Print Friendly and PDF

İSLAM TARİHİNDE İŞKENCE (EMEVİLERE KADAR)

 


Hazırlayan: Çiğdem ASİLER

GİRİŞ

Tarih boyunca inançları yüzünden birçok birey-toplum işkenceye maruz kalmıştır. Yahudilerin Babil ve Filistin’de; Hristiyanların ise Roma İmparatorluğu döneminde birtakım işkencelere uğradıkları gibi Mekke döneminde de Müşrikler Müslümanlara işkenceler yapmıştır.

Mekke’de İslamiyet’in aleni bir şekilde yayılmasına bağlı olarak Müslümanların sayısının artması Mekkelileri bir hayli rahatsız etmiştir. Bu sebeple Mekkeliler öncelikle alay ve hakaret dönemi ile Müslümanları yıldırmaya çalışsa da bir sonuç alamamış ve daha da ileriye giderek baskı ve zulümlerini savaş boyutuna taşımışlardır. Hz. Peygamber dönemi boyunca yapılan işkenceler onun vefatıyla dört halife döneminde de devam etmiştir.

Hz. Ebu Bekir dönemi bir takım isyan hareketlerinde, İran ve Bizans’la yapılan mücadelelerde işkenceler uygulanmıştır. Akabinde Hz. Ömer’in halifeliği döneminde de Farslılarla mücadelelerde işkenceler görülmüştür. Hz. Osman dönemine bakıldığında ise yönetim ile ilgili problemlerde ve sahabeye karşı tutumlarda işkenceye rastlanır. Hz. Ali’nin halifeliği döneminde ise Hz. Osman’ın kanını talep eden gruplarla yapılan mücadelelerde işkenceler uygulanmıştır.

Çalışmamızı ilk kaynaklara dayandırarak anlattık. Tezi hazırlama süresince: Salim b. Zekvan (ö. 70/689); es-Sire, Zühri (ö. 124/742); el-Meğazi (İlk Dönem İslam Tarihinde Savaşlar), İbn İshak (ö. 151/768); Kitabü’s-Siyer ve’l-Meğazi (Hz. Peygamberdin Hayatı ve Gazveleri), Vakıdi (ö. 207/823); Kitabü’l-Meğazi (Hz. Peygamberdin Savaşları), İbn-i Hişam (ö. 218/833); Siret-i İbn-i Hişam (Hz.Peygamber in Hayatı), Minkari (ö. 212/827); Vak’atu Sıffın (Sıffîn Savaşı), Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam (ö. 224/838); Kitabü’l-Emval (İlk Dönem Ekonomi Yönetimi), İbn Sa’d (ö. 230/845); Kitabü’t-Tabakati’l-Kebir, İbn Kuteybe (ö. 276/889); el-İmame ve’s Siyase (Hilafet ve Siyaset), Belazuri (ö. 279/892-893); Fütuhu’l-Büldan (Ülkelerin Fetihleri), Ensabü’l-Eşraf (Hz. Peygamber’in (sav) Hayatı ve Şahsiyeti), Ebu Hanife Ahmed ed-Dineveri (ö. 238/895); el-Ahbaru’t-Tıval (Eskilerin Haberleri), Taberi (ö. 310/923); Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, İbn Hibban (ö. 354/965); es-Siretü’n- Nebeviyye ve Abaru’l-Hulefa (Hz. Peygamber ve Halifeler), İbnü’l Esir (ö. 630/1233); İslam Tarihi el-Kamil Fi’t-Tarih Tercemesi, İbn Kesir (ö. 774/1373); el-Bidaye ve’n-

Nihaye adlı eserler fazlasıyla istifade ettiğim ilk kaynaklardır. Ayrıca hadis kitabı olarak da Buhari’nin Sahih-i Buhari ve Tercemesi kullandığım önemli kaynaklar arasında yer almaktadır. Bu kaynakların yanı sıra Çağdaş kaynaklardan da Mevdudi; Tarih Boyunca Tevhid ve Hz. Peygamber (sav)’in Hayatı, Muhammed Hamidullah; İslam Peygamber ’i, Asım Köksal; İslam Tarihi Mekke-Medine Devri, Hüseyin Algül; İslam Tarihi, Martin Lings; İlk Kaynaklara Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, Emile Dermenghem; Hz. Muhammed’in Hayatı, Mehmet Azimli’nin Dört Halifeyi Farklı Okumak adlı eserler de en çok kullandığım başlıca araştırmalar oldu.

BİRİNCİ BÖLÜM MEKKE DÖNEMİ

İŞKENCE

İşkence sözlükte birine yapılan eziyet, maddi ve manevi cefa anlamına gelmektedir.[1] Farsça da işkence ve eziyet; şikence olarak adlandırılmaktadır.[2] İşkence başka bir ifadeyle birine maddi ve manevi yapılan aşırı eziyet, aşırı gerginlik, sıkıntılı durum, azap demektir.[3] Arapça’da işkence; azap, ta’zib, müsle, zulüm, eziyet gibi anlamlara gelmektedir. İşkence, insanlık tarihi kadar uzun bir geçmişe sahiptir. Tarihin hemen hemen her döneminde işkence uygulanmıştır. Kur’an da bazı peygamberlerin işkenceye maruz kaldıklarından bahsetmiştir. Mekke’de İslam dininin aleni hale gelmesiyle Hz. Peygamber ve Müslümanlar kavimleri tarafından her türlü baskı ve işkenceye maruz kalmıştır.[4]

Mekke’de İslam’a davet öncelikle ferdi[5] olup gizli bir şekilde üç yıl boyunca yapılmıştır.[6] Hz. Peygamber İslam’ı açıkça ilan emri gelene kadar bu şekilde devam etmiştir.[7] [8] Bu dönemde Mekkelilerin Müslümanların üzerinde eziyet bağlamında fazla 8 bir etkisi olmamıştır; sadece Mekkeliler onları küçümseyerek alay etmiştir.

Hz. Peygamber ile birlikte Müslümanlar da ibadetlerini gizli bir şekilde yaparlardı. Bunun temel sebebi Mekkelilerin namaz kılan Müslümanlara sözlü ve fiziksel saldırıda bulunmasıdır.[9] Hz. Peygamber ve diğer Müslümanlar, namaz kılmak için bir gün vadiye gittiklerinde Müslümanlardan Tuleyb b. Umeyr ve Hatıp b. Amr namaz kılarken İbnü’l-Esda ve İbnü’l-Gaytala ismindeki müşriklerin saldırılarına maruz kalarak taşlandılar.[10]

Bir rivayete göre Hz. Peygamber, Kâbe avlusunda Müslümanlarla birlikte namaz kılması büyük bir kargaşaya sebep olmuş ve bu kargaşada Haris b. Ebi Hale öldürülmüştür. Böylelikle ilk şehit olan sahabi Ebu Hale olmuştur. Bu olaydan sonra Sa’d b. Ebi Vakkas: “Bir yıl boyunca Müslümanlığımızı gizledik ve namazlarımızı evlerde, kapılar kapalı olarak ya da şehrin etrafındaki dağ geçitlerinde kıldık.” dedi.[11] Yine bir gün Müslümanlar gizlice namaz kıldıkları bir vakitte Mekkeliler tarafından yakalandı.[12] Onları gören Ebu Süfyan b. Harb ve Ahnes b. Şarik adlı müşriklerdir.[13] Müslümanlara hakaret edip,[14] küfrettiler,[15] taşladılar.[16] Birbirlerini öldürecek gibi mücadele ettiler. Sa’d b. Ebi Vakkas eline aldığı deve kemiği ile müşriklere saldırdı ve birinin kafasını yaraladı. Bu olay İslam uğruna dökülen ilk kan oldu.[17]

Mekkeliler Ebu Talip’in yanına gittiler. Ebu Talip’e: “Kardeşinin oğlu, ilahlarımıza sövüyor, dinimizi eleştiriyor, bizi akılsızlıkla itham ediyor, babalarımıza sapık diyor. Ya onu bize saldırmaktan vazgeçirirsin ya da onunla bizim aramıza girmezsin, onun işini bitiririz. Sen de bizim gibi ona muhalifsin.” diyerek yeğenini korumamasını istediler. Ebu Talip Mekkelilerin bu çıkışlarından dolayı onlara yumuşak üslup kullandı.[18] Ancak Ebu Talip, Mekkelilerin söylemlerine aldırmadan Hz. Peygamber’i himaye etmeye devam etti. Hz. Peygamber, İslam’ı yaymaya devam ettiği için Mekkeliler bu duruma öfkelenerek Ebu Talip’in yanına tekrar gittiler bu defa onunla daha da sert konuştular:

Aramızda yüksek bir şerefin ve itibarlı bir mevkiin var. Bununla birlikte yeğenini bu halde bırakmayacağız. Ya onu yok edeceğiz ya da o ilahlarımıza küfretmekten, atalarımıza sövmekten, dinimizi eksik ve kusurlu bulmaktan vazgeçecek. Dilersen bizimle savaş, dilersen onu terk et. Biz sana durumu bildirdik. Sana düşman olmaktan ve seninle harp etmekten kaçındık. Kanaatimize göre tek çıkar yol budur.

Durumunu iyice düşün. Sonra kararını bize bildir.[19]

Ebu Talip Mekkelilerin sert uyarılarını Hz. Peygamber’e anlattı. Hz. Peygamber, oldukça kararlı bir şekilde: “Güneşi sol elime ayı da sağ elime koysan yine de bu davadan vazgeçmem” dedi.[20]

Önce alayla başlayan işkence süreci daha sonra fiziksel boyuta ulaştı. Onların alaylarına karşı, “Sana emrolunanı açıkça ortaya koy; putperestlerden yüz çevir! Alay edenlere karşı Biz sana yeteriz; onlar, Allah’ın yanında bir başka ilah daha edinirler; yakında ne olduğunu öğrenecekler.”[21] ayetiyle Hz. Peygamber’e destek verildi. Bu ayetle kast edilen müşrikler As b. Vail, Haris b. Tulatıla, Esved b. Muttalip, Esved b. Abd Yeğus ve Velid b. Muğire’dir.[22] Mekkeliler ayrıca kendi kabileleri içinde yaşayan Müslümanları dinlerinden vazgeçirmek amacıyla hapsetti, dövdü, aç-susuz bırakarak onlara işkence uyguladı. Müslümanlardan bazıları ise baskılar sonucunda eziyetlere dayanamayıp dinlerinden döndüler.[23]

HABEŞİSTAN’A HİCRET

Müslümanların sayısının günden güne artmasından dolayı Mekkeliler öfkeleniyordu. Bu yüzden onlara karşı daha acımasızca davranmaya işkenceleri arttırmaya başladılar.[24] Daha önce yapmadıkları eziyetleri yaptılar.[25] Onları hapsederek dinlerinden vazgeçirmeye çalıştılar.[26] Hz. Peygamber, Mekkelilerin işkencelerinden amcası Ebu Talip tarafından korunduğu için[27] ona pek bir şey yapamıyorlardı.[28] Fakat kölelerin ve asabiyeti güçlü olmayanların kendilerini himaye edecek kimseleri yoktu. Müslümanların maruz kaldığı baskı ve işkencelerden kurtulmak için Habeşistan’a hicret etmeleri gündeme gelince [29] şu ayetler nazil oldu:

Ey iman eden kullarım! Benim arzım geniştir. O halde yalnız bana ibadet edin. Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz. İman edip salih amel işleyenlere cennette altlarından nehirler akan hususi yerler hazırlarız. Onlar orada ebedi kalırlar. Böyle amel edenlere ne güzel mükâfattır. Onlar ki, sabreder ve yalnız Rablerine tevekkül ederler. Nice canlı hayvan vardır ki rızkını arkasına yüklemez. Allah onlara da size de rızk veriyor. O Semi’dir, Âlim’dir.[30]

Bunun üzerine Müslümanlar hicret ettiler.[31] Konuyla ilgili olarak benzer şekilde şu ayetler de o dönemde nazil oldu. Bu ayetlerde başka yerlere göç edilebileceğini ancak göç etmeden önce sabırlı davranılmasından[32] bahsedilmektedir:

Kendilerine zulüm yapıldıktan sonra Allah yolunda hicret edenleri elbette dünyada güzel bir şekilde yerleştiririz. Ahiret mükâfatı ise şüphesiz daha büyüktür. Eğer iman etmeyenler bunu bilseler![33]

Deki: “Ey iman eden kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada güzel davrananlara, iyilik yapanlara, güzel, iyi (bir karşılık) vardır. Allah’ın yarattığı yeryüzü, geniştir. Sadece sabredenlere sevapları sonsuz ödenir.[34]

Müslümanların hicret etmeleri bize dini alanda insanların baskı gördüğünü göstermektedir.[35] Habeşistan’a göç etmeyen Müslümanlar da dinlerini on yıl gizleyerek korku içinde Mekke’de kalmışlardır. On yıl geçtikten sonra Müslümanlara Medine’ye hicret etmeleri emri gelmiştir.[36]

Habeşistan’a hicret eden Müslümanlar, Mekkelilerin Hz. Peygamber’e inandığı haberini aldıklarında kendi yurtları olan Mekke’ye geri dönmek için hareket ettiler. Fakat yolda bunun gerçek olmadığını öğrendiler.[37] Ancak tekrar Habeşistan’a geri dönemediler.[38] Mekke’ye girmekten korkan Müslümanlar ya gizlice ya da Mekkeli birisinin himayesinde şehre girebildi. Osman b. Maz’un Velid b. Muğire’nin, Ebu Seleme b. Abdülesed, Ebu Talip’in,[39] Hz. Osman, Ebu Uhayha Said b. As b. Ümeyye’nin, Ebu Huzeyfe b. Utbe, babasının himayesinde Mekke’ye girebildi.[40] Fakat Osman b. Maz’un, Hz. Peygamber’in ve diğer Müslümanların karşılaştığı işkenceleri görünce şöyle dedi:

Allah’a yemin olsun ki, arkadaşlarım ve ailem Allah yolunda oldukları için çeşitli eza ve belalara maruz kalırken, müşrik bir adamın himayesi altında olduğum için benim emniyet içinde gezip dolaşmam ve bana onların uğradıkları eza ve belaların isabet etmemesi, benim için büyük bir eksikliktir.[41]

Osman b. Maz’un ile Lebid b. Rebia Kureyş meclisine gittiler. Orada bulunanlardan biri Osman b. Maz’un gözüne vurdu. Gözü aldığı darbeden dolayı morardı.[42] Sa’d b. Ebi Vakkas, Osman b. Maz’un’a vuran kişinin burnunu kırarak karşılık verdi.[43]

Habeşistan’dan dönen Müslümanlara yapılan işkenceler tüm hızıyla devam ediyordu. Abdullah b. Süheyl hapsedildi,[44] Seleme b. Hişam, kardeşi Ebu Cehil tarafından dövüldü, aç susuz bırakılıp hapsedildi.[45] Müslümanlar Mekke’de kaldıkları süre boyunca işkencenin boyutu da artıyordu.[46] Yapılan baskı ve zulmün giderek artması neticesinde Habeşistan’a ikinci kez hicret ettiler.[47] Mekkeliler yola çıkan Müslümanları yollarından döndürmek için yoğun çaba sarf ettiler.[48]

3 YIL BOYKOT

Daha önce temas ettiğimiz gibi Mekkeliler Ebu Talip ile görüşerek durumu çözmeye çalışsalar da başarılı olamadılar. Çünkü Hz. Peygamber onların yaptığı tekliflerin hepsine kapalıydı ve düşüncesinde de direnç gösteriyordu.[49] İslam dininin yayılması, Hz. Hamza ve Hz. Ömer’in İslam dinine girmesi, Müslümanların Habeşistan’da iyi muamele görmesi[50] ve Kâbe’de açıkça namaz kılmaya başlamalarından dolayı rahatsız olan Mekkeliler toplandı.[51] Bunun üzerine Haşimoğulları ve Muttaliboğulları, Hz. Peygamber’i Mekkelilere teslim etmemek için[52] Şi’bu Ebi Talip denilen mahalleye götürdüler.[53] Böylece Mekkelilerin Hz. Peygamber’i öldürme fikri uygulanamamış oldu.[54]

Mekkeliler, Müslümanların bu davranışı üzerine Haşimoğulları ve Abdülmuttaliboğullarıyla ticaret yapmamaya ve kız alıp vermemeye dair yazılı bir anlaşma yaptılar.[55] Ayrıca bu süreçte onlarla aynı mekânda bulunmayacaklar ve konuşmayacaklardı.[56] Mekkeliler bu kabilelerle anlaşma şartlarına bağlı kalacaklarına dair birbirlerine söz verdiler[57] [58] ve Hz. Peygamber’i teslim edene kadar Haşimoğulları ve Abdülmuttaliboğullarıyla barış anlaşması yapmayacaklardı.

Mekkelilerin baskıları her geçen gün daha da artarak devam ediyordu. Öyle ki Ebu Talip mahallesinde bu kabileleri kuşatma altına alıp onların bulundukları yerden dışarı çıkmalarına izin vermiyorlardı.[59] Sadece panayırdan panayıra bulundukları yerden çıkabiliyorlardı.[60] Fakat bu dönemde bile Mekkeliler onları rahat bırakmayarak takip ediyorlardı. Bir şey satın almak istediklerinde Mekkeliler onlardan önce davranarak satın alacakları metayı alıp fiyatını arttırırlardı. Velid b. Muğire: “Kimi bir yiyecek satın alırken görürseniz, fiyatını arttırın. Kimin yanında para yoksa nakit ödemek üzere borçlandırın.” derdi.[61] Eğer esnaflardan birinin onlara bir şey sattıklarına şahit olurlarsa satıcıya hakaret ve tehdit edip onları döverlerdi.[62]

Boykot süresince inanlar büyük sıkıntılara maruz kaldılar. Dışarıdan birinin onlara yardım etmesine bile izin verilmiyordu.[63] Örneğin; bir gün Hâkim b. Hizam yanında yiyecek taşıyan biriyle Ebu Talip mahallesinde yaşayan halası Hz. Hatice’ye giderken önüne Ebu Cehil çıktı ve yiyecek götürmesine mani olduğu gibi onları tehditlerle korkutmaya çalıştı. Ebu’l Bahteri: “Halasının kendisine emanet ettiği yiyeceğini, ona götürmesine mani mi oluyorsun?” dese de Ebu Cehil onun yiyecek götürmesine karşı çıktı. Bunun üzerine Ebu’l-Bahteri deve kemiği ile Ebu Cehil’in başını yarıp, onu ayağının altında çiğnedi.[64]

Boykot yıllarında insanlar açlıktan dolayı sıkıntılı günler yaşamışlardır. Bu sıkıntılı günlere örnek vererek durumun vahametini ortaya koymak istiyoruz. Kadının biri uzun zaman önce kesilmiş kurban derisini bulmuş karnını doyurmak düşüncesiyle onu almış ve bu duruma çok sevinmiştir.[65] Sa’d b. Ebi Vakkas ’da gece dışarı çıktığında yerde deve derisi görüp almış ve bu deriyle üç kez karnını doyurmuştur.[66] Açlıktan dolayı çocukların çığlıkları Ebu Talip mahallesinin dışından bile duyuluyordu. Sabah olduğunda Mekkeliler bir araya gelerek birbirlerine çocuk seslerini duyup duymadıklarını sorarlardı. Bazıları bu olaydan memnun olurken, bazıları bu durumdan oldukça rahatsızdı.[67]

Sonuç olarak Mekkeliler Müslümanlara karşı alay, hakaret, fiili işkencelerden sonra boykot kararıyla daha fazla baskı ve eziyet yapmışlardır.[68] Bu karar toplumsal baskının zirvesi olmuştur.[69] Aslında Mekkeliler boykottan önce de Müslümanlara baskı, eziyet ve işkence yapmışlardır fakat hiç biri yazılı olmamıştır.[70] Hz. Peygamber ile yanındakiler çok zor bir yaşam geçirmiştir. Bu durum üç yıl boyunca devam etmiş[71] ve bu süreçte insanlar bitkin düştükleri gibi hayatını kaybedenler de olmuştur.[72] Boykot sadece Haşimoğulları ve Abdülmuttaliboğullarına uygulansa da diğer Müslümanlar Mekkelilerden baskı, eziyet ve işkence görmeye devam etmiştir.[73]

TAİF

Hz. Peygamber, Mekkelilerin baskı ve zorbalıklarından amcası Ebu Talip tarafından korunurken[74] amcasının ölmesiyle[75] Mekkelilerin baskılarından dolayı kendisini himaye edebilecek kabile aramaya başlamış[76] ve bu amaçla Ta’if’e gitmiştir.[77] Taif’i seçmesinin sebebi İslam’ı anlatabileceği ve kendisini koruyabilecek yer olma ihtimalindendir.[78]

Hz. Peygamber, Taife gittiğinde halka İslam dinini anlattı ve kendisini himaye etmelerini istedi. Fakat onlar Hz. Peygamber’in söylediklerini kabul etmedikleri gibi Onu yalancılıkla suçladılar.[79] Taifliler, Hz. Peygamber’e: “Senin kavmin ve hemşerilerin seni istemediler ve davetini kabul etmediler; sen de bize geldin öyle mi? Vallahi biz, (senin davetini) onlardan daha sert bir şekilde reddeder ve daha fena karşılık veririz.” dediler.[80] Taiflilerden bir kişi bile Hz. Peygamber’e inanmadı. Ayrıca onlar, Taifli gençlerin Müslüman olmalarından korktukları için Hz. Peygamber’i Taiften kovdular.[81]

Hz. Peygamber, Taiflilerin kendisine inanmayacağını anlayınca olayın Mekkelilere duyurulmamasını istedi fakat onlar bu teklifini de reddettiler.[82] Dahası ayak takımı ve köleleri[83] yönlendirilerek; Hz. Peygamber’e küfrettirip onu dövdürdüler.[84] Taiflilerin bu saldırılarından dolayı Hz. Peygamber’in ayakları yaralanıp kanamıştı.[85] Acılar içinde kıvranan Hz. Peygamber atılan taşlardan dolayı yere düştüğünde, her seferinde onu kaldırıp taşlamaya devam etmişlerdir.[86] Bu noktada azatlısı Zeyd b. Harise, Hz. Peygamber’i onlardan korumaya çalışsa da onun da başı yaralanmıştır.[87] Hz. Peygamber kendisini Taiflilerin saldırılarından koruyabilmek için Mekkeli Utbe b.

Rebia ve Şeybe b. Rebia’nın bağına sığınmak zorunda kalmıştır. Hz. Peygamber oradaki gölgelikte oturarak[88] [89] Allah’a şöyle dua etmiştir: “Ey Rabbim! Güçsüzlüğümü, çaresizliğimi, insanlara karşı küçük düşmemi sana havale ediyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi, ey zayıfların Rabbi! Beni kime bırakıyorsun?

Sonuç olarak Hz. Peygamber Taiften ümidini kesip Mekke’ye geri dönmek istemiş fakat kimse onu himaye altına almamıştır. Nihayet Mut’im b. Adi’nin himayesiyle Mekke’ye girebilmiştir.[90] [91] [92] Bu olaydan sonra Mekkelilerin Hz. Peygamber’e olan düşmanlıkları artmış, Hz. Peygamber ise hac mevsimi geldiğinde diğer Arap kabilelerinden kendisini himaye etmelerini istemiş ve İslam dinini anlatmaya devam 91 etmiştir.

İŞKENCE EDENLER

Mekkelilerin bütün uyarılarına rağmen Hz. Peygamber, İslam dinini anlatmaktan vazgeçmemiştir. İslamiyet’in gün geçtikçe yayılmasına öfkelenen Mekkeliler kendi kabileleri içinde yaşayan Müslümanlara çeşitli işkenceler yaparak onları dinlerinden vazgeçirmeye çalışmışlardır.

İslam dinine, Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karşı kin besleyen, düşmanlık yapan Mekkeli liderlerin isimleri şöyledir: Amr b. Hişam, Ebu Leheb, Ubeyd b. Abd Yeğus, Amr b. Talatıla, Velid b. Muğire, As b. Vail, Ümeyye b. Halef, Ubey b. Halef, Ebu Kureyş b. Fakih, Ebu Kays b. Eslet, el-Hasıyn, İbnü’l-Haris b. Sa’id, Saib b. Safiyy, Esved b. Abd’il-Esed, As b. Sa’id, Utbe b. Rebia, Şeybe b. Rebia, Ebu Süfyan b. Harb, Ebu’l-As b. Hişam, Ukbe b. Ebi Muayt, Ebu’l-Asda Hüzeli, Hakem b. Ebi’l-As, Adiyy b. Cebr, Ram’a b. Esved,[93] Esved b. Abd Yeğus, Haris b. Kays, Ebu Kays b. Fakih, Nadr b. Haris, Münebbih b. Haccac, Nebih b. Haccac, Züheyr b. Ebi Ümeyye, Adi b. Hamra, Ebü’l-Bahteri el-As b. Hişam, İbnü’l-Esda’dır.[94]

Müslümanlara karşı baskı ve eziyet uygulayan Mekkeliler ise; Ebu Leheb, Ukbe b. Ebi Muayt, Hakem b. Ebi’l-As, Adiyy b. Hamra’dır.[95] Ebu Cehil, Ebu Leheb, Ukbe b. Ebi Muayt, Hz. Peygamber’in hem komşusu hem de en büyük düşmanlarındandır.[96]

Şimdi Müslümanlara karşı alay, hakaret, baskı ve işkence uygulayan Mekkelilerin isimlerini vererek daha kapsamlı bir şekilde müşriklerin Müslümanlara karşı yapmış olduğu işkenceleri anlatmak istiyoruz:

Amr b. Hişam (Ebu Cehil)

Amr b. Hişam, İslam’ın ve Müslümanların en azılı düşmanlarındandır.[97] Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karşı yaptığı kötülüklerle nam salmıştır. Ebu Cehil ismi de Müslümanlar tarafından kendisine verilmiştir. Müslümanlara karşı acımasızca davranarak onlara eziyet etmiştir.[98] Her fırsatta İslam dinine karşı çıkmış, hem sözlü hem de fiili saldırılarda bulunmuş ve İslamiyet’in yayılmasına mani olmak için elinden gelen bütün kötülükleri yapmıştır.[99]

Ebu Cehil’in Müslümanlara karşı davranışları onların maddi durumuna göre değişiklik gösterirdi. Zengin ve soylu Müslümanı akılsızlıkla suçlayıp ona hakaret eder; tüccar ise mallarının satılmasına engel olacaklarını söyleyip tehditler savurur; eğer Müslüman fakir ve kimsesizse onu döver, ona eziyet ederdi.[100]

Ebu Cehil, Medine’ye hicret etmiş olan üvey kardeşi Ayyaş b. Rebia’nın Müslüman olmasına öfkelendiği için onu kandırarak Mekke’ye götürüp[101] yüz sopa vurmuş[102] sonra da onu iple sımsıkı[103] bağlayıp hapsetmiştir. Ebu Cehil tarafından işkenceye maruz kalan, dövülen, aç susuz bırakılarak hapsedilen diğer bir Müslüman Seleme b. Hişam’dır.[104] Velid b. Velid de Müslüman olduğu için yakalanıp zincirlenmiştir.[105] Hz. Peygamber şöyle dua etmiştir: “Allah’ım! Seleme b. Hişam’ı, Ayyaş b. Ebu Rebia’yı, Velid’i ve hiçbir çareye gücü yetmeyen ve (hicret için) hiçbir yol bulamayan Müslümanların zayıflarını kurtar.”[106]

Velid b. Velid Mekkelilerin zulmünden kurtulmuştur. Hz. Peygamber, Ayyaş b. Rebia ve Seleme b. Hişam’ın durumunu Velid b. Velid’e sorduğunda o, onların baskı altında olduklarını, ayakları pranga ile birbirlerine bağlı olduğunu söylemiştir.[107] Hz. Peygamber bu olayı işittikten sonra bazı Müslümanları gönderip Ayyaş’ı Mekke’de hapsedildiği yerden kurtarmıştır.[108]

Ebu Cehil tarafından işkenceye maruz kalan diğer bir Müslüman Abdullah b. Mesud’dur. Onu İslam dininden vazgeçirebilmek için göğsüne tarakla vurmuş[109] ve dövmüştür.[110]

Ebu Cehil, Hz. Peygamber’e karşı da eziyet ve işkence uygulamıştır.[111] Özellikle boykot kararının alınmasında Mekkelilerle birlikte hareket etmiş hatta Hz. Peygamber’in öldürülmesi planının içinde de yer almıştır.[112] Şimdi de Ebu Cehil tarafından Hz. Peygamber’e uygulanan işkencelere örnek verelim:

Ebu Cehil bir gün: “Vallahi şayet Muhammed’i namaz kılarken görürsem (ayaklarımla) onun boynunu çiğneyeceğim.” dedi. Hz. Peygamber’in namaz kıldığını öğrenince: “Ey Muhammed! Senin namaz kılmanı yasaklamadım mı?” dedi. Hz. Peygamber, Ebu Cehil’i itip kakarak yanından uzaklaştırmaya çalıştı. Hz. Peygamber’in bu hareketi üzerine Ebu Cehil: “Ben Batha halkının en izzetlisi olduğum halde beni itip kakıyor ve tehdit mi ediyorsun?” dedi.[113] Bu olaydan sonra:

Namaz kılarken kulu namazdan men edeni- yani Ebu Cehil’i- gördün mü? Söyler misin, ya o kul-yani Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) hidayet yolunda ise! Biz Zebanileri çağıracağız, o da taraftarlarını- yani aşireti ve birlikte oturup kalktıklarını- çağırsın![114] ayeti indi.

Konuyla ilgili olarak “Allah’ın kulu O’na ibadet etmek için kalktığı zaman nerdeyse cinler etrafında üst üste yığılıyorlardı.”[115] ayeti indi. Bu ayet Ebu Cehil ve yandaşlarının her türlü engellemelerine, tehditlerine rağmen Hz. Peygamber’in namaz kılmaya devam ettiğini göstermektedir.[116] [117]

Ebu Cehil’in, Hz. Peygamber’e uygulamak istediği işkencelerden bir diğeri de 117 Hz. Peygamber secdedeyken başını taşla ezmek idi. Bunu dillendirip tehdit etse de Haşimoğullarının tepkisinden çekindiğinden bu işten vazgeçmiştir.[118]

Yine bir gün Ebu Cehil, Safa’da Hz. Peygamber’i görünce küfredip hakaret etmiştir. Onur kırıcı hareketlerde bulunan Ebu Cehil’e karşı Hz. Peygamber tek kelime etmemiştir. Fakat olaya şahit olan Abdullah b. Cüd’an et-Teymi’nin cariyesi Hz. Peygamber’in maruz kaldığı eziyetleri amcası Hamza b. Abdülmuttalib’e anlatmıştır. Hamza duyduklarından dolayı öfkeli bir şekilde Ebu Cehil’in yanına gitmiş ve elindeki yayı onun kafasına vurup yeğenine yaptığı muamelenin aynısını kendisine de yapmasını isteyerek adeta meydan okumuştur. Bu hadiseyle beraber Hamza Müslüman olmuştur.[119] Hz. Hamza’nın da Müslüman olmasıyla Mekkeliler Hz. Peygamber’e pek bir şey yapamamıştır.[120] Böylece İslam dini hızla yayılmaya başlamıştır.[121]

Hz. Peygamber, Hüzeyl kabilesinden Amr isimdeki bir adamı İslam dinine davet etti. Fakat Ebu Cehil hemen adamın yanına giderek Hz. Peygamber’in söylediklerini yalanladı. Bunun üzerine adam, Ebu Cehil’in dediklerine inandığı için İslam dinine girmedi.[122]

Hz. Peygamber, Ebu Cehil’in davranışlarından dolayı “Kim Ebu Cehil’e Ebü’l- Hakem derse Allah’tan af dilenmesini gerektirecek bir hata işlemiş olur.” dedi.[123] Ebu Cehil, Müslümanlara eziyet ettiği için Hz. Peygamber: “Her ümmetin bir firavunu vardır. Bu ümmetin firavunu da Ebu Cehil’dir.” demiştir.[124] Gerek Müslümanlara gerekse de Hz. Peygamber’e karşı eziyet ettiği için Kur’an da Ebu Cehil hakkında birçok ayet inmiştir. “Bir zamanla sana, ‘Rabbin, insanları (bilgisiyle) kuşatmıştır’ demiştik. O sana gösterdiğimiz riyayı ve Kur’an’da söz konusu edilen lanetli ağacı sırf insanlar için imtihan aracı yaptık.”[125] Buradaki lanetli ağacın anlamı “mezmur, kınanmış” diye tabir edilir. Bu ayet ise Ebu Cehil hakkındadır.[126]

Ebu Leheb

Peygamberliğin üçüncü yılında:[127] “Önce en yakın akrabalarını uyar.”[128] ayeti indi. Bu ayetten sonra:

Sana emrolunanı açıkça ortaya koy; putperestlerden yüz çevir! Alay edenlere karşı Biz sana yeteriz; onlar, Allah’ın yanında bir başka ilah daha edinirler; yakında ne olduğunu öğrenecekler.[129] ayeti indi.

Hz. Peygamber: “Anladım ki, ben uyarmaya kendilerinden kötülük gördüğüm kavmimden başlamalıydım.” dedi. Hz. Peygamber, bunun üzerine akrabalarını ve kendi kavmini uyarmak amacıyla yemek tertip etmeye karar verdi. Yemeğe Abdülmuttaliboğullarıyla beraber Ebu Talip ve Ebu Leheb de katıldı. Yemekler yenildikten sonra Hz. Peygamber konuşmaya başlayacağı sırada Ebu Leheb kalabalığa:[130]

İşte bunlar senin amcaların ve amcaoğullarındır. İstediğini söyle! Namazı bırak!

Şunu bil ki, senin kabilenin Araplara asla gücü yetmez. Sana sahip çıkmaya en layık olan kimseler ailen ve babanın oğullarıdır. Şayet işine bakarsan bu onlar için Kureyş boylarının kendilerine saldırmasından, Arapların onlara el uzatmasından daha kolaydır. Ey kardeşimin oğlu! Babasının çocukları, senin getirdiğin şeyden daha kötü bir şey getiren birini asla görmedim.[131] dedi.

Hz. Peygamber amcasının bu sözleri karşısında sessiz kaldı.[132] Hz. Peygamber yemek davetinde umduğunu bulamayınca ertesi gün yine yemek tertip etti. Yemekler yenildikten sonra Hz. Peygamber: “Ey Abdülmuttaliboğulları! Allah’a yemin olsun ki size getirdiğimden daha iyisini getirmiş hiçbir Arap genci bilmiyorum. Ben size dünya ve ahiretle ile ilgili bir şey getirdim.” dedi.[133] Hz. Peygamber’in konuşmasından sonra Ebu Talip:

Bizim arzu ettiğimiz şey, sana yardımcı ve destekçi olmak; nasihatine kulak vermek ve sözünü tasdik etmektir. İşte bunlar atanın oğulları, bir araya toplanmışlar. Ben sadece onlardan biriyim. Ancak şu var ki, vallahi senin istediğin şeye onlar içinde en hızlı koşan benim. Sana emredilen şeyi yerini getir! Vallahi seni korumaya ve savunmaya devam edeceğim. Ancak Abdülmuttalib’in dinini terk etme konusunda nefsimi itaatkâr bulmuyorum. Nihayet onun üzerinde öldüğü dine bağlı olarak öleceğim. [134] dedi.

Ebu Talip’in bu sözlerinden sonra orada bulunanlar da sert konuşmadılar. Ebu Leheb orada bulunanların aksine sert bir tavırla:

Ey Abdülmuttaliboğulları! Vallahi bu kötü bir vaziyettir. Sizden başkası onun elini tutmadan önce siz onun ellerinden tutun! (Dediğimi yapmadığınız takdirde) onu (başkasına) teslim ettiğiniz zaman zillete düşersiniz. Onu teslim etmeyip de korursanız o zaman siz öldürülürsünüz.[135] dedi.

Ebu Leheb küstahça laflar söylemeye devam edip kalabalığı dağıtmıştır.[136] Hz. Peygamber, yemek hadisesinde başarılı olamayınca tekrar kendi kavmini uyarmak için Sefa tepesinde Mekkelilere seslenmiştir. Mekkeliler de Hz. Peygamber’in yanına giderek: “Sana ne oluyor ey Muhammed?” dediler. Hz. Peygamber: “Şimdi şu dağın tepesinde bir ordu var, desem bana inanır mısınız?” dedi. Onlar, “Elbette inanırız, bize göre sen töhmet altında biri değilsin, senin yalan söylediğini asla görmedik.” dediler.[137] [138] Hz. Peygamber:

Ey Beni Abdülmuttalib, Ey Beni Abdülmenaf, Ey Beni Zühre! (Kureyşten birçok boyu saydı.) Ben şiddetli bir azap hususunda sizleri uyarıyorum. Allah, en yakın akrabamı uyarmamı istedi. Sizler ‘la ilahe illallah’ demedikçe sizin için ne bu dünya da bir menfaate ne de ahirette bir kısmete kefil olabilirim. dedi.

Hz. Peygamber’in bu sözlerinden sonra: Ebu Leheb: “Ellerin kurusun bizi bunun için mi çağırdın?” dedi.[139] Eline aldığı taşı Hz. Peygamber’e atmak istemiştir.[140] Bunun üzerine “Ebu Leheb ’in iki eli kurusun, kurudu da.”[141] ayetinin tamamı inmiştir.[142]

Ebu Leheb, Müslümanlara karşı acımasızca davranmış ve her fırsatta Hz. Peygamber’i yalanlayıp ona işkence etmiştir.[143] Hz. Peygamber’in kapısının önüne pislik bırakarak ona eziyet etmiştir. Bir gün Hz. Peygamber’in kapısına pislik ve kokmuş şeyler bırakırken Hz. Hamza onu görmüş bunun üzerine pislikleri alıp Ebu Leheb ‘in başına atmıştır. Bu olaydan sonra Ebu Leheb böyle şeyleri kendi yapmasa da

başkasına yaptırmıştır.[144] Neticede İslam’a davetin ilk gününden beri Ebu Leheb her zaman Hz. Peygamber’in karşısında olmuştur.[145]

Ömer b. Hattab

Ömer b. Hattab, İslam dinine girmeden önce Müslümanlara karşı acımasızca davranarak onları dinlerinden vazgeçirmeye çalışmıştır.[146] Ömer b. Hattab’ın İslam’a karşı tutumunun oldukça sert olduğunu şu sözler göstermektedir: “Hattab’ın eşeği Müslüman oluncaya kadar Müslüman olmaz.” [147]

Ömer b. Hattab’ın Müslüman olmasıyla ilgili çeşitli rivayetler vardır. Bu rivayetlerden ilki şöyledir; Ömer b. Hattab kılıcını kuşanmış bir halde Hz. Peygamber’i bulmak için yola çıkmıştır. Yolda giderken kız kardeşinin ve eniştesinin de Müslüman olduğu öğrenmiş ve öfkeli bir şekilde kardeşinin evine gitmiştir. Kardeşi hemen Kur’an yazılı olan kâğıdı saklamıştır.[148] Ömer, kardeşinden kâğıdı istese de o, ona vermemiştir. Bunun üzerine sayfayı bulabilmek için evi altını üstüne getirmiştir. Kâğıdı bulduktan sonra kardeşinin kafasına vurup onu yaralamış,[149] [150] eniştesini de sıkıca tuttuktan sonra yere yatırıp ayaklarıyla çiğnemiştir. Kız kardeşi kocasını kurtarmak istemiş fakat o da yüzünden yaralamıştır. Ömer, sonra kardeşinin durumuna üzülmüş, tekrar kâğıdı istemiştir. Ömer, okuduğu ayetten etkilenip Müslüman olmuştur.

Bu rivayete göre Hz. Ömer’in kılıç alıp Hz. Peygamber’i öldürmek için yola çıkması pek mümkün gözükmediği söylenebilir.[151] Çünkü Ebu Talip’in himayesinde olmadığı dönemde bile Mekkeliler, Hz. Peygamber’i öldürmeye cesaret edemedikleri için her kabileden bir genç seçip onu ortadan kaldırmayı düşünmüşlerdir.[152]

Hz. Ömer’in Müslüman olması ile ilgili bir diğer rivayet de şöyledir; Ömer b. Hattab, akşamüzeri dışarı çıkmıştır. O sırada Hz. Peygamber’in namazda okuduğu ayeti duyduğunda gönlü ferahlamıştır. Bundan dolayı Hz. Ömer’in Müslüman olduğu aktarılır.[153] Dozi, Hz. Ömer’in bu vakte kadar Kur’an’ı hiç mi duymadığını söyleyerek bu rivayeti eleştirir. Ahmed Hilmi, Dozi’yi bu sözlerinden dolayı cahillikle suçlar. İnsanın psikolojisi gereği aynı şeyleri sürekli görmesine rağmen onu önemsemezken her gün gördüğü şeyin dikkatini çekebileceğini belirtir. Aynı şekilde bir şiirin, kötü okunduğunda dikkat çekmediğini ancak hitabeti kuvvetli biri tarafından okunduğunda insanı etkileyebileceğini vurgular. Yine Hz. Ömer’in de Kur’an-ı kimden dinlediğinin çok önemli olduğunu söyler. O dönemde İslam dini gizli olduğu için Kur’an’ı bir müşrik tarafından dinlemiş olma ihtimalinin yüksek olduğunu savunur.[154]

Azimli ’ye göre; Hz. Ömer’in Müslüman olmasıyla ilgili ikinci rivayet daha uygundur. Çünkü Kur’an’ın insan üzerindeki tesirinin güçlü olduğunu savunur.[155] Ayrıca Müşrik olan Velid b. Muğire, Hz. Peygamber’in okuduğu Kur’an’ın etkisinde kalmıştır.[156]

Hz. Ömer, Müslüman olduğunu açık bir şekilde Kâbe’de söylemesi üzerine Mekkelilerin saldırılarına maruz kalmıştır.[157] O, Müşriklerden Utbe’yi yere yatırıp yumruklamış sonra da parmaklarını onun gözüne sokmuştur.[158] Hz. Ömer, Mekkelilerin bu saldırısından başka eziyet görmemiştir.[159]

Esved b. Abd Yeğus

Esved b. Abd Yeğus, Hz. Peygamber’le alay eden Mekkelilerden biriydi. Müslümanları gördükleri zaman: “Kisra ve Kayser’in mülklerine varis olan yeryüzünün kralları size geliyor.” der onlarla alay ederdi. Hz. Peygamber’e karşı da: “Ey Muhammed! Bugün gökyüzüyle görüştün mü? diyerek dalga geçerdi.[160]

Haris b. Kays

Haris b. Kays, Hz. Peygamber’e karşı alay edici sözler söyleyip ona eziyet eden Mekkelilerden biriydi. Haris b. Kays: “Muhammed kendini ve ashabını, onların öldükten sonra dirileceklerini vaat ederek aldattı. Vallahi bizi sadece zaman ile günlerin ve olayların geçmesi helak eder.” der[161] ve Hz. Peygamber’e inanmadığını da söylerdi.[162]

Velid b. Muğire

Hz. Peygamber’e karşı alay eden diğer bir müşrik Velid b. Muğire’dir.[163] Velid b. Muğire ve yandaşları panayır günlerinde Arap kabileleri, Hz. Peygamber’i kendilerine sorduklarında ağız birliğine varmak için bir araya geldiler. Hz. Peygamber’in kâhin, mecnun, şair, sihirbaz olduğunu söylediler. Velid b. Muğire, Hz. Peygamber’e en uygun ismin sihirbaz olduğuna karar verdi ve böylece Arap kabileleri Hz. Peygamber’i sorduklarında onun sihirbaz olduğunu söyleyeceklerdi.[164] Müşrikler bu görüşmeden sonra Hz. Peygamber’in sihirbaz olduğunu Mekke’de haykırdılar.[165]

Mekkeliler, Hz. Peygamber hakkında yalan yanlış laflar söyleyerek insanları İslam’dan ve Hz. Peygamber’den uzaklaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlardı.[166] Bunun üzerine Velid b. Muğire hakkında:

Tek olarak yaratılıp, kendisine geniş servet ve gözü önünde duran oğullar verdiğim, kendisi için (nimetleri önüne) serdikçe serdiğim o kimseyi bana bırak! Üstelik o, (nimetlerimi) daha da arttırmamı umuyor. Asla, (ummasın)! Çünkü o, bizim ayetlerimize karşı olabildiğince inatçıdır. Ben onu sarp bir yokuşa sardıracağım! Zira o, düşündü, taşındı, ölçtü biçti. Canı çıkasıca, ne biçim ölçtü biçti! Sonra, canı çıkasıca tekrar (ölçtü biçti); nasıl ölçü biçtiyse! Sonra baktı. Sonra kaşlarını çattı; suratını astı. En sonunda kibrini yenemeyip sırt çevirdi de: ‘Bu (Kur’an), dedi, olsa olsa (sihirbazdan öğrenilip) nakledilen bir sihirdir. Bu, insan sözünden başka bir şey değil’ ben onu sekara (cehenneme) sokacağım.[167] ayet indi.

Velid b. Muğire ve diğer müşriklerle ilgili yaklaşık yüz dört kadar ayet inmiştir.[168] Velid b. Muğire ve iki oğlu da Hz. Peygamber’i yalanlayarak ona eziyet etmiştir. Ubey, Hz. Peygamber’e çürümüş kemiği ufalayıp nasıl dirilteceğini alaycı bir üslupla sorması üzerine[169] “O bu çürümüş kemikleri diriltecek kimdir?”[170] ayeti inmiştir.

As b. Vail

As b. Vail, Hz. Peygamber’le alay eden müşriklerden birisidir.[171] Hz. Peygamber’in oğlu Kasım vefat ettiği için Hz. Peygamber’in soyunun kesik olduğunu söylemiş ve onunla alay etmiştir. Bu olaydan dolayı Kevser suresi 108/3 ayeti nazil olmuştur.[172] [173] Ayrıca güçsüz ve kimsesiz olan Müslümanlara karşı acımasızca 173 davranmıştır.

As b. Vail’in Habbab b. Eret’e borcu vardı. Habbab, borcunu istediği zaman İslam dinini reddetmesi karşılığında ona borcunu ödeyeceğini söylemiştir.[174] Bu olay üzerine: “Baksana şu ayetlerimizi inkâr edip ‘Mutlaka malım mülküm de olacak, çoluk çocuğum da olacak! diyen adamın haline’!”[175] ayeti nazil olmuştur.

Nadr b. Haris

Nadr b. Haris, Müslümanlara ve Hz. Peygamber’e karşı eziyet eden ve onları yalanlayan müşriklerden birisidir.[176] Mekkeliler indinde itibarını kaybetme korkusundan dolayı Hz. Peygamber’e psikolojik baskı uygulamıştır.[177] Hz. Peygamber’in söylediği sözlerden daha güzel sözler söyleyeceğini belirterek onunla alay etmiştir. Hakkında toplam sekiz ayet inmiştir.[178] Kur’an’da: “Ayetlerimiz ona okunduğu zaman: ’Öncekilerin masalları ’der.”[179] Bu ayetin yanı sıra şu ayetlerde Nadr b. Haris hakkında nazil olmuştur:

“Hani bir zaman da onlar; ‘Ya Rabbi, eğer bu Kur’an senin tarafından gelmiş hak bir kitap ise hemen üzerimize gökten taş yağdır yahut bize acı bir azap ver’ demişlerdir.”[180]

“Bir de o kâfirler alayla şöyle dediler: ’Ey bizim Rabbimiz, bizim azap payımızı hesap günü gelmeden çabuklaştır.”[181]

“Öyle insanlar vardır ki, hiçbir bilgiye dayanmaksızın Allah hakkında tartşıp durur.”[182] [183]

Nadr b. Haris, Bedir savaşında esir alındı; Hz. Peygamber’in emri üzerine boynu 183

vurulmuştur.

Nebih ve Münebbih b. Haccac

Nebih ve Münebbih b. Haccac, Hz. Peygamber’e karşı eziyet eden müşriklerdendir. Hz. Peygamber ile karşılaştıklarında: “Allah senden başka (peygamber olarak) gönderecek birini bulamadı mı? İşte şurada senden daha yaşlı ve daha zengin biri var!” der, ayrıca Hz. Peygamber’in mecnun olduğunu söyleyerek onunla alay edelerdi.[184]

Züheyr b. Ebi Ümeyye

Züheyr b. Ebi Ümeyye, Hz. Peygamber’i yalanlayan, onun getirdiği her şeyi reddeden ve onu eleştiren kişilerden birisidir.[185]

Ukbe b. Ebi Muayt

Ukbe b. Ebi Muayt, Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karşı eziyet veren kişilerden birisidir.[186] [187] Ayrıca Hz. Peygamber’in en azılı düşmanıdır. Ukbe, eziyet etmek için sepetin içine dışkı doldurup Hz. Peygamber’in kapısına bırakırdı. Onun bu hareketini Tuleyb b. Umeyr görünce onun kafasına vurup, kulaklarını çekti. Sonra da sepeti, Ukbe nin boynuna taktı.

Ukbe b. Ebi Muayt’ın uyguladığı diğer bir eziyet de; secdede olan Hz. Peygamber’in sırtına deve işkembesi bırakmasıdır.[188] Bu olay onun nefesini kesti.[189] Yine bir gün secdede iken Hz. Peygamber’in boynuna bastı ve bu olaydan dolayı Hz. Peygamber, gözünün çıkacağını zannetti.[190]

Esved b. Muttalib

Esved b. Muttalib, kendisi gibi İslam düşmanı olan arkadaşlarıyla beraber işaretleşir, alkış tutar, ıslık çalardı böylece hem Müslümanlarla hem de Hz. Peygamber’le alay ederdi.[191] Bunun üzerine:

Suç işleyenler dünyada iman edenlerle alay edip durdular. Müminler yanlarından geçerken kaş göz işareti yaparlardı. Ailelerine döndükleri zaman da alay ederek eğlenirlerdi. Müminleri gördükleri zaman: işte bunlar sapıklardır derlerdi. Hâlbuki onlar müminlere gözcü olarak gönderilmiş değillerdi.[192] ayeti nazil olmuştur.

Hz. Peygamber’e karşı alaycı bir tavırla:

Ey Muhammed gel seninle ortak olalım. Sen bizim putlarımıza tap, bizde senin mabuduna tapalım. Eğer neticede bizim putlarımız hak çıkarsa sen de kazanmış olursun. Senin mabudun gerçek çıkarsa biz de kazanmış oluruz. dedi.[193]

Bunun üzerine:

De ki: Ey kâfirler! Ben sizin ibadet ettiklerinize (putlara) tapmam. Siz de benim ibadet etmekte olduğuma (Allah’a) ibadet ediciler değilsiniz. Zaten ben sizin tapmış olduklarınıza tapan değilim. Siz de (hiçbir zaman) benim ibadet ettiğime ibadet ediciler değilsiniz. Sizin dininiz (batıl inancınız) size, benim dinim de banadır.[194] ayeti nazil olmuştur.

Tu’ayme b. Adi

Tu’ayme b. Adi, Hz. Peygamber’e karşı eziyet eden, onu yalanlayan Mekkelilerden birisidir. Bedir savaşında esir alındı ve Hz. Hamza onun kafasını vurdu.[195]

Ebu Süfyan b. Haris

Ebu Süfyan b. Haris, Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karşı sert davranarak onları hicvetmiştir. Ayrıca İslam dinine karşı çıkmış ve Müslümanlara da eziyet etmiştir.[196] Yaklaşık yirmi yıl boyunca Müslümanları hicveden şiirler yazmıştır.[197]

Ebu Süfyan b. Harb

Ebu Süfyan b. Harb. Hz. Peygamber’i dininden vazgeçirmek için tekliflerde bulunmuştur. Mekkelilerle bir olup Hz. Peygamber aleyhinde plan kuranlar arasında 198 yerini almıştır.

Ebu Süfyan, Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karşı doğrudan işkence uygulamamıştır. Fakat Müslümanlara karşı eziyet edenlerle birlikte hareket etmiştir. Mekkelilerin Hz. Peygamber’e uyguladığı eziyetlere ve işkencelere ses çıkartmamış herhangi bir müdahalede de bulunmamıştır.[198] [199]

Rükane b. Abd Yezid

Rükane b. Abd Yezid, Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karşı kin besleyen müşriklerdendir.[200] Rükane, güçlü bir yapıya sahipti. İslam dinine girmedi ve Hz. Peygamber’in sihirbaz olduğunu söyledi.[201]

Ümeyye b. Halef ve Übey b. Halef

Ümeyye b. Halef ve Übey b. Halef, Hz. Peygamber’e eziyet edip onu yalanlayan müşriklerdendir. Übey, bir gün çürümüş bir kemiği ufaladıktan sonra Hz. Peygamber’e: “Ey Muhammed! Sen Rabbinin bu kemiğe hayat vereceğini mi iddia ediyorsun?” dedi.[202] Bunun üzerine “O bu çürümüş kemikleri diriltecek kimdir?”[203] ayeti nazil oldu. Übey bununla da yetinmeyerek Hz. Peygamber’in yüzüne tükürmek istedi fakat başarılı olamadı. Bu kişinin Übey değil Ümeyye b. Halef olduğunu söyleyenler de vardır.[204]

Ümeyye b. Halef, İslam düşmanlarından birisidir. Kaş göz işareti yaparak Müslümanlarla alay ederdi.[205] Ümeyye b. Halefin bu davranışlarından dolayı Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı (el, kaş ve göz işaretiyle) eğlenmeyi ve ayıplamayı adet edinen her kişin vay haline.”[206] ayeti nazil oldu.

Mut’im b. Adi

Müslümanlara karşı dil uzatan diğer bir müşrik de Mut’im b. Adi’dir.[207] Mekkeliler arasında Hz. Peygamber’e karşı en az eziyet eden kişidir. Ancak diğer müşrikler gibi o da İslam dinini reddediyordu. Mut’im, Bedir savaşından önce öldü.[208]

Ebu Uhayha

Ebu Uhayha; “Muhammed’i bırakın, ona saldırmayın! Onun söylediği gerçek ise o, Kureyş’ten başkalarının değil bizim içimizdendir. Şayet o yalancı biriyse önce Kureyş onun karşısına dikilir.” derdi. Ayrıca Hz. Peygamber hakkında: “O, semadan aldıklarını söylüyor” derdi. Bir gün yanına Nadr b. Haris geldi. Ona: O, ilahlarımıza hakaret ediyor; atalarımızın cehennemlik olduğunu iddia ediyor; kendisine tabi olmayan kişiyi azapla tehdit ediyor.” dedi. Ebu Uhayha bu sözlerden etkilenerek Hz. Peygamber’e düşmanlığını açıkça söyleyip, onu eleştirdi.[209]

Malik b. Tılatıla

Malik b. Tılatıla da diğer müşrikler gibi Hz. Peygamber’le alay ederdi.[210] [211]

İŞKENCE EDİLENLER

Hz. Peygamber, Mekkelilerin bütün uyarılarına rağmen İslam dinini anlatmaktan vazgeçmiyordu. İslamiyet’in gün geçtikçe yayılması Mekkelileri çileden çıkartıyordu. Bunun üzerine kendi içlerinde yaşayan Müslümanlara çeşitli işkenceler yaparak 211 dinlerinden vazgeçirmeye çalışıyorlardı.

Müslümanlığı kabul edip ve bunu gizlemeyenlerin sayısı yedi kişiydi. Bu isimler: Hz. Peygamber, Hz. Ebu Bekir, Bilal, Habbab b. Eret, Suheyb b. Rumi, Ammar b. Yasir ve annesi Sümeyye idi.[212]

Mekkelilerin Müslümanlara karşı davranışları onların maddi durumuna göre farklılık gösterirdi. Müslüman eğer zengin ve itibarlı biri ise onu akılsızlıkla suçlayıp ona hakaret ederler; eğer tüccarsa onun mallarının satılmasına mani olup tehditler savururlardı. Eğer fakir ya da köle ise onları döver[213] ateşte dağlarlar, demir zırhlar giydirerek güneşin altında bekletirler,[214] hapsederler,[215] kadın-erkek demeden boyunlarına ip bağlayarak Mekke’de sokak sokak dolandırıp[216] işkence ederlerdi.[217]

Mekkelilerden işkence gören bir Müslüman çektiği acıdan dolayı ayağa kalkacak gücü kalmazdı. Müslümanlara kendi tanrıları olan Lat ve Uzza’yı kabul edip etmediklerini sorduklarında işkencelerden kurtulmak için Lat ve Uzza’yı kabul ettiklerini hatta Mekkelilerin gösterdiği böcekleri bile Tanrı olarak kabul ettiklerini söylerlerdi.[218] Müslümanlar maruz kaldıkları işkenceler neticesinde bazıları dinden döndü bazıları da bütün yapılanlara katlandı.[219]

Mekkelilerin uyguladığı işkenceler neticesinde sakat kalan hatta ölenler bile vardı.[220] Ammar b. Yasir, Suheyb, Ebu Fükeyhe, Amir b. Füheyre; şuurlarını kaybedene kadar işkence gördüler.[221] Bu olaylara şahit olan diğer Müslümanlar ise İslam dinine daha da bağlandılar.[222] Mekkeliler tarafından işkenceye maruz kalan Müslümanlar hakkında inen ayetler[223] şunlardır:

“Rablerinin rızasını isteyerek sabah akşam O’na dua edenleri yanından kovma! Onların hesabından sana bir şey yok, senin hesabından da onlara bir şey yok ki onları kovasın. Eğer kovarsan zalimlerden olursun.”[224] [225]

“Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, elbette onları dünyada güzel bir şekilde yerleştiririz. Ahiret mükâfatı ise daha büyüktür. Keşke 225 bilselerdi! Onlar, sabreden ve yalnız Rablenne tevekkül eden kimselerdir.

“Sana şüphesiz ki Rabbin, eziyete uğradıktan sonra hicret eden, sonra Allah yolunda cihad edip sabreden kimselerin yanındadır. Şüphesiz Rabbin bundan sonra da çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”[226]

Tezimize Mekkeliler tarafından işkenceye maruz kalan Müslümanların isimlerini ve maruz kaldıkları baskı, şiddet ve işkenceleri izah ederek devam etmek istiyoruz.

Hz. Peygamber salla'llâhü aleyhi ve sellem

Mekkelilerin itiraz ettiği ilk kişi hiç şüphesiz Hz. Peygamber idi. Hz. Peygamber her şeyden önce bir insandı.[227] Mekkeliler, Hz. Peygamber’in çarşı-pazar dolandığını, yemek yediğini yani sıradan bir insan olduğunu söyleyerek kendilerinden bir fark görmediler. Bu yüzden Hz. Peygamber’i eleştirip onun peygamberliğini reddettiler.[228] Ve kâfirler: ‘Bu nasıl peygamberdir? Yemek yiyor ve çarşılarda geziyor. O’nunla beraber nezir olmak için neden bir melek indirilmedi?’ dediler. ‘Yahut O’na bir hazine atılmadı yahut ondan yiyeceği bir bahçesi olmalı değil miydi? dediler. O zalimler ‘siz ancak bir sihre müptela olmuş bir adama tabi oluyorsunuz’ dediler.[229] [230] [231]

Mekkeliler, Hz. Peygamber’e mal, mülk, şöhret hatta hükümdarlık teklifinde dahi bulundular. Fakat Hz. Peygamber, bütün bu teklifleri reddederek kendisinin Allah 230 tarafından gönderildiğini tekrar Mekkelilere hatırlattı.

Mekkelilerin bütün çabalarına rağmen Hz. Peygamber İslam dinini anlatmaktan vazgeçmiyordu. İslamiyet’in gün geçtikçe yayılması Mekkelileri bir hayli 231 telaşlandırıyordu.

Mekkeliler, Hz. Peygamber’e karşı ilk önce sözlü saldırılarda bulunmuş; onun şair, deli, sihirbaz olduğunu söyleyerek alay etmişlerdir.[232] Hz. Peygamber’in deli, şair ve sihirbaz olduğunu söyleyen Mekkelilere cevap olarak: “O halde (Ey Habibim) sen öğüt ve nasihate devam et. Sen Rabbinin nimeti sayesinde ne kâhinsin ne de bir mecnun.”[233] “Müşrikler Peygamber’e dediler ki: ‘Ey kendisine öğüt verici bir kitap indirilen! Şüphesiz ki sen delisin’ dediler.”[234] ayetleri nazil olmuştur.

Mekkeliler, Hz. Peygamber’i yalancılıkla suçlayıp Kur’an’ın melekler değil de şeytanlar tarafından kendisine verildiğini iddia etti.[235] Hz. Peygamber, Mekkelilerin her türlü baskısına rağmen İslam dinini anlatmaktan vazgeçmedi, fakat kavmi tarafından yalanlanması ve reddedilmesi onu bir hayli üzmekteydi.[236]

Hz. Peygamber’le kaş göz işareti yaparak alay eden müşrikler: Esved b. Abd Yeğus, Esved İbnü’l-Muttalib, Velid b. Muğire, As b. Vail, Haris İbnü’t-Talatıla,[237] Ümeyye b. Haleftir.[238] Bunun üzerine: “Arkandan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi ve ayıplamayı adet edinen her kişinin vay haline!”[239] ayeti nazil olmuştur.

Mekkeliler, Hz. Peygamber’le alay ettikleri gibi namaz ve ezanla da dalga geçerlerdi.[240] Hz. Peygamber, Kur’an’ı okumaya başlayınca Mekkeliler gürültü çıkartıp, alkış tutarlardı. Böylece Kur’an’ın dinlenmesine ve anlaşılmasına engel olurlardı.[241] Bunun üzerine: “Kâfirler şöyle dediler: ‘Bu Kur’an’ı dinlemeyin. Onun hakkında lüzumsuz yaygaralar koparın. Olur ki üstün gelirsiniz.”[242] ayeti nazil oldu.

Mekkeli bir adam Hz. Peygamber’in yanına gelip İslam dini hakkında sorular sorduktan sonra Hz. Peygamber’e arkasını gösterdi.[243] Bu hadiseden sonra:

Allah, kâfirlerden bir kısmının kökünü kessin veya onları perişan etsin, böylece bozulmuş bir halde dönüp gitsinler-ki bu işte senin yapacağın bir şey yoktur- yahut (Müslüman olsunlar da) tövbelerini kabul etsin diye (Allah Bedir’de size yardım etti.) Çünkü onlar zalimlerdir.[244] ayeti indi.

Hz. Peygamber, Mekkelilerin baskı ve zulmünden amcası Ebu Talip tarafından korunurken[245] amcasının vefat etmesiyle Mekkelilerin baskı ve eziyetine maruz kaldı.[246] Mekkeliler Hz. Peygamber’e karşı fiili saldırılarda bulunarak küfrettiler, tükürdüler,[247] üzerine toprak serptiler,[248] kapısına kan sürdüler.[249]

Hz. Peygamber’e karşı en çok düşmanlık besleyen ve bazen fiili saldırılarda bulunan kişilerin başında Ebu Leheb, Hakem b. As, Ukbe b. Ebi Muayt, Adiyy b. Hemra ve İbn-i Esda el-Hüzeli vardır.[250] Bu kişiler Hz. Peygamber’in kapısının önüne pislik bırakarak ona eziyet ederlerdi.[251] Hatta Hz. Peygamber ocağa yemek koyduğunda bile tencerenin içine pislik atarlardı.[252] Ebu Leheb ve Ukbe b. Ebi Muayt, işkembeden çıkarılan pislikleri alıp Hz. Peygamber’in kapısına bırakırlardı. Bu yüzden Hz. Peygamber onlara: “Ey Abdümenafoğulları! Bu nasıl komşuluk?” der sonra attıkları pisliği temizlerdi.[253]

Hz. Peygamber’e karşı en çok eziyet veren kişi hiç şüphesiz amcası Ebu Leheb’tir.[254] Eşi Ümmü Cemil’in de kocasından bir farkı yoktu. Birlikte Hz. Peygamber’e karşı düşmanlık yaparlardı.[255] Ümmü Cemil, Müslümanları hicveden şiirler söyleyerek Müslümanlarla alay ederdi.[256] Ebu Leheb’in Hz. Peygamber’e uyguladığı işkencelere örnek vererek konuyu izah edelim:

Hz. Peygamber, çarşı-pazar dolaşıp İslam dinini anlatmıştır. Ebu Leheb de Hz. Peygamber’i sürekli takip etmiş[257] ve sözlerine itibar edilmemesini söyleyerek onu yalancılıkla suçlamıştır. Bir yandan da Hz. Peygamber’e karşı fiili saldırılarda bulunmuş[258] onu taşlamıştır [259] Aldığı darbelerden dolayı Hz. Peygamber’in kaval kemiği[260] ve ayakları kan içinde kalmıştır.[261] Ebu Leheb’in Hz. Peygamber’e karşı davranışlarını örnek alan diğer Mekkeliler de Hz. Peygamber’e karşı baskı ve zorbalıklarda bulunmuş hatta onların kini o kadar büyümüş ki, Hz. Peygamber’in kızının başını yarmışlardır.[262]

Ebu Leheb ile bir olan karısı Ümmü Cemil Hz. Peygamber’in ve ailesinin ayaklarına batması için[263] geçtiği yollara diken attı.[264] Hz. Peygamber, bu eziyetlerden korunmak için kendi evini terk edip başka bir eve taşınmak zorunda kaldı.264 [265] Ebu Leheb ve karısı Ümmü Cemil’in bu davranışlarından dolayı da Kur’an da: “Ebu Leheb’in iki eli kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O, çok yakında alevli bir ateşte yanacak. Odun taşıyıcı olarak ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde karısı da onunla beraber ateşe girecektir.”[266] ayeti indi.

Ümmü Cemil kendisi ve kocası hakkında ayet indiği haberini alınca Hz. Peygamber’in ağzına taşla vuracağını söyledi. Ümmü Cemil, Hz. Ebu Bekir’e: “Ey Ebu Bekir arkadaşın nerede? Bana gelen habere göre o beni hicvetmiş. Vallahi şayet onu bulsam elbette işte bu taş ile onun ağzına vururum. O şunu bilsin ki vallahi ben şair bir kadınım.” dedi.[267]

Ebu Leheb’in iki oğlu da Hz. Peygamber’in kızlarıyla evliydi. Ebu Leheb, oğullarına Hz. Peygamber’in iki kızını boşaması için ısrar etti. Oğulları da babalarının dediklerini yaptı.[268] Ayrıca Hz. Peygamber’in evine gidip İslam dinini kabul etmediğini söyleyerek üzerine yürüdü,[269] yüzüne tükürdü.[270] Bu da yetmez gibi Hz. Peygamber’e saldırıp gömleğini yırttı.[271]

Hz. Peygamber’e karşı eziyet edenlerden biri olan Ebu Cehil[272] Mekke’ye gelen tüccar ve hacıların Hz. Peygamber’le görüşmesine engel olmak için elinden geleni yapmıştır. Hz. Peygamber’e karşı hakaret etmekten ve iftira atmaktan geri kalmamıştır.[273] Ebu Cehil’in Hz. Peygamber’e yapmış olduğu işkenceyi bir alıntıyla anlatmak istiyoruz:

Resulullah (salla'llâhü aleyhi ve sellem), Makam-ı İbrahim’in yanında namaz kılarken, Ebu Cehil yanında oturan arkadaşlarına, “Kim gidip filancalardan, bize (doğum yapmış) devenin eşini getirecek?” dedi. İçlerinden biri kalktı, gitti ve (doğum yapmış) bir deve eşi getirdi. Ona, “Muhammed’i secde ederken gördüğün zaman, onu, iki kürek kemiği arasına koy!” dediler. Adam, Resulullah secdeye vardığı zaman, deve eşini iki kürek kemiğinin arasına koydu. O, secdesini bitirinceye kadar yerinden kımıldamadı. O sırada küçük bir kız çocuğu olan Fatıma yetişti, onu aldı. Resulullah’ın sırtını silmeye başladı. Sonra, Müşriklere doğru yönelip onlara hakaretvari sözler söyledi. Onlar kendilerinden geçercesine kahkaha ile güldüler. Hz. Resulullah namazını bitirdi. Kâbe’ye doğru yönelerek ellerini kaldırdı ve onlara şöyle beddua etti: “Allah’ım! Amr b. Hişam’ı, Utbe b. Rebi’a’yı, Şeybe b. Rebi’a’yı, el-Velid b. Utbe’yi, Umare b. el-Velid’i, Ümeyye b. Halefi ve Ukbe b. Ebu Mu’ayt’ı sana havale ediyorum.”[274]

Hz. Peygamber, Ebu Cehil’e: “Vallahi (bu yaptıklarına) bir son verirsin ya da Allah sana çarpan büyük bir musibeti başına mutlaka indirecektir.” dedi. Hz. Peygamber, Ebü’l-Bahteri’ye başından geçen olayları anlattı. Bunun üzerine Ebu Cehil’in yanına gitti ve onu kırbacıyla dövdü.[275]

Ebu Cehil tarafından Hz. Peygamber’e uygulanan işkence neticesinde onun nefesi kesilmiştir. Hz. Peygamber bu tür işkencelerle neredeyse her gün karşılaşmıştır. Ebu Cehil, Hz. Peygamber’in Kâbe’de ibadet etmesini de yasaklamıştır.[276] Kâbe’de Ümeyye b. Halef, Ebu Cehil ve Ukbe b. Ebi Muayt bir olup Hz. Peygamber’e ve Hz. Ebu Bekir’e saldırmışlardır.[277] Hz. Ebu Bekir, Hz. Peygamber’i korumak istemiş[278] fakat onun da başı yarılmış saçları[279] ve sakalı yolunmuştur. Hz. Ebu Bekir’in sakalları o kadar şiddetli çekilmiştir ki diplerinden kan gelmiştir.[280] [281] İşte bu hadise Mekkelilerin 281 uyguladığı baskıyı ve zorbalıkları anlatmaktadır.

Hz. Peygamber’e karşı en büyük düşmanlık Hicr denilen yerde yapılmıştır. Hz. Peygamber, Kâbe’yi tavaf ederken Mekkelilerin kendisi hakkında konuşmalarından rahatsız olduğu için oradan uzaklaşmıştır. Hz. Peygamber, ikinci kez tavaf ettiğinde yine Mekkelilerin sataşmalarına aldırmadan oradan uzaklaşmıştır. Fakat üçüncü kez aynı muhabbetin devam etmesi üzerine Hz. Peygamber: “Beni dinleyiniz, Ey Kureyş cemaati! Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki ben size boğazlama (kurbanlık) getirdim.” dedi. Bunun üzerine Mekkeliler oradan dağılmıştır. Fakat Mekkeliler ertesi gün yine aynı şekilde Hicr denilen yerde toplanmışlar ve Hz. Peygamber’in geldiğini görünce çevresini kuşatıp yakasından tutmuşlardır. Hz. Ebu Bekir de: “Rabbim Allah diyen bir adamı öldürecek misiniz?” dedi. Hz. Ebu Bekir’in bu sözünden dolayı oradan uzaklaşmışlardır.[282]

Hz. Peygamber’e işkence uygulayan bir diğer Mekkeli Ukbe b. Ebi Muayt’dır. Ukbe, Hz. Peygamber secdede iken cübbesini onun boğazına dolayıp boğmak istemiştir. Ukbe’nin bu eziyetinden dolayı Hz. Peygamber yere düşmüş hatta orada bulunanlar Hz. Peygamber’in öldüğünü düşünmüşlerdir.[283] Yine bir gün Ukbe b. Ebi Muayt, Hz. Peygamber’in yüzüne tükürmüştür.[284]

Ebu Süfyan ve Amr b. As, Hz. Peygamber’i hicveden şiirler söylerlerdi.[285] Amr b. As’ın Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karşı tavrı oldukça sertti.[286] Abdullah b. Ebi Ümeyye de Hz. Peygamber’e düşmanlık besleyenler ve eziyet edenler arasındadır.[287] Hüveyris b. Nukayz da eziyet eden müşriklerden idi. Hz. Fatıma ve Ümmü Gülsüm’ün bindiği deveyi dürtmesi sonucunda ikisinin de yere düşmelerine neden oldu. Bu müşrik Hz. Ali tarafından öldürüldü.[288] Yine Hübeyre b. Ebi Vehb de İslam dinine karşıydı ve Hz. Peygamber’e eziyet verenlerdendi.[289]

Hz. Peygamber, Amir b. Sa’saa kabilesini İslam’a davet etmiştir. Bu kabileler, Hz. Peygamber’e en çok eziyet veren kabile olmuştur. Hz. Peygamber’e karşı taşkınlıkta bulunmuşlar ve onu taşlamışlardır.[290]

Hicret için Müslümanlar yola çıktığında Hz. Peygamber, Hz. Ali, Hz. Ebu Bekir Mekke’de kaldılar. Mekkeliler, Hz. Peygamber’in kaçıp gitmesinden endişelendikleri için bir an önce Daru’n-Nedve’de toplandılar ve Hz. Peygamber’i ortadan kaldırmak için plan kurdular.[291] Mekke’nin önde gelenleri Hz. Peygamber’in zincirlenerek hapsedilmesini ve açlıktan ölmesini istediler. Bazıları ise Hz. Peygamber’in sürgün edilmesini istedi; ancak bu teklif pek olumlu karşılanmadı. Çünkü Hz. Peygamber, gittiği yerde İslam dinini anlatmaya devam edecek ve bir gün güçlenip kendilerine savaş açabilme ihtimalinin yüksek olduğunu düşündükleri için bu fikre sıcak bakmadılar.[292]

Ebu Cehil, her kabileden bir genç seçip o gençler tarafından Hz. Peygamber’i öldürme teklifinde bulundu. Böylece her kabileden soylu biri seçildiği için Haşimoğulları kan talebinde bulunamayacaktı. Ebu Cehil’in teklifi Mekkeliler tarafından kabul gördü. Cebrail, Hz. Peygamber’in yatağında yatmamasını emretti. Hz. Peygamber yatağında Hz. Ali’nin yatmasını istedi. Hz. Peygamber’in yatağını gözleyen Mekkeliler, Hz. Peygamber’e ait olan bürdeyi görünce sabaha kadar kapıda beklediler. Hz. Ali’nin kalktığını görünce öfkelenerek Hz. Ali’yi dövdüler. Mescid-i Haram’a götürüp orada hapsettiler.[293] Mekkeliler, Hz. Ebu Bekir’in evine yöneldiler. Kapıyı açan Esma babasının yerini bilmediğini söylese de Mekkeliler buna inanmadı. Ebu Cehil ya da başka biri Esma’ya tokat atmıştır.[294] Öyle şiddetli vurdu ki kulağındaki küpeler yere düşmüştür.[295] Mekkeliler Hz. Peygamber’in bulunması için ödül olarak 100 deve vereceklerini söylediler.[296] Hiç şüphesiz ki Müslümanlar arasında Mekkelilerin aşağılamalarına, küfürlerine ve işkencelerine en çok maruz kalan kişi Hz. Peygamber olmuştur.[297] [298] [299] Hz. Peygamber aslında şu sözleriyle bize her şeyi anlatmaktadır:

Allah yolunda hiç kimsenin görmediği eziyetler gördüm. Allah yolunda hiç kimsenin korkmadığı kadar korkutuldum. Üzerimizden otuz gün otuz gece geçtiği halde ben ve Bilal’in ciğer sahibi canlı birinin yiyebileceği bir şeyi yoktu. Ancak 298

Bilal in koltuk atında gizlenen yiyecekler hariç.

Bilal b. Rabah

Bilal b. Rabah, Ümeyye b. Halefe köle olarak satılmıştır. Fakat Müslüman olduktan sonra Ümeyye tarafından türlü işkencelere maruz kalmıştır. Bilal, Mekke’de sıcaklığın en yüksek olduğu anda kızgın kumlara yatırılmış ve üzerine büyükçe bir kaya 299 parçası konulmuştur. İslam dininden dönene kadar da bu halde kalması emredilmiştir.

Sıcaklığın bir hayli yüksek olmasından dolayı neredeyse taşların üzerine et konulsa pişebilecek bir durumdaydı.[300]

Bilal’in boynuna ip bağlanmış ve Mekkeli çocuklar tarafından sokak sokak sürüklenmiştir.[301] Bazen de dikenler üzerinde sürüklenerek işkence edilmiştir. Bu gibi işkencelerden dolayı vücudu paramparça olan[302] Bilal dayanamayıp bayıldığı da olmuştur.[303] Ancak yapılan işkencelere rağmen o, dininden vazgeçmemiş: “Allah bir, Allah bir” demeye devam etmiştir.[304] Ümeyye, onun bu tutumuna öfkelenmiş ve işkence etmeye devam etmiştir.[305]

Ümeyye, Bilal’e karşı zalimce işkence uygulamakla beraber[306] Bilal’in ailesinden bazı kişiler de ona işkence uygulamıştır. Bilal’in el ve ayaklarını bağlayıp taşlamışlardır.[307] Bilal, işkencelerden Hz. Ebu Bekir tarafından satın alınarak kurtulmuş sonra da azat edilmiştir.[308]

Ammar b. Yasir

Ammar b. Yasir, Müslüman olduğu için işkenceye maruz kalmıştır.[309] Ammar b. Yasir’e demirden bir gömlek giydirilmiş, güneşin altında bekletilmiş ve bu işkence sonucunda adeta onun ilikleri erimiştir.[310] Ayrıca güneşte ısınmış taşlar üzerinde işkenceye maruz kalmıştır.[311] Ammar’a yapılan işkenceler gün geçtikçe artmıştır. Onu yakalayıp suya batırmışlar,[312] ateşle dağlamışlardır.[313] Bazen üzerine büyük bir taş koyup bekletmişler bazen de dövmüşlerdir.[314] [315]Ammar b. Yasir, yapılan işkencelerden dolayı şuurunu kaybetmek üzereydi.

Mekkelilerin yaptığı akıl almaz işkencelerden kendisini kurtarmak için mecburen onların istediklerini yapmak zorunda kaldı. Böylece Ammar işkenceden kurtuldu.[316] Hz. Peygamber, Ammar b. Yasir’in Mekkelilerin dediklerini yapmak zorunda kaldığı için: “Aynı şeyi tekrar yaparlarsa, yine önceden söylediğin gibi söyle” dedi.[317] Bunun üzerine “Gönlü iman ile dolu olduğu halde zor altında olan kimse müstesna inandıktan sonra Allah’ı inkâr edip gönlünü kâfirliğe açanlara Allah katında bir gazap vardır. Büyük azap da onlar içindir.”[318] ayet indi. Suheyb, Amir b. Füheyre ve diğer Müslümanların durumu da Ammar ile aynıydı.[319]

Ammar’ın Müslüman olan ailesi de Mekkeliler tarafından işkence görmüştür. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “Sabır ey Yasir ailesi! Gideceğiniz yer cennettir” diyerek onları teselli etmiştir.[320]

Habbab b. Eret

Mekkeliler tarafından işkenceye maruz kalan bir diğer Müslüman Habbab b. Eret’dir.[321] Habbab’a işkence uygulayan kişi Utbe b. Ebi Vakkas’dır.[322] Habbab kızgın kumların üzerine sırtı yere gelecek şekilde yatırıldı. Adamın biri ayağıyla onun göğsüne iyice bastırdı.[323] Sırtının suyu yok olana kadar bu işkenceye devam ettiler.[324] Yine bir gün Habbab’ın başını kızgın kuma batırdılar,[325] üstüne çakıl taşları ile inek derisi attılar. Mekkelilerin uyguladığı işkencelerin izleri Habbab’ın sırtında yıllarca kaldı.[326]

Habbab’ın Müslüman olduğunu duyan efendisi demiri iyice kızdırdıktan sonra onun başına bastırmıştır.[327] Karnı da demirle yedi defa dağlanmıştır.[328] Habbab, Hz. Peygamber’in yanına gelmiş ve başına gelen bu olaylardan dolayı şikâyetçi olmuştur. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

Sizden önceki zamanlarda bir adamın bedeni demir taraklarla taranır, tarak et ve sinirleri geçerek kemiğe dayanırdı; baltalarla parçalanırlardı, ama yine de bu (işkence) onları dinlerinden döndürmezdi. Siz acele ediyorsunuz. Vallahi bu iş devam edip gidecek. dedi.[329]

Halid b. Said

Halid b. Said Müslüman olduktan sonra azarlanmış, hakarete maruz kalmıştır. Babası onun başına sopayla vurmuş,[330] üç defa kafasını suya sokmuş[331] ve onu 332 hapsetmiştir. Halid, Mekke nin sıcak günlerinde üç gün susuz kalmıştır.

Süheyb b. Sinan

Müslüman olduğu için Mekkelilerden işkence gören bir diğer Müslüman Süheyb b. Sinan’dır.331 [332] [333] Süheyb ve arkadaşları otururken yanlarından geçen Mekkelilerin: “Şu aşağılık insanlara bakın! Allah’ın aramızdan seçip de lütufta bulunduğu kimseler bunlar mı?”[334] diyerek onlarla alay etmesi üzerine Süheyb: “Biz Allah’ın nebisinin arkadaşlarıyız. Biz ona iman ettik; siz onu inkâr ettiniz. Biz onu tasdik ettik siz onu yalanladınız. Müslüman olan zelil olmaz müşrik olan aziz olmaz.” diyerek cevap vermiştir. Bu cevap karşısında müşrikler Süheyb’i ve yanındakileri şuurunu kaybedene kadar[335] dövmüşlerdir. Bir yandan da Mekkeliler şöyle demeye devam etmişlerdir: “Allah’ın aramızdan seçip lütufta bulunduğu kişiler sizler misiniz?”[336] diyerek onları küçümsemişlerdir.[337] Süheyb, Mekkeliler tarafından hapsedilmiş[338] [339] ve mallarını alma 339 karşılığında serbest bırakılmıştır.

Amir b. Füheyre

Amir b. Füheyre, Müslüman olduğu için işkenceye maruz kalmış[340] fakat dininden vazgeçmemiştir.[341] Hz. Ebu Bekir tarafından satın alınarak kurtulmuştur.[342] Amir b. Füheyre, Bi’ru Maune de Cebbar b. Seleme’nin attığı mızrakla ölmüştür.[343]

Ebu Fükeyhe

Ebu Fükeyhe, Müslüman olduğu için Mekkelilerden işkence görmüştür. Sıcaklığın en yüksek olduğu vakit demir bir pranga giydirilmiş, toprağa yüz üstü yatırılmıştır.[344] Bazen de onun üzerine büyük bir kaya koymuşlardır.[345] Şuurunu kaybedene kadar işkenceye maruz kalmıştır.[346] Susuzluktan halsiz kaldığı için dili dışarıya sarkmıştır.[347] Ümeyye b. Halef, Ebu Fükeyhe’nin ayağına ip bağlayıp kızgın kumlar üzerinde sürüklenmesini emretmiştir. Ümeyye b. Halef, oradan geçen domuzlan böceğini göstererek: “Bu senin Rabbin değil mi? dedi. Fükeyhe ise: “Beni, seni ve bu domuzlan böceğini yaratan Allah benim Rabbim’dir.” diye karşılık verince Ümeyye daha sinirlenmiş ve onun boğazını sıkarak onu boğmaya çalışmıştır. Übey b. Halef, Ebu Fükeyhe’ye karşı yapılan işkencenin artırılmasını istemiştir. İşkenceler neticesinde Ebu Fükeyhe’nin öldüğü düşünülerek bırakılmıştır. Hz. Ebu Bekir tarafından satın alınarak Mekkelilerin işkencesinden kurtulmuştur.[348]

Lübeyne

Ömer b. Hattab Müslüman olmadan önce Beni Müemmil b. Habib’in cariyesine işkence uygulamıştır.[349] Ömer, sadece yorulduğu vakit işkenceye ara vermiştir.350 O, cariyenin önce boğazını sıkmış sonra da öldüğünü zannederek bırakmıştır.351 Cariye, 352

Hz. Ebu Bekir tarafından satın alınarak işkenceden kurtulmuştur.

Zinnire

Zinnire, Müslüman olduğu için eziyet görmüş, gördüğü eziyetler neticesinde gözü kör olmuştur.353 Gözleri kör olana kadar Zinnire’ye işkence eden kişinin Ebu Cehil olduğunu söyleyenler de vardır.354 Ömer b. Hattab’ın da Zinnire’ye karşı işkence yaptığı bilgisi kaynaklarda yazmaktadır.355 Zinnire İslam dışında başka dini kabul etmemiş,356 357

Hz. Ebu Bekir tarafından satın alınarak kurtulmuştur.

Nehdiye

Mekkelilerden işkence gören bir diğer zayıf Müslüman Nehdiye’dir.[350] Müslüman olunca efendisi ona: “Seni dinden çıkaran biri gelip seni (satın alarak) azat edinceye kadar vallahi bu işkenceye son vermem!” dedi.[351] Hz. Ebu Bekir tarafından satın alınarak işkencelerden kurtuldu.[352]

Ümmü Ubeys

Ümmü Ubeys, Müslüman olduğu için[353] Esved b. Abd Yeğus tarafından işkenceye maruz kalmıştır. Hz. Ebu Bekir tarafından satın alınarak işkencelerden kurtulmuştur.[354]

Sümeyye ve Yasir

Ammar b. Yasir’in annesi ve babası da Müslüman olmuştur. Bu yüzden Ammar’ın annesi Sümeyye işkenceye maruz kalmıştır.[355] Sümeyye’nin sarf ettiği sözlerden dolayı Ebu Cehil elindeki oku onun karnına saplayıp Sümeyye’yi öldürmüştür. Böylece Sümeyye, İslam tarihinde şehit edilen ilk kadın olmuştur.[356] Sümeyye’yi öldüren kişinin Ebu Cehil değil de Mahzumoğullarından Muğire isminde biri olduğu da söylenir.[357]

Ammar’ın babası Yasir de kızgın taşlar üzerinde işkence görmüştür.[358] Yasir bu işkenceler sonucu şehit edilmiştir.[359] Neticede İslam dininden başka bir dini kabul etmedikleri için Ammar’ın anne ve babası öldürülmüştür.[360]

Mus’ab b. Umeyr

İslam dinine girdikten sonra büyük sıkıntılar yaşayan Mus’ab b. Umeyr, Mekke’nin en varlıklı genciydi ve en yeni en güzel elbiseler giyerdi.[361] Mus’ab, Müslüman olduğunu annesinden ve kabilesinden saklamak zorunda kaldı. Osman b. Talha, Mus’ab’ı namaz kılarken görünce hemen annesine ve kabilesine söyledi.369 [362] Mus’ab’ın Müslüman olduğunu öğrenen ailesi ekonomik desteklerini çekerek onu açlık ve sefalet ile terbiye etmeye çalıştı. O, günlerce aç kaldı, üstüne giyecek kıyafet bulamadı. Ailesi onun İslam dininden vazgeçeceğini düşünse de Mus’ab İslam dinine sıkıca sarıldı.[363] Sıcaktan derisi yılan derisi gibi kurudu.[364] Habeşistan’a hicrete kadar ailesi tarafından hapsedildi.[365]

Guzeyye

Guzeyye, Müslüman olduktan sonra sürgün edilmiştir. Kervan sahipleri Guzeyye’ye karşı çok acımasız davranmış; kadını eyeri olmayan bir devenin üzerine bağlamışlar, aç-susuz bir şekilde yola çıkarmışlardır. Sonra da onu yere indirip güneşin altında yürütmüşlerdir.[366] Guzeyye, açlıktan ve yorgunluktan yarı ölü bir vaziyette olduğunu söylemiştir.[367]

Ebu Zer

Ebu Zer, Kâbe’nin avlusunda yoksul bir adam görmüştür. Adamın Müslüman olduğunu düşünerek ona Hz. Peygamber’in yerini sormuştur. Bu soru üzerine adam Ebu Zer’in Müslüman olduğunu haykırınca orada bulunanlar onu feci bir şekilde dövmüştür. Ebu Zer şu sözlerle başına gelen bu olayı özetlemektedir: “Kendime geldiğimde sanki (yaralarımdan akan kanlarla) kırmızıya boyanmış bir puta dönmüştüm.”[368] [369]

Ebu Zer, Müslüman olduğunu açıkladığı zaman da Mekkeliler tarafından dayak yemiştir. Abbas b. Abdülmuttalib sayesinde eziyetten kurtulmuştur. Ebu Zer ikinci gün de Mekkelilere Müslüman olduğunu söyleyince yine dayak yemiştir. Abbas sayesinde kurtulmuştur.

Sa’d b. Ebi Vakkas

Sa’d b. Ebi Vakkas, Müslüman olduğu için annesi tarafından eziyete maruz kalmıştır.[370] Sa’d’ın annesi İslam dininde anne babaya asi davranılmayacağım çok iyi bildiği için bu durumu kullanarak oğlunun İslam dininden dönene kadar bir şey yiyip içmeyeceğine dair yemin etmiştir.[371]

“Ey İnsanoğlu! Ana baba, seni körü körüne bana ortak koşman için zorlasalar da onlara itaat etme, dünya işlerinde onlarla güzel geçin, bana yönelen kimsenin yoluna uy, sonunda dönüşünüz banadır. O zaman yaptıklarınızı size bildiririm.[372] Başka bir ayette: “Biz insana ebeveynine iyi muamele etmesini tavsiye ettik. Eğer onlar bilmediğin bir şeyi bana şirk koşman için uğraşırlarsa onlara itaat etme.”[373] Sa’d b. Ebi Vakkas bu ayetlerin inmesiyle İslam dininden vazgeçmemiştir.[374]

Zübeyr b. Avvam

Zübeyr b. Avvam İslam dinini kabul ettiği için amcası tarafından bir hasıra sarılmış[375] tavana asılmıştır. Amcası onun altına ateş yakarak onu dumana maruz bırakmıştır.[376] Zübeyr bu işkenceye birkaç defa maruz kalmıştır.[377]

Hz. Ebu Bekir

Hz. Ebu Bekir’in Müslüman olduğu öğrenilince Talha b. Ubeydullah ile beraber bir ipe bağlandı.[378] Hz. Ebu Bekir her fırsatta İslam dinini anlatmak istese de bu durum Mekkelilerin hoşuna gitmedi. İslam’ı anlatma çabalarından dolayı Mekkeliler onu ayaklarının altına alıp çiğnediler. Yüzüne vürudular,[379] saçlarını yoldular.[380] Hz. Ebu Bekir’in karnına çıkıp onu yumrukladılar. Yediği dayaktan dolayı yüzü tanımaz bir hale geldi. Teymoğullarının gelmesiyle Hz. Ebu Bekir’i bırakıp oradan ayrıldılar.[381] Ayrıca Hz. Ebu Bekir, işkence gören Bilal, Amir b. Füheyre, Zinnire, Nehdiye ve Ümmü Ubeys’i azat ederek Mekkelilerin zulmünden kurtardı.[382]

Hz. Osman

Hz. Osman, İslam dinine girince amcası Hakem b. As tarafından işkenceye maruz kalmıştır. Amcası Hz. Osman’ı yakalamış bir direğe bağlamış[383] ve karanlık odaya hapsetmiştir.[384] Hz. Osman İslam dininden dönen kadar da bu vaziyette kalacağını söylemiştir. Fakat Hz. Osman’ın kararlı olduğunu anlayan Hakem onu serbest bırakmıştır.[385]

Abdullah b. Süheyl

Abdullah b. Süheyl’in Müslüman olduğunu öğrenen babası onu bağladı ve dininden dönmesi için baskı ona yaptı.[386]

Abdullah b. Mesud

Müslümanlar, Kur’an’ın açıktan okunması için içlerinden birini seçmek istediler. Abdullah b. Mesud hemen öne atıldı fakat asabiyet bakımından zayıf olduğu için pek taraftar olmadılar. Çünkü Arap toplumunda asabiyeti güçlü olan birine Mekkeliler pek zarar veremezdi. Bunu bildikleri içinde Abdullah’ı görevlendirmekle tereddüt ettiler. Fakat bütün uyarılara rağmen Allah’ın kendisini koruyacağı inancı tam olan Abdullah b. Mesud, Kur’an’ı yüksek sesle okumaya başlayınca Mekkeliler etrafına toplandı. Söylenen şeylerin ne olduğunu merak eden Mekkeliler İslam dinini anlatan bir şey olduğunu fark ettiler. Hemen Abdullah’a saldırarak onun yüzüne vurdular. Yüzüne gelen darbelere aldırış etmeden Kur’an’ı okumaya devam eden Abdullah, arkadaşlarının yanına yaralı bir vaziyette gitti. Ertesi günde Kur’an’ı okumak istedi fakat bu sefer izin vermediler. Sonuç olarak Mekke’de Hz. Peygamber’den sonra Kur’an’ı açıktan okuyan kişi Abdullah b. Mesud oldu.[387]

Ebu Ubeyde b. Cerrah

Ebu Ubeyde, Müslüman olduktan sonra babası ve Mekkeliler tarafından işkenceye maruz kalmıştır.[388]

Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy sopları olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah onların kalplerine iman yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklenmiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan ve içlerinde ebedi kalacakları cennetlere sokacaktır. Allah onlardan razı olmuş, onlara da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, Allah’ın tarafında olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.[389]

Şuca’ b. Vehb

Şuca’ b. Vehb, hicrete kadar Mekkelilerin uyguladığı bütün eziyetlere katlanmak zorunda kalmıştır.[390]

Amir b. Ebi Vakkas

Amir b. Ebi Vakkas, Müslüman olduğu için annesi tarafından işkenceye maruz kalmıştır. Annesi, oğlunun İslam dininden dönen kadar güneşin altında aç susuz bekleyeceğine dair yemin etmiştir.[391]

Müslüman oldukları için aileleri tarafından eziyet görenler de vardı.[392] Müslümanlardan bazıları gördükleri işkenceler neticesinde şuurlarını kaybettiler.[393] Bazıları ise her türlü işkencelere katlandı ve İslam dininde sebat gösterdi.[394]

Mekkelilerin akıl almaz işkencelerinden kurtulmak isteyen bazı Müslümanlar, mecburen onların dediklerini yaptı.[395]

İKİNCİ BÖLÜM MEDİNE DÖNEMİ

Mekkeliler Medine’de yaşayan Müslüman olmamış Evs ve Hazrec kabilelerine şu mektubu yazdılar:

Şurası Muhakkak ki: Siz bizim bir vatandaşımıza kendinize sığınma hakkı tanıdınız. Allah’a yemin ediyoruz ki: Onu ya öldürürsünüz, ya da (memleketinizden) çıkartırsınız. Aksi takdir de hepimiz birden sizin üzerinize yürür, nihayet sizi ölüm yerlerinde öldürür. Kadınlarınızı (kendimize) helal kılarız. Mealinde bir mektup yazmışlardır. Bu (mektup) Abdullah b. Übey ile yanındaki putperestler ulaşınca Peygamber (s.a.)’le savaşmak üzere bir araya geldiler. Kureyş’in Abdullah’a mektup göndermesi haberi Peygamber (s.a)’e erince, (gidip) Abdullah ile onun etrafında bulunan putperestlerin yanına vardı ve: Kureyş'in tehdidi size son derece tesir etti. (Kureyş'in bu tehdidiyle) size vereceği zarar (sizin bizimle harbe kalkışmak suretiyle) kendinize vermek istediğiniz zarardan daha fazla değildir. (Çünkü siz kendi öz) oğullarınız ve kardeşlerinizle savaşmak istiyorsunuz. dedi. Peygamber’den (s.a) bunu duyunca dağıldılar.[396]

BEDİR SAVAŞI

Hicret sonrası Mekkelilerin Müslümanlara yaptığı baskılar artarak devam etti ve savaş boyutuna taşındı.[397] “Kendileriyle savaşılanlara (müminlere) zulme uğramış olmaları sebebiyle (savaş konusunda) izin verildi. Şüphe yok ki Allah, onlara yardıma mutlak surette Kadir’dir.”[398] ayeti indi.

Bedir savaşında Hz. Ali, Hz. Hamza ve Ubeyde b. Haris mübareze yani teke tek vuruşmak için hazırlanmışlardır.[399] Bu mübareze de Ubeyde ile Utbe b. Rebia, Hz. Hamza ile Şeybe b. Rebia, Hz. Ali ile Velid b. Utbe karşılıklı yerlerini almıştır.[400] Mübarezeler neticesinde Ubeyde ile Utbe birbirine karşı kılıç darbeleri indirmiştir. Hz. Hamza ve Hz. Ali, Utbe’yi hemen öldürmüştür.[401] Şeybe de Ubeyde’nin ayağını kesmiş,[402] bunun üzerine Hz. Hamza, Şeybe’yi; Hz. Ali’de Velid’i öldürmüştür.[403]

Zübeyr b. Avvam mızrağını Ubeyde b. Sa’id’in gözüne attı sonra da o, yere düşünce ayağıyla mızrağa iyice bastırdı. Böylece Ubeyde’nin gözü çıktı[404] hatta Zübeyr’in uyguladığı güçten dolayı mızrağın ucu da eğildi.[405]

Hz. Hamza ile Esved b. Ebi’l-Esed havuzun kenarında birbirleriyle mücadele ederken Hz. Hamza fırsat bulduğu anda Esved’in bacağını baldırının yarısına kadar kesti. Aldığı darbeden sonra Esved, sürünerek havuzun içine atladı.[406] Arkadaşlarının yanına gitmek istese de[407] Hz. Hamza onun peşini bırakmadı ve onu havuzda öldürdü.[408]

Daha önce bahsettiğimiz gibi Ümeyye b. Halef, Müslüman olan Bilal’e insanlık dışı işkenceler uyguladı. Bilal, savaşta kendisine işkence eden Ümeyye b. Halef ile karşılaşınca onu öldüreceğini haykırdı.[409] Ümeyye, sırtüstü yatırıldı ve Hubab b. Münzir tarafından burnu kesildi.[410] Kılıcıyla Ümeyye’nin kasığını kesen Hubab,[411] Hubeyb b. Yesaf ile birlikte ölene kadar ona vurdular. Mücadele esnasında Ümeyye, Hubeyb’in kolunu kesti.[412] Hubeyb, Ümeyye’nin öldürüldüğünü şöyle anlatır:

Ben boyun kısmından yukarıya vuruyordum. Boynunu kesiyordum; nihayet yakasına kadar ulaşıyordum ve ‘Al sana; ben İbn Yesafım’ diyordum. Sonra silahını aldım; zırhı da parçalanmıştı. Bu kez Ali b. Ümeyye geldi. El- Hubab ona yöneldi ve ayağını kesti. Ali b. Ümeyye acısından öyle bir bağırdı ki böyle bir bağırma asla duyulmuş değildi. Sonra Ammar onunla karşılaştı ve onu öldürdü.” Deniliyor ki: Ammar el-Hubab’ın darbesinden önce Ali ile karşılaşmış; karşılıklı birkaç darbe vuruşmuşlardı. Sonra Ammar onu öldürmüştü. Birinci görüş yani ayağı kesildikten sonra Ammar’ın onu öldürmüş olması bize göre daha doğrudur.

Kuşkusuz Ümeyye’nin öldürülmesi konusunda bundan başka haberler de işittik.[413]

Ümeyye b. Halefin öldürülmesi ile ilgili diğer bir rivayet ise; Mu’az b. Rifa’a ve Ümeyye birbirleriyle kıyasıya mücadele etmiştir. Mu’az, Ümeyye’nin koltuk altına kılıcı sapladıktan sonra sürekli ona darbe vurmuştur. Öyle ki böbreğinin yağları kılıca bulaşmıştır.[414]

Ebu Dücane, Kureyşli olan Asım b. Ebi Avf ile mücadele etti ve onu sonunda öldürdü. Ebu Dücane adamın eşyalarını almak istedi fakat Hz. Ömer buna izin vermedi. Ansızın Ma’bed b. Vehb, Ebu Dücane’ye hamlede bulundu. Bunun üzerine Ebu Dücane 423 de adama saldırdı ve onu kesti.

Savaşta, Hz. Ali kılıcını Nevfel b. Huveylid’in önce göğsüne sonra da baldırına saplamıştır. Hz. Ali, düşmanının zırhını parça parça ederek onu öldürmüştür.[415] [416] Hibban b. Arika tarafından atılan ok Harise b. Süraka’nın boğazına saplanmıştır.[417] Savaşta Rifa’a b. Rafi’nin de gözü çıkmıştır.[418] Havvat b. Cübey, kafasına taş geldiği için yaralanmıştır.[419] Zübeyr b. Avvam, büyük yaralar almıştır.[420]

Bedir Savaşı baba ile oğulları karşı karşıya getirmiştir. Örneğin; Abdullah b. Süheyl, İslam dinine girmiş fakat babasından baskı gördüğü için Müslüman olduğunu gizlemek zorunda kalmıştır. Abdullah b. Süheyl ve babası Süheyl b. Amr Mekkelilerin yanında yer almış, fakat savaş başladığında Abdullah b. Süheyl Müslümanların safına geçmiştir. Bu duruma babası çok öfkelenmiştir.[421] Yine Hz. Ebu Bekir, Müslüman olduğunda ailesi de İslam dinini kabul etmiştir. Fakat Hz. Ebu Bekir’in oğlu Abdurrahman b. Ebi Bekir, Müslüman olmayı kabul etmediği gibi savaşta Mekkelilerin yanında yer almıştır. Hz. Ebu Bekir, oğlu ile savaşmak istemiş fakat Hz. Peygamber buna izin vermemiştir.[422] Ebu Ubeyde de babasının acımasızca davranışlarından dolayı savaşta onu öldürmüştür.[423]

Savaşta Mekkeliler, Ebu Cehil’i koruyup kollamışlar ve kimsenin onun yanına yaklaşmasına izin vermemişlerdir. Mu’az b. Amr, Ebu Cehil’i sürekli takip etmiş bir fırsatını bulduğu anda ona saldırıp baldırının yarısını kesmiştir.[424] Ebu Cehil, aldığı darbeden dolayı yere yuvarlanmıştır.[425] Mu’az b. Amr, onu hareketsiz bırakana kadar vurmuş, can çekişirken de bırakmıştır.[426] Ebu Cehil’in oğlu İkrime babasını o halde görünce; Mu’az‘ın kolunu kesmiş ve kolu derisine ilişmiş bir vaziyette o, savaşa devam etmiştir. Çok acı vermeye başlayınca ayağıyla basarak elini kopartmış yere atmıştır.[427]

Savaşın sonunda Hz. Peygamber, Ebu Cehil’in cesedinin bulunmasını istedi.[428] Ebu Cehil’i bulduklarında ayağı kopmuş bir haldeydi.[429] İbn Mesud, Ebu Cehil’i can verirken görünce omzuna ayağıyla basıp[430] sakalını çekti[431] sonra da başını son darbeyi indirdi.[432] Üzerindeki ve yanındaki eşyalarını da aldı.[433] İbn Mesud, Ebu Cehil’in başını taşıyamadığı için kulağını deldikten sonra ip geçirdi ve onu sürükledi.[434] Kafasını getirip Hz. Peygamber’in önüne attı.[435]

Savaş sonucunda Hz. Peygamber, Mekkelilerin cesetlerinin Kuleyb Kuyusuna atılmasını emretmiştir. Kuyunun içi kumla doldurulmuş ve Ümeyye b. Halef dışındaki bütün cesetler kuyuya atılmıştır. Ümeyye şişman birisi olduğu için[436] cesedi, şişmiş ve zırhı etle dolmuştur.[437] Kuyuya atmak için onu zırhından çıkarmak isteseler de cesedi parçalanarak[438] etleri dökülmüştür.[439] [440] Bundan dolayı cesedin üzerine toprak ve taş atıp kapatmışlardır.

Hz. Peygamber, savaş sonunda esir alınan Ukbe b. Ebi Muayt, Nadr b. Haris, Mut’im b. Adi’nin öldürülmesini emrettiği şeklinde aktarımlar vardır.[441] Ukbe b. Ebi Muayt idam edilerek öldürüldü. İslam tarihinde ilk defa asılarak öldürülen Ukbe’dir.[442] Hz. Ömer, esirler arasında yer alan Süheyl b. Amr’ın dişlerini sökülmesini istedi fakat bu duruma Hz. Peygamber şöyle cevap verdi: “Ben ona eziyet edemem; ben peygamber olduğum halde Allah da bana eziyet eder. Umarım bir gün hoşlanacağın bir duruma gelir.”[443]

Bedir savaşının sonucunda, Müslümanlardan on dört kişi şehit olmuştur. Mekkelilerden yetmiş kişi ölmüş, yetmiş kişi de esir alınmıştır.[444] Bu konuda Vakıdi; “Bedir günü kaç kesik el ve karın bölgesine isabet edip de yarası kanamayan kaç darbe gördüğümü bilmiyorum.”[445] şeklinde yorumlamıştır.

Ebu Süfyan b. Haris ve Ebu Leheb savaş sonucunda anlaşmazlığa düşerek birbirleriyle tartışmış ve Ebu Süfyan’ın sözlerine kızan Ebu Leheb ona tokat atmıştır. Abbas da bu olaya müdahale ederek Ebu Leheb’in başına değnekle vurmuş ve aldığı hasardan dolayı Ebu Leheb yedi gün boyunca şiddetli baş ağrısı çekmiş adese[446] hastalığından ölmüştür.[447]

ESMA BT. MERVAN’I ÖLDÜRME SERİYYESİ

Esma bt. Mervan, Hz. Peygamber’e baskı yapmış ve İslam dinini hicveden şiirler söylemiştir. Bu yüzden Umeyr b. Adi bu kadını öldürmeyi çok istemiştir.[448] Umeyr, gizlice kadının evine girmiş; kadının kucağındaki çocuğu almış sonra da kılıcını kadının göğsüne saplayıp sırtından çıkarana kadar bütün gücüyle bastırmıştır.[449]

SALİM B. UMEYR SERİYYESİ

Ebu Afek, 120 yaşında Yahudi olup[450] İslam dinine karşı düşmanca tavırları olan bir kişiydi. Müslümanlar Bedir savaşını kazanınca Hz. Peygamber’i kıskanmaya başladı,[451] ayrıca insanları da Hz. Peygamber’e karşı sürekli kışkırtıcı hareketlerde bulundu.[452] Her fırsatta Hz. Peygamber’in düşmanlarını teşvik edici şiirler okudu. Salim b. Umeyr, Ebu Afek’in davranışlarından dolayı onu ya öldüreceğini ya da bu uğurda kendisinin öleceğini söyledi. Bir fırsatını bulan Salim, kılıcını avluda uyuyan Ebu Afek’in ciğerine sapladı. Kılıcı yataktan çıkana kadar da tüm gücüyle bastırdı.[453] Ebu Afek’i öldüren kişinin Hz. Ali olduğu da söylenir.[454]

İBNÜ’L-EŞREF’İN ÖLDÜRÜLMESİ

Şair olan Ka’b b. Eşref, Hz. Peygamber’i ve Müslümanları hicveden şiirler söylemiştir.[455] Ayrıca Müslümanlara karşı müşriklerle birlikte hareket etmiştir.[456] Hz. Peygamber’i öldürmek için plan kurmuş fakat başarılı olamamıştır.[457] Ka’b b. Eşref, yaptıklarından dolayı uyarılsa da o uyarıları dikkate almamış, Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karşı davranışlarından vazgeçmemiştir.[458] Ka’b b. Eşref, Bedir savaşından sonra Mekke’ye gelmiş ve Kureyş’in ölülerine ağıtlar yakarak şiirler söylemiş bu durum Mekkelilerin Müslümanlara karşı daha da kinlenmesine neden olmuştur.[459]

Bütün bu sebeplerden dolayı Hz. Peygamber, Ka’b b. Eşrefin öldürülmesini istedi.[460] Hz. Peygamber’in isteği üzerine Muhammed b. Mesleme, Silkan b. Selame (Ebu Naile), Haris b. Evs bir olup Ka’b b. Eşrefi öldürmek için plan kurdular.[461] Kurdukları planı bir an önce hayata geçirmek için harekete geçtiler. Muhammed b. Mesleme, Ka’b b. Eşrefin saçlarını koklama bahanesiyle yanına yaklaştı[462] ve saçlarından tuttuktan sonra arkadaşlarıyla beraber ona kılıçla saldırdılar.[463] Muhammed b. Mesleme, kılıcını İbnü’l-Eşrefin kasığı ile göbeği arasına denk getirip iyice bastırdı.[464] Onu öldürdükten sonra başını kesti[465] ve bir yem torbasının içinde Medine’ye getirip[466] Hz. Peygamber’in önüne attı.[467] Bir diğer rivayette ise şöyle geçmektedir: Ebu Naile, İbnü’l-Eşrefin sütkardeşidir. Onun yanına yaklaşıp:

Ben Ebu Naile’yim! Sana bu adamın (Peygamber) bize gelişinin bir bela, Arapların bizimle harp açışını ve topyekûn bizi oka tuttuklarını söylemeye geldim. Ondan ayrılmak istiyoruz. Benimle gelen ve aynı düşüncede ve kanaatte olan akrabalarım var. Senden yiyecek ve hurma satın almak ve kabul edeceğin rehineler vermek için onları senin yanına getirdim. dedi. 475 [468]

İbnü’l-Eşref onun sözlerine inandı. Bu konuşma sonucunda Ebu Naile arkadaşlarının yanına geri döndü. Hemen İbnü’l-Eşref ile buluşmaya karar verdiler ve onun kalesine gelince Ebu Naile ona seslendi. Bunun üzerine İbnü’l-Eşref onun yanına geldi. İbnü’l-Eşref’e konuşmalarıyla güven verdikten sonra Ebu Naile ellerini onun saçlarından daldırıp başını hızlıca geriye çekti. Daha sonra arkadaşlarına seslenerek onun öldürülmesini istedi. Hep birlikte kılıçlarla ona vurdular.[469]

UHUD SAVAŞI

Mekkeliler Bedir savaşında kuyuya atılan yakınlarının intikamını almak için savaş hazırlıklarına başladılar.[470] Ancak savaşı kaybettikleri için diğer müşriklerle birlikte hareket ettiler.[471] Müslümanları hicveden şiirler söyleyerek insanları onlara kaşı kışkırttılar.[472] Ayrıca Mekkeli kadınlar çalgılar çalıp kavimlerini tahrik ederek savaş için adam topladılar. Mekkelilerin gözleri intikamdan başka bir şey görmedi. Ebva’dan geçerken Hz. Peygamber’in annesi Amine’nin mezarını kazıp kemiklerini çıkartma girişiminde dahi bulundular, fakat Araplar arasında bu çirkin işin yayılmasından korktukları için bu işe girişemediler.[473]

Uhud savaşını başlatan ilk kişi Ebu Amir el-Fasık olmuştur.[474] Ebu Amir, Müslümanların yüzlerine doğru ok atmıştır. Kendisi Mekkelilerin yanında savaşırken oğlu Hanzala da Müslümanların yanında savaşmıştır. Hanzala, babası ile karşılıklı savaşmak istemiş fakat Hz. Peygamber buna izin vermemiştir.[475]

Ebu Süfyan b. Harb’in yere yuvarlanması için Hanzala b. Ebi Amir onun atına vurmak istedi. Fakat Ebu Süfyan’ın bağırması üzerine Esved b. Şe’ub geldi. Hanzala’ya art arda attığı mızraklardan dolayı onun vücudu delik deşik oldu. Ebu Süfyan olay yerinden topal bir şekilde ayrıldı.[476] Ebu Amir’in isteği üzerine oğlu Hanzala’nın vücuduna müsle yapılmadı.[477]

Mekkelilerin sancaktarlık görevini yapan Talha b. Ebi Talha Hz. Ali’ye hamle de bulunsa da başarılı olamadı ve Hz. Ali, onun kafasına bir darbe vurup başını yardı. Talha’yı tam öldüreceği vakit kendisinden af istedi; Hz. Ali de onu affetti. Bir diğer aktarım da ise; Talha, Hz. Ali’ye karşı hamle yapmak istedi fakat başarılı olamadı. Hz. Ali onun ayaklarını kesti. Talha af istedi; Hz. Ali de onu öldürmedi; fakat öldürdüğünü söyleyenler de vardır.[478]

Talha’dan sonra sancağı Osman b. Ebi Talha almıştır. Hz. Hamza hızlı hareket ederek kılıcını Osman b. Ebi Talha’nın sırtına saplamış ve elini, omzunu kesmiştir. Aldığı darbeden dolayı ciğerleri gözükmüştür.[479]

Müşriklerin sancağını daha sonra Ebu Sa’d b. Ebi Talha almıştır.[480] Sa’d b. Ebi Vakkas’ın attığı ok onun boğazına saplanmış, dili köpek dili gibi dışarıya çıkmıştır.[481] Ebu Sa’d b. Ebi Talha’nın önce sağ eli kesilmiş fakat sancağı sol eliyle taşmış, sol eli kesilince bu sefer sancağı iki koluyla tutup göğsüne bastırıp taşımıştır. Ebu Sa’d yere düşmüş ve Sa’d b. Ebi Vakkas ona ölene kadar kılıcıyla vurmuştur.[482]

Mekkeli sancaktarların tek tek ölmesiyle sancağı Müsafi b. Talha aldı. Asım b. Sabit’in attığı ok Müsafi b. Talha’nın ölmesine neden oldu.[483] Müsafi b. Talha öldükten sonra sancağı Kilab b. Talha alsa da Zübeyr b. Avvam onu öldürdü. Sırasıyla sancağı Cülas b. Talha aldı, onu da Talha b. Ubeydullah öldürdü. Sonra sancağı alan Ertat b. Şurahbil, Hz. Ali onu öldürdü. Şureyh b. Karız sancağı aldı ama kimin öldürdüğü bilinmemektedir.[484] Ebu Sa’id de ölünce sancak yere düştü sonra da sancağı Suab denilen biri kaldırdı. Kuzman ona hamle yaparak onun sağ elini kesti o sancağı sol eline alınca bu kez sol elini kesti. Sancağı bırakmayan Suab, göğsüne bastırıp sancağı taşıdı. Suab yere düşünce Kuzman onu öldürdü. Fakat Suab’ı öldüren kişinin Sad b. Ebi Vakkas ya da Hz. Ali olduğunu söyleyenler de vardır.[485]

Mekkelilerin sancaktarlığını yapan kişilerin tek tek Müslümanlar tarafından öldürülmesi Kureyşlileri korkutmuş ve savaştan kaçmalarına neden olmuştur.[486] Mekkeli kadınlar başlarına gelen bu olaylardan dolayı feryat ederek ağlamıştır. [487]

Hz. Peygamber, Ayneyn tepesine elli okçu yerleştirdi ve başlarına da Abdullah b. Cübeyr’i tayin etti.[488] Hz. Peygamber onlara: “Buradaki saflarınızda kalın ve sırtımızı koruyun. Ganimet topladığımızı dahi görseniz bize katılmayın. Öldürüldüğümüzü bile görseniz bize yardım etmeyin.” dedi.[489] Müslümanlar, Kureyşlileri öldürüp karargâhtan uzak tutmaya çalıştılar. Karargâhta bulunan askerler Mekkelilerin mallarını yağmalamaya başladı.[490] [491] Ayneyn tepesinde bulunan okçular kendi aralarında tartışmaya başlayıp fikir ayrılığına düştüler. En sonunda Müslümanlar yerlerini terk edip ganimet 499 peşinden koştular.

Müslümanların dağıldığını gören İkrime b. Ebi Cehil ve Halid b. Velid bu fırsatı kaçırmadı, okçulara saldırıp[492] onları ok yağmuruna tuttu. Abdullah b. Cübeyr, tüm gücüyle kılıcı kırılana kadar mücadele etti sonra da şehit oldu.[493] Abdullah’ın karnına saplanan mızrak göbeğini, belini, kasıklarını yırttı ve bağırsakları da dışarı çıktı.[494] Abdullah’ı öldürdükten sonra onu önce soydular sonra da vücuduna müsle yaptılar. Havvat b. Cübeyr ve arkadaşı Ebu Hanne,[495] Abdullah b. Cübeyr’in cesedini taşırken iç organları yere düştü.[496]

İbn Kaime, Mus’ab b. Umeyr’in sağ kolunu kesmiş fakat Mus’ab sancağı sol eliyle taşımış, sol elini kesince bu kez sancağı göğsünden destek alarak taşımıştır. İbn Kaime son bir hamlede bulunarak onu öldürmüş[497] böylece sancak yere düşmüştür. Sancağı Suveybit b. Harmele ve Ebü’r-Rum kaldırdığına dair rivayetler olmakla beraber[498] sancağı alan kişinin Hz. Ali olduğu bilgisi de vardır.[499]

Bir kayanın arkasına gizlenen Malik b. Züheyr ve Hibban b. Arika attıkları oklardan dolayı çok sayıda Müslümanın ölümüne neden olmuştur.[500] Malik b. Züheyr, Hz. Peygamber’e ok atmış fakat Talha b. Ubeydullah eli ile Hz. Peygamber’in yüzünü kapatmıştır. Ok Talha b. Ubeydullah’ın parmağına geldiği için sakat kalmıştır.[501]

Sa’d b. Ebi Vakkas, gizlice Müslümanlara ok atan Malik b. Züheyr’in gözüne ok saplayıp kafasından çıkarmıştır. Hibban b. Arika’nın attığı ok yaralılara su dağıtan Ümmü Eymen’in eteğine denk gelince Hibban gülmeye başlamıştır. Bunun üzerine Sa’d b. Ebi Vakkas da eline aldığı oku Hibban’ın boğazına saplanmıştır. Hibban sırt üstü yere düşmüş ve avret yeri açılmıştır. Böylece Ümmü Eymen’in intikamı alınmış oldu.[502]

Ebu Üseyre, müşrik biri ile mücadele ettikten sonra adamı yere yatırıp koyun boğazlar gibi boğazını kesmiştir. Halid b. Velid ise Müslüman olan Ebu Üseyre’ye mızrak atıp onun göğsünden çıkarmıştır. Ebu Üseyre aldığı yaradan dolayı yüz üstü yere düştüğünden mızrak altında kırılmıştır.[503] [504]

Ruşeyd el-Farisi, müşrik bir adamla karşılaşmıştır. Adam demir zırha bürünmüş bir halde meydan okumuştur. Hatıb’ın azatlı kölesi Sad, onun karşısına çıkmış ve tek darbede onu ikiye bölmüştür. Adamın kardeşi de Ruşeyd’e doğru hareket etmiş fakat Ruşeyd onun da kafasını yarmıştır.

Übey b. Halef, Bedir savaşında esir alınmış fidye karşılığında da Hz. Peygamber onu serbest bırakmıştır.[505] Fakat Übey’in Hz. Peygamber’e karşı düşmanlığı sona ermemiş ve bir an önce onu öldürmek istemiştir.[506] Hz. Peygamber de Übey’i öldürmek istediğini söyleyince kendisi endişelenmiştir.[507] Übey, Uhud savaşında Hz. Peygamber’i öldürmek için fırsat kollamaya başlamıştır. Fakat Hz. Peygamber ondan daha hızlı hareket ederek mızrağını onun köprücük kemiğine atmış,[508] yaralanan Übey öküz gibi böğürmeye başlamıştır.[509]

Mekkeliler bir araya gelip Hz. Peygamber’i öldürmek üzere anlaşma yaptılar.[510] Uhud günü Hz. Peygamber, oku tükenip, yayının ucu kırılıp; kirişi kopana kadar çok şiddetli bir şekilde Mekkelilerle mücadele etti.[511]

Hz. Peygamber savaşta büyük zorluklarla karşılaşmıştır.[512] İbn Kaime kılıcıyla Hz. Peygamber’in sağ tarafına vurduğu için onun dudağı,[513] yanağı ve alnı yaralanmış ve yüzü kanla dolmuştur.[514] Aldığı darbeden dolayı ağrıyı uzun süre hissetmiştir.[515] Utbe b. Ebi Vakkas taş attığı için Hz. Peygamber’in azı dişini kırmış[516] [517] aynı zamanda onun çukura düşmesine neden olmuştur. Çukura düştüğü için dizlerinden fena halde yaralanmıştır.

Hz. Peygamber’in yüzü yetmiş kılıç darbesine maruz kalmıştır.[518] Miğferin iki halkası da Hz. Peygamber’in yanağına batmıştır.[519] Ebu Ubeyde b. Cerrah ise Hz. Peygamber’in yüzüne batan demirleri dişleriyle çıkarmıştır.[520] Hatta Ebu Ubeyde’nin bu olaydan dolayı ön dişi de düşmüştür.[521] Hz. Ali, Hz. Peygamber’in akan kanını durdurabilmek için bir parça hasırı yakıp külünü de yaraya bastırıp kanı dindirmiştir.[522] Hz. Peygamber’in kanını durdurmak için hasır yakan kişinin kızı Hz. Fatıma olduğu da söylenir.[523] [524] Aldığı yaralardan dolayı Hz. Peygamber uzun süre sargılarla abdest almak 532 zorunda kalmıştır.

Hz. Peygamber başına gelen bu işkenceler neticesinde: “Peygamberlerine bunu yapan bir kavim nasıl iflah olur?” dedi.[525] Bunun üzerine: “Allah’ın onların tövbelerini kabul veya onlara azap etmesi işiyle senin bir ilgin yoktur” [526] ayetini indirdi.

Uhud savaşında çoğu Müslüman Hz. Peygamber’i bırakıp savaş alanından kaçsa da bazı Müslümanlar Hz. Peygamber’in yanından ayrılmamıştır.[527] Mus’ab b. Umeyr

ölünceye kadar savaşmıştır. Ebu Dücane, Hz. Peygamber’i korumak için gelen okların önüne kendini siper etmiştir.535 [528] Katade b. Numan, Hz. Peygamber’e karşı atılan okları yüzü ile karşılamış[529] ve atılan oklardan biri gözüne isabet ederek göz bebeğinin avcuna düşmesine neden olmuştur.[530] Harice b. Zeyd, on üç yerinden yaralanmıştır.[531] [532] Safvan b. Ümeyye, Bedir savaşında babasının intikamını almak için Harice b. Zeyd’e müsle ..... .yapmıştır.

Enes b. Nadr, ölene kadar müşriklerle mücadele etmiştir.[533] Mekkeliler, Enes’e müsle yaparak onu tanınmaz hale getirmişlerdir.[534] Enes, vücuduna yetmiş yara almış; aldığı darbelerden dolayı vücudu tanınmaz bir halde gelmiştir. Öyle ki kız kardeşi onu parmaklarından tanımıştır.[535]

Nuseybe bt. Ka’b, eşinin öldürülmesi üzerine bir kılıç alıp müşriklerle savaşmış, vücudunun on üç ayrı yerinden yaralanmıştır.[536] Ebu Rühm el-Gıfari’nin boğazına ok saplanmıştır.[537] Vehb b. Kâbus el-Müzeni’nin vücuduna yirmi öldürücü mızrak yarası almış, öldükten sonra vücuduna vahşice müsle yapılmıştır.[538] Abdullah b. Cahş’ın da burnu ve kulakları kesildikten sonra ipe asılmıştır.[539] Talha b. Ubeydullah da yirmi dört yerinden yaralanmıştır.[540] Ayrıca bacağının damarı kesilmiş, parmağı da sakat kalmıştır.[541] Dırar b. Hattab, Talha’nın başına birkaç defa darbe indirmiştir.[542]

Abdurrahman b. Avf’ın ağzına ok isabet etmesiyle dişi kırılmış ve vücuduna yirmiden fazla yara almıştır. Ayağından yaralandığı için de topal kalmıştır.[543] Umare b. Ziyad, savaşta on dört yara almış ve bu yaralardan dolayı şehit olmuştur.[544] Hıraş b.

Sımme, vücuduna on bir yara almıştır.[545] Kays b. Muharriş, aldığı kılıç darbelerinden dolayı ölmüş ve Mekkeliler tarafından vücudu parça parça edilmiştir.[546]

Rafi b. Hadic’in köprücük kemiğine ok isabet etmiştir.[547] Ok vücudundan çıkarılsa da demir içinde kaldığı için ölmüştür.[548] Abbas b. Ubade müşrik olan Süfyan b. Abdüşems tarafından öldürülmüş fakat Abbas müşrik adamı ağır bir şekilde yaralamış, adam bir yıl boyunca da yaralı kalmıştır.[549] Zekvan b. Abdükays, uyluğunun yarısına kadar kesilmiş sonra ölmüştür.[550] Halid b. Velid’in attığı mızrak Sabit b. Dahdaha’nın [551] vücudunu delmiştir.[552] Kays b. Haris’in vücudunda on dört mızrak ve on kılıç yarası tespit edilmiştir.[553]

Hind bt. Utbe, Bedir’de ölen babasının intikamını almak için Hz. Hamza’nın ciğerini yiyeceğine dair yemin etmiştir.[554] Vahşi isimli köle savaşta Hz. Hamza’yı gözetlemiş bir fırsatını bulduğu anda mızrağını Hz. Hamza’ya denk getirip fırlatmıştır. Mızrak, Hz. Hamza’nın vücuduna denk gelip ayaklarının arasından çıkmıştır.[555] Hz. Hamza yaraladıktan sonra Vahşi’nin üzerine yürümek istemiş fakat başarılı olamayıp yere yuvarlanmıştır.[556] Vahşi, Hz. Hamza’nın karnını yarıp ciğerini çıkartmış sonra da Hind’e götürmüştür.[557] Hind, Hz. Hamza’nın ciğerini çiğnemek istese de yutamamıştır.[558] Bazı kaynaklar; Hind’in Hz. Hamza’nın ciğerinin bir parçasını yuttuğunu söyler.[559] Hind sonra Hz. Hamza’nın ölüsünü görmek için yanına gittiğinde onun tenasül organını, burnunu, kulakların keserek bu organlardan iki kolluk, iki bilezik ve iki tanede halhal yapmış[560] bu yaptıklarını da Hz. Hamza’nın katili Vahşi’ye hediye etmiştir.[561] Ayrıca Hz. Hamza’yı öldürdüğü için Vahşi’ye elbise ve ziynet eşyalarını da hediye etmiştir.[562] Hind sonra bir kayanın üzerine çıkmış,[563] Hz. Hamza’nın vücudunu nasıl parçaladığını şarkı söyleyerek anlatmıştır.[564] Hz. Hamza’nın ciğerini alıp Mekke’ye getirmiştir.[565]

Hind bt. Utbe Müslümanların cesetlerine müsle[566] yapan ilk kişi idi.[567] Hind yanında bulunan müşrik kadınlara da Müslümanların cesetlerine müsle yapılmasını istedi.[568] Böylece Mekkeliler Müslümanların organlarını keserek onlara müsle yaptılar.[569] Mekkeliler, Hanzala dışındaki bütün şehit edilen Müslümanlara müsle yaptılar.[570]

Hz. Hamza’nın cesedinin başına gelen Ebu Süfyan, Hz. Hamza’nın avurduna dürterek[571] şöyle diyordu: “Al sana vefasız.” Bunu gören el-Huleys:[572] “Ey Kinaneoğulları bu Kureyş’in efendisi olacak adam amcasının oğluna işte gördüğünüz muameleyi yapıyor.” deyince Ebu Süfyan: “Bunu gizle, zayıf bulundum ve yanıldım.” dedi.[573]

Hz. Peygamber, amcası Hz. Hamza’yı vadinin ortasında karnı yarılmış, ciğeri çıkarılmış,[574] azaları tek tek kopartılmış,[575] [576] burnu ve kulağı kesilmiş bir halde bulmuştur. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

Safiyye mahzun olmasaydı ya da benden sonra sünnet olmasaydı, onu gizlemezdim, onu bırakırdım. Ta ki o, yırtıcı hayvanların karınlarında ve kuşların kursaklarında olsun. Şayet beni Allah bir yerde üstün kılarsa onlardan otuz adama 584 müsle (burun ve kulak kesme cezası) uygulayacağım.

Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: “Eğer bir ceza ile mukabele edecek olursanız ancak size yapılan azap ve cezanın misli ile yapın (daha fazla ileriye gitmeyin) sabrederseniz ant olsun ki bu, tahammül edenler için daha hayırlıdır.”[577] Bu ayet üzerine Hz. Peygamber af diledi ve müsleyi yasakladı.[578] [579] Ebu Azze, Bedir savaşında esir alındı ve Hz. Peygamber onu serbest bıraktı.

O, serbest bırakıldığında Müslümanlara karşı herhangi bir davranışta bulunmayacağına dair söz verdi.[580] Fakat Uhud savaşında Müslümanları hicveden şiirler söylemeye devam etti.[581] Bunun üzerine savaşta kimse esir alınmazken Ebu Azze esir alındı. O, Hz. Peygamber’den kendisi için bir iyilik yapmasını istese de Hz. Peygamber: “Mümin bir delikten iki kez ısırılmaz. Mekke’ye dönüp de yanaklarını sıvazlayarak ‘Ben Muhammed’i iki kez kandırdım’ diyemeyeceksin.” dedi. Asım b. Sabit de onun boynunu vurdu.[582]

AMR B. ÜMEYYE ED-DAMRİ SERİYESİ

Hz. Peygamber, Ebu Süfyan b. Harb’in öldürülmesi için Amr b. Ümeyye’yi görevlendirmiştir.[583] Emir üzerine yola çıkan Amr b. Ümeyye, Mekke’ye geldiğinde adamın biri onu tanımış ve bağırmaya başlamıştır. Bunun üzerine Amr oradan uzaklaşmıştır.[584] Daha sonra Amr, Beni Bekir’den bir adamın gözüne yayını saplayıp tüm gücüyle bastırmıştır. O kadar şiddetli bastırmış ki yay onun kemiklerine kadar ulaşmıştır.[585] Amr, adamı feci bir şekilde öldürmüş ve hiç kimseyi de böyle öldürmediğini itiraf etmiştir.[586]

Bİ’RU MAUNE

Hz. Peygamber’in yanına gelen Amir b. Malik, kabilesinin İslam dinini öğrenmek istediğini söyledi. Bu istek üzerine Hz. Peygamber yetmiş kişilik bir grup gönderdi.[587] Bi’ru Maune denilen yere geldiklerinde Haram b. Milhan, davet mektubunu Amir b. Tufeyl’e verdi.[588] Amir b. Tufeyl mektubu getiren kişiye saldırdı[589] ve onun öldürülmesini emretti.[590] Bu emir üzerine Haram b. Milhan’a atılan mızrak onun göğsünden çıktı. Amir b. Tufeyl, diğer davetçilerin de öldürülmesini emretti.[591] Hz. Peygamber, Müslümanları katleden bu kabileye bir ay boyunca sabah namazından sonra beddua etti.[592]

RACİ OLAYI

Uhud savaşında Asım b. Sabit; Talha b. Ebi Talha’nın çocukları olan Haris ve Müsafi’i öldürmüştür. Sülafe bt. Sa’d ise oğullarını öldüren[593] Asım b. Sabit’in kafatasından şarap içeceğine dair yemin etmiştir.[594] Ayrıca Asım b. Sabit’in kafasını kim getirirse kendisine yüz deve vereceğini de söylemiştir. Bu durumdan haberdar olan Lihyanoğullarından bir heyet Hz. Peygamber’in yanına gelerek kendilerine İslam’ın kaidelerini anlatacak ve Kur’an’ı öğretecek kişiler göndermesini istemiştir. Hz. Peygamber bu istek karşısında Asım b. Sabit’in de içinde bulunduğu bir grup göndermiştir. Grup Lihyanoğullarının bulunduğu yere yaklaşınca Müslümanlara: “Teslim olun maksadımız sizi öldürmek değil sadece sizi Mekke’ye götürerek sizin vasıtanızla bir miktar para kazanmaktır.” dedi. Asım b. Sabit de bu sözlere karşılık: “Ben artık müşriklerle komşu olmamaya ant içmişim.”[595] diyerek mücadeleye başlamıştır.[596] Grup, Asım b. Sabit’i öldürene kadar mızrak atmışlardır.[597]

Müşrikler; Hubeyb b. Adi, Abdullah b. Tarık ve Zeyd b. Desinne’yi yaylarla bağladı. Abdullah b. Tarık, ellerini çözmeyi başarınca kılıcıyla müşriklerle mücadele etse de başarılı olamadı ve taşlanarak öldürüldü.[598] Zeyd ve Hubeyb’i Mekke’ye getirdiler.[599] Zeyd, demirden bir pranga ile hapsedildi.[600] Sonra da onu darağacına astılar. İslam dininden vazgeçmesi için üzerine ok attılar.[601] Eğer İslam dininden vazgeçerse onu serbest bırakacaklarını söylediler fakat Zeyd onların dediklerini yapmadı. Ukbe b. Haris, babasının intikamı almak için Hubeyb b. Adi’yi satın aldı sonra onun ayağını demir pranga ile bağladı.[602] Hubeyb’i sonra darağacına çıkartıp[603] İslam dininden dönmesi şartıyla onu serbest bırakacağını söyledi. Fakat Hubeyb, dininden vazgeçmedi[604] ve ölmeden önce iki rekât namaz kılmak istedi.[605] Ölmeden önce namaz kılma Hubeyb’e ait bir sünnettir.[606] Namazdan sonra Ebu Serve’a mızrağını Hubeyb’in sırtına sapladı.[607] Onun cesedi, kılıç darbeleriyle paramparça oldu.[608] Öldürüldükten sonra gelen geçenlerin görmesi için Hubeyb’in cesedi darağacında asılı bırakıldı.[609]

BENİ-NADİR SAVAŞI

Yahudiler, Hz. Peygamber’e karşı suikast girişiminde bulunmaya karar verdi. Hz. Peygamber, bu suikasttan daha önce haberdar olduğu için Yahudiler başarısız oldu. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Muhammed b. Mesleme’yi çağırıp ona şunları söyledi: “Beni en-Nadir Yahudilerine git ve onlara söyle; Deki: Resulullah, ülkesinden çıkmanız için beni size gönderdi.” Muhammed b. Mesleme bu emir ile Yahudilerin yanına gitti ve: “Ayrıca Resulullah (sav) ‘benim ülkemden çıkın. Size on gün süre veriyorum. On gün sonra burada görülenin boynu vurulur.’ diyor.” dedi. Hz. Peygamber’in sözlerinden sonra onlar göç etmek için hazırlandılar. Yahudiler bu durumdayken Abdullah b. Ubey’in iki elçisi onların yanına gelerek:

Abdullah b. Ubey diyor ki: yurtlarınızdan ve mallarınızın üzerinden çıkmayın. Kalelerinizde durun. Benimle birlikte, kavminden 2.000 kişi ve diğer Araplar da vardır. Onlar sizinle beraber kalelerinize girerler; ölüm size ulaşmadan önce onlar ölürler. Ayrıca Kurayza Yahudileri de size yardım ederler. Onlar sizi yalnız bırakmazlar. Diğer taraftan Gatafanlı müttefiklerimiz de size yardım eder. dedi.[610]

Bunun üzerine Yahudiler, Abdullah b. Ubey’in sözlerine inanarak Hz. Peygamber’e kalelerinden ayrılmayacaklarını söylediler. Hz. Peygamber de bu haber üzerine hemen savaş hazırlıklarına başladı. Yahudiler on beş gün boyunca muhasara altına alındı ve sonra da sürgün edildi.[611] Hz. Peygamber, bazı kişilerin başlarının vurulmasını istedi. Başlar Beni Hateme’nin kuyularına atıldı.[612] Bu olay münafıkları çok üzdü.[613]

ZATÜ’R-RİKA GAZVESİ[614]

Beni Nadir gazvesinden sonra Müslümanlar Nahl’a kadar yürüdükleri için onların ayakları yarılmış[615] derileri delinerek tırnakları dökülmüştür.[616] Bunun üzerine ayaklarını koruyabilmek için bez parçası sarmışlardır. Bu olaya Zatü’r-Rika (yamalılar) gazvesi ismi verilmiştir.[617]

HENDEK SAVAŞI

Medine’de yaşayan Beni Nadir Yahudileri sürgün edildikten sonra Hayber’e yerleştiler. Yahudilerden bazı kişiler, Ebu Süfyan ve diğer Mekkelilerle görüştü. Bu görüşmede Hz. Peygamber’e karşı birlikte hareket etmeyi teklif ettiler. Mekkeliler, sevinerek teklifi kabul ettiler. Yahudiler, Mekkelilerle görüştükten sonra Gatafan kabilesi ve Süleym b. Mansuroğullarına da aynı teklifte bulundu. Onlar da teklifi kabul etti. Böylece Yahudiler, Arap kabileleri ile bir olup Hz. Peygamber’e karşı hareket edeceklerdi. Bunun üzerine Müslümanlar haberi alır almaz savaş hazırlıklarına başladılar.[618]

Hendek savaşında Hz. Ali, Hz. Peygamber’in kılıcıyla Amr b. Abdvüdd’ün karşısına çıktı. Hz. Ali düşmanıyla şiddetli bir şekilde mücadele ederken[619] arkasından oğlunun geldiğini söyledi. Amr b. Abdvüdd arkasına baktığı esnada Hz. Ali vakit kaybetmeden düşmanının ayakları kesti. Düşmanı Hz. Ali’nin hile yaptığını söylese de o: “Harp bir hiledir.” dedi. Amr b. Abdvüdd ise kesik bacağını kopartıp Hz. Ali’ye fırlattı.[620]

Nevfel b. Abdullah’ın atı kendisini hendeğe düşürdü ve hendeğin içinde[621] şu sözleri söyledi: “Ey Araplar bundan daha iyi bir ölümle bari beni öldürünüz. Hiç olmazsa demirle öldürün.” dedi.[622] Nevfel b. Abdullah; taşlanarak öldürüldü.[623] Bir diğer rivayete göre; Zübeyr b. Avvam, Nevfel’in üzerine saldırdı ve onu ikiye böldü. Ona o kadar şiddetli vurdu ki, atının omuzlarına kadar kesildiği söylenir.[624]

Hibban b. Arika’nın attığı ok Sa’d b. Mu’az’ın kolundaki damara denk gelmiştir.[625] Hz. Peygamber, Sa’d’ın kolunu ateşle yakmış, bunun üzerine kolu şişmiştir. Bu işlemi birkaç defa tekrarlamıştır.[626]

Amr b. Avf, Hz. Ali‘ye hamlede bulunarak onun kalkanını paramparça etmiş ayrıca alnından da yaralamıştır.[627] Bu duruma öfkelenen Hz. Ali tekrar hamle yaparak kılıcını Amr b. Avf’ın kürek kemiğine saplayıp göğsünden çıkartmış ve düşmanı hendeğe düşmüştür.[628]

Hendeği geçemeyen müşrikler Müslümanları taşlamıştır.[629] Müslümanlar on gün boyunca bir yere hareket edememiş, hatta namaz bile kılamamışlardır.[630] Hendek savaşı Müslümanların açlığa, soğuğa ve korkuya maruz kaldıkları zor bir savaş olmuştur.[631] Açlıktan dolayı karınlarına taş bağlamışlardır.[632] Müslümanların savaşta çektiği sıkıntılar Ahzap Suresinde şöyle anlatılmaktadır:

Ey iman edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetini anın. Hani size ordular gelmişti de üzerlerine bir rüzgâr ve sizin göndermediğiniz ordular salıvermiştik. Allah ne yaptığınızı görüyordu. O zaman onlar hem üstünüzden gelmişlerdi, hem aşağı tarafınızdan ve o vakit gözler kaymış, yürekler gırtlaklara dayanmıştı. Siz Allah’a türlü türlü zanlarda bulunuyordunuz. İşte burada müminler imtihan edilmiş ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı. O vakit münafıklar ve kalplerinde bir hastalık bulunanlar: “Allah ve Resulü bize bir aldanıştan başka bir şey vaat yapmamış.” diyorlardı. O vakit bunlardan bir grup: “Ey Medine halkı! Sizin için duracak yer yok, hemen dönün.” diyorlardı. Yine onlardan bir kısmı da Peygamberden izin istiyor, evlerimiz gerçekten (düşmana) açıktır.” diyorlar, hâlbuki açık değildi, sadece kaçmak istiyorlardı.[633]

Hendek savaşının sonucunda Müslümanlardan altı kişi şehit olmuş; müşriklerden ise üç kişi ölmüştür.[634]

BENİ KURAYZA KUŞATMASI

Hz. Peygamber, Beni Kurayza Yahudilerinin üzerine hareket ederek onları kuşatma atına aldı.[635] Hz. Peygamber, Yahudilerin akıbetine karar vermesi için Sa’d b. Mu’az’ı görevlendirdi.[636] O da: “Beni Kurayza hakkında (etek) tıraşı olan erkeklerin (buluğ çağına erenlerin) öldürülmesine, kadınların ve çocukların esir edilmesine ve malların da taksim edilmesine hükmettim.” dedi.[637]

Hz. Peygamber Sad b. Mu’az’ın verdiği hükmü kabul etmiştir.[638] Yahudilerin elleri bağlanmış, yüzükoyun yatırılmıştır. Onlar bu şekilde üç gün boyunca kalmıştır.[639] Hz. Peygamber’in emriyle çukurlar kazılmış ve grup grup Yahudiler getirilerek boyunları kesilmiştir. Hz. Ali ve Zübeyr b. Avvam Yahudilerin boyunlarını kesmiştir.[640]

Kuşatma sırasında Bünane[641] ya da Nübate ismindeki kadın[642] değirmen taşı atması sonucunda Hallad b. Süveyd ezildi[643] ya da başı yarıldı.[644] Bu yaptığı hareketten dolayı Hz. Peygamber bu kadının öldürülmesini emretti.[645] Sa’d b. Mu’az’ın Hendek savaşında aldığı yara tekrar açıldı[646] ve o, kolundaki damarın patlamasıyla şehit oldu.[647] Sad’ın kanı Hz. Peygamber’in yüzüne ve sakalına sıçradı.[648]

ABDULLAH B. ÜNEYS SERİYYESİ

Hz. Peygamber, Süfyan b. Halid ve kavminin kendisine karşı ordu topladığı haberini alınca Abdullah b. Üneys’i yanına çağırıp, Süfyan b. Halid’i öldürmek için ona emir verdi. Abdullah b. Üneys onu her yerde aramaya başladı, onu bulunca da boyunun vurdu[649] ve kellesini Hz. Peygamber’e getirdi.[650]

GÂBE SAVAŞI

Hz. Peygamber’e ait develer Gâbe denilen yerde yayılırdı.[651] Uyeyne b. Hınıs kırk kişilik bir grupla sürüye saldırdı, Ebu Zer’in oğlunu öldürüp develeri de çaldılar.[652] Hz. Peygamber bunun üzerine Mikdad b. Amr veya Sa’d b. Zeyd ile beraber birkaç Müslümanı onların üzerine gönderdi.[653]

Mühriz b. Nadle müşriklerle mücadele ederken Mes’ade isimli biri ona mızrak atıp sırtından çıkardı.[654] Sa’d b. Zeyd müşriklerden olan Hubeyb b. Uyeyne’nin sol omzunu kesti ve onu öldürdü.[655]

Seleme b. Ekva, Zü Karad denilen yerde Hz. Peygamber’in on devesini kurtarmış fakat diğer develer saldırganlar tarafından kaçırılmıştır.[656] Müslümanlar bu yerde korku namazı kılmıştır.[657]

HAYBER’İN FETHİ

Müslümanlarla Yahudiler arasında gerçekleşen savaşta[658] Merhab el-Yahudi ile Amir b. Ekva birbirleri ile mücadele etmiş ve Merhab, onun ayağını kesmiştir.[659] Ağrılara dayanamayan Amir kolundaki damarı keserek kendisini öldürmüştür.[660]

Mahmud b. Mesleme, Müslümanlarla beraber Yahudilere karşı mücadele etmiş fakat Merhab, onun başına değirmen taşı yuvarlamıştır. Attığı taş Mahmud’un başını yarmış alnındaki deri yüzüne düşmüştür.[661] Acılar içinde kalan Mahmud üç gün sonra vefat etmiştir.[662]

Muhammed b. Mesleme de kardeşi Mahmud’un intikamı almak için Merhab ile mücadele etmek istedi.[663] Muhammed b. Mesleme bu isteğini Hz. Peygamber’e söyledi. Hz. Peygamber de ona olumlu cevap verdi. Bunun üzerine Muhammed, Merhab’la karşı karşıya geldi.[664] Merhab, Muhammed b. Mesleme’ye hamlelerde bulunsa da pek başarılı olamadı.[665] Muhammed b. Mesleme, onun ayaklarını kesti. Merhab, bunun üzerine kendisini öldürmesini istedi fakat o kardeşinin intikamını almak için Merhab’ı can çekişirken bıraktı. Daha sonra Hz. Ali, Merhab’ın başını ikiye ayırdı[666] ya da boynunu vurdu ve Merhab’ın eşyalarına da el koydu.[667]

Bir rivayete göre, Kinane b. Ebi’l-Hukayk hazineyi sakladığı için Hz. Peygamber onun öldürülmesini emretti. Bu emir üzerine Zübeyr b. Avvam, onun göğsünü ateşle dağlayıp sonra da dövdü,[668] Muhammed b. Mesleme tarafından da öldürüldü. Bişr b. Bera’ya karşılık İbn Hukayk’ın bir oğluna da işkence yapılarak öldürüldü.[669] Bunun nedeni Zeynep bt. Haris, Hz. Peygamber’i öldürmek için yemek daveti vermesi yemekte Bişr b. Bera’nın yediği etten dolayı zehirlenerek ölmesidir.[670] Bir diğer rivayete göre; Ebi’l-Hukayk, Ka’b b. Eşrefe destek verenler arasındaydı. Hz. Peygamber’den izin alarak Abdullah b. Atik, Mes’ud b. Sinan, Abdullah b. Uneys, Ebu Katede; Ebi’l-Hukayk’ı öldürmek için birlikte hareket ettiler. Ebi’l-Hukayk’ın odasına girip ona her biri kılıcıyla darbe indirdi. Abdullah b. Uneys kılıcını onun karnına saplayıp sırtından çıkardı.[671]

Yahudi bir adam, Ebu Sayyah’ın kafasına kılıç vurup onu öldürdü. Adi b. Mürre de Yahudi bir adam tarafından mızrakla göğsünden vuruldu. Yine Haris b. Hatıb’ın da Yahudi bir adam tarafından başına taş atılması sonucunda beyni parçalandı.[672] Gazzal ismindeki Yahudi ile Hubab b. Münzir karşılıklı mücadele ettikten sonra Hubab, onun sağ elinin ortasından kesti. Gazzal, oradan ayrıldıktan sonra Hubab onu takip etti ve onun ayak bileğini kesti. Bir başka Yahudi ile mücadele eden Ebu Dücane ona saldırıp onun ayaklarını kesti.[673] Ebu Dayyah, aldığı kılıç darbelerinden dolayı kafatası çatlaması sonucunda öldü.[674]

Hayber savaşında Müslümanlar açlıktan dolayı eşekleri kesip etlerini pişirdiler. Hz. Peygamber ehli eşek etinin yenmemesini ve pişen etlerin dökülmesini emretti ve at etinin yenmesine izin verdi.[675]

KÜRZ B. CABİR KOMUTASINDAKİ SERİYYE

Ureyne kabilesinden sekiz kişilik grup İslam dinine girdi. Bu grup daha sonra Humma hastalığına yakalandı.[676] Medine’nin havasının iyi gelmediği gerekçesiyle[677] Zülcedr yani zekât develerinin olduğu yere gittiler.[678] Adamlar develerden faydalanarak sağlıklarına kavuştular[679] ve develeri otlatan Yesar’a[680] saldırıp[681] onun el ve ayaklarını kestiler.[682] Ölene kadar da Yesar’a işkence yapıp; boğazını sıktılar, gözlerine[683] çivi çaktılar,[684] diline diken batırdılar[685] sonra da develeri çalıp oradan uzaklaştılar.[686] Yesar’ın başına gelen talihsiz olaydan haberdar olan[687] Hz. Peygamber, Kürz b. Cabir’i bu işle görevlendirdi.[688] Hz. Peygamber, Yesar’a işkence yapanlara kısas uygulanmasını, el ve ayaklarının kesilmesini, gözlerinin oyulmasını sonra asılmasını emretti.[689] Kürz, onların hepsini esir aldı ve Medine’ye kadar onları bağlı bir halde[690] Hz. Peygamber’in yanına getirdi. Hz. Peygamber’in emriyle onların el ve ayakları kesildi, gözleri çıkarıldı.[691] Sonra da onları Harre’de kendi hallerine bıraktılar.[692] Bunun üzerine: “Allah ve Resulü’ne karşı savaşanların ve yeryüzünde düzeni bozmaya çalışanların cezaları, ancak ya acımadan öldürülmeleri, ya asılmaları yahut el ve ayakları çaprazlama kesilmesi yahut da bulundukları yerden sürülmesidir.”[693] ayeti nazil oldu. Bu ayetin inmesinden sonra bir daha göz çıkarılmadı. Bazı rivayetlere göre; Hz. Peygamber, hiçbir zaman dil kesilmesini, gözün oyulmasını, el ve ayak kesilmesini emretmemiştir.[694]

HABAT SERİYYESİ

Hz. Peygamber, Müslümanlardan oluşan 300 kişilik ordunun başında Ebu Ubeyde b. Cerrah’ı geçirdi. Ebu Ubeyde ile birliği Cüheyne yerleşkesindeki deniz sahiline doğru ilerledi.[695] Ebu Ubeyde, ordusunu doyurabilmek için onlara hurma dağıttı. İçi hurma dolu olan torbayı kaybedince[696] Müslümanlar açlık sıkıntısı ile karşı karşıya kaldılar. Ellerindeki hurmayı bölüşerek karınlarını doyurmaya çalıştı. Açlıktan dolayı ağaç yaprakları yiyen Müslümanların dudakları diken ısıran devenin dudakları gibi oldu.[697] Bu yüzden bu orduya “YaprakAskerleri” anlamına gelen “Ceyşü’l-Habat” denildi. Ordu daha sonra sahile doğru geldiklerinde[698] balina balığını gördüler onunla on iki gün boyunca karınlarını doyurdular.[699]

HUDEYBİYE

Ebu Cendel b. Süheyl, ayaklarında pranga ile kaçıp Mekke’ye gelmiştir. Süheyl b. Amr, o esnada Hz. Peygamber ile anlaşma imzalıyordu. Bir anda Süheyl, oğlu Ebu Cendel’i karşısında görünce eline aldığı çalı ile oğlunun yüzüne vurmuş ve onu boynundan yakalamıştır. Ebu Cendel: “Ey Müslüman topluluğu! Müşriklerin yanına götürülüyorum; beni dinimden döndürecekler!” dedi.[700] Ebu Cendel, Müslümanlara sırtını açarak kendisine yapılan işkenceleri göstermiştir.[701] [702]

MEKKE’NİN FETHİ

Hz. Peygamber, Mekkelilerle Hudeybiye anlaşması yapmıştır. Kinane kabilesinden adamın biri Hz. Peygamber’i hicvettiği için Huza’a kabilesinden bir adamın saldırısına uğramış ve kafası yarılmıştır. Bu olaydan dolayı Huza’a ve Kinane kabileleri arasında savaş yaşanmış bu savaşta Mekkeliler de Kinane kabilesine yardım etmiştir. Böylece Mekkeliler Müslümanlarla yaptıkları anlaşmayı bozmuş ve Hz. Peygamber, onlarla savaş yapmak için hazırlıklara başlamıştır.

Hz. Peygamber, Mekke’nin feth edildiğinde dört kişi hariç herkese eman verdi. Bu dört kişi Abdullah b. Hatal, Abdullah b. Sad b. Ebi Serh, Sare ve Mikyas b. Subabe’dir.[703] İbn Sa’d’a göre ise Fertena, İbn Zeba’ra, İbn Hatal ve Abdullah b. Sad b. Ebi Serh’dir.[704] Bazı rivayetlere göre; Mekke’nin fethinden sonra Hz. Peygamber, sekiz erkek ve dört kadın öldürülmesini istediği bilgisi de vardır.[705]

Belazuri ’ye göre Mekke feth edildiğinde ölüm emri verilen kişiler İkrime b. Ebi Cehil, Hebbar b. Esved, Abdullah b. Sad, Mikyas b. Subabe, Huveyris b. Nukayd, İbn Hatal, Hind bt. Ukbe, Sare, Fertena ve Enbeh ya da Kurebe’dir.[706]

Mekke’nin feth edildiği gün ölüm emri verilen müşriklerin durumunu şöyledir; İslam dinine girdikten sonra zekât ve sadaka toplama görevi Abdullah b. Hatal’a verilmiştir. Bunun üzerine zekât mallarını toplamak için bir Müslümanla birlikte yola çıkmıştır. İbn Hatal, yanında götürdüğü Müslüman adama oldukça sert davranmış bu da yetmezmiş gibi onu döve döve öldürmüştür. İbn Hatal, adamı öldürdükten sonra “Vallahi, eğer Medine’ye gidersem Muhammed bu adam sebebiyle beni öldürür” demiş ve İslam dininden dönüp, topladığı zekât mallarını da yanına alıp Mekke’ye gitmiş, müşriklerle birlikte hareket etmiştir. Mekke’nin feth edildiği gün de Hz. Peygamber, İbn Hatal’ın öldürülmesini emretmiştir.[707] İbn Hatal kendisini korumak için Kâbe’nin örtüsüne sarılmış olsa da[708] Ebu Berza tarafından karnı deşilerek öldürülmüştür.[709] İbn Hatal’ın iki cariyesi de Hz. Peygamber’e hicveden şiirler söylediği için birisi öldürülmüştür.[710] Fertena isimli cariyesi de Müslüman olmuş ve kaburgası kırılmış bir şekilde Hz. Osman’ın halifeliğine kadar yaşamıştır.[711]

İkrime b. Ebi Cehil, Hz. Peygamber’e karşı eziyet edenler arasındaydı.[712] İkrime, Mekke’nin feth edildiği gün ölüm korkusundan dolayı Yemen’e kaçtı fakat Hz. 721

Peygamber tarafından eman verildi sonrada Müslüman oldu.[713]

Safvan b. Ümeyye, Hz. Peygamber’e eziyet edenler arasındaydı. Mekke’nin feth edildiği gün Hz. Peygamber onun ölmesini emretti.[714] [715] Safvan b. Ümeyye kaçtı fakat Hz.  Peygamber ona eman verdi.

Mekke’nin feth edildiği gün öldürülmesi emredilen bir diğer isim ise Abdullah b. Sad idi.[716] Abdullah, vahiy kâtipleri arasındaydı ve zamanla maksadını aşan işler yaptığı için fitne çıkarttı. Abdullah: “Muhammed ne dediğini bilmiyor ben ona istediğimi yazıyorum. İşte benim yazdığım; Muhammed’e vahiy geldiği gibi bana da geliyor.” dedi. Sonra da İslam dininden döndü ve Mekke’ye kaçtı. Bu davranışlarından dolayı Hz. Peygamber, Mekke’nin feth edildiği gün onun öldürülmesini emretti.[717] Abdullah b. Sad’ın sütkardeşi Hz. Osman’ın araya girmesi sonucunda Hz. Peygamber ona eman verdi.[718]

Mekke’nin feth edildiğinde öldürülmesi emredilenlerin arasında Hz. Peygamber’e karşı düşmanlık besleyen ve eziyet veren Huveyris b. Nukayd da vardı.[719] O, Hz. Peygamber hakkında ağır sözler söyleyip onu hicvederdi.[720] Hz. Peygamber onun öldürülmesini emretti. O evine kaçsa da Hz. Ali tarafından öldürüldü.[721]

Hz. Peygamber Mikyas b. Subabe’nin öldürülmesi emretmiştir.[722] Mikyas, fetih günü içki içerek sarhoş olmuştur. Nümeyle onu öldürene kadar kılıcını saplamıştır [723]

Hz. Peygamber tarafından öldürülmesi istenen bir diğer isim ise; Abdullah b. Zeba’ra’dır. Hz. Peygamber’i hicvederek onunla alay etmiştir. O, İslam’a girmesiyle Hz. Peygamber’den özür dilemiştir.[724]

Mekke’nin feth edildiği gün ölüm emri verilen diğer bir isim Hz. Hamza’yı öldüren Vahşi’dir. Fakat feth günü Taife kaçarak ölümden kurtuldu sonra İslam dinine girdi.[725]

Hz. Peygamber tarafından öldürülmesi emredilen kadınların başında Hind vardı. Hind, Hz. Peygamber’e karşı oldukça eziyet verici hareketlerde bulunsa da[726] sonra Müslüman oldu.[727] Sare de Hz. Peygamber hakkında hicveden şarkılar söylerdi.[728] O da ölüm emri verilenler arasındaydı.[729] Hz. Ali ya da başka biri tarafından öldürüldü.[730]

Hebbar b. Esved bir gece vakti Hz. Peygamber’in kızı Zeynep’i mızrakla vurdu. Bu olaydan dolayı hamile olan Zeynep bebeğini düşürdü.[731] Hz. Peygamber, kızının başına gelen bu üzücü olaydan dolayı her seriyyede Hebbar b. Esved’in yakalandığında yakılmasını emretti.[732] Daha sonra Hz. Peygamber: “Hayır, ancak ateşin Rabbi ateşle tazip eder. Onu yakalarsanız ellerini ve ayaklarını kesin; sonrada onu öldürün?” dedi.[733] [734] Daha sonra Hebbar, Müslüman olduğunu söylese de Hz. Peygamber onu görmek 742 istemedi.74

MU’TE SAVAŞI

Hz. Peygamber, Haris b. Umeyr’den Mısır kralına mektup göndermiştir. Şürahbil b. Amr el-Gassani elçiyi önce bağlamış sonra da boynunun kesilmesini emrederek[735] onu öldürmüştür.[736]

Hz. Peygamber, Zeyd b. Harise ve Cafer b. Ebi Talip elçinin öldürülmesine çok üzülmüştür. Bu olaydan dolayı Müslümanlar, Bizanslılara karşı savaş hazırlığına başlamıştır.[737] Savaş hazırlıkları devam ederken, Abdullah b. Revaha şu sözleri söyledi: Ama ben Rahman olan Allah’tan mağfiret istiyorum. Kan fışkırtan geniş bir kılıç yarası yahut kana susamış birinin eliyle bağırsaklarımı ve ciğerlerimi parçalayacak bir süngü sokulmasını diliyorum. Ki halk kabrimin yanından geçerken: Allah bu gaziye rahmet etsin, doğru yolda idi desinler! [738]

Hz. Peygamber, Zeyd b. Harise’yi ordunun başına geçirdi ve Zeyd savaşta öldürülürse sırasıyla Cafer b. Ebi Talip sonra Abdullah b. Revaha’nın ordunun başına geçmesini emretti.[739] Zeyd b. Harise savaşta aldığı darbelerle vücudunu delik deşik olana kadar mücadele etti. Zeyd’in ölmesiyle sancağı Cafer b. Ebi Talip aldı. Cafer savaşın şiddetlenmesiyle beraber atını kesti ve İslam tarihinde ilk defa atını kesen kişi oldu.[740] Savaşta at kesme mantığı ise; Cafer, ya başarıya ulaşacaktı ya da şehit olana kadar mücadele edecekti. Yani o atını keserek savaştan kaçma ihtimalini ortadan kaldırdı.[741] Cafer sancağı sağ eliyle tuttu fakat sağ eli kesilince sancağı sol eliyle tuttu, sol eli de kesilince bu sefer sancağı göğsüne bastırarak taşıdı.[742] Bizanslı bir adam Cafer’in vücudu ikiye böldü;[743] vücudun yarısı bir bağın içine düştü. Vücudunun yarısında otuzdan fazla yara bulunduğu söylenmektedir.[744] Cafer’in ölmesiyle sancağı Abdullah b. Revaha aldı ve şehit olana kadar da mücadele etti.[745] Abdullah b. Revaha, şehit edildikten sonra Müslümanların komutanı Halid b. Velid oldu. Müşrikler, gördükleri yerde Müslümanları öldürdü. Bunun üzerine onlar savaştan kaçmaya başladı.[746] Dağılan İslam ordusu Halid sayesinde tekrar toplandı. Halid’in bu başarısı Müslümanların yok olmaktan kurtardı.[747] Halid’in savaşta elinde dokuz kılıç kırıldı.[748]

BENİ CEZİME GAZVESİ

Hz. Peygamber, 350 kişilik bir ordunun başında Halid b. Velid’i, Cezime’ye gitmesi için görevlendirdi. Cezimeliler, Halid b. Velid’i görünce: “Bu Halid b. Velid’dir ve yanında Müslümanlar vardır” dediler. Cezimeliler: “Bizde Müslümanız. Namaz kılıyor ve Muhammed’i tasdik ediyoruz. Mescitlerimiz var ve orada namaz kılıyoruz.” dediler. Halid onlara: “İslam’a girin” dedi. Adamlar ise: “Biz Müslümanız” dediler. Halid: “O zaman silahın ne işi var üzerinizde” dedi. Adamlar: “Bizle bir Arap kavmi arasında düşmanlık vardır. Sizin onlar olduğunuzdan korktuk. Bu yüzden İslam dinine muhalif olanlara karşı kendimizi savunmak için silahlarımızı kuşandık.” dediler. Halid: “Silahları indirin” dedi. Bu emirle silahlarını da bıraktılar. Halid, askerlerine: “Bunları esir alın” dedi ve esirlerin bazılarının ellerini boyunlarına bağlanması için emir verdi. Tüm gece esirler elleri boyunlarına bağlı bir şekilde geçirdi.[749] Halid b. Velid: “Kimin yanında esir varsa çabuk kılıçla işini bitirsin” diye emir verince esirlerin hepsi elleri boyunlarına bağlı bir şekilde öldürüldü.[750]

Halid’in esirlere karşı bu davranışı Müslümanların dikkatini çekmiş, Abdurrahman b. Avf tarafından da eleştirilmesine neden olmuştur. Halid, Hz. Peygamber tarafından emir aldığı için bu şekilde davrandığını söylemiştir. Abdurrahman, Halid’in bu cevabına inanmamıştır. Bir rivayete göre; Abdurrahman b. Avf ile Halid‘in bu olaydan dolayı arası bozulmuştur. Ammar b. Yasir, Halid’e kızsa da sesini çıkarmamıştır. Fakat Ammar, esirlerin namaz kıldıkları halde Halid’in hepsini öldürdüğünü Hz. Peygamber’e anlatmıştır. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Halid’in bu davranışlarının karşılığını ödemek için harekete geçmiş ve Hz. Ali, Cezimelilerin diyetini ödemiştir.[751]

Hz. Peygamber, ellerini semaya kaldırarak şöyle diyordu: “Allah’ım! Halid’in yaptıklarından sana sığınıyorum.”[752] Hz. Peygamber’in, bu olaydan dolayı Halid’e kızdığı ve ondan yüz çevirdiği söylenir.[753] Hz. Peygamber’in Halid’i kınamadığını rivayet eden kaynaklar da vardır. Çünkü Cezimelilerin Müslümanlara karşı silahlandıktan sonra Müslüman olduğu söylenir. [754]

HUNEYN GAZVESİ

Mekkelilerden sonra Müslümanlara düşman olan ikinci büyük güç Hevazinlilerdir. Onlar, İslamiyet’i tamamen ortadan kaldırmak için Mekkelilerin yapmadıklarını yapmak istediler.[755] Hevazin b. Mansur ve kabilenin önde gelenleri toplandılar. Bu toplantı da Müslümanlara karşı savaş yapmaya karar verdiler. Onların savaş hazırlığında olduğu duyan Hz. Peygamber, 12 bin kişilik orduyla Hevazin’e doğru ilerledi. Müslümanlar Huneyn’de şiddetli bir şekilde savaştı.[756] Hevazinliler, Müslümanları sıkıştırarak ok yağmuruna tuttu ve onlara kılıçla saldırdılar.[757] Müslümanlar bu manzara karşısında kaçmaya başladı.[758] Fakat daha sonra dağılan Müslüman ordu tekrar toparlanıp saldırıya geçti ve başarıya ulaştı. Kaçan müşriklerin peşinden giden Müslümanlar, yakaladıklarını ya esir aldı ya da öldürdü.[759]

Hevazinli bir adam çok sayıda Müslümanı öldürdüğü için Hz. Ali ve Ebu Dücane o adama saldırdı. Adamın bir elini Hz. Ali, diğer elini de Ebu Dücane kopardı ve kılıçlarıyla sürekli ona darbe indirdiler.[760]

Başka bir rivayete göre de; Hz. Ali, Hevazinli bir adamla mücadele ederken adamın devesine kılıçla vurunca deve düştü. Hz. Ali, adamın üzerine hamle yapıp ayağından baldırının yarısına kadar kesti.[761] Ebu Katade, müşrik bir adamın[762] elini 771 kılıçla koparttı.[763]

Hevazinliler, yenilgiye uğradıktan sonra Müslümanlar onları tek tek öldürmüştür. Bicad isimli adamı da bulmak istemişlerdir çünkü o Müslüman olan bir adamın organlarını tek tek ayırarak ateşte yakmıştır. O suçunu bildiğinden dolayı kaçmıştır. Adam yakalanınca Hz. Peygamber’in sütkardeşi Şeyma bt. Haris ile birlikte bağlamışlardır. Hz. Peygamber’in yanına getirilen Şeyma kendisinin sütkardeşi olduğunu söylemiştir. Ayrıca Bicad’ın da affedilmesini istediği için onu da affetmiştir.[764]

TAİF GAZVESİ

Hz. Peygamber, Huneyn savaşından sonra yönünü Taife çevirmiş ve ordunun başına da Halid b. Velid’i geçirmiştir. Savaşta Taiflilerin attıkları ok pek çok Müslümanın yaralanmasına neden olmuştur.[765] Abdullah b. Ebi Bekir atılan oklar sonucunda yaralanmış ve mikrop kaptığı için yarası patlamış ve ölmüştür.[766] [767] Müslümanlar Taif’i on beş gün kuşatma altında tutmuştur. Müşrikler debbabe ile kızgın 775 demir parçaları attıkları için askerlerin yaralanmasına neden olmuştur.

TEBÜK GAZVESİ

Bizans kralı, Lahm, Cüzam, Amile ve onları destekleyen diğer kabileler Müslümanlara savaş açmak istediler. Fakat Hz. Peygamber onlara doğru hareket edince bu kez Müslümanlara karşı birleşen kabileler savaş yapmaktan çekindiler.[768]

Tebük gazvesi için yola çıkan Müslümanlar havanın sıcak olmasından dolayı büyük sıkıntılara maruz kalmışlardır.[769] Sıcaklığın had safhada olduğu vakit Müslümanlar dudaklarını ıslatabilmek için bir damla su bile bulamamışlardır.[770] Ordu susuzluklarını giderebilmek için develerini kesip işkembelerinden çıkan su ile susuzluklarını gidermeye çalışmışlardır.[771] Müslümanlar su sıkıntısının yanında giyim sıkıntısı da çekmişlerdir.[772] Bu orduya sıkıntı çektikleri için Ceyşü’l-Usre yani zorluk ordusu anlamına gelen isim verilmiştir.[773]

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM DÖRT HALİFE DÖNEMİ

HZ. EBU BEKİR DÖNEMİ

Ridde Olayları

Hz. Peygamber vefat ettikten sonra bazı Arap kabileleri, İslam’ın emirlerinden olan namaz kılmayı kabul ederken diğer bir emri olan zekât vermeyi kabul etmediler. Hz. Ebu Bekir bu durum karşısında: “Eğer onlar, deve ve koyunların yıllık zekâtlarını bana vermezlerse, kendileriyle elbette savaşacağım.” dedi.[774] [775] Bu bağlamda isyan 783 edenlere savaş açtı.

Esvedü’l-Ansi

Esvedü’l-Ansi, İslam dininden dönüp[776] peygamberlik iddiasında bulunmuştur.[777] Yakaladığı bir Müslümanı parça parça ederek[778] ona acımasızca işkence etmiştir.[779] Bölge yöneticisi Şerh b. Bazan’ı öldürüp[780] sonra da onun karısıyla evlenmiştir.[781] Kendi kavmine acımasızca eziyet etmiş, kadınların namuslarına göz koymuştur. Bu sebeplerden dolayı Müslümanlar onu bir an önce öldürmek için harekete geçmiştir.[782]

Esved’in eşi kocasından nefret ettiği için Müslümanlara yardım etmiş ve gizlice onları konağa almıştır. Başka bir rivayete göre de Müslümanlar, Esved’in evinin duvarına delik açıp onu gözetlemiştir. Kays b. Hübeyre, fırsatını bulduğu anda sarhoş halde uyuyan Esved’in boğazını sıkınca, öküz gibi böğürmeye başlamıştır. Esved’in adamları gelen seslerden endişenmiş bunun üzerine Esved’in eşi ona vahiy geldiğini söylemiştir. Kays sonra da Esved’in başını kesip adamlarının önüne atmıştır.[783]

Bir diğer rivayete göre de, Esved’i öldüren kişi Firuz b. Deylemi’dir.[784] [785] Firuz ismindeki Müslüman, uyuyan Esved’in odasına gizlice girip onun boynunu ve belini kırmıştır. Sonra da iki kişi Esved’in üzerine oturmuştur. Esved’in eşi de onun saçlarını yolmuştur. Firuz tarafından Esved’in boynu kesilmiştir. Sesleri duyan muhafızlar odaya doğru geldiklerinde karısı onlara peygambere vahiy geldiğini söylemiştir. Adamları Esved’in öldürüldüğünü anlayınca; çocukları kaçırıp, şehri yağmalamışlardır. Kaçırılan çocuk sayısı yedi yüze yakın olduğu söylenir. Sonra çocukları serbest bırakıp şehri terk 793 etmişlerdir.

Tuleyha

Tuleyha b. Huveylid, İslam dinden döndü[786] ve peygamberlik iddiasında bulunarak[787] etrafına insanlar topladı. Gatafanlılar, onun peygamber olduğuna inandılar. Hevazinliler ise Tuleyha konusunda tereddüt içinde kaldı fakat zekât vermeyi kabul 796 etmediler.[788]

Hz. Ebu Bekir, peygamberlik iddiasında bulunan Tuleyha b. Huveylid’e karşı Halid b. Velid’i görevlendirmiştir.[789] Halid, Buzaha denilen yerde onlarla karşılaşmış[790] ve ezan sesini duymadığı yerde saldırıya geçmiştir. Tuleyha ve onun taraftarları hakkında bilgi toplamak için Halid b. Velid, Ukkaşe b. Mihsan’ı ve Sabit b. Akrem’i görevlendirmiştir. Halid ve arkadaşları atların üzerinde ilerlerken öldürülen Sabit b. Akrem’in daha sonra da Ukkaşe b. Mihsan’ın cesedini yanlışlıkla çiğneyeceklerdi. Onların ölümüne Müslümanlar çok üzülmüştür.[791]

Müslümanlar savaş alanında mürtedlerle şiddetli bir şekilde mücadel etmişlerdir.[792] Savaşın sonunda Tuleyha, Şam’a kaçmış daha sonra da tekrar Müslüman olmuştur.[793] Halid b. Velid’in kahramanlıkları şu sözlerle ifade edilmiştir:

Savaş esnasında Tuleyha’nın kırmızı bayrağını taşıyan birisini herkes görüyordu; Halid onu öldürdü; bayrak yere düştü ve askerler, at ve develer onu çiğnedi. Bizzat savaşa katılan Halid; çok gayret gösterdi; arkadaşları bundan dolayı kendisini tenkit bile ettiler. Ben onu Yemame savaşında daha şiddetli savaşırken de gördüm.

Fucae’nin Yakılması

Fucae’nin asıl adı Büceyr b. İyas idi. O, mürtedlerle mücadele etmek için Hz. Ebu Bekir’den silah ve binek istedi. Hz. Ebu Bekir, onun istediklerini verdi. Fakat Fucae, halifeye söylediği gibi hareket etmeyerek hem Müslümanları hem de dinden dönenleri öldürdü.[794] [795] Fucae, Nücbe b. Ebi Meysa’yı Müslümanların üzerine gönderdi. Hz. Ebu Bekir, Tureyfe b. Haciz’i mürtedlerle mücadele etmesi için görevlendirdi.[796] Savaş sonucunda Tureyfe, Fucae’yi esir alıp onu halifenin yanına gönderdi.[797] Hz. Ebu Bekir’in emriyle önce Medine namazgâhında elleri ve ayakları bağlandı[798] sonra da ateşte yakıldı.[799] Hz. Ebu Bekir daha sonra Fucae’yi yakarak öldürdüğü için pişman olduğunu söylemiştir.[800]

Hz. Ebu Bekir’in Fucae’yi yakma emri verdiği gibi Halid b. Velid’in de İslam dininden dönenleri yakarak cezalandırdığı aktarılır.[801] Halid b. Velid, Süleymoğullarından bazı kişileri yakaladıktan sonra da ahırlara atıp yaktığı söylenir.[802] [803] Hz. Ebu Bekir şu sözlerle orduya emir verdi:

Bir yere indiğinizde ezan okuyunuz. Orada durunuz, eğer ahali ezan okur ve yerlerinden ayrılmazlarsa onlara dokunmayınız, siz ezan okuduktan sonra onlar ezan okumazlarsa üzerlerine yürümekten başka bir iş kalmaz. Üzerlerine yürüdükten sonra ateşte yakmak suretiyle ve başka çeşit işkencelerle onları öldürünüz. Sizin İslamiyet’e çağrınızı kabul ederlerse onlara sualler sorarsınız. Zekât vereceklerini söylerlerse bunu kabul eder, yoksa baskı da bulunur ve başka 811 hiçbir sözü kabul etmezsiniz.

Halid b. Velid’in yakarak öldürdüğü bilgisi Hz. Ebu Bekir’e gelmesine rağmen halife onu görevden almadı ve şöyle dedi: “Allah’ın kâfirler karşı kınından çıkardığı kılıcı, kınına sokmak istemem.”[804] [805] Hz. Ömer, Halid b. Velid’in yaptıklarını 813 eleştirmekten geri kalmadı. Fakat halife bunlara kulak asmadı.

Şarkıcı Kadın

Şarkıcı iki kadından biri Hz. Peygamber’e küfredip şarkı söylemiştir. Muhacir bir adam, cariyeyi cezalandırmak için elini kesmiş, ön dişlerini sökmüştür. Hz. Ebu Bekir bu olayı duyduğunda mektup yazdı:

Tanrı elçisine küfredip ney çalarak şarkı söyleyen kadına olan muameleni işittim. Sen benim bu mektubumu almadan önce onu cezaya çarptırmamış olsaydın sana onu öldürmeni emretmiş olurdum. Çünkü Tanrı elçisine olan saygısızlıktan dolayı verilen cezalar başkaları hakkında verilen cezalara benzemez. Bunlara hürmetsizlikte bulunan, fakat yine de kendisini Müslüman gösteren bir kimse ise dinden dönmüştür. Böyle biri Müslümanlarla sözleşmişse, o ahdini bozarak Müslümanlarla savaş halinde bulunuyor demektir. Ebu Bekir, Muhacir’e Müslümanlarla alay edip şarkı söyleyen kadın hakkında yazdığı mektupta şöyle diyordu: Hamd ve senadan sonra, senin, Müslümanlarla alay edip şarkı söyleyen kadının elini keserek ön dişini çıkartmış olduğunu işittim. Böyle bir suç Müslümanlık iddiasında bulunan biri tarafından yapılırsa, azalan yolunmadan ve koparılıp çıkarılmadan ancak terbiye edilir. Şarkı çağıran kadın Müslüman bir devletin himayesinde olan gayrimüslim ise, onun, Tanrıya ortak katmakla işlediği suçunu affetmen bundan daha büyük bir şeydir. Eğer bundan önce böyle bir hadise olup da suçlu hakkında çirkin sayılan muamelede bulunmuşsan, bundan sonra yumuşak davran, azaları koparıp çıkartmaktan sakın. Çünkü azalan çıkartmak ve kopartmak kısastan başka hallerde günahtır ve nefret verir.[806]

Bir rivayete göre; Hz. Ebu Bekir, Hz. Peygamber’in ölümüne sevinen kadınların ellerinin ve ayaklarının kesilmesini emretti. Bu kişiler Es-Sebca el-Hadramiyye ve Yahudi Hind idi.[807]

Malik b. Nüveyre Olayı

Malik b. Nüveyre’nin bir sözünden dolayı mürted olduğunu düşünülmüştür.[808] O: “Allah’a yemin ederim ki ben, dinden dönmedim.” diyerek kendisini savunmuştur. Ayrıca; Ebu Katade el-Ensari, Malik ve arkadaşlarının ezan okuduklarına şahit olduğunu söylemiştir.[809] Buna rağmen Halid’in emriyle Dırar b. Ezver tarafından boynu vurulmuştur.[810] [811] Halid’in, savaşlarda düşmanını öldürmeye çok meraklı bir yapısı olduğu kaynaklara yansımıştır.

Taberi’nin Malik b. Nüveyre olayında iki farklı rivayeti vardır. İlk rivayete göre;

Malik b. Nüveyre mürted suçlamasıyla yakalanıp adamlarıyla beraber Halid’in yanına getirildi. Halid, ona sorular sorması üzerine aldığı cevaplar karşılığında ikileme düştü. Bunun üzerine Halid, Malik ve adamlarının hapsedilmesini emretti. Gece havalar soğuduğu için esirlerin ısıtılmasını istedi. Fakat Kinanelilerin diline göre öldürmek anlamına gelen kelimeyi kullandı. Başka bir şiveye göre ise öldürmek farklı bir kelime idi. Bu yanlış anlaşılmadan dolayı esirlerin hepsi öldürüldü. Halid ise çadırından çıktığında her şey için çok geçti.

Taberi’nin ikinci rivayetine göre; Halid b. Velid esirlerin namaz kılıp kılmadıklarını kontrol etmek amacıyla bir birlik göndermiştir. Birlik esirlerin bir kısmının namaz kıldıklarına bir kısmının da kılmadıklarına şahit olmuştur. Birlik, onları öldürmüştür.[812] [813] Halid’in emriyle Malik b. Nüveyre’nin kafası kesilmiş ve askerler tarafından onun başı ocak taşı olarak kullanılmıştır. Malik’in saçları gür olduğu için  ateşte yanana kadar duman çıkmıştır.

Halid b. Velid’in Malik b. Nüveyre olayında haklı oluğunu savunan görüşler de vardır. Bu konu da Halid b. Velid’in eleştirilmesi doğru değildir. Çünkü Hz. Peygamber tarafından görevlendirilen Malik, Secah’a iltihak edip onunla birlikte hareket etmiştir. Böyle bir olayın en ağır şekilde ceza ile karşılık görmesi her zaman mümkündür.[814] Ayrıca askerlerin yaptığı bazı davranışlardan dolayı Halid’i suçlamak da doğru değildir.[815]

Halid b. Velid, Malik b. Nüveyre’nin ölümünden sonra karısı Ümmü Temim ile evlendi.[816] [817] Bazı rivayetler de; Halid b. Velid, Malik’in karısına göz koyduğu için onu bilerek öldürdüğü zikredilir. Bazı müellifler, bu gibi anlatımların Halid’i kötülemek 825 amacıyla aktarıldığını zikrederler.

Hz. Ömer, esirlerin başına gelen talihsiz olaydan dolayı Hz. Ebu Bekir’e şu sözlerle tepkisini göstermiştir: “Sen Müslümanları öldüren ateşle azap eden bir adam gönderdin.”[818] Hz. Ömer, Halid b. Velid’in kısasen öldürülmesini istese de Hz. Ebu Bekir onu cezalandırmamıştır.[819] Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir’e: “Halid’in kılıcının yüzünde kötülük ve şer izleri vardır, onun bu suçu sabit ise onu cezalandırmak senin vazifendir.” dedi. Hz. Ebu Bekir: “Ey Ömer, o hükümleri tevil ederken, yani yorumlarken yanılmıştır, sen Halid’e dil uzatmaktan sakın” diye karşılık vermiştir.[820]

Hz. Ebu Bekir, Halid b. Velid’in yanına gelmesini emretti. Halid b. Velid, Medine’de Hz. Ömer ile karşılaşınca sarığında bulunan okları alıp parçaladı. Hz. Ömer: “Bu gösteriş ne? Sen bir Müslüman öldürdün ve sonra da onun eşinin üzerine sıçradın, Tanrı adına ant içerek seni kendi taşlarınla vururum.” dedi. Halid b. Velid, Hz. Ömer’den işittiği bu sözler karşılığında sessiz kaldı. Halid b. Velid olup biten her şeyi halifeye anlattı. Halife de Halid’in dediklerini kabullendi.[821]

Müseylime

Müseylime, peygamberlik iddiasıyla ortaya çıktı. O, Hubeyb b. Zeyd ve Abdullah b. Vehb’den kendisine inanmalarını istedi.[822] Fakat Hubeyb b. Zeyd, onun peygamberliğini reddettiği için[823] elleri ve ayakları Müseylime tarafından kesildi.[824] [825] Abdullah b. Vehb ise Hubeyb b. Zeyd’e yapılanların kendi başına gelmesinden korktuğu için mecburen Müseylime’nin dediklerini tasdik etmek zorunda kaldı fakat her ne kadar onu onaylasa da hapsedilmekten kurtulamadı.

Müseylime’nin peygamberlik iddiasına karşı Halid b. Velid harekete geçmiş,[826] Bera b. Malik[827] ile Yemame halkı üzerine yürümüştür. Fakat düşman ordusu geçitleri tutarak Müslümanlara saldırmıştır. Bera, bu saldırılardan dolayı yaralansa da karşısına çıkan düşman ordusundan bir adamın bacağını kesmiş ve elindeki demir kalkan kırılana kadar ona vurmuştur.[828] Bera, savaşta vücuduna seksen küsur yara almıştır.[829]

Savaş şiddetlendiğinde Abdurrahman b. Ebi Bekir’in attığı ok Muhakkim b. Tufaly’ın boğazına saplanması sonucu o öldü.[830] Dırar b. Ezver, Müslüman bir savaşçıydı ve bütün gücüyle mücadele etti. Dırar, bacakları koptuğu halde sürünerek savaştı ve en sonunda atların altında çiğnenerek feci bir şekilde öldü.[831]

Nuseybe bt. Ka’b savaşlarda bazen su taşır bazen de savaşa katılıp kılıç kullanırdı. Müseylime’yi öldürmek isteyen Nuseybe’nin savaşta eli koptu.[832] Ümmü Umare isimdeki kadının da elleri kesildi.[833] Ammar b. Yasir’in de kulağı kesildi.[834]

Savaşın sonunda Halid b. Velid, Yemame halkından Müccaa b. Mürare[835] ve Sariye b. Amir dışındakilerin hepsini öldürmüştür. Halid, Sariye’nin boynunu vurmuş Müccaa’yı da demir zincirle bağlamıştır.[836] Savaşta Müseylime de öldürülmüştür.[837] Yemame savaşına Ebu Dücane de katılmış ve Müseylime’yi öldüren kişileri arasında yer almıştır.[838] Müseylime’yi öldüren kişinin Vahşi olduğu söylenmekle beraber farklı isimler de zikredilmektedir.[839]

Eş’as b. Kays’ın İrtidatı

Ziyad b. Lebid, zekât mallarını toplarken Kindeli bir adamın devesine zekât damgası vurmuştur. Bunun üzerine Kindeli adam devesini istemiş, Ziyad da adama başka bir deve teklifinde bulunmuştur. Fakat adam bu teklif kabul etmemiştir.[840] Bu yüzden Ziyad, adamın zekât ödemek istemediğinden teklifini kabul etmediğini düşünmüştür. Ebu Sümayt bu olayda araya girerek adamın devesinin geri verilmesini istemiş, fakat Ziyad adama yine başka bir deve teklifinde bulunmuştur. Bunun üzerine adam devesinin yanına giderek deveyi çözmüştür. Adamın davranışından dolayı Ziyad, adamın çiğnenmesini, Ebu Sümayt ile orada bulunanların da ellerinin boyunlarına bağlanmasını emretmiştir.[841] Bu olaylar sonucunda Kindeliler, Ziyad’a karşı ayaklanmışlardır. Ziyad ise yanında bulunan Müslümanlarla beraber Kindelilerin

üzerine gece baskını yapmıştır. Çok sayıda kadın ve çocuğu esir almıştır. Esir alınan kadın ve çocukların çığlıklarından etkilenen Kindelilerin önderi Eş’as b. Kays ise Müslümanların üzerine harekete geçerek onları öldürüştür. Ziyad bu durum karşısında halifeden yardım istemiş, gelen yardım üzerine Müslümanlar tekrar güç kazanmıştır. Kindelilerin arka arkaya ölmesinden dolayı Eş’as ve yanında bulunanlar eman istemiştir.[842] Eş’as, elleri boynuna zincirlenmiş bir halde[843] [844] halifenin yanına getirilmiş 852 ve halifeye: “Ey Allah Resulü’nün halifesi! Müslüman olduktan sonra kâfir olmadım; ancak malım konusunda cimri davrandım.” dedi.[845] Yaptıklarından dolayı da pişman olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine halife onu affedip kız kardeşi Ümmü Ferve bt. Ebi Kuhafe ile evlendirmiştir.[846]

Hevazin, Esed ve Gatafanlıların İrtidatı

İslam dininden dönerek mürted olan Esed, Gatafan, Hevazinliler Müslümanlara karşı vahşice davrandılar. Yakaladıkları Müslümanları yaktılar, çeşitli işkenceler uygulayarak onları öldürdüler.[847]

Hz. Ebu Bekir, yemin ederek Müslümanları öldürenlerin şiddetli bir şekilde öldürüleceğini söyledi[848] [849] ve mürtedlerin ibret olacak bir halde cezalandırılmasını emretti. Halifenin emri ile Halid b. Velid, Müslümanları öldüren mürtedlerin teslim olmasını söyledi. Bunun üzerine işkence uygulayan kişiler teslim oldular. Kurre b. Hubeyre’nin de dâhil olduğu birkaç kişinin elleri bağlandı. Müslümanlara işkence ederek öldüren mürtedler; ateşte yakıldı, taşlandı, dağ başlarından yuvarlandı, kuyulara 857 atılarak cezalandırıldı.

İslam dininden dönen Ümmü Kırfe, Hz. Ebu Bekir[850] ya da Kays b. Muhassi tarafından işkence edilerek öldürüldü.[851] Ümmü Kırfe’nin ayakları iki ayrı deveye bağlandı[852] sonra develer zıt yöne koşturulunca onun vücudu ikiye parçalandı.[853] Fakat müsle yapılarak öldürülen kadının Ümmü Kırfe değil de başka biri olduğu da rivayet edilmektedir. Ümmü Kırfe’nin Hz. Peygamber döneminde öldürüldüğü söylenmektedir.[854]

Bahreynlilerin İrtidatı

Hz. Peygamber vefat ettikten sonra Kays b. Sa’lebe ve oğlu Hutam bir olup İslam dininden dönmüştür.[855] Abdülkayslılar, Hz. Peygamber gerçek bir peygamber olsaydı ölmezdi diyerek dinden çıkmıştır.[856] Bahreyn’de bulunan diğer kabileler de irtidat edip Müslümanlarla şiddetli bir şekilde mücadele etmiştir. Müslümanlar onlara karşı başarılı olamayınca kaleye sığınmak zorunda kalmıştır. Sonra da gece baskını yapmışlardır.[857] Afif b. Münzir, Hutam’ın ayağını kestikten sonra acı içinde bırakmıştır.[858] Kays b. Sa’lebe’nin oğlu Hutam böylece ölmüştür.[859]

Ulleys’in Fethi

Halid b. Velid ve askerleri, savaşlarda mürtedlere karşı mücadele etmiştir. Halid, düşman ordusundan bir kişiyi bile sağ bırakmayacağını ve onların kanlarından bir ırmak akıtacağına dair yemin etmiştir. Savaş Müslümanların zaferiyle sonuçlanmıştır. Esirlerin hepsinin kellesi kesilmiştir. Halid’e: “Sen yeryüzündeki insanları öldürsen dahi kandan ırmak akmayacaktır.” demişler ve ona sözünü yerine getirebilmesi için kanların üzerine su dökmesi konusunda tavsiyede bulunmuşlardır.[860]

Anbar’ın Fethi

Halid b. Velid, Anbar’ın fethi için harekete geçmiştir.[861] Anbar’ın etrafını kuşattıktan sonra Halid, askerlerine düşmanların gözlerine ok atmalarını istemiştir. Atılan oklarla pek çok göz çıkarılmıştır. Bu yüzden bu olaya Zatu’l-Uyun yani “Gözler çıkarılan” adı verilmiştir.[862] Anbar halkı kalelere sığınmış[863] ve halk kalenin çevresine hendekler kazmıştır.871 [864] Halid, askerlerin zayıf olan binek hayvanlarını kesip hendeğe atmış böylece köprü yaparak kaleye ulaşmıştır.[865] Halid, Anbar halkını kuşatıp şehrin etrafını da ateşe vermiştir.[866] Anbar’ın komutanı olan Şirzad’ın[867] isteğiyle barış anlaşması yapılmıştır.[868]

Ecnadin veya Ecnadeyn Savaşı

Halid b. Velid, bu savaşta büyük başarılar göstererek Bizanslıları hezimete uğrattı. Tuleyb b. Umeyr karşı taraftan biri ile girdiği çarpışmada aldığı kılıç darbesinden dolayı sağ elini kaybetti.[869] [870]

Hişam b. As, Gassanoğullarından bir adamın ciğerini yardı, aynı kabileye mensup başka biri olaya şahit olması üzerine Hişam’a kılıçla saldırıp onu öldürdü. Hişam’ın cesedi atlar tarafından çiğnendi. Onun yere dağılan et, kemik ve organlarını 878

Amr b. As toplayıp defnetti.

Yermük Olayı[871]

Yermük savaşında Müslümanlar ve Bizanslılar karşı karşıya gelmiştir. Müslümanların sayısı 24 bin, Bizans ordusunun sayısı da 100 bin kişiydi.[872] Daha sonra Müslüman ordusunun sayısı 36 bine ulaşmıştır.[873]

Yermük savaşında Hubaş b. Kays kesilen bacağını savaş meydanında ararken şehit olmuştur.[874] Savaşta çok sayıda Müslüman yaralanmıştır. Ebu Süfyan b. Harb, Eş’as b. Kays, Kays b. Mekşuh gözlerinden birini kaybetmişlerdir.[875] Müslüman ordu, Bizans askerlerinin kaçmalarına engel olmak için onları zincirlemiştir.[876] 30 bin[877] ya da

80 bin Bizanslı zincirlenmiş,885 [878] 1 20 bin kişi de vakusa çukuruna yuvarlanmıştır.[879] Yermük savaşı oldukça çetin bir mücadele olup kadınlar bile savaş meydanında yer almıştır.[880] Bu savaş Müslümanların zaferiyle sonuçlanmıştır.[881]

HZ. ÖMER DÖNEMİ

Hz. Ömer, halk ile yönetimde yer alan kişiler arasında fark gözetmezdi. Adaleti devam ettirebilmek için sert bir yönetim anlayışı vardı. Gerektiğinde valilerine, komutanlarına da aynı tutumu sergilerdi. Toplumun bütün kesimlerine karşı adaletsiz bir durumla karşılaştığında ceza verirdi.[882] Medine’de gece asasıyla dolaşıp insanları uyaran ilk kişi Hz. Ömer’dir. “Ömer’in asası sizin kılıcınızdan daha korkunçtur.” sözü meşhurdur.[883]

Hz. Ömer, valilerini sıkı bir şekilde denetlerdi. Valinin halk üzerinde baskı kurmaya çalışmasına fırsat vermezdi; eğer böyle bir durumla karşılaşırsa valiyi ya azlederdi ya da cezalandırırdı.[884] Örneğin bir gün Hz. Ömer, Sa’d b. Vakkas’ın, konağının kapısını gereksiz yere yaptırdığı için kapıyla beraber evin yakılmasını emretmiştir.[885] Yine bir gün Hz. Ömer, Şam’da valinin yanına gittiğinde evindeki eşyanın fazla olması gerekçesiyle valisini kırbaçlamıştır.[886] Halid b. Velid, Hz. Peygamber öldükten sonra Medine’ye geldiğinde ipekten yapılmış bir cübbe giymiştir. Hz. Ömer, onu gördüğünde yanında bulunanlara onun cübbesini parçalamalarını emretmiştir. Orada bulunanlar da cübbeyi parçalamıştır.[887] Ebu Ubeyde ve Yezid b. Süfyan ipek giysi giydikleri için halife onlara öfkelenmiş ve onları taşlamıştır.[888]

Kaynaklarda, İyaz b. Ğanm, Şam’da cizyesini ödeyemeyenlerin başlarına zeytinyağı döküp, güneşin altında ayakta beklettiği aktarılmıştır. Bu olaya şahit olan Hz. Ömer: “İnsanlara azap etmeyiniz. Zira dünyada insanlara azap edenlere muhakkak

Allah ahirette azap eder.” sözünü hatırlatmış ve burada işkence gören kişileri serbest

bırakmıştır.

Hz. Ömer, içkinin helal olduğunu savunanların öldürülmesini[889] [890] [891] ve içki içenlere ceza olarak seksen değnek vurulmasını emreden ilk kişidir. Halife içki dükkânı olarak 899 kullanılan Ruveyşid es-Sakafi nin evini yaktırdı. Ayrıca içkici olan Rebia b. Ümeyye ve Ebu Mihcen’i de sürgün ile cezalandırdı.[892] Hz. Ömer, oğlu Ubeydullah’a içki içtiği için had cezası uyguladığı aktarılır.[893]

Hz. Ömer, kocasına karşı kötü davranan bir kadını cezalandırmak için üç gün boyunca içi çöp dolu bir eve hapsetmiştir.[894] Haksız yere insanlardan şüphelenen ve onları suçlayan kişilere karşı da sert davranmıştır.[895] Halife hicvedici sözler söyleyen Zibirkan b. Bedr’i Hutay kuyusuna atmıştır. Kuyunun aslında derin bir kuyu olmamakla beraber tünel veya mahzen olduğu bilinmektedir.[896]

Cisr Savaşı

Hz. Ömer, askerlerine Fars topraklarına gitmelerini emretti fakat ordu bu isteğe sıcak bakmadı. Ebu Ubeyde b. Mesud görevi gerçekleştirmek isteyen ilk kişi oldu ve ordu komutanı olarak harekete geçti. Farslıların komutanı Rüstem’di. Her fırsatta Fırat’ı geçmek isteyen[897] Ebu Ubeyd, nehrin üzerine köprü yapılmasını emretti.[898] Selit b. Kays’ın uyarılarına rağmen Ebu Ubeyd onu dikkate almadı.[899]

Farslılar ile Müslümanlar karşı karşıya geldi. Müslümanların atları daha önce hiç görmedikleri filleri karşılarında görünce korktular. Farslılar, süngülerle savaştıkları için Müslümanların atları ürküp daha fazla ilerleyemedi. Bu yüzden Müslümanlar savaşa yaya olarak devam etti. Filler de yaya olarak savaşan Müslümanların üzerine yürüdü ve orduyu dağıttı.[900] Bunun üzerine Ebu Ubeyd, fillerin hortumunu keserek düşmanı durdurabileceğini düşündü.[901] Bu düşüncesini gerçekleştirmek isterken filin altında feci şekilde ezildi.[902] Ebu Ubeyd’in ölümüyle Müslüman ordu bir anda zayıfladı.[903] Sancağı Ebu Ubeyd’in kardeşi daha sonra oğlu alsa da başarılı olamayıp Farslılar tarafından öldürüldü. Sancağı alan Müsenna b. Harise askerleri bir yere çekse de[904] birçoğu onu bırakıp kaçmayı tercih etti.[905] Bunun üzerine Farslılar hızlı hareket ederek tekrar Müslümanlara karşı hamlede bulundular. Sakifli bir adam Müslümanların geri çekilmesini engellemek için köprüyü kesti. Farslılar köprüye kadar gelen Müslümanları kılıçtan geçirdi. İki arada kalan Müslümanlar kurtulmak için ırmağa atladı ve birçoğu boğuldu. Suda boğulan ve savaşta ölen Müslüman sayısı 4 bin kişidir.[906]

Büveyb Savaşı

Büveyb savaşı, Müslümanlar ile Farslılar arasında yapılmıştır.[907] Müslümanların komutanı Müsenna olmuş ve ordusunu Büveyb’de toplamıştır.[908] İki ordu savaştıktan sonra Müsenna, yenilen Farslıların kaçmalarını engellemek için onlardan önce hareket ederek köprüyü kapatmış, böylece Farslıların gidebileceği bir yer kalmamıştı. Kaçan Farslılar Müslümanlar tarafından[909] yakalanıp öldürülmüştür. Savaş sonucunda her taraf kemiklerle dolmuştur.[910] Kemikler uzun süre ulu orta yerde kalmış[911] ve zamanla evlerin altında kaybolmuştur.[912] Meydanlarda bu kadar ceset bırakan bir savaş daha görülmemiştir.[913]

Kadisiye Savaşı

Hz. Ömer, Farslılarla yapacağı savaşta Sa’d b. Ebi Vakkas’ı görevlendirdi.[914] Farslıların komutanı Rüstem, Sa’d’ın karşısına ordugâh kurup askerlerini yerleştirdi ve kendisi de otuz üç fille savaş meydanına geldi.[915] Fillerin Müslümanların üzerine saldırması ve saflar arasına dalması atların ürkmesine neden oldu.[916] Müslümanlar savaşta fillerden dolayı büyük sıkıntılar yaşadı. Onlar fillerin üzerindeki askerleri öldürüp gözlerini çıkardılar.[917] Müslümanlar, Rüstem’i öldürmek için harekete geçtiler. Rüstem dinlenirken, Hilal b. Alkame ona saldırdı ve onun omurunu kırdı. Hilal, tekrar hamlede bulununca o da kendisini suyun içine attı. Bunun üzerine Hilal de suya atlayıp onu ayaklarından yakalayıp çıkardı ve ölene kadar Rüstem’in alnına kılıcıyla vurdu.[918]

Bir rivayete göre de; Rüstem elindeki oku Hilal b. Alkame’nin ayağına attı ve ayağı üzengiyle beraber eyere saplandı. Hilal yaralı olmasına rağmen Rüstem’e hamle yaparak onun kafasını kopardı.[919] Rüstem’in cesedi kılıç ve mızrak izleriyle doluydu.[920]

Yezdcerd, Farslılara yardım etmesi için Nuharican’ı görevlendirdi. Böylelikle Farslılar Müslümanlarla tekrar savaşmak için karşı karşıya geldiler. Nuharican’ın karşısına Züheyr b. Süleym çıktı. Nuharican onu yere devirdi ve göğsüne oturdu. Boğazını kesmek istedi fakat Züheyr, onun parmağını ısırınca gücünü kaybetti.[921] Züheyr, hançerle onun karnını yardı.[922]

Savaş sonucunda zincirlerle birbirlerine bağlanmış olan Farslılar paniğe kapıldıkları için köprüyü geçemeyip yuvarlanmıştır. Müslümanlar, Farslıları yakalayıp bir kişiyi bile sağ bırakmamıştır.[923] Hiçbir savaşta bu kadar şiddetli mücadele edilmemiştir.[924] 3 0 bin savaşa katılan Farslılardan 10 bin kişi öldürülmüş, Müslümanlardan da 2500 kişi şehit olmuştur.[925]

Medain’in Fethi

Kadisiye savaşının başarı ile sonuçlanması üzerine Müslümanlar, Farslıları takip ederek Medain’e geldi.[926] İki ordu Dicle’de karşı karşıya geldi.[927] Asım b. Amr, askerlerine Farslıları gördükleri yerde onların gözlerine süngü saplamalarını emretti. Farslılar, Müslümanlardan kaçmak istediler fakat başarılı olamadılar. Kaçmayı başaranlar da gözlerini kaybettiler.[928] Batı Medain’in kuşatılması esnasında Müslümanlar büyük sıkıntılar karşılaştılar[929] hatta kedi ve köpek eti yemek zorunda kaldılar.[930]

Mercu’s-Suffer Savaşı

Bizanslılar ile Müslümanlar Mercu’s-Suffer denilen yerde karşı karşıya geldi. Bu savaş öyle şiddetli geçti ki kanlar sulara karıştı.[931]

Celula Savaşı

Sa’d b. Ebi Vakkas, 12 bin kişilik ordunun başında Celula’ya hareket etti. Farslıların başında da Rüstem’in kardeşi Hürezad vardı. Ok ve mızraklar paramparça olana kadar iki ordu şiddetli bir şekilde savaştı.[932] Müslümanlar savaşın şiddetinden dolayı namazlarını işaretlerle kılmak zorunda kaldı.[933]

Farslılar, Müslümanları yok etmek için hendekler kazıp[934] hendeğin çevresine de demir diken döşediler. Fakat Farslılar, hazırladıkları demir dikenlere kendileri saplanmaları sonucunda öldüler öyle ki atların ayak damarları bile kesildi. Sonuç olarak Farslılardan 100 bin kişi öldü. Savaş meydanı cesetlerle dolduğu için bu olaya Celula el-Vakı’a denilmektedir.[935]

Nihavend Savaşı

Sa’d b. Ebi Vakkas, Fars hükümdarının Nihavend’e geldiğini Hz. Ömer’e bildirdi.[936] Bunun üzerine halife de Ebu Musa Eş’ari’ye mektup yazarak Nihavend’e doğru ilerlemesini emretti.[937] Nihavend de Müslümanlar ile Farslılar karşı karşıya geldi.[938]

Farslılardan çok sayıda insan öldürüldü. Savaş meydanı cesetlerle doldu. Akan kanlardan dolayı insanların ve hayvanların ayakları kaydı. Ayakları kaydığı için ölen Müslümanlar bile vardı.[939] Farslılar, kendi askerlerinin kaçmasını engellemek için beşer ya da onar kişilik gruplar halinde birbirine zincirledi.[940] Savaşta ölen ve yaralanan Müslümanların sayısı oldukça fazladır. Yaralanan Müslümanlar gece boyunca acıdan dolayı inledi.[941]

Hemedan’ın Fethi

Farslılar, Nihavend savaşında başarılı olamayınca Hemedan’a doğru kaçmışlardır.[942] Kufe valisi olan Muğire b. Şu’be, Cerir b. Abdullah’ı Hemedan’a göndermiştir. Hemedan halkı da Cerir b. Abdullah’ın gözüne ok atıp onu şehrin dışına çıkartmıştır. Fakat daha sonra Cerir, burayı fethetmiştir.[943]

Yezdcerd b. Şehriyar’ın Öldürülmesi

Istahr halkı ve hükümdarları Yezdcerd ile birlikte isyan etti. Osman b. Ebi’l-As ile Abdullah b. Amir isyanı bastırmak için Istahr’a doğru hareket etti. İki taraf arasında çıkan savaş Müslümanların zaferiyle sonuçlanınca Yezdcerd, Merv’e kaçıp bir değirmene saklandı. Değirmenin içinde bulunan değirmencinin kendisinden para istemesi üzerine Yezdcerd kılıcını ve kemerini ona verdi. Yezdcerd’in uyumasını fırsat bilen değirmenci[944] değirmen taşını ona yuvarladı.[945] Ya da değirmen kazmasıyla[946] öldürdü ve onun tacını alıp cesedini de suya attı.[947] Sonra bu durum öğrenilince değirmenci ve ailesi de öldürüldü.[948]

Başka bir rivayette göre; değirmenci Yezdcerd’i yedirip içirdi bunun karşılığında o da, ona kemerini hediye etti. Yezdcerd uykuya daldığında onu balta ile öldürdü, onun karnını yardıktan sonra içine ağır maddeler koyup suya attığı söylenir.[949]

Nube’nin Fethi

Müslümanlar, Nube’ye doğru hareket etti. Nubeliler, ok atmada oldukça marifetliydi ve Müslümanlara attıkları oklardan dolayı onlar gözlerinin karasını 958 kaybetti. Bu yüzden Nubelilere gözlerin karasını vuranlar ismi verildi.[950]

Hz. Ömer’in Şehit Edilmesi

Muğire b. Şube’nin kölesi olan Ebu Lü’lü’e, Hz. Ömer’i gördü. Ona Muğire’ye ödediği verginin yüksek olduğunu söyledi ve ödediği ücretin düşürülmesini halifeden istedi.[951] Ayrıca Ebu Lü’lü’e’nin marangoz, demirci ve nakkaş olduğunu öğrenen halife onun ödediği ücreti çok bulmadığını söyledi. Ondan kendisi için bir değirmen yapmasını istedi. Bunun üzerine Ebu Lü’lü’e; “İnsanların ondan bahsettikleri bir (el) değirmeni yapacağım.” dedi.[952]

Ebu Lü’lü’e bu görüşmeden üç gün sonra[953] mescid de Hz. Ömer’i öldürmek için fırsat kollandı. Hz. Ömer namaz kılmak için tekbir aldığında Ebu Lü’lü’e onu şah damarından üç defa hançerledi.[954] Hançerin bir darbesi de Hz. Ömer’in göbeğinin altına geldi[955] ve midesini parçaladı. Bu darbeden dolayı halife öldü.[956] Ayrıca Ebu Lü’lü’e mescitte bulunan on iki kişiyi daha yaraladı, bu yaraladıklarından altı kişinin de ölümüne neden oldu. En son hançeri kendisine saplayarak intihar etti.[957] Hz. Ömer, yaralandıktan sonra süt istedi, içtiğinde yarasından dışarıya doğru aktı.[958]

HZ. OSMAN DÖNEMİ

Hz. Osman; sakin, yumuşak bir insan olması sebebiyle kendinden önce halife olan ve daha sert uygulamaları ile meşhur Hz. Ömer’e göre halka daha sevimli gelmiştir. Ancak onun bu karakteri halk tarafından pek fazla umursanmamasına da sebep olmuştur. Hz. Osman’ın halifeliğinin son yıllarında kendi akrabalarına devlet yönetiminde görevler vermesi, Mısır’ın beşte birini Mervan’a hediye etmesi, akrabalarına mal dağıtması halk nezdinde eleştirilmesine neden olmuştur.[959] Bu bölümde onun katledilmesi sürecine götüren olayları sebepleri ile birlikte incelemek istiyoruz:

  Yönetim

Hz. Osman’a karşı yapılan başlıca eleştirilerden biri; suçsuz yere azlettiği valilerin yerine kendi akrabalarını göreve getirmesidir. Bu atamaları yaparken kişilerin liyakat ve tecrübelerine dahası Hz. Peygamber’in sünnetine tabi olup olmadığına bakılmamıştır. Halifenin bu icraatı toplum nezdinde doğru bulunmamıştır.[960]

Şibli’ye göre; bu düşünce yanlıştır. Zira Hz. Osman’ın devlet yönetimine getirdiği kişiler tecrübesiz değildir ve o, bu tür kişilere görev vermemiştir. Örneğin; Velid b. Ukbe, Said b. As, Abdullah b. Sad b. Ebi Serh, Abdullah b. Amir Hz. Osman tarafından devlet yönetimine yerleştirilen kişilerdir. Hz. Ömer’in atadığı kişiler kadar takva sahibi değillerdir, fakat onların devlet yönetiminde tecrübesiz olduklarını söylemek pek doğru değildir. Örneğin; Abdullah b. Sad, Trablusgarp ile Kıbrıs’ı ele geçirmiş, Abdullah b. Amir Kabil, Herat, Sicistan ve Nişabur fethinde bulunarak başarılı bir yönetim sergilemişlerdir.[961]

Hz. Osman dönemi yönetim problemleri bağlamında şunları söyleyebiliriz; Ebu Musa Eş’ari, Basra valiliğinden azledilerek yerine halifenin dayısının oğlu Abdullah b. Amir görevlendirilmiştir.[962] Şam eyaletinin bir bölgesindeki Umeyr, görevinden azledilerek bölgesi Muaviye’ye devredilmiştir.[963] Kufe valisi Sa’d b. Ebi Vakkas hâzineden aldığı parayı ödememesi sonucunda hazine görevlisi olan Abdullah b. Mesud ile aralarında meydana gelen tartışma sonucu[964] görevinden azledilmiş ve yerine Hz. Osman’ın akrabası olan Velid b. Ukbe tayin edilmiştir.[965] Hz. Osman kendi akrabalarını azletmede oldukça direnirken diğer kabile mensuplarını azletme konusunda hızlı hareket etmesi de oldukça ilginçtir.[966]

Sa’d b. Ebi Vakkas ile İbn Mesud arasında yaşanan tartışmanın benzeri Velid b. Ukbe ile İbn Mesud arasında da yaşanmıştır. Velid b. Ukbe hazineden borç para almış, İbn Mesud da parayı ödemesini istemiştir. Olay, halifeye ulaşınca daha önce Sa’d b. Ebi Vakkas’ı azletmede hızlı davranan halife, bu sefer tam tersine hazine görevlisi İbn Mesud’u sorguya çekmiştir. İbn Mesud da tepki olarak görevinden istifa etmiştir.[967]

Hz. Osman, Velid b. Ukbe’nin içki içtiğine dair şikâyetler almış olmasına rağmen akrabası olduğu için ceza vermemiştir.[968] [969] Halifenin herhangi bir ceza vermemesi sonucunda halk olayı Hz. Ali’ye bildirmiştir. Hz. Ali ise valinin cezalandırılmasını istemiş bu yüzden halife valisine had cezası vermek zorunda 977 kalmıştır.

Hz. Osman, Velid b. Ukbe’yi görevden aldıktan sonra yerine yine akrabasından çok genç ve tecrübesiz Said b. As ‘ı tayin etti.[970] Said’in Kufe eşrafına söylediği: “Irak bölgesi Kureyş’in çiftliğidir” sözü halk tarafından kendisinin sevilmemesine ve şikâyet edilmesine neden oldu. Dahası Sa’d b. Ebi Vakkas’ın torunu olan Hişam b. Utbe, Said ile girdiği bir tartışma sonucu Said tarafından dövüldü ve evi yakıldı.[971]

Olaylar bu şekilde ilerlerken muhalefet de Said taraftarlarına karşı mücadele içine girmiştir; Nitekim vali Said taraftarı Abdurrahman b. Hubeyş, valiye karşı iyi niyetlerini beyan ederken muhalefet lideri Eşter onu duymuş ve Cündeb, İbn Zi’l- Heneke Sa’sa’a, İbn el-Kevve’, Kumeyl, Umeyr İbn Dabi’i Abdurrahman ve oğlunu savunan babasını bayılana kadar dövmüşlerdir.[972]

Hz. Osman, Mısır’da ordu komutanlığı görevini Amr b. As’dan almış sütkardeşi Abdullah b. Sad b. Ebi Serh’e vermiştir.[973] Müslüman olup hicret eden Abdullah daha sonra İslam dininden dönmüştü.[974] Mekke’nin feth edildiği gün de Hz. Peygamber onun öldürülmesini emretmiş fakat Hz. Osman’ın araya girmesi sonucunda affedilmişti. Mısır da Muhammed b. Ebi Bekir ve Muhammed b. Huzeyfe birlikte hareket edip halkı Hz. Osman’ın valisine karşı kışkırtmışlardır. Mısır halkı kışkırtmalardan etkilenerek valiyi Hz. Osman’a şikâyet edince vali, şikâyette bulunan adamı döve döve öldürmüştür.[975]

Sonuç olarak Hz. Osman, valileri önemsiz sebeplerle azletmiş ve yerine de akrabalarını tayin etmiştir.[976] Azledilen mağdur valilerden Amr b. As halkı halifeye karşı kışkırtınca insanlar öfke ile gruplar halinde toplanarak yönetime karşı Mısır’dan Medine’ye doğru hareket etmişlerdir.[977]

Hz. Osman’ın eleştirildiği bir diğer konu da; hazineden borç para almış olmasına rağmen geri ödememesidir. Hazine görevlisi Abdullah b. Erkam, halifeden aldığı parayı ödemesini istemiş, ancak Hz. Osman, bunu yapmayarak sürekli oyalamıştır. Abdullah b. Erkam, borcu tekrar hatırlatsa da halife ondan ya bu ısrarını bırakıp görevine devam etmesini ya da hazinenin anahtarını teslim etmesini istemiştir. Bunun üzerine hazine görevlisi istifa etmiştir.[978]

Benzer bir şekilde Hz. Osman devlet hazinesinden para alarak akrabalarına yardım etti, halife yaptığı bu davranışın sıla-i rahim olduğunu söyledi. Hz. Osman bu davranışını şu sözlerle: “Ebu Bekir ve Ömer, hâzineden kendi hakları olanı (kullanmayıp) bıraktılar. Ben ise hakkımı aldım ve akrabalarıma dağıttım.” savundu.[979] Fakat halifenin bu davranışı halk tarafından eleştirilmesine neden oldu.[980] Ancak Şibli gibi müellifler bu anlatıların halifeye atılmış bir iftira olduğunu belirtirler.[981]

Hz. Osman’ın eleştirildiği konulardan bir diğeri de; Mısır ganimetinin beşte birini akrabası Mervan’a vermesidir.[982] Şibli, bu bilginin doğru olmadığını savunmaktadır.[983] [984] Kaynaklarda Hz. Osman’ın, Mervan’a vermiş olduğu ganimetlerin mübalağa olduğu söylenmekle beraber Abdullah b. Sad için vaat edilen ganimeti de • .• 992

vermemiştir.

Halk, Hz. Osman’ın uygulamalarını eleştirmeye başladı. Bunun üzerine halife kendisi hakkında eleştiride bulunan kişileri tespit etmek için casus tuttu. Kendisini eleştiren kişileri öğrenince de onları kırbaçlattı, ganimetten mahrum bıraktı, ta’zir uygulayarak cezalandırdı.[985]

Sahabeye Karşı Tutumu

Hz. Osman, herkesle iyi geçinen, insanlarla bir problemi olmayan biri iken halifelik yıllarında sahabe toplumu ile arası bozulmuştur.[986] Nedeni ise, valilerin uygulamalarından rahatsız olan toplumun halifeye şikâyette bulunmalarına rağmen sonuç alınamamasıdır. Dahası Hz. Osman, şikâyete gelenlere bazen hakaret etmiş bazen dövdürmüştür. Ayrıca onun bazı kişileri de haksız yere sürgünle cezalandırdığı vakidir. Hz. Osman tarafından sürgün cezası verilen kişilerin isimleri şöyledir: Ebu Zer, Amir b. Abdullah, Abdullah b. Mesud, Huzeyfe b. Yeman, Zeyd b. Suhan.[987] Yine Ebu Zeynep, Ebu’l-Verra ve Malik b. Haris adlı kişiler de Şam’a sürgün edilmiştir. Şam’a gelen bu kişiler, yönetime karşı durmaya devam edince halife onları Hıms Valisi Abdurrahman b. Halid’in yanına göndermiştir. Vali ise onları her gittiği yere yaya götürmüş ve onlara karşı oldukça sert davranmıştır.[988]

Şimdi de Hz. Osman’ın baskısına maruz kalan üç sahabiyi anlatmak istiyoruz:

Abdullah b. Mesud

Hz. Osman döneminde malın dağıtımı önemli bir problemdi. Ümeyyeoğulları, Medine’de devlet hazinesini kendi istekleri doğrultusunda kullanmak istediler. Fakat hazineden sorumlu olan Abdullah b. Erkam bu duruma rıza göstermedi. Mervan’ın kardeşi hazineden para almak istedi fakat Abdullah b. Erkam buna izin vermedi. Durumdan haberdar olan Hz. Osman’ın hazine görevlisi Abdullah b. Erkam’a kızması sonucu İbn Erkam görevinden istifa etti. Kufe’de de benzer bir hadise yaşanmış,[989] olay şu şekilde cereyan etmiştir; Vali Velid b. Ukbe hazineden borç para almış ve hazine görevlisi İbn Mesud da parayı ödemesini isteyince problem çıkmıştır. Olay, halifeye ulaşınca daha önce Sa’d b. Ebi Vakkas’ı azletmede hızlı davranan halife, bu sefer tam tersine hazine görevlisi İbn Mesud’u sorguya çekmiştir. İbn Mesud da tepki olarak görevinden istifa etmiştir.[990] Bunun üzerine İbn Mesud’un öğrencileri ve çevresindekiler Velid’i eleştirmeye başlamıştır. Eleştiriler, Velid’i rahatsız edecek seviyeye gelince halifeye, İbn Mesud’un fitne çıkardığını söylemiş, halife de valisinin sözlerine inanarak İbn Mesud’un Kufe’den uzaklaştırılmasını emretmiştir. Medine’ye gelen İbn Mesud mescide girdiğinde Hz. Osman ona: “Bakın bakın kusmuk ve pislik üzerinde dolaşan bir böcek geldi” diyerek aşağılamıştır. İbn Mesud, halifeye Hz. Peygamber’in arkadaşı olduğunu hatırlatsa da[991] mescitten zorla dışarı atılmış ve halifenin adamları[992] onu dövmüş[993] onun kaburga kemiklerini kırmıştır. Ayrıca Medine’de göz hapsine alınmış ve maaşı da kesilmiştir. Bütün bu olaylardan dolayı İbn Mesud, cenaze namazını Hz. Osman tarafından kıldırılmamasını vasiyette bulunmuştur.[994]

 Ebu Zer

Ebu Zer, Hz. Peygamber’in vefatından sonra inzivaya çekilmiş, Hz. Ebu Bekir’in de vefatıyla Medine’den ayrılıp Şam’a yerleşmiştir.[995] Fakat Muaviye ile Ebu Zer’in arasında problemler yaşanmıştır. Bu problem şöyledir; Ebu Zer, ganimete Allah’ın malı diyen Muaviye’yi uyarmış, ganimetin Müslümanların malı olduğunu söylemiştir.[996] Muaviye bunu ganimeti istediği gibi harcayabilmek için söylemiştir.[997]

Ebu Zer, mal biriktirmeye karşı olduğu için çarşı ve pazarlar da insanlara şöyle seslendi: “Ey zenginler ve ey günahkâr fakirler! O altın ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda sarf etmeyenlerin cehennem ateşiyle yanıp kavrulacaklarına dair haberler vardır. Onların yüzleri, önleri ve sırtları bu ateşten demirlerle dağlanacaktır.”[998] Ebu Zer’in bu tarz konuşmalarından dolayı fakirler zenginlere karşı cephe almıştır. Fakirler Ebu Zer’in yanında yer alırken, zenginler de bu durumu Muaviye’ye bildirmiştir. Bundan rahatsız olan Muaviye, halifeye mektup yazarak Ebu Zer’i şikâyet etmiştir.[999] Bu süreçte Ebu Zer, ölüm tehditleri almış[1000] ve konuşması da yasaklanmıştır.[1001] Halife, valisinin dediklerine inanıp Ebu Zer’in Medine’ye gönderilmesini istemiştir. Ebu Zer, palansız azgın bir hayvanın üzerine sırf işkence olsun diye bindirilmiş ve Medine’ye o vaziyette getirilmiştir. Bu yolculukta Ebu Zer’in bacaklarının yara bere içinde kaldığı ve etleri döküldüğü rivayet edilmiştir.[1002] Bu rivayetin abartılı bir aktarım olduğu söylenmektedir.[1003]

Hz. Osman’ın, Medine’ye gelen Ebu Zer ile konuşması aynen şöyledir:

Bu Şamlılar senin dilinin uzunluğundan söz edip duruyorlar, sebebi nedir? diye sorar. Bunun üzere Ebu Zer de olup bitenleri anlatır. Ancak Hz. Osman şöyle karşılık verir: “Ey Ebu Zer! Ben ancak bana düşenleri yerine getirebilirim. Müslümanları da gayret sarf etmeye ve iktisatlı davranmaya davet edebilirim. Zühd ve takvaya bağlanmaları konusunda onları mecbur edemem.[1004]

Ebu Zer, halifenin Tuleka denilen kişilerle birlikte hareket ettiğini, halka ait olan arazilere el koyduğunu söylemiştir.[1005] Halife, kendinden önceki halifelerin, Hz. Peygamber’in sürgün ettiği Hakem’i[1006] Medine’de en iyi şekilde ağırlarken, Mekke döneminde dini uğruna her türlü işkenceye maruz kalan Ebu Zer’i[1007] “Fitneyi seven adam”[1008] diyerek Rebeze’ye sürgün etmiştir. Ebu Zer’in gittiği yerde karısı ve kölesi dışında hiç kimsesi yoktu.[1009] Ebu Zer zorla kabilesinden ayrı bir yere gönderilip burada tutulduğu için şikâyet etmiştir.[1010] Bazı müellifler, Ebu Zer’in Rebeze’ye kendi isteğiyle gittiğini söylemektedir.[1011] [1012] İbnü’l-Esir’in şu sözleri itiraf niteliğindedir:

Bu yıl içinde Ebu Zer el-Gıfari Şam’dan Medine’ye gönderilmiş ve bu hususta birçok sebepler ileri sürülmüştü. Bu sebepler arasında Muaviye’nin Ebu Zer’e küfretmesi, onu ölümle tehdidi gibi şeyler nakledilir ve Şam’dan Medine’ye gönderilmesi ve Medine’den sürgün edilmesi gibi acı olayların anlatılması pek doğru olmaz. Bu doğru olsa bile Hz. Osman’a bu konuda hak vermek gerekir, çünkü devlet başkanının emri altında bulunanları te’dip etmeye hakkı vardır. Bu ve bu gibi konularda devlet başkanı yetkilidir. Bunun için de Hz. Osman’ın kınanması mümkün değildir. Fakat bütün bunlara rağmen ben bunları anlatmaktan hiç 1020 hoşlanmıyorum.

Ebu Zer’in tavrını kabul etmeyen müellifler ise; Müctehid[1013] ve kendi fikirlerini kabul ettirmek için baskı yanlısı olan Ebu Zer’in, mal-mülk biriktiren kişilerin kâfir olduğunu söyleyerek onlarla tartıştığını belirterek, halifenin sürgün kararının yerinde olduğunu savunurlar.[1014]

Benzer şekilde Ahmet Cevdet de halifeyi şu sözlerle savunur:

Şimdi insaf ile düşünürsek Hazret-i Osman’ın bunda ne suçu vardır. Ebu Zer, herkesin bir lokma ve bir hırkaya kanaat etmesini istiyor. Müslüman malının fazlasını Allah uğrunda sarf etsin diye ısrar ediyor. Çok güzel bir arzu, vaizler halkı böyle fedakârlık yapmaya teşvik edebilirler. Fakat hükümet bu hususta halkı zorlayabilir mi? Malının zekâtını veren adamı malının fazlasını da ihtiyaç sahiplerine ver, diye zorlayabilir mi? Hazret-i Osman ne yapsın.[1015]

Ancak bu görüşlerin de tenkidi yapılmıştır;

Olaya devlet adamı mantığı içinde bakan Ahmet Cevdet Paşa tabi ki böyle diyecektir. Ancak bu anlayışın toplumları isyana yönelttiği, fakirlerin zenginlere karşı düşmanlıkları çoğalttığı, sonuçta toplumları yıkılışa sürüklediğini göremeyecek kadar öngörüsüz olduğu anlaşılmaktadır.[1016]

Bu noktada; Ebu Zer’in mi yoksa halife ve Emevilerin mi haklı olduğu konusunda cevap vermek gerekiyor. Soru şu: Hz. Ebu Bekir ve özellikle de fetihler sonucu ganimetlerin aktığı Hz. Ömer döneminde hiç sorun çıkarmayan Ebu Zer’e ne oldu da Hz. Osman’ın döneminde “iflah olmaz bir mal düşmanı” kesildi (veya öyle gösterildi)? Bu sorunun cevabı verilebilirse sorun çözülebilir.[1017]

Ebu Zer’in mal biriktirmeye karşı olmadığı, onun kenz yani mal yığmaya karşı bir kişi olduğunu söylemektedir. Gerek Hz. Peygamber döneminde gerekse Hz. Osman’dan önceki halifeler döneminde de zenginler vardı ama Ebu Zer, bunların hiçbirine laf etmemiştir.[1018] Şeklinde görüş beyan edenler de bulunmaktadır.

Ammar b. Yasir

Hz. Osman’ın eleştirilmesinin nedenlerinden biri de Ammar b. Yasir’in dövülme hadisesidir.[1019] Bu konu ile ilgili farklı rivayetler vardır. Rivayetlerden ilki şöyledir; Hz. Osman’ın, hazineden para alarak akrabalarına yardım etmesi halk tarafından onun eleştirilmesine neden olmuştur. Bunun üzerine Hz. Osman: “Ebu Bekir ve Ömer, hazineden kendi hakları olanı (kullanmayıp) bıraktılar. Ben ise hakkımı aldım ve akrabalarıma dağıttım.” diyerek kendini savunmuştur.[1020] [1021] Ammar b. Yasir, halifenin bu sözlerine cevap verince halife ona: “Ey idrarını tutamayan Sümeyye’nin oğlu! Sen hangi cüretle bana karşı konuşuyorsun” dedi. Halife, aslında bu sözlerle Ammar’ın hem bir köle olarak konuşma hakkının olmadığını hem de annesinin adı ile hitap ederek babasının belirsizliğini ima etmiştir. Hz. Osman’ın emriyle mescitten çıkarılan Ammar 1029 bayılana kadar dayak yemiştir.

Başka bir rivayette ise, Hz. Osman’ın uygulamalarından şikâyetçi olan sahabe bir araya gelip Hz. Osman’a mektup yazdı. Mektupta; kendisinden önceki halifelerin uygulamalarını terk ettiği, Mervan’a haksız yere mal hibe ettiği, devlet yönetiminde akrabalarına iltimas tanıdığı ve liyakat sahibi olmayan kişilere görev verdiği, Kufe valisi olan Velid b. Ukbe’nin sarhoş bir halde namaz kılmasına rağmen herhangi bir yaptırım uygulanmadığı, cezalarda yumuşak sopa yerine kırbaç kullandığı gibi konular yer almaktaydı. Ammar b. Yasir, mektubu Hz. Osman’a iletince halife yazıyı kimin yazdığını sorsa da Ammar cevap vermedi. Bunun üzerine söze atılan Mervan: “Bu siyah köle, insanları sana karşı kışkırttı. Eğer onu öldürürsen arkasındakileri cezalandırmış olacaksın.” dedi. Hz. Osman, bunun üzerine Ammar’ın dövülmesini emretti ayrıca kendisinin de ona vurduğu aktarılır.[1022] Ammar b. Yasir, bağırsakları patlayana kadar dayak yedi[1023] hatta bağırsaklarının bir kısmı gözükür halde[1024] bahçeye kadar sürüklendi.[1025] Olay üzerine Ammar, “Allah’a hamdolsun ki bu Allah yolunda çektiğimiz ilk eziyet değildir.” diyerek Mekke dönemindeki işkenceleri hatırlatmıştır. Bir diğer rivayette ise, Hz. Osman, Ebu Zer’in ölüm haberini alınca: “Allah rahmet etsin” dedi. Bunun üzerine Ammar b. Yasir, Hz. Osman’a: “Allah nefislerimizin şerrinden bize merhamet etsin” dedi. Hz. Osman bu söze öfkelendiği için[1026] onu hapsedip[1027] sürgün etmekle tehdit etmiştir. Ammar bu olaydan dolayı Hz. Osman’ın kâfir olduğunu[1028] ve halifenin öldürülmesi gerektiğini söylemiştir.[1029]

Bazı müellifler, Ammar b. Yasir’in Hz. Osman tarafından şiddet gördüğüne dair sağlam deliller olmadığını, bu tarz anlatımlarla Hz. Osman’a iftira atıldığını belirtmektedir.[1030]

Şibli, Hz. Ömer’in halifeliği döneminde de benzer olayların yaşanmış olmasından dolayı Hz. Osman’ın sahabiye karşı sert tutumunun kayda değer olmadığını belirtir. Buna; İyaz b. Ğanm’ın valilikten azledip çobanlık yapmasını, Sa’d b. Ebi Vakkas’ı ve Ubeyy b. Kab’ı da kırbaçla cezalandırmasını örnek gösterir.[1031]

Hz. Osman’ın Şehit Edilişi

Hz. Osman’ın yönetiminde bazı problemlere tekrar değinirsek; Halife yönetimde akrabalarını ön planda tutmuş, sahabiye karşı sert davranarak onları dövmüş, maaşlarını kesmiş ve sürgün etmiştir. Ayrıca ganimetten Müslümanlara pay vermemiş, sadakayı adaletli dağıtmamış,[1032] valilerin yapmış olduğu haksızlıklara göz yummuş, Mervan’a Afrika’dan gelen ganimetten hisse vermiştir.[1033] Bütün bu nedenlerden dolayı Müslümanlar, Hz. Osman’ın uygulamalarından rahatsız olmuşlar, yönetime karşı hareket etmişlerdir.[1034] Toplumun, Hz. Osman’a karşı bu muhalefetinden dolayı halife minbere çıkmış ve şöyle konuşmuştur:

Her şeyin bir afeti, her nimetin bir illeti vardır. Bu ümmetin illeti ve bu dinin afeti ayıplayan ve kötüleyen insanlardır. Bunlar sizin yüzünüze hoşunuza gidecek şekilde görünür, arkanızdan ise hoşlanmadığınız şekilde davranırlar. Ey Muhacir ve Ensarlar! Allah’a yemin ederim ki öyle şeylerle beni ayıplayıp kötülediniz ki Ömer döneminde bunları hoş gördünüz. Ancak o, sizi kahretti ve haddinizi aşmanıza izin vermedi. Sizden hiç kimse gözünü açamadı ve ona yan bakamadı. Allah’a yemin ederim ki yakınlarım sayıca daha fazladır. İnsanlara daha çok yardım eden biriyim ve ondan daha çok liyakat sahibiyim. Ayrıca onlara “Haklarınızdan bir şey kaybediyor musunuz?” diye sordu. “Ben neden iyilik, fazl ve keremde istediğimi gerçekleştirmeyeyim? Allah’a yemin olsun ki bana eleştiri yönelttiğiniz ve beni ayıpladığınız bir iş yoktur ki ben o işi bilerek yapmış ve ortaya koyduğum şeyi bilerek ortaya koymuş olmayayım.[1035]

Bazı Müellifler, Hz. Osman’ın bu konuşmasını doğru bulmamaktadır. Halife sürekli kendisini Hz. Ömer ile karşılaştırılmasından da bir hayli rahatsızdır ve Hz. Ömer’in halkı ezdiğini söylese de asıl ezilmenin Hz. Osman döneminde yaşandığı kanaatindedirler.[1036] Hz. Osman, Medine’de olumsuz olaylar yaşandığı için valiler toplantısı yapmaya karar verdi. Aslında bu toplantının sorunları çözmeye yönelik değil halkı nasıl sindiririm düşüncesiyle yapılan bir görüşme olduğu söylenir.[1037]

Muaviye valiler toplantısından sonra Hz. Ali, Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvam, Sa’d b. Ebi Vakkas ve Ammar b. Yasir’in yanına geldi ve onlara: “Ey sahabe topluluğu! Bu yaşlı zat hakkında size hayır tavsiye ediyorum. Allah’a yemin ederim ki sizin aranızda öldürülecek olursa Medine’yi atlar ve savaşçılarla dolduracağım.” diyerek onları tehdit etti.[1038] Daha sonra Muaviye; Hz. Ali, Talha ve Zübeyr’i öldürmek için Hz. Osman’dan izin istedi. Fakat halife buna izin vermedi. Bunun üzerine Muaviye halifeye: “Eğer sen onları öldürmezsen onlar seni öldürecek.” dedi.[1039]

Eyaletlerdeki Muhalifler, valiler toplantısından bir sonuç çıkmayacağını anlayınca sahabilerle iletişime geçtiler. Sahabe grubu yönetimde yer almamalarına rağmen büyük bir nüfuza sahiptiler.[1040] Hz. Aişe ve Hafsa halifeye karşı: “Allah’ın emirlerini terk ettin ve onun Resulüne muhalefet ettin” dediler. Hz. Aişe’nin bu sözü Hz. Osman’ın karşısında olduğunu göstermektedir.[1041] Bu sözlere öfkelenen Hz. Osman, onların fitneci olduklarını söyledi. Orada bulunan Sa’d b. Ebi Vakkas, halifenin bu sözlerini eleştirince halife, Sa’d b. Ebi Vakkas’ın üzerine yürüse de o mescidi terk etti.[1042]

Hz. Osman aleyhinde konuşan Cebele b. Amr, elindeki demiri bir gün halifenin boyuna geçireceğini söyleyerek onu tehdit etmiştir. Cebele b. Amr’ın yanında bulunanlar bu sözlerden cesaret alarak halifeye karşı laflarını esirgememişlerdir.[1043]

Bir gün Hz. Osman, Hz. Peygamber döneminden kalan asayı eline almış ve hutbe okurken de ona dayanmıştı. Cehcah el-Gıfari, halifenin elindeki asayı almış ve dizlerinde kırıp atmıştır. Bu olay halifeye fiili saldırılar da bulunulduğunu göstermektedir.[1044]

Aslında bu olaylar Medine’de halifeye karşı muhaliflerin arttığını da göstermektedir. Sahabiler, Medine dışındaki muhalif güçlerle de sürekli iletişim halindeydiler. Medineliler, kendi aralarında halifenin öldürülmesini konuşuyordu. Bu durum Medine dışındaki muhalifleri de harekete geçirdi.[1045] Hz. Osman’a karşı olan Muhammed b. Ebi Bekir ve Muhammed b. Huzeyfe Mısır halkını kışkırttı. Bunun üzerine halk, Hz. Osman’ı muhasara altına almak için yola çıktılar ve niyetlerinin umre yapmak olduğunu söylediler.[1046]

Hz. Osman kendisi için ayaklanan gruplara karşı:

Ben minberden indikten sonra sizin ileri gelenleriniz bana gelsinler ve görüşlerini beyan etsinler. Vallahi eğer aranızda bir köle dahi beni hakka iletecek olursa onun dediğini yerine getirir, bir köle gibi boyun eğer ve Allah’a giden yolun dışında hiçbir yolun olmadığını beyan ederim. Vallahi sizin arzu ettiğiniz gibi razı edeceğim ve Mervan’ı ve yakınlarını sizden ve kendimden uzaklaştıracağım, onları sizinde aramızda perde edinmeyeceğim. dedi.[1047]

Müslümanlar halifenin bu hutbesinden dolayı duygulanmışlardır.[1048] Görüşmeler neticesinde Medine’ye gelen muhalifler geri dönmüşlerdir.[1049] Muhalif güçlerin geri dönmelerini İbn Sa’d şu şekil de aktarmaktadır.

Mısırlılar, Osman’ı (hilafetten indirmeye) niyetlendiklerinde Mısır’dan çıkıp Zu Huşub denilen yerde konakladıkları zaman Osman, Muhammed b. Mesleme’yi çağırdı ve ona, “Onlara git. Onları benden vazgeçir, tarziye ver. Talep ettikleri şeyleri yapacağım; hakkında konuştuklarını şu şu işlerden vazgeçeceğimi onlara bildir.” dedi. Muhammed b. Mesleme onlara (ulaşmak için) Zu Huşub’a doğru (yola çıkmak üzere bir bineğe) bindi. Cabir şöyle dedi: Osman, benim de içinde bulunduğum Ensar’dan elli süvariyi onunla beraber gönderdi. Bunların reisleri dört kişiydi; Abdurrahman b. Udeys el-Belevi, Sudan b. Humran, İbn el- Beyya ve Amr b. El-Hamık. Bu sonuncunun ismi öne çıktı. Hatta (o süvarilere) Amr b. El- Hamık’ın ordusu deniliyordu. Muhammed b. Mesleme onlara geldi ve “Müminlerin Emiri şöyle şöyle diyor.” diyerek onun sözlerini onlara aktardı. Onlar dönünceye kadar onların yanından ayrılmadı.[1050]

Muhaliflerin geri dönmesi üzerine Mervan b. Hakem halifenin yanına giderek: Senin Mısırlıların geri döndüğünü, onların senden herhangi bir kötülüğün gelmediğini anladıklarını ve böylece çekip gittiklerini Müslümanlara bildirmen gerekir. Yoksa diğer şehirlerden birçok kimse toplanır gelir ve sen onları geri çevirmeye güç yetiremezsin.” dedi. Mervan’ın bu sözlerinden etkilenen Hz. Osman mescitte hutbe okuyarak onun kendisine söylediklerini Müslümanlara aktardı. Mescitte, Amr b. As halifenin sözlerine karşılık olarak: “Allah’tan kork ey Osman! Sen bir sürü günah yüklendin, biz de seninle birlikte o günahlara katıldık. Allah’a tövbe et ve Allah’a dön.” diye seslenince Hz. Osman: Demek sen buradasın ha ey Nabiga’nın oğlu! Seni görevden aldığım günden beri kaşınıp duruyorsun. Senin cübben bitlerle doludur” diyerek hakaret etti. Bu olaydan sonra mescitte sesler yükselmeye başladı.[1051] Hz. Osman’a hakaret edip, taşladılar.[1052] Halife baya hırpalandığı için minberin üzerinde bayıldı sonra da onu evine götürdüler.[1053]

Bu olaydan sonra Medineliler Hz. Osman’ın evini kuşatma altına aldılar. Halife eğer hatalarından vazgeçmezse onu öldüreceklerdi.[1054] Mervan kapıda bekleyenlerle konuşmak için Hz. Osman’dan izin alarak şunları söyledi:

Ne oluyor size! Bir talan yapmak üzere gelen adamlar gibi toplanmış duruyorsunuz? Hey yüzleri çirkin insanlar, ne istiyorsunuz? Siz bizim hükümdarlığımızı elimizden almak niyetiyle mi geldiniz? Çıkınız gidiniz buradan. Allah’a yemin ederim, bize saldırıp kastedecek olursanız, bizden hoşlanmayacağınız şeyler görürsünüz. Başınıza geleceklerden de memnun olmayacaksınız, çekin evlerinize gidin. Vallahi, biz şu anda elimizde bulundurduğumuz yönetim işini kimseye kaptırmaz ve bunda mağlup olmayız.[1055]

Hz. Osman’ın tavırlarında herhangi bir değişikliğin olamaması üzerine Ensar’dan olan Amr b. Hazm, Mısırlılara durumu anlatmıştır. Böylece muhalif güçler tekrar Medine’ye gelmişlerdir.[1056]

Mektup Hadisesi

Medine’ye gelen Mısırlı muhalifler, görüşmeler sonucunda Mısır’a geri dönerken Büveyb denilen yerde bir köleyle karşılaştılar.[1057] Kölenin üzeri arandığında halife tarafından[1058] Mısır valisi Abdullah b. Sad b. Ebi Serh’e yazılan[1059] Abdurrahman b. Udeys, Amr b. Mamit ve Urve b. Beya’nın kırbaçlanmasını, hapsedilmesini ve saç- sakallarının kesilmesini, bir kısmının idam edilmesini,[1060] bir kısmının da el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesini emreden bir mektup buldular.[1061] Mektubu okuyan Mısırlılar Hz. Osman’a karşı isyan için Medine’ye geri döndüler.[1062] Bu olaydan dolayı Mısırlılar, Kufe ve Basralıların da Medine’ye tekrar geri dönmeleri için haber gönderdiler.[1063] Ensar’dan Amr b. Hazm da Mısırlı muhalifleri Medine’ye geri çağırdı.[1064] Mısır halkından 600, Kufe’den 200, Basra’dan 100 kişi Medine’ye geldi.[1065] Medine’ye ulaşan muhalifleri karşılarında gören Hz. Ali, Muhammed b. Mesleme, Talha ve Zübeyr onların etrafında toplanınca[1066] mektup olayını anlattılar. [1067]

Mektup hadisesini Salim b. Zekvan’dan alıntı ile anlatmak istiyoruz:

Mektupla birlikte hemen Osman’a döndüler ve ona “Tövbe edeceğini söylememiş miydin?” dediler. “Evet” dedi. “Bu mektup ne?” dediler. “Bilmiyorum.” dedi. “O halde eğer suçsuzsan, kâtibine niçin bunu yazdığını sor, zira biz onun yazısını tanıyoruz, ayrıca bu yazının üzerine vurulan mührünü de kime verdiğini hatırlamaya çalış. Eğer mührünün üzerinde oynanmış ve kâtibimin yazısına benzetilmiş dersen bu durumda bu ulağa kendisini kimin gönderdiğini, bu mesajı götürmesi emrini kimin verdiğini, ayrıca üzerindeki hırkayı kimin verdiğini sor. Eğer bize bu durumu olduğu gibi izah edersen doğruyu söylemiş olursun.” dediler. Artık hadiseler Osman’ı bunaltıp ona ağır gelmeye başladı. Ve “Bu konuda hiçbir bilgim yok” dedi. Osman bu olayda suçsuz olsa bile bu işin sorumlusunu buluncaya kadar onun bu işi bir başkasına bırakması, Allah’ın dininde edebi olarak doğru değildir.

İnanan insanlar için meselenin sorumlusunun kendisi olduğunu Osman’ın da bunu kabule yaklaşmadığı anlaşıldığında “eğer hadleri uygular, haksız uygulamaları bırakır ve başımıza suçlamayacağımız ve hayatımız için endişe etmeyeceğimiz birini atarsan bundan vazgeçeriz.” dediler. Osman onlara karşı çıktı.[1068]

Benzer bir rivayete göre mektup olayının doğruluğunu öğrenmek için Hz. Ali ile bazı sahabiler Hz. Osman’ın evine gitti[1069] ve ona mektup olayının gerçek olup olmadığını sordular. Hz. Osman da kölenin kendisine ait olduğunu fakat mektubu kendisinin yazmadığını söyledi.[1070] Hz. Osman’ın bu işi yapmadığına kanaat getirdiler ve Mervan’ın kendilerine teslim edilmesini,[1071] valilerini değiştirerek yapılan zulme mani olmasını istediler. Hz. Osman, bu isteklerin hiçbirine olumlu cevap vermedi.[1072] Mısırlılar ya Hz. Osman’ı görevinden azledecekler ya da öldüreceklerdi. Bu ikisinden biri olmadığı sürece geri adım atamayacaklardı. Fakat Hz. Osman görevinden vazgeçmeyince[1073] Mısırlılar Hz. Osman’ın evini kuşattılar.[1074] Kuşatma süresince Hz. Osman evinin balkonun çıkıp zaman zaman isyancılarla konuşuyordu. Bu konuşmalardan biri şöyledir:

Sakın beni öldürmeye kalkışmayınız; çünkü bir Müslümanın kanı ancak üç şeyden dolayı akıtılır: evli olan bir zinakar, imandan sonra küfre giren bir mürted veya haksız yere adam öldüren kimsenin kanı helaldir. Siz beni öldürecek olursanız kendi başlarınız üzerine kılıçları koydunuz demektir ve ayrıca bu fitne ve ihtilaf ebediyen aramızdan kaldırılmayacak bir fitne olarak kalacaktır.[1075]

İsyancıların cevabı ise:

ancak Cenab-ı Allah bu kullarını seninle imtihan etmiştir. Senin Resulullah  (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ile birlikte bulunman ve bu konuda ilk olanlardan olmandan söz etmeye gelince gerçekten sen bu iş için son derece ehil bir kimse idin. Fakat bilmediğin bir sürü işler yaptın. Biz de hakkı yerine oturtmadıkça seni bırakmayız. Çünkü her gün fitnenin daha da büyümesinden korkuyoruz. Bir Müslümanın kanı üç şekilde ancak akıtılabilir demene gelince; biz Allah’ın kitabında başka kimselerin kanının da akıtılabileceğini ifade edildiğini görüyoruz. Kur’an-ı Kerim’de yeryüzde fesat çıkaranları, Müslümanlara karşı isyan edenlerin veya azgınlık edenlerin öldürülebileceği zikredilmektedir. Hakkı men edip haktan başka bir şey için savaşan kimselerde aynı şekilde öldürülür. Sen de gerçekten azıttın. Hayrı engelledin ve hayrın dışında başka şeylerle uğraştın. Ayrıca haksızlık yapan kimseleri de kendinden uzak tutmak için çalışmadın. Buna karşı sen emirliği bize karşı bir koz olarak kullandın. Bu makamı bize karşı kullanmadığını söylüyorsan senin dışında bize karşı bunu kullanan adamlar ve bizimle bu konuda çarpışmak isteyenler vardır. Bu da senin bu göreve yapışıp durmandan ileri geliyor. Eğer sen bu görevden ayrılacak olursan onlarda bizimle çarpışmaktan vazgeçerler. Bu karşılıklı konuşmalardan sonra Hz. Osman susup içeri girmiştir.[1076]

Talha b. Ubeydullah, Hz. Osman’a karşı Kufe ve Mısır halkını kışkırtmıştır. Talha: "Kuşatmanız Osman’ın umurunda değildir. Nasıl olsa yiyecek ve su almaktadır. Ona su götürülmesini engelleyin.” dedi. Hz. Osman susuz kaldığı için Hz. Ali’den yardım istemiştir.[1077] Hz. Ali, halifeye yardım etmek istese de suyu götüren köleler isyancılar tarafından yaralanmıştır.[1078] [1079] Hz. Peygamber’in hanımı Ümmü Habibe de Hz. Osman’a yardım etmek için gelmiş fakat isyancılar onun katırının kollarını kılıçla kestikleri için sarsılmıştır.

Bazı rivayetlere göre Hz. Osman’a yardım etmeyen sahabiler işin bu boyuta ulaşacağını düşünememişler hatta sessiz kaldıkları için sonra pişman olmuşlardır. Eğer onlar isyancı gruba karşı gelselerdi bunda başarılı olurlardı.[1080] Ama Medine’deki sahabiler bile gelen muhalif güçlere karşı seslerini çıkarmamış aksine halifeye karşı onları destekleyerek kuşatmaya katılmışlardır.[1081] Medine'de Hz. Osman’a karşı kin ve öfke duymayan kimse kalmamış,[1082] sahabiler de halifenin yaptıklarından dolayı onun yanında yer almamıştır.[1083]

Muaviye

Halife, isyancılardan üç günlük zaman istemiş; bu süreçte kendisi de boş durmayıp silah ve asker temin etmek için hazırlıklara başlamıştır.[1084] [1085] Ayrıca Hz.Osman, Muaviye’ye ve Şam halkına da mektup yazmıştır:

Ben bir topluluk içinde bulunuyorum. Onlar arasında uzun zamandır ikamet ediyorum. Onlar hakkımda bir an önce kaderin hükmünü icra etmesini istiyorlar. Oysaki iktidar sahibi doğru da yapar yanlış da. İmdat imdat. Sizin benden başka emriniz yoktur. Ya Muaviye, acele acele, yetiş çabuk yetiş! Korkarım   yetişemeyeceksin.

Ancak mektup Muaviye’nin eline ulaşınca: Ey Misver! Açık söylemek gerekirse Osman ilk başladığı zaman Allah’ın rızasına uygun işler yapıyordu. Sonra farklı davranmaya başlayınca Allah da işlerini zora soktu. Benim için Allah’ın yaptığını reddetmek mümkün mü?” dedi.[1086] Hz. Osman durumun acil olduğunu söylemesine ve kendisine bir an önce yardım etmesini istemesine rağmen Muaviye kayıtsız kaldı. Ayrıca mektubu götüren kişiyi de dövdürdü.[1087]

İsyancılar başlarda Hz. Osman’ın namaz kıldırmasına karışmazken bir süre sonra bu duruma karşı çıktılar. Hz. Osman’ın evi kırk gün boyunca kuşatma altındaydı.[1088]

Katledilişi

İsyancılardan olan Niyar b. Iyad adındaki bir Müslümanın Hz. Osman’ın taraftarlarından birinin attığı ok sonucu ölmesi[1089] olayları daha da alevlendirdi.[1090] İsyancılar, öldürülen adamın katilini istediler fakat halife onların isteklerine olumlu cevap vermeyince[1091] Hz. Osman’ın kapısına hücum ettiler.[1092] Ancak içeri giremedikleri için kapıyı yaktılar.[1093] Bunun üzerine ev halkı korkuya kapıldı.[1094]

Abdullah b. Sellam, isyancılarla konuşmak istese de başarılı olamadı. İsyancılar tarafından atılan taş ve oklar onun başını yardı.[1095] Mervan, Hz. Osman’ın kapısında şiirler söyleyerek İsyancıları hicvetmeye başladı. Onun bu sözleri üzerine Benu Leys kabilesinden biri ona saldırıp,[1096] ok attı.[1097] Ayrıca Mervan’ın kafasına vurdu ve boynundaki damarı kesince yere düştü.[1098]

İsyancılar bir an önce Hz. Osman’ı öldürmek istiyorlardı. Çünkü Hacc için gelecek olan Müslümanların kendilerine mani olacaklarını düşünüyorlardı.[1099] Bu yüzden isyancılardan Muhammed b. Ebi Bekir on üç adamıyla birlikte[1100] Amr b. Hazm’ın evinden geçerek halifenin evine girdiler.[1101] Muhammed b. Ebi Bekir, Hz. Osman’ın sakalını çekip: “Allah seni rezil etti, ey sırtlan (veya ahmak ihtiyar)!”[1102] dedi. Hz. Osman ise: “Ben sırtlan (veya ahmak ihtiyar) değilim, Allah’ın kulu ve Müminlerin Emiriyim.” dedi. Muhammed ise: Sana Muaviye’nin, falanın filanın faydası dokunmadı.” dedi. Bu sözlere karşılık Hz. Osman: “Ey kardeşimin oğlu! Bırak sakalımı! Senin tuttuğun şeyi baban asla tutmazdı.” dedi. Muhammed: “Senden istediğim şey, sakalını tutmamdan çok daha şiddetli bir şeydir.” dedi. Bu konuşmalardan sonra Muhammed b. Ebi Bekir elindeki kargıya benzer bir okla halifenin alnına vurup,[1103] göğsüne oturdu.[1104] [1105] Başka bir rivayete göre; Muhammed b. Ebi Bekir elindeki sopayla Hz. Osman’ı dürte dürte dışarı çıkarttı fakat İbnü’l-Esir bu  rivayeti pek güvenilir bulmamaktadır.

Kufeli bir asi içeri girdi ve elindeki demir harbeyi Hz. Osman’ın köprücük kemiğinin yanına sapladı. Başka bir asi halifeyi tekmeledi ve bayıltana kadar kılıcın kabzasıyla ona vurdu. Olaylara şahit olan Hz. Osman’ın hanımları bağırdılar. Mısırlı bir asi Hz. Osman’ın sakalını o kadar güçlü çekti ki sakal elinde kaldı. Sonra da kılıcını çıkarıp ona vurmaya başladı. Hz Osman bu kılıç darbesinden korumak isterken eli kesildi. Bunun üzerine Hz. Osman: “Vallahi bu el Kur’an ayetlerinin arasını çizen ve Kur’an’ı yazan ilk eldir,” dedi. Başka bir asi halifenin kafasına demirle vurdu ve yüzü kan içinde kaldı. Mısırlı asi, Hz. Osman’ın burnunu kesmek istedi fakat Hz. Osman’ın eşi onun üzerine kapandı. Kılıç eşinin küpe ile omzu arasına denk geldi.[1106] Sevdan b. Himran kılıcını,[1107] Hz. Osman’ın karnına saplamak istedi fakat halifenin eşi Naile, kılıcı tutunca parmakları kesildi. Sevdan b. Himran, tekrar hamlede bulunarak Hz. Osman’ın karnına kılıcını saplayarak öldürdü.[1108] Hatta o Naile’nin kaba etlerine bakarak: “Bir hayli yaşlanmış” dedi. Sevdan, evdeki hizmetçilere de kılıçla saldırdı. Ancak hizmetçiler onu öldürdü.[1109]

Başka bir rivayete göre; Kinane b. Bişr, elindeki okları halifenin kulak dibine sapladı. Halifenin boğazına ok sapladı. En sonunda da kılıçla halifeyi öldürdü. Bir rivayete göre; Kinane b. Bişr, elindeki demir çubukla halifenin alnına ve başına vurdu. Hz. Osman bu darbelerden kendisini korumak için yere kapanınca Sevdan b. Humran onu öldürdü. Amr b. Hamık, can çekişen halifenin üzerine atlayıp dokuz yerinden yaraladı.[1110] İsyancılar, Hz. Osman’a işkence ederken neşe içindeydiler. Şiirler söyleyerek bir şeyler yediler.[1111]

İsyancılar, Hz. Osman’ın başını kesmeye teşebbüs etseler de halifenin eşi Naile ve diğer hanımı, Hz. Osman’ın üzerine kapanarak bu duruma mani olamaya çalıştılar. İsyancılar, onları tokatlayıp bir köşeye fırlattı.[1112] Hz. Osman eğer asilere teslim edilmiş olsaydı, sabaha kadar organları kesilerek işkence yapılacağı rivayet edilmektedir.[1113] İsyancılar, evi talan edip değerli eşyaları da aldılar; öldürdükleri üç kişiyi de evin içine kilitleyip oradan ayrıldılar. Hz. Osman’ın cenazesi hemen defn edilmediği için[1114] cesedi bozulmaya başladı. İsyancılar, halifenin Müslüman olmadığını savunarak Müslümanların mezarlığına defnedilmesine karşı çıktılar. Hz. Osman’ın na’şının çöplüğe atıldığı da söylenmektedir.[1115] Hz. Osman’ın cenazesi bir gece yarısı gizlice kapı kanadı üzerinde hızlı adımlarla taşındı. Bedeni hızla götürüldüğü için kafası kapıya çarpıyordu.[1116] Ensar’dan bazı kimseler halifenin cenaze namazını kıldırmayacaklarına dair yemin ettiler[1117] fakat buna mani olamadılar. İsyancılar, Hz. Osman’ın cenazesini taşlamak,[1118] ona saldırmak ve tabuttan aşağı atmak istediler.[1119]

Umeyr b. Dabi’i, tekme attığı için halifenin kaburga kemiklerini kırmıştır.[1120] Adamın birisi de Hz. Osman’ın yüzündeki örtüyü kaldırıp tokat atmıştır.[1121] Cenazesini on dört kişi kıldırdığı bilgisi vardır fakat dört kişi kıldırdığı bilgisi daha doğru olduğu rivayet edilmektedir.[1122] Yahudi Mezarlığı olan[1123] Huşşü Kevkeb’e[1124] (Kevkeb’in Bostanı) halifeyi defnedip mezarını da gizlemişlerdir.[1125] [1126] [1127] Hz. Osman ile birlikte öldürülen iki cariyenin cesetleri taşların üzerine atılarak köpekler tarafından 1134 yenilmiştir.

Konuyu bir aktarım ile bitirelim; Amr b. As, Hz. Osman’ın nasıl öldürüldüğünü ve bunun sorumlularının kim olduğunu Sa’d b. Ebi Vakkas’a sorduğunda şöyle demiştir:

Sana haber vereyim ki Osman, Aişe tarafından bilenen, Talha tarafından parlatılan, Ali b. Ebu Talip tarafından zehirlenen bir kılıçla öldürülmüştür. Zübeyr susmuştur. Biz de bir şey yapmaktan kaçındık. İsteseydik onu savunabilirdik. Ancak, Osman’da süregelen yolu değiştirdi ve değişti. İyi şeylerde yaptı kötü şeyler de. Eğer iyi yaptıysak mesele yoktur. Kötü yaptıysak Allah bizi affetsin. Yine sana haber vereyim, Zübeyr akrabalarının etkisinde ve günahının farkındadır. Talha ise  emirlik arzusu gerekiyorsa kendi karnını bile yarmaktan çekinmez.

HZ. ALİ DÖNEMİ

Hz. Osman’ın şehit edildiğinin ertesi günü Hz. Ali’ye; Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvam, Sa’d b. Ebi Vakkas, Said b. Zeyd, Ammar b. Yasir, Üsame b. Zeyd, Sehl b. Huneyf, Ebu Eyyüp, Muhammed b. Mesleme, Zeyd b. Sabit, Huzeyme b. Sabit ve diğer sahabiler bey’at ettiler.[1128] [1129] İlk bey’at eden kişiler Talha b. Ubeydullah ve Zubeyr b. Avvam olduğu kaynaklarda yazmaktadır.

Talha ve ZÜbeyr’in bey’atları hakkında farklı rivayetler vardır. Bazı rivayetlere göre, Talha ve ZÜbeyr’in Hz. Ali’ye bey’atları kerhendir. ZÜbeyr’in boynunda kılıç ile Hz. Ali’ye bey’at etmek[1130] zorunda kaldığı aktarılır.[1131] Başka bir rivayette ise; Hz. Ali’ye bey’at etmezse Malik b. Eşter kılıcını Talha b. Ubeydullah’ın iki gözünün ortasına saplayacağını söylemiş,[1132] bu yüzden Talha bey’at etmek zorunda kalmıştır. Bir diğer rivayette ise; Malik b. Eşter, bir grup ile beraber Talha’nın yanına gidip onun Hz. Ali’ye bey’at etmesini istemiştir. Talha bey’at etmek istememiş fakat onu dürte dürte bey’at etmek zorunda bırakmıştır.[1133] Talha ve Zübeyr ikilisinin Hz. Ali’ye bey’at etmesini Zühri’den aldığımız alıntı ile anlatalım:

Ali; Talha ve Zübeyr’e elçi gönderdi ve: “Dilerseniz siz bana biat edin, dilerseniz ben sizden birinize biat edeyim,” dedi. “Biz sana biat ederiz,” dediler, ardından da gizlice Mekke’ye doğru yola çıktılar. Mekke’de Hz. Peygamber’in eşi Aişe vardı. Aişe onlarla ikisinin dile getirdiği şey hakkında konuştu ve ikisinin görüşlerini desteklemek üzere onlarla işbirliği yaptı. Kureyş’in çoğu onlara itaat etti ve Affan’ın oğlunun kanını (katillerini) isteyerek Basra tarafına doğru yola çıktılar. Onlarla beraber Abdurrahman b. Ebi Bekir de yola çıktı. Aynı şekilde Kureyşten olan kimseler arasında Abdurrahman b. Attabb b. Esid, Abdullah b. Haris b. Hişam, Abdullah b. Zübeyr ve Mervan b. Hakem de onlarla beraber yola çıktı. Basra ahalisiyle konuştular; onlara Osman’ın mazlum olarak öldürüldüğünü ve kendilerinin de Osman meselesinde aşırı gitmelerinden dolayı tövbe etmiş olarak geldiklerini anlattılar.[1134]

Sa’d b. Ebi Vakkas da Hz. Ali’ye bey’at etmeyenler arasındaydı. Hz. Ali, onun bey’atını önemsemedi. İbn Amir, bey’at etmediği için Eşter onun başını kesmek istese de Hz. Ali ona izin vermedi.[1135] Hz. Ali, bu gibi sahabilerin bey’atlarını önemsemedi fakat Talha ve Zübeyr’in halife olabilme ihtimalinden dolayı onların bey’atlarını önemsedi.[1136]

Hz. Ali’ye bey’at etmeyenlerin sayısı azdı. Ona bey’at etmeyenlerin aslında Hz. Osman’ın kanını savunan kişiler olduğu belirtilmektedir.[1137] Hz. Ali, bu problemi çözüme kavuşturmadan önce Hz. Osman’ın katilleri meselesi ile ilgilenmek zorunda kaldı.[1138]

  Cemel Olayı

Hz. Aişe, Hz. Ali’ye bey’at edildiğini işittiğinde: “Göğün yer üzerine çökmesi umurumda değildi. Ne var ki Osman mazlum olarak öldürüldü. Ben onun kanının davacısıyım.” dedi. Ubeyd, Hz. Aişe’nin bu sözlerine karşılık ona: “Onu ilk eleştiren ve insanları ona karşı tahrik eden sensin. ‘Naseli öldürün o sapıtmıştır.’ diyordun.” Hz. Aişe: “Vallahi ben de söyledim, insanlar da söylediler. Ancak son sözüm ilk sözümden daha iyidir.” diye karşılık verdi.[1139]

Talha ve Zübeyr ikilisi Hz. Ali’ye zorla bey’at ettikleri gerekçesiyle[1140] gizlice Mekke’ye gelip Hz. Aişe ile görüştüler. Burada Hz. Osman’ın kanını talep etmek üzere anlaşıp Basra’ya doğru hareket ettiler. Aslında Hz. Osman öldürülünceye kadar ona en çok muhalif olan ve halifenin öldürülmesini isteyenler Talha ve Zübeyr ikilisi idi.[1141] Hz. Osman’ın suyunu kesip susuz kalmasına neden olan kişi Talha b. Ubeydullah idi.[1142] Daha sonra da Medine’de Mervan b. Hakem, Abdurrahman b. Attab, Abdullah b. Haris, Abdullah b. Zübeyr ile birlikte oluşan grup aynı taleple onların yanına gittiler. Kendilerinin de Hz. Osman konusunda tövbe ettiklerini söylediler. Bu giden gruba Basralılar destek verdi.[1143] [1144]

Hz. Peygamber’in hanımları da Hz. Aişe’ye destek vermişlerdir. Fakat Hz. Aişe’nin Basra’ya doğru hareket etmesiyle Hz. Peygamber’in hanımları bu işten vazgeçmişlerdir. Hz. Hafsa, Hz. Aişe’ye destek olmak istemiş fakat kardeşi Abdullah b. Ömer ona izin vermemiştir. Hz. Peygamber’in hanımları Hz. Aişe ile beraber Zat Irk’a kadar gelmişler; Hz. Aişe’den ayrıldıkları için o güne “Ağlama Günü” adı 1152 verilmiştir.

Hz. Ali, Şam’a gitmek için hazırlıklar yaparken Hz. Aişe, Talha ve Zübeyr’in kendisine karşı mücadele edeceğini öğrenince Medinelilerin desteğini alarak[1145] Irak’a yönelmiştir.[1146] Hz. Aişe, Basra valisi olan Osman b. Huneyf’e kendilerinden başkasının halifeliğe layık olmadığını[1147] ve Basra’nın yönetimini de bırakmasını[1148] söylemiştir. Bunun üzerine Osman b. Huneyf, Hz. Aişe’nin dediklerini Hz. Ali’ye bildirmiştir.[1149] Ancak olumsuz tavır üzerine aralarında bir antlaşma yapılsa da bir gece Osman b. Huneyf; Talha, Zübeyr ve Mervan tarafından saldırıya uğramış bu hadise sonucunda kırk kişi ölmüştür.[1150]

Başka bir rivayette ise; Hz. Aişe vali Osman b. Huneyf’in öldürülmesini istemiş fakat kadının biri Hz. Aişe’yi bu kararından vazgeçirmiştir. Bunun üzerine Hz. Aişe, valinin hapsedilmesini emretmiştir. Mücaşi b. Mesud da Osman b. Huneyf’in saç, sakal, kirpiklerinin yolunmasını sonra hapsedilmesini emretmiştir. Bu emir üzerine kırk sopa vurulmuş; kaşları, kirpikleri ve sakalları yolunduktan sonra hapsedilmiştir. Sonra da Osman b. Huneyf’i serbest bırakmışlardır.[1151] Sallabi’ye göre bu rivayet doğru değildir. Çünkü ashabın böyle davranışta bulunmayacağını savunur.[1152]

Hz. Ali ve Cemel grubu karşı karşıya geldiklerinde Hz. Ali onlarla konuşmak istemiş fakat Cemel grubu onlarla savaşmak istemiştir. Bu sefer Hz. Ali, onlara Kur’an’ı taşıyan bir hakem göndermiştir. Ancak hakemi de feci bir şekilde öldürüp ellerini kesmişlerdir. Böylece savaşı başlatan taraf Cemel grubu olmuştur. [1153]

Cariye b. Kudame, Hz. Aişe’ye şunlar söyledi:

Ey müminlerin annesi! Osman’ın öldürülmesi bana evinden çıkıp bu melun deve üzerinde buralara gelmenden daha hafif geldi. Allah sana bir saygınlık ve korunaklı bir konum vermişti. Sen korunaklı konumunu bozdun ve saygınlığını zedeledin. Ey müminlerin annesi! Bize gönül rızasıyla geldiysen kendi evine dön. Eğer zorla geldiysen Allah’tan mağfiret dile.[1154]

Cemel savaşında Talha b. Ubeydullah: Biz Osman’ın (şehit edilmesi) konusunda gevşek ve ikiyüzlü davrandık. Bugün onun uğrunda kanlarımızı dökmekten daha faziletli hiçbir şey bulamayız. Ey Allah’ım! Sen razı oluncaya kadar bugün benden Osman için (her şeyimi) al.” dedi.[1155] Savaşta Talha b. Ubeydullah yaralandığı için

harabe bir yerde ölmüştür. Talha’yı öldüren kişinin Mervan b. Hakem olduğu söylense de farklı isimler de zikredilmektedir.[1156] İbn Hibban; Mervan b. Hakem’in Talha’nın sırtına[1157] ya da bacağına ok atmasıyla ayakkabısının kanla dolduğunu[1158] bunun sonucunda kan kaybından öldüğünü rivayet etmektedir.[1159]

İbn Sa’d; Zübeyr b. Avvam’ı takip eden iki kişiden biri onu yaraladı diğeri de öldürüp başını kesti. Adeta kedinin fareyle oynadığı gibi birbirlerine kesilen kelleyi attılar. Sonra da kellesini Hz. Ali’ye getirdikleri rivayet edilmektedir.[1160]

Zübeyr b. Avvam, namaz kılarken Amr b. Cürmüz’ün onu arkadan vurup öldürdüğü aktarılır. Amr b. Cürmüz, Zübeyr’i öldürdükten sonra[1161] kafasıyla beraber eşyalarını da alıp kabilesinin yanına geldi.[1162]

Savaşta Müslümanlar Hz. Aişe’nin devesinin etrafında birbirleriyle mücadele ediyordu.[1163] Savaş gittikçe daha kötü bir hal almaya başladı. Hz. Aişe’nin devesi öldürülünce savaşın sona ereceğini biliyorlardı.[1164] Hz. Ali, Yemen ve Rabia kabilelerinden yardım istedi. Savaş o kadar kızıştı ki Kufeliler, Hz. Aişe’nin öldürülmesini istiyorlardı.[1165] Deve atılan oklardan dolayı kirpi gibi oldu.[1166]

Mervan, Hz. Aişe’yi korumaya çalışmıştır. Deveye yaklaşan kişilerin kılıçla ellerini kesmiştir. Medine, Kufe ve Hicazlı yaklaşık yirmi kişinin[1167] başka bir rivayete göre yetmiş[1168] kişinin elini kesmiştir. Savaşta Mervan arkasından darbe almış ve yere düşmüştür. Devenin etrafındaki insanlar kaçışmaya başlamıştır. [1169]

Savaşta; İbn Yesribi, Ammar b. Yasir’e vurmuştur. Ammar bunun üzerine onun ayaklarını kesmiştir.[1170] Adiy b. Hatim’in gözü çıkmıştır.[1171] Abdurrahman b. Attab’ın da ölmeden önce eli kesilmiştir.[1172] Savaşın sonucunda Mervan, Amr b. Osman, Musa b. Talha, Amr b. Said esir alınmıştır.[1173] Hz. Ali savaşta Hz. Aişe’ye hakaret eden iki kişi için de yüz kırbaç vurulmasını emretmiştir.[1174] Talha ve Zübeyr ile beraber 13. 000 Müslüman ölmüştür.[1175] İbnü’l-Esir’in Cemel savaşı hakkında görüşünü bir alıntı vererek konuyu bitirmek istiyoruz.

Gerçekten bu olay büyük bir olaydır. Bu çarpışmalardan daha büyüğü ne Cemel vakıasından önce, ne de sonra görülmüş değildir. Bu çarpışmalarda kesilen kolların, kopan ayakların haddi hesabı yoktu. Bu arada Abdurrahman b. Attab’ın da şehit edilmeden önce eli kesilmiştir.[1176]

Sıffin Savaşı

Hz. Osman katledildiğinde eşi Naile bt. Ferafisa, Muaviye’ye mektup yazmış, halifenin gömleğini ve sakalından yolunmuş bir tutam kılı mektupla ona göndermiştir.[1177] Bunun üzerine Muaviye, Amr b. As ile görüştükten sonra Hz. Osman’ın kanlı gömleğini halkın görebileceği şekilde Şam mescidinin minberine asmaya karar vermiştir. Bunu gören halk Hz. Ali’ye karşı kin ve öfke duymaya başlamış hatta onu öldürmek istemiştir.[1178] Dahası Muaviye bu fırsatı kaçırmayarak Hz. Osman’ın başına gelen dramatik olayı hüzünlü bir konuşma yaparak halka anlatmıştır. Muaviye’nin anlattıklarını duyan halk Hz. Osman’ın kanını talep etmiş, Muaviye’yi de emir olarak kabul etmişlerdir.[1179] Muaviye’nin bu şekilde davranmasının nedeni; Hz. Ali’ye karşı halkı kışkırtıp kin ve nefret duymalarını sağlamaktır.[1180] Muaviye’nin asıl amacı ise halifeliği ele geçirmektir. Hz. Osman’ın kanını talep etmek istemesi onun bir bahanesiydi. Çünkü kendisinin de onun öldürülmesine sessiz kalan kişiler arasında olduğu kaynaklarda belirtilmektedir.[1181]

Muaviye, Hz. Ali’ye mektup yazarak Hz. Osman’ın katili olduğunu, Hz. Aişe’yi evinden çıkarıp onunla mücadele ettiğini, Talha b. Ubeydullah ve Zübeyr b. Avvam’ı öldüren kişinin kendisi olduğunu söyleyerek onu suçlamıştır.[1182]

Bütün bu olumsuz gelişmeler sonucunda Hz. Ali ve Muaviye’nin ordusu savaş için karşı karşıya gelmişlerdir.[1183] Velid b. Ukbe: “Osman’ı sudan men ettikleri gibi sen de onları menet. Osman’ı kırk gün muhasara altında bırakarak suyun serinliğinden ve yemeğin tadından mahrum bıraktılar. Susuzlukla onları öldür. Allah onları kahretsin!” dedi.1191 [1184] Hz. Ali, Muaviye’nin ordusu tarafından susuz bırakılmıştır.[1185] Bunun üzerine Hz. Ali’nin ordusu Şamlılara saldırıda bulunarak onların su menfezlerini almış ve Şamlılara bir yudum su vermek istememiş fakat Hz. Ali bu duruma izin vermemiştir.[1186]

Ammar b. Yasir savaşta sancağıyla beraber hücuma geçti.[1187] Ammar b. Yasir’in karşısına Amr b. Asvard çıktı. Bu mücadelede adeta birbirlerini doğradılar.[1188] Bir rivayete göre, Ammar, yere düştü sonra da kılıç darbelerine maruz kalarak öldürüldü. Ammar’ı öldüren kişinin Ebü’l-Gadiye olduğu söylenmekle beraber[1189] farklı rivayetler vardır.[1190] Rivayetlere göre onun; Adiye el-Amili, İbn Cevn Sekseki,[1191] Ukbe b. Amir, Ömer b. el-Haris el-Havlani,[1192] Huzeyfe b. Sabit, Ebu Mazin,[1193] Umeyr b. Haris ve Huvey b. Mati tarafından öldürüldüğü de söylenmektedir.[1194]

Bir rivayete göre, İbn Cevn es-Sekuni ve Ebu’l-Adiye birlikte Ammar b. Yasir’e saldırdılar. Ebu’l-Adiye kılıçla Ammar’a vurdu; İbn Cevn onun başını kesti.[1195] Ammar’ın başını kesip Muaviye’ye götürmek için aralarında çekiştirip durdular.[1196]

Amr b. As ile Hz. Ali karşılıklı savaşmıştır. Hz. Ali’nin hamlesiyle yere düşen Amr b. As’ın avret yerinin açılmasıyla Hz. Ali onu bırakmıştır.[1197] Bir rivayete göre de yere düşen Amr, Hz. Ali’nin kendisine yapacaklarından kurtulmak için avret yerini göstermiş ve Hz Ali de onu öylece bırakmıştır.[1198] Bazı müellifler, bu rivayetin Hz. Ali’yi övmek amacıyla uydurulmuş olduğunu savunmaktadır.[1199] Yine Büsr b. Ertat, Hz. Ali ile mücadele etmiştir. Hz. Ali’nin hamlesiyle Büsr yere düşmüş ve avret yerini Hz. Ali’ye göstererek ölümden kurtulmuştur. Fakat Eşter, Büsr b. Ertat’a hamle yapıp onun belini kırmıştır.[1200]

Hz. Ali’nin ordusunun içinde yer alan[1201] Abdullah b. Büdeyl elindeki kılıçla önüne geleni kesti.[1202] Muaviye de askerlerine “Silahı kullanmakta zorluk çekseniz taşlarla saldırın.” diye emir verdi. Muaviye’nin bu emriyle ordu Abdullah b. Büdeyl’i taşlayarak öldürdü.[1203] [1204] Hz. Ali, Şam askerlerinden birliğe şöyle konuştu:

Bu adamların, karınları deşilmeden, kemikleri etlerinden ayrılmadan, omuzları ve kolları vücutlarından koparılmadan ve başlarına vurulup da demir çubuklar haline getirilmeden pek de ayrılmaya niyetleri yoktur. Ey Allah’a yardım etmek isteyen ve savaşa sabredip de ecir isteyenler neredesiniz?

Kufelilerin başında Eşter, Şam halkının başında Habib b. Mesleme vardı.[1205] İki ordu kırk gün Sıffin de kaldı.[1206] Sadece üç gün çok çetin bir mücadele yaşandı.[1207] Şamlılar ve Iraklılar[1208] kılıçlar eğilip, mızraklar kırılıncaya kadar birbirleri ile mücadeleye devam ettiler. Sonra da yüzlerine toprak, taş ve kaya parçası attılar bununla da yetinmeyerek birbirlerini ısırmaya başladılar.[1209] Bu olaydan dolayı boşa geçen gece anlamında Herir gecesi ismi verildi.[1210] Bu gece Müslümanlar namaz bile kılamadılar. Herir gecesinde yapılan şiddetli savaştan sonra 70 bin kişi öldü.[1211] [1212] Gece boyu devam eden savaş sabah da tüm hızıyla devam etti ve keller kesildi.

Ka’b b. Ebi Ka’b’ın savaşta gözü çıktı.[1213] Iraklı biri Şamlı bir adamın ayağını ve elini kesti.[1214] Hindif adında bir adam, Zü’l-Kila’ya kılıç ile hamlede bulundu, zırhını ve boynunu kestikten sonra cesedi yere düştü.[1215]

Savaş sonucunda iki taraf arasında anlaşma yapıldı.[1216] Hz. Ali, Şibamiyeyn denilen mevkie vardığında bağrışmalar duydu. Orada bir müddet bekledikten sonra yanına gelen Harb b. Şurahbil olayın vahametini şu şekilde anlattı: “Eğer bir ev veya iki ev olsaydı onları susturabilirdik fakat şu mahalleden yüz seksen ölü vardır ve bunların içinde ağlayıp sızlamaların olmadığı bir tek ev de mevcut değildir.”[1217] Sıffın savaşında 45 bin Şamlı, 25 bin Irak halkından toplam 70 bin kişinin öldüğü söylenir.[1218] Başka bir rivayete göre iki taraftan 36 binden fazla kişi öldüğü aktarılır.[1219] Ancak bu savaşa katılan kişi sayısı net olmamakla beraber ölen kişi sayısı da abartılı olduğu düşünülmektedir.[1220]

Hariciler

Hariciler, Basra’dan ayrılarak Nehrevan’a doğru hareket ettiler. Yolda Habbab b. Eret’in oğlu Abdullah ve karısıyla karşılaştılar. Haricilerin sordukları sorular karşılığında Abdullah onların istedikleri cevapları vermediği için onu ölümle tehdit ettiler.[1221] Bunun üzerine Abdullah’ı önce bağlayıp[1222] sonra hamile karısıyla birlikte yanlarına götürdüler. Abdullah’ı önce yere yatırdılar sonra da boğazını kesip[1223] öldürdüler.[1224] Abdullah’ın kanı dereye karıştı.[1225] Bir rivayete göre Abdullah’ı ve hamile karısını nehrin yanına götürdüler domuzun üzerine yatırarak öldürdüler. Sonra da hamile karısının karnını deştiler, yanlarında bulunan üç kişiyi de öldürdüler.[1226] [1227] Fakat bu rivayetler Hariciler tarafından kabul edilmemektedir. Çünkü onlar bu şahsı içlerinden attıklarını söylemektedirler.

Muhammed b. Ebi Bekir’in Öldürülmesi

Sıffin savaşından sonra Muaviye, Şam’da daha da güçlendi ve bey’at aldı. Hz. Ali tarafında ise işler tam tersine dönerek kendi aralarında ayrılıklar yaşanmaya başlandı.[1228] Ayrıca, Cemel savaşında Basra ve Kufe halkından çok fazla insanın ölmesi Hz. Ali’ye karşı kin ve öfke duymalarının yolunu açtı.[1229]

Muaviye Mısır’ın yönetimini kimseye kaptırmak istemiyordu.[1230] Eşter, Mısır’a vali olarak tayin edildiği için Muaviye endişelendi ve onun aleyhinde hareket ederek halkından Eşter’e karşı beddua etmelerini istedi. Halk da Muaviye’nin dediğini yaptı. En sonunda Muaviye Eşter’i zehirleyerek öldürdü.[1231]

Amr b. As, Hz. Osman’ın kanını talep edenleri kendi etrafında topladı. Amr, Muhammed b. Ebi Bekir’e kendisinden uzak durmasını eğer uzak durmazsa da onu öldüreceğini söyleyen bir mektup yazdı. Ayrıca mektupta Muhammed b. Ebi Bekir’i Hz. Osman’ın taraftarlarıyla da tehdit etti. Muhammed b. Ebi Bekir mektubu okuduktan sonra Hz. Ali’yi de haberdar etti. Hz. Ali, Muhammed b. Ebi Bekir’e düşman ordusuna karşı sabırlı olmasını tavsiye etti. Muhammed b. Ebi Bekir, Müslümanlardan yardım isteyerek Kinane b. Bişr’in önderliğinde iki bin kişilik bir ordu hazırladı. Başlangıçta Kinane’nin ordusu başarılı oldu. Fakat Amr b. As’ın Muaviye’den yardım istemesi üzerine ek ordu geldi. Kinane şehit olana kadar kılıcını bırakmadan savaşmaya devam etti. Kinane öldükten sonra Muhammed b. Ebi Bekir kaçarak harabe bir yere saklandı. Muaviye b. Hudeyc ise Muhammed b. Ebi Bekir’i bulmak için harekete geçti. Nihayet adamın biri Muhammed b. Ebi Bekir’in harabe bir yerde gizlendiğini söyledi. Muhammed harabe yerde gizlenirken susuz kaldı. Muaviye b. Hudeyc, Hz. Osman’a bir damla su verilmediği için Muhammed b. Ebu Bekir’e de bir damla su bile vermeyeceğini söyledi.[1232] Muaviye b. Hudeyc, Muhammed b. Ebu Bekir’i öldürüp eşek derisi içinde yaktı.[1233] Bir rivayete göre de merkebin derisine atılıp diri diri yakıldı.[1234]

Hz. Aişe kardeşinin başına gelen bu üzücü olaydan dolayı her namazının arkasından Muaviye b. Hudeyc’e ve Amr b. As’a beddua etmiştir. Ayrıca Hz. Aişe ölene kadar da kızartılmış et yememiştir.[1235]

Abdullah b. Hadrami

Muaviye, Abdullah b. Hadrami’yi Basra’ya göndermişti. Muaviye’nin buradaki amacı Basralıları kendi yanına çekmekti. Basra valisi Abdullah b. Abbas, o dönemde Hz. Ali’nin yanına gitmiştir. Basra’ya gelen İbn Hadrami, Basralılara karşı: “Sizin imamınız, hidayetin imamı Hz. Osman mazlum olarak öldürülmüştür. Onu öldüren Ali’dir. Eğer onun kanını isteyecek olursanız Yüce Allah sizi hayırla mükâfatlandırır.” dedi. Bu konuşmadan sonra İbn Hadrami’ye karşı sesler yükselmiştir. İbn Hadrami, Muaviye’den haber getirdiğini söyleyerek mektubu halka okumuştur. Mektupta Muaviye, Basra halkına Hz. Osman’ın kanını alınması, halifenin nasıl öldürüldüğünü ve halifenin kanının alınmasını istemiştir. Bunun üzerine ortalık iyice kızışmış ve durum Kufe’deki Hz. Ali’ye bildirilmiştir. Hz. Ali de İbn Hadrami’ye tabi olanlarla mücadele edilmesini isteyen bir mektup göndermiştir. İbn Hadrami’nin kuvvetlerinin başında Abdullah b. Hazim isimli bir komutan vardır. Hz. Ali’nin kuvvetleriyle yapılan çatışmada yenilince İbn Hazim ve İbn Hadrami bir köşke sığınmıştır. Ancak İbn Hazim’in annesi oğlunu tehdit ederek köşkten indirmiş ve köşk Hz. Ali’nin ordusu tarafından ateşe verilip İbn Hadrami ve yanında bulunan 70 kişi ile birlikte diri diri yakılmıştır.[1236]

Hz. Ali’nin Şehit Edilişi

Nehrevan savaşında öldürülen akrabalarının intikamını almak için Abdurrahman b. Mülcem; Hz. Ali’yi, Berk b. Abdullah; Muaviye’yi, Amr b. Bekr’de Amr b. As’ı öldürmek üzere bir araya gelip sözleştiler.[1237] Kılıçlarını zehirledikten sonra sözlerini tutabilmek için hemen harekete geçtiler.[1238]

Abdurrahman b. Mülcem, Hz. Ali’yi öldürmek için Şebib b. Becere[1239] ve Verdan’dan[1240] yardım istedi. İbn Mülcem ile Şebib kılıçlarını alıp Hz. Ali’yi öldürmek için beklemeye başladılar.[1241] Hz. Ali, namaz için insanları çağırırken İbn Mülcem bir fırsatını bulur bulmaz kılıcını Hz. Ali’nin alnından beynine kadar sapladı.[1242] İbn Mülcem: “Kılıcımı şöyle şöyle biledim, onu böyle böyle zehirledim ve Ali’ye öyle bir vurdum ki bu şehir halkının işini bitirebilecek bir vuruştu.” şeklinde konuştu. Şebib de Hz. Ali’ye kılıcını kaldırsa da kılıç kapıya denk geldiği için başarısız oldu ve hemen ortalıktan kayboldu.[1243] Hz. Ali’nin yaralanmasından sonra Verdan oradan hemen uzaklaşarak evine saklandı. Ancak Verdan Hz. Ali’nin taraftarlarının kılıç darbelerine maruz kalarak feci bir şekilde öldürüldü.[1244]

İbn Mülcem olaydan sonra yere yuvarlandı. Kılıcının düşmesiyle orada bulunan topluluk onun üzerine çullandı.[1245] Hemen yakalanarak[1246] eli kolu bağlı[1247] bir vaziyete Hz. Ali’nin huzuruna çıkarıldı.[1248] Hz. Ali, İbn Mülcem’e iyi davranılmasını istedi. Eğer ölmezse onun cezasını kendisinin vereceğini eğer ölürse onun da öldürülmesini[1249] ancak eziyet ya da müsle yapılmamasını istedi. Ayrıca: “Sakın müsle yapmayınız, karşınızdaki canlı, uyuz bir köpek dahi olsa” sözlerini hatırlattı. Hz. Ali bu sözleri 1258 dillendirirken İbn Mülcem bağlı bir vaziyette onu dinliyordu.[1250]

Hz. Ali’nin ölmesiyle Hz. Hasan, İbn Mülcem’i hapisten çıkartıp yakıcı bir madde, hasır ve ateşle beraber yakılmasını istedi.[1251] Hz. Ali’nin damadı Abdullah b. Cafer, İbn Mülcem’in ellerini, ayaklarını,[1252] kulaklarını ve burnunu kesti.[1253] İbn Mülcem sessiz kaldı. Kızgın mismar yani gözlerine kızdırılmış sürme ile mil çektiler[1254] İbn Mülcem şunları söyledi: “Gerçekten sen amcanın gözlerine keskin ve acı veren sürme çekme aleti ile mil çekiyorsun sonra da “ Yaratan Rabbinin adı ile oku. O, insanı alaktan (rahim duvarına tutulan döllenmiş yumurtadan) yarattı.”[1255] Bu ayeti gözleri aka aka okudu. Sonra da sıra diline geldi ve dilinin çıkartılmasını istediler bu sefer sızlanmaya başladı. Bunun üzerine ona sızlanmasının sebebini sordular. Bunun üzerine “Sızlanmam bundan dolayı değil. Sadece Allah’ı zikretmeden dünyadan ayrılmayı çirkin gördüğümdendir.” dedi.[1256] Abdullah b. Cafer, onun çene kemiğini kırdı[1257] sonra da onun dilini kestiler.[1258] İşkence bittikten sonra da İbn Mülcem’i hurma sepetine koyup yaktılar.[1259] Sonuçta Hz. Ali’nin vasiyeti kulak arkası yapılıp Kur’an’ın hükmünü de çiğneyerek İbn Mülcem işkence yapılarak öldürüldü.[1260]

Berk b. Abdullah sözleştikleri gibi harekete geçti ve Muaviye’nin kaba etlerini hançerleyerek[1261] onu yaraladı. Berk bu olaydan sonra yakalandı ve öldürüldü.[1262] Muaviye’nin emri üzerine elleri ve ayağı kesilip dili de koparıldıktan sonra can verdi.[1263] Diğer bir aktarım da Berk’ın el ve ayağını kestikten sonra onu bırakıldığı şeklindedir.[1264]

Amr b. Bekr de Amr b. As’ı öldürmek için plan kurdu fakat Amr o gün hasta olduğundan namaza gitmedi böylece bir zarar görmedi. Ancak Amr b. Bekr, Amr b. As zannederek Harice b. Ebi Habibe’ye saldırdı ve onu öldürdü. Bu saldırından sonra Amr b. Bekr, yakalandı ve Amr b. As’ın yanına götürüldü, sonra da öldürüldü.[1265]

Hz. Ali kerrem'allahü veche radiyallâhü anh Kabri

Hz. Ali, Kufe’de İmaret Kasrı’nda defnedilmiştir. Haricilerin mezarı kazma olasılığından dolayı başlarda Hz. Ali’nin kabri saklanmıştır.[1266] Bir diğer rivayette göre de Emeviler, Hz. Ali’yi mezardan çıkartıp yakmak istemiş ama daha sonra bu fikirden vazgeçmiştir.[1267] Hz. Hasan ile Muaviye barış anlaşması yapınca Hz. Ali’nin naaşı Medine’ye nakledildiği aktarılır.[1268]

SONUÇ

Hz. Peygamber, üç yıl boyunca İslam dinini gizli bir şekilde yaydıktan sonra İslam dininin aleni hale gelmesiyle Mekkelilerin tepkisine neden oldu. Mekkeliler başlarda Müslümanlarla alay ve hakaret ettiler fakat Müslümanların sayısının gün geçtikçe artmasından endişelenerek onları yıldırmak için işkenceye maruz bıraktılar. Böylece Müslümanlar işkencelerden kurtulabilmek için Habeşistan’a göç ettiler. Habeşistan’da Müslümanlara iyi muamele edilmesi Mekkelilerin hoşuna gitmedi. Bu sefer Mekkelilerin önde gelenleri toplanarak Abdülmuttaliboğullarına ve Haşimoğullarına toplumsal ve ekonomik ambargo uygulamaya karar verdiler. Onlar üç yıl boyunca büyük sıkıntılara maruz kaldılar. Hatta açıklıktan ölen insanlar bile vardı. Ebu Talip’in vefat etmesiyle Hz. Peygamber İslam dinini anlatmak ve kendisini himaye etmeleri için Taife gitti. Fakat onlar Hz. Peygamber’i dinlemedikleri gibi hakaret edip, küfredip, dövdüler. Hz. Peygamber, umduğunu bulamayıp Mekke’ye tekrar döndü. Mekke’de en çok eziyet verenler; Ebu Leheb, Ebu Cehil, Velid b. Muğire’dir. İşkenceye maruz kalan Müslümanlarda dinlerinden vazgeçmediler. Müslümanlar bu kez yeni bir mekân olan Medine’ye hicret ettiler. Mekkeliler; Hz. Peygamber’i ve İslam dinini tamamen ortadan kaldırmak için daha da saldırgan davrandılar. Mekke fethedildikten sonra müşrikler eman isteyip Müslüman oldular.

Hz. Peygamber’in vefat etmesiyle İslam devlet başkanlığı halifeler tarafından yürütüldü. İlk halife Hz. Ebu Bekir oldu. Döneminde sahte peygamberlerin etrafında toplanan gruplar ortaya çıktı. Hz. Ebu Bekir bu gruplarla mücadele etti.

Hz. Ebu Bekir öldükten sonra halife Hz. Ömer oldu. Döneminde Farslılarla mücadele etti. Ebu Lü’lü’e tarafından öldürüldü. Hz. Osman ise İslam devletinin üçüncü başkanı oldu. İlk altı yılı problemsiz geçerken son altı yılı kargaşa içinde geçti. Hz. Osman’ın halk tarafından eleştirilmesinin nedenleri; valileri sebepsiz yere azledip yönetimde kendi akrabalarını ön planda tutmasıdır. Hz. Osman’ın eleştirildiği diğer bir konu da sahabiye karşı sert davranmasıdır. Bu sahabiler İslam’ın ilk yıllarında dinleri uğruna eziyet gören kimselerdi. Halk nazarında itibarlı bir yere sahiplerdi. Ammar b. Yasir’in bağırsakları patlayana kadar dayak yemesi, Ebu Zer’in sürgün edilmesi, Abdullah b. Mesud’un maaşına el konulması ve göz hapsinde tutulması Müslümanları bir hayli rahatsız etti. Bu yüzden Hz. Osman’ın yönetimine başkaldırıp isyan ettiler. Bu yaşanan olaylar Hz. Osman’ın şehit edilmesine neden oldu. Hz. Osman’ın şehit edilmesiyle İslam devletinin başkanı Hz. Ali oldu. Döneminde iç karışıklıklarla uğraştı. Özellikle Hz. Osman’ın kanını bahane eden gruplarla mücadelesinden dolayı çok sayıda Müslüman öldürüldü. Neticede İslam Tarihinde İşkenceye her dönem yer verildiğini görmekteyiz.

Bu araştırma boyunca günümüze ulaşmış kaynaklardan faydalanarak işkenceyi konu edinen rivayetlerin çoğuna yer vermeye çalıştık. İlk kaynaklar çerçevesinde konuyu analiz ettik. Çalışmada eksik olduğumuz ya da yanıldığımız yerlerin bulunabileceğini, tespiti dahilinde en kısa sürede giderileceğini belirtmek isteriz.

KAYNAKÇA

Ağırman, Mustafa. “Hz. Peygamber’in Medine’yi İslâmlaştırması ve Hicret Projesi”. EKEVAkademi Dergisi 1, sy. 2 (1998): 57-85.

Ahmed Hilmi, Şehbenderzade. İslam Tarihi, çev: Ömer Öztop. İstanbul: Doğan Güneş Yayınları, 1971.

Akbaş, Mehmet. “Hz. Ömer’in Kırbacı”. M.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 15, sy. 1 (2010): 57-70.

Akbulut, Ahmet. Sahabe Devri Siyasi Hadiselerin Kelami Problemlere Etkileri. İstanbul: y.e.y., 1992.

Algül, Hüseyin. “Esved el-Ansi”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 11: 440­441. İstanbul: TDV Yayınları, 1995.

Algül, Hüseyin. “Hz. Ebu Bekir’in İslam’ın İlk Yıllarındaki Faaliyetlerine Genel Bir Bakış”. İSTEM, sy. 1 (2003): 23-38.

Apak, Adem. “ Hz. Osman ve Hilafetlik Dönemi (644-656)”. İslam Tarihi. Ed. Eyüp Baş, 267-285. Ankara: Grafiker Yayınları, 2012.

Apak, Adem. Hz. Osman Dönemi Devlet Siyaseti. İstanbul: y.e.y., 2003.

Apaydın, H. Yunus. “İctihad”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 21: 432-445. İstanbul: TDV Yayınları, 2000.

Ayar, Kenan. Sahabe Dönemi Siyasi Olaylarında Kur’an’ın Rolü. Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2014.

Aydınlı, Abdullah. “Ebu Zer el-Gıfari”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 10: 266-269. İstanbul: TDV Yayınları, 1994.

Ayverdi, İlhan. Misalli Büyük Türkçe Sözlük. İstanbul: Kubbealtı Neşriyat, 2006.

Azimli, Mehmet. “Mekke Dönemindeki Boykot Yılları Üzerine Bazı Mülahazalar”. İSTEM, sy. 7, (2006): 55-64.

Azimli, Mehmet. Dört Halifeyi Farklı Okumak-1 Hz. Ebu Bekir. Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2015.

Azimli, Mehmet. Dört Halifeyi Farklı Okumak-2 Hz. Ömer. Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2015.

Azimli, Mehmet. Dört Halifeyi Farklı Okumak-3 Hz. Osman. Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2013.

Azimli, Mehmet. Dört Halifeyi Farklı Okumak-4 Hz. Ali. Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2014.

Balcı, İsrafil. “Kâbe’ye Asılan Boykot Sayfasının Tahrifiyle İlgili Rivayetlerin Tahlili”. Din Bilimleri Akademi Araştırma Dergisi 6, sy. 3 (2006): 41-57.

Balıkçı, Şükrü. “Mekke Döneminde Müşriklerin Müslümanlara Uyguladığı Ambargo”.

Harran Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi 3, (1997): 366-381.

Belazuri. Ensabü’l-Eşraf-Hz. Peygamber’in (s.a.v) Hayatı ve Şahsiyeti, Siyasi ve Askeri Mücadeleleri, çev: Hikmet Akdemir. İstanbul: İlk Harf Yayınevi, 2018.

Berki, Ali Himmet ve Keskioğlu Osman. Hatemü ’l-Enbiya (Hz. Peygamber ve Hayatı). Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 1988.

Buhari. Sahih-i Buhari ve Tercemesi, çev: Mehmed Sofuoğlu. İstanbul: Ötüken Neşriyat, 1987.

Çakır, Zehra. “Dört Halife Döneminde Talha b. Ubeydullah”. İSTEM, sy. 7 (2006): 175­202.

Çiçek, Mustafa. “Hz. Peygamber ve Hulefa-i Raşidin Döneminde Zübeyr b. Avvam”. İSTEM, sy. 7 (2006): 135-158.

Dağcı, Şamil. İşkence”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 23: 429-433. İstanbul: TDV Yayınları, 2001.

Demirel, Harun Reşid.” Hz. Aişe ve Siyaset (Hadis-Haber ve Tarihi Bilgiler Işığında)”. Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 3 (2000): 123-148.

Dermenghem, Emile. Hz. Peygamber ve Risaleti, çev: Ahmet Ağırakça. İstanbul: İnsan Yayınları, 1997.

Ebu Davud. Sünen-i Ebu Davud, çev: Necati Yeniel ve Hüseyin Kayapınar. İstanbul: Şamil Yayınları, ty.

Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam. Kitabü’l-Emval, çev: Cemaleddin Saylık. Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2016.

Ebu’l-Velid El-Ezraki. Ahbaru Mekke (Mekke Tarihi), çev: Yunus Vehbi Yavuz. Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017.

Efendioğlu, Mehmet. “Halid b. Velid’e Yönelik Tenkitlerin Mahiyeti Üzerine”. Hadis Tetkikleri Dergisi 2, sy.1 (2004): 51-79.

Efendioğlu, Mehmet. “Zübeyr b. Avvam”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 44: 522-524. İstanbul: TDV Yayınları, 2013.

Ebu’l-Hasen en-Nedvi. Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed, çev: Abdülkerim Özaydın. İstanbul: İz Yayıncılık, 1992.

Erdem, Bilal ve Nuhoğlu Mustafa. İslami Hareketin Problemleri. İstanbul: Ravza Yayınları, t.y.

Es’ad, Mahmud. İslam Tarihi - Tarih-i Din-i İslam- İslamiyet Öncesi Araplar Mekke Devri-Medine Devri, sad: Ahmet Lütfi Kazancı ve Osman Kazancı. İstanbul: Marifet Yayınları, 1983.

Fayda, Mustafa. “Ammar b. Yasir”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 3: 75­76. İstanbul: TDV Yayınları, 1991.

Fayda, Mustafa. “As b. Vail”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 3: 449. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1991.

Fayda, Mustafa. Allah’ın Kılıcı Halid bin Velid. İstanbul: Çağ Yayınları, 1992.

Fayda, Mustafa. Hülafa-yı Raşidin Dönemi (Dört Halife Dönemi). İstanbul: y.y., 2014.

Gazali, Muhammed. Fıkhu’s-Sire (Resulullah’ın Hayatı), çev: Resul Tosun. İstanbul: Risale Yayınları, 2010.

Gür, Rıdvan. Ebu Cehil ve İslam Karşıtı Faaliyetleri”. IV. Türkiye Lisansüstü Çalışmalar Kongresi -Bildiriler Kitabı 3 (2015): 255-265.

Hamidullah, Muhammed. Hz. Peygamber’in Savaşları, çev: Nazire Erinç Yurter. İstanbul: İnkılab Yayınevi, t.y.

Hamidullah, Muhammed. İslam Peygamberi, çev: Mehmet Yazgan. İstanbul: Beyan Yayınları, 2015.

Hizmetli, Sabri. İslam Tarihi (İlk Dönem). Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2006.

İbn Ebi’d-Dünya Ebu Bekir Abdullah b. Muhammed b. Ebi’d-Dünya el-Kuraşi el- Bağdadi. Rivayetlerde: Hz. Ali’nin Şehit Edilmesi, çev: Abdusselam Yaşar Güngör. İstanbul: Ocak Yayıncılık, 2007.

İbn Hacer el-Askalani. Sahabe-i Kiram Ansiklopedisi el-İsabe, çev: Naim Erdoğan. İstanbul: İz Yayıncılık, 2010.

İbn Hazm. Cevami’u’s-Sire (Siyerin Özü), çev: M. Salih Arı. İstanbul: y.e.y., 2004.

İbn Hibban. es-Siretü’n-Nebeviyye ve Ahbaru’l-Hülafa, çev: Harun Bekiroğlu, Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017.

İbn İshak. Hz. Peygamber’in Hayatı ve Gazveleri, çev: Ali Bakkal. İstanbul: İlk Harf Yayınevi, 2013.

İbn Kesir. el-Bidaye ve’n-Nihaye Büyük İslam Tarihi, çev: Mehmet Keskin. İstanbul: Çağ Yayınları, 1994.

İbn Kuteybe. el-İmame ve ’s-Siyase (Hilafet ve Siyaset), çev: Cemalettin Saylık. Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017.

İbn Sa’d. Kitabü’t-Tabakati’l-Kebir, çev: Musa Kazım Yılmaz. İstanbul: Siyer Yayınları, 2015.

İbnü’l-Esir. İslam Tarihi el-Kamil Fi’t-Tarih Tercemesi, çev: M. Beşir Eryarsoy. İstanbul: Bahar Yayınları, 1991.

İmam-ı Kastalani. İlahi Rahmet Hz. Muhammed (sav) Mevahibü Leddünniye, çev: Şair Abdülbaki. Sad. İ. Turgut Ulusoy. İstanbul: Hisar Yayınevi, t.y.

İmam Ebu Yusuf. Kitabu’l-haraç, çev: Ali Özek İstanbul: Özek Yayınları, 1973.

Kanar, Mehmet. Kanar Farsça-Türkçe Sözlük. İstanbul: Say Yayınları, 2013.

Kandehlevi, Şeyh Muhammed Yusuf. Hayatü’s-Sahabe (Peygamberimiz ve İlk Müslümanlar), çev: Sıtkı Gülle. İstanbul: Akit Yayınları, 1996.

Kapar, M. Ali. Hz Muhammed’in (sav) Müşriklerle Münasebetleri. İstanbul: Esra Yayınları, 1993.

Kapar, Mehmet Ali. “Ebu Cehil”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 10: 117­118. İstanbul: TDV Yayınları, 1994.

Kara, Cahid. “Klasik Kaynaklarda İslam Muhalifleri Hakkındaki Rivayetlerin Değerlendirilmesi: Ebu Cehil (Ebu’l-Hakem Amr b. Hişam) Örneği”. İSTEM, sy. 21 (2013): 125-147.

Kılıç, Ünal. “Ebu Süfyan b. Harb’in Hayatı”. Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2, sy. 1 (1998): 461-484.

Kılıç, Ünal. “Kufelilerin Hz. Osman’a Muhalefet Etmelerinin Sebepleri”. Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 6, sy. 2 (2002): 239-260.

Korkmaz, Sıddık. Hz. Ali’nin Vasiliği Düşüncesi ve Oluşum Süreci. Konya: y.y., 2008.

Köksal, Asım. Hz. Muhammed (As) ve İslamiyet (Medine Devri). İstanbul: Şamil Yayınevi, 1981.

Köksal, Asım. İslam Tarihi Hz. Muhammed (as) ve İslamiyet (Mekke Devri). İstanbul: Er-Tu Matbaası, 1981.

Köse, Feyza Betül. Medine’de Sosyal Hayat (Dört Halife Dönemi). Mersin: Mana Yayınları, 2016.

Kur’an-ı Kerim.

Lings, Martin. İlk Kaynaklara Göre Hz. Peygamber’in Hayatı, çev: Nazife Şişman. İstanbul: İz Yayıncılık, 1998.

Mevdudi. Tarih Boyunca TevhidMücadelesi ve Hz. Peygamber’in Hayatı, çev: Ahmed Asrar. İstanbul: Pınar Yayınları, 1992.

Mevlana Muhammed Ali. Peygamberimizin Hayatı Siret’ün Nebi, çev: Ali Genceli. Ankara: Nur Yayınları, t.y.

Muhammed bin Salih ed-Dimaşki. Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem Külliyatı, çev: Halil İbrahim Kaçar ve Hüseyin Kara. İstanbul: Ocak Yayıncılık, 2006.

Nasr b. Müzahim el-Minkari. Vak’atu Sıffın, çev: Cemalettin Saylık. Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017.

Nedvi, Seyyid Süleyman. Büyük İslam Tarihi- Asrı Saadet Peygamberimizin Tebliğat ve Talimatı, çev: Ali Genceli. İstanbul: Sinan Matbaası, 1967.

Nedvi, Şah Muinüddin Ahmet ve Ansari Said Sahib. Büyük İslam Tarihi, Asrı Saadet Ashabı Kiram, çev: Ali Genceli. İstanbul: Sebilürreşad Neşriyatı, 1964.

Özdemir, Mehmet Nadir. “İslam Tarihi’nde İlk İhtilafların Odağında Bir İsim: Ammar b. Yasir”. Toplum Bilimleri Dergisi 47, sy. 14 (2013): 311-334.

Sabuncu, Ömer. “Suheyb er-Rumi Hayatı, Kişiliği ve Faaliyetleri”. İSTEM, sy. 7 <2006): 159-173.

Salim b. Zekvan. es-Sire, çev: Harun Yılmaz. Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2016.

Sallabi, Ali Muhammed. Mü’minlerin Emiri Hz. Ali Hayatı, Şahsiyeti ve Yaşadığı Çağ, çev: Şerafettin Şenaslan. İstanbul: Ravza Yayınları, 2008.

Savaş, Hamdi. İslam Tarihi-Hz. Muhammed ve Dört Halife Devri. Kayseri: y.e.y., 1993.

Sezikli, H. Ahmet. Hz. Peygamber Devrinde Nifak Hareketleri. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1994.

Sırma, İhsan Süreyya. İslami Tebliğin Mekke Dönemi ve İşkence. İstanbul: Beyan Yayınları, 2013.

Sırma, İhsan Süreyya. İslami Tebliğin Örnek Halifeler Dönemi. İstanbul: Beyan Yayınları, 1995.

Sırma, İhsan Süreyya. Müslümanların Tarihi. İstanbul: Beyan Yayınları, 2014.

Söylemez, Mehmet Mahfuz. Kufe’nin Siyasi Tarihi. Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2015.

Şibli, Mevlana. Büyük İslam Tarihi- Asr-ı Saadet, çev: Ömer Rıza Doğrul. İstanbul: Eser Matbaası, 1977.

Şulul, Kasım. İlk Kaynaklara Göre Hz. Peygamber Devri Kronolojisi. İstanbul: İnsan Yayınları, 2008.

Taberi. Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, çev: Zakir Kadiri Ugan ve Ahmet Temir. Ankara: Maarif Basımevi, 1955.

Taberi. Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, çev: Zakir Kadiri Ugan ve Ahmet Temir. İstanbul: Maarif Basımevi, 1958.

Taberi. Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, çev: Zakir Kadiri Ugan ve Ahmet Temir. İstanbul: MEB Yayınları, 1992.

Türkçe Sözlük. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1988.

Ünlü, Nuri. İslam Tarihi, (Başlangıçtan Osmanlılara Kadar). İstanbul: M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 1992.

Vakıdi. Hz. Peygamber’in (s.a.v) Savaşları (Kitâbü’l-Mağazi), çev: Musa K. Yılmaz. İstanbul: İlk harf Yayınevi, 2014.

Vatandaş, Celalettin. Hz. Muhammed’in (s.a.v) Hayatı ve İslam Daveti (Mekke Dönemi). İstanbul: Pınar Yayınları, 2016.

Watt, W. Montgomery. Hz. Muhammed Mekke’de, çev: Süleyman Kalkan. İstanbul: Kuramer Yayınları, 2016.

Zühri. el-Meğazi İlk Dönem İslam Tarihinde Savaşlar, çev: Mehmet Nur Akdoğan.

Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2016.

 



[1] İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, (İstanbul: Kubbealtı Neşriyat, 2006), “İşkence” md., II, 1465.

[2] Mehmet Kanar, Kanar Farsça-Türkçe Sözlük, (İstanbul: Say Yayınları, 2013), “Şikence” md., 973.

[3] Türkçe Sözlük, (Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1988), “İşkence” md., I, 730.

[4]  Şamil Dağcı, “İşkence”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 23 (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2001), 430.

[5] Sabri Hizmetli, İslam Tarihi- İlk Dönem- (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2006), 227.

[6]  İbn İshak, Kitabü’s-Siyer ve’l-Meğazi, çev: Ali Bakkal (İstanbul: İlk harf Yayınevi, 2013), 204; Taberi, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, çev: Zakir Kadiri Ugan ve Ahmet Temir (İstanbul: MEB Yayınları,

1992), IV, 122.

[7] İbn İshak, Siyer, 204.

[8]   Şükrü Balıkçı, “Mekke Döneminde Müşriklerin Müslümanlara Uyguladığı Ambargo”, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 3, (1997): 366.

[9] İbn İshak, Siyer, 207.

[10] Belazuri, Ensabü ’l-Eşraf (Hz. Peygamber’in (s.a.v) Hayatı ve Şahsiyeti, Siyasi ve Askeri Mücadeleleri), çev: Hikmet Akdemir (İstanbul: İlk harf Yayınevi, 2018), I, 213.

[11] Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, çev: Mehmet Yazgan (İstanbul: Beyan Yayınları, 2015), 93-94.

[12] İbn İshak, Siyer, 207.

[13] Belazuri, Ensab, I, 212.

[14] İbn İshak, Siyer, 207.

[15] Hamidullah, İslam Peygamberi, 94; M. Ali Kapar, Hz Muhammed’in (sav) Müşriklerle Münasebetleri (İstanbul: Esra Yayınları, 1993), 108

[16]  Emile Dermenghem, Hz. Muhammed ve Risaleti, çev: Ahmet Ağırakça (İstanbul: İnsan Yayınları, 1997), 99.

[17] İbn İshak, Siyer, 207; Belazuri, Ensab, I, 212.

[18] İbn İshak, Siyer, 207.

[19] İbn İshak, Siyer, 216.

[20] İbn İshak, Siyer, 216.

[21] Hıcr 15/94-96.

[22] Mustafa Fayda, Allah ’ın Kılıcı Halid bin Velid (İstanbul: Çağ Yayınları, 1992), 76.

[23] İbn-i Hişam, Siret-i İbn Hişam, çev: Hasan Ege (İstanbul: Kahraman Yayınları, 1994), I, 429; Taberi, Tarih, IV, 137.

[24]  İbn Şihab ez-Zühri, el-Meğazi (İlk Dönem İslam Tarihinde Savaşlar), çev: Mehmet Nur Akdoğan (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2016), 87.

[25] Belazuri, Ensab, I, 453.

[26] Zühri, Meğazi, 87.

[27] İbn İshak, Siyer, 242.

[28] Taberi, Tarih, IV, 141.

[29] İbn İshak, Siyer, 242.

[30] Ankebut 29/56-60.

[31] İbn İshak, Siyer, 242.

[32] Celalettin Vatandaş, Hz. Muhammed’in (s.a.v) Hayatı ve İslam Daveti (Mekke Dönemi) (İstanbul: Pınar Yayınları, 2016), I, 419.

[33] Nahl 16/41

[34] Zümer 39/10.

[35] Bk. Hamidullah, İslam Peygamberi, 92.

[36] İbn İshak, Siyer, 242.

[37] İbn Sa’d, Kitabü’t-Tabakati’l- Kebir, çev: Musa Kazım Yılmaz (İstanbul: Siyer Yayınları, 2015), I, 193.

[38]  İbnü’l-Esir, İslam Tarihi el-Kamil Fi’t-Tarih Tercemesi, çev: M. Beşir Eryarsoy (İstanbul: Bahar Yayınları, 1991), II, 79.

[39] İbn İshak, Siyer, 249.

[40] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 79.

[41] İbn İshak, Siyer, 249.

[42] Bu konuda bk. İbn İshak, Siyer, 250; İbn-i Hişam, Siret, II, 14.

[43] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 79.

[44] Vatandaş, Mekke Dönemi, 425.

[45] Şah Muinüddin Ahmet Nedvi, Said Sahib Ansan, Büyük İslam Tarihi, Asrı Saadet Ashabı Kiram, çev: Ali Genceli (İstanbul: Çelikcilt Matbaası, 1964), III, 389; Fayda, Halid bin Velid, 60

[46] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 79.

[47] İbn İshak, Siyer, 292.

[48] Habeşistan’a gönderilen müşriklerin arasında meydana gelen ve değişik bir işkence türünü ifade eden olay şu şekilde olmuştur: Umare b. Velid, yakışıklı bir kişidir. Amr b. As ve Umare birlikte deniz yolculuğuna çıktılar. Amr’ın eşi de bu yolculukta yanlarında bulunuyordu. Umare sarhoş olunca Amr’ın eşine sarkıntılık yaptı. Umare daha sonra Amr’ı denize itti fakat o yüzerek gemiye tutunmayı başardı. Amr kendisini öldürmek isteyen Umare’ye karşı kin duymaya başladı. Habeşistan’a varan Umare bu kez de Necaşi’nin eşi ile birlikte olmak istedi. Umare, kadınla olan ilişkisini Amr’a anlattı. Amr da Necaşi’ye olup biteni anlattı ve eşine ait olan kokuyu da ona verdi. Necaşi, Umare’yi ve büyücüleri çağırdı. Umare’nin kıyafetleri çıkarıldıktan sonra büyücüler onun idrar deliğine üfledi. Umare bu olaydan sonra serbest bırakıldı ve vahşi hayvanların olduğu yerde yaşamaya başladı. Hz. Ömer döneminde bulunan Umare’nin saçları o kadar uzamıştı ki vücudunun her yerini kapatıyordu; İbn İshak, Siyer, 235-238; Başka bir rivayete göre Necaşi, Umare’yi öldürüp cesedini parça parça ettikten sonra yakmıştır. Karısını da diri diri toprağa gömmüştür. Başka bir rivayete göre, Necaşi sihirbazları çağırmış ve karısına sihir yaptırmıştır. Karısı delirtmiş sonra da ölmüştür. Diğer bir aktarım ise Necaşi karısına büyü yaptırdıktan sonra karısı delirmiş ve hayvanlarla birlikte olmaya başlamıştır; Belazuri, Ensab, I, 412.

[49] İbn İshak, Siyer, 216.

[50] İbn-i Hişam, Siret, I, 467.

[51] İbn İshak, Siyer, 258.

[52] İbn İshak, Siyer, 218.

[53] Belazuri, Ensab, I, 408.

[54] Balıkçı, “Ambargo”, 373.

[55] İbn İshak, Siyer, 219.

[56] Belazuri, Ensab, I, 413.

[57]  İsrafil Balcı, “Kâbe’ye Asılan Boykot Sayfasının Tahrifiyle İlgili Rivayetlerin Tahlili”, Din Bilimleri Akademi Araştırma Dergisi 4, sy. 3 (2006): 43.

[58] Hamidullah, İslam Peygamberi, 108.

[59] İbn İshak, Siyer, 223.

[60] Belazuri, Ensab, I, 413.

[61] İbn İshak, Siyer, 223.

[62]  Mahmud Es’ad, İslam Tarihi -Tarih-i Din-i İslam- İslamiyet Öncesi Araplar Mekke Devri- Medine Devri, sad: Ahmet Lütfi Kazancı ve Osman Kazancı (İstanbul: Marifet Yayınları, 1983), 487.

[63] İbn İshak, Siyer, 223.

[64]  İbn İshak, Siyer, 225-226; Abbas b. Abdülmuttalib bir şeyler satın almak amacıyla Ebu Talip mahallesinden çıkmış, yolda Ebu Cehil ona saldırmak istemiştir. Ebu Cehil onların bir şey satın almasına karşı çıkıyordu bu yüzden Hz. Hatice, Zem’a b. Esved’in Ebu Cehil ile görüşmesini istedi. Bu görüşme sonucunda Ebu Cehil bu davranışından vazgeçti. Hâkim b. Hizam arada sırada Hz. Hatice’ye yiyecek gönderirdi, Belazuri, Ensab, I, 415.

[65] Hamidullah, İslam Peygamberi, 108.

[66] İbn İshak, Siyer, 268.

[67] İbn İshak, Siyer, 223- 224.

[68] Mustafa Ağırman, “Hz. Peygamber’in Medine’yi İslamlaştırması ve Hicret Projesi”, EKEV Akademi Dergisi 1, sy. 2 (1998): 58.

[69]  Mehmet Azimli, “Mekke Dönemindeki Boykot Yılları Üzerine Bazı Mülahazalar”, İSTEM, sy. 7 (2006): 63.

[70] Azimli, “Boykot”, 56.

[71] İbn İshak, Siyer, 223; Belazuri, Ensab, I, 413.

[72] Belazuri, Ensab, I, 413.

[73] Azimli, “Boykot”, 57.

[74] Taberi, Tarih, IV, 141.

[75] İbn-i Hişam, Siret, II, 76.

[76] Taberi, Tarih, IV, 161.

[77] İbn-i Hişam, Siret, II, 76.

[78]  Bu konuda bk. W. Montgomery Watt, Hz. Muhammed Mekke’de, çev: Süleyman Kalkan (İstanbul: Kuramer Yayınları, 2016), 175.

[79] İbn-i Hişam, Siret, II, 76.

[80] Belazuri, Ensab, I, 417.

[81] İbn Sa’d, Tabakat, I, 199.

[82] Taberi, Tarih, IV, 162.

[83] İbn Kesir, el-Bidaye ve ’n-Nihaye Büyük İslam Tarihi, çev: Mehmet Keskin (İstanbul: Çağ Yayınları, 1994), III, 209.

[84] İbn-i Hişam, Siret, II, 77.

[85] İbn Sa’d, Tabakat, I, 199.

[86] Mevdudi, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamber’in Hayatı, çev: Ahmed Asrar (İstanbul: Pınar Yayınları, 1992), III, 307.

[87] İbn Sa’d, Tabakat, I, 199.

[88] İbn-i Hişam, Siret, II, 77.

[89] Belazuri, Ensab, I, 417.

[90] Belazuri, Ensab, I, 417; Taberi, Tarih, IV, 164.

[91] İbn Kesir, Bidaye, III, 214.

[92] İbn İshak, Siyer, 208.

[93] İbn İshak, Siyer, 203.

[94] Belazuri, Ensab, I, 223-224.

[95] İbn İshak, Siyer, 203.

[96] Belazuri, Ensab, I, 224.

[97] İbn İshak, Siyer, 204.

[98] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 75; Ebu Cehil künyesi Hz. Peygamber tarafından verilmiştir, Belazuri, Ensab, I, 225.

[99]  Mehmet Ali Kapar, “Ebu Cehil”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 10 (İstanbul: TDV Yayınları, 1994), 117.

[100] İbn-i Hişam, Siret, I, 432-433.

[101] İbn Sa’d, Tabakat, çev: Abdurrahman Elmalı ve Mehmet Akbaş, IV, 145.

[102] Fayda, Halid bin Velid, 63.

[103] İbn Kesir, Bidaye, III, 263.

[104] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 145.

[105] Nedvi ve Ansari, Ashabı Kiram, IV, 14.

[106] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 145.

[107] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 147.

[108] Hüseyin Algül, İslam Tarihi (İstanbul: Gonca Yayınevi, 1986), I, 212.

[109] İbn-i Hişam, Siret, II, 373.

[110] Taberi, Tarih, IV, 305.

[111] Mevdudi, Hz. Peygamber’in Hayatı, III, 176.

[112] Kapar, “Ebu Cehil”, 117.

[113] Belazuri, Ensab, I, 226.

[114] Alak 96/9-18.

[115] Cin 72/19.

[116] Mevdudi, Hz. Peygamber’in Hayatı, III, 177.

[117] İbn İshak, Siyer, 275.

[118] Vatandaş, Mekke Dönemi, 396.

[119] İbn İshak, Siyer, 238-239.

[120] İbn İshak, Siyer, 240; İbn-i Hişam, Siret, I, 388.

[121] İbn İshak, Siyer, 240.

[122] Belazuri, Ensab, I, 230.

[123] Belazuri, Ensab, I, 225.

[124] İbn İshak, Siyer, 289.

[125] İsra 17/60.

[126] İbn İshak, Siyer, 290.

[127] İbn İshak, Siyer, 204.

[128] Şu’ara 26/214.

[129] Hıcr 15/ 94-96.

[130] İbn İshak, Siyer, 204-205.

[131] Belazuri, Ensab, I, 215.

[132] Belazuri, Ensab, I, 215.

[133] İbn İshak, Siyer, 205-206.

[134] Belazuri, Ensab, I, 216.

[135] Belazuri, Ensab, I, 216.

[136] Hamidullah, İslam Peygamberi, 88.

[137] İbn Sa’d, Tabakat, I, 187.

[138] İbn Sa’d, Tabakat, I, 187.

[139] İbn Sa’d, Tabakat, I, 188.

[140] Mevdudi, Hz. Peygamber’in Hayatı, III, 180.

[141] Tebbet 111/1-5.

[142] İbn Sa’d, Tabakat, I, 188.

[143] İbn İshak, Siyer, 210.

[144] Belazuri, Ensab, I, 235.

[145]  Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamber’in Savaşları, çev: Nazire Erinç Yurter (İstanbul: İnkılab Yayınevi, t.y.), 16.

[146] İbn İshak, Siyer, 252.

[147] İbn İshak, Siyer, 252; İbn-i Hişam, Siret, I, 458.

[148] İbn İshak, Siyer, 252-253.

[149] Zühri, Meğazi, 35-36.

[150] İbn İshak, Siyer, 254-255.

[151] Bu görüş ile ilgili bk. Mehmet Azimli, Dört Halifeyi Farklı Okumak-2 Hz. Ömer (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2015), 25.

[152] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 103.

[153] Zühri, Meğazi, 36.

[154] Bu konuda bk. Şehbenderzade Ahmed Hilmi, İslam Tarihi, çev: Ömer Öztop (İstanbul: Doğan Güneş Yayınları, 1971), I, 161.

[155] Bk. Azimli, Hz. Ömer, 26.

[156] Seyyid Süleyman Nedvi, Büyük İslam Tarihi- Asrı Saadet Peygamberimizin Tebliğat ve Talimatı, çev: Ali Genceli (İstanbul: Yaylacık Matbaası, 1967), II, 445.

[157] Zühri, Meğazi, 37.

[158] İbn Kesir, Bidaye, III, 48.

[159] Zühri, Meğazi, 37.

[160] Belazuri, Ensab, I, 237.

[161] Belazuri, Ensab, I, 239.

[162] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 73.

[163] Belazuri, Ensab, I, 243.

[164] İbn İshak, Siyer, 211-212.

[165] Belazuri, Ensab, I, 242.

[166] İbn İshak, Siyer, 212.

[167] Müddessir 74/10-26.

[168] Fayda, Halid bin Velid, 69.

[169] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 73.

[170] Yasin 36/78.

[171] Belazuri, Ensab, I, 251.

[172] İbn-i Hişam, Siret, II, 44; Belazuri, Ensab, I, 251.

[173]  Mustafa Fayda, “As b. Vail”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 3 (İstanbul: TDV Yayınları, 1991), 449.

[174] İbn Sa’d, Tabakat, III, 183.

[175] Meryem 19/77-80.

[176] İbn İshak, Siyer, 277; Belazuri, Ensab, I, 253.

[177] İhsan Süreyya Sırma, İslami Tebliğin Mekke Dönemi ve İşkence (İstanbul: Beyan Yayınları, 2013), 74.

[178] İbn İshak, Siyer, 277.

[179] Kalem 68/15.

[180] Enfal 8/32.

[181] Sad 38/16.

[182]          Hac 22/3.

[183] Belazuri, Ensab, I, 255.

[184] Belazuri, Ensab, I, 263.

[185] Belazuri, Ensab, I, 265.

[186] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 75.

[187] Belazuri, Ensab, I, 271.

[188] İbn İshak, Siyer, 290; Belazuri, Ensab, I, 273.

[189] Hamidullah, İslam Peygamberi, 93.

[190] Belazuri, Ensab, I, 272-273.

[191] Belazuri, Ensab, I, 275; İbnü’l-Esir, Kamil, II, 76.

[192] Mutaffifin 83/29-33.

[193] Es’ad, İslam Tarihi, 458.

[194] Kafirun 109/1-6.

[195] Belazuri, Ensab, I, 289.

[196] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 53.

[197] Mevdudi, Hz. Peygamber’in Hayatı, III, 180.

[198] Ünal Kılıç, “Ebu Süfyan b. Harb’in Hayatı”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2, sy. 1 (1998): 464.

[199] Kılıç, “Ebu Süfyan”, 465-466.

[200] İbnü’l-Esir, Kamil, II,77.

[201] İbn İshak, Siyer, 369.

[202] Belazuri, Ensab, I, 249.

[203] Yasin 36/78.

[204] Belazuri, Ensab, I, 250.

[205] İbn-i Hişam, Siret, I, 474.

[206] Hümeze 104/1.

[207]Ali Himmet Berki ve Osman Keskioğlu, Hatemü’l-Enbiya (Hz. Peygamber ve Hayatı) (Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 1988), 78.

[208] Belazuri, Ensab, I, 287.

[209] Belazuri, Ensab, I, 257.

[210] Belazuri, Ensab, I, 293.

[211] İbn İshak, Siyer, 207-208.

[212] İbn Kesir, Bidaye, III, 86.

[213] İbn-i Hişam, Siret, I, 432-433.

[214] Belazuri, Ensab, I, 302.

[215] İbn İshak, Siyer, 285-286.

[216] Hamidullah, İslam Peygamberi, 92.

[217] İbn İshak, Siyer, 286; İbn-i Hişam, Siret, I, 433.

[218] İbn İshak, Siyer, 266.

[219] İbn İshak, Siyer, 267; İbn-i Hişam, Siret, I, 429; Bazı rivayetlere göre de yapılan işkenceler neticesinde bir kişi bile dininden vazgeçmemiştir, bk. Mevlana Şibli, Büyük İslam Tarihi- Asr-ı Saadet, çev: Ömer Rıza Doğrul (İstanbul: Eser Matbaası, 1977), I, 172.

[220] Vatandaş, Mekke Dönemi, 401.

[221] İbn Sa’d, Tabakat, III, 282.

[222] Vatandaş, Mekke Dönemi, 401.

[223] Belazuri, Ensab, I, 359.

[224] En’am 6/52.

[225] Nahl 16/41-42.

[226] Nahl 16/110.

[227] Mevdudi, Hz. Peygamber’in Hayatı, II, 396.

[228] İbn İshak, Siyer, 274.

[229] Furkan 25/ 7-8.

[230] İbn İshak, Siyer, 284-285.

[231] İbn İshak, Siyer, 207-208.

[232] Taberi, Tarih, IV, 141.

[233] Tûr 52/29.

[234] Hıcr 15/6.

[235] Mevdudi, Hz. Peygamber’in Hayatı, II, 409-410.

[236] Salim b. Zekvan, es-Sire, çev: Harun Yılmaz (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2016), 47.

[237] İbn İshak, Siyer, 365.

[238] İbn-i Hişam, Siret, I, 474.

[239] Hümeze 104/1.

[240]  H. Ahmet Sezikli, Hz. Peygamber Devrinde Nifak Hareketleri (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,1994), 38.

[241] Mevdudi, Hz. Peygamber’in Hayatı, III, 212.

[242] Fussilet 41/26.

[243] İbn İshak, Siyer, 324.

[244] Al-i İmran 3/127-128.

[245] Taberi, Tarih, IV, 141.

[246] İbn-i Hişam, Siret, II, 72.

[247]  Şeyh Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatü ’s-Sahabe (Peygamberimiz ve İlk Müslümanlar), çev: Sıtkı Gülle (İstanbul: Akit Yayınları, 1996), I, 237.

[248] İbn-i Hişam, Siret, II, 72.

[249] İmam-ı Kastalani, İlahi Rahmet Hz. Muhammed (sav) Mevahibü Leddünniye, çev: Şair Abdülbaki (İstanbul: Hisar Yayınevi, t.y.), I, 53.

[250] İbn-i Hişam, Siret, II, 71.

[251] Taberi, Tarih, IV, 160.

[252] İbn Kesir, Bidaye, III, 208.

[253] Belazuri, Ensab, I, 235-236.

[254] İbn İshak, Siyer, 210.

[255] İbn Kesir, Bidaye, III, 61.

[256] Hamidullah, İslam Peygamberi, 89.

[257] İbn İshak, Siyer, 322.

[258] İbn İshak, Siyer, 322; İbn Hibban, es-Siretü ’n-Nebeviyye ve Ahbaru ’l-Hülafa, çev: Harun Bekiroğlu (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017), 60.

[259] İbn İshak, Siyer, 322.

[260] İbn Hibban, Siret, 67.

[261] İbn İshak, Siyer, 322; İbn Hibban, Siret, 60.

[262] İbn İshak, Siyer, 324.

[263] Mevdudi, Hz. Peygamber’in Hayatı, III, 182.

[264] Belazuri, Ensab, I, 220.

[265] Hizmetli, İslam Tarihi, 235.

[266] Tebbet 111/1-5

[267] İbn-i Hişam, Siret, I, 473.

[268] Belazuri, Ensab, I, 221.

[269] Es’ad, İslam Tarihi, 451.

[270] Vatandaş, Mekke Dönemi, 395.

[271] Kandehlevi, Hayatü ’s-Sahabe, I, 243.

[272] İbn İshak, Siyer, 204.

[273] Rıdvan Gür, “Ebu Cehil ve İslam Karşıtı Faaliyetleri” , IV. Türkiye Lisansüstü Çalışmalar Kongresi- Bildiriler Kitabı III (2015): 259.

[274] İbn İshak, Siyer, 290.

[275] Belazuri, Ensab, I, 226.

[276] Hamidullah, İslam Peygamberi, 93.

[277] Hüseyin Algül, “Hz. Ebu Bekir’in İslam’ın İlk Yıllarındaki Faaliyetlerine Genel Bir Bakış”, İSTEM, sy. 1 (2003): 31.

[278] Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Muhammed (as) ve İslamiyet (Mekke Devri) (İstanbul: Er-Tu Matbaası, 1981), 208.

[279] İbn İshak, Siyer, 319.

[280] Sırma, Mekke Dönemi ve İşkence, 60.

[281] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 80.

[282] İbn İshak, Siyer, 318-319.

[283] İbn Hibban, Siret, 68.

[284] İbn Kesir, Bidaye, III, 135.

[285] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 374.

[286] Dermenghem, Hz. Muhammed, 100.

[287] İbn Sa’d, Tabakat, çev: Mehmet Şahinalp ve Hikmet Akdemir, V, 51.

[288] Ali Muhammed Sallabi, Mü ’minlerin Emiri Hz. Ali Hayatı, Şahsiyeti ve Yaşadığı Çağ, çev: Şerafettin Şenaslan (İstanbul: Ravza Yayınları, 2008), VI, 135.

[289] Belazuri, Ensab, I, 297.

[290] Kandehlevi, Hayatü ’s-Sahabe, I, 73.

[291] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 103.

[292]  Mevlana Muhammed Ali, Peygamberimizin Hayatı Siret’ün Nebi, çev: Ali Genceli (Ankara: Nur Yayınları, t.y.), 138-139.

[293] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 103-104.

[294] Belazuri, Ensab, I, 460.

[295] İbn Kesir, Bidaye, III, 287.

[296] Mevdudi, Hz. Peygamber’in Hayatı, III, 392.

[297] Hamidullah, İslam Peygamberi, 93.

[298] İbn Kesir, Bidaye, III, 69.

[299] İbn-i Hişam, Siret, I, 429.

[300] Belazuri, Ensab, I, 341.

[301] İbn Sa’d, Tabakat, III, 265.

[302] Es’ad, İslam Tarihi, 461.

[303] Belazuri, Ensab, I, 341.

[304] İbn İshak, Siyer, 263; İbn Sa’d, Tabakat, III, 263.

[305] Belazuri, Ensab, I, 341.

[306] Ebu’l-Velid El-Ezraki, Ahbaru Mekke (Mekke Tarihi), çev: Yunus Vehbi Yavuz (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017), 268.

[307] Belazuri, Ensab, I, 342.

[308] İbn İshak, Siyer, 263; İbn-i Hişam, Siret, I, 430; İbn Sa’d, Tabakat, III, 263.

[309] İbn Sa’d, Tabakat, III, 282.

[310] Köksal, Mekke Dönemi, 216.

[311] İbn İshak, Siyer, 265; İbn-i Hişam, Siret, I, 432; İbn Sa’d, Tabakat, III, 282.

[312] İbn İshak, Siyer, 266.

[313] İbn Sa’d, Tabakat, III, 283.

[314] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 69.

[315] Belazuri, Ensab, I, 303.

[316] İbn Sa’d, Tabakat, III, 284.

[317] İbn İshak, Siyer, 266; İbn Sa’d, Tabakat, III, 284.

[318] Nahl 16/106.

[319] İbn Sa’d, Tabakat, III, 282.

[320] İbn İshak, Siyer, 265-266.

[321] İbn Sa’d, Tabakat, III, 263.

[322] Belazuri, Ensab, I, 333.

[323] İbn Sa’d, Tabakat, III, 184; Belazuri, Ensab, I, 331.

[324] Belazuri, Ensab, I, 329.

[325] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 70.

[326] İbn Sa’d, Tabakat, III, 184.

[327] Belazuri, Ensab, I, 332.

[328] İbn Sa’d, Tabakat, III, 185.

[329] Belazuri, Ensab, I, 329.

[330] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 108.

[331] Köksal, Mekke Devri, 171.

[332] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 109.

[333] İbn Sa’d, Tabakat, III, 258.

[334] Belazuri, Ensab, I, 336.

[335] Köksal, Mekke Devri, 218-219.

[336] Belazuri, Ensab, I, 340.

[337] Ömer Sabuncu, “Suheyb er-Rumi Hayatı, Kişiliği ve Faaliyetleri”, İSTEM, sy. 7 (2006): 164.

[338] Belazuri, Ensab, I, 339.

[339] Nasr b. Müzahim el-Minkari, Vak’atu Sıffın, çev: Cemalettin Saylık (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017), 275.

[340] İbn Sa’d, Tabakat, III, 261.

[341] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 70.

[342] İbn Sa’d, Tabakat, III, 261; Belazuri, Ensab, I, 355.

[343] Belazuri, Ensab, I, 355.

[344] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 138-139.

[345] Belazuri, Ensab, I, 357.

[346] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 138-139.

[347] Belazuri, Ensab, I, 357.

[348] Belazuri, Ensab, I, 356.

[349]  İbn-i Hişam, Siret, I, 431; Belazuri, Ensab, I, 357; Beni Müemmil b. Habib’in cariyesinin ismi

[350] İbn İshak, Siyer, 264.

[351] Belazuri, Ensab, I, 358.

[352] İbn İshak, Siyer, 264.

[353] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 71.

[354] Belazuri, Ensab, I, 358.

[355] İbn İshak, Siyer, 265.

[356] İbn Sa’d, Tabakat, çev: Hikmet Akdemir vd., III, 264.

[357] Bk. Cahid Kara, “Klasik Kaynaklarda İslam Muhalifleri Hakkındaki Rivayetlerin Değerlendirilmesi: Ebu Cehil (Ebu’l-Hakem Amr b. Hişam) Örneği”, İSTEM, sy. 21 (2013): 141.

[358] İbn İshak, Siyer, 265.

[359] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 69.

[360] İbn İshak, Siyer, 265.

[361] İbn İshak, Siyer, 267.

[362] İbn Sa’d, Tabakat, III, 127.

[363] Vatandaş, Mekke Dönemi, 397.

[364] İbn İshak, Siyer, 267.

[365] İbn Sa’d, Tabakat, III, 127.

[366] Hamidullah, İslam Peygamberi, 152.

[367] Kapar, Müşriklerle Münasebetler, 132.

[368] Hamidullah, İslam Peygamberi, 90-91.

[369] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 253-254.

[370] Vatandaş, Mekke Dönemi, 396.

[371] Köksal, Mekke Devri, 181; Vatandaş, Mekke Dönemi, 397.

[372] Lokman 31/15.

[373] Ankebut 29/ 8.

[374] Köksal, Mekke Devri, 181.

[375]  İbn Hacer el-Askalani, Sahabe-i Kiram Ansiklopedisi el-İsabe, çev: Naim Erdoğan (İstanbul: İz Yayıncılık, 2010), II, 233.

[376] Mehmet Efendioğlu, “Zübeyr b. Avvam”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 44 (İstanbul: TDV Yayınları, 2013), 522.

[377] Vatandaş, Mekke Dönemi, 397.

[378] İbn Sa’d, Tabakat, III, 243.

[379] İbn Kesir, Bidaye, III, 47.

[380] İbn İshak, Siyer, 319.

[381] İbn Kesir, Bidaye, III, 47.

[382] İbn İshak, Siyer, 264.

[383] İbn Sa’d, Tabakat, III, 58.

[384] Hamdi Savaş, İslam Tarihi -Hz. Muhammed ve Dört Halife Devri (Kayseri: y.e.y., 1993), I, 18.

[385] İbn Sa’d, Tabakat, III, 58.

[386] İbn Sa’d, Tabakat, III, 473.

[387] İbn İshak, Siyer, 259.

[388] Algül, İslam Tarihi, I, 206.

[389] Mücadele 58/22.

[390] Nedvi ve Ansan, Ashabı Kiram, III, 100.

[391] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 139.

[392] Hamidullah, İslam Peygamberi, 92.

[393] Belazuri, Ensab, I, 303.

[394] İbn İshak, Siyer, 267.

[395] İbn Sa’d, Tabakat, III, 284.

[396] Ebu Davud, Harac, 22-23.

[397] Ebu’l-Hasen en-Nedvi, Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed, çev: Abdülkerim Özaydın (İstanbul: İz Yayıncılık, 1992), 174.

[398] Hacc 22/39.

[399] Zühri, Meğazi, 54.

[400] İbn-i Hişam, Siret, II, 360.

[401] Zühri, Meğazi, 54.

[402]  Zühri, Meğazi, 54; Vakıdi, Hz. Peygamber’in (s.a.v) Savaşları (Kitâbü’l-Mağazi), çev: Musa K. Yılmaz (İstanbul: İlk harf Yayınevi, 2014), I, 118; Taberi, Tarih, IV, 291.

[403]  İbn-i Hişam, Siret, II, 360; Hz. Ali ve Hz. Hamza’nın bu mübareze de Şeybe’yi öldürdüğünü söyleyenler de bulunmaktadır, bk. İbn Sa’d, Tabakat, II, 14; Vakıdi, Meğazi, I, 118.

[404] Vakıdi, Meğazi, I, 135.

[405] İbn Kesir, Bidaye, III, 437.

[406] İbn-i Hişam, Siret, II, 360.

[407] Taberi, Tarih, IV, 290.

[408] İbn-i Hişam, Siret, II, 360; Taberi, Tarih, IV, 290; İbn Hibban, Siret, 128.

[409] İbn-i Hişam, Siret, II, 368; Taberi, Tarih, IV, 301; İbn Hibban, Siret, 133.

[410]  Vakıdi, Meğazi, I, 133; Ümeyye’nin burnunu kesen kişinin Bilal olduğu da söylenir, bk. Belazuri, Ensab, I, 351.

[411] Belazuri, Ensab, I, 351.

[412] Vakıdi, Meğazi, I, 133; Belazuri, Ensab, I, 351.

[413] Vakıdi, Meğazi, I, 133.

[414] Vakıdi, Meğazi, I, 134.

[415] Vakıdi, Meğazi, I, 135-136.

[416] Vakıdi, Meğazi, I, 142.

[417] İbn Sa’d, Tabakat, III, 584.

[418] Kandehlevi, Hayatü ’s-Sahabe, I, 445.

[419] İbn Sa’d, Tabakat, III, 550.

[420] Şibli, Asr-ı Saadet, I, 236.

[421] İbn Sa’d, Tabakat, III, 473-474.

[422] İbn Sa’d, Tabakat, çev: Mehmet Vehbi Şahinalp ve Hikmet Akdemir, V, 22.

[423] Kandehlevi, Hayatü ’s-Sahabe, II, 348.

[424] İbn-i Hişam, Siret, II, 371.

[425] Taberi, Tarih, IV, 304.

[426] İbn-i Hişam, Siret, II, 372; Taberi, Tarih, IV, 305.

[427] İbn-i Hişam, Siret, II, 372; Vakıdi, Meğazi, I, 136-137; Taberi, Tarih, IV, 304.

[428] İbn-i Hişam, Siret, II, 372; Vakıdi, Meğazi, I, 139; Belazuri, Ensab, I, 522; Taberi, Tarih, IV, 304.

[429] İbn Sa’d, Tabakat, II, 23.

[430] İbn-i Hişam, Siret, II, 372; Vakıdi, Meğazi, I, 139; Taberi, Tarih, IV, 305; İbn Hibban, Siret, 132.

[431] İbn Kesir, Bidaye, III, 445.

[432] Vakıdi, Meğazi, I, 140; Belazuri, Ensab, I, 523; Taberi, Tarih, IV, 305; İbn Hibban, Siret, 132.

[433] Vakıdi, Meğazi, I, 140; Belazuri, Ensab, I, 523.

[434]  Es’ad, İslam Tarihi, 600.

[435] Taberi, Tarih, IV, 306; İbn Hibban, Siret, 132.

[436] Vakıdi, Meğazi, I, 162.

[437] Taberi, Tarih, IV, 306.

[438] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 127.

[439] Vakıdi, Meğazi, I, 162.

[440] Taberi, Tarih, IV, 306.

[441]  Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam, Kitabü’l-Emval, çev: Cemaleddin Saylık (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2016), 149; Hz. Peygamber, Taiften ümidini kesinde Mut’im b. Adi’nin himayesine girdi ve o da Hz. Peygamber’i korudu. Mut’im b. Adi’nin Bedir savaşında öldürülmediği kesin bir ifadeyle söylenir, bu konuda bk. Ebu Ubeyd, Kitabü ’l-Emval, 149, 10. Dipnot

[442] Belazuri, Ensab, I, 519.

[443] Vakıdi, Meğazi, I, 157.

[444] İbn Sa’d, Tabakat, II, 15.

[445] Vakıdi, Meğazi, I, 128.

[446] Adese hastalığı, mercimek büyüklüğünde deride oluşan kırmızılıklardır. Genellikle ölümcül bir hastalık olmakla beraber Veba’ya da benzemektedir, Belazuri, Ensab, I, 236. 146. dipnot

[447] Kastalani, Hz. Muhammed, I, 100.

[448] Vakıdi, Meğazi, I, 225-226; İbn Sa’d, Tabakat, II, 25.

[449] Vakıdi, Meğazi, I, 226; İbn Sa’d, Tabakat, II, 26.

[450] Vakıdi, Meğazi, I, 227; İbn Sa’d, Tabakat, II, 26.

[451] Vakıdi, Meğazi, I, 227.

[452] Belazuri, Ensab, I, 637.

[453] Vakıdi, Meğazi, I, 228; İbn Sa’d, Tabakat, II, 26.

[454] Belazuri, Ensab, I, 637.

[455] İbn İshak, Siyer, 422; Vakıdi, Meğazi, I, 237.

[456] İbn İshak, Siyer, 422; İbn Hişam, Siret, III, 75.

[457] Asım Köksal, Hz. Muhammed (As) ve İslamiyet (Medine Devri) (İstanbul: Şamil Yayınevi, 1981), III, 7.

[458] Vakıdi, Meğazi, I, 237.

[459] İbn Sa’d, Tabakat, II, 30.

[460] İbn İshak, Siyer, 423; İbn Sa’d, Tabakat, II, 30; İbn Hibban, Siret, 158.

[461] İbn İshak, Siyer, 423.

[462] İbn-i Hişam, Siret, III, 78; İbn Hibban, Siret, 159; Fakat bu isim Muhammed b. Mesleme değil de Ebu Naile olduğu yazmaktadır, bk. İbn İshak, Siyer, 425.

[463] İbn İshak, Siyer, 425; İbn Hişam, Siret, III, 78; Vakıdi, Meğazi, I, 242; İbn Hibban, Siret, 159.

[464] İbn-i Hişam, Siret, III, 78.

[465] Vakıdi, Meğazi, I, 242; İbn Sa’d, Tabakat, II, 31.

[466] Buhari, Meğazi, 15, 95. Dipnot

[467] Vakıdi, Meğazi, I, 243; İbn Sa’d, Tabakat, II, 31.

[468] İbn Sa’d, Tabakat, II, 30.

[469] İbn Sa’d, Tabakat, II, 30-31.

[470] Taberi, Tarih, IV, 371.

[471] İbn Hişam, Siret, III, 75.

[472] İbn Sa’d, Tabakat, II, 30.

[473] Vakıdi, Meğazi, I, 258-259.

[474] İbn Sa’d, Tabakat, II, 39.

[475] Köksal, İslam Tarihi, III, 112.

[476] Vakıdi, Meğazi, I, 323; îbn Sa’d, Tabakat, IV, 340.

[477] Vakıdi, Meğazi, I, 324; îbn Sa’d, Tabakat, IV, 341.

[478] Vakıdi, Meğazi, I, 278.

[479] Vakıdi, Meğazi, I, 277-278.

[480] Vakıdi, Meğazi, I, 278; îbn Sa’d, Tabakat, II, 40; îbn Hibban, Siret, 167.

[481] Vakıdi, Meğazi, I, 278; îbn Sa’d, Tabakat, II, 40.

[482] Vakıdi, Meğazi, I, 278.

[483] Vakıdi, Meğazi, I, 279.

[484] Vakıdi, Meğazi, I, 279; îbn Sa’d, Tabakat, II, 40.

[485] Bu görüş ile ilgili bk. Vakıdi, Meğazi, I, 279; îbn Sa’d, Tabakat, II, 40; îbn Hibban, Siret, 167.

[486] Vakıdi, Meğazi, I, 280.

[487] Vakıdi, Meğazi, I, 280; İbn Sa’d, Tabakat, II, 41.

[488] Vakıdi, Meğazi, I, 271.

[489] Vakıdi, Meğazi, I, 280.

[490] Vakıdi, Meğazi, I, 280-281; İbn Sa’d, Tabakat, II, 41.

[491] Vakıdi, Meğazi, I, 280-281; İbn Sa’d, Tabakat, II, 41.

[492] Vakıdi, Meğazi, I, 333.

[493] İbn Sa’d, Tabakat, III, 548; Abdullah b. Cübeyr’i öldüren kişi İkrime b. Ebi Cehil’dir, bu konuda bk.

İbn Sa’d, Tabakat, III, 549.

[494] Vakıdi, Meğazi, I, 333; İbn Sa’d, Tabakat, III, 548.

[495] Vakıdi, Meğazi, I, 334.

[496] İbn Sa’d, Tabakat, III, 548.

[497] Vakıdi, Meğazi, I, 290; İbn Sa’d, Tabakat, III, 132.

[498] Vakıdi, Meğazi, I, 290.

[499] Bu görüş ile ilgili bk. Köksal, İslam Tarihi, III, 135.

[500] Vakıdi, Meğazi, I, 292.

[501] İbn Sa’d, Tabakat, III, 245.

[502] Vakıdi, Meğazi, I, 292.

[503] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 370.

[504] Vakıdi, Meğazi, I, 311.

[505] İbn Sa’d, Tabakat, II, 45.

[506] Zühri, Meğazi, 58; İbn Sa’d, Tabakat, II, 45.

[507] Zühri, Meğazi, 58.

[508] Zühri, Meğazi, 59; İbn Sa’d, Tabakat, II, 46.

[509] Zühri, Meğazi, 59; Vakıdi, Meğazi, I, 301.

[510] Vakıdi, Meğazi, I, 294.

[511] Belazuri, Ensab, I, 559.

[512] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 149.

[513] İbn-i Hişam, Siret, III, 108.

[514] Taberi, Tarih, IV, 392.

[515] Vakıdi, Meğazi, I, 300.

[516] Vakıdi, Meğazi, I, 294; İbn Sa’d, Tabakat, II, 45.

[517] İbn-i Hişam, Siret, III, 108; Vakıdi, Meğazi, I, 294.

[518] Zühri, Meğazi, 68; Bu rakamın abartılı olduğu söylenir, bk. Zühri, Meğazi, 68. 104. Dipnot.

[519] İbn-i Hişam, Siret, III, 108; İbn Sa’d, Tabakat, IV, 414.

[520] Vakıdi, Meğazi, I, 297; İbn Sa’d, Tabakat, III, 478.

[521] İbn-i Hişam, Siret, III, 108; Vakıdi, Meğazi, I, 297.

[522] Vakıdi, Meğazi, I, 300.

[523] Bu görüş ile ilgili bk. İbn Sa’d, Tabakat, II, 48; Belazuri, Ensab, I, 560.

[524] Hamidullah, Hz. Peygamber’in Savaşları, 59.

[525] Vakıdi, Meğazi, I, 295.

[526] Al-i İmran 3/128.

[527] İbn Sa’d, Tabakat, III, 477.

[528] İbn İshak, Siyer, 437.

[529] Kandehlevi, Hayatü ’s-Sahabe, II, 20.

[530] İbn İshak, Siyer, 437; Vakıdi, Meğazi, I, 293; İbn-i Hişam, Siret, III, 111.

[531] Vakıdi, Meğazi, I, 329; Gövdesinde on dokuz mızrak yarası olduğu da söylenir, Bu görüş ile ilgili bk. Köksal, İslam Tarihi, III, 154.

[532] Vakıdi, Meğazi, I, 308; İbn Sa’d, Tabakat, III, 597.

[533] İbn İshak, Siyer, 439.

[534] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 379.

[535] İbn İshak, Siyer, 439; Vücuduna seksen küsur yara aldığı söylenir, Bk. İbn Kesir, Bidaye, IV, 59.

[536] Vakıdi, Meğazi, I, 318.

[537] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 277.

[538] Vakıdi, Meğazi, I, 325; İbn Sa’d, Tabakat, IV, 280.

[539] Muhammed bin Salih ed-Dimaşki, Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem Külliyatı, çev: Halil İbrahim Kaçar ve Hüseyin Kara (İstanbul: Ocak Yayıncılık, 2006), IV, 256.

[540] İbn Sa’d, Tabakat, III, 245.

[541] Vakıdi, Meğazi, I, 304-305; İbn Sa’d, Tabakat, III, 245.

[542] Belazuri, Ensab, I, 552.

[543] İbn-i Hişam, Siret, III, 112.

[544] Vakıdi, Meğazi, I, 292.

[545] İbn Sa’d, Tabakat, III, 634.

[546] Vakıdi, Meğazi, I, 308.

[547] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 321.

[548] Köksal, İslam Tarihi, III, 166.

[549] Vakıdi, Meğazi, I, 308.

[550] İbn Sa’d, Tabakat, III, 661.

[551] Köksal, İslam Tarihi, III, 173.

[552] Vakıdi, Meğazi, I, 331.

[553] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 332.

[554] İbn Sa’d, Tabakat, III, 10.

[555] İbn İshak, Siyer, 438; İbn-i Hişam, Siret, III, 95.

[556] Taberi, Tarih, IV, 395.

[557] Vakıdi, Meğazi, I, 335.

[558] İbn İshak, Siyer, 443; Vakıdi, Meğazi, I, 335.

[559]  Martin Lings, İlk Kaynaklara Göre Hz. Peygamber’in Hayatı, çev: Nazife Şişman (İstanbul: İz Yayıncılık, 1998), 319.

[560] İbn İshak, Siyer, 443; Vakıdi, Meğazi, I, 335; İbn Sa’d, Tabakat, III, 7.

[561] İbn İshak, Siyer, 443.

[562] Vakıdi, Meğazi, I, 336.

[563] İbn İshak, Siyer, 443; İbn-i Hişam, Siret, III, 122.

[564] Taberi, Tarih, IV, 407.

[565] Vakıdi, Meğazi, I, 335; İbn Sa’d, Tabakat, çev: Hikmet Akdemir vd., III, 7.

[566] Müsle; ölü ya da diri bir kişinin organlarının kesilmesidir. Belazuri, Ensab, I, 557, 412. Dipnot

[567] Vakıdi, Meğazi, I, 324; İbn Sa’d, Tabakat, IV, 341.

[568] Vakıdi, Meğazi, I, 324.

[569] Vakıdi, Meğazi, I, 310.

[570] Vakıdi, Meğazi, I, 324.

[571] Taberi, Tarih, IV, 410.

[572] Huleys b. Zebban, Ehabişlerin lideridir, İbnü’l-Esir, Kamil, II, 151.

[573] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 151.

[574] İbn İshak, Siyer, 443.

[575] Taberi, Tarih, IV, 411.

[576] İbn İshak, Siyer, 446.

[577] Nahl 16/126.

[578] İbn İshak, Siyer, 446.

[579] İbn Kesir, Bidaye, IV, 23.

[580] İbn Sa’d, Tabakat, II, 42-43.

[581] İbn Kesir, Bidaye, IV, 23.

[582] Vakıdi, Meğazi, I, 357.

[583] Belazuri, Ensab, I, 649; Ebu Süfyan’ı öldürmek istemesinin nedeni; Hz. Peygamber’i öldürmek için birini tutmuştur, Belazuri, Ensab, I, 649.

[584] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 158-159.

[585] İbn-i Hişam, Siret, IV, 384.

[586] İbn Kesir, Bidaye, IV, 123.

[587] Vakıdi, Meğazi, I, 400.

[588] İbn Sa’d, Tabakat, II, 52.

[589] İbn Kesir, Bidaye, IV, 126.

[590] İbn Sa’d, Tabakat, II, 52.

[591] Muhammed Gazali, Fıkhu ’s-Sire -Resulullah ’ın Hayatı, çev: Resul Tosun (İstanbul: Risale Yayınları, 2010), 272.

[592]  İbn Kesir, Bidaye, IV, 123; 15 gün boyunca Hz. Peygamber’in beddua ettiğini de söylenir, Vakıdi, Meğazi, I, 400.

[593] Vakıdi, Meğazi, I, 410; İbn Sa’d, Tabakat, III, 534.

[594] İbn-i Hişam, Siret, III, 100; Vakıdi, Meğazi, I, 410.

[595] İbn Sa’d, Tabakat, III, 534.

[596] Vakıdi, Meğazi, I, 410.

[597] İbn Sa’d, Tabakat, III, 535.

[598] Vakıdi, Meğazi, I, 411; İbn Sa’d, Tabakat, III, 526.

[599] İbn Sa’d, Tabakat, II, 56.

[600] Vakıdi, Meğazi, I, 416.

[601] İbn Kesir, Bidaye, IV, 115.

[602] Vakıdi, Meğazi, I, 411-412.

[603] Vakıdi, Meğazi, I, 412; İbn Sa’d, Tabakat, IV, 359.

[604] Vakıdi, Meğazi, I, 414.

[605] Vakıdi, Meğazi, I, 413; İbn Sa’d, Tabakat, II, 56.

[606] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 359.

[607] Vakıdi, Meğazi, I, 415.

[608] Bilal Erdem ve Mustafa Nuhoğlu, İslami Hareketin Problemleri (İstanbul: Ravza Yayınları, t.y.), 43.

[609] İbn Kesir, Bidaye, IV, 122.

[610] Vakıdi, Meğazi, II, 9-12.

[611] İbn Sa’d, Tabakat, II, 58.

[612] Vakıdi, Meğazi, II, 17.

[613] İbn Sa’d, Tabakat, II, 58.

[614] Zatü’r-Rika isminde bir ağaç olduğu için bu isim verilmiştir. Bu görüş ile ilgili bk. İbn Kesir, Bidaye, IV. 145.

[615] İbn Hazm, Cevami’u’s-Sire (Siyerin Özü), çev: M. Salih Arı (İstanbul: y.e.y., 2004), 179; Gazvenin gerçekleştiği yerde dağda yamalar gibi kırmızı, beyaz, siyah renkler olduğu için bu isim verildiği de söylenmektedir. Bu görüş ile ilgili bk. Belazuri, Ensab, I, 585.

[616] Buhari, Meğazi, 33.

[617] İbn Hazm, Siyerin Özü, 179.

[618] Belazuri, Ensab, I, 589-590.

[619] İbn Sa’d, Tabakat, II, 69.

[620] Dermenghem, Hz. Muhammed, 280.

[621] Vakıdi, Meğazi, II, 118.

[622] Dermenghem, Hz. Muhammed, 281.

[623] Vakıdi, Meğazi, II,118.

[624] Vakıdi, Meğazi, II,118-119; İbn Sa’d, Tabakat, II, 69.

[625] İbn-i Hişam, Siret, III, 314; Vakıdi, Meğazi, II, 115; İbn Sa’d, Tabakat, III, 490. Bazılarına göre Sa’d’a ok atan kişi Ebu Üsame Cüşemi’dir, Vakıdi, Meğazi, II, 116; İbn Sa’d, Tabakat, II, 69.

[626] Vakıdi, Meğazi, II, 175; Ebu Ubeyd, Kitabü ’l-Emval,150; İbn Sa’d, Tabakat, III, 498.

[627] Şibli, Asr-ı Saadet, I, 293.

[628] İbn Kesir, Bidaye, IV, 184-185.

[629] Şibli, Asr-ı Saadet, I, 292.

[630] İbn Sa’d, Tabakat, II, 69.

[631] Vakıdi, Meğazi, II, 137.

[632] Şibli, Asr-ı Saadet, I, 291.

[633] Ahzap 33/9-13.

[634] Taberi, Tarih, V, 507.

[635] Belazuri, Ensab, I, 595.

[636] Vakıdi, Meğazi, II, 159; İbn Sa’d, Tabakat, II, 77.

[637] Vakıdi, Meğazi, II, 161.

[638] Vakıdi, Meğazi, II, 161; Belazuri, Ensab, I, 595.

[639] Dermenghem, Hz. Muhammed, 284.

[640] Vakıdi, Meğazi, II, 162.

[641] İbn Sa’d, Tabakat, III, 602.

[642] Vakıdi, Meğazi, II, 180.

[643] İbn-i Hişam, Siret, III, 350.

[644] Vakıdi, Meğazi, II, 166; İbn Sa’d, Tabakat, III, 602.

[645] Vakıdi, Meğazi, II, 180; İbn Sa’d, Tabakat, III, 603.

[646] İbn Sa’d, Tabakat, III, 491.

[647] İbn-i Hişam, Siret, III, 346.

[648] Vakıdi, Meğazi, II, 176.

[649] Vakıdi, Meğazi, II, 182-183.

[650] İbn Hibban, Siret, 202.

[651] Vakıdi, Meğazi, II, 189.

[652] Vakıdi, Meğazi, II, 190; İbn Sa’d, Tabakat, II, 82.

[653] Belazuri, Ensab, I, 597.

[654] Vakıdi, Meğazi, II, 193.

[655] Vakıdi, Meğazi, II, 197.

[656] İbn Sa’d, Tabakat, II, 83.

[657] Vakıdi, Meğazi, II, 197.

[658] Belazuri, Ensab, I, 602.

[659] İbn Sa’d, Tabakat, II, 114.

[660] İbn Kesir, Bidaye, IV, 320.

[661] Vakıdi, Meğazi, II, 300.

[662] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 294.

[663] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 204

[664] Vakıdi, Meğazi, II, 311.

[665] Vakıdi, Meğazi, II, 312.

[666] Kandehlevi, Hayatü ’s-Sahabe, II, 9.

[667] Vakıdi, Meğazi, II, 312.

[668] İbn-i Hişam, Siret, III, 464.

[669] Vakıdi, Meğazi, II, 329.

[670] İbn Sa’d, Tabakat, II, 110.

[671] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 140.

[672] Vakıdi, Meğazi, II, 319-320.

[673] Vakıdi, Meğazi, II, 323-324.

[674] İbn Sa’d, Tabakat, III, 551.

[675] İbn Sa’d, Tabakat, II, 116.

[676] Vakıdi, Meğazi, II, 220.

[677] Kasım Şulul, İlk Kaynaklara Göre Hz Peygamber Devri Kronolojisi (İstanbul: İnsan Yayınları, 2008),

467.

[678] İbn Sa’d, Tabakat, II, 95.

[679] Belazuri, Ensab, I, 646.

[680] Hz. Peygamber’in mevlasıdır, İbn Sa’d, Tabakat, II, 95.

[681] İbn Sa’d, Tabakat, V, 118.

[682] İbn Sa’d, Tabakat, II, 95.

[683] İbn-i Hişam, Siret, IV, 392.

[684] Kastalani, Hz. Muhammed, I, 145.

[685] İbn-i Hişam, Siret, IV, 392.

[686] Vakıdi, Meğazi, II, 221; İbn Sa’d, Tabakat, II, 95.

[687] İbn Sa’d, Tabakat, V, 118.

[688] İbn-i Hişam, Siret, IV, 392.

[689] Vakıdi, Meğazi, II, 221; İbn Sa’d, Tabakat, V, 118.

[690] Vakıdi, Meğazi, II, 221.

[691] İbn-i Hişam, Siret, IV, 392; Gözleri çıkarıldıktan sonra asılarak öldürüldü, Vakıdi, Meğazi, II, 222.

[692] Buhari, Meğazi, 38.

[693] Maide 5/33.

[694] Vakıdi, Meğazi, II, 222.

[695] Vakıdi, Meğazi, III, 7; İbn Sa’d, Tabakat, II, 135; İbn Hibban, Siret, 243.

[696] İbn Sa’d, Tabakat, III, 478.

[697] Vakıdi, Meğazi, III, 7; İbn Sa’d, Tabakat, II, 135; İbn Hibban, Siret, 243.

[698] İbn Sa’d, Tabakat, III, 478-479.

[699]   Vakıdi, Meğazi, III, 9; Müslümanlar, on beş ya da yirmi gün boyunca balıkla karınlarını doyurmuşlardır, bk. İbn Sa’d, Tabakat, III, 479.

[700] Vakıdi, Meğazi, II, 260.

[701] Mevlana Muhammed Ali, Peygamberimizin Hayatı, 233.

[702] Belazuri, Ensab, I, 605.

[703] Ebu Ubeyd, Kitabü ’l-Emval, 126.

[704] İbn Sa’d, Tabakat, II, 144.

[705] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 231.

[706] Belazuri, Ensab, I, 610.

[707] Vakıdi, Meğazi, III, 95; İbn Hişam, Siret, IV, 70.

[708] Vakıdi, Meğazi, III, 94; İbn Hibban, Siret, 252.

[709] İbn Sa’d, Tabakat, II, 145.

[710] İbn-i Hişam, Siret, IV, 70; Vakıdi, Meğazi, III, 95; Belazuri, Fütuhu’l Büldan (Ülkelerin Fethileri), çev: Mustafa Fayda (İstanbul: Siyer Yayınları, 2013), 45.

[711] Vakıdi, Meğazi, III, 96; Belazuri, Fütuh, 45.

[712] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 230.

[713] Vakıdi, Meğazi, III, 86-87.

[714] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 231.

[715] Vakıdi, Meğazi, III, 88.

[716] Belazuri, Ensab, I, 610.

[717] Vakıdi, Meğazi, III, 90-91.

[718] Vakıdi, Meğazi, III, 91; İbn Hibban, Siret, 252.

[719] Vakıdi, Meğazi, III, 92.

[720] Belazuri, Ensab, I, 614.

[721] Vakıdi, Meğazi, III, 92.

[722] Vakıdi, Meğazi, III, 97.

[723] Vakıdi, Meğazi, III, 96.

[724] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 232.

[725] Vakıdi, Meğazi, III, 98.

[726] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 233.

[727] Vakıdi, Meğazi, III, 85.

[728] Vakıdi, Meğazi, III, 95; Belazuri, Ensab, I, 607.

[729] Vakıdi, Meğazi, III, 95.

[730] Belazuri, Ensab, I, 616.

[731] Vakıdi, Meğazi, III, 92.

[732] İbn-i Hişam, Siret, II, 399.

[733] Vakıdi, Meğazi, III, 92.

[734] Belazuri, Ensab, I, 612.

[735] Nedvi, Hz. Muhammed, 289.

[736] İbn Sa’d, Tabakat, II, 131.

[737] Vakıdi, Meğazi, III, 367.

[738] Kandehlevi, Hayatü ’s-Sahabe, I, 463.

[739] İbn Hişam, Siret, IV, 27; İbn Sa’d, Tabakat, II, 131.

[740] İbn-i Hişam, Siret, IV, 27.

[741] İbn Sa’d, Tabakat, II, 132, Dipnot 111.

[742] İbn-i Hişam, Siret, IV, 28.

[743] İbn-i Hişam, Siret, IV, 28; İbn Sa’d, Tabakat, II, 132.

[744] Vakıdi, Meğazi, II, 420; İbn Sa’d, Tabakat, IV, 39.

[745] Belazuri, Ensab, I, 650; İbn Hibban, Siret, 241.

[746] İbn Sa’d, Tabakat, II, 132.

[747] Şulul, Hz. Peygamber, 529.

[748] İbn Sa’d, Tabakat, V, 30; Taberi, Tarih, (1955); III, 295. İbn Kesir, Bidaye, IV, 433.

[749] Vakıdi, Meğazi, III, 109-110.

[750] İbn-i Hişam, Siret, IV, 97; Vakıdi, Meğazi, III, 110.

[751] Vakıdi, Meğazi, III, 114-116.

[752] İbn-i Hişam, Siret, IV, 97; Vakıdi, Meğazi, III, 116; İbn Sa’d, Tabakat, II, 151.

[753] Vakıdi, Meğazi, III, 114-115.

[754] Vakıdi, Meğazi, III, 118; İbn Sa’d, Tabakat, V, 36.

[755] Nedvi, Hz. Peygamber, 315.

[756] Belazuri, Ensab, I, 622- 623.

[757] Nedvi, Hz. Peygamber, 317.

[758] İbn Sa’d, Tabakat, II, 158.

[759] Belazuri, Ensab, I, 623.

[760] Vakıdi, Meğazi, III, 136.

[761] İbn-i Hişam, Siret, IV, 119.

[762] İbn-i Hişam, Siret, IV, 122.

[763] İbn Hibban, Siret, 261.

[764] Vakıdi, Meğazi, III, 147-148.

[765]  İbn Sa’d, Tabakat, II, 161; Taberi, Tarih, (1955), III, 66-67. Okların sıklığı çekirge sürüsüne benzetilmektedir, Vakıdi, Meğazi, III, 160.

[766] İbn Sa’d, Tabakat, II, 161; Taberi, Tarih, (1955), III, 66-67.

[767] Belazuri, Ensab, I, 625.

[768] Belazuri, Ensab, I, 627-628.

[769] Vakıdi, Meğazi, III, 280; İbn Sa’d, Tabakat, II, 169.

[770] Vakıdi, Meğazi, III, 280.

[771] İbn Sa’d, Tabakat, II, 169.

[772] Gazali, Fıkhu ’s-Sire, 402.

[773] Belazuri, Ensab, I, 628.

[774] Belazuri, Fütuh, 111.

[775] Şehbenderzade Ahmed Hilmi, İslam Tarihi, çev: Ömer Öztop (İstanbul: yy 1997), II, 294.

[776] Taberi, Tarih, (1955), III, 222.

[777] Belazuri, Fütuh, 124.

[778] Köksal, İslam Tarihi, X, 337.

[779] Hüseyin Algül, “Esved el- Ansi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 21 (İstanbul: TDV Yayınları, 1995), 441.

[780] Belazuri, Fütuh, 125; Taberi, Tarih, (1955), III, 45.

[781] Taberi, Tarih, (1955), III, 46.

[782] Taberi, Tarih, (1955), III, 50.

[783] Belazuri, Fütuh, 125-126.

[784] Belazuri, Fütuh, 126.

[785] Taberi, Tarih, (1955), III, 54-56.

[786] İbn Sa’d, Tabakat, VI, 157.

[787] Belazuri, Fütuh, 112.

[788] Taberi, Tarih, (1955), III, 69.

[789] Belazuri, Fütuh, 112; Taberi, Tarih, (1955), III, 90.

[790] İbn Sa’d, Tabakat, VI, 157.

[791] İbn Sa’d, Tabakat, III, 101; Taberi, Tarih, (1955), III, 90-91.

[792] Belazuri, Fütuh, 113.

[793] İbn Sa’d, Tabakat, VI, 157.

[794]  Fayda, Halid bin Velid, 262.

[795] Belazuri, Fütuh, 115; Taberi, Tarih, (1955), III, 110.

[796] Taberi, Tarih, (1955), III, 110.

[797] Belazuri, Fütuh, 115.

[798] Taberi, Tarih, (1955), III, 111; İbnü’l-Esir, Kamil, II, 323.

[799] Belazuri, Fütuh, 115; Taberi, Tarih, (1955), III, 111.

[800] Belazuri, Fütuh, 122.

[801] Belazuri, Fütuh, 115.

[802] Mehmet Azimli, Dört Halifeyi Farklı Okumak-1 Hz. Ebu Bekir (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2015), 104.

[803] Taberi, Tarih, (1955), III, 133.

[804] Belazuri, Fütuh, 115.

[805] Taberi, Tarih, (1955), III, 343.

[806] Taberi, Tarih, (1955), III, 249-450.

[807] Belazuri, Fütuh, 120.

[808] İbn Sa’d, Tabakat, VI, 166.

[809] Belazuri, Fütuh, 116.

[810] İbn Sa’d, Tabakat, VI, 166.

[811] Azimli, Hz. Ebu Bekir, 113.

[812] Taberi, Tarih, (1955), III, 134-135.

[813] İbn Sa’d, Tabakat, VI, 166.

[814] Bu görüş ile ilgili bk. Şibli, Asr-ı Saadet, IV, 61-62.

[815] Azimli, Hz. Ebu Bekir, 115.

[816] İbn Sa’d, Tabakat, VI, 166.

[817]  Mehmet Efendioğlu, “Halid b. Velid’e Yönelik Tenkitlerin Mahiyeti Üzerine”, Hadis Tetkikleri Dergisi 2, sy. 1 (2004): 63.

[818] Belazuri, Fütuh, 116.

[819] Şibli, Asr-ı Saadet, V, 181.

[820] Taberi, Tarih, (1955), III, 135-136.

[821] Taberi, Tarih, (1955), III, 138.

[822] İbn Sa’d, Tabakat, V, 232.

[823] Hubeyb b. Zeyd’e İslam ile ilgili soru sorduğunda aldığı cevap karşılığında o, bir organı kesilerek işkence görmüş ve ölene kadar da bu şekilde devam etmiştir. Müseylime en sonunda onu ateşte yakmıştır, İhsan Süreyya Sırma, İslami Tebliğin Örnek Halifeler Dönemi (İstanbul: Beyan Yayınları, 1995), 40.

[824] Belazuri, Fütuh, 104.

[825] İbn Sa’d, Tabakat, V, 233.

[826] Belazuri, Fütuh, 104.

[827] Bera b. Malik, Hz. Peygamber döneminde Müslüman olmuş ve savaşlarda da başarılara imza atmıştır. Hz. Ömer, Bera b. Malik’in savaşlardaki tutumu hakkında: Dikkatli olun ve Bera b. Malik’i İslam ordularının başına tayin etmeyin. Savaşlarda kendini tehlikelere saldığı için Müslümanları da tehlikeye atar.” dedi, İbn Sa’d, Tabakat, IV, 380.

[828] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 380-381.

[829] Kandehlevi, Hayatü ’s-Sahabe, I, 445.

[830] Taberi, Tarih, (1955), III, 157.

[831] İbn Sa’d, Tabakat, çev: Abdurrahman Yıldız vd., VI, 159-160.

[832] Belazuri, Ensab, I, 562.

[833] Fayda, Halid bin Velid, 284.

[834] İbn Sa’d, Tabakat, çev: Mehmet Dilek, Ali Bakkal, VII, 21.

[835] Müccaa, kavminin lideridir. Bu konuda bk. İbn Sa’d, Tabakat, VIII, 95.

[836] Belazuri, Fütuh, 103; İbn Hibban, Siret, 347.

[837] İbn Sa’d, Tabakat, III, 546; İbn Hibban, Siret, 349.

[838] İbn Sa’d, Tabakat, III, 627.

[839] Belazuri, Fütuh, 104; Taberi, Tarih, (1955), III, 153.

[840] Belazuri, Fütuh, 120.

[841] Taberi, Tarih, (1955), III, 232-233.

[842] Belazuri, Fütuh, 119-120.

[843] İbn Sa’d, Tabakat, VI, 230.

[844] Belazuri, Fütuh, 120.

[845] İbn Sa’d, Tabakat, VI, 230.

[846] İbn Sa’d, Tabakat, VI, 231; Belazuri, Fütuh, 120.

[847] Taberi, Tarih, (1955), III, 106; İbnü’l-Esir, Kamil, II, 322.

[848] Taberi, Tarih, (1955), III, 75.

[849] Taberi, Tarih, (1955), III, 107-108; İbnü’l-Esir, Kamil, II, 322.

[850] Ebu Ubeyd, Kitabü ’l-Emval, 198.

[851] İbn Hişam, Siret, IV, 362.

[852] Vakıdi, Meğazi, II, 217.

[853] Taberi, Tarih, V, 577.

[854] Ebu Ubeyd, Kitabü ’l-Emval, 198; Ümmü Kırfe, insanları Hz. Peygamber’e karşı kışkırtıyordu. Bunun üzerine Zeyd bu kadını ve oğullarını da öldürmüştür, Belazuri, Ensab, I, 645-646.

[855] Belazuri, Fütuh, 98.

[856] Taberi, Tarih, (1955), III, 179.

[857] Belazuri, Fütuh, 98.

[858] Taberi, Tarih, (1955), 1955, III, 191.

[859] Belazuri, Fütuh, 98.

[860] Taberi, Tarih, (1955), III, 276.

[861] Belazuri, Fütuh, 281.

[862] Taberi, Tarih, (1955), III, 309.

[863] Belazuri, Fütuh, 281.

[864] Taberi, Tarih, (1955), III, 308.

[865] Taberi, Tarih, (1955), III, 309.

[866] Belazuri, Fütuh, 281.

[867] Taberi, Tarih, (1955), III, 308.

[868] Belazuri, Fütuh, 281.

[869] Belazuri, Fütuh, 134.

[870] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 219.

[871] Genellikle bu savaş Hz. Ömer dönemine anlatılmaktadır. Fakat Taberi ve İbnü’l-Esir gibi müellifler bu savaşı Hz. Ebu Bekir döneminde anlatır, bu görüş ile ilgili bk. Azimli, Hz. Ebu Bekir, 177.

[872]  İbn Hibban, Siret, 371; Başka rivayetlere göre bu sayı değişmektedir, bu konuda bk. İbnü’l-Esir, Kamil, II, 376.

[873] Taberi, Tarih, (1955), III, 348.

[874] Belazuri, Fütuh, 160.

[875] Belazuri, Fütuh, 158; Ebu Hanife ed-Dineveri, el-Ahbaru’t-Tıval, çev: Zekeriya Akman ve Hüseyin Siyabend Aytemür (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017), 181.

[876] Belazuri, Fütuh, 158.

[877] İbn Kesir, Bidaye, VII, 16.

[878] Taberi, Tarih, (1955), III, 348.

[879] Taberi, Tarih, (1955), III, 360.

[880] Belazuri, Fütuh, 158; Taberi, Tarih, (1955), III, 362; İbn Hibban, Siret, 371.

[881] Belazuri, Fütuh, 158; İbn Hibban, Siret, 372.

[882] Mehmet Akbaş, “Hz. Ömer’in Kırbacı”, M.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 15, sy.1 (2010): 63.

[883] İbn Sa’d, Tabakat, III, 325.

[884] Mehmet Azimli, Dört Halifeyi Farklı Okumak-2, Hz. Ömer (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2015), 58.

[885] Belazuri, Fütuh, 316.

[886] Akbaş, “Hz. Ömer’in Kırbacı”, 63.

[887] Taberi, Tarih, (1955), III, 335.

[888] Şehbenderzade, İslam Tarihi, II, 303.

[889] İmam Ebu Yusuf, Kitabu ’l-haraç, çev: Ali Özek (İstanbul: Özek Yayınları, 1973), 204.

[890] Taberi, Tarih, (1958), IV, 155.

[891] İbn Sa’d, Tabakat, III, 325.

[892] Belazuri, Fütuh, 294.

[893] İbn Hibban, Siret, 370.

[894] Köse, Dört Halife Dönemi, 82.

[895] İbn Sa’d, Tabakat, III, 325.

[896] Köse, Dört Halife Dönemi, 82.

[897] İbn Hibban, Siret, 367-368.

[898] Belazuri, Fütuh, 287; Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 173.

[899] Belazuri, Fütuh, 287.

[900] Taberi, Tarih, (1955),, III, 467-468.

[901] İbn Hibban, Siret, 368.

[902] Belazuri, Fütuh, 287.

[903] Taberi, Tarih, (1955), III, 463.

[904] Belazuri, Fütuh, 287; Dineveri, Ahbaru’t-Tıval, 173; Ebu Ubeyd’in ölümünden sonra Cerir başa geçti ve Mihran ile mücadele etti. Bu mücadelenin sonunda Cerir, düşmanının kellesini kesip, mızrağa taktı ve ibret olması için dikti, Ebu Yusuf, Kitabu ’l-haraç, 64.

[905] Taberi, Tarih, (1955), III, 464.

[906] Taberi, Tarih, (1955), III, 463-464.

[907] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 404.

[908] Taberi, Tarih, (1955), III, 477.

[909] Dineveri, Ahbaru’t-Tıval, 175.

[910] Belazuri, Fütuh, 290.

[911] Taberi, Tarih, (1955), III, 498.

[912] Taberi, Tarih, (1955), III, 493.

[913] Taberi, Tarih, (1955), III, 490

[914] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 413.

[915] Taberi, Tarih, (1955), III, 591-592.

[916] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 432-433.

[917] İbn Kesir, Bidaye, VII, 75.

[918] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 442.

[919] İbn Hibban, Siret, 375; Rüstem’i öldüren kişinin kim olduğu bilinmemekle beraber, onun Kadisiye Nehiri’ne düşüp boğularak öldüğünü aktaranlar da vardır, bk. Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 184.

[920] Belazuri, Fütuh, 295; Dineveri, Ahbaru’t-Tıval, 184.

[921] Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 184.

[922] Belazuri, Fütuh, 299.

[923] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 442.

[924] Taberi, Tarih, (1958), IV, 39.

[925] İbn Kesir, Bidaye, VII, 75.

[926] Taberi, Tarih, (1958), IV, 6.

[927] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 469.

[928] Taberi, Tarih, (1958), IV, 10-11.

[929] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 468.

[930] Taberi, Tarih, IV, 8. (1958); İbnü’l-Esir, Kamil, II, 468.

[931] Belazuri, Fütuh, 140.

[932] Belazuri, Fütuh, 301.

[933] Taberi, Tarih, (1958), IV, 41.

[934] Belazuri, Fütuh, 301.

[935] Taberi, Tarih, (1958), IV, 39.

[936] Taberi, Tarih, (1958), IV, 190.

[937] Taberi, Tarih, (1958), IV, 185.

[938] İbn Hibban, Siret, 390.

[939] Taberi, Tarih, (1958), IV, 209.

[940] Belazuri, Fütuh, 345; Taberi, Tarih, (1958), IV, 216-217.

[941] İbn Hibban, Siret, 390.

[942] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 22.

[943] Belazuri, Fütuh, 352.

[944] Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 202.

[945] Belazuri, Fütuh, 360; Yezdcerd’in başını taşla ezdi sonra da kafasını kesip askerlere vermiştir, İbn Kesir, Bidaye, VII, 261.

[946] Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 202.

[947]  Belazuri, Fütuh, 360; Bir rivayete göre de, Yezdcerd kendisinin öldürülmemesini ve Arap hükümdarının yanına götürülmesini istedi fakat adamlar onu yay kirişi ile boğup, elbisesini çıkarıp, cesedini denize attılar, bu görüş ile ilgili bk. Belazuri, Fütuh, 361.

[948] Belazuri, Fütuh, 360.

[949] Bu görüş ile ilgili bk. İbnü’l-Esir, Kamil, III, 128.

[950] Taberi, Tarih, (1958), IV, 177.

[951] İbn Hibban, Siret, 397.

[952] Zühri, Meğazi, 161.

[953] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 55.

[954] İbn Kuteybe, el-İmame ve ’s-Siyase (Hilafet ve Siyaset), çev: Cemalettin Saylık (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017), 48; İbn Hibban, Siret, 397; Ebu Lü’lü’e, Hz. Ömer’i altı defa hançerlenmiştir, İbnü’l- Esir, Kamil, III, 56.

[955] Zühri, Meğazi, 161.

[956] İbn Sa’d, Tabakat, III, 406.

[957] Zühri, Meğazi, 161.

[958] Zühri, Meğazi, 162; İbn Hibban, Siret, 400.

[959] İbn Sa’d, Tabakat, III, 68.

[960] Bu konuda bk. İbn Zekvan, Sire, 61.

[961] Bu görüş ile ilgili bk. Şibli, İslam Tarihi, V, 28.

[962] Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 201.

[963] Zühri, Meğazi, 143.

[964] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 87; İbn Kesir, Bidaye, VII, 248.

[965] Zühri, Meğazi, 143.

[966] Bk. Mehmet Azimli, Dört Halifeyi Farklı Okumak-3 Hz. Osman (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2013), 93.

[967] Azimli, Hz. Osman, 94.

[968]  Zühri, Meğazi,   144; Zekvan, Sire, 60; Velid’in içki içtiğine dair şahitlerin güvenilir olmaması

sebebiyle ceza verilmemiş, fakat suçu kesin olarak ortaya çıktığında Velid cezalandırılmıştır, bk. Şibli, Asr-ı Saadet, V, 31.

[969] Zühri, Meğazi, 144; Hz. Osman, valisi Velid b. Ukbe hakkında şikâyetler gelmiş olmasına rağmen kulak arkası etmiştir. Halk bunun üzerine Hz. Aişe’nin yanına gidip olayları anlattıklarında Hz. Aişe: “Osman hadleri iptal, şahitleri de tehdit etti.” diyerek bağırmıştır. Bu olay üzerine mescitte toplanan halk ikiye bölünmüş bazıları Hz. Aişe’yi desteklerken bazıları ise Hz. Aişe’nin olaya karışmamasını istemişlerdir. Mescitte iki taraf birbirlerine ayakkabı fırlatmıştır. Bu olay sonucunda Hz. Osman valisini azletmek zorunda kalmıştır, Harun Reşid Demirel,” Hz. Aişe ve Siyaset (Hadis, Haber ve Tarihi B ilgiler Işığında)”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 3 (2000): 133.

[970] Zühri, Meğazi, 144.

[971] Mustafa Fayda, Hülafa-yı Raşidin Dönemi (Dört Halife Dönemi) (İstanbul: y.e.y., 2014), 354.

[972] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 143.

[973] Zühri, Meğazi, 143; Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 201; Amr b. As’, İskenderiye isyanında zimmilere karşı sert davranmış ayrıca çocukları da köle olarak alınmasını emretmiştir, Şibli, Asr-ı Saadet, V, 289.

[974] Belazuri, Fütuh, 318.

[975] Adem Apak, Hz. Osman Dönemi Devlet Siyaseti (İstanbul: y.e.y., 2003), 167.

[976]  Ünal Kılıç, “Kufelilerin Hz. Osman’a Muhalefet Etmelerinin Sebepleri”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 6, sy. 2 (2002): 242.

[977]  Apak, Hz. Osman, 167.

[978] Zekvan, Sire, 58-59.

[979] İbn Sa’d, Tabakat, III, 68.

[980] İbn Sa’d, Tabakat, III, 68.

[981] Bk. Şibli, Asr-ı Saadet, V, 28-29.

[982] İbn Sa’d, Tabakat, III, 68.

[983] Şibli, Asr-ı Saadet, V, 29.

[984] Ünlü, İslam Tarihi, I, 138.

[985] Zekvan, Sire, 62.

[986] Azimli, Hz. Osman,108.

[987] Zekvan, Sire, 62.

[988] Adem Apak, “Hz. Osman ve Halifelik Dönemi(644-656)” , İslam Tarihi, Ed. Eyüp Baş (Ankara: Grafiker Yayınları, 2012), 279.

[989] Azimli, Hz. Osman, 109.

[990] Azimli, Hz. Osman, 94.

[991]  Azimli, Hz. Osman, 110; Hz. Aişe bu olaydan dolayı Hz. Osman’ı azarlamış ve onun aleyhinde konuşmaya başlamıştır, Demirel,” Hz. Aişe ve Siyaset”, 133.

[992]  Azimli, Hz. Osman, 111.

[993]   Mehmet Nadir Özdemir, “İslam Tarihi’nde İlk İhtilafların Odağında Bir İsim: Ammar b. Yasir”, Toplum Bilimleri Dergisi 47, sy. 14 (2013): 315.

[994]  Azimli, Hz. Osman, 111.

[995]  Nedvi ve Ansan, Ashabı Kiram, III, 187.

[996]  İbnü’l-Esir, Kamil, III, 119.

[997]  Azimli, Hz. Osman, 113.

[998]  İbnü’l-Esir, Kamil, III, 119.

[999]  Azimli, Hz. Osman, 114.

[1000]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 118.

[1001] Abdullah Aydınlı, “Ebu Zer el-Gıfari”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 10 (İstanbul: TDV Yayınları, 1994), 267.

[1002]         Azimli, Hz. Osman, 114.

[1003] Şibli, Asr-ı Saadet, V, 298.

[1004]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 120.

[1005]         Azimli, Hz. Osman, 115.

[1006] Hakem b. As, Hz. Peygamber’e eziyet eden Mekkelilerden birisidir. Hz. Peygamber’in yürüyüşüyle dalga geçmiş ve hanımlarından birisinin odasındayken onu gizlice izlemiştir. Hz. Peygamber de Hakem’i ve soyunu lanetleyip Medine’den sürmüştür, Belazuri, Ensab, I, 281.

[1007]         İbn Sa’d, Tabakat, IV, 253.

[1008]         Azimli, Hz. Osman, 115.

[1009]         İbn-i Hişam, Siret, IV, 226.

[1010]         Azimli, Hz. Osman, 116.

[1011]         İbn Sa’d, Tabakat, IV, 256.

[1012]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 118.

[1013] Bir konuda elden gelen çabayı sarf etmek, bir şeyi elde edebilmek için olanca gücü harcamak anlamına gelir, H. Yunus Apaydın, “İctihad”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 21 (İstanbul: TDV Yayınları 2000), 432.

[1014] Şibli, Asr-ı Saadet, V, 298.

[1015] Ahmed Cevdet, Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hülafa, haz: Mahir İz (y.y.: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1985), II, 304.

[1016]         Azimli, Hz. Osman, 117.

[1017]         Azimli, Hz. Osman, 117-118.

[1018]         Bk. Azimli, Hz. Osman, 118-119.

[1019] Sıddık Korkmaz, Hz. Ali’nin Vasiliği Düşüncesi ve Oluşum Süreci (Konya: y.e.y., 2008), 58.

[1020]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 68.

[1021]         Azimli, Hz. Osman, 121.

[1022] İbn Kuteybe, el-İmame ve’s-Siyase (Hilafet ve Siyaset), çev: Cemalettin Saylık (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017), 62-63.

[1023]         Zekvan, Sire, 62.

[1024] Belazuri, Ensab, I, 321; Ammar’ı döven kişi Ukbe b. Amir olduğu da söylenir, bu görüş ile ilgili bk.

Belazuri, Ensab, I, 321.

[1025]         İbn Kuteybe, İmame, 62-63.

[1026]         Azimli, Hz. Osman, 120-121.

[1027]         Özdemir, “Ammar b. Yasir”, 319.

[1028]  Ahmet Akbulut, Sahabe Devri Siyasi Hadiselerin Kelami Problemlere Etkileri (İstanbul: y.e.y., 1992), 175.

[1029]         Azimli, Hz. Osman, 121.

[1030] Bu görüş ile ilgili bk. Nuri Ünlü, İslam Tarihi, (Başlangıçtan Osmanlılara Kadar) (İstanbul: M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 1992), I, 137.

[1031]         Bu görüş ile ilgili bk. Şibli, Asr-ı Saadet, V, 30.

[1032]         Zekvan, Sire, 61-63.

[1033]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 68.

[1034]Zekvan, Sire, 63.

[1035]         İbn Kuteybe, İmame, 57.

[1036]         Bu görüş ile ilgili bk. Azimli, Hz. Osman, 142.

[1037]         Bu görüş ile ilgili bk. Azimli, Hz. Osman, 145.

[1038]         İbn Kuteybe, İmame, 57-58.

[1039]         İbn Kuteybe, İmame, 61.

[1040]         Azimli, Hz. Osman, 146-145.

[1041]         Akbulut, Sahabe Devri, 185.

[1042]         Demirel, ”Hz. Aişe ve Siyaset”, 134.

[1043] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 174; Cebele b. Amr’ın Hz. Osman’a karşı öfkelenmesinin sebebi Haris b. Hakem keyfi uygulamalar neticesinde halktan vergi toplamıştır. Bu durum halifeye söylenmiş olmasına rağmen Hz. Osman şikâyeti önemsemedi. Halifenin bu umursamaz tavrı halkın halifeye karşı propaganda yapmasına neden olmuştur, Kenan Ayar, Sahabe Dönemi Siyasi Olaylarında Kur ’an ’ın Rolü (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2014), 164.

[1044]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 174.

[1045]         Azimli, Hz. Osman, 148.

[1046]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 167-168.

[1047]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 170.

[1048]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 170.

[1049] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 169; Muhalif güçler Zi Huşub denilen yere geldiler. Hz. Osman, Muhammed b. Mesleme’yi görevlendirerek muhaliflerle görüşmesini istedi. Bu emirle Muhammed b. Mesleme onlarla görüştü ve onların istekleri halife tarafından gerçekleştirileceğini söyledi. Bu konuşmadan sonra Mısırlılar bu işten vazgeçip geri dönmek için yola çıktılar, bk. İbn Sa’d, Tabakat, III, 69.

[1050]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 69.

[1051]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 169.

[1052]         İbn Kesir, Bidaye, VII, 290.

[1053]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 167.

[1054]         Azimli, Hz. Osman, 151.

[1055]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 171.

[1056]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 178.

[1057]         İbnü’l Esir, Kamil, III, 175.

[1058]         Zekvan, Sire, 63.

[1059]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 70; İbn Kuteybe, İmame, 70.

[1060]         İbnü’l Esir, Kamil, III, 175.

[1061]         Zekvan, Sire, 63.

[1062]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 70.

[1063]         Azimli, Hz. Osman, 155.

[1064]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 178.

[1065]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 77.

[1066]         İbn Kuteybe, İmame, 70; İbn Hibban, Siret, 412.

[1067]         İbn Kuteybe, İmame, 70; İbn Hibban, Siret, 413.

[1068]         Zekvan, Sire, 64.

[1069]         İbn Hibban, Siret, 413.

[1070]         İbn Kuteybe, İmame, 73; İbn Hibban, Siret, 413.

[1071]         İbn Hibban, Siret, 413.

[1072]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 178.

[1073]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 177.

[1074]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 70; İbn Kuteybe, İmame, 70.

[1075]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 179.

[1076]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 179-180.

[1077]         İbn Kuteybe, İmame, 71.

[1078]  Sallabi, Hz. Ali, VI, 222.

[1079]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 180.

[1080]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 77.

[1081]         Azimli, Hz. Osman, 156.

[1082]         İbn Kuteybe, İmame, 70; İbn Hibban, Siret, 413.

[1083]         İbn Hibban, Siret, 413.

[1084]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 178.

[1085]         İbn Kuteybe, İmame, 68.

[1086]         İbn Kuteybe, İmame, 68, Dipnot 40.

[1087] İbn Kuteybe, İmame, 69; Hz. Osman, mektupta Muaviye’nin kendisine acil yardım etmesi gerektiğini söylemiş ancak Muaviye Allah’ın takdirini değiştiremeyeceğini savunmakla beraber Hz. Osman’ın öldürüldüğünü düşünerek mektuba cevap vermemiştir. Hz. Osman daha sonra Yezid b. Esed’e ve Şam halkına haber göndererek onlardan yardım istemiştir. Bu haber üzerine Yezid ve çok sayıda insan ona destek için yola çıkmıştır, İbn Kuteybe, İmame, 72, Dipnot 43.

[1088]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 166-167.

[1089]         Zekvan, Sire, 65.

[1090]         Azimli, Hz. Osman, 167.

[1091]         Zekvan, Sire, 65.

[1092]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 183.

[1093]         İbn Kuteybe, İmame, 72.

[1094]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 183.

[1095]         İbn Kuteybe, İmame, 77.

[1096]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 183.

[1097]         İbn Kuteybe, İmame, 77.

[1098]         İbn Sa’d, Tabakat, VII, 38.

[1099]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 182.

[1100]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 79.

[1101]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 184.

[1102] İsyancılar Hz. Osman’a ahmak, ihtiyar, erkek sırtlan anlamına gelen nasel kelimesini kullanmışlardır, İbn Sa’d, Tabakat, III, 80.

[1103]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 79-80.

[1104]         İbn Kuteybe, İmame, 78.

[1105]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 185.

[1106]         İbn Kuteybe, İmame, 78-79.

[1107]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 186.

[1108]         İbn Kuteybe, İmame, 79.

[1109]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 186.

[1110]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 80.

[1111]         Azimli, Hz. Osman, 170.

[1112]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 187.

[1113]         İbn Kesir, Bidaye, VII, 324.

[1114]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 186-187.

[1115]         Azimli, Hz. Osman, 176.

[1116]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 86.

[1117]         İbn Kuteybe, İmame, 80.

[1118]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 187.

[1119]         İbn Kesir, Bidaye, VII, 312.

[1120]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 187; İbn Kesir, Bidaye, VII, 312.

[1121]         İbn Kesir, Bidaye, VII, 313.

[1122]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 85, 86.

[1123]         Azimli, Hz. Osman, 177.

[1124] Burası Kaza-ı Hacet içinde kullanılan bir yerdir, bu konuda bk. Azimli, Hz. Osman, (2015), 226, Dipnot 176.

[1125]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 86.

[1126]         İbn Kesir, Bidaye, VII, 313.

[1127]         İbn Kuteybe, İmame, 84.

[1128]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 32.

[1129]         İbn Kuteybe, İmame, 83.

[1130]         İbn Kuteybe, İmame, 101.

[1131]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 195.

[1132]         Zehra Çakır, “Dört Halife Döneminde Talha b. Ubeydullah”, İSTEM, sy. 7 (2006): 186.

[1133]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 198.

[1134]         Zühri, Meğazi, 144.

[1135]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 196.

[1136]         Bk. Mehmet Azimli, Dört Halifeyi Farklı Okumak-4 Hz. Ali (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2014),

50.

[1137]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 196.

[1138]         Bk. Azimli, Hz. Ali, 54.

[1139]         İbn Kuteybe, İmame, 90.

[1140]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 32-33.

[1141]         Zekvan, Sire, 66.

[1142]         İbn Kuteybe, İmame, 71.

[1143]         Zühri, Meğazi, 144.

[1144]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 212- 213.

[1145]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 226.

[1146]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 32-33.

[1147]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 221.

[1148] Mustafa Çiçek, “Hz. Peygamber ve Hulefa-i Raşidin Döneminde Zübeyr b. Avvam”, İSTEM, sy. 7 (2006): 154.

[1149]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 220.

[1150]         İbn Kuteybe, İmame, 112.

[1151] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 220; Mervan, Osman b. Huneyf’in saç-sakal ve kaşlarını yolarak işkence etmiştir, İbn Kuteybe, İmame, 112.

[1152] Sallabi, Hz. Ali, 528.

[1153]         Azimli, Hz. Ali, 88-89.

[1154]         İbn Kuteybe, İmame, 111.

[1155]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 252.

[1156]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 251.

[1157]         İbn Hibban, Siret, 434.

[1158]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 251.

[1159]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 253.

[1160]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 122.

[1161]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 251.

[1162]         İbn Kuteybe, İmame, 118.

[1163]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 250.

[1164]         Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 214.

[1165]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 253.

[1166]         Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 213.

[1167]         İbn Kuteybe, İmame, 121.

[1168]         İbn Kesir, Bidaye, VII, 392.

[1169]         İbn Kuteybe, İmame, 121.

[1170]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 255.

[1171]         Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 214.

[1172]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 254.

[1173]         İbn Kuteybe, İmame, 121.

[1174]         İbn Kesir, Bidaye, VII, 398.

[1175]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 33.

[1176]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 254.

[1177]         İbn Sa’d, Tabakat, V, 390; İbn Kuteybe, İmame, 79-80.

[1178]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 284.

[1179]         İbn Kuteybe, İmame, 125.

[1180]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 284.

[1181]         Azimli, Hz. Ali, 105.

[1182]         İbn Kuteybe, İmame, 126.

[1183]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 290.

[1184]         Minkari, Sıffın, 142.

[1185]         İbn Kuteybe, İmame, 155.

[1186]         Minkari, Sıffın, 143.

[1187]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 299.

[1188]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 299.

[1189]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 299.

[1190]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 314.

[1191]         İbn Kuteybe, İmame, 179, Dipnot 120.

[1192]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 297.

[1193]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 33.

[1194]         Bu görüş ile ilgili bk. Belazuri, Ensab, I, 321.

[1195]         Minkari, Sıffın, 291.

[1196]         İbn Kuteybe, İmame, 180.

[1197]         Minkari, Sıffın, 356.

[1198]         İbn Kuteybe, İmame, 157.

[1199]         Bu görüş ile ilgili bk. Azimli, Hz. Ali, 120.

[1200]         Minkari, Sıffin, 388-389.

[1201]         Minkari, Sıffın, 210.

[1202]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 306.

[1203]         Minkari, Sıffın, 211.

[1204]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 318.

[1205]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 299.

[1206]         İbn Kuteybe, İmame, 156.

[1207]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 299; İbn Kuteybe, İmame, 156.

[1208]         Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 254.

[1209]         Minkari, Sıffın, 255.

[1210]         Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 254.

[1211]         Minkari, Sıffın, 402.

[1212]         İbn Kuteybe, İmame, 167, 110. Dipnot

[1213]         Minkari, Sıffın, 220.

[1214]         Minkari, Sıffın, 329.

[1215]         Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 245.

[1216]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 327.

[1217]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 331.

[1218]         Bk. İbn Hibban, Siret, 441.

[1219]         Bk. İbn Kuteybe, İmame, 167, 110. Dipnot

[1220]         Bk. Azimli, Hz. Ali, 123.

[1221]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 349.

[1222]         İbn Kuteybe, İmame, 203.

[1223]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 350.

[1224]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 33.

[1225]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 350.

[1226]         İbn Kuteybe, İmame, 203.

[1227]         Bu görüş ile ilgili bk. Azimli, Hz. Ali, 143.

[1228]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 364.

[1229]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 286.

[1230]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 364.

[1231]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 362.

[1232]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 365-367.

[1233] Belazuri, Fütuh, 260; Muhammed b. Ebi Bekir ölü eşeğin içine konulup yakıldığı da rivayetler arasında geçmektedir, bu görüş ile ilgili bk. İbn Hibban, Siret, 446.

[1234] Şibli, Asr-ı Saadet, V, 105.

[1235]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 367.

[1236]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 370-374.

[1237]         Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 281; İbn Sa’d, Tabakat, III, 36-37; İbn Kuteybe, İmame, 219.

[1238]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 398; İbn Mülcem bir ay boyunca kılıca zehir içirmişti, İbn Hibban, Siret, 449.

[1239] İbn Sad, Tabakat, III, 38; İbn Kuteybe, İmame, 219; Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 282; İbn Hibban, Siret, 449.

[1240]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 400.

[1241]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 37.

[1242] İbn Sad, Tabakat, III, 38; İbn Kuteybe, İmame, 219; Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 282; İbn Hibban, Siret, 449.

[1243]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 38.

[1244]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 400.

[1245]         Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 282.

[1246]         İbn Kuteybe, İmame, 219.

[1247]         İbn Kesir, Bidaye, VII, 513.

[1248]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 38.

[1249]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 38; İbn Kuteybe, İmame, 220; İbn Hibban, Siret, 450.

[1250]         İbnü’l-Esir, Kamil, III, 400-401.

[1251]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 41.

[1252]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 4; İbn Hibban, Siret, 450.

[1253]         İbn Kuteybe, İmame, 220.

[1254]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 41; İbn Hibban, Siret, 450.

[1255]         Alak 96/7-2.

[1256]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 41.

[1257]  İbn Ebi’d-Dünya Ebu Bekir Abdullah b. Muhammed b. Ebi’d-Dünya el-Kuraşi el- Bağdadi, Rivayetlerde: Hz. Ali’nin Şehit Edilmesi, çev: Abdusselam Yaşar Güngör (İstanbul: Ocak Yayıncılık, 2007), 67.

[1258]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 41; İbn Kuteybe, İmame, 220; Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 283.

[1259]         İbn Sa’d, Tabakat, III, 41.

[1260]         Azimli, Hz. Ali, 172.

[1261]         İbn Kuteybe, İmame, 221; Dineveri, Ahbaru’t-Tıval, 283.

[1262]         İbn Kuteybe, İmame, 221.

[1263]         Dineveri,Ahbaru’t-Tıval, 283.

[1264]         İbn Kuteybe, İmame, 221, 151. Dipnot

[1265]         İbn Kuteybe, İmame, 121; Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 284.

[1266]         İbn Kuteybe, İmame, 220.

[1267]         İbn Kesir, Bidaye, VII, 517-518.

[1268]         İbn Kuteybe, İmame, 220.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar