Kunût Duası Hakkında
Kunût’tan maksat, namazda kıyama tahsis edilmiş bir yer ve
zamanda dua etmektir. Kunût sözlükte, “Allah’a itaat ve dua etmek, ona kullukta
bulunmak.” manasındadır. Ayrıca onun diğer bir anlamının da namazda kıyâmda
durmak olduğu belirtilmiştir.[1]
Hadîslere ve tabakât kitaplarına baktığımız zaman, Hz. Peygamber’in kunût
duasını, hem dua etmek niyetiyle, hem de beddua etmek niyetiyle okuduğunu
görmekteyiz. Bu da göstermektedir ki, kunût, “dua etmek anlamına geldiği
gibi, beddua etmek” anlamına da gelebilmektedir. Kunûtun kelime manasını bu
şekilde açıkladıktan sonra bu kavramın ıstılahi manasına geçebiliriz. Vitir
namazında kunût duası okunmasıyla ilgili hadîsler sened bakımından sahîh olarak
nitelendirilmiştir.
Mezhepler tarafından, Hz. Peygamber’in kunût duasını hangi
namazda/namazlarda, ne zaman, ne şekilde okuduğu ve bazı namazlarda bu duanın
okunmasının nesh edilmesi meselesi tartışılmıştır. Bu tartışmalar yapılırken de
hadîsler kullanılmış ve mezhepler kendi görüşlerine uygun hadîsleri kabul
ederken diğer hadîsleri tev’il yoluna gitmişlerdir. Çünkü bu konuyla ilgili
hadîsler sened bakımından sahîh kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla sened
bakımından sahîh olarak kabul edilen tearuz halindeki hadîslerin birbirleriyle
uzlaştırılması için bazı çözüm önerileri ortaya konmuştur. Bunlardan en
önemlisi ise ‘nesh’ konusudur. Hz. Peygamber’in sabah namazında kunût duası
okumasıyla ilgili bir icmadan bahsedilmiştir; ama bunun nesh edilmesiyle ilgili
ihtilaflar da zikredilmiştir.[2]
Şüphesiz ki, sadece bu konuyla ilgili hadîsleri incelemeye kalksak ikinci bir
tez ortaya çıkar; ama biz konumuz gereği sadece vitir namazında kunût duasını
incelemeye gayret edeceğiz.
İbn Humam (861/1457), kunût duasıyla ilgili üç
konudaki ihtilaftan bahsetmiştir;
1)
Vitir namazında kunût duasının rükûdan önce mi yoksa rükûdan sonra mı
okunacağı,
2)
Vitir namazındaki kunût duası, senenin her gününde mi okunur, yoksa
sadece Ramazan ayının son on beş gününde mi okunur,
3)
Vitir namazından başka bir namazda kunût okumak gerekli midir?[3]
Hanefîler’e göre kunût duası sadece vitir namazına tahsis
edilmiş bir duadır. Sabah namazında okunmasına gelince; Hz. Peygamber, Bi’ru
Mâ‘une olayından sonra, orada, ashâbı şehit edenlere beddua etmek için bir
ay veya kırk gün boyunca kunût duasını her farz namazdan sonra okumuş; ama daha
sonra bu duayı okumayı bırakmıştır. Böyle bir uygulamaya dayanarak, Hanefî
usulcüler bu duanın nesh edildiğini savunmuşlardır. Şâfiîler’e göre ise sabah
namazında kunût duası okunması nesh edilmemiş ve Hz. Peygamber ölünceye kadar
kunût duasını okumayı sürdürmüştür. Onlara göre vitir namazında kunût duasının
okunmasını emreden veya Hz. Peygamber’in vitir namazında kunût duası okumasıyla
ilgili açık bir rivâyet bulunmadığı için onlar sadece Ramazan ayının son on beş
günü, vitir namazında kunût duası okumaktadırlar.
İbn Ömer’e göre sabah namazında kunût duası okunması
bidattır. Hz. Peygamber kunût duasını, Bi’ru Mâ‘une olayının
müsebbipleri olan “Ri’l, Zekvân ve Asiye” kavimlerine beddua etmek için,
namazlarda rükûdan sonra bir ay boyunca okumuştur; ama daha sonra bunu terk
etmiştir. Bu da göstermektedir ki, farz namazlardan sonra kunût duasının
okunması nesh edilmiştir. Her ne kadar bazıları farz namazların dördünde kunût
duasının okunmasının nesh edildiğini savunsa da bu görüş mezhep taassubuyla
söylenmiş bir görüştür. Kunût duasının farz namazlarda okunması nesh edildiği
gibi onun rükûdan sonra okunması da nesh edilmiştir.[4]
Bi’ru Mâ‘une faciası Uhud savaşından dört ay sonra Safer/4
Temmuz 625 senesinde meydana gelen ve 68 müslümanın şehit edildiği bir olaydır.
Hz. Peygamber (s.a.v), Necd ahalisinden, Beni Âmîr kabilesine İslamı tebliğ
için davetçiler göndermiş ve bu davetçiler Mâ‘une kuyusu yakınlarında şehit
edilmişlerdir. Bu olay Arapların âdetlerine de aykırı bir şekilde gerçekleşmiştir.
Bu olayın Hz. Peygamber’i büyük bir infiale sürüklemesinden bahsedilmiştir.[5] Bu
ifade belki aşırı bir ifade olabilir; ama bu olayın gerçekleştiği zamanı ve
şekli düşündüğümüz zaman, Hz. Peygamber’in üzüntüsünü ve o kavimlere bedduasını
anlamdırabiliriz. İbn Kesîr (774/1373), Hz. Peygamber’in bu olaydan sonra bir
ay boyunca sabah namazında o kavimlere beddua ettiğini söylemiştir.[6]
İbnu’l-Cevzi (597/1200) de sabah namazında kunût okumanın terk edildiği
görüşündedir.[7]
Bu konuyla ilgili birinci bölümde zikrettiğim Hasan b. Ali
(49/669) rivâyetinin değerlendirilmesine gelince; bu rivâyetin hasen olduğu
söylenmiştir.[8]
Hadîsin zahirine göre kunût duası senenin hepsinde okunması gereken bir duadır.
Nitekim bu, Hanefîler’in görüşüdür. Şâfiîler’in Ramazan ayının son yarısında
okunması gerektiğiyle ilgili görüşü ise, sahâbeden bazılarının bu görüşü
savunmuş olmalarına binaendir. İbn Ebî Şeybe (235/834), rükûdan sonra kunût
duası okunmasıyla ilgili rivâyette tek kalmıştır. Sabah namazında rükûdan sonra
kunût okuyan ashâbın, Hz. Ebû Bekir (13/634), Hz. Osman (35/656) ve Hz. Ali
(40/660) olduğu zikredilmiştir.[9]
Vitir namazında kunût duasının ne zaman okunacağına
gelince, vitir namazında kunût duası, sahâbenin de çoğunluğunun uygulamasında
olduğu gibi rükûdan önce okunması gerekmektedir. Rükûdan sonra kunût duasının
okunması konusu ise, Hz. Peygamber (salla'llâhü aleyhi ve sellem), sabah
namazında kunût duası okuduğu zaman bunu rükûdan sonra gerçekleştirmiştir.
Dolayısıyla vitir namazında kunût duası rükûdan önce okunması gerekli olan bir
duadır.[10]
Hz. Hasan rivâyetindeki kunût duası, Zebîdî’ye göre sabah
namazında okunan ve Şâfiîler’inde okumaya devam ettikleri duadır.[11]
Kanûci ise hangi kunût duasının okunacağıyla ilgili Hz. Hasan hadîsinden başka
hadîs olmadığını ifade etmiştir.[12]
[13] [14]
Vitir namazında, Hanefîler tarafından okunan kunût duası,
‘Abdürrezzâk, İbn Ebî Şeybe ve Beyhakî’de (458/1066) yer almaktadır. Diğer
hadîs kaynaklarında ise bu şekilde bir dua yoktur. Bu duayı burada zikretmemin
sebebi, kaynaklarda kunût duası bölümünde sadece Hasan b. ‘Ali’den rivâyet
edilen dua nakledilmektedir. Dolayısıyla biz de birinci bölümde Hz. Hasan’dan
nakledilen rivâyeti zikretmeyi uygun bulduk. Bu bölümde ise Hanefîler
tarafından okunmakta olan duanın kaynağını da tespit etmenin konumuza açıklık
getirmek açısından faydalı olacağını düşünmekteyiz. Şunu ifade etmek isteriz
ki, tespitlerimize göre kaynaklarda bu duanın geçtiği rivâyetler merfu olmayıp
ya mevkûf ya da maktu olarak niteleyebileceğimiz haberlerdir.
Kunût duasıyla ilgili yukarıda zikretmiş olduğum
kaynaklarda yaklaşık olarak 25 rivâyet yer almaktadır. Bu rivâyetlerden sadece
ikisi (yukarıda verdiğim rivâyetlerde) vitir namazında okunduğu açık olan
rivâyetlerdir. Diğer rivâyetlerde ise kunût ya mutlak olarak zikredilmiş veya
sabah namazında okunduğu ifade edilmiştir. Bu rivâyetlerin hepsinde ortak
özellik merfu olmamalarıdır. Bu rivâyetlerin sened bakımından
değerlendirilmesinde karşımıza râvîlerin isimlerinin mutlak olarak zikredilmesi
yani râvîleri tespit etmemizi sağlayacak herhangi bir veri olmaması sebebiyle
ve de bu kaynakların açıklandığı şerhler, vb. dökümanlar olmadığı için
râvîlerden sadece mukayyet olarak zikredilenleri ‘cerh ve ta’dil’ açısından
değerlendirmeye çalışacağız.
Muhammed b. Fudayl, kaynaklarda sika olduğu
zikredilir kendisi meşhur bir hadîsçidir. Kendisinden birçok hadîs rivâyet
edilmiştir. ‘Atâ’ b. Sâ‘îb’le arasında hoca öğrenci ilişkisi vardır. ‘Atâ’ b.
Sâ‘îb de sikadır. Ebû ‘Abdurrahman es-Sülemi, İbn Abdilber (463/1071) onun tâbiînden,
sika ve kıraat imamlarından biri olduğunu söylemiştir.[15] İbn Ebû Şeybe’deki rivâyet
sened bakımından sahîh gibi görünmektedir. Ancak İbn Ebî Şeybe, bu rivâyette
tek kalmıştır. Burada karşımıza iki sorun çıkmaktadır.
1)
Merfu hadîslerin dışındaki rivâyetlerin mezheplere göre delil oluş
biçimleri,
2)
Rivâyetlerin sahîh olsa bile tek bir kaynakta zikredilmesinin veya tek
bir şekilde gelen rivâyetlerle ihticac derecesi.
Kunûtun kelime manasının dua etmek olduğu
daha önce belirtilmişti. Dolayısıyla kunûttan maksat dua etmek ise burada
mezheplerin değişik şekillerde kunût duası okuması anlaşılabilir. Ancak bizim
için önemli olan, Hz. Peygamber’in hangi duayı okumuş olduğudur. Burada da Hz.
Hasan rivâyetinin hadîs kriterleri açısından tercih edilebilir olduğu görülür.
[1] İBN MANZÛR, Lisanu’l-arâb, II,
73; FİRÛZÂBÂDÎ, el-Kâmûsûl-muhît, I, 202
[3] SEHÂRENFÛRÎ, Bezlu’l-mechûd, VII, 240-243
[4] ‘AYNÎ, Umdetü’l-kârî, III,
418-423
[5] ÖNKAL, Ahmed, “Bi’ru Mâ‘une” md, DİA, VI, 195-196; Bi’ru
Mâ‘une olayı için bk. SARIÇAM, İbrahim, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, Ankara
2000, D. İ. B. Y, s. 180
[6] İBNU’L-KESÎR, es-Siret, III, 139;
el-Bidâye, IV, 71
[7] İBNU’L-CEVZÎ, el-Muntazîm, X, 76
[8] MÜBÂREKFÛRÎ, Tuhfetü’l-ahvezî,
II, 482-487
[9] AZÎMÂBÂDÎ, ‘Avnu’l-ma’bûd, IV,
300-310
[10] SUYÛTÎ, DİHLEVÎ, Şerh’ü-Süneni İbn
Mâce, I, 83
[11] ZEBÎDÎ, a.g.e, III, 236-248
[12] KANÛCÎ, ‘Avnu’l-bârî, II, 99
[13] ‘ABDÜRREZZÂK, el-Mûsânnef, III,
116
[14] İBN EBÎ ŞEYBE, el-Mûsânnef, VI, 89
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar