İSRAİL GİZLİ SAVAŞLARI
İsrail'in
Akdeniz kıyı otoyolunun hemen dışında, Tel Aviv'in birkaç mil kuzeyinde,
anayola hemen hemen paralel dizili tozlu okaliptüs ağaçlarının arasında, pek
dikkat çekmeyen gri-beyaz beton binalar görülür. Kalabalık Glilot kavşağından
sonra sola dönüp de otostop yapan askerleri geçince binaların arasında,
ülkesinin istihbarat teşkilatlarında görev yaparken ölmüş 400'den fazla İsrailli
adına, herkesin görebileceği şekilde dikilmiş bir anıt görürsünüz.
Anıt, belki de gayet
uygun bir şekilde, âdeta bir labirenti andırır; birbirine girmiş düz taş
duvarlarda ölmüş olanların adları ve ölüm tarihleri yazar. Anıt, Birleşmiş
Milletler'in, İngiliz yönetimindeki Filistin'in Yahudi ve Arap devletleri
şeklinde ikiye ayrılması konusunda oylamaya gittiği Kasım 1947'den başlayıp şubat
1989'da son bulan beş kronolojik bölüme ayrılmıştır. Son on beş yılı kapsayan
bölüme "barış başlangıcı" adı verilmişse de orada bile 200'den
fazla isim vardır. Otlarla kaplı açık bir amfiteatra kadar giden bazı boş
duvarlar vardır ki bunlar da gelecek için ayrılmış, ölecek olanların isim ve
ölüm tarihlerini beklemektedir. Bu anıt, bir casus avcısının rüyası olmalı.
Ama resmi gizliliğin eli ölenler üzerinde bile hissedilir. İsimlerin yanında
ölüm tarihleri vardır ama ölenlerin rütbeleri, birlikleri, yerleri ve bu
askerlerin nasıl öldükleri konusunda en küçük bir bilgi bulunmaz. Bazıları
yıllarca gölge gibi yaşayarak doğal nedenlerle ölmüştür ama bunların çoğu da
aktif hizmetlerde ölenler gibi anonimdir. İçlerinden bazılarının hikâyeleri
anlatılsa da çoğunun üzeri kalın bir kahramanlık mitinin küfüyle örtülüdür.
Bunlardan biri, serbest bırakılan yüzlerce Arap savaş esiriyle birlikte, kılık
değiştirip ateşkes hatlarından sızan ve 1949'da Ürdün’de öldü-rülen Yaakov
Bukai'dir. Lavon Olayı'nın merkezindeki ünlü İsrail sabotaj ağının
ortaya çıkarılmasından sonra 1950'lerin ortalarında bir Mısır cezaevinde ölen Maks
Binnet ve Moşe Marzuk'un isimleri de buradadır. Ve bunların yanı sıra
Suriye hükümetinin en yüksek ka-demelerine sızan ve 1965'de şam'da asılarak
idamı te-levizyonda gösterilen efsane casus Eli Kohen, 1973'te bir
Filistinli tetikçi tarafından Madrid'de vurularak öldürülen Mossad ajanı Baruh
Kohen, Batı şerialı güvenlik görevlisi bir muhbirin ihbarı sonucu I980'de
İsrail'de güvenli bir evde öldürülen Moşe Golan, 1982'de Lübnan'ın işgalinden
birkaç hafta önce Paris'te öldürülen Mossad ajanı Yaakov Barsimantov ve 1987'de
Filistin isyanından hemen önce Gazze'de Müslüman militanlarla giriştiği silahlı
çatışmada öldürülen şin Bet ajanı Viktor Rejvan.
Kamuoyunun
çoğunluğunca bilinmeyen pek çok ismin ortaya çıkarılması için biraz bilgi ve
hayal gücü yeterli olacaktır. Haziran I967'de Altı Gün Savaşı'nda öldürülenlerin
çoğu ve bundan daha da fazla sayıda 1973 Ekim ve Aralık ayları arasında Yom
Kippur Savaşı'nda ölenler, ordu istihbarat askerleridir. Kasım 1983'te aynı
gün, bir grup şin Bet ajanı, Güney Lüb-nan'da bir şiî Müslüman intihar
bombacısı tarafından öldürülmüştür. Fakat isimlerin çoğu gizemini koru-makta,
mezar taşları kadar geçit vermez ve ulaşılmazdır. Sadece, tüm ölümcül olayların
analizi yapıldığında, İsrail istihbaratını oluşturan üç teşkilata mensup
kurbanların farklı rolleri ve ölüm riskleri konusunda bilgi sağlanabilir: Buna
göre ordu istihbaratının ajan kaybı 261, şin Bet'in 80, Mossad'ın ise 65'tir.
İsrail'de çok sayıda
savaş anıtı vardır. Farklı askeri kuvvetler
ve birlikler - paraşütçüler, hava kuvvetleri ve tank birlikleri gibi- beş büyük
savaşta (eğer 1968-70 yıllarında Süveyş Kanalı'ndaki "yıpratma
savaşı" da sayılırsa altı savaşta) ve kırk yıldır süren sınır ve
anti-gerilla çatışmalarında verdikleri kadın ve erkek kayıplar için anıtlar
dikilmiş. İstihbarat camiasından hayatını kaybedenler için 1984'te Glilot'ta
inşa edilen anıt, yakınlarının ülke güvenliği için hayatlarını verdiğini ama
bunun yeterince önemsenmediğini söyleyen yaslı ailelerin baskıları sonucunda
dikilmiştir. Adları anıtın duvarlarında yazılı olan 415 kadın ve erkeğin
bazıları halen Arap topraklarında isimsiz ya da yanlış adlarla mezarlarda
yatmaktadırlar. Garip olduğu kadar benzeri de olmayan bir anıttır bu; sert
resmi gizlilik talepleriyle, isimsiz ajanlar olarak yaşayıp ölmüş olanların
yakınlarının arzuladığı minnettarlık duygusunun gerilimli uzlaşmasıdır. Dört
milyonluk nüfusuyla, var olduğu günden beri savaşan, geleceği için düşmanını
tanımaya, niyetlerini öğrenmeye ve planlarını boşa çıkarmaya uğraşan, toprak
büyüklüğüne ve nüfusuna kıyasla çok fazla istihbarat çalışması, analizi yapan
ve kullanan, İsrail gibi bir başka ülke muhtemelen yeryüzünde yoktur.
İsrailliler,
mitlerinden bazılarını 1980'lerin sonlarında yeniden keşfetmeye başladılar ve
ülkenin istihbarat birimleri de bunun dışında değildi. Gerçeğe olmasa bile
kendinden-imajlara diğerleri kadar iyi rehber olacak İbrani edebiyatı,
gecikmeli de olsa, başka yerlerdeki casus hikâyelerinin gelişmelerini izledi ve
gizli ajanı mükemmel bir kahraman değil, hataları olan bir adam olarak takdim
etti. Belirsizlikler, ironiler birbirini izledi. İsrail'in yaşayan en ünlü
romancısı olan Amos Oz, ajanların kullanıldığı ahlaksızlık dünyasında
kaybolmuş, özel hayatında olduğu gibi gizli meslek yaşamında da dürüstlükten
uzak bir Mossad ajanını tüm ayrıntılarıyla yarattı.
David Grossman'ın
"Gidi"si gibi hayal ürünü Shin Bet ajanları, işleri konusunda kuşku
duymaya başladılar. Izak Ben-Ner, işgal edilmiş topraklarda Filistin intifadası
ile uğraşmak zorunda kaldığı için tüm benliğiyle sorun yaşayan, acı çeken ve
yaşlanan bir güvenlik servisi ajanı portresi çizdi. Kısacası, edebiyat
dünyasının gizli ajanları efsanevi üsluplarını kaybetmeye başladılar. Bu imajların
nedeni daha çok İsrail istihbaratının son yıllardaki sönük, kasvetli
görüntüsüdür ama bu da yanıltıcı olabilir, şaşırtıcı başarılar, mahvedici
hatalar ve patlama yapan skandallar arasında şiddetle örülmüş bir tarih, tüm sırlar
-ya da en azından önemli olanlar- açığa çıkmadan tamamlanamaz. Ancak dramatik
darbeler, acı şikâyetler ve iftiralar arasında gerçek hikâyesi hiçbir zaman anlatılamayan
uzun, gri, sessiz bir uyanık alışkanlık yatar. Müttefiklerin, Mihver
şifrelerini kırıp düşman hare-ketlerini tahmin etmelerini sağlayan Ultra
operasyonunu bilmeden II. Dünya Savaşı'nı anlamak mümkün olabilir mi?
İngiltere’deki Nazi ajanlarının cezaevinde iki taraflı çalışan casuslara dönüştürülüp
kendilerinden şüphelenmeyen denetçilerine yanlış bilgiler verdiği ünlü "Aldatma
Sistemi"ni bilmeden İngiliz karşı-istihbarat sisteminin büyük rolünü anlayabilir
mi insan? Benzer boyutta ve önemde olan bu tür sorular İsrail istihbaratının
dürüst öğrencisini şaşırtacaktır. İsmail Sovan'ın, Nezar Hindavi'nin ve
Jonathan Pollard'ın farklı şekillerde garip olan hikâyelerinin her biri, çok
karanlık, hassas ve çağdaş bazı köşeleri aydınlattılar. FKÖ'ye ve Arap
ülkelerinin orduları ve gizli servislerine sızmalar, ABD ile yapılan istihbarat
işbirliğinin boyutları bu olaylarla aydınlandı. Bunlar kadar hayati konularda
sorulan soruların cevapları İsrail gizli servislerinin arşivleri açılana kadar
bulunamazdı. Ve bunların cevapları hiç kuşkusuz kamuoyuna da asla
verilmeyebilir.
Fakat bunlar
kafamızda kalan tanımlanabilir boşluklardır -tüm tarihçiler karşılaşır
bunlarla- ve anlamak için aşılamaz engeller değillerdir. Yarım yüzyıllık gizli
savaşın bu görünüşünden ortaya çıkan resim karmaşık ve değişken, bazı önemli
noktalarda hâlâ bulanık olmasına rağmen, günümüz de dâhil olmak üzere farklı
dönemlere ait bazı kesin sonuçlar hâlâ kaçınılmazdır. Buzulların tepeleri bile
su altındaki görünmeyen kitleyi tahayyül etmemize yardımcı olur. İsrail,
karmaşık gözetleme uyduları, bilgisayar şifreli yazı analizleri ve diğer yeni
teknolojik yöntemlere rağmen bir düşmanın ne yaptığını, ne düşündüğünü ve ne
planladığını öğrenmenin en iyi yolu olan ve en eski casusluk yöntemi olarak
kalan insan istihbaratında her zaman iyi olmuştur. Bu başarı, İsrail söz konusu
olunca daha da olağanüstü sayılır çünkü devletin kuruluş ve var oluşunda
olağandışı koşullar vardır. Ülkesinin düşmanının sistemine inanarak motive olan
klasik ideolojik casus tipi Orta Doğu sorununda yoktur. Filistin'in
topraklarının İsrail'e dönüşmesinin, Arap halkının malına mülküne el konularak
bir kısmının sınır dışı edilmesinin iyi bir şey olduğuna inanan hiçbir gizli
Siyonist Arap, Suriyeli, Iraklı, Mısırlı ya da Filistinli Kim Philby'ler
yoktur. Buna rağmen ajanlar ve denetçileri güvenli evlerde buluşur, ölü-posta kutuları
kullanarak haberleşirler. 1936 genel grevini izlemek için Filistinli muhbirler
tutmakla işe başlayan şai'nin kurucusu EZRA DANİN ([1]),
1989'da intifada militanlarının hücrelerine sızmaya çalışan Shin Bet'li
haleşerini görse çok mutlu olurdu. Birincisinde olduğu gibi, "ikinci en
eski meslekte" de bazı şeyler gerçekte hiçbir zaman değişmez.
Bu alanda
yaratıcılık, acımasızlık ve düzenbazlık dereceli olarak tüm güvenlik ve
istihbarat servislerinin çalışmalarında vardı ve olmaya da devam edecek. Casus
tutmak için "sahte bayrak" kullanılır, ajanlara şantaj yapılır, baskı
altına alınır, zorlanırlar. Casuslar çoğu zaman da çalışmaları karşılığında iyi
paralar alırlar. Tehlikeli düşmanlar, hiçbir ahlaki değer düşünülmeden öldürülür.
Ülke içinde ve dışında yalanlar söylenir. İnkârlara çoğu zaman inanılmaz, ama
tek suç yakalanmaktır. İsrail'in çok önemli ve hayati bir avantajı da gizli
servislerine, tüm düşman Arap ülkeleri de dâhil, dünyanın pek çok ülkesinin
dilini mükemmel konuşan kadın ve erkek ajanlar bulabilmesidir. 1940'ların
Palmah Mistaaravim'i uzun ve verimli bir geleneğin mütevazı başlangıcını temsil
ediyordu, ama son yıllarda başka Orta Doğu ülkelerinden gelen Yahudi göçmen olmaması
ve Arap dili ve kültürüne duyulan ilginin azalması -bu da devam eden sorunun
bir yansımasıdır- bu yeteneğe zarar vermekte, endişeye neden olmaktadır.
Bu sayfalarda
anlatılan yıllardan bir paradoks çıkar. İsrail istihbaratı burada anlatılan
bazı ünlü, dünya çapında baskın ve tuzaklara dayanan haklı bir şöhrete
sahiptir. Kruşçev'in, Stalin karşıtı konuşma metninin ele geçirilişini düşünün.
Irak MıG'inin kaçırılması; Mirage üretim planlarının İsviçre'den çalınması;
jsrail'in Haziran 1967 hava saldırısının parlak başarısını garantileyen hassas
istihbarat süreci; 1960'ların sonlarında Filistinlilerin silahlı direncinin
neredeyse tamamen bastırılması ve bunun sonucu olarak ülke içinde ve dışında
şiddet olaylarının azaltılması ve 1976'daki efsanevi Entebbe kurtarma
operasyonu büyük başarılardır.
Sonra da, çoğu zaman
büyük savaş testinde ve stratejik değişikliklerle ilgili, genellikle erken
uyanlar konusunda birbiri ardına yaşanan başarısızlıkları düşünün. Şai 1948'de
Arapların Filistin'i işgal edeceğini doğru olarak tahmin edemedi, anlayamadı.
İsrail Askeri istihbarat Servisi Aman, Mayıs 1967'de Mısır ve Ürdün harekâtlarını
yanlış değerlendirdi ve Ekim 1973 Arap saldırısı konusunda yeterli uyarıyı
yapamadı, hâlbuki Mossad kadrosunda saldırının ne zaman başlayacağını bilecek
kadar bilgi sahibi olan yeterli sayıda ajan vardı. İsrail Savunma Kuvvetleri
istihbaratı ve Mossad, 1982'de Lübnan'da, Noel konusunda yanlış hesap yaparak
ve şii Müslümanların gücünü fazla küçümseyerek, İsrail'i FKÖ'ye karşı fe laketle
sonuçlanan bir savaşa sürüklediler. Her iki kurum da yaptıkları hatalarla
kirlendiler. Bu kötü durum, bilinen istihbarat sınırlarını ve tehlikeleri,
özellikle de Mossad'ın Lübnan deneyimi sırasında gösterdiği bilgi toplama ve
değerlendirmeyi gerçek operasyonlarla karıştırma hatasından fazlasını da ortaya
koymuş olabilir. Her şeye rağmen bunlar çarpıcı hatalardır. Bu önemli dönemler
için kurulmuş olan iyi, hatta mükemmel teşkilatlar bile o günlerde görevlerini
yapamadılar.
İsrail'in ilgili bir
alanda, 1988 İran-lrak Körfez Savaşı'nın sonunu tahmin edememesi, başka
yerlerde çok daha endişe verici sonuçlara neden olacağı konusunda bir uyarı
işareti oldu. Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde 1987'de daha küçük ama yine de
önemli olan Filistin ayaklanması, düşman kampındaki siyasi ve psikolojik değişimleri
göremeyen Shin Bet ve Aman'ın hatalarıydı. Çoğu zaman birçok ağacın, dalların
ve hatta yaprakların kapsamlı biçimde izlendiği bir ortamda ormanı göremeyen
istihbarat örgütlerinin yetenekleri eski soruların sorulmasına neden oldu. Taktik
hüner başka şey, stratejik körlük başka bir şeydir. Dikkat çekici bir başka
nokta da, İsrail istihbarat servislerinin farklı zamanlarda değişen rolleridir.
"Küçük" ısser, Harel güvenlik teşkilatını on beş yıl yönetti
çünkü hem Ben-Gurion'un kulağına ve hem de dış casusluk ve ülke içi siyasi
konularla ilgili kendi bilgilerinin keskin bir değer yargısına sahipti. Harel
aynı zamanda eşine az rastlanır bir gizli operasyonlar dâhisi olarak ün yaptı
ve bunu hak etti: Adolf Eichmann'ın kaçırılışı İsrail inatçılığının ve
cesaretinin bir işareti ve Nazilerin yaptığı Yahudi Katliamı'nın derin
yaralarına merhem oldu.
1963’te David
Ben-Gurion'un dev adı siyasi sahrada kaybolunca, İsrail istihbarat topluluğunun
ulusal karar-verme mekanizmasındaki rolü oldukça arttı. Ben Barka Olayı'nda,
Mossad'ın Meir Amit'i, Levi Eşkol ile mücadele etti ve kazandı. Çağdaşı olan
Aman şefi Aharon Yariv, 1967 savaşı öncesi gergin dönemde ülke siyasetinde etkili
oldu. Hem Mossad ve hem de Shin Bet -özellikle de İkincisi- Filistinlilerin direncini
kabul edilebilir düzeyde tutarak, İsrail'in işgal edilmiş Batı şeria ve Gazze
şeridi'nde tutunmasını sağladılar. Daha sonraki başarılar gönül rahatlığı
sağladı ve siyasi çözümler -olması gerektiği gibi- siyasetçilere bırakıldı.
Fakat o çözümler asla bulunamadı. Büyük 1973 felaketi istihbarata duyulan güvenin
kaybolmasına neden oldu. Siyasetçiler, 1976'da Shin Bet'in tavsiyelerine
aldırmadılar ve Batı şeria seçimlerinde FKÖ yanlılarının kazanmasına izin
verdiler. Yom Kippur Savaşı'nı tahmin edememiş olan aynı kurumlar bir yıl sonra
da, Agranat Ko- misyonu'nun reform talebine rağmen, Enver Sedat'ın barış
girişimini önceden göremediler. 1982'de Menahem Begin ve bakanları, İsrail'in
Londra büyü-kelçisine yapılan suikastın FKÖ tarafından değil, onun rakibi Ebu
Nidal tarafından yapıldığı gerçeğini bilerek görmezden geldiler. Siyaset ve
istihbarat her zaman iyi dost olamıyorlar. İsrail gizli servisleri her zaman
geleneksel casusluk ve karşı-casusluk görevlerinin ötesine geçtiler. Yişuv'un
1930'ların ortalarından itibaren devlet kurma çabalarının bir ürünü olan ilk
operasyonların çok yönlülüğü, becerikliliği, bağımsızlık yıllarına taşındı.
Kaçak göç ve gizli silah alımları 1948'de bitmedi. 1950'ler ve 1960'larda Irak
ve Fas Yahudilerinin İsrail'e getirilmesi operasyonları 1980'lerde
Etiyopya'daki siyahi Yahudilerin göçleriyle devam etti. Bu tür faaliyetler
Mossad'ın, İsrail ile açık diplomatik ilişki kuramayan ya da kurmak istemeyen,
Fas ve Sudan dâhil Arap ülkeleriyle sağladığı gizli bağlantılar sayesinde
mümkün oldu ve desteklendi.
Gizlice ve çoğu zaman
da yasadışı yollardan silah ve ileri teknolojiler sağlamak ve düşmanları
bunlardan mahrum etmek konusu bir zihin meşguliyeti olarak kaldı, şai ajanları,
1948'de Suriye'ye silah ve mühimmat götüren bir gemiyi batırdılar, onun yerine
gönderilen bir başka gemiyi ele geçirip kaçırdılar ve içindeki silah ve
mühimmatı çaldılar. Aman 1950'ler- de istihbarat yeteneği sayesinde Cezayirli
asiler hakkında sağladığı çok değerli bilgileri Fransızlara verdi ve onlardan
silah alarak bağımsız bir nükleer güç oldu. 1960'ların başlarında Mossad, Nasır dönemindeki Mısır'da füze yapan
Alman bilim adamlarına karşı acımasız tehdit ve suikastlerle bir cadı avı
başlattı. İsrail 1981'de Irak'ın nükleer reaktörünü bombalayarak dünyayı şoke
etti. Mossad 1989'da Irak ve Mısır'a füze üreten bilim adamlarına karşı
kampanya başlattı.
20. yüzyılın son on
yılında, İsrail devletinin kuruluşunun üzerinden kırk yıldan fazla bir zaman
geçtikten sonra bile ülke istihbaratının temel görevi Arap ülkelerinin askeri
niyetlerini ve güçlerini değerlendirmek, tahminlerde bulunmaktır. Bu görevin büyük kısmı, elindeki ileri
teknoloji ürünü sistemleri kullanan Aman tarafından yürütülüyor. İsrail
karadan, resmen savaş halinde olduğu Suriye, Ürdün ve Lübnan gibi ülkeler
tarafından sarılmıştır ve bağımsızlığa muhtemelen her zamankinden daha yakın
olan asi Filistinlileri yönetmektedir. Sınırlardaki düşman ülkelerin ötesinde
de yine tehdit olmaya devam eden büyük ve güçlü Arap ya da Müslüman ülkeler
vardır. İsrail'in gizli savaşları devam ediyor. Bununla beraber, bu fırtınalı
hikâyeden çıkarılacak bir tek ders varsa, o da istihbaratın öneminin
abartılabilmesidir.
Sonuçta istihbarat,
siyasette bir seçenek değil, yetenekleri ve kısıtlamaları onu tam olarak
kullananlar tarafından tanınması gereken bir alettir. İstihbarat, daha mükemmel bir dünyada,
düşmanı tanımak için, onunla barış yapmaya çalışmak için kullanılabilir. O
zamana gelene kadar -İsrail'de ve başka ülkelerde- casuslar hep olacaktır.
[Pegasus Yayınları
tarafından yayınlanan "İsrail Gizli Savaşları" adlı kitaptan
alınmıştır. 0 212 244 23 50 - IAN BLACK VE BENNY MORRİS
Kaynak: Turquie
Diplomatique - OCAK 2012
KAPALI
BİR TOPLUM YAŞAYABİLİR Mİ?
“Ortodoks Yahudiler İsrail devletinin devamlılığını sağlamak için aile
başına ortalama 6 çocuk yapsalar da, istatistikler 2025’de İsrailli Arapların
sayılarının Yahudileri geçeceğini gösteriyor. Yani istatistikler doğru çıkarsa,
Yahudi İsrailliler azınlık konumuna düşecek ve 2025 de yapılacak bir Knesset
oturumunda çoğunluğu Arap milletvekilleri İsrail Devletinin, "Yahudi
devleti" olduğu şerhini Anayasa'dan çıkarabilecek. Amerika Dışişleri
Bakanlığı verilerine göre, İsrail’in kontrolündeki topraklarda yaşayan Arap ve
Filistinli nüfusu 5 milyon 300 bini aşıyor. Yahudilerin nüfusu ise 5 milyon 200
bin civarlarında... Ülkede yaşayan Filistinli ve İsrail vatandaşı Arapların
nüfus artış hızı Yahudilerinkine oranla 3 kat fazla. İsrail’e Yahudi göçüyse
2000 yılında, yılda 200 bin iken, üç yıl sonra yılda 40 bine düşmüş. Nüfus
artış hızının önümüzdeki yıllarda değişmesi de beklenmiyor. Orta ve Doğu Avrupa
kökenli Yahudiler Aşkenaz; Akdeniz ve Ortadoğu Yahudileri ise Sefarad veya
Sefardim olarak biliniyor.”
İSRAİL, AZINLIK OLMA TEHLİKESİYLE KARŞI KARŞIYA
İsrail'in oldukça olaylı geçen Gazze'den çekilmesinin
altında önemli bir neden yatıyordu. O da, azınlıkta olması yönündeki endişelerdi.
İsrail’in önümüzdeki yıllardaki en büyük korkularından birini, Yahudilerin
nüfus çoğunluğunu Araplar lehine kaybetmeleri oluşturuyor. Bazı bölgelerde
Yahudilerin çoğunluğu kaybettiği bile söyleniyor. Bu durum gerçekleşirse,
İsrail, vatandaşlarının kimliklerini din yerine dil, kültür ve bölgesellik
gibi unsurların belirlediği bir devlet haline gelecek.
Siyonizmin ve doğal olarak, İsrail’in temel taşlarından
birini, Yahudilerin kendi devletlerini kurması oluşturur. İsrail’deki Yahudilerin
azınlık duruma düşmesiyse, bu ülkenin bir “Yahudi Devleti” olma
özelliğini yitirmesine yol açacağı endişelerini de birlikte getiriyor. Birçok
uzman, İsrail’in 1967 yılındaki Altı Gün Savaşı’nda ele geçirdiği Batı Şeria
ve Gazze’yle birlikte, bu bölgelerde yaşayan Filistinli nüfusu da ilhak ettiği
görüşünde... O dönem işgal edilmiş topraklarda yaşayan Filistinli nüfusu 1
milyondu. Ancak o zamandan bu yana bu bölgelerde yaşayan Filistinlilerin
nüfusu dört kattan fazla artış gösterdi. Aynı dönem içinde İsrailli Yahudilerin
nüfusu ancak iki kat arttı.
Amerika Dışişleri Bakanlığı verilerine göre, İsrail’in
kontrolündeki topraklarda yaşayan Arap ve Filistinli nüfusu 5 milyon 300 bini
aşıyor. Yahudilerin nüfusu ise 5 milyon 200 bin civarlarında... Ülkede yaşayan
Filistinli ve İsrail vatandaşı Arapların nüfus artış hızı Yahudilerinkine
oranla 3 kat fazla. İsrail’e Yahudi göçüyse 2000 yılında, yılda 200 bin iken,
üç yıl sonra yılda 40 bine düşmüş. Nüfus artış hızının önümüzdeki yıllarda
değişmesi de beklenmiyor. Aynı şekilde gözlemciler, kamuoyunun,
Filistinlilerin çoğunlukta olduğu Gazze ve Batı Şeria gibi toprakların
ilhakına karşı çıkmaya başladığına dikkat çekiyor. Onlara göre kamuoyu,
göreceli olarak nüfus çoğunluğunu korudukları, İsrail’in 1967 öncesi sınırlan
içinde kalmak istiyor. -
New York’taki Dış İlişkiler Konseyi, Amerika-
Ortadoğu Proje Müdürü Henry Siegman, bu nedenin Başbakan Ariel Şaron’u
Gazze’den çekilmeye zorladığını belirtiyor. Bilindiği gibi Ariel Şaron, işgal
altındaki topraklarda Yahudi yerleşimlerinin kurulmasının önde gelen
savunucularından biri olmuştu: "Başbakan Şaron başta nüfus konusundaki
tartışmaları inkâr etti. Ama en sonunda gerçekleri kabul etmek zorunda kaldı.
Demografik sorunlar, Şaron’u Gazze’den çekilme kararına itti. Ariel Şaron, İsrail’in
Gazze’de yaşayan 1 milyon 200 bin Filistinli üzerindeki denetimine bir anda son
vermiş oldu."
İsrail’in nüfus yapısı göçe dayanıyor. İsrailli
liderler, dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan Yahudilerin göçlerinin,
ülkenin Yahudi karakterine önemli katkı sağladığına inanıyor. Bundan dolayı
Berlin Duvan’mn 1990’da yıkılmasını izleyen dönemlerle, İsrail hükümetleri,
özellikle Rusya ve Ukrayna’da yaşayan Yahudileri ülkeye çekmeye çalıştı ve
gerektiğinde göç etmelerini kolaylaştıracak yasal düzenlemeleri uygulamaya
koydu. Pennsylvania Jniversitesi’nde siyaset uzmanlığı yapan lan Lusick, o
zaman da olduğu gibi amacın, Filistinililerin artan nüfusuna karşı Yahudilerin
kendi nüfuslarını engellemeyi amaçladığını söylüyor: "Eski Sovyetler
3irliği’nden İsrail’e bir göç dalgası yaşanmasının en büyük sebeplerinden biri,
İsrail halkının Batı Şeia ve Gazze’nin ilhakına karşı çıkacağı yönünde, hükümetin
kaygılarıydı. Bu isteksizliğin nedeniyse, ilkenin Araplarla dolacak olmasıydı.
İsrail’e 1 milyon kadar Yahudi göçmen getirerek, bu nüfus dengesizliğini
kendilerince düzeltmek istediler."
Profesör Lustick, İsrail’in Yahudi göçmenlerin yanı
sıra, eski Sovyetler Birliği’nden ülkeye 350 bin kadar Hıristiyan da getirdiğini
belirtiyor. Benzeri bir şekilde, İsrailli işletmeler de, çoğu Batı Şeria ve
Gazze’de oturan Filistinli çalışanlarının yerine, aralarında Çin, Romanya,
hatta Müslüman nüfusa sahip Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülkeden on binlerce
yabancı işçi getirdi. Washington’daki Cato Enstitüsü adlı düşünce kuruluşunda
görevli siyasi uzman Leon Hadar, bu yeni grubun “İbranice konuşan ancak
Yahudi olmayan İsrailliler” yarattığını söylüyor. Hadar’a göre, bu unsurlar
da İsrail’in demografik yapısının yeni bir açmazı oldu:
"İsrail’de halihazırda yarım milyon yabancı
işçi bulunuyor. Bu işçilerin İsrail’de doğan çocukları, otomatikman vatandaş
oluyor. Bundan yararlanan anne babaya da vatandaşlık veriliyor. Her geçen gün
İsrail nüfusuna, İbranice konuşan, ama Yahudi olmayan yeni yeni insanlar
katılıyor. Bir noktada, İsraillilerin oturup, “Gerçekten İsrailli olmak ne
demek?”, bunu tartışması gerekiyor."
Hadar’ın savunduğu noktalardan biri de, İsrail’in laik bir demokrasi
olması, ve dini ya da etnik ayrımcılık gözetmeksizin, bütün nüfusuna hizmet
etmesi:
"Bir din devleti olmak istemiyorsanız, kimliğinizde yavaş
yavaş değişikliklere gitmek, bu kimliği daha geniş kitlelere uyarlamak zorundasınız.
Ben kademeli bir evrimleşme sürecinden söz ediyorum. İsterseniz adına “İbrani
Milliyetçiliği” diyelim. Ama bu süreç din ve devlet işlerinin ayrılmasına
yardımcı olacak. Dine dayalı bir kimlik yerine, kültür, dil ve sınırlara dayalı
bir kimlik oluşacak."
Dış
İlişkiler Konseyi’nden Henry Siegman, böyle bir sürece İsrail vatandaşı 1
milyon 200 bin Arap’ın da dahil edilmesi gerektiğini savunuyor: "İsrail,
olağanüstü bir demokrasiye sahip. Ama bu demokrasi büyük çoğunlukla İsrailli
Yahudilere yarıyor. Her ne kadar Arap ülkelerinde yaşayan Araplardan çok da
daha iyi durumda da olsalar, İsrailli Araplar, ikinci sınıf vatandaş
durumunda."
Siegman,
İsrail’in hem Yahudi devleti, hem de bir demokrasi olmanın çelişkisini
yaşadığını ve bu sorunla başa çıkma konusunda çaba göstermediğini sözlerine
ekliyor: "Çok basit bir örnek vereyim: İsrail’in ulusal marşı,
Yahudi tarihi ve yaşantılarına atıfta bulunuyor. Daha tarafsız bir ulusal marş
benimsenmesi ve marşın sözlerinin ülkede yaşayan herkese hitap etmesi yönünde
girişimler yapılmadı değil.. Ama bu konu bile ülkede aşırı duygusal bir zemine
çekilebiliyor."
Bazı
uzmanlar, çok sayıda kültürün yaşadığı Amerika’nın örnek alınmasını, İsrail’in
de ileride benzer bir şekilde çoğulcu bir toplum haline gelebileceğini belirtiyor.
İsrail’de Yahudi Kimliği Tartışması
İsrail
hükümeti Rus göçmenlerin Yahudiliğe kabulünü kolaylaştıracak yasa tasarını
parlamentodan geri çekmişti. Yahudi asıllı Rus göçmenlerin çoğu İsrail hükümetinin
resmi ve çok katı “Yahudi” kimliğine uymuyor. Tasarının amacı bunu değiştirmekti
ancak çeşitli gruplar değişik nedenlerle buna karşı çıkıyordu. Dünya’da 6
milyonu Amerika ve 5 buçuk milyonu İsrail’de olmak üzere toplam 13 milyon
Yahudi yaşıyor. Orta ve Doğu Avrupa kökenli Yahudiler Aşkenaz; Akdeniz ve
Ortadoğu Yahudileri ise Sefarad veya Sefardim olarak biliniyor. Yahudiler
ayrıca kendi aralarında “Muhafazakar,” “Ortadoks” ve “Reformcu”
olarak üç ayrı mezhebe bölünmüş durumda.
İsrailli Hahamlar: 'Yahudi Olmayanlara Ev Kiraya
Vermeyin'
Demografik durumu İsrail'i diğer dinlerden
insanlarla daha "barışık" olmaya zorluyor ancak, kendilerini
Yahudi Devleti'ni korumakla görevli addeden bazı hahamların davranışları,
İsrail'in işini daha da zorlaştırıyor. İsrail’de bir grup haham, Yahudi
olmayanlara ev kiralanmasını yasaklayan dini emir yayınladı. Emrin, Yahudilerle
İsrailli Arapların arasını açmasından kaygı duyuluyor.
Emre imza atan 40 haham arasında İsrail’in önde
gelen din adamları da bulunuyor. Parlamenterler ve insan hakları eylemcileri, karan
“ırkçı” olduğu gerekçesiyle kınadı. Hahamlar, Yahudiler dışında yaşam
tarzına sahip olanların Yahudilerin hayatını tehlikeye attığını iddia ediyor.
Hahamlar, aynı zamanda hala Araplara ve Yahudi olmayanlara ev kiralayan
komşulara karşı da dikkatli olunması uyarısında bulunuyor. İsrail’in önde gelen
insan hakları örgütlerinden biri Başbakan Benyamin Netanyahu’dan kararı
kınamasını istedi. Örgüt, emre imza atan hahamlardan bazılarının devlet
tarafından atandığının altını çizdi. Ancak Başbakanın ofisinden konuyla ilgili
bir açıklama yapılmadı.
Öte yandan bir kınama mesajı yayınlayan
Uluslararası Af Örgütü de, halkın ödediği vergilerle maaşlannı alan hahamların
çıkardığı emrin, İsrail nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan Filistinlileri hedef
aldığını açıkladı.
İsrailli Haham Eşlerinden Yahudi Kadınlara:
'Araplarla Çıkmayın'
İsrail’de Hahamların 'Yahudi Olmayanlara Ev
Kiraya Vermeyin' çağrısından sonra 27 hahamın eşi bir mektup yayınlayarak,
Yahudi kadınlara Arap erkeklerle çıkmamaları çağrısında bulundu. Haham eşlerinin
yayınladığı mektupta, Arap erkeklerle çıkan Yahudi kadınların eziyet çekeceği
iddia ediliyor ve Araplar’ın çalıştığı yerlerde çalışmamaları da isteniyordu.
İsrailli bazı bakanlar ve insan hakları örgütleri, bu son mektubu da ırkçılık
suçlamasıyla kınadı. Ortadoğu barış görüşmelerinin canlandırılması çabalarının
yoğun olduğu bir dönemde bu tarz mektupların İsrailli Yahudilerle azınlıktaki
Araplar arasında gerginliği arttırmasından kaygı duyuluyor.
40 İranlı Yahudi Gizlice İsrail'e Nakledildi
MOSSAD'ın ülke nüfusunu artırmak maksadıyla
yurtdışındaki yahudileri İsrail'e getirme çabalan devam ediyor. Bilinen en son
operasyon Aralık 2007'de İranlı 40 kadar Yahudi, gizli bir operasyonla İsrail’e
nakledildi. Telaviv Ben Gurion havaalanında adı açıklanmayan üçüncü bir ülkeden
getirilen uçaktan inen yeni göçmenler daha önce İsrail’e göçeden aile üyeleri
tarafından karşılandı. Göçmenlere ayrıca, yeni yaşam kurabilmeleri için 10’ar
bin Dolar para verildi.
Operasyona Amerika merkezli bir Hristiyan yardım
örgütü mali destek verdi. Evanjelik mezhebine bağlı bu Hristiyan örgüt, tüm Yahudilerin
İsrail’e döneceği yönündeki İncil kehanetini gerçekleştirmeye çalışıyor.
Dünyadaki Yahudilerin İsrail’e dönmesinden sorumlu Yahudi Dairesi adlı kuruluş,
son grubun, İran’da 1979 devriminden bu yana dönen en kalabalık ekip
olduğunu belirtiyor. Bu yıl içinde 200’den fazla İranlı Yahudi İsrail’e göç
etti. Bu rakam da önceki yıllara oranla bir rekor olarak görülüyor.
Ortodoks Yahudiler İsrail devletinin devamlılığını sağlamak için aile
başına ortalama 6 çocuk yapsalar da, istatistikler 2025’de İsrailli Arapların
sayılarının Yahudileri geçeceğini gösteriyor. Yani istatistikler doğru çıkarsa,
Yahudi İsrailliler azınlık konumuna düşecek ve 2025 de yapılacak bir Knesset
oturumunda çoğunluğu Arap milletvekilleri İsrail Devletinin, "Yahudi
devleti" olduğu şerhini Anayasa'dan çıkarabilecek. İsrail hükümeti,
ülkedeki yabancı işçi sayısını kayda değer şekilde azaltmayı hedefliyor. İsrail
nüfusunun büyük bölümü, dünyanın dört bir yanından gelen göçmenlerden oluşuyor.
Bu göçmenlerin büyük bölümü de Yahudi. Kimi İsrailliler'e göre, Yahudi olmayan
yabancı işçiler, ülkenin Yahudi karakterine zarar veriyor. İsrail gizli servisi
MOSSAD'ın, yurtdışındaki Yahudileri İsrail'e gelmeye ikna edebilmek maksadıyla
bulundukları ülkede güvende olmadıklarını hissettirmek için ölümlü sabotajlar
düzenlediği biliniyor.
Kaynak: Turquie Diplomatique - OCAK 2012
[1]
Ezra Danin ve Giresun
Giresun'u dolaşırken, Yusuf Ziya Ortaç'ın naklettiği bir anı
düşüyor aklıma: 1950'lerde Türkiye’yi köylerine kadar dolasan İsrail Dışişleri
Bakanlığı danışmanı Ezra Danin (sağda), Giresun'da olduğu bir gece, pencereden
Karadeniz'e vurmuş olan mehtabını seyrederken Ankara'daki bir
büyükelçiye telefon eder. Danin, telaş içinde uyanan dostuna şöyle der:
"Seni niçin uyandırdım biliyor musun? Kutsal kitapların yazdığı cenneti buldum da ondan...”
(Kaynak THY yayını organı Skylife dergisi, Ağustos 2000 sayısı)
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar