’un en büyük düşmanı Mordred’e alternatif bir isim
verilir: Morvandus. Riothamus’un ezeli düşmanın adı ise -Morvandus’a benzeyen
bir şekilde- Arvandus’dur. İki kralın Galya’ya olan ilgileri de benzerlik
gösterir. Monmouthlu Geoffrey (1138) doğruluğu sorgulanabilir bilgilerle dolu
tarih kitabında Arthur’un Galya’ya iki kez dostça amaçlarla -isyanı bastırmakta
Roma İmparatoru’na yardım etmek- ziyarette bulunduğunu yazar. Aynı şekilde Riothamus
da Roma İmparatoru I. Leo’nun çağrısı üzerine 468’de bir ayaklanmayı bastırmak
üzere Galya’ya gider.
Kral Arthur Gerçekte Kimdir?
Kral Arthur’un gerçek kimliği ile
ilgili araştırmalar günümüzde de devam etmektedir. Bu efsanevi savaşçı, kılıcı
Excalibur, Yuvarlak Masa Şövalyeleri, Lady of the Lake (Gölün Hanımı) ile
ilgili yeni gerçekler keşfedilmekte ve bir o kadar daha şey gizemini
korumaktadır. Kral Arthur’un Orta Çağ’da yaşamış basit -ama çok yetenekli- bir
savaşçı olması olasılığı yüksektir. Kendisinden önce yaşamışları ve kendisinden
sonra yaşanacakları efsanesinde toplayan Arthur, aslında bir kişi değil birden
çok kişi de olabilir. Burada kesin olan tek şey Arthur’un yüzyıllarca
efsanelerde ve hikâyelerde yaşamayı başarabilmiş olmasıdır.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar