100 Yılın İtirafları 2003
The Fog of War: Eleven Lessons from the Life of Robert S.
McNamara
95 dk
Yönetmen:Errol Morris
Ülke:ABD
Tür:Belgesel, Tarihi, Savaş
Vizyon Tarihi:19 Mart 2004 (Türkiye)
Dil:İngilizce
Müzik:Philip Glass
Web Sitesi:Sony Classics [us]
Çekim Yeri:Berlin, Almanya
Kelimeler:savunma bakanı, askeri, bombalama, devamı...
Nam-ı Diğer:The Fog of War | The Fog of War | The McNamara
Project
Oyuncular
Robert McNamara
Fidel Castro
Barry Goldwater
Lyndon Johnson
John F. Kennedy
Özet
En İyi Belgesel Film Oscar'ını kazanan yapım, Kennedy ve
Johnson'ın başkanlık döneminde Amerika Savunma Bakanı olarak görev yapan Robert
McNamara'nın gözünden, son 60 yıldaki Amerikan politikasını ele alıyor.
Film çekildiği zaman 86 yaşında olan McNamara, Amerika'nın
hatalarından ders almadığını ve yanlışlar zincirine devam ettiğini cesurca
açıklamaktan çekinmiyor. Bunun yanısıra filmde daha önce hiçbir yerde
yayınlanmamış gizli belgeler ve kayıtlar da gözler önüne seriliyor.
"Tek
bir gecede Tokyo’da 100.000 sivili yakarak öldürdük. Erkekler, kadınlar,
çocuklar..."
"Vietnam’ı
soğuk savaşın bir unsuru olarak gördük, onların algıladığı gibi bir ‘sivil
savaş’ olarak değil. Ve yanıldık."
Altyazı
Haritanın yüksekliği iyi mi?
Yoksa indirelim mi?
- İyi.
- Peki.
Bu akşam Önce TV'ye sorayım.
Hazır mısınız?
Her şey hazır mı?
Ses düzeyinizi
duyayım.
Ayarlamalıyım.
- Ses düzeyim nasıl?
- İyi.
Harika.
Hangi cümlede
kaldığımı çok iyi hatırlıyorum.
Başını hatırlıyorum, ortasında
sözüm kesildi.
Siz ayarlarsınız.
Baştan almak
istemiyorum, çünkü diyeceklerimi gayet iyi biliyorum.
- Devam edin!
- Tamam.
Kendine veya
konuştuğu kişiye karşı dürüst bir askeri komutan askeri gücün ifasında hatalar yaptığını
kabul edecektir.
Gereksiz yere
insanlar öldürmüştür.
Kendi askerlerini veya
başkalarınınkini.
Hatalar, yanlış
kararlar yüzünden.
Yüzlerce, binlerce ya
da on binlerce, hatta belki 100.
000.
Ama ulusları yok
etmemiştir.
Ve genelgeçer görüş
der ki: Aynı hatayı iki kere yapma.
Hatalarından ders al.
Hepimiz alırız.
Belki aynı hatayı üç
kere yaparız ama 4-5 kere değildir umarım.
Nükleer silahlar için
ders alma dönemi olmaz.
Bir hatada ulusları
yok edersiniz.
Yaşadığım süre içinde
savaşların bir parçası oldum.
II. Dünya Savaşı
sırasında Amerikan ordusunda üç yıl.
Vietnam Savaşı
sırasında savunma bakanı olarak 7 yıl.
Dünya Bankası'nda 13
yıl.
Dünyanın her yerinde.
Benim yaşımda, 85'im geriye bakıp yaptıklarımdan sonuç çıkarabileceğim
bir yaştayım.
Kuralım "ders
almaya çalış" oldu.
Ne olduğunu anlamaya
çalış.
Aldığın dersleri
geliştir ve başkalarına ilet.
McNAMARA VE MİLLİ
SAVUNMA BAKANLIĞI CBS HABERLERİ
Bu Birleşik Devletler Savunma Bakanı, Robert McNamara.
Bakanlığı, ülke
gelirinin % 10'unu ve her 1 dolar verginin
yarısından fazlasını emiyor.
Washington'daki en
zor görevde bulunduğu ve bu göreve
atanmış en tartışmalı kişi olduğu söyleniyor.
Walter Lippmann onun
için hem en iyi hem de ordu üstünde
sivil kontrolü kuran ilk savunma bakanı diyor.
Eleştirenleri ise
ona "sahtekar" "ayaklı IBM makinesi" "küstah bir diktatör" diyor.
En İyiyi Seçmek EKİM
1962 Sayın Bakan, kabinedeki birçok makamda
bu küçük gümüş takvimi gördüm.
Bunu açıklayabilir
misiniz?
Evet.
Bu Başkan Kennedy tarafından
verildi.
Takvim üzerinde bazı
tarihler oyulmuş Ekim 16 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23 24, 25, 26, 27 ve son olarak 28.
Bunlar nükleer bir savaşın eşiğine geldiğimiz
tarihlerdi.
Ders 1: Düşmanınla
empati kur.
Bir yalan perdesi
altında Sovyetler Birliği, Küba'ya nükleer
füzeler yerleştirdi.
90 milyon Amerikalıyı
hedef alıyordu.
ABD, KÜBA'YI ABLUKAYA
ALDI KENNEDY, SOVYET GÜÇ GÖSTERİSİNE HAZIR CIA, savaş başlıklarının henüz
getirilmediğini söyledi.
Küba'ya Abluka Poltava
adlı bir gemiyle 20 tane geleceğini sanıyorlardı.
KÜBA SİLAHLARINA
ABLUKA 40 SAVAŞ GEMİSİYLE KÜBA'YI ABLUKAYA ALDIK
180.000 askeri seferber ettik.
İlk günkü hava
saldırısı 1080 sorti olarak planlandı.
Çok büyük bir
saldırıydı.
Ekim 16, 1962 Önümüzdeki
24 saat içinde yapmamız gereken ne?
Bence iki şey
yapmalıyız.
Birincisi, belli bir hücum
planı geliştirmeliyiz.
Yapmamız gereken
ikinci şey de, sonuçları hesap etmek.
Küba'yı vurduktan
sonra nasıl bir dünyada yaşayacağımızı bilmiyorum
doğrusu.
Bu noktada nasıl
dururuz?
Bunun cevabını
bilmiyorum.
Birleşik Devletler'e
yönelen tehlikeyi daha fazla konuştukça
bunun çok daha büyük bir çekişmeye dönüşme ihtimali artıyor.
NÜKLEER SIĞINAK
Kennedy bizi
savaştan uzak tutmaya çalışıyordu.
Ben de ona yardım
etmeye çalışıyordum.
Aslında II. Dünya Savaşı'nda emrinde hizmet ettiğim General Curtis LeMay ise diyordu ki: "Girelim.
Küba'yı tamamen yok edelim.”
O kritik Cumartesi
günü, 27 Ekim'de önümüzde Kruşçev'den
gelen iki mesaj vardı.
Biri cuma gecesi
gelmiş ve ya sarhoş ya da muazzam stres
altında bir adam tarafından yazılmıştı.
Özetle şunu diyordu:
" Küba'yı işgal etmeyeceğinizi garanti ederseniz füzeleri geri çekeriz.”
Daha bunu
cevaplayamadan ikinci bir mesaj aldık.
Bir grup muhafazakar
tarafından yazılmış bir mesaj.
Ve esasen şöyle
diyordu: "Saldırırsanız kitlesel
bir askeri güçle karşı koymaya hazırız.”
Peki ne yapacaktık?
Bir yumuşak, bir sert
mesaj vardı.
Başkan Kennedy'nin
elinin altında Tommy Thompson vardı Amerika'nın
eski Moskova büyükelçisi.
O ve karısı Jane
zaman zaman Kruşçev ve karısıyla kalıyordu.
Tommy Thompson dedi
ki: "Başkanım yumuşak mesaja cevap
vermenizi ısrarla öneririm.”
Başkan, Tommy'ye:
"Olmaz.
Bununla bir yere
varamayız.”
dedi.
Tommy: "Başkanım,
yanılıyorsunuz.”
dedi.
Bu büyük cesaret
ister.
27 Ekim 1962 Görüşme
yoluyla bu silahları Küba'dan hiçbir şekilde çıkaramayacağız.
Katılmıyorum,
başkanım.
Bence hala bir şans
var.
Geri adım atması için
mi?
Kruşçev için önemli
olan " Küba'yı kurtardım, bir işgali önledim.”
diyebilmek.
Thompson'ın aklında
şu düşünce vardı: "Kruşçev kendini büyük bir çıkmaza soktu.”
Şöyle düşünecektir:
'Tanrım bu işten öyle bir anlaşmayla sıyrılmalıyım
ki, Rus halkına 'Kennedy, Castro'yu yok
edecekti, ben önledim.
' diyebileyim.”
Kruşçev'i tanıyan
Thompson, Kruşçev'in bunu kabul edeceğini sandı.
Thompson haklıydı.
İşte empatiden bunu
kastediyorum.
Kendimizi onların
yerine koymaya ve bize onların gözüyle
bakmaya çalışmalıyız.
Sırf karar ve
fiillerinin altında yatan düşünceleri anlayabilmek
için.
Kruşçev'in
danışmanları diyordu ki: "Anlaşma olamaz üstünüzdeki baskıyı azaltmamızı isterken siz de bizim üstümüzdekini azaltmazsanız.”
Ayrıca biz de Küba'yı
işgale kalkışmıştık.
Evet, Domuzlar
Körfezi ile.
Şüphesiz bu da
düşüncelerini etkiledi.
Sanırım bu doğru.
Ama daha önemlisi,
Kübalı ve Rus bakış açısından onlar benim
aslında bilmediğim bir şeyi biliyordu.
Castro'ya suikast girişiminde
bulunduk.
Eisenhower, Kennedy ve
daha sonra Johnson döneminde.
Buna ek olarak,
ABD'deki önemli sesler işgal istiyorlardı.
İlk mesajda Kruşçev
şunu diyordu: "Savaş düğümleri attığınız halatın iki ucundan çekmemeliyiz.
Çünkü ikimiz de
çektikçe düğüm daha da sıkı olacaktır.
O zaman bu düğümü
kesmek gerekecektir ki bunun ne anlama
geleceğini size benim açıklamama gerek yoktur.
İki savaşa katıldım ve
şunu biliyorum ki savaş şehirlere ve
köylere bir bir yayılıp her yere ölüm
ve yıkım saçtıktan sonra biter.
Çünkü savaşın mantığı
budur.
İnsanlar sağduyu
sergilemezse kör köstebekler gibi
çarpışırlar ve o zaman karşılıklı yok
ediş başlar.”
Ders 2: Mantık bizi
kurtarmaz.
Çok önemli bir şey
söylemek istiyorum: Sonunda, şans eseri başardık.
Nükleer savaşı
önleyen şanstı.
Sona doğru nükleer
savaşa ramak kalmıştı.
Mantık sahibi kişiler.
Kennedy mantıklıydı.
Kruşçev mantıklıydı.
Castro mantıklıydı.
Mantıklı kişiler,
toplumlarının tümüyle yok olmasına bu kadar yaklaştı.
Ve bu tehlike bugün
hala var.
Küba Füze Krizi'nden
çıkarılacak en büyük ders şu: İnsan zafiyeti ile nükleer silahların sonucu
bilinmez birleşimi ulusları yok eder.
Bugün dünyada
fırlatılması bir tek insanın kararına bağlı olan 2500'ü 15 dk.
içinde fırlatılmak
üzere 7500 adet stratejik nükleer savaş
başlığı olması doğru ve uygun mu?
Ocak 1992'de Küba
Havana'da Castro başkanlığındaki bir
toplantıya dek 90 taktik savaş başlığı
dahil 162 nükleer savaş başlığının o dönemde, bu kritik kriz anında adada
bulunduğunu bilmiyordum.
Duyduklarıma
inanamadım ve şöyle deyince Castro çok
kızdı: "Sayın Başkan, toplantıyı keselim.
Bu bilgi bana tamamen
yeni.
Çevirinin doğruluğundan
emin değilim.”
Sayın Başkan, üç
sorum var.
Bir: Başlıkların
varlığından haberiniz var mıydı?
İki: Var idiyse Kruşçev'e, bir ABD saldırısı halinde kullanmasını
önerecek miydiniz?
Üç: Kullanmış
olsaydı, Küba'ya ne olurdu?
Dedi ki: " Bir:
Haberim vardı.
İki: Kruşçev'e
önermeyecektim.
Kruşçev'e önermiştim.
Üç: Küba'ya ne mi
olurdu?
Tamamen yok olurdu.”
İşte bu kadar
yaklaşmıştık.
Ve bunu kabul mu
ediyordu?
Evet.
Hatta şöyle devam
etti: "Bay McNamara, siz ve Başkan Kennedy öyle bir durumda olsaydınız aynısını
yapardınız.”
"Sayın Başkan,
Tanrı aşkına, umarım yapmaya kalkmazdık.”
Tapınağı başımıza
yıkmak?
Yüce Tanrım!
Bir anlamda, kazandık.
Füzeleri savaş
olmadan geri çektirdik.
Yardımcımla ben beş
kuvvet komutanını getirdik ve Kennedy'yle
toplantı yaptık.
Dedi ki: "
Beyler, kazandık.
Hiçbir zaman
söylemenizi istemem, ama kazandığımızı biliyoruz.”
Ve LeMay dedi ki: "Ne
kazanması?
Kaybettik!
Bugün girip ortadan kaldırmalıyız
hepsini.”
LeMay, eninde sonunda onlara nükleer silahla karşılık vereceğimize
inanıyordu.
Tanrı biliyor ya,
geleceğe göre üstünlüğümüz daha
fazlayken yapmalıyız diyordu.
EN İYİ BÖLGE -
BAŞLIKLAR GÜDÜM
O dönemde nükleer
sayısında 17 kat stratejik avantajımız vardı.
Onlardan 10 kat daha fazla
test yapmıştık.
Testleri sınırlasak
da bu avantajı koruyacağımıza emindik.
Komutanların hepsi
karşıydı.”Sovyetler hile yapar.” dediler.”
Nasıl yaparlar?" diye sordum.
İnanmayacaksınız, ama
dediler ki: "Ayın arka yüzünde test ederler.”
"Aklınızı
kaçırmışsınız.”
dedim.
Bu çok saçma.
Bugün halkımızın o
döneme geri dönmesi neredeyse imkansız.
Yedi yıllık bakanlık
dönemimde Sovyetler Birliği ile
aramızda üç farklı olayda savaşa kıl
payı kalmıştı.
Günde 24 saat, yılda
365 gün savunma bakanı olduğum 7 yıl boyunca
soğuk savaşı yaşadım.
Kennedy hükümeti
döneminde 100 megatonluk bir bomba yapıldı.
Atmosferde test
edildi.
Bunu hatırlıyorum.
Soğuk savaş mı?
Hayır, resmen sıcak
savaştı.
Bence insan ırkının
öldürme, çatışma üstünde daha fazla düşünmesi
gerekiyor.
21. yüzyılda
istediğimiz bu mu?
Hatırladığım en eski
anım sevinçle coşan bir şehirdir.
11Kasım 1918'di.
2 yaşındaydım.
Hatırlayabildiğime
inanmayabilirsiniz, ama hatırlıyorum.
Tramvayların
üstlerinin insanlarla dolu olduğunu hatırlıyorum.
Seviniyor, öpüşüyor,
bağırıyorlardı.
I. Dünya Savaşı bitmişti.
Kazanmıştık.
Kutlanan aynı zamanda, pek çok Amerikalının özellikle Woodrow Wilson'ın bir inancıydı: Tüm
savaşlara son vermek için savaştık.
Onun hayali
dünyanın gelecekte büyük savaşlardan kaçınabilmesiydi.
Büyük uluslar arasındaki anlaşmazlıkların
çözülebilmesiydi.
Şunu da hatırlıyorum.
Maske takmadan, arkadaşlarımla oynamak için dışarı çıkmama izin verilmezdi.
Felaket bir grip salgını vardı.
Çok sayıda Amerikalı ölmekteydi. 600.000 kişi.
Ve dünyada milyonlarca kişi.
İlkokul birinci
sınıfta dersliğimiz tahta bir barakaydı.
Ama muhteşem bir
öğretmenimiz vardı.
Bu öğretmen sınıfı
her ay sınav yapar ve sınavın
sonuçlarına göre yerlerimizi değiştirirdi.
Dikey sıralar vardı ve
en yüksek notu alanı soldaki sıranın en
başına oturturdu.
Oraya oturmak için harıl
harıl çalışırdım.
Sınıf arkadaşlarımın
çoğu beyazdı, beyaz ırktan.
Anglo Sakson, diyelim.
Ama o sırabaşı için
rakiplerim Çinli, Japon ve Yahudiler idi.
Cumartesi-pazar ben
arkadaşlarımla oynardım.
Onlar etnik
okullarına giderdi.
Ana dillerini
öğrenirlerdi.
Kültürlerini,
tarihlerini.
Ve pazartesi günü bu
lanet İrlandalıyı alt etmeye azimli dönerlerdi.
Ama bunu pek sık
yapamazlardı.
Bir kongre üyesi
sizin için "Bay Tüm Cevaplar Bende McNamara.”
dedi.
Bir kongre üyesi de
sizin oraya tecrübelerine rağmen onlara
ders vermeye hazır bir biçimde çıktığınızı öne sürdü.
Kişiliğiniz mi böyle?
Hayır.
Belki benim ne kadar bilmediğimi
bilmiyorlar.
Ve bilmediğim şey çok.
Bu kongre
tartışmalarına iyi hazırlanmak için
ciddi bir çaba harcıyorum.
Her yıl Kongre önünde
herhalde 100-120 saat savunma yapıyorum.
Ve her bir saatlik
savunma için 3-4 saat hazırlık gerekiyor.
Ya bazen küstahça bir
tavrınız olduğu iddiası?
Hiç yanıldığınız oldu
mu?
Evet, elbette.
Tanrım.
Ne zaman yanıldığımı
söylemem.
Siz bilmiyorsanız ben
hiç söylemem.
Sayısız kereler.
Stanford
Üniversite'sine başvurdum.
Orayı çok istiyordum.
Ama paramız
yetmiyordu, ülkemde kalıp Berkeley'ye gittim.
Yıllık ücreti 52
dolardı.
Ekonomik krizin en
ağır döneminde başladım Berkeley'e.
25 milyon erkek
işsizdi.
3500 kişilik o
sınıftan ikinci senenin sonunda üç kişi
şeref listesine girdi.
Biri Rhodes Bursu
aldı, ben Harvard'a gittim üçüncüsü de
ayda 65 dolara işe girdi.
İşi aldığına öyle
memnundu ki.
Toplum bir şeyin
eşiğindeydi.
Devrim demek
istemiyorum.
Gerçi Roosevelt
yaptığı bazı şeyleri yapmamış olsaydı şiddet
çok daha artardı.
Her neyse, ben bunun içine
atılmıştım.
Berkeley'ye
başlamadan önce ne Eflatun'u ne Aristo'yu duymuştum.
Hocamızı hatırlıyorum.
Lowenberg birinci
sınıfların felsefe hocası.
Bir sonraki ders için
sabırsızlanıyordum.
Ders 3: Benliğimizden
öte şeyler var.
Başka felsefe
dersleri de aldım.
Biri mantık biri etik dersiydi.
Değerler benliğin ötesindeki şeyler ve topluma olan sorumluluk vurgulanıyordu.
Kaliforniya
Üniversitesi'nden mezun olunca iki yıl
Harvard Ticaret Okulu'nda mastır yapıp San
Francisco'ya geri döndüm.
17 yaşında,
Berkeley'deki ilk haftamızda tanıştığım bir kıza kur yapmaya başladım.
Margaret Craig.
8-9 ay sonra ilerleme
kaydetmeye başlamıştım.
Evlenme teklif ettim,
kabul etti.
Teyzesi ve annesiyle
ülkenin öteki ucuna bir seyahate çıktı.
Oradan bana telgraf
çekip, davetiye ısmarlayacağını söyledi.
İkinci adımın ne
olduğunu sordu.
Strange olduğunu
söyledim, yani "Tuhaf".
Tuhaf olduğunu
biliyorum ama ikinci adın ne, dedi.
Yani, adım Strange.
Robert Strange
McNamara.
Bu kaderde yazılı bir
evlilikti.
Bir yılın sonunda ilk
çocuğumuz dünyaya geldi.
Doğum masrafları 100
dolardı ve ayda 10 dolara taksitle ödedik.
O günler hayatımızın
en güzel günlerindendi.
Sonra savaş başladı.
Ben asistanlığa
yükselmiştim.
Harvard'daki en genç
asistandım.
Yıllık 4000 dolar
maaşla, bu arada.
Harvard Ticaret
Okulu'na talep kuruyordu.
Erkekler askere
alınıyor veya gönüllü gidiyordu.
Bunun üzerine, ileri
görüşlü dekanımız bir devlet işi aldı.
Hava Kuvvetleri'nde
İstatistik Kontrol adında bir subay aday okulu kurulması.
ORDU HAVA KUVVETLERİ
İstatistik Kontrol
VURUCU GÜÇ AĞIR BOMBA UÇAKLARI ANALİZİ MEYDANDA BİR UÇAK
MEVCUT HAZIR OLMA FAKTÖRÜ UÇAK BAŞINA SORTİ SAYISI
"Havaya gönderdiğiniz herkesi alamayız.”
dedik.”
Aralarından seçeceğiz.”
Hava Kuvvetleri'ne
alınan herkesin bir bilgi kartı vardı.
Bu kartları IBM
ayıklama makinelerinden geçirecek ve
yaş, eğitim, başarı, notlar vesaireye göre
sınıflandıracaktık.
En iyi ve en
parlakları arıyorduk.
En iyi beyinleri, liderlik
kapasitesi en büyük olanları en iyi
karar verebilenleri.
ABD bombalamaya yeni
başlıyordu.
Gün ışığında
bombalıyorduk.
Kayıp oranı çok, çok
yüksekti.
Bunun üstüne bizden
bir çalışma istediler.
Ve ne bulduk?
Görev iptal oranının
% 20 olduğunu.
Almanya'yı bombalamak
için İngiltere'den kalkan uçakların %
20'si hedefe varmadan dönmüştü.
Feci bir durumdu.
Gücümüzün % 20'sini
kaybediyorduk.
ANA NEDEN Form 1-A.
Veya onun gibi bir şeydi sanırım, bir görev raporu.
Görevi iptal
ederseniz, nedenini yazıyordunuz.
Bütün bunları alıp
analiz ettik.
Çıkardığımız sonuç: Sebepler
saçmaydı.
Korkudan geri
dönüyorlardı.
Çünkü sorti başına
kayıp oranı % 4'tü.
Bir tur 25 sortiydi.
% 100'ü ölecek
anlamına gelmiyordu ama pek çoğu
ölecekti.
Bunu biliyorlar ve hedefe varmamak için sebepler
buluyorlardı.
Bunu rapor ettik.
Komutanlardan biri
Curtis LeMay idi.
Bir B-24 grubunun
albayıydı.
Savaşta gördüğüm
bütün hizmetlerdeki en iyi savaş komutanıydı.
Ama son derece
savaşçıydı.
Çoğu onu zalim
buluyordu.
Raporu aldı.
Bir emir yayınladı: "Her
görevde lider uçakta olacağım.
Kalkan her uçak ya
hedefe varır ya da mürettebatı askeri mahkemeye verilir.”
Görev iptal oranı bir
gecede düştü.
İşte o böyle bir
komutandı.
Bayanlar, baylar.
Birleşik Devletler
Başkanı.
Dostlarım, bu Noel
arifesinde yalnız Birleşik Devletler Hava
Kuvvetleri'nde 10 milyondan fazla asker var.
Bir yıl önce, 1milyon
700 bini deniz aşırı görevdeydi.
1 Haziran'a kadar bu
rakam beş milyonun üzerine çıkacak.
Pek uzak olmayan bir
gelecekte Japonlar için çok k ötü bir haber.
Ders 4: Verimi
azamiye çıkar.
J APONYA SÖZ VERDİK -
TESLİM EDELİM!
ABD Hava
Kuvvetleri'nin B-29 adında yeni bir uçağı vardı.
Avrupa'daki B-17'ler
ve B-24'ler 4, 5 km yükseklikten bombalıyordu.
Sorun, uçaksavar
ateşiyle ve avcı uçaklarıyla karşılaşmalarıydı.
Bunu önlemek için, bu
B-29 geliştiriliyordu.
Yüksek irtifadan
bombalıyordu.
Hedefleri daha
isabetli ve etkin biçimde vuracağımız düşünülüyordu.
8. Hava Kuvveti'nden geri
alınıp 58. Bomba Filosu'nda ilk
B-29'lara verildim.
O uçakları
Kansas'taki üslerden Hindistan'a uçurmamız gerekiyordu.
Sonra da Çin'deki
tepeye yakıt taşıyorduk.
ÇİN HİNDİSTAN - ÇİN ÇİN
ÜSLERİ HAVA HÜCUMLARINDA KİLİT
Uçak pistleri Çinli insan gücü ile yapılmıştı.
Akıl almaz bir
operasyondu.
Taşları ezip
düzleştirmek için o dev silindirleri çekişlerini
hala hatırlıyorum.
Birinin ayağı kaysa silindir
üstünden geçer herkes güler ve devam
ederdi.
Bu B-29'ları alıp Orada yakıt uçağı yoktu.
Onları yakıtla
doldurur Hindistan'dan Chengdu'ya uçar,
yakıtı boşaltır, Hindistan'a dönerdik.
Chengdu'da yeterli yakıt
depolayana dek sefer yapıp Japonya'ya Yawata'ya
uçar, çelik fabrikalarını bombalar, Hindistan'a dönerdik.
Bu verimi azamiye
çıkarma sorunu üstünde çok az eğitim almıştık.
B-29'ların bazılarını
geri çağırma gereğini gördük.
Yakıt boşaltmak yerine
devam etmeliydiler.
Uzun lafın kısası, hiçbir
işe yaramıyordu.
Bu sonuca varan
aslında LeMay'di.
Komutanların
operasyonu Marianalar'a taşımasını
sağladı ve bu Japonya'nın sonu oldu.
J APONYA
LeMay tek şeye
odaklanmıştı: Hedefin imhası.
Çoğu Hava Kuvvetleri
generali kaç uçağı olduğunu kaç bomba
attığını vesaire söyler.
Ama tanıdığım Hava
Kuvvetleri üst düzey komutanlarından, her
hedef imhasında mürettebatının kaybına odaklanan
tek kişi oydu.
1945 mart ayında Guam
adasında onun komutasındaydım.
O bir gecede Tokyo'da
100.
000 Japon sivili yakarak
öldürdük.
Erkek, kadın ve
çocuklar.
Bunun olacağının
farkında mıydınız?
Ben bir bakıma bunu öneren mekanizmanın bir
parçasıydım.
Bombalama
operasyonlarını ve daha etkili olma yollarını analiz ettim.
Yani daha çok insanı
öldürmede değil düşmanı zayıflatmada daha
etkili olmaları için.
B-29 operasyonlarının etkinliğini inceleyen bir rapor yazdım.
B-29, avcı uçağının
ve hava savunmasının üstüne çıkabiliyor
böylece kayıp oranı çok azalıyordu.
Sorun şu ki, isabet
oranı da çok azalıyordu.
Benim deyimimle
yangın bombaları operasyonunun sebebinin
benim raporum olduğunu söylemiyorum.
Yangın bombaları
suçundan kendimi aklamak için değil.
Ama LeMay'in aklına
operasyonlarının etkisiz olduğu ve kökten değişmesi gerektiği fikrini koyan
bendim demiyorum.
Fakat öyle yaptı.
B-29'ları 1.5 km'ye
indirdi ve yangın bombaları kullandı.
Hedef: TOKYO, kent
bölgesi 10 Mart 1945 ağır hasar İmha edildi.
O gece geri dönen
B-29 mürettebatının sorgulamasına katıldım.
Uçuş mürettebatı ve istihbaratçılarla
dolu bir oda.
Genç bir yüzbaşı
kalktı ve: "Lanet olsun.
7 km'den bombalamak
için tasarlanmış bu muhteşem uçağı alıp
1.
5 km'ye indiren orospu çocuğunu bilmek istiyorum, kanat pilotumu kaybettim.
Vurulup öldü.”
dedi.
LeMay tek heceli
konuşurdu.
Bir kerede iki
kelimeden fazla kullandığını hiç
duymadım.
Sadece "evet,
hayır, aha, hepsi bu" veya "canı cehenneme" derdi.
Bu kadar konuşurdu.
LeMay eleştiriyi de hiç
kabul etmezdi.
Kimseyle asla tartışmaya
girmezdi.
Ayağa kalktı.”
Niçin buradayız?
Niçin buradayız?
Pilotunu kaybettin.
En az senin kadar
beni de üzüyor.
Onu oraya ben
gönderdim.
Orada bulundum, nasıldır
biliyorum.
Ama sen bir pilot
kaybettin biz Tokyo'yu yerle bir ettik.”
Tokyo'nun 13 km²'si
yandı.
Tokyo ahşap bir
kentti, bombaları atınca her yer yandı.
Ders 5: Savaşta,
orantılı olmak bir kural olmalı.
Yangın bombası seçimi
nereden çıktı?
Bence konu yangın bombalarından
ziyade kazanmak için bir gecede 100.
000 insanı öldürmeli mi?
Yangın bombasıyla veya
başka yolla.
LeMay'in cevabı kesin
olarak "Evet.”
olurdu.”
McNamara,
demek istediğin 100.000 insanı o bir
gecede 100.000 Japon sivili yakarak öldürmek yerine daha az insanı mı yakmalıydık ya da hiç?
Sonra da on binlerce
askerimiz Tokyo sahillerini geçip katledilse miydi?
Bunu mu öneriyorsun?
Bu ahlaki mi?
Akıllıca mı?
" LeMay Japonya'yı yakıyorsa nükleer bomba neden atıldı?
Üstelik Tokyo'dan
sonra diğer şehirleri de yaktı.
Yokohama'nın % 58'i.
Yokohama aşağı yukarı
Cleveland kadar.
Yani Cleveland'ın %
58'i yandı.
Tokyo aşağı yukarı
New York kadar.
New York'un % 51'i
yandı.
Chattanooga'yla aynı
büyüklükteki Toyama'nın % 99'u.
Los Angeles
büyüklüğündeki Nagoya'nın % 40'ı.
OSAKA % 35.
1 ŞİKAGO % 35.
1 Bunların hepsi nükleer bomba atılmadan önce yapıldı.
Bu arada, o da
LeMay'in emriyle atılmıştı.
Savaşta, orantılı
olmak bir kural olmalı.
67 Japon kentinde
insanların % 50 ile % 90'ını öldürmek ve sonra iki nükleer bomba ile bombalamak bazı kimselerin düşüncesine göre ulaşmak istediğimiz amaçlarla orantılı değil.
Nükleer bombayı
attığı için Truman'ı eleştirmiyorum.
ABD-Japonya Savaşı insanlık
tarihinin en kanlı savaşlarındandı.
Kamikaze pilotları,
intihar, inanılmaz.
Eleştirebileceğimiz şey insan ırkının ondan önce ve bugün aslında "savaş kuralları" ile
savaşmadığıdır.
Bir gecede 100.000 sivili bombalamak, öldürmek yakmak yanlış diye bir kural var mıydı?
LeMay: "Savaşı
kaybetseydik hepimiz savaş suçlusu
olarak yargılanırdık.”
dedi.
Bence haklı da.
O ve ben savaş suçlusu gibi davranıyorduk.
LeMay, kendi tarafı
kaybetseydi, yaptıklarına ahlaka aykırı deneceğini kabul ediyordu.
Ama kaybetmeyi ahlak
dışı kılan ne?
2 Mart 1964 Bana
birkaç sayfalık bir yazı hazırlamanı istiyorum.
Vietnam'daki durum
hakkında, dört harfli kelimeler ve kısa cümlelerle.
Bir "Vietnam Resmi.”
Bu sabah Senatör Scott dedi ki: "Galibi
veya mağlubu olamayacağımız ve
bitiremediğimiz bu savaş, fikirlerin istikrarsızlığının değişken bir dizi kararın, son derece
rahatsız edici ürkek uzlaşmalı
politikamızın bir kanıtıdır".
Vietnam'ı ve neyle
yüz yüze olduğumuzu açıklamak sence
hata mı?
Başkanım,
olabildiğince az şey söylemenizin akıllıca
olduğuna inanıyorum.
Dürüst cevap şu ki,
orada neler oluyor bilmiyoruz.
Telgrafla gelen
işaretler endişe verici işaretler.
Çok belirsiz bir
dönemdeyiz.
10 Mart 1964 Orada
şimdikinden iyi planlar üreten birine ihtiyacımız var.
İstediğim kişi bu
adamları tuzağa düşürüp canlarına okuyacak
planlar yapan biri.
Onları öldürecek
planlar, istediğim bu.
Bu amaca uygun bir
şeyle dönmeye çalışacağım.
Bir noktada Vietnam'ı
anlatmak zorundayız.
Geçişi en iyi nasıl yapabilirsiniz?
Evet bu çok zor bir soru.
Sanırım Onu soğuk savaş bağlamında anlatmamız gerek
sanırım.
Ama önce Ford'u
anlatmalıyım.
Savaşın sonuna
gitmeliyim.
Başım korkunç
ağrıyordu.
Marg beni Hava
Kuvvetleri bölge hastanesine götürdü.
Bir hafta sonra Marg aynı belirtilerle geldi.
İnanmak zor ve iki
kişinin, karı-kocanın aynı anda çocuk
felci şikayetiyle geldiği başka bir
vaka daha duymadım.
Japonya Zaferi
Günü'nde ikimiz de hastanedeydik.
Bir arkadaşım dedi
ki: "Oluşturmakta olduğum olağanüstü grubun tavsiye ve yeteneklerine ihtiyacı olan bir
şirket bulacağız.
Sen de girmelisin.”
"Boş versene.
Ben Harvard'a
dönüyorum.”
dedim.”
Marg ve ben bunu istiyoruz.
Ömrümü orada
geçireceğim.”
"Dinle Bob,
Marg'ın hastane masraflarını ödeyemiyorsun.
Delirmişsin.”
dedi ve ekledi "Bu
arada tüm Amerika'da yardımımıza en
ihtiyaç duyan şirket Ford.”
"Bunu nasıl
öğrendin?
" dedim.”
Life dergisinde okudum.”
Ford'daki ilk 1000
yönetici içinde 10 üniversite mezunu olduğunu
sanmam ve Henry Ford II'nin yardıma
ihtiyacı vardı.
Bize testler
yapacaklardı.
İki tam gün boyunca.
Zeka testleri, başarı
testleri, kişilik testleri, ne ararsanız.
Bu saçma geliyor ama
testlerden birindeki bir soru şöyleydi: "Çiçekçi olmayı mı tercih
edersiniz, maden işçisi mi?
" Çiçekçilik yapmıştım.
Bazı Noel
tatillerimde çiçekçilik yaptım.
Maden işçisi yazdım.
Sanırım nedenlerini
tahmin edersiniz.
Bu 10 kişilik grup
Harvard'daki subay aday okulunda eğitilmişlerdi.
Bazı testlerde o güne
kadarki en yüksek notları aldık.
Diğerlerinde ilk % 1
içindeydik.
1926'dan 1946'ya dek,
savaş yılları dahil Ford Motor Şirketi maliyeti
ancak karşılamış.
Berbat bir durumdaydı.
Hissedarlara karşı
sorumluluğumuz olduğunu düşündüm ve
durumun ne kadar kötü olduğuna inanamazsınız.
Ders 6: Verileri
topla.
Pazar araştırma
organizasyonu yoktu.
Ben kurdum.
Müdür: "Neleri
inceleyelim?
" dedi.”
Volkswagen'leri kimlerin aldığını.
Herkes işe yaramaz
araba diyor.
Yılda sadece 20.000
satıyordu ama bundan sonrasını bilmek
istiyorum.
Aynı mı kalacak,
inecek mi, çıkacak mı?
Kimler alıyor, öğren.”
Altı ay sonra geldi
ve dedi ki: "Profesörler, doktorlar, avukatlar ve belli ki daha fazla alım gücü olan kişiler.”
Bu beni sektörde ne
yapmamız gerektiğini düşünmeye itti.
Kaçırdığımız bir
pazar var mıydı?
O zaman kimse
Amerikalıların ucuz araba istediğine inanmıyordu.
Gösterişli mal
istiyorlardı.
Kocaman gösterişli kanatlarıyla
Cadillac 10-15 yıl boyunca sektördeki tarzı
belirlemişti.
Bununla karşı
karşıyaydık.
Daha ekonomik bir
araba olan Falcon'u çıkardık ve kar
açısından çok büyük başarıydı.
Çok şey başardık.”
Ya kazalar?
Kazalar hakkında çok
şey duyuyorum.”
dedim.”
Evet, size verileri getirelim.”
Otomobil kazasında
yılda yaklaşık 40.000 kişi ölüyor 1 ya
da 1.2 milyon yaralanıyordu.”
Nedeni ne?
" dedim.”
Açık.
İnsan hatası ve
mekanik arıza.”
Ölümcül "Mekanikse
biz de sorumlu olabiliriz.
Öğrenin.
Mekanik arızaysa, buna
son vermeliyiz.”
"Çok az
istatistik mevcut.”
dedi.”
Lanet olsun, ne olursa öğrenin.”
dedim.”
Bu konuda bir şey bilen bulduğumuz tek yer Cornell Havacılık Laboratuvarı.”
"Ana sorun
paketleme.”
dediler.”
Hani yumurta alırken karton kutuda alırsınız ya?
" dediler.”
Yumurtayı ben değil, karım alır.”
dedim.”
Ona sorun.
Eve dönüp kutuyu tezgaha
koyduğunda yumurtalar kırılıyor mu?
" dediler.
Marg'a sordum, hayır
dedi.
Cornell: "Doğru
paketlendikleri için.
İnsanları da
arabalarda doğru paketlersek kırılmayı azaltırız.”
dedi.
Laboratuvarımız
yoktu, Cornell'in merdivenlerinden
farklı şekilde paketlenmiş kurukafalar attık.
Saçma geliyor ama adam
kesinlikle haklıydı.
Farkı yaratan
paketlemeydi.
Kaza anında sürücü
genellikle direksiyona çakılıyordu.
Yolcu genellikle
yaralanıyordu, çünkü ön cama çarpıyordu
veya kontrol panele, ya da ön panele.
Böylece 1956 model
Ford'a çakılmayı önleyen direksiyon icat ettik.
Şişirilmiş ön panelleri
ve emniyet kemerini icat ettik.
Emniyet kemeri % 100
kullanılırsa yılda 20.
000 hayatı
kurtarabileceğimiz tahminini yaptık.
Herkes buna karşıydı.
İnsanlara emniyet
kemeri taktıramıyorduk.
Ama takanlar
hayatlarını kurtardı.
Şimdi ileriye atlayayım.
Temmuz 1960.
Endüstriyel
ilişkilerden, başkan yardımcısı John Bugas'ın
gözü açık bir şekilde başkanlıktaydı.
Ben de tüm araba
bölümlerinden sorumlu grup başkan yardımcısıyım.
Henry gece kuşuydu.
Hep dışarı çıkmak
isterdi.
Gecenin 2'si filandı.”
Gel birer içki içelim.”
dedi.”
İstemem, yatıyorum.”
dedim.
John "Ben
gelirim, Henry.”
dedi.”
Sana sormadım.
Bob'a sordum.”
"Bob, gel haydi.”
dedi.
En sonunda gittim.
Başkanlığı bana o
zaman önerdi.
Şirketin tarihinde, Ford
ailesi dışından seçilen ilk başkan
bendim.
Ve beş hafta sonra
istifa ettim.
Kennedy Yeni Başkan; Ford'da
Görev Değişikliği McNamara Başkan Telefon çaldı biri çıktı ve dedi ki: "Ben Robert
Kennedy.
Kardeşim Jack
Kennedy, eniştemiz Sargent Shriver'la görüşmenizi istiyor.”
Saat 4, Sarge geldi.
Hiç tanışmamıştım.
Ve dedi ki: "
Kayınbiraderim Jack Kennedy bana size
hazine bakanlığı görevini teklif etme yetkisi verdi.”
"Çıldırmışsınız.
Finanstan biraz
anlarım ama o göreve uygun değilim.”
"Bunu
diyeceğinizi tahmin ederek, yeni başkanımız
savunma bakanlığı görevini teklif etmemi istedi.”
"Üç yıl II.
Dünya Savaşı'na
katıldım ama savunma bakanlığı?
Buna uygun değilim.”
"Bunu da tahmin
ettik.
Onunla görüşmeyi
kabul eder misiniz?
" dedi.
Eve gittim.
Marg'la görüştüm.
Bakanlıktaki her üst
düzey görevliyi ben tayin edersem ve o
Washington sosyal dünyasının parçası olmayacağıma garanti verilirse.”
Pekala.
Neden başkanla bir anlaşma
yazmıyorsun?
Bu şartları kabul
ederse, evet de.”
dedi.
O zaman toplam net
değerim 800.
000 dolar gibiydi ama
milyonlar değerinde alınmamış hisse opsiyonlarım vardı.
Dünyanın maaşı en
yüksek yöneticilerinden biriydim.
Geleceğim çok
parlaktı.
Çocuklarımızı
çağırdık.
Hayatları tamamen
değişecekti.
O zaman bir kabine
bakanının maaşı yılda 25.000 dolardı.
Çocuklara birkaç
şeyden vazgeçeceklerini söyledik.
Umurlarında değildi.
Marg'ın da değildi.
Kar yağıyordu.
Gizli Servis beni
arka kapısından bir eve götürdü.
Hala hatırımda.
Bir ikili kanape ile iki
koltuk ve aralarında bir sehpa.
Jack Kennedy birinde,
Bobby Kennedy diğerinde oturuyor.”
Başkanım, bu gülünç.
Uygun değilim.”
"Bak Bob " "Başkanlar
için de bir okul olduğunu sanmıyorum.”
dedi.”
Hemen açıklayalım.
Bir duyuru yazayım.”
O duyuruyu yazdı, ön
kapıdan çıktık.
Bütün televizyon
kameraları ve basın.
İnsanı bıktırana
kadar.
Marg kabul ettiğimi
böyle öğrendi.
Televizyonda, canlı.
Tamam, resimleri daha
sonra çeksek.
Robert McNamara'dan savunma bakanı sorumluluğunu üstlenmesini
rica ettim.
Bu sorumluluğu kabul
ettiğini söylemekten mutluluk duyuyorum.
Bay McNamara, büyük
bir kişisel fedakarlık yapıp Ford
şirketi başkanlığını bırakıyor.
Böyle başladı.
Travmatik bir dönemdi.
Eşim muhtemelen o
yüzden ülser oldu.
Sonunda stresten
ölebilirdi bile.
Oğlum ülser oldu.
Çok travmatikti ama onlar hayatımızın en iyi yıllarıydı ve ailemin tüm bireyleri bundan yararlandı.
Muhteşemdi.
2 Ekim.
Vietnam'dan dönmüştüm.
O sırada 16.
000 askeri danışmanımız vardı.
Başkan Kennedy'ye ve
Güvenlik Konseyi'ne iki yıl içinde
hepsini görevden almayı hedefleyen bir
plan yapmamızı önerdim.
2 Ekim 1963 Görevden
almanın avantajı?
Kongre'ye ve halka
Amerikan savaş personeli sayısını azaltmak
için bir planımız olduğunu söyleyebiliriz.
Tek çekincem şu: Savaş
böyle iyi devam etmezse fazla
iyimsermişiz gibi görünür.
Vietnam'dan çıkmak
için bir yol bulmalıyız, bu da o yol.
Kennedy, 1965'e kadar
tüm askeri danışmanımızı çekeceğimizi söyledi
1963'e kadar da 1000 askeri danışmanımızı, ve çektik.
Ama Güney Vietnam'da bir
darbe oldu.
Diem devrildi o ve kardeşi öldürüldü.
O darbenin haberini
aldığımızda ben başkanla beraberdim.
Onu hiç bu kadar üzgün görmemiştim.
Benzi kül gibi oldu.
Kennedy ve benim
Diem'le muazzam sorunlarımız vardı, ama Tanrım
o otoriteydi.
Devletin başıydı.
Ve askeri bir
darbeyle devrilmişti.
Kennedy de, ben de
biliyorduk ki, bir dereceye kadar bundan
ABD hükümeti sorumluydu.
Pentagon'daki
ofisimdeydim.
Telefon çaldı, arayan
Bobby'ydi.
Başkan, Dallas'ta
vurulmuştu.
Galiba 45 dakika
sonra Bobby tekrar aradı ve başkanın
öldüğünü söyledi.
Jackie benim
hastaneye gelmemi istiyordu.
Naaşı Beyaz Saray'a
getirdiğimizde gece 4'tü sanırım.
Arlington
Mezarlığı'nın müdürünü çağırdık.
O ve ben yürüyerek mezarlığı dolaştık.
Çok güzel mezarlardı.
Beyaz haçlar, sıra
sıra.
Sonunda tam aradığım
yeri bulduğumu düşündüm.
Mezarlıktaki en güzel
yeri.
Beyaz Saray'dan
Jackie'yi aradım.
Oraya gelmesini
istedim.
Yeri hemen kabul etti.
Ve başkan bugün orada
gömülü.
Bir otopark
hizmetlisi yanıma gelip dedi ki Dedi ki Başkan Kennedy'ye birkaç hafta önce bu
mezarlara yaptığı bir turda eşlik etmiş.
Ve Kennedy oranın Washington'daki en güzel yer olduğunu
söylemiş.
Gömülü olduğu yer
orası.
Elimden geleni
yapacağım.
Bu kadarını
yapabilirim.
Yardımınızı istiyorum ve Tanrı'nın yardımını.
25 Şubat 1964 JFK'nin
ölümünden 3 ay sonra Alo, Bob?
Buyurun, başkanım.
Konuşmanı değiştirmek
istemezdim, çünkü iyi bir konuşma ama
Vietnam hakkında 2 dakika bir şeyler söyleyebiliriz.
Mesele ne
söyleyeceğiniz.
Ne diyeceğimi
söyleyeyim.
Vietnam'ın
özgürlüğü için taahhüdümüz var derim.
Oradan
çekilebiliriz ama dominolar düşer ve dünyanın o bölümü komünistlere gider.
Deniz
kuvvetlerimizi yollayabilir ve bir 3.
dünya savaşına ya da yeni bir Kore'ye zorlanabiliriz.
Orada olanları kimse gerçekten
anlamıyor.
Ve sorular sorup
" neden daha fazlasını yapmıyoruz" diyorlar.
Bence: Savaşı
artırabilir ya da daha çok ödün verebilirsiniz.
Ama biz ikisini de
istemiyoruz.
Amacımız bu insanları
eğitmek ve eğitimimiz iyi gidiyor.
Peki efendim Beyanatlarında geri çekilmekten söz etmeni
hep aptalca buldum.
Psikolojik olarak
kötü bence.
Ama sen ve başkan
farklı düşündünüz, ben de sessiz kaldım.
Sorun şu ki O zaman sorulara gel: Savaşı kaybederken
McNamara nasıl olur da askerleri çekmeyi
düşünebilir?
9 Haziran 1964 CIA'e:
"Güney Vietnam'da bugünkü durum nedir?" diye sorarsanız bence daha kötü diyecektir.
Firar oranında,
moralde görülüyor askere almadaki
zorlukta, nüfus kontrolündeki kayıpta görüyorsunuz.
Bir çoğumuz kendi
aramızda durumun iyi olmadığını,
kötüleştiğini söyleyecektir.
Biz bunu kamuoyu önünde
söylemezken basına sızan bazı gerçekler
de var.
Orada kalacak,
yükselen bu zincire tırmanacaksak halkı
eğitmek zorundayız.
Henüz bunu yapmadık.
Doğru zamanın şimdi olduğuna
emin değilim.
Hayır ve bunu
yaparsan: "Savaşı seviyorsun.”
diye bağırırlar.
Size tamamen
katılıyorum.
BAŞKANLIK YARIŞI
LBJ ve Goldwater
Kampanyaya Başladı Açıkça itiraf edin.
Halının altına
süpürmeye çalışmayın.
Vietnam'da savaştayız.
CUMHURİYETÇİLER ULUSAL
KONGRESİ
Ama hala başkan ve
savunma bakanı Amerikan halkını yanlış yönlendirmeye ve yanlış bilgilendirmeye devam ediyor.
Yeter artık.
Ders 7: İnanç ve
görmek, genellikle ikisi de yanlış.
2 Ağustos 1964 GÜVERTE
SEYİR DEFTERİ
2 Ağustos'ta bir
Kuzey Vietnam devriye gemisinin Maddox
destroyerine saldırdığı bildirildi.
Bu düşmanca bir
saldırıydı.
Uluslararası
sulardaydık.
Savunma bakanlığından
oraya yetkililer gönderdim.
Maddox güvertesinde Kuzey
Vietnam'a ait kovan parçaları bulduk.
Böylece olaya dair bende
şüphe kalmadı.
Ama yine de, tepki
göstermedik.
Bu çok zordu.
Başkan için çok zordu.
Üniformalı ve diğer
çok çok üst düzey bazı kimseler dedi ki: "Tanrım, bu başkan " "Korkak"
sözünü kullanmadılar, ama "Ulusal çıkarları korumuyor.”
dendi.
4 Ağustos 1964 İki
gün sonra Maddox ve Turner Joy, iki destroyer
saldırıya uğradığını bildirdi.
Bu torpidolar nereden
geliyor?
Bilmiyoruz.
Muhtemelen bu kimliği
belirsiz gemiden.
Sonarlarla tarandı.
Torpidolar tespit
edildi.
Devriye gemilerinden
başka saldırı göstergeleri.
O gün neler olduğunu
öğrenmek için 10 saat harcadık.
Bir ara komutan: "Saldırıdan
emin değiliz.”
dedi.
Daha sonra:
"Eminiz.”
dediler.
Nihayet gün sonunda
Amiral Sharp: "Evet, olduğuna eminiz.”
dedi.
Bunu Johnson'a
bildirdim ve sonuç olarak Kuzey
Vietnam'daki hedeflere bombalı saldırı yapıldı.
Johnson:
"Artırmamız gerekebilir.
Kongre'den yetki
almadan yapmam.”
dedi.
Başkana ülkeyi savaşa
götürme tam yetkisi veren bir tezkere
sundu.
Tonkin Körfezi
Tezkeresi.
Şimdi 4 Ağustos
saldırısına geri döneyim.
4 Ağustos, 12:22 Görünen
o ki suda en az 9 torpido var.
Hepsi ıskalamış.
Evet.
Bu rakamdan o kadar emin
değilim.
Buradan kontrol
etmemiz gerekecek.
97 dakika sonra Ateşlenen
torpidolarla temas ihbarlarının çoğu şüpheli dedi.
Havanın radara
etkileri ve hevesli sonarcılar birçok
ihbardan sorumlu olabilir.
Tamam, Bay
McNamara'ya bunu söyleyeceğim.
Verebileceğim en iyi
bilgi bu Dave, üzgünüm.
9 dakika sonra Görülüyor
ki, bu torpido saldırılarının çoğu sonarcılardan
kaynaklanıyor.
Bu olayda
heyecanlanıp, sonarda duydukları her
şeyi torpido sanmışlar.
Ama bir torpido
saldırısı olduğuna eminsin?
Evet, eminim.
Sanırım.
Aklımız karışmıştı.
Sonra gelişen olaylar
gösterdi ki o gün saldırıya
uğradığımıza dair verdiğimiz karar yanlışmış.
Saldırı olmamış.
Ama 2 Ağustos'ta
saldırıya uğradığımıza dair verdiğimiz karar
ise doğruymuş.
Saldırı olmuş.
Gerçi o zaman bu da
tartışılmıştı.
Yani bir kez
yanılmamış, bir kez yanılmıştık.
Neticede Başkan
Johnson, zannettiği ikinci saldırıya cevap
olarak bombalama izni verdi.
Saldırı olmamıştı,
ama bunun demek istediğimle ilgisi yok.
Bombalamayı, saldırı
olduğunu sandığı için onayladı.
Ve Kuzey Vietnamlı siyasi
ve askeri liderlerin durumu bilinçli
olarak tırmandırdığına ve bunun kazanmadan durmayacaklarının göstergesi
olduğuna inanıyordu.
Yanılmıştık.
Ama kafamızda bizi o
eyleme götüren bir zihniyet vardı.
Ve çok ağır bedeller
taşıdı.
Bazen yanlış ya da
hikayenin yalnız bir yarısını görüyoruz.
- İnanmak
istediğimizi görüyoruz.
- Kesinlikle
haklısınız.
İnandığımız ve
gördüğümüz.
Genellikle ikisi de
yanlış.
Başkaları unutmuş
görünse de, biz Amerikalılar gerginlik
yaymanın riskini biliyoruz.
Yine de daha büyük bir
savaş istemiyoruz.”
Gökgürültüsü" operasyonu yıllar içinde çok, çok ağır bir bombardıman
programına dönüştü.
II. Dünya Savaşı'nda
Batı Avrupa'da atılan toplam bomba
sayısının iki veya üç katı.
Bu esas itibariyle askeri
bir sorun değil.
Güney Vietnam
halkının yüreği ve aklı için bir mücadeledir.
Bunun önkoşulu
olarak, onların fiziki güvenliğini temin etmeliyiz.
26 Şubat 1965 Bu
insanları bombalamaya gidiyoruz.
Bu engeli aşıyoruz.
Maç şimdi dördüncü
devresinde ve durum 78-0 gibi.
Kara kuvvetleri
göndermekten çok korkuyorum ama güvenlik
sorunu yüzünden bir dizi uçağı yitirmekten daha çok korkuyorum.
Ben de.
6 Mart 1965 "Denizciler
geliyor" un psikolojik etkisi kötü
olacaktır.
Ver her annenin
"Buraya kadar!
" Diyeceğini biliyorum.
B-57'lerle
yaptığımız, denizcilerin yanında pazar
okulu gibi kalacak.
Cevabım
"evet".
Ama kanaatim
"hayır".
Peki, biz hallederiz
başkanım.
Emri ne zaman
vereceksiniz?
Bugün geç bir saatte
yaparız ki, bazı sabah baskılarına girmesin.
Açıklama en az olacak
şekilde hallederim.
10 Haziran 1965 Westmoreland,
şimdiye dek onayladığınız 13'ün üstüne 10
ilave tabur daha göndermeyi tavsiye etti.
45.000 asker
civarında.
Ben 25.000 asker
gücünde beş tabur önerdim.
Çünkü kafamda çok
kesin bir taahhüt sınırlaması var.
Komutanlarınsa
olduğunu sanmıyorum.
Aslında olmadığını
biliyorum.
ASKER SAYISI İKİYE
KATLANIYOR
10 Haziran 1965 Tek bir kişi bile 50.000, 100.000 ya da 150.000'in bu savaşı bitireceğine
inanmıyor.
Oradan çıkmıyoruz.
Elimizdekini tutmaya
çalışıyoruz.
Ve kötü bir Kötü bir
Biz Biz Kaybediyoruz
Bugün bildirildiğine göre, Amerika'nın Vietnam'daki kaybı şu ana dek 748'i ölü toplam 4877 kişi.
Savunma Bakanı
McNamara, Vietnam'a yaptığı 7 gezinin her birinde savaşın gidişatında olumlu bir yan buldu.
Edindiğim en kesin
izlenim şu Artık kaybetmiyoruz.
Kuzey Vietnam
ordusunda 9 alay olduğuna inanıyoruz.
Bazı erler gelmeden
önce Kentucky'de bir parkta biraz eğitim aldı.
Ama bu onları sık
fundalıklara, sivri uçlu bitkilere, dikenli çalılara dik uçurumlara, 32 C° sıcağa, böceklere
hazırlamadı.
Bu berbat bir küçük
savaştan, berbat bir orta ölçekli savaşa döndü.
Vietnamlılar hala en
çok savaşan ve en çok ölen taraf ama
haftalar geçtikçe kayıplarımız artıyor.
Amerika girdiği
savaşları kazanır.
Bunda yanılgıya
düşmeyin.
Zorbalığa ve
saldırganlığa savaş açtık.
Bu küçük ülke heba
olur ve bağımsızlığını koruyamazsa tüm
diğer küçük ülkelere ne olacağını kendinize sorun.
2 Aralık 1965 Tek
program olarak askeri tedbirden başka bir tedbir düşünmemiz gerektiğine giderek daha çok
inanıyorum.
Bence tek başına bunu
yaparsak intihar olur.
Ne sağlayacağını garanti
edemezken oraya 300-400 bin Amerikalı
göndermek maliyeti çok ağır, korkunç
bir risk.
Bir an geri dönmeme
izin verin.
Küba Füze Krizi'nde, sonunda kendimizi Sovyetler'in yerine koymayı
başardık bence.
Vietnam'da ise,
onları empati kuracak kadar iyi tanımıyorduk.
Sonuç tümüyle bir
yanlış anlamaydı.
Onlar bizim
Fransızlar'ın yerini alan bir sömürge güç olduğumuza Güney ve Kuzey Vietnam'ı sömürge
çıkarlarımıza tabi kılmaya çalıştığımıza
inanıyordu ki, bu tamamen saçmaydı.
Biz ise Vietnam'ı,
soğuk savaşın bir unsuru olarak görüyorduk.
Onlar gibi bir iç
savaş olarak değil.
İki eski düşmanın en üst düzeyde bir araya gelip geçmişte olanları tartıştıkları pek örnek
yok.
Benim varsayımıma
göre, biz de, onlar da o korkunç can
kaybı olmadan amaçlarımıza ulaşabilirdik.
Bunu Vietnam'a
giderek sınamak istedim.
Vietnam'ın eski dışişleri bakanı Thach adlı harika biri, şöyle dedi: "Tamamen
yanılıyorsunuz.
Biz bağımsızlık için savaşıyorduk.
Sizse bizi köleleştirmek için.”
Neredeyse yumruk
yumruğa geldik.
İlk gün öğlendi.”
Sizin için bir trajedi olmadığını mı söylüyorsunuz?
3.400.000
Vietnamlı öldüğü halde ki bu bizim
nüfus bazımızda 27 milyon Amerikalıya eşdeğer.
Ne elde ettiniz?
Başta vermeye hazır
olduğumuzdan fazlasını almadınız.
Hepsini
alabilirdiniz: Bağımsızlık, birleşme.”
"Bay McNamara,
hiç tarih kitabı okumamış olmalısınız.
Okusanız, bizim
Çin'in ya da Rusya'nın piyonları olmadığımızı bilirdiniz.
Bunu bilmiyor
muydunuz?
Biz Çinlilerle tam
bin yıldır savaşıyoruz, anlamıyor musunuz?
Bağımsızlık için
savaşıyorduk ve son nefere kadar savaşacaktık.
Kararlıydık ve hiçbir bomba veya Amerikan baskısı bizi asla
durduramazdı.”
Ders 8: Nedenlerini
yeniden incelemeye hazır ol.
Her şeyi bildiğimizi
kim söylüyor?
Bunun için bir
belgemiz mi var?
Bugün dünyanın en
güçlü ülkesiyiz.
Hiçbir zaman bu
ekonomik siyasi ve askeri gücü tek
taraflı uygulamamalıyız.
Vietnam'da bu kuralı
izleseydik oraya gitmezdik.
Hiçbir müttefikimiz
bizi desteklemedi.
Ne Japonya, ne
Almanya, ne İngiltere, ne de Fransa.
Benzer değerlere
sahip ülkeleri davamızın haklılığına ikna
edemiyorsak, nedenlerimizi yeniden incelememiz gerekir.
Geçen hafta Amerika
savaşın en ağır kayıplarını verdi.
543 asker çarpışırken
öldü.
1247 yaralı hastaneye
kaldırıldı.
Bu ölümler
Amerika'nın toplam kaybını 18.
239'a yükseltti.
Güney Vietnam bu
haftaki kaybını 522 ölü olarak bildirdi.
Komünistlerin
kayıpları bildirilmedi.
Kayıpları artıran,
Khe Sanh'daki Deniz Kuvvetleri karakoluna
yapılan komünist bombardımanıydı.
Orada Kuzey
Vietnamlılar çemberlerini daraltıyordu Ordu
güçlü bir saldırı bekliyor.
Ne ölçüde senaryonun
yazarı gibi hissediyordunuz ya da ne
ölçüde kontrolünüz dışındaki şeylerin bir aracı gibi?
İki türlü de
hissettiğimi sanmıyorum.
Amerikan halkının
seçtiği bir başkanın isteği doğrultusunda
hizmet ettiğimi düşünüyordum.
Görevini halkımızın
çıkarına olduğuna inandığı şekilde yürütmesine
yardım etmeye çalışmak benim sorumluluğumdu.
Savaş ortamında
ahlaken doğru olan nedir?
Size bir örnek
vereyim.
Bakanlığım sırasında Vietnam'da "Turuncu Ajan" denen
bir madde kullandık.
Ağaçların yapraklarını döken kimyasal bir
madde.
Savaştan sonra toksik bir madde
olduğu ve ona maruz kalan pek çok
kişiyi asker ve sivilleri öldürdüğü iddia
edildi.
Turuncu Ajan'ı kullanma onayı verenler savaş
suçlusu mu?
İnsanlığa karşı bir suç mu işliyorlardı?
Hukuka bakalım.
Bu kimyasallar savaşta
kabul edilebilir bunlar edilemez diyen bir
kanunumuz var mı?
Bu tür kesin
açıklamalarımız yok.
Kanun dışı bir
hareketi dünyada onaylamazdım.
Onayladığıma da pek
emin değilim.
Turuncu Ajan,
hatırlamıyorum.
Ama kesinlikle oldu, ben
bakanken kullanıldı.
Ders 9: İyiye ulaşmak
için, kötülük yapmanız gerekebilir.
Norman Morrison bir
Kuveykır'dı.
Savaşa, savaşın
şiddetine, öldürmeye karşıydı.
Pentagon'a geldi, üstüne
benzin döktü.
Ofisimin altında
kendini yakarak öldürdü.
Baltimore'lu Kuveykır
Savaş Protestosunda Bebeğiyle Kendini Yaktı Kollarında kızı vardı.
Geçenler "çocuğu
kurtarın" diye bağırdı.
Çocuğu kollarından attı ve çocuk yaşadı.
Bugün hala sağ.
Karısı çok dokunaklı bir
açıklama yaptı: "İnsanlar diğer insanları öldürmekten vazgeçmeli.”
Bu inancı
paylaşıyordum.
O zaman
paylaşıyordum, bugün daha şiddetle inanıyorum.
İyiye ulaşmak için ne
kadar kötülük yapmalıyız?
Ahlaki gerçekler Belli
ideallerimiz, belli sorumluluklarımız var.
Ahlak Hukuku Bazen
kötülüğe mecbur olduğunuzu kabul edin, ama en aza indirin.
Özgür İrade İç
Savaşı'nda General Sherman hakkında bir şey okumuştum.
Atlanta belediye
başkanı şehri kurtarmak için ona yalvarmış.
Ve Sherman başkana şöyle demiş, şehri ateşe vermeden hemen
önce: "Savaş acımasız.
Savaş zulüm.”
LeMay de böyle
hissediyordu.
Ülkeyi kurtarmaya
çalışıyordu.
Ulusumuzu kurtarmaya
çalışıyordu.
Ve o süreçte ne kadar
gerekiyorsa öldürmeye hazırdı.
Hassas insanlar için,
içinde bulunması çok, çok zor bir durum.
Morrison onlardan
biriydi.
Sanırım ben de
öyleyim.
Savaşa karşı gösteri
yapmak için Washington'a 50.000 kişi geldi.
ERLERİMİZİ HEMEN YURDA
GETİRİN!
20.000 kadarı
Pentagon'a yürüdü.
Pentagon savunması çok,
çok zor bir bina.
Çevresine tüfekli
askerler yerleştirdik.
Askerlerin önüne de polisler.
Ama başkana, şahsen
benim iznim olmadan tek tüfeğin bile doldurulmayacağını
söyledim.
O izni vermeyecektim.
Tüm bu muhalefet
sizin düşüncenizi nasıl etkiledi?
Norman Morrison
1965'teydi.
Bu 1967'de.
Çok gergin bir
dönemdi.
Ailem için çok gergin
bir dönemdi, ama bunu konuşmak istemiyorum.
Bu dönemde düşünceniz
nasıl değişiyordu?
Düşüncemin
değiştiğini sanmıyorum.
Soğuk savaştaydık.
Ve bu bir soğuk savaş eylemiydi.
Son derece mantıksız çarpıtılan
tablo "McNamara'nın Savaşı" cahil Ders 10: Asla asla deme.
Bazı yazarlar savaşın
bir tür çıkmaza döndüğünü söylüyor.
Hayır.
Bence aksine General Westmoreland'in dediği gibi son haftalarda Saygon'da askeri operasyonlar geniş birimli askeri operasyonlar çok büyük
ilerleme göstermeye devam ediyor.
Başlarda öğrendiğim
derslerden biri: Asla asla deme.
Asla, asla, asla.
Asla asla deme.
İkinci olarak asla sana sorulan soruyu cevaplama.
Sana sorulmasını
istediğin soruyu cevapla.
Doğrusunu söylemek
gerekirse, ben bu kuralı izliyorum.
Çok iyi bir kural.
Vietnam Savaşı gibi
bir sorumluluktan bahsederken bu kimin
sorumluluğudur?
Başkanın sorumluluğu.
Johnson'un ülkeye
yaptığı muazzam katkıyı göz ardı etmek istemem.
Vietnam'ın
sorumluluğunu tek başına onun omuzlarına yüklemek istemem.
Ama Kennedy yaşasaydı daha farklı olacağına
inanıyorum biraz.
Oraya 500 bin asker
yollamazdık.
İki çok şey söyleyen
fotoğraf: Bir tanesinde Johnson böyle.
Şöyle düşündüğünü
görebilirsiniz: "Tanrım, durumum çok karışık.
Ve bu adam yanlış
olduğunu bildiğim ve yapmayacağım bir şey anlatıyor.
Ama bu durumdan nasıl
çıkacağım?
" Diğerinde de ben şöyle düşünüyorum: "Tanrı
aşkına.
Bu adamı seviyorum, saygı
duyuyorum, ama çok yanılıyor.
Ne yapacağım?
" Johnson beni, ben de onu ikna edemiyorduk.
Hem Kennedy'ye hem de
Johnson'a müthiş saygı, sevgi ve
sadakat duyuyordum.
Ama sonunda Johnson
ve ben farklı kutuplarda bulduk kendimizi.
Çok yakın ve sevdiğim
bir arkadaşıma, Washington Post'un eski
sahibi Kay Graham'e dedim ki: "Bugün bile Kay, istifa mı ettim, kovuldum
mu bilmiyorum.”
"Aklını
kaçırmışsın.
Kovuldun.”
dedi.
1Kasım 1967.
Johnson'a şöyle bir
yazı sundum: "Bulunduğumuz yol tamamen yanlış.
Değiştirmek
zorundayız.
Vietnam'daki
faaliyetimizi sınırlamalıyız.
Kayıpları
azaltmalıyız.”
Vesaire.
Çok tartışma
yaratacak bir yazıydı.
Ona ben götürdüm.
Kendim verdim.”
Başkanım, bunu kimse görmedi.
Ne Dean Rusk, ne
genelkurmay başkanı.
Hiç kimse.”
"Sizin hemfikir
olmadığınız veya desteklemediğiniz tavsiye
ve görüşler içerebilir.”
Ondan hiç cevap
almadım.
Bir şey olması
gerekiyordu.
Sinirlerimin
bozulduğu, çok baskı ve stres altında olduğum söylentisi çıktı.
Durumun böyle
olduğunu hiç sanmıyorum.
Ama gerçekten
travmatik bir vedadı.
Öyle bitti.
Bir şey hariç.
Bana Özgürlük
Madalyası verdi.
Beyaz Saray'da çok
güzel bir törenle.
Ve yorumlarında son
derece sıcaktı.
Öyle duygulandım ki
yanıtlayamadım.
Başkanım bugün kalbimdekileri ifade edecek kelimeler bulamıyorum.
Sanırım başka bir
zaman yanıt versem iyi olur.
Yanıt verseydim, derdim
ki: "Çoğunuzun ne düşündüğünü biliyorum.
Bu adam iki yüzlü
diye düşünüyorsunuz.
Bazı şeyleri
tamamen kendine sakladığını düşünüyorsunuz.
Amerikan halkının istek ve dileklerine tam olarak cevap vermediğini düşünüyorsunuz.
Yanıldığınızı
söylemek istiyorum.”
Elbette kendine has
kişisel özellikleri vardı.
Buna kuşku yok.
Verilen her tavsiyeyi
kabul etmezdi.
Birçok defa, mesai
arkadaşları ona daha açık olmasını önerdi.
Değildi.
Bazı tavsiye ve
baskılar Çin'le savaş ve nükleer savaş
riski taşıyordu.
İnsanlar anlamadı.
O bunu önlemeye
kararlıydı.
Yaptıkları için
kafasında bir nedeni olduğunu söylüyorum.
Ve tabii ben
ayrıldıktan kısa bir süre sonra Johnson
devam edemeyeceği sonucuna vardı.
O noktada Vietnam'da
kaç Amerikalı ölmüştü?
Yaklaşık 25.000.
Savaş boyunca öldürülen 58.000'in
yarısına yakın.
Tarihçiler karşıt
gerçeklerle, aksi halde olabileceklerle
ilgilenmeyi sevmez.
Onlar tarihi konuşmak
ister.”
Neler olabileceğini sen nasıl biliyorsun McNamara?
Kim bilir?
" Bildiğim şeyler var.
Ben geriye bakarak
değerlendiriyorum.
O zaman geriye dönüp bakacak
bir veri yoktu.
Başarılarımdan çok
gurur duyuyorum.
Ve başarı sürecinde
hatalar yaptığım için çok üzgünüm.
Ders 11: İnsan
doğasını değiştiremezsiniz.
Hepimiz hata yaparız.
Hata yaptığımızı
biliriz.
Hiç hata yapmadığını
söyleyecek dürüst bir askeri komutan tanımıyorum.
Harika bir deyim var:
"Savaşın sisi.”
"Savaşın
sisi" şu demek: Savaş öyle karmaşıktır ki, tüm değişkenleri anlamak insan zekasını aşar.
Karar verme yetimiz,
anlayışımız yeterli değildir.
Ve gereksiz yere
insanları öldürürüz.
Wilson: "Tüm
savaşları sona erdirme savaşını kazandık.”
Savaşı bertaraf
edebileceğimize inanacak kadar saf değilim.
İnsan doğasını yakın
bir gelecekte değiştiremeyiz.
Mantıklı olmadığımızdan
değil.
Mantıklıyız.
Ama mantığın
sınırları vardır:
SADECE BAŞLANGlÇ
T.S. Eliot'ın çok beğendiğim bir
sözü vardır: "Araştırmaktan vazgeçmeyeceğiz ve araştırmamızın sonunda başladığımız yere
dönecek ve orayı ilk kez tanıyacağız.”
İşte bu bir bakıma
benim olmaya başladığım yer.
Sonsöz Johnson
hükümetinden ayrıldıktan sonra niçin
Vietnam Savaşı aleyhinde konuşmadınız?
Daha fazla bir şey
söylemeyeceğim.
Başımı belaya
sokan türden sorular bunlar.
Sözlerimin ne
kadar kışkırtıcı görünebileceğini düşünemezsiniz.
Birçok insan
savaşı yanlış anlıyor beni yanlış
anlıyor.
Pek çok insan
benim aşağılık biri olduğumu düşünüyor.
Kendinizi hiç
savaştan sorumlu hissediyor musunuz?
Suçluluk duyuyor
musunuz?
Daha fazla
konuşmak istemiyorum.
Sadece tartışma
yaratır.
Vietnam'a bir şey
eklemek istemiyorum.
O kadar karmaşık ki diyeceğim her şey eklemeler ve değişiklikler
gerektirecek.
Anlatırsanız
kınanacağınızı düşündüğünüzden mi?
Anlatmazsanız her
halükarda Evet, doğru.
Ve anlatmazsam kınanmayı
tercih ederim.
Robert S. McNamara, 1968-1981 arasında Dünya Bankası
Başkanı olarak görev yaptı.
Emekliliğinden
beri yoksulluk, dünya sağlığı ve
ekonomik gelişme gibi sorunlar üstünde çalışıyor.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar