İSLAM TARİHİNDE İŞKENCE (EMEVİLERE KADAR)
Hazırlayan:
Çiğdem ASİLER
GİRİŞ
Tarih
boyunca inançları yüzünden birçok birey-toplum işkenceye maruz kalmıştır.
Yahudilerin Babil ve Filistin’de; Hristiyanların ise Roma İmparatorluğu
döneminde birtakım işkencelere uğradıkları gibi Mekke döneminde de Müşrikler
Müslümanlara işkenceler yapmıştır.
Mekke’de
İslamiyet’in aleni bir şekilde yayılmasına bağlı olarak Müslümanların sayısının
artması Mekkelileri bir hayli rahatsız etmiştir. Bu sebeple Mekkeliler
öncelikle alay ve hakaret dönemi ile Müslümanları yıldırmaya çalışsa da bir
sonuç alamamış ve daha da ileriye giderek baskı ve zulümlerini savaş boyutuna
taşımışlardır. Hz. Peygamber dönemi boyunca yapılan işkenceler onun vefatıyla
dört halife döneminde de devam etmiştir.
Hz.
Ebu Bekir dönemi bir takım isyan hareketlerinde, İran ve Bizans’la yapılan
mücadelelerde işkenceler uygulanmıştır. Akabinde Hz. Ömer’in halifeliği
döneminde de Farslılarla mücadelelerde işkenceler görülmüştür. Hz. Osman
dönemine bakıldığında ise yönetim ile ilgili problemlerde ve sahabeye karşı
tutumlarda işkenceye rastlanır. Hz. Ali’nin halifeliği döneminde ise Hz.
Osman’ın kanını talep eden gruplarla yapılan mücadelelerde işkenceler
uygulanmıştır.
Çalışmamızı
ilk kaynaklara dayandırarak anlattık. Tezi hazırlama süresince: Salim b. Zekvan
(ö. 70/689); es-Sire, Zühri (ö. 124/742); el-Meğazi (İlk Dönem İslam
Tarihinde Savaşlar), İbn İshak (ö. 151/768); Kitabü’s-Siyer ve’l-Meğazi
(Hz. Peygamberdin Hayatı ve Gazveleri), Vakıdi (ö. 207/823); Kitabü’l-Meğazi
(Hz. Peygamberdin Savaşları), İbn-i Hişam (ö. 218/833); Siret-i İbn-i
Hişam (Hz.Peygamber in Hayatı), Minkari (ö. 212/827); Vak’atu Sıffın
(Sıffîn Savaşı), Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam (ö. 224/838); Kitabü’l-Emval
(İlk Dönem Ekonomi Yönetimi), İbn Sa’d (ö. 230/845); Kitabü’t-Tabakati’l-Kebir,
İbn Kuteybe (ö. 276/889); el-İmame ve’s Siyase (Hilafet ve Siyaset),
Belazuri (ö. 279/892-893); Fütuhu’l-Büldan (Ülkelerin Fetihleri),
Ensabü’l-Eşraf (Hz. Peygamber’in (sav) Hayatı ve Şahsiyeti), Ebu Hanife
Ahmed ed-Dineveri (ö. 238/895); el-Ahbaru’t-Tıval (Eskilerin Haberleri),
Taberi (ö. 310/923); Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, İbn Hibban (ö.
354/965); es-Siretü’n- Nebeviyye ve Abaru’l-Hulefa (Hz. Peygamber ve
Halifeler), İbnü’l Esir (ö. 630/1233); İslam Tarihi el-Kamil Fi’t-Tarih
Tercemesi, İbn Kesir (ö. 774/1373); el-Bidaye ve’n-
Nihaye
adlı eserler fazlasıyla istifade ettiğim ilk kaynaklardır. Ayrıca hadis kitabı
olarak da Buhari’nin Sahih-i Buhari ve Tercemesi kullandığım önemli
kaynaklar arasında yer almaktadır. Bu kaynakların yanı sıra Çağdaş kaynaklardan
da Mevdudi; Tarih Boyunca Tevhid ve Hz. Peygamber (sav)’in Hayatı,
Muhammed Hamidullah; İslam Peygamber ’i, Asım Köksal; İslam Tarihi
Mekke-Medine Devri, Hüseyin Algül; İslam Tarihi, Martin Lings; İlk
Kaynaklara Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, Emile Dermenghem; Hz.
Muhammed’in Hayatı, Mehmet Azimli’nin Dört Halifeyi Farklı Okumak
adlı eserler de en çok kullandığım başlıca araştırmalar oldu.
İşkence
sözlükte birine yapılan eziyet, maddi ve manevi cefa anlamına gelmektedir.[1] Farsça da
işkence ve eziyet; şikence olarak adlandırılmaktadır.[2]
İşkence başka bir ifadeyle birine maddi ve manevi yapılan aşırı eziyet, aşırı
gerginlik, sıkıntılı durum, azap demektir.[3]
Arapça’da işkence; azap, ta’zib, müsle, zulüm, eziyet gibi anlamlara
gelmektedir. İşkence, insanlık tarihi kadar uzun bir geçmişe sahiptir. Tarihin
hemen hemen her döneminde işkence uygulanmıştır. Kur’an da bazı peygamberlerin
işkenceye maruz kaldıklarından bahsetmiştir. Mekke’de İslam dininin aleni hale
gelmesiyle Hz. Peygamber ve Müslümanlar kavimleri tarafından her türlü baskı ve
işkenceye maruz kalmıştır.[4]
Mekke’de
İslam’a davet öncelikle ferdi[5] olup gizli
bir şekilde üç yıl boyunca yapılmıştır.[6]
Hz. Peygamber İslam’ı açıkça ilan emri gelene kadar bu şekilde devam etmiştir.[7] [8] Bu dönemde
Mekkelilerin Müslümanların üzerinde eziyet bağlamında fazla 8 bir etkisi
olmamıştır; sadece Mekkeliler onları küçümseyerek alay etmiştir.
Hz.
Peygamber ile birlikte Müslümanlar da ibadetlerini gizli bir şekilde
yaparlardı. Bunun temel sebebi Mekkelilerin namaz kılan Müslümanlara sözlü ve
fiziksel saldırıda bulunmasıdır.[9] Hz.
Peygamber ve diğer Müslümanlar, namaz kılmak için bir gün vadiye gittiklerinde
Müslümanlardan Tuleyb b. Umeyr ve Hatıp b. Amr namaz kılarken İbnü’l-Esda ve
İbnü’l-Gaytala ismindeki müşriklerin saldırılarına maruz kalarak taşlandılar.[10]
Bir
rivayete göre Hz. Peygamber, Kâbe avlusunda Müslümanlarla birlikte namaz
kılması büyük bir kargaşaya sebep olmuş ve bu kargaşada Haris b. Ebi Hale
öldürülmüştür. Böylelikle ilk şehit olan sahabi Ebu Hale olmuştur. Bu olaydan
sonra Sa’d b. Ebi Vakkas: “Bir yıl boyunca Müslümanlığımızı gizledik ve
namazlarımızı evlerde, kapılar kapalı olarak ya da şehrin etrafındaki dağ
geçitlerinde kıldık.” dedi.[11] Yine
bir gün Müslümanlar gizlice namaz kıldıkları bir vakitte Mekkeliler tarafından
yakalandı.[12] Onları
gören Ebu Süfyan b. Harb ve Ahnes b. Şarik adlı müşriklerdir.[13] Müslümanlara
hakaret edip,[14]
küfrettiler,[15]
taşladılar.[16]
Birbirlerini öldürecek gibi mücadele ettiler. Sa’d b. Ebi Vakkas eline aldığı
deve kemiği ile müşriklere saldırdı ve birinin kafasını yaraladı. Bu olay İslam
uğruna dökülen ilk kan oldu.[17]
Mekkeliler
Ebu Talip’in yanına gittiler. Ebu Talip’e: “Kardeşinin oğlu, ilahlarımıza
sövüyor, dinimizi eleştiriyor, bizi akılsızlıkla itham ediyor, babalarımıza
sapık diyor. Ya onu bize saldırmaktan vazgeçirirsin ya da onunla bizim aramıza
girmezsin, onun işini bitiririz. Sen de bizim gibi ona muhalifsin.” diyerek
yeğenini korumamasını istediler. Ebu Talip Mekkelilerin bu çıkışlarından dolayı
onlara yumuşak üslup kullandı.[18] Ancak Ebu
Talip, Mekkelilerin söylemlerine aldırmadan Hz. Peygamber’i himaye etmeye devam
etti. Hz. Peygamber, İslam’ı yaymaya devam ettiği için Mekkeliler bu duruma
öfkelenerek Ebu Talip’in yanına tekrar gittiler bu defa onunla daha da sert
konuştular:
Aramızda
yüksek bir şerefin ve itibarlı bir mevkiin var. Bununla birlikte yeğenini bu
halde bırakmayacağız. Ya onu yok edeceğiz ya da o ilahlarımıza küfretmekten,
atalarımıza sövmekten, dinimizi eksik ve kusurlu bulmaktan vazgeçecek. Dilersen
bizimle savaş, dilersen onu terk et. Biz sana durumu bildirdik. Sana düşman
olmaktan ve seninle harp etmekten kaçındık. Kanaatimize göre tek çıkar yol
budur.
Durumunu
iyice düşün. Sonra kararını bize bildir.[19]
Ebu
Talip Mekkelilerin sert uyarılarını Hz. Peygamber’e anlattı. Hz. Peygamber,
oldukça kararlı bir şekilde: “Güneşi sol elime ayı da sağ elime koysan yine de
bu davadan vazgeçmem” dedi.[20]
Önce
alayla başlayan işkence süreci daha sonra fiziksel boyuta ulaştı. Onların
alaylarına karşı, “Sana emrolunanı açıkça ortaya koy; putperestlerden yüz
çevir! Alay edenlere karşı Biz sana yeteriz; onlar, Allah’ın yanında bir başka
ilah daha edinirler; yakında ne olduğunu öğrenecekler.”[21]
ayetiyle Hz. Peygamber’e destek verildi. Bu ayetle kast edilen müşrikler As b.
Vail, Haris b. Tulatıla, Esved b. Muttalip, Esved b. Abd Yeğus ve Velid b.
Muğire’dir.[22]
Mekkeliler ayrıca kendi kabileleri içinde yaşayan Müslümanları dinlerinden
vazgeçirmek amacıyla hapsetti, dövdü, aç-susuz bırakarak onlara işkence
uyguladı. Müslümanlardan bazıları ise baskılar sonucunda eziyetlere dayanamayıp
dinlerinden döndüler.[23]
HABEŞİSTAN’A
HİCRET
Müslümanların
sayısının günden güne artmasından dolayı Mekkeliler öfkeleniyordu. Bu yüzden
onlara karşı daha acımasızca davranmaya işkenceleri arttırmaya başladılar.[24] Daha önce
yapmadıkları eziyetleri yaptılar.[25] Onları
hapsederek dinlerinden vazgeçirmeye çalıştılar.[26]
Hz. Peygamber, Mekkelilerin işkencelerinden amcası Ebu Talip tarafından
korunduğu için[27] ona pek
bir şey yapamıyorlardı.[28] Fakat
kölelerin ve asabiyeti güçlü olmayanların kendilerini himaye edecek kimseleri
yoktu. Müslümanların maruz kaldığı baskı ve işkencelerden kurtulmak için
Habeşistan’a hicret etmeleri gündeme gelince [29]
şu ayetler nazil oldu:
Ey
iman eden kullarım! Benim arzım geniştir. O halde yalnız bana ibadet edin. Her
nefis ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz. İman edip salih amel
işleyenlere cennette altlarından nehirler akan hususi yerler hazırlarız. Onlar
orada ebedi kalırlar. Böyle amel edenlere ne güzel mükâfattır. Onlar ki,
sabreder ve yalnız Rablerine tevekkül ederler. Nice canlı hayvan vardır ki
rızkını arkasına yüklemez. Allah onlara da size de rızk veriyor. O Semi’dir,
Âlim’dir.[30]
Bunun
üzerine Müslümanlar hicret ettiler.[31]
Konuyla ilgili olarak benzer şekilde şu ayetler de o dönemde nazil oldu. Bu
ayetlerde başka yerlere göç edilebileceğini ancak göç etmeden önce sabırlı
davranılmasından[32]
bahsedilmektedir:
Kendilerine
zulüm yapıldıktan sonra Allah yolunda hicret edenleri elbette dünyada güzel bir
şekilde yerleştiririz. Ahiret mükâfatı ise şüphesiz daha büyüktür. Eğer iman
etmeyenler bunu bilseler![33]
Deki:
“Ey iman eden kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada güzel
davrananlara, iyilik yapanlara, güzel, iyi (bir karşılık) vardır. Allah’ın
yarattığı yeryüzü, geniştir. Sadece sabredenlere sevapları sonsuz ödenir.[34]
Müslümanların
hicret etmeleri bize dini alanda insanların baskı gördüğünü göstermektedir.[35]
Habeşistan’a göç etmeyen Müslümanlar da dinlerini on yıl gizleyerek korku
içinde Mekke’de kalmışlardır. On yıl geçtikten sonra Müslümanlara Medine’ye
hicret etmeleri emri gelmiştir.[36]
Habeşistan’a
hicret eden Müslümanlar, Mekkelilerin Hz. Peygamber’e inandığı haberini
aldıklarında kendi yurtları olan Mekke’ye geri dönmek için hareket ettiler.
Fakat yolda bunun gerçek olmadığını öğrendiler.[37]
Ancak tekrar Habeşistan’a geri dönemediler.[38]
Mekke’ye girmekten korkan Müslümanlar ya gizlice ya da Mekkeli birisinin
himayesinde şehre girebildi. Osman b. Maz’un Velid b. Muğire’nin, Ebu Seleme b.
Abdülesed, Ebu Talip’in,[39] Hz.
Osman, Ebu Uhayha Said b. As b. Ümeyye’nin, Ebu Huzeyfe b. Utbe, babasının
himayesinde Mekke’ye girebildi.[40] Fakat
Osman b. Maz’un, Hz. Peygamber’in ve diğer Müslümanların karşılaştığı
işkenceleri görünce şöyle dedi:
Allah’a
yemin olsun ki, arkadaşlarım ve ailem Allah yolunda oldukları için çeşitli eza
ve belalara maruz kalırken, müşrik bir adamın himayesi altında olduğum için
benim emniyet içinde gezip dolaşmam ve bana onların uğradıkları eza ve belaların
isabet etmemesi, benim için büyük bir eksikliktir.[41]
Osman
b. Maz’un ile Lebid b. Rebia Kureyş meclisine gittiler. Orada bulunanlardan
biri Osman b. Maz’un gözüne vurdu. Gözü aldığı darbeden dolayı morardı.[42] Sa’d b.
Ebi Vakkas, Osman b. Maz’un’a vuran kişinin burnunu kırarak karşılık verdi.[43]
Habeşistan’dan
dönen Müslümanlara yapılan işkenceler tüm hızıyla devam ediyordu. Abdullah b.
Süheyl hapsedildi,[44] Seleme b.
Hişam, kardeşi Ebu Cehil tarafından dövüldü, aç susuz bırakılıp hapsedildi.[45]
Müslümanlar Mekke’de kaldıkları süre boyunca işkencenin boyutu da artıyordu.[46] Yapılan
baskı ve zulmün giderek artması neticesinde Habeşistan’a ikinci kez hicret
ettiler.[47]
Mekkeliler yola çıkan Müslümanları yollarından döndürmek için yoğun çaba sarf
ettiler.[48]
3 YIL BOYKOT
Daha
önce temas ettiğimiz gibi Mekkeliler Ebu Talip ile görüşerek durumu çözmeye
çalışsalar da başarılı olamadılar. Çünkü Hz. Peygamber onların yaptığı
tekliflerin hepsine kapalıydı ve düşüncesinde de direnç gösteriyordu.[49] İslam
dininin yayılması, Hz. Hamza ve Hz. Ömer’in İslam dinine girmesi, Müslümanların
Habeşistan’da iyi muamele görmesi[50] ve
Kâbe’de açıkça namaz kılmaya başlamalarından dolayı rahatsız olan Mekkeliler
toplandı.[51] Bunun
üzerine Haşimoğulları ve Muttaliboğulları, Hz. Peygamber’i Mekkelilere teslim
etmemek için[52] Şi’bu
Ebi Talip denilen mahalleye götürdüler.[53]
Böylece Mekkelilerin Hz. Peygamber’i öldürme fikri uygulanamamış oldu.[54]
Mekkeliler,
Müslümanların bu davranışı üzerine Haşimoğulları ve Abdülmuttaliboğullarıyla
ticaret yapmamaya ve kız alıp vermemeye dair yazılı bir anlaşma yaptılar.[55] Ayrıca bu
süreçte onlarla aynı mekânda bulunmayacaklar ve konuşmayacaklardı.[56]
Mekkeliler bu kabilelerle anlaşma şartlarına bağlı kalacaklarına dair
birbirlerine söz verdiler[57] [58] ve Hz.
Peygamber’i teslim edene kadar Haşimoğulları ve Abdülmuttaliboğullarıyla barış
anlaşması yapmayacaklardı.
Mekkelilerin
baskıları her geçen gün daha da artarak devam ediyordu. Öyle ki Ebu Talip
mahallesinde bu kabileleri kuşatma altına alıp onların bulundukları yerden
dışarı çıkmalarına izin vermiyorlardı.[59]
Sadece panayırdan panayıra bulundukları yerden çıkabiliyorlardı.[60] Fakat bu
dönemde bile Mekkeliler onları rahat bırakmayarak takip ediyorlardı. Bir şey
satın almak istediklerinde Mekkeliler onlardan önce davranarak satın alacakları
metayı alıp fiyatını arttırırlardı. Velid b. Muğire: “Kimi bir yiyecek satın
alırken görürseniz, fiyatını arttırın. Kimin yanında para yoksa nakit ödemek
üzere borçlandırın.” derdi.[61] Eğer
esnaflardan birinin onlara bir şey sattıklarına şahit olurlarsa satıcıya
hakaret ve tehdit edip onları döverlerdi.[62]
Boykot
süresince inanlar büyük sıkıntılara maruz kaldılar. Dışarıdan birinin onlara
yardım etmesine bile izin verilmiyordu.[63]
Örneğin; bir gün Hâkim b. Hizam yanında yiyecek taşıyan biriyle Ebu Talip
mahallesinde yaşayan halası Hz. Hatice’ye giderken önüne Ebu Cehil çıktı ve
yiyecek götürmesine mani olduğu gibi onları tehditlerle korkutmaya çalıştı.
Ebu’l Bahteri: “Halasının kendisine emanet ettiği yiyeceğini, ona götürmesine
mani mi oluyorsun?” dese de Ebu Cehil onun yiyecek götürmesine karşı çıktı.
Bunun üzerine Ebu’l-Bahteri deve kemiği ile Ebu Cehil’in başını yarıp, onu
ayağının altında çiğnedi.[64]
Boykot
yıllarında insanlar açlıktan dolayı sıkıntılı günler yaşamışlardır. Bu
sıkıntılı günlere örnek vererek durumun vahametini ortaya koymak istiyoruz.
Kadının biri uzun zaman önce kesilmiş kurban derisini bulmuş karnını doyurmak
düşüncesiyle onu almış ve bu duruma çok sevinmiştir.[65]
Sa’d b. Ebi Vakkas ’da
gece dışarı çıktığında yerde deve derisi görüp almış ve bu deriyle üç kez
karnını doyurmuştur.[66]
Açlıktan dolayı çocukların çığlıkları Ebu Talip mahallesinin dışından bile
duyuluyordu. Sabah olduğunda Mekkeliler bir araya gelerek birbirlerine çocuk
seslerini duyup duymadıklarını sorarlardı. Bazıları bu olaydan memnun olurken,
bazıları bu durumdan oldukça rahatsızdı.[67]
Sonuç
olarak Mekkeliler Müslümanlara karşı alay, hakaret, fiili işkencelerden sonra
boykot kararıyla daha fazla baskı ve eziyet yapmışlardır.[68]
Bu karar toplumsal baskının zirvesi olmuştur.[69]
Aslında Mekkeliler boykottan önce de Müslümanlara baskı, eziyet ve işkence
yapmışlardır fakat hiç biri yazılı olmamıştır.[70]
Hz. Peygamber ile
yanındakiler çok zor bir yaşam geçirmiştir. Bu durum üç yıl boyunca devam etmiş[71]
ve bu süreçte insanlar bitkin düştükleri gibi hayatını kaybedenler de olmuştur.[72]
Boykot sadece Haşimoğulları ve Abdülmuttaliboğullarına uygulansa da diğer
Müslümanlar Mekkelilerden baskı, eziyet ve işkence görmeye devam
etmiştir.[73]
TAİF
Hz.
Peygamber, Mekkelilerin baskı ve zorbalıklarından amcası Ebu Talip tarafından
korunurken[74] amcasının
ölmesiyle[75]
Mekkelilerin baskılarından dolayı kendisini himaye edebilecek kabile aramaya
başlamış[76] ve bu
amaçla Ta’if’e gitmiştir.[77] Taif’i
seçmesinin sebebi İslam’ı anlatabileceği ve kendisini koruyabilecek yer olma ihtimalindendir.[78]
Hz.
Peygamber, Taife gittiğinde halka İslam dinini anlattı ve kendisini himaye
etmelerini istedi. Fakat onlar Hz. Peygamber’in söylediklerini kabul
etmedikleri gibi Onu yalancılıkla suçladılar.[79]
Taifliler, Hz. Peygamber’e: “Senin kavmin ve hemşerilerin seni istemediler ve
davetini kabul etmediler; sen de bize geldin öyle mi? Vallahi biz, (senin
davetini) onlardan daha sert bir şekilde reddeder ve daha fena karşılık
veririz.” dediler.[80]
Taiflilerden bir kişi bile Hz. Peygamber’e inanmadı. Ayrıca onlar, Taifli
gençlerin Müslüman olmalarından korktukları için Hz. Peygamber’i Taiften
kovdular.[81]
Hz.
Peygamber, Taiflilerin kendisine inanmayacağını anlayınca olayın Mekkelilere
duyurulmamasını istedi fakat onlar bu teklifini de reddettiler.[82] Dahası ayak
takımı ve köleleri[83]
yönlendirilerek; Hz. Peygamber’e küfrettirip onu dövdürdüler.[84] Taiflilerin
bu saldırılarından dolayı Hz. Peygamber’in ayakları yaralanıp kanamıştı.[85] Acılar
içinde kıvranan Hz. Peygamber atılan taşlardan dolayı yere düştüğünde, her seferinde
onu kaldırıp taşlamaya devam etmişlerdir.[86]
Bu noktada azatlısı Zeyd b. Harise, Hz. Peygamber’i onlardan korumaya çalışsa
da onun da başı yaralanmıştır.[87] Hz.
Peygamber kendisini Taiflilerin saldırılarından koruyabilmek için Mekkeli Utbe
b.
Rebia
ve Şeybe b. Rebia’nın bağına sığınmak zorunda kalmıştır. Hz. Peygamber oradaki
gölgelikte oturarak[88] [89] Allah’a
şöyle dua etmiştir: “Ey
Rabbim! Güçsüzlüğümü, çaresizliğimi, insanlara karşı küçük düşmemi sana havale
ediyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi, ey zayıfların Rabbi! Beni kime
bırakıyorsun?
Sonuç
olarak Hz. Peygamber Taiften ümidini kesip Mekke’ye geri dönmek istemiş fakat
kimse onu himaye altına almamıştır. Nihayet Mut’im b. Adi’nin himayesiyle
Mekke’ye girebilmiştir.[90] [91] [92] Bu
olaydan sonra Mekkelilerin Hz. Peygamber’e olan düşmanlıkları artmış, Hz.
Peygamber ise hac mevsimi geldiğinde diğer Arap kabilelerinden kendisini himaye
etmelerini istemiş ve İslam dinini anlatmaya devam 91 etmiştir.
İŞKENCE
EDENLER
Mekkelilerin
bütün uyarılarına rağmen Hz. Peygamber, İslam dinini anlatmaktan
vazgeçmemiştir. İslamiyet’in gün geçtikçe yayılmasına öfkelenen Mekkeliler
kendi kabileleri içinde yaşayan Müslümanlara çeşitli işkenceler yaparak onları
dinlerinden vazgeçirmeye çalışmışlardır.
İslam
dinine, Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karşı kin besleyen, düşmanlık yapan
Mekkeli liderlerin isimleri şöyledir: Amr b. Hişam, Ebu Leheb, Ubeyd b. Abd Yeğus, Amr b.
Talatıla, Velid b. Muğire, As b. Vail, Ümeyye b. Halef, Ubey b. Halef, Ebu
Kureyş b. Fakih, Ebu Kays b. Eslet, el-Hasıyn, İbnü’l-Haris b. Sa’id, Saib b.
Safiyy, Esved b. Abd’il-Esed, As b. Sa’id, Utbe b. Rebia, Şeybe b. Rebia, Ebu
Süfyan b. Harb, Ebu’l-As b. Hişam, Ukbe b. Ebi Muayt, Ebu’l-Asda Hüzeli, Hakem
b. Ebi’l-As, Adiyy b. Cebr, Ram’a b. Esved,[93] Esved b.
Abd Yeğus, Haris b. Kays, Ebu Kays b. Fakih, Nadr b. Haris, Münebbih b. Haccac,
Nebih b. Haccac, Züheyr b. Ebi Ümeyye, Adi b. Hamra, Ebü’l-Bahteri el-As b.
Hişam, İbnü’l-Esda’dır.[94]
Müslümanlara
karşı baskı ve eziyet uygulayan Mekkeliler ise; Ebu Leheb, Ukbe b. Ebi Muayt, Hakem b. Ebi’l-As, Adiyy b.
Hamra’dır.[95]
Ebu Cehil, Ebu Leheb, Ukbe b. Ebi Muayt, Hz. Peygamber’in hem komşusu
hem de en büyük düşmanlarındandır.[96]
Şimdi
Müslümanlara karşı alay, hakaret, baskı ve işkence uygulayan Mekkelilerin
isimlerini vererek daha kapsamlı bir şekilde müşriklerin Müslümanlara karşı
yapmış olduğu işkenceleri anlatmak istiyoruz:
Amr b.
Hişam (Ebu Cehil)
Amr
b. Hişam, İslam’ın ve Müslümanların en azılı düşmanlarındandır.[97] Hz.
Peygamber’e ve Müslümanlara karşı yaptığı kötülüklerle nam salmıştır. Ebu Cehil
ismi de Müslümanlar tarafından kendisine verilmiştir. Müslümanlara karşı
acımasızca davranarak onlara eziyet etmiştir.[98]
Her fırsatta İslam dinine karşı çıkmış, hem sözlü hem de fiili saldırılarda
bulunmuş ve İslamiyet’in yayılmasına mani olmak için elinden gelen bütün
kötülükleri yapmıştır.[99]
Ebu
Cehil’in Müslümanlara karşı davranışları onların maddi durumuna göre değişiklik
gösterirdi. Zengin ve soylu Müslümanı akılsızlıkla suçlayıp ona hakaret eder;
tüccar ise mallarının satılmasına engel olacaklarını söyleyip tehditler
savurur; eğer Müslüman fakir ve kimsesizse onu döver, ona eziyet ederdi.[100]
Ebu
Cehil, Medine’ye hicret etmiş olan üvey kardeşi Ayyaş b. Rebia’nın Müslüman
olmasına öfkelendiği için onu kandırarak Mekke’ye götürüp[101]
yüz sopa vurmuş[102] sonra da
onu iple sımsıkı[103] bağlayıp
hapsetmiştir. Ebu Cehil tarafından işkenceye maruz kalan, dövülen, aç susuz
bırakılarak hapsedilen diğer bir Müslüman Seleme b. Hişam’dır.[104] Velid b.
Velid de Müslüman olduğu için yakalanıp zincirlenmiştir.[105]
Hz. Peygamber şöyle dua etmiştir: “Allah’ım! Seleme b. Hişam’ı, Ayyaş b. Ebu
Rebia’yı, Velid’i ve hiçbir çareye gücü yetmeyen ve (hicret için) hiçbir yol
bulamayan Müslümanların zayıflarını kurtar.”[106]
Velid
b. Velid Mekkelilerin zulmünden kurtulmuştur. Hz. Peygamber, Ayyaş b. Rebia ve
Seleme b. Hişam’ın durumunu Velid b. Velid’e sorduğunda o, onların baskı
altında olduklarını, ayakları pranga ile birbirlerine bağlı olduğunu
söylemiştir.[107] Hz.
Peygamber bu olayı işittikten sonra bazı Müslümanları gönderip Ayyaş’ı Mekke’de
hapsedildiği yerden kurtarmıştır.[108]
Ebu
Cehil tarafından işkenceye maruz kalan diğer bir Müslüman Abdullah b.
Mesud’dur. Onu İslam dininden vazgeçirebilmek için göğsüne tarakla vurmuş[109] ve
dövmüştür.[110]
Ebu
Cehil, Hz. Peygamber’e karşı da eziyet ve işkence uygulamıştır.[111]
Özellikle boykot kararının alınmasında Mekkelilerle birlikte hareket etmiş
hatta Hz. Peygamber’in öldürülmesi planının içinde de yer almıştır.[112] Şimdi de
Ebu Cehil tarafından Hz. Peygamber’e uygulanan işkencelere örnek verelim:
Ebu
Cehil bir gün: “Vallahi şayet Muhammed’i namaz kılarken görürsem (ayaklarımla)
onun boynunu çiğneyeceğim.” dedi. Hz. Peygamber’in namaz kıldığını öğrenince:
“Ey Muhammed! Senin namaz kılmanı yasaklamadım mı?” dedi. Hz. Peygamber, Ebu
Cehil’i itip kakarak yanından uzaklaştırmaya çalıştı. Hz. Peygamber’in bu
hareketi üzerine Ebu Cehil: “Ben Batha halkının en izzetlisi olduğum halde beni
itip kakıyor ve tehdit mi ediyorsun?” dedi.[113]
Bu olaydan sonra:
Namaz
kılarken kulu namazdan men edeni- yani Ebu Cehil’i- gördün mü? Söyler misin, ya
o kul-yani Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) hidayet yolunda ise! Biz
Zebanileri çağıracağız, o da taraftarlarını- yani aşireti ve birlikte oturup
kalktıklarını- çağırsın![114] ayeti
indi.
Konuyla
ilgili olarak “Allah’ın kulu O’na ibadet etmek için kalktığı zaman nerdeyse
cinler etrafında üst üste yığılıyorlardı.”[115]
ayeti indi. Bu ayet Ebu Cehil ve yandaşlarının her türlü engellemelerine,
tehditlerine rağmen Hz. Peygamber’in namaz kılmaya devam ettiğini
göstermektedir.[116] [117]
Ebu
Cehil’in, Hz. Peygamber’e uygulamak istediği işkencelerden bir diğeri de 117
Hz. Peygamber secdedeyken başını taşla ezmek idi. Bunu dillendirip tehdit etse
de Haşimoğullarının tepkisinden çekindiğinden bu işten vazgeçmiştir.[118]
Yine
bir gün Ebu Cehil, Safa’da Hz. Peygamber’i görünce küfredip hakaret etmiştir.
Onur kırıcı hareketlerde bulunan Ebu Cehil’e karşı Hz. Peygamber tek kelime
etmemiştir. Fakat olaya şahit olan Abdullah b. Cüd’an et-Teymi’nin cariyesi Hz.
Peygamber’in maruz kaldığı eziyetleri amcası Hamza b. Abdülmuttalib’e
anlatmıştır. Hamza duyduklarından dolayı öfkeli bir şekilde Ebu Cehil’in yanına
gitmiş ve elindeki yayı onun kafasına vurup yeğenine yaptığı muamelenin
aynısını kendisine de yapmasını isteyerek adeta meydan okumuştur. Bu hadiseyle
beraber Hamza Müslüman olmuştur.[119]
Hz. Hamza’nın da Müslüman olmasıyla Mekkeliler Hz. Peygamber’e pek bir şey
yapamamıştır.[120] Böylece
İslam dini hızla yayılmaya başlamıştır.[121]
Hz.
Peygamber, Hüzeyl kabilesinden Amr isimdeki bir adamı İslam dinine davet etti.
Fakat Ebu Cehil hemen adamın yanına giderek Hz. Peygamber’in söylediklerini
yalanladı. Bunun üzerine adam, Ebu Cehil’in dediklerine inandığı için İslam
dinine girmedi.[122]
Hz.
Peygamber, Ebu Cehil’in davranışlarından dolayı “Kim Ebu Cehil’e Ebü’l- Hakem
derse Allah’tan af dilenmesini gerektirecek bir hata işlemiş olur.” dedi.[123] Ebu
Cehil, Müslümanlara eziyet ettiği için Hz. Peygamber: “Her ümmetin bir firavunu
vardır. Bu ümmetin firavunu da Ebu Cehil’dir.” demiştir.[124]
Gerek Müslümanlara gerekse de Hz. Peygamber’e karşı eziyet ettiği için Kur’an
da Ebu Cehil hakkında birçok ayet inmiştir. “Bir zamanla sana, ‘Rabbin,
insanları (bilgisiyle) kuşatmıştır’ demiştik. O sana gösterdiğimiz riyayı ve
Kur’an’da söz konusu edilen lanetli ağacı sırf insanlar için imtihan aracı yaptık.”[125] Buradaki
lanetli ağacın anlamı “mezmur, kınanmış” diye tabir edilir. Bu ayet ise
Ebu Cehil hakkındadır.[126]
Ebu
Leheb
Peygamberliğin
üçüncü yılında:[127] “Önce en
yakın akrabalarını uyar.”[128] ayeti
indi. Bu ayetten sonra:
Sana
emrolunanı açıkça ortaya koy; putperestlerden yüz çevir! Alay edenlere karşı
Biz sana yeteriz; onlar, Allah’ın yanında bir başka ilah daha edinirler;
yakında ne olduğunu öğrenecekler.[129]
ayeti indi.
Hz.
Peygamber: “Anladım ki, ben uyarmaya kendilerinden kötülük gördüğüm kavmimden
başlamalıydım.” dedi. Hz. Peygamber, bunun üzerine akrabalarını ve kendi
kavmini uyarmak amacıyla yemek tertip etmeye karar verdi. Yemeğe
Abdülmuttaliboğullarıyla beraber Ebu Talip ve Ebu Leheb de katıldı. Yemekler
yenildikten sonra Hz. Peygamber konuşmaya başlayacağı sırada Ebu Leheb
kalabalığa:[130]
İşte
bunlar senin amcaların ve amcaoğullarındır. İstediğini söyle! Namazı bırak!
Şunu
bil ki, senin kabilenin Araplara asla gücü yetmez. Sana sahip çıkmaya en layık
olan kimseler ailen ve babanın oğullarıdır. Şayet işine bakarsan bu onlar için
Kureyş boylarının kendilerine saldırmasından, Arapların onlara el uzatmasından
daha kolaydır. Ey kardeşimin oğlu! Babasının çocukları, senin getirdiğin şeyden
daha kötü bir şey getiren birini asla görmedim.[131]
dedi.
Hz.
Peygamber amcasının bu sözleri karşısında sessiz kaldı.[132]
Hz. Peygamber yemek davetinde umduğunu bulamayınca ertesi gün yine yemek tertip
etti. Yemekler yenildikten sonra Hz. Peygamber: “Ey Abdülmuttaliboğulları!
Allah’a yemin olsun ki size getirdiğimden daha iyisini getirmiş hiçbir Arap
genci bilmiyorum. Ben size dünya ve ahiretle ile ilgili bir şey getirdim.”
dedi.[133] Hz.
Peygamber’in konuşmasından sonra Ebu Talip:
Bizim
arzu ettiğimiz şey, sana yardımcı ve destekçi olmak; nasihatine kulak vermek ve
sözünü tasdik etmektir. İşte bunlar atanın oğulları, bir araya toplanmışlar.
Ben sadece onlardan biriyim. Ancak şu var ki, vallahi senin istediğin şeye
onlar içinde en hızlı koşan benim. Sana emredilen şeyi yerini getir! Vallahi
seni korumaya ve savunmaya devam edeceğim. Ancak Abdülmuttalib’in dinini terk
etme konusunda nefsimi itaatkâr bulmuyorum. Nihayet onun üzerinde öldüğü dine
bağlı olarak öleceğim. [134] dedi.
Ebu
Talip’in bu sözlerinden sonra orada bulunanlar da sert konuşmadılar. Ebu Leheb
orada bulunanların aksine sert bir tavırla:
Ey
Abdülmuttaliboğulları! Vallahi bu kötü bir vaziyettir. Sizden başkası onun
elini tutmadan önce siz onun ellerinden tutun! (Dediğimi yapmadığınız takdirde)
onu (başkasına) teslim ettiğiniz zaman zillete düşersiniz. Onu teslim etmeyip
de korursanız o zaman siz öldürülürsünüz.[135]
dedi.
Ebu
Leheb küstahça laflar söylemeye devam edip kalabalığı dağıtmıştır.[136] Hz.
Peygamber, yemek hadisesinde başarılı olamayınca tekrar kendi kavmini uyarmak
için Sefa tepesinde Mekkelilere seslenmiştir. Mekkeliler de Hz. Peygamber’in
yanına giderek: “Sana ne oluyor ey Muhammed?” dediler. Hz. Peygamber: “Şimdi şu
dağın tepesinde bir ordu var, desem bana inanır mısınız?” dedi. Onlar, “Elbette
inanırız, bize göre sen töhmet altında biri değilsin, senin yalan söylediğini
asla görmedik.” dediler.[137] [138] Hz.
Peygamber:
Ey
Beni Abdülmuttalib, Ey Beni Abdülmenaf, Ey Beni Zühre! (Kureyşten birçok boyu
saydı.) Ben şiddetli bir azap hususunda sizleri uyarıyorum. Allah, en yakın
akrabamı uyarmamı istedi. Sizler ‘la ilahe illallah’ demedikçe sizin için ne bu
dünya da bir menfaate ne de ahirette bir kısmete kefil olabilirim. dedi.
Hz.
Peygamber’in bu sözlerinden sonra: Ebu Leheb: “Ellerin kurusun bizi bunun için
mi çağırdın?” dedi.[139] Eline
aldığı taşı Hz. Peygamber’e atmak istemiştir.[140]
Bunun üzerine “Ebu Leheb ’in iki eli kurusun, kurudu da.”[141]
ayetinin tamamı inmiştir.[142]
Ebu
Leheb, Müslümanlara karşı acımasızca davranmış ve her fırsatta Hz. Peygamber’i
yalanlayıp ona işkence etmiştir.[143]
Hz. Peygamber’in kapısının önüne pislik bırakarak ona eziyet etmiştir. Bir gün
Hz. Peygamber’in kapısına pislik ve kokmuş şeyler bırakırken Hz. Hamza onu
görmüş bunun üzerine pislikleri alıp Ebu Leheb ‘in başına atmıştır. Bu olaydan
sonra Ebu Leheb böyle şeyleri kendi yapmasa da
başkasına
yaptırmıştır.[144] Neticede
İslam’a davetin ilk gününden beri Ebu Leheb her zaman Hz. Peygamber’in
karşısında olmuştur.[145]
Ömer b.
Hattab
Ömer
b. Hattab, İslam dinine girmeden önce Müslümanlara karşı acımasızca davranarak
onları dinlerinden vazgeçirmeye çalışmıştır.[146]
Ömer b. Hattab’ın İslam’a karşı tutumunun oldukça sert olduğunu şu sözler
göstermektedir: “Hattab’ın eşeği Müslüman oluncaya kadar Müslüman olmaz.” [147]
Ömer
b. Hattab’ın Müslüman olmasıyla ilgili çeşitli rivayetler vardır. Bu
rivayetlerden ilki şöyledir; Ömer b. Hattab kılıcını kuşanmış bir halde Hz.
Peygamber’i bulmak için yola çıkmıştır. Yolda giderken kız kardeşinin ve
eniştesinin de Müslüman olduğu öğrenmiş ve öfkeli bir şekilde kardeşinin evine
gitmiştir. Kardeşi hemen Kur’an yazılı olan kâğıdı saklamıştır.[148] Ömer,
kardeşinden kâğıdı istese de o, ona vermemiştir. Bunun üzerine sayfayı
bulabilmek için evi altını üstüne getirmiştir. Kâğıdı bulduktan sonra
kardeşinin kafasına vurup onu yaralamış,[149]
[150]
eniştesini de sıkıca tuttuktan sonra yere yatırıp ayaklarıyla çiğnemiştir. Kız kardeşi
kocasını kurtarmak istemiş fakat o da yüzünden yaralamıştır. Ömer, sonra
kardeşinin durumuna üzülmüş, tekrar kâğıdı istemiştir. Ömer, okuduğu ayetten
etkilenip Müslüman olmuştur.
Bu
rivayete göre Hz. Ömer’in kılıç alıp Hz. Peygamber’i öldürmek için yola çıkması
pek mümkün gözükmediği söylenebilir.[151]
Çünkü Ebu Talip’in himayesinde olmadığı dönemde bile Mekkeliler, Hz.
Peygamber’i öldürmeye cesaret edemedikleri için her kabileden bir genç seçip
onu ortadan kaldırmayı düşünmüşlerdir.[152]
Hz.
Ömer’in Müslüman olması ile ilgili bir diğer rivayet de şöyledir; Ömer b.
Hattab, akşamüzeri dışarı çıkmıştır. O sırada Hz. Peygamber’in namazda okuduğu
ayeti duyduğunda gönlü ferahlamıştır. Bundan dolayı Hz. Ömer’in Müslüman olduğu
aktarılır.[153] Dozi,
Hz. Ömer’in bu vakte kadar Kur’an’ı hiç mi duymadığını söyleyerek bu rivayeti
eleştirir. Ahmed Hilmi, Dozi’yi bu sözlerinden dolayı cahillikle suçlar.
İnsanın psikolojisi gereği aynı şeyleri sürekli görmesine rağmen onu
önemsemezken her gün gördüğü şeyin dikkatini çekebileceğini belirtir. Aynı
şekilde bir şiirin, kötü okunduğunda dikkat çekmediğini ancak hitabeti kuvvetli
biri tarafından okunduğunda insanı etkileyebileceğini vurgular. Yine Hz.
Ömer’in de Kur’an-ı kimden dinlediğinin çok önemli olduğunu söyler. O dönemde İslam
dini gizli olduğu için Kur’an’ı bir müşrik tarafından dinlemiş olma ihtimalinin
yüksek olduğunu savunur.[154]
Azimli
’ye göre; Hz. Ömer’in Müslüman olmasıyla ilgili ikinci rivayet daha uygundur.
Çünkü Kur’an’ın insan üzerindeki tesirinin güçlü olduğunu savunur.[155] Ayrıca
Müşrik olan Velid b. Muğire, Hz. Peygamber’in okuduğu Kur’an’ın etkisinde
kalmıştır.[156]
Hz.
Ömer, Müslüman olduğunu açık bir şekilde Kâbe’de söylemesi üzerine Mekkelilerin
saldırılarına maruz kalmıştır.[157] O,
Müşriklerden Utbe’yi yere yatırıp yumruklamış sonra da parmaklarını onun gözüne
sokmuştur.[158] Hz.
Ömer, Mekkelilerin bu saldırısından başka eziyet görmemiştir.[159]
Esved
b. Abd Yeğus
Esved
b. Abd Yeğus, Hz. Peygamber’le alay eden Mekkelilerden biriydi. Müslümanları
gördükleri zaman: “Kisra ve Kayser’in mülklerine varis olan yeryüzünün kralları
size geliyor.” der onlarla alay ederdi. Hz. Peygamber’e karşı da: “Ey Muhammed!
Bugün gökyüzüyle görüştün mü? diyerek dalga geçerdi.[160]
Haris
b. Kays
Haris
b. Kays, Hz. Peygamber’e karşı alay edici sözler söyleyip ona eziyet eden
Mekkelilerden biriydi. Haris b. Kays: “Muhammed kendini ve ashabını, onların
öldükten sonra dirileceklerini vaat ederek aldattı. Vallahi bizi sadece zaman
ile günlerin ve olayların geçmesi helak eder.” der[161]
ve Hz. Peygamber’e inanmadığını da söylerdi.[162]
Velid
b. Muğire
Hz.
Peygamber’e karşı alay eden diğer bir müşrik Velid b. Muğire’dir.[163] Velid b.
Muğire ve yandaşları panayır günlerinde Arap kabileleri, Hz. Peygamber’i
kendilerine sorduklarında ağız birliğine varmak için bir araya geldiler. Hz.
Peygamber’in kâhin, mecnun, şair, sihirbaz olduğunu söylediler. Velid b.
Muğire, Hz. Peygamber’e en uygun ismin sihirbaz olduğuna karar verdi ve böylece
Arap kabileleri Hz. Peygamber’i sorduklarında onun sihirbaz olduğunu
söyleyeceklerdi.[164] Müşrikler
bu görüşmeden sonra Hz. Peygamber’in sihirbaz olduğunu Mekke’de haykırdılar.[165]
Mekkeliler,
Hz. Peygamber hakkında yalan yanlış laflar söyleyerek insanları İslam’dan ve
Hz. Peygamber’den uzaklaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlardı.[166] Bunun
üzerine Velid b. Muğire hakkında:
Tek
olarak yaratılıp, kendisine geniş servet ve gözü önünde duran oğullar verdiğim,
kendisi için (nimetleri önüne) serdikçe serdiğim o kimseyi bana bırak! Üstelik
o, (nimetlerimi) daha da arttırmamı umuyor. Asla, (ummasın)! Çünkü o, bizim
ayetlerimize karşı olabildiğince inatçıdır. Ben onu sarp bir yokuşa
sardıracağım! Zira o, düşündü, taşındı, ölçtü biçti. Canı çıkasıca, ne biçim
ölçtü biçti! Sonra, canı çıkasıca tekrar (ölçtü biçti); nasıl ölçü biçtiyse!
Sonra baktı. Sonra kaşlarını çattı; suratını astı. En sonunda kibrini yenemeyip
sırt çevirdi de: ‘Bu (Kur’an), dedi, olsa olsa (sihirbazdan öğrenilip)
nakledilen bir sihirdir. Bu, insan sözünden başka bir şey değil’ ben onu sekara
(cehenneme) sokacağım.[167] ayet
indi.
Velid
b. Muğire ve diğer müşriklerle ilgili yaklaşık yüz dört kadar ayet inmiştir.[168] Velid b.
Muğire ve iki oğlu da Hz. Peygamber’i yalanlayarak ona eziyet etmiştir. Ubey,
Hz. Peygamber’e çürümüş kemiği ufalayıp nasıl dirilteceğini alaycı bir üslupla
sorması üzerine[169] “O bu çürümüş
kemikleri diriltecek kimdir?”[170] ayeti
inmiştir.
As b.
Vail
As
b. Vail, Hz. Peygamber’le alay eden müşriklerden birisidir.[171]
Hz. Peygamber’in oğlu Kasım vefat ettiği için Hz. Peygamber’in soyunun kesik
olduğunu söylemiş ve onunla alay etmiştir. Bu olaydan dolayı Kevser suresi
108/3 ayeti nazil olmuştur.[172] [173] Ayrıca
güçsüz ve kimsesiz olan Müslümanlara karşı acımasızca 173 davranmıştır.
As
b. Vail’in Habbab b. Eret’e borcu vardı. Habbab, borcunu istediği zaman İslam
dinini reddetmesi karşılığında ona borcunu ödeyeceğini söylemiştir.[174] Bu olay
üzerine: “Baksana şu ayetlerimizi inkâr edip ‘Mutlaka malım mülküm de olacak,
çoluk çocuğum da olacak! diyen adamın haline’!”[175]
ayeti nazil olmuştur.
Nadr b.
Haris
Nadr
b. Haris, Müslümanlara ve Hz. Peygamber’e karşı eziyet eden ve onları
yalanlayan müşriklerden birisidir.[176]
Mekkeliler indinde itibarını kaybetme korkusundan dolayı Hz. Peygamber’e
psikolojik baskı uygulamıştır.[177] Hz.
Peygamber’in söylediği sözlerden daha güzel sözler söyleyeceğini belirterek
onunla alay etmiştir. Hakkında toplam sekiz ayet inmiştir.[178]
Kur’an’da: “Ayetlerimiz ona okunduğu zaman: ’Öncekilerin masalları ’der.”[179] Bu
ayetin yanı sıra şu ayetlerde Nadr b. Haris hakkında nazil olmuştur:
“Hani
bir zaman da onlar; ‘Ya Rabbi, eğer bu Kur’an senin tarafından gelmiş hak bir
kitap ise hemen üzerimize gökten taş yağdır yahut bize acı bir azap ver’
demişlerdir.”[180]
“Bir
de o kâfirler alayla şöyle dediler: ’Ey bizim Rabbimiz, bizim azap payımızı
hesap günü gelmeden çabuklaştır.”[181]
“Öyle
insanlar vardır ki, hiçbir bilgiye dayanmaksızın Allah hakkında tartşıp durur.”[182] [183]
Nadr
b. Haris, Bedir savaşında esir alındı; Hz. Peygamber’in emri üzerine
boynu 183
vurulmuştur.
Nebih
ve Münebbih b. Haccac
Nebih
ve Münebbih b. Haccac, Hz. Peygamber’e karşı eziyet eden müşriklerdendir. Hz.
Peygamber ile karşılaştıklarında: “Allah senden başka (peygamber olarak)
gönderecek birini bulamadı mı? İşte şurada senden daha yaşlı ve daha zengin
biri var!” der, ayrıca Hz. Peygamber’in mecnun olduğunu söyleyerek onunla alay
edelerdi.[184]
Züheyr
b. Ebi Ümeyye
Züheyr
b. Ebi Ümeyye, Hz. Peygamber’i yalanlayan, onun getirdiği her şeyi reddeden ve
onu eleştiren kişilerden birisidir.[185]
Ukbe b.
Ebi Muayt
Ukbe
b. Ebi Muayt, Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karşı eziyet veren kişilerden
birisidir.[186] [187] Ayrıca Hz.
Peygamber’in en azılı düşmanıdır. Ukbe, eziyet etmek için sepetin içine dışkı
doldurup Hz. Peygamber’in kapısına bırakırdı. Onun bu hareketini Tuleyb b.
Umeyr görünce onun kafasına vurup, kulaklarını çekti. Sonra da sepeti, Ukbe nin
boynuna taktı.
Ukbe
b. Ebi Muayt’ın uyguladığı diğer bir eziyet de; secdede olan Hz. Peygamber’in
sırtına deve işkembesi bırakmasıdır.[188]
Bu olay onun nefesini kesti.[189] Yine
bir gün secdede iken Hz. Peygamber’in boynuna bastı ve bu olaydan dolayı Hz.
Peygamber, gözünün çıkacağını zannetti.[190]
Esved
b. Muttalib
Esved
b. Muttalib, kendisi gibi İslam düşmanı olan arkadaşlarıyla beraber
işaretleşir, alkış tutar, ıslık çalardı böylece hem Müslümanlarla hem de Hz.
Peygamber’le alay ederdi.[191] Bunun
üzerine:
Suç
işleyenler dünyada iman edenlerle alay edip durdular. Müminler yanlarından
geçerken kaş göz işareti yaparlardı. Ailelerine döndükleri zaman da alay ederek
eğlenirlerdi. Müminleri gördükleri zaman: işte bunlar sapıklardır derlerdi.
Hâlbuki onlar müminlere gözcü olarak gönderilmiş değillerdi.[192] ayeti
nazil olmuştur.
Hz.
Peygamber’e karşı alaycı bir tavırla:
Ey
Muhammed gel seninle ortak olalım. Sen bizim putlarımıza tap, bizde senin
mabuduna tapalım. Eğer neticede bizim putlarımız hak çıkarsa sen de kazanmış
olursun. Senin mabudun gerçek çıkarsa biz de kazanmış oluruz. dedi.[193]
Bunun
üzerine:
De
ki: Ey kâfirler! Ben sizin ibadet ettiklerinize (putlara) tapmam. Siz de benim
ibadet etmekte olduğuma (Allah’a) ibadet ediciler değilsiniz. Zaten ben sizin
tapmış olduklarınıza tapan değilim. Siz de (hiçbir zaman) benim ibadet ettiğime
ibadet ediciler değilsiniz. Sizin dininiz (batıl inancınız) size, benim dinim
de banadır.[194]
ayeti nazil olmuştur.
Tu’ayme
b. Adi
Tu’ayme
b. Adi, Hz. Peygamber’e karşı eziyet eden, onu yalanlayan Mekkelilerden birisidir.
Bedir savaşında esir alındı ve Hz. Hamza onun kafasını vurdu.[195]
Ebu
Süfyan b. Haris
Ebu
Süfyan b. Haris, Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karşı sert davranarak onları
hicvetmiştir. Ayrıca İslam dinine karşı çıkmış ve Müslümanlara da eziyet
etmiştir.[196] Yaklaşık
yirmi yıl boyunca Müslümanları hicveden şiirler yazmıştır.[197]
Ebu
Süfyan b. Harb
Ebu
Süfyan b. Harb. Hz. Peygamber’i dininden vazgeçirmek için tekliflerde
bulunmuştur. Mekkelilerle bir olup Hz. Peygamber aleyhinde plan kuranlar
arasında 198 yerini almıştır.
Ebu
Süfyan, Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karşı doğrudan işkence uygulamamıştır.
Fakat Müslümanlara karşı eziyet edenlerle birlikte hareket etmiştir.
Mekkelilerin Hz. Peygamber’e uyguladığı eziyetlere ve işkencelere ses
çıkartmamış herhangi bir müdahalede de bulunmamıştır.[198]
[199]
Rükane
b. Abd Yezid
Rükane
b. Abd Yezid, Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karşı kin besleyen
müşriklerdendir.[200] Rükane,
güçlü bir yapıya sahipti. İslam dinine girmedi ve Hz. Peygamber’in sihirbaz
olduğunu söyledi.[201]
Ümeyye
b. Halef ve Übey b. Halef
Ümeyye
b. Halef ve Übey b. Halef, Hz. Peygamber’e eziyet edip onu yalanlayan
müşriklerdendir. Übey, bir gün çürümüş bir kemiği ufaladıktan sonra Hz.
Peygamber’e: “Ey Muhammed! Sen Rabbinin bu kemiğe hayat vereceğini mi iddia
ediyorsun?” dedi.[202] Bunun
üzerine “O bu çürümüş kemikleri diriltecek kimdir?”[203]
ayeti nazil oldu. Übey bununla da yetinmeyerek Hz. Peygamber’in yüzüne tükürmek
istedi fakat başarılı olamadı. Bu kişinin Übey değil Ümeyye b. Halef olduğunu
söyleyenler de vardır.[204]
Ümeyye
b. Halef, İslam düşmanlarından birisidir. Kaş göz işareti yaparak Müslümanlarla
alay ederdi.[205] Ümeyye
b. Halefin bu davranışlarından dolayı “Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı
(el, kaş ve göz işaretiyle) eğlenmeyi ve ayıplamayı adet edinen her kişin vay
haline.”[206] ayeti
nazil oldu.
Mut’im
b. Adi
Müslümanlara
karşı dil uzatan diğer bir müşrik de Mut’im b. Adi’dir.[207]
Mekkeliler arasında Hz. Peygamber’e karşı en az eziyet eden kişidir.
Ancak diğer müşrikler gibi o da İslam dinini reddediyordu. Mut’im, Bedir savaşından
önce öldü.[208]
Ebu
Uhayha
Ebu
Uhayha; “Muhammed’i bırakın, ona saldırmayın! Onun söylediği gerçek ise o,
Kureyş’ten başkalarının değil bizim içimizdendir. Şayet o yalancı biriyse önce
Kureyş onun karşısına dikilir.” derdi. Ayrıca Hz. Peygamber hakkında: “O,
semadan aldıklarını söylüyor” derdi. Bir gün yanına Nadr b. Haris geldi. Ona:
O, ilahlarımıza hakaret ediyor; atalarımızın cehennemlik olduğunu iddia ediyor;
kendisine tabi olmayan kişiyi azapla tehdit ediyor.” dedi. Ebu Uhayha bu
sözlerden etkilenerek Hz. Peygamber’e düşmanlığını açıkça söyleyip, onu
eleştirdi.[209]
Malik
b. Tılatıla
Malik b. Tılatıla da diğer müşrikler gibi
Hz. Peygamber’le alay ederdi.[210] [211]
İŞKENCE EDİLENLER
Hz.
Peygamber, Mekkelilerin bütün uyarılarına rağmen İslam dinini anlatmaktan vazgeçmiyordu.
İslamiyet’in gün geçtikçe yayılması Mekkelileri çileden çıkartıyordu. Bunun
üzerine kendi içlerinde yaşayan Müslümanlara çeşitli işkenceler yaparak 211
dinlerinden vazgeçirmeye çalışıyorlardı.
Müslümanlığı
kabul edip ve bunu gizlemeyenlerin sayısı yedi kişiydi. Bu isimler: Hz.
Peygamber, Hz. Ebu Bekir, Bilal, Habbab b. Eret, Suheyb b. Rumi, Ammar b. Yasir
ve annesi Sümeyye idi.[212]
Mekkelilerin
Müslümanlara karşı davranışları onların maddi durumuna göre farklılık
gösterirdi. Müslüman eğer zengin ve itibarlı biri ise onu akılsızlıkla suçlayıp
ona hakaret ederler; eğer tüccarsa onun mallarının satılmasına mani olup
tehditler savururlardı. Eğer fakir ya da köle ise onları döver[213] ateşte
dağlarlar, demir zırhlar giydirerek güneşin altında bekletirler,[214] hapsederler,[215]
kadın-erkek demeden boyunlarına ip bağlayarak Mekke’de sokak sokak dolandırıp[216] işkence
ederlerdi.[217]
Mekkelilerden
işkence gören bir Müslüman çektiği acıdan dolayı ayağa kalkacak gücü kalmazdı.
Müslümanlara kendi tanrıları olan Lat ve Uzza’yı kabul edip etmediklerini
sorduklarında işkencelerden kurtulmak için Lat ve Uzza’yı kabul ettiklerini
hatta Mekkelilerin gösterdiği böcekleri bile Tanrı olarak kabul ettiklerini
söylerlerdi.[218]
Müslümanlar maruz kaldıkları işkenceler neticesinde bazıları dinden döndü
bazıları da bütün yapılanlara katlandı.[219]
Mekkelilerin
uyguladığı işkenceler neticesinde sakat kalan hatta ölenler bile vardı.[220] Ammar b.
Yasir, Suheyb, Ebu Fükeyhe, Amir b. Füheyre; şuurlarını kaybedene kadar işkence
gördüler.[221] Bu
olaylara şahit olan diğer Müslümanlar ise İslam dinine daha da bağlandılar.[222]
Mekkeliler tarafından işkenceye maruz kalan Müslümanlar hakkında inen ayetler[223]
şunlardır:
“Rablerinin
rızasını isteyerek sabah akşam O’na dua edenleri yanından kovma! Onların
hesabından sana bir şey yok, senin hesabından da onlara bir şey yok ki onları
kovasın. Eğer kovarsan zalimlerden olursun.”[224]
[225]
“Zulme
uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, elbette onları dünyada
güzel bir şekilde yerleştiririz. Ahiret mükâfatı ise daha büyüktür. Keşke 225
bilselerdi! Onlar, sabreden ve yalnız Rablenne tevekkül eden kimselerdir.
“Sana
şüphesiz ki Rabbin, eziyete uğradıktan sonra hicret eden, sonra Allah yolunda
cihad edip sabreden kimselerin yanındadır. Şüphesiz Rabbin bundan sonra da çok
bağışlayandır, çok merhamet edendir.”[226]
Tezimize
Mekkeliler tarafından işkenceye maruz kalan Müslümanların isimlerini ve maruz
kaldıkları baskı, şiddet ve işkenceleri izah ederek devam etmek istiyoruz.
Hz.
Peygamber salla'llâhü aleyhi ve sellem
Mekkelilerin
itiraz ettiği ilk kişi hiç şüphesiz Hz. Peygamber idi. Hz. Peygamber her şeyden
önce bir insandı.[227]
Mekkeliler, Hz. Peygamber’in çarşı-pazar dolandığını, yemek yediğini yani
sıradan bir insan olduğunu söyleyerek kendilerinden bir fark görmediler. Bu
yüzden Hz. Peygamber’i eleştirip onun peygamberliğini reddettiler.[228] Ve
kâfirler: ‘Bu nasıl peygamberdir? Yemek yiyor ve çarşılarda geziyor. O’nunla
beraber nezir olmak için neden bir melek indirilmedi?’ dediler. ‘Yahut O’na bir
hazine atılmadı yahut ondan yiyeceği bir bahçesi olmalı değil miydi? dediler. O
zalimler ‘siz ancak bir sihre müptela olmuş bir adama tabi oluyorsunuz’ dediler.[229]
[230]
[231]
Mekkeliler,
Hz. Peygamber’e mal, mülk, şöhret hatta hükümdarlık teklifinde dahi bulundular.
Fakat Hz. Peygamber, bütün bu teklifleri reddederek kendisinin Allah 230
tarafından gönderildiğini tekrar Mekkelilere hatırlattı.
Mekkelilerin
bütün çabalarına rağmen Hz. Peygamber İslam dinini anlatmaktan vazgeçmiyordu.
İslamiyet’in gün geçtikçe yayılması Mekkelileri bir hayli 231
telaşlandırıyordu.
Mekkeliler,
Hz. Peygamber’e karşı ilk önce sözlü saldırılarda bulunmuş; onun şair, deli,
sihirbaz olduğunu söyleyerek alay etmişlerdir.[232]
Hz. Peygamber’in deli, şair ve sihirbaz olduğunu söyleyen Mekkelilere cevap
olarak: “O halde (Ey Habibim) sen öğüt ve nasihate devam et. Sen Rabbinin
nimeti sayesinde ne kâhinsin ne de bir mecnun.”[233]
“Müşrikler Peygamber’e dediler ki: ‘Ey kendisine öğüt verici bir kitap
indirilen! Şüphesiz ki sen delisin’ dediler.”[234]
ayetleri nazil olmuştur.
Mekkeliler,
Hz. Peygamber’i yalancılıkla suçlayıp Kur’an’ın melekler değil de şeytanlar
tarafından kendisine verildiğini iddia etti.[235]
Hz. Peygamber, Mekkelilerin her türlü baskısına rağmen İslam dinini anlatmaktan
vazgeçmedi, fakat kavmi tarafından yalanlanması ve reddedilmesi onu bir hayli
üzmekteydi.[236]
Hz.
Peygamber’le kaş göz işareti yaparak alay eden müşrikler: Esved b. Abd Yeğus,
Esved İbnü’l-Muttalib, Velid b. Muğire, As b. Vail, Haris İbnü’t-Talatıla,[237] Ümeyye
b. Haleftir.[238] Bunun
üzerine: “Arkandan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi ve ayıplamayı adet edinen
her kişinin vay haline!”[239] ayeti
nazil olmuştur.
Mekkeliler,
Hz. Peygamber’le alay ettikleri gibi namaz ve ezanla da dalga geçerlerdi.[240] Hz.
Peygamber, Kur’an’ı okumaya başlayınca Mekkeliler gürültü çıkartıp, alkış
tutarlardı. Böylece Kur’an’ın dinlenmesine ve anlaşılmasına engel olurlardı.[241] Bunun
üzerine: “Kâfirler şöyle dediler: ‘Bu Kur’an’ı dinlemeyin. Onun hakkında
lüzumsuz yaygaralar koparın. Olur ki üstün gelirsiniz.”[242]
ayeti nazil oldu.
Mekkeli
bir adam Hz. Peygamber’in yanına gelip İslam dini hakkında sorular sorduktan
sonra Hz. Peygamber’e arkasını gösterdi.[243]
Bu hadiseden sonra:
Allah,
kâfirlerden bir kısmının kökünü kessin veya onları perişan etsin, böylece
bozulmuş bir halde dönüp gitsinler-ki bu işte senin yapacağın bir şey yoktur-
yahut (Müslüman olsunlar da) tövbelerini kabul etsin diye (Allah Bedir’de size
yardım etti.) Çünkü onlar zalimlerdir.[244]
ayeti indi.
Hz.
Peygamber, Mekkelilerin baskı ve zulmünden amcası Ebu Talip tarafından
korunurken[245]
amcasının vefat etmesiyle Mekkelilerin baskı ve eziyetine maruz kaldı.[246] Mekkeliler
Hz. Peygamber’e karşı fiili saldırılarda bulunarak küfrettiler, tükürdüler,[247] üzerine
toprak serptiler,[248] kapısına
kan sürdüler.[249]
Hz.
Peygamber’e karşı en çok düşmanlık besleyen ve bazen fiili saldırılarda bulunan
kişilerin başında Ebu Leheb, Hakem b. As, Ukbe b. Ebi Muayt, Adiyy b. Hemra ve
İbn-i Esda el-Hüzeli vardır.[250] Bu
kişiler Hz. Peygamber’in kapısının önüne pislik bırakarak ona eziyet ederlerdi.[251] Hatta
Hz. Peygamber ocağa yemek koyduğunda bile tencerenin içine pislik atarlardı.[252] Ebu
Leheb ve Ukbe b. Ebi Muayt, işkembeden çıkarılan pislikleri alıp Hz.
Peygamber’in kapısına bırakırlardı. Bu yüzden Hz. Peygamber onlara: “Ey
Abdümenafoğulları! Bu nasıl komşuluk?” der sonra attıkları pisliği temizlerdi.[253]
Hz.
Peygamber’e karşı en çok eziyet veren kişi hiç şüphesiz amcası Ebu Leheb’tir.[254] Eşi Ümmü
Cemil’in de kocasından bir farkı yoktu. Birlikte Hz. Peygamber’e karşı
düşmanlık yaparlardı.[255] Ümmü
Cemil, Müslümanları hicveden şiirler söyleyerek Müslümanlarla alay ederdi.[256] Ebu
Leheb’in Hz. Peygamber’e uyguladığı işkencelere örnek vererek konuyu izah
edelim:
Hz.
Peygamber, çarşı-pazar dolaşıp İslam dinini anlatmıştır. Ebu Leheb de Hz.
Peygamber’i sürekli takip etmiş[257] ve
sözlerine itibar edilmemesini söyleyerek onu yalancılıkla suçlamıştır. Bir
yandan da Hz. Peygamber’e karşı fiili saldırılarda bulunmuş[258]
onu taşlamıştır [259] Aldığı
darbelerden dolayı Hz. Peygamber’in kaval kemiği[260]
ve ayakları kan içinde kalmıştır.[261]
Ebu Leheb’in Hz. Peygamber’e karşı davranışlarını örnek alan diğer Mekkeliler de
Hz. Peygamber’e karşı baskı ve zorbalıklarda bulunmuş hatta onların kini o
kadar büyümüş ki, Hz. Peygamber’in kızının başını yarmışlardır.[262]
Ebu
Leheb ile bir olan karısı Ümmü Cemil Hz. Peygamber’in ve ailesinin ayaklarına
batması için[263] geçtiği
yollara diken attı.[264] Hz.
Peygamber, bu eziyetlerden korunmak için kendi evini terk edip başka bir eve
taşınmak zorunda kaldı.264 [265]
Ebu Leheb ve karısı Ümmü Cemil’in bu davranışlarından dolayı da Kur’an da: “Ebu
Leheb’in iki eli kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O,
çok yakında alevli bir ateşte yanacak. Odun taşıyıcı olarak ve boynunda hurma
lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde karısı da onunla beraber ateşe
girecektir.”[266] ayeti
indi.
Ümmü
Cemil kendisi ve kocası hakkında ayet indiği haberini alınca Hz. Peygamber’in
ağzına taşla vuracağını söyledi. Ümmü Cemil, Hz. Ebu Bekir’e: “Ey Ebu Bekir
arkadaşın nerede? Bana gelen habere göre o beni hicvetmiş. Vallahi şayet onu
bulsam elbette işte bu taş ile onun ağzına vururum. O şunu bilsin ki vallahi ben
şair bir kadınım.” dedi.[267]
Ebu
Leheb’in iki oğlu da Hz. Peygamber’in kızlarıyla evliydi. Ebu Leheb, oğullarına
Hz. Peygamber’in iki kızını boşaması için ısrar etti. Oğulları da babalarının
dediklerini yaptı.[268] Ayrıca
Hz. Peygamber’in evine gidip İslam dinini kabul etmediğini söyleyerek üzerine
yürüdü,[269] yüzüne
tükürdü.[270] Bu da
yetmez gibi Hz. Peygamber’e saldırıp gömleğini yırttı.[271]
Hz.
Peygamber’e karşı eziyet edenlerden biri olan Ebu Cehil[272]
Mekke’ye gelen tüccar ve hacıların Hz. Peygamber’le görüşmesine engel olmak
için elinden geleni yapmıştır. Hz. Peygamber’e karşı hakaret etmekten ve iftira
atmaktan geri kalmamıştır.[273] Ebu
Cehil’in Hz. Peygamber’e yapmış olduğu işkenceyi bir alıntıyla anlatmak
istiyoruz:
Resulullah
(salla'llâhü aleyhi ve sellem), Makam-ı İbrahim’in yanında namaz kılarken, Ebu
Cehil yanında oturan arkadaşlarına, “Kim gidip filancalardan, bize (doğum
yapmış) devenin eşini getirecek?” dedi. İçlerinden biri kalktı, gitti ve (doğum
yapmış) bir deve eşi getirdi. Ona, “Muhammed’i secde ederken gördüğün zaman,
onu, iki kürek kemiği arasına koy!” dediler. Adam, Resulullah secdeye vardığı
zaman, deve eşini iki kürek kemiğinin arasına koydu. O, secdesini bitirinceye
kadar yerinden kımıldamadı. O sırada küçük bir kız çocuğu olan Fatıma yetişti,
onu aldı. Resulullah’ın sırtını silmeye başladı. Sonra, Müşriklere doğru
yönelip onlara hakaretvari sözler söyledi. Onlar kendilerinden geçercesine
kahkaha ile güldüler. Hz. Resulullah namazını bitirdi. Kâbe’ye doğru yönelerek
ellerini kaldırdı ve onlara şöyle beddua etti: “Allah’ım! Amr b. Hişam’ı, Utbe
b. Rebi’a’yı, Şeybe b. Rebi’a’yı, el-Velid b. Utbe’yi, Umare b. el-Velid’i,
Ümeyye b. Halefi ve Ukbe b. Ebu Mu’ayt’ı sana havale ediyorum.”[274]
Hz.
Peygamber, Ebu Cehil’e: “Vallahi (bu yaptıklarına) bir son verirsin ya da Allah
sana çarpan büyük bir musibeti başına mutlaka indirecektir.” dedi. Hz.
Peygamber, Ebü’l-Bahteri’ye başından geçen olayları anlattı. Bunun üzerine Ebu
Cehil’in yanına gitti ve onu kırbacıyla dövdü.[275]
Ebu
Cehil tarafından Hz. Peygamber’e uygulanan işkence neticesinde onun nefesi
kesilmiştir. Hz. Peygamber bu tür işkencelerle neredeyse her gün
karşılaşmıştır. Ebu Cehil, Hz. Peygamber’in Kâbe’de ibadet etmesini de
yasaklamıştır.[276] Kâbe’de
Ümeyye b. Halef, Ebu Cehil ve Ukbe b. Ebi Muayt bir olup Hz. Peygamber’e ve Hz.
Ebu Bekir’e saldırmışlardır.[277] Hz. Ebu
Bekir, Hz. Peygamber’i korumak istemiş[278]
fakat onun da başı yarılmış saçları[279]
ve sakalı yolunmuştur. Hz. Ebu Bekir’in sakalları o kadar şiddetli çekilmiştir
ki diplerinden kan gelmiştir.[280] [281] İşte bu
hadise Mekkelilerin 281 uyguladığı baskıyı ve zorbalıkları anlatmaktadır.
Hz.
Peygamber’e karşı en büyük düşmanlık Hicr denilen yerde yapılmıştır. Hz.
Peygamber, Kâbe’yi tavaf ederken Mekkelilerin kendisi hakkında konuşmalarından
rahatsız olduğu için oradan uzaklaşmıştır. Hz. Peygamber, ikinci kez tavaf
ettiğinde yine Mekkelilerin sataşmalarına aldırmadan oradan uzaklaşmıştır.
Fakat üçüncü kez aynı muhabbetin devam etmesi üzerine Hz. Peygamber: “Beni
dinleyiniz, Ey Kureyş cemaati! Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim
ki ben size boğazlama (kurbanlık) getirdim.” dedi. Bunun üzerine Mekkeliler
oradan dağılmıştır. Fakat Mekkeliler ertesi gün yine aynı şekilde Hicr denilen
yerde toplanmışlar ve Hz. Peygamber’in geldiğini görünce çevresini kuşatıp
yakasından tutmuşlardır. Hz. Ebu Bekir de: “Rabbim Allah diyen bir adamı
öldürecek misiniz?” dedi. Hz. Ebu Bekir’in bu sözünden dolayı oradan
uzaklaşmışlardır.[282]
Hz.
Peygamber’e işkence uygulayan bir diğer Mekkeli Ukbe b. Ebi Muayt’dır. Ukbe,
Hz. Peygamber secdede iken cübbesini onun boğazına dolayıp boğmak istemiştir.
Ukbe’nin bu eziyetinden dolayı Hz. Peygamber yere düşmüş hatta orada bulunanlar
Hz. Peygamber’in öldüğünü düşünmüşlerdir.[283]
Yine bir gün Ukbe b. Ebi Muayt, Hz. Peygamber’in yüzüne tükürmüştür.[284]
Ebu
Süfyan ve Amr b. As, Hz. Peygamber’i hicveden şiirler söylerlerdi.[285] Amr b.
As’ın Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karşı tavrı oldukça sertti.[286] Abdullah
b. Ebi Ümeyye de Hz. Peygamber’e düşmanlık besleyenler ve eziyet edenler
arasındadır.[287] Hüveyris
b. Nukayz da eziyet eden müşriklerden idi. Hz. Fatıma ve Ümmü Gülsüm’ün bindiği
deveyi dürtmesi sonucunda ikisinin de yere düşmelerine neden oldu. Bu müşrik
Hz. Ali tarafından öldürüldü.[288] Yine
Hübeyre b. Ebi Vehb de İslam dinine karşıydı ve Hz. Peygamber’e eziyet
verenlerdendi.[289]
Hz.
Peygamber, Amir b. Sa’saa kabilesini İslam’a davet etmiştir. Bu kabileler, Hz.
Peygamber’e en çok eziyet veren kabile olmuştur. Hz. Peygamber’e karşı
taşkınlıkta bulunmuşlar ve onu taşlamışlardır.[290]
Hicret
için Müslümanlar yola çıktığında Hz. Peygamber, Hz. Ali, Hz. Ebu Bekir Mekke’de
kaldılar. Mekkeliler, Hz. Peygamber’in kaçıp gitmesinden endişelendikleri için
bir an önce Daru’n-Nedve’de toplandılar ve Hz. Peygamber’i ortadan kaldırmak
için plan kurdular.[291]
Mekke’nin önde gelenleri Hz. Peygamber’in zincirlenerek hapsedilmesini ve
açlıktan ölmesini istediler. Bazıları ise Hz. Peygamber’in sürgün edilmesini
istedi; ancak bu teklif pek olumlu karşılanmadı. Çünkü Hz. Peygamber, gittiği
yerde İslam dinini anlatmaya devam edecek ve bir gün güçlenip kendilerine savaş
açabilme ihtimalinin yüksek olduğunu düşündükleri için bu fikre sıcak
bakmadılar.[292]
Ebu
Cehil, her kabileden bir genç seçip o gençler tarafından Hz. Peygamber’i
öldürme teklifinde bulundu. Böylece her kabileden soylu biri seçildiği için
Haşimoğulları kan talebinde bulunamayacaktı. Ebu Cehil’in teklifi Mekkeliler
tarafından kabul gördü. Cebrail, Hz. Peygamber’in yatağında yatmamasını
emretti. Hz. Peygamber yatağında Hz. Ali’nin yatmasını istedi. Hz. Peygamber’in
yatağını gözleyen Mekkeliler, Hz. Peygamber’e ait olan bürdeyi görünce sabaha
kadar kapıda beklediler. Hz. Ali’nin kalktığını görünce öfkelenerek Hz. Ali’yi
dövdüler. Mescid-i Haram’a götürüp orada hapsettiler.[293]
Mekkeliler, Hz. Ebu Bekir’in evine yöneldiler. Kapıyı açan Esma babasının
yerini bilmediğini söylese de Mekkeliler buna inanmadı. Ebu Cehil ya da başka
biri Esma’ya tokat atmıştır.[294] Öyle
şiddetli vurdu ki kulağındaki küpeler yere düşmüştür.[295]
Mekkeliler Hz. Peygamber’in bulunması için ödül olarak 100 deve vereceklerini
söylediler.[296] Hiç
şüphesiz ki Müslümanlar arasında Mekkelilerin aşağılamalarına, küfürlerine ve
işkencelerine en çok maruz kalan kişi Hz. Peygamber olmuştur.[297] [298] [299] Hz.
Peygamber aslında şu sözleriyle bize her şeyi anlatmaktadır:
Allah
yolunda hiç kimsenin görmediği eziyetler gördüm. Allah yolunda hiç kimsenin
korkmadığı kadar korkutuldum. Üzerimizden otuz gün otuz gece geçtiği halde ben
ve Bilal’in ciğer sahibi canlı birinin yiyebileceği bir şeyi yoktu. Ancak 298
Bilal in koltuk atında gizlenen yiyecekler
hariç.
Bilal
b. Rabah
Bilal
b. Rabah, Ümeyye b. Halefe köle olarak satılmıştır. Fakat Müslüman olduktan
sonra Ümeyye tarafından türlü işkencelere maruz kalmıştır. Bilal, Mekke’de
sıcaklığın en yüksek olduğu anda kızgın kumlara yatırılmış ve üzerine büyükçe
bir kaya 299 parçası konulmuştur. İslam dininden dönene kadar da bu halde
kalması emredilmiştir.
Sıcaklığın
bir hayli yüksek olmasından dolayı neredeyse taşların üzerine et konulsa
pişebilecek bir durumdaydı.[300]
Bilal’in
boynuna ip bağlanmış ve Mekkeli çocuklar tarafından sokak sokak sürüklenmiştir.[301] Bazen de
dikenler üzerinde sürüklenerek işkence edilmiştir. Bu gibi işkencelerden dolayı
vücudu paramparça olan[302] Bilal
dayanamayıp bayıldığı da olmuştur.[303]
Ancak yapılan işkencelere rağmen o, dininden vazgeçmemiş: “Allah bir, Allah
bir” demeye devam etmiştir.[304] Ümeyye,
onun bu tutumuna öfkelenmiş ve işkence etmeye devam etmiştir.[305]
Ümeyye,
Bilal’e karşı zalimce işkence uygulamakla beraber[306]
Bilal’in ailesinden bazı kişiler de ona işkence uygulamıştır. Bilal’in el ve
ayaklarını bağlayıp taşlamışlardır.[307]
Bilal, işkencelerden Hz. Ebu Bekir tarafından satın alınarak kurtulmuş sonra da
azat edilmiştir.[308]
Ammar
b. Yasir
Ammar
b. Yasir, Müslüman olduğu için işkenceye maruz kalmıştır.[309]
Ammar b. Yasir’e demirden bir gömlek giydirilmiş, güneşin altında bekletilmiş
ve bu işkence sonucunda adeta onun ilikleri erimiştir.[310]
Ayrıca güneşte ısınmış taşlar üzerinde işkenceye maruz kalmıştır.[311] Ammar’a
yapılan işkenceler gün geçtikçe artmıştır. Onu yakalayıp suya batırmışlar,[312] ateşle
dağlamışlardır.[313] Bazen
üzerine büyük bir taş koyup bekletmişler bazen de dövmüşlerdir.[314] [315]Ammar b.
Yasir, yapılan işkencelerden dolayı şuurunu kaybetmek üzereydi.
Mekkelilerin
yaptığı akıl almaz işkencelerden kendisini kurtarmak için mecburen onların
istediklerini yapmak zorunda kaldı. Böylece Ammar işkenceden kurtuldu.[316] Hz.
Peygamber, Ammar b. Yasir’in Mekkelilerin dediklerini yapmak zorunda kaldığı
için: “Aynı şeyi tekrar yaparlarsa, yine önceden söylediğin gibi söyle” dedi.[317] Bunun
üzerine “Gönlü iman ile dolu olduğu halde zor altında olan kimse müstesna
inandıktan sonra Allah’ı inkâr edip gönlünü kâfirliğe açanlara Allah katında
bir gazap vardır. Büyük azap da onlar içindir.”[318]
ayet indi. Suheyb, Amir b. Füheyre ve diğer Müslümanların durumu da Ammar ile
aynıydı.[319]
Ammar’ın
Müslüman olan ailesi de Mekkeliler tarafından işkence görmüştür. Bunun üzerine
Hz. Peygamber: “Sabır ey Yasir ailesi! Gideceğiniz yer cennettir” diyerek
onları teselli etmiştir.[320]
Habbab
b. Eret
Mekkeliler
tarafından işkenceye maruz kalan bir diğer Müslüman Habbab b. Eret’dir.[321] Habbab’a
işkence uygulayan kişi Utbe b. Ebi Vakkas’dır.[322]
Habbab kızgın kumların üzerine sırtı yere gelecek şekilde yatırıldı. Adamın
biri ayağıyla onun göğsüne iyice bastırdı.[323]
Sırtının suyu yok olana kadar bu işkenceye devam ettiler.[324]
Yine bir gün Habbab’ın başını kızgın kuma batırdılar,[325]
üstüne çakıl taşları ile inek derisi attılar. Mekkelilerin uyguladığı
işkencelerin izleri Habbab’ın sırtında yıllarca kaldı.[326]
Habbab’ın
Müslüman olduğunu duyan efendisi demiri iyice kızdırdıktan sonra onun başına
bastırmıştır.[327] Karnı da
demirle yedi defa dağlanmıştır.[328] Habbab,
Hz. Peygamber’in yanına gelmiş ve başına gelen bu olaylardan dolayı şikâyetçi
olmuştur. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
Sizden
önceki zamanlarda bir adamın bedeni demir taraklarla taranır, tarak et ve sinirleri
geçerek kemiğe dayanırdı; baltalarla parçalanırlardı, ama yine de bu (işkence)
onları dinlerinden döndürmezdi. Siz acele ediyorsunuz. Vallahi bu iş devam edip
gidecek. dedi.[329]
Halid
b. Said
Halid
b. Said Müslüman olduktan sonra azarlanmış, hakarete maruz kalmıştır. Babası
onun başına sopayla vurmuş,[330] üç defa
kafasını suya sokmuş[331] ve onu
332 hapsetmiştir. Halid, Mekke nin sıcak günlerinde üç gün susuz kalmıştır.
Süheyb
b. Sinan
Müslüman
olduğu için Mekkelilerden işkence gören bir diğer Müslüman Süheyb b. Sinan’dır.331
[332] [333] Süheyb
ve arkadaşları otururken yanlarından geçen Mekkelilerin: “Şu aşağılık insanlara
bakın! Allah’ın aramızdan seçip de lütufta bulunduğu kimseler bunlar mı?”[334] diyerek
onlarla alay etmesi üzerine Süheyb: “Biz Allah’ın nebisinin arkadaşlarıyız. Biz
ona iman ettik; siz onu inkâr ettiniz. Biz onu tasdik ettik siz onu
yalanladınız. Müslüman olan zelil olmaz müşrik olan aziz olmaz.” diyerek cevap
vermiştir. Bu cevap karşısında müşrikler Süheyb’i ve yanındakileri şuurunu
kaybedene kadar[335] dövmüşlerdir.
Bir yandan da Mekkeliler şöyle demeye devam etmişlerdir: “Allah’ın aramızdan
seçip lütufta bulunduğu kişiler sizler misiniz?”[336]
diyerek onları küçümsemişlerdir.[337]
Süheyb, Mekkeliler tarafından hapsedilmiş[338]
[339] ve
mallarını alma 339 karşılığında serbest bırakılmıştır.
Amir b.
Füheyre
Amir
b. Füheyre, Müslüman olduğu için işkenceye maruz kalmış[340]
fakat dininden vazgeçmemiştir.[341] Hz. Ebu
Bekir tarafından satın alınarak kurtulmuştur.[342]
Amir b. Füheyre, Bi’ru Maune de Cebbar b. Seleme’nin attığı mızrakla ölmüştür.[343]
Ebu
Fükeyhe
Ebu
Fükeyhe, Müslüman olduğu için Mekkelilerden işkence görmüştür. Sıcaklığın en
yüksek olduğu vakit demir bir pranga giydirilmiş, toprağa yüz üstü
yatırılmıştır.[344] Bazen de
onun üzerine büyük bir kaya koymuşlardır.[345]
Şuurunu kaybedene kadar işkenceye maruz kalmıştır.[346]
Susuzluktan halsiz kaldığı için dili dışarıya sarkmıştır.[347]
Ümeyye b. Halef, Ebu Fükeyhe’nin ayağına ip bağlayıp kızgın kumlar üzerinde
sürüklenmesini emretmiştir. Ümeyye b. Halef, oradan geçen domuzlan böceğini
göstererek: “Bu senin Rabbin değil mi? dedi. Fükeyhe ise: “Beni, seni ve bu
domuzlan böceğini yaratan Allah benim Rabbim’dir.” diye karşılık verince Ümeyye
daha sinirlenmiş ve onun boğazını sıkarak onu boğmaya çalışmıştır. Übey b.
Halef, Ebu Fükeyhe’ye karşı yapılan işkencenin artırılmasını istemiştir.
İşkenceler neticesinde Ebu Fükeyhe’nin öldüğü düşünülerek bırakılmıştır. Hz.
Ebu Bekir tarafından satın alınarak Mekkelilerin işkencesinden kurtulmuştur.[348]
Lübeyne
Ömer
b. Hattab Müslüman olmadan önce Beni Müemmil b. Habib’in cariyesine işkence
uygulamıştır.[349] Ömer,
sadece yorulduğu vakit işkenceye ara vermiştir.350 O, cariyenin önce
boğazını sıkmış sonra da öldüğünü zannederek bırakmıştır.351 Cariye,
352
Hz. Ebu Bekir tarafından satın alınarak
işkenceden kurtulmuştur.
Zinnire
Zinnire,
Müslüman olduğu için eziyet görmüş, gördüğü eziyetler neticesinde gözü kör
olmuştur.353 Gözleri kör olana kadar Zinnire’ye işkence eden kişinin
Ebu Cehil olduğunu söyleyenler de vardır.354 Ömer b. Hattab’ın da
Zinnire’ye karşı işkence yaptığı bilgisi kaynaklarda yazmaktadır.355
Zinnire İslam dışında başka dini kabul etmemiş,356 357
Hz. Ebu Bekir tarafından satın alınarak
kurtulmuştur.
Nehdiye
Mekkelilerden
işkence gören bir diğer zayıf Müslüman Nehdiye’dir.[350]
Müslüman olunca efendisi ona: “Seni dinden çıkaran biri gelip seni (satın
alarak) azat edinceye kadar vallahi bu işkenceye son vermem!” dedi.[351] Hz. Ebu
Bekir tarafından satın alınarak işkencelerden kurtuldu.[352]
Ümmü
Ubeys
Ümmü
Ubeys, Müslüman olduğu için[353] Esved b.
Abd Yeğus tarafından işkenceye maruz kalmıştır. Hz. Ebu Bekir tarafından satın
alınarak işkencelerden kurtulmuştur.[354]
Sümeyye
ve Yasir
Ammar
b. Yasir’in annesi ve babası da Müslüman olmuştur. Bu yüzden Ammar’ın annesi
Sümeyye işkenceye maruz kalmıştır.[355]
Sümeyye’nin sarf ettiği sözlerden dolayı Ebu Cehil elindeki oku onun karnına
saplayıp Sümeyye’yi öldürmüştür. Böylece Sümeyye, İslam tarihinde şehit edilen
ilk kadın olmuştur.[356] Sümeyye’yi
öldüren kişinin Ebu Cehil değil de Mahzumoğullarından Muğire isminde biri
olduğu da söylenir.[357]
Ammar’ın
babası Yasir de kızgın taşlar üzerinde işkence görmüştür.[358]
Yasir bu işkenceler sonucu şehit edilmiştir.[359]
Neticede İslam dininden başka bir dini kabul etmedikleri için Ammar’ın anne ve
babası öldürülmüştür.[360]
Mus’ab
b. Umeyr
İslam
dinine girdikten sonra büyük sıkıntılar yaşayan Mus’ab b. Umeyr, Mekke’nin en
varlıklı genciydi ve en yeni en güzel elbiseler giyerdi.[361]
Mus’ab, Müslüman olduğunu annesinden ve kabilesinden saklamak zorunda kaldı.
Osman b. Talha, Mus’ab’ı namaz kılarken görünce hemen annesine ve kabilesine
söyledi.369 [362] Mus’ab’ın
Müslüman olduğunu öğrenen ailesi ekonomik desteklerini çekerek onu açlık ve
sefalet ile terbiye etmeye çalıştı. O, günlerce aç kaldı, üstüne giyecek
kıyafet bulamadı. Ailesi onun İslam dininden vazgeçeceğini düşünse de Mus’ab
İslam dinine sıkıca sarıldı.[363] Sıcaktan
derisi yılan derisi gibi kurudu.[364]
Habeşistan’a hicrete kadar ailesi tarafından hapsedildi.[365]
Guzeyye
Guzeyye,
Müslüman olduktan sonra sürgün edilmiştir. Kervan sahipleri Guzeyye’ye karşı
çok acımasız davranmış; kadını eyeri olmayan bir devenin üzerine bağlamışlar,
aç-susuz bir şekilde yola çıkarmışlardır. Sonra da onu yere indirip güneşin
altında yürütmüşlerdir.[366] Guzeyye,
açlıktan ve yorgunluktan yarı ölü bir vaziyette olduğunu söylemiştir.[367]
Ebu Zer
Ebu
Zer, Kâbe’nin avlusunda yoksul bir adam görmüştür. Adamın Müslüman olduğunu
düşünerek ona Hz. Peygamber’in yerini sormuştur. Bu soru üzerine adam Ebu
Zer’in Müslüman olduğunu haykırınca orada bulunanlar onu feci bir şekilde
dövmüştür. Ebu Zer şu sözlerle başına gelen bu olayı özetlemektedir: “Kendime
geldiğimde sanki (yaralarımdan akan kanlarla) kırmızıya boyanmış bir puta
dönmüştüm.”[368] [369]
Ebu
Zer, Müslüman olduğunu açıkladığı zaman da Mekkeliler tarafından dayak
yemiştir. Abbas b. Abdülmuttalib sayesinde eziyetten kurtulmuştur. Ebu Zer
ikinci gün de Mekkelilere Müslüman olduğunu söyleyince yine dayak yemiştir.
Abbas sayesinde kurtulmuştur.
Sa’d b.
Ebi Vakkas
Sa’d
b. Ebi Vakkas, Müslüman olduğu için annesi tarafından eziyete maruz kalmıştır.[370] Sa’d’ın
annesi İslam dininde anne babaya asi davranılmayacağım çok iyi bildiği için bu
durumu kullanarak oğlunun İslam dininden dönene kadar bir şey yiyip
içmeyeceğine dair yemin etmiştir.[371]
“Ey
İnsanoğlu! Ana baba, seni körü körüne bana ortak koşman için zorlasalar da
onlara itaat etme, dünya işlerinde onlarla güzel geçin, bana yönelen kimsenin
yoluna uy, sonunda dönüşünüz banadır. O zaman yaptıklarınızı size bildiririm.[372] Başka
bir ayette: “Biz insana ebeveynine iyi muamele etmesini tavsiye ettik. Eğer
onlar bilmediğin bir şeyi bana şirk koşman için uğraşırlarsa onlara itaat
etme.”[373] Sa’d b.
Ebi Vakkas bu ayetlerin inmesiyle İslam dininden vazgeçmemiştir.[374]
Zübeyr
b. Avvam
Zübeyr
b. Avvam İslam dinini kabul ettiği için amcası tarafından bir hasıra sarılmış[375] tavana
asılmıştır. Amcası onun altına ateş yakarak onu dumana maruz bırakmıştır.[376] Zübeyr
bu işkenceye birkaç defa maruz kalmıştır.[377]
Hz. Ebu
Bekir
Hz.
Ebu Bekir’in Müslüman olduğu öğrenilince Talha b. Ubeydullah ile beraber bir
ipe bağlandı.[378] Hz. Ebu
Bekir her fırsatta İslam dinini anlatmak istese de bu durum Mekkelilerin hoşuna
gitmedi. İslam’ı anlatma çabalarından dolayı Mekkeliler onu ayaklarının altına
alıp çiğnediler. Yüzüne vürudular,[379]
saçlarını yoldular.[380] Hz. Ebu
Bekir’in karnına çıkıp onu yumrukladılar. Yediği dayaktan dolayı yüzü tanımaz
bir hale geldi. Teymoğullarının gelmesiyle Hz. Ebu Bekir’i bırakıp oradan
ayrıldılar.[381] Ayrıca
Hz. Ebu Bekir, işkence gören Bilal, Amir b. Füheyre, Zinnire, Nehdiye ve Ümmü
Ubeys’i azat ederek Mekkelilerin zulmünden kurtardı.[382]
Hz.
Osman
Hz.
Osman, İslam dinine girince amcası Hakem b. As tarafından işkenceye maruz
kalmıştır. Amcası Hz. Osman’ı yakalamış bir direğe bağlamış[383]
ve karanlık odaya hapsetmiştir.[384] Hz.
Osman İslam dininden dönen kadar da bu vaziyette kalacağını söylemiştir. Fakat
Hz. Osman’ın kararlı olduğunu anlayan Hakem onu serbest bırakmıştır.[385]
Abdullah
b. Süheyl
Abdullah
b. Süheyl’in Müslüman olduğunu öğrenen babası onu bağladı ve dininden dönmesi
için baskı ona yaptı.[386]
Abdullah
b. Mesud
Müslümanlar,
Kur’an’ın açıktan okunması için içlerinden birini seçmek istediler. Abdullah b.
Mesud hemen öne atıldı fakat asabiyet bakımından zayıf olduğu için pek taraftar
olmadılar. Çünkü Arap toplumunda asabiyeti güçlü olan birine Mekkeliler pek
zarar veremezdi. Bunu bildikleri içinde Abdullah’ı görevlendirmekle tereddüt
ettiler. Fakat bütün uyarılara rağmen Allah’ın kendisini koruyacağı inancı tam
olan Abdullah b. Mesud, Kur’an’ı yüksek sesle okumaya başlayınca Mekkeliler
etrafına toplandı. Söylenen şeylerin ne olduğunu merak eden Mekkeliler İslam
dinini anlatan bir şey olduğunu fark ettiler. Hemen Abdullah’a saldırarak onun
yüzüne vurdular. Yüzüne gelen darbelere aldırış etmeden Kur’an’ı okumaya devam
eden Abdullah, arkadaşlarının yanına yaralı bir vaziyette gitti. Ertesi günde
Kur’an’ı okumak istedi fakat bu sefer izin vermediler. Sonuç olarak Mekke’de
Hz. Peygamber’den sonra Kur’an’ı açıktan okuyan kişi Abdullah b. Mesud oldu.[387]
Ebu
Ubeyde b. Cerrah
Ebu
Ubeyde, Müslüman olduktan sonra babası ve Mekkeliler tarafından işkenceye maruz
kalmıştır.[388]
Allah’a
ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri
yahut kendi soy sopları olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşman olan
kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah onların kalplerine iman
yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklenmiştir. Onları içlerinden
ırmaklar akan ve içlerinde ebedi kalacakları cennetlere sokacaktır. Allah
onlardan razı olmuş, onlara da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın
tarafında olanlardır. İyi bilin ki, Allah’ın tarafında olanlar kurtuluşa
erenlerin ta kendileridir.[389]
Şuca’
b. Vehb
Şuca’
b. Vehb, hicrete kadar Mekkelilerin uyguladığı bütün eziyetlere katlanmak
zorunda kalmıştır.[390]
Amir b.
Ebi Vakkas
Amir
b. Ebi Vakkas, Müslüman olduğu için annesi tarafından işkenceye maruz
kalmıştır. Annesi, oğlunun İslam dininden dönen kadar güneşin altında aç susuz
bekleyeceğine dair yemin etmiştir.[391]
Müslüman
oldukları için aileleri tarafından eziyet görenler de vardı.[392] Müslümanlardan
bazıları gördükleri işkenceler neticesinde şuurlarını kaybettiler.[393] Bazıları
ise her türlü işkencelere katlandı ve İslam dininde sebat gösterdi.[394]
Mekkelilerin
akıl almaz işkencelerinden kurtulmak isteyen bazı Müslümanlar, mecburen onların
dediklerini yaptı.[395]
İKİNCİ BÖLÜM MEDİNE DÖNEMİ
Mekkeliler
Medine’de yaşayan Müslüman olmamış Evs ve Hazrec kabilelerine şu mektubu
yazdılar:
Şurası
Muhakkak ki: Siz bizim bir vatandaşımıza kendinize sığınma hakkı tanıdınız.
Allah’a yemin ediyoruz ki: Onu ya öldürürsünüz, ya da (memleketinizden)
çıkartırsınız. Aksi takdir de hepimiz birden sizin üzerinize yürür, nihayet
sizi ölüm yerlerinde öldürür. Kadınlarınızı (kendimize) helal kılarız. Mealinde
bir mektup yazmışlardır. Bu (mektup) Abdullah b. Übey ile yanındaki
putperestler ulaşınca Peygamber (s.a.)’le savaşmak üzere bir araya geldiler.
Kureyş’in Abdullah’a mektup göndermesi haberi Peygamber (s.a)’e erince, (gidip)
Abdullah ile onun etrafında bulunan putperestlerin yanına vardı ve: Kureyş'in
tehdidi size son derece tesir etti. (Kureyş'in bu tehdidiyle) size vereceği zarar
(sizin bizimle harbe kalkışmak suretiyle) kendinize vermek istediğiniz zarardan
daha fazla değildir. (Çünkü siz kendi öz) oğullarınız ve kardeşlerinizle
savaşmak istiyorsunuz. dedi. Peygamber’den (s.a) bunu duyunca dağıldılar.[396]
BEDİR
SAVAŞI
Hicret
sonrası Mekkelilerin Müslümanlara yaptığı baskılar artarak devam etti ve savaş
boyutuna taşındı.[397]
“Kendileriyle savaşılanlara (müminlere) zulme uğramış olmaları sebebiyle (savaş
konusunda) izin verildi. Şüphe yok ki Allah, onlara yardıma mutlak surette
Kadir’dir.”[398] ayeti
indi.
Bedir
savaşında Hz. Ali, Hz. Hamza ve Ubeyde b. Haris mübareze yani teke tek vuruşmak
için hazırlanmışlardır.[399] Bu
mübareze de Ubeyde ile Utbe b. Rebia, Hz. Hamza ile Şeybe b. Rebia, Hz. Ali ile
Velid b. Utbe karşılıklı yerlerini almıştır.[400]
Mübarezeler neticesinde Ubeyde ile Utbe birbirine karşı kılıç darbeleri
indirmiştir. Hz. Hamza ve Hz. Ali, Utbe’yi hemen öldürmüştür.[401] Şeybe de
Ubeyde’nin ayağını kesmiş,[402] bunun
üzerine Hz. Hamza, Şeybe’yi; Hz. Ali’de Velid’i öldürmüştür.[403]
Zübeyr
b. Avvam mızrağını Ubeyde b. Sa’id’in gözüne attı sonra da o, yere düşünce
ayağıyla mızrağa iyice bastırdı. Böylece Ubeyde’nin gözü çıktı[404] hatta
Zübeyr’in uyguladığı güçten dolayı mızrağın ucu da eğildi.[405]
Hz.
Hamza ile Esved b. Ebi’l-Esed havuzun kenarında birbirleriyle mücadele ederken
Hz. Hamza fırsat bulduğu anda Esved’in bacağını baldırının yarısına kadar
kesti. Aldığı darbeden sonra Esved, sürünerek havuzun içine atladı.[406]
Arkadaşlarının yanına gitmek istese de[407]
Hz. Hamza onun peşini bırakmadı ve onu havuzda öldürdü.[408]
Daha
önce bahsettiğimiz gibi Ümeyye b. Halef, Müslüman olan Bilal’e insanlık dışı
işkenceler uyguladı. Bilal, savaşta kendisine işkence eden Ümeyye b. Halef ile
karşılaşınca onu öldüreceğini haykırdı.[409]
Ümeyye, sırtüstü yatırıldı ve Hubab b. Münzir tarafından burnu kesildi.[410]
Kılıcıyla Ümeyye’nin kasığını kesen Hubab,[411]
Hubeyb b. Yesaf ile birlikte ölene kadar ona vurdular. Mücadele esnasında
Ümeyye, Hubeyb’in kolunu kesti.[412] Hubeyb,
Ümeyye’nin öldürüldüğünü şöyle anlatır:
Ben
boyun kısmından yukarıya vuruyordum. Boynunu kesiyordum; nihayet yakasına kadar
ulaşıyordum ve ‘Al sana; ben İbn Yesafım’ diyordum. Sonra silahını aldım; zırhı
da parçalanmıştı. Bu kez Ali b. Ümeyye geldi. El- Hubab ona yöneldi ve ayağını
kesti. Ali b. Ümeyye acısından öyle bir bağırdı ki böyle bir bağırma asla
duyulmuş değildi. Sonra Ammar onunla karşılaştı ve onu öldürdü.” Deniliyor ki:
Ammar el-Hubab’ın darbesinden önce Ali ile karşılaşmış; karşılıklı birkaç darbe
vuruşmuşlardı. Sonra Ammar onu öldürmüştü. Birinci görüş yani ayağı kesildikten
sonra Ammar’ın onu öldürmüş olması bize göre daha doğrudur.
Kuşkusuz
Ümeyye’nin öldürülmesi konusunda bundan başka haberler de işittik.[413]
Ümeyye
b. Halefin öldürülmesi ile ilgili diğer bir rivayet ise; Mu’az b. Rifa’a ve
Ümeyye birbirleriyle kıyasıya mücadele etmiştir. Mu’az, Ümeyye’nin koltuk
altına kılıcı sapladıktan sonra sürekli ona darbe vurmuştur. Öyle ki böbreğinin
yağları kılıca bulaşmıştır.[414]
Ebu
Dücane, Kureyşli olan Asım b. Ebi Avf ile mücadele etti ve onu sonunda öldürdü.
Ebu Dücane adamın eşyalarını almak istedi fakat Hz. Ömer buna izin vermedi.
Ansızın Ma’bed b. Vehb, Ebu Dücane’ye hamlede bulundu. Bunun üzerine Ebu Dücane
423 de adama saldırdı ve onu kesti.
Savaşta,
Hz. Ali kılıcını Nevfel b. Huveylid’in önce göğsüne sonra da baldırına
saplamıştır. Hz. Ali, düşmanının zırhını parça parça ederek onu öldürmüştür.[415] [416] Hibban
b. Arika tarafından atılan ok Harise b. Süraka’nın boğazına saplanmıştır.[417] Savaşta
Rifa’a b. Rafi’nin de gözü çıkmıştır.[418]
Havvat b. Cübey, kafasına taş geldiği için yaralanmıştır.[419]
Zübeyr b. Avvam, büyük yaralar almıştır.[420]
Bedir
Savaşı baba ile oğulları karşı karşıya getirmiştir. Örneğin; Abdullah b.
Süheyl, İslam dinine girmiş fakat babasından baskı gördüğü için Müslüman
olduğunu gizlemek zorunda kalmıştır. Abdullah b. Süheyl ve babası Süheyl b. Amr
Mekkelilerin yanında yer almış, fakat savaş başladığında Abdullah b. Süheyl
Müslümanların safına geçmiştir. Bu duruma babası çok öfkelenmiştir.[421] Yine Hz.
Ebu Bekir, Müslüman olduğunda ailesi de İslam dinini kabul etmiştir. Fakat Hz.
Ebu Bekir’in oğlu Abdurrahman b. Ebi Bekir, Müslüman olmayı kabul etmediği gibi
savaşta Mekkelilerin yanında yer almıştır. Hz. Ebu Bekir, oğlu ile savaşmak
istemiş fakat Hz. Peygamber buna izin vermemiştir.[422]
Ebu Ubeyde de babasının acımasızca davranışlarından dolayı savaşta onu
öldürmüştür.[423]
Savaşta
Mekkeliler, Ebu Cehil’i koruyup kollamışlar ve kimsenin onun yanına
yaklaşmasına izin vermemişlerdir. Mu’az b. Amr, Ebu Cehil’i sürekli takip etmiş
bir fırsatını bulduğu anda ona saldırıp baldırının yarısını kesmiştir.[424] Ebu
Cehil, aldığı darbeden dolayı yere yuvarlanmıştır.[425]
Mu’az b. Amr, onu hareketsiz bırakana kadar vurmuş, can çekişirken de
bırakmıştır.[426] Ebu
Cehil’in oğlu İkrime babasını o halde görünce; Mu’az‘ın kolunu kesmiş ve kolu
derisine ilişmiş bir vaziyette o, savaşa devam etmiştir. Çok acı vermeye
başlayınca ayağıyla basarak elini kopartmış yere atmıştır.[427]
Savaşın
sonunda Hz. Peygamber, Ebu Cehil’in cesedinin bulunmasını istedi.[428] Ebu
Cehil’i bulduklarında ayağı kopmuş bir haldeydi.[429]
İbn Mesud, Ebu Cehil’i can verirken görünce omzuna ayağıyla basıp[430] sakalını
çekti[431] sonra da
başını son darbeyi indirdi.[432]
Üzerindeki ve yanındaki eşyalarını da aldı.[433]
İbn Mesud, Ebu Cehil’in başını taşıyamadığı için kulağını deldikten sonra ip
geçirdi ve onu sürükledi.[434] Kafasını
getirip Hz. Peygamber’in önüne attı.[435]
Savaş
sonucunda Hz. Peygamber, Mekkelilerin cesetlerinin Kuleyb Kuyusuna atılmasını
emretmiştir. Kuyunun içi kumla doldurulmuş ve Ümeyye b. Halef dışındaki bütün
cesetler kuyuya atılmıştır. Ümeyye şişman birisi olduğu için[436] cesedi,
şişmiş ve zırhı etle dolmuştur.[437] Kuyuya
atmak için onu zırhından çıkarmak isteseler de cesedi parçalanarak[438] etleri
dökülmüştür.[439] [440] Bundan
dolayı cesedin üzerine toprak ve taş atıp kapatmışlardır.
Hz.
Peygamber, savaş sonunda esir alınan Ukbe b. Ebi Muayt, Nadr b. Haris, Mut’im
b. Adi’nin öldürülmesini emrettiği şeklinde aktarımlar vardır.[441] Ukbe b.
Ebi Muayt idam edilerek öldürüldü. İslam tarihinde ilk defa asılarak öldürülen
Ukbe’dir.[442] Hz.
Ömer, esirler arasında yer alan Süheyl b. Amr’ın dişlerini sökülmesini istedi
fakat bu duruma Hz. Peygamber şöyle cevap verdi: “Ben ona eziyet edemem; ben
peygamber olduğum halde Allah da bana eziyet eder. Umarım bir gün hoşlanacağın
bir duruma gelir.”[443]
Bedir
savaşının sonucunda, Müslümanlardan on dört kişi şehit olmuştur. Mekkelilerden
yetmiş kişi ölmüş, yetmiş kişi de esir alınmıştır.[444]
Bu konuda Vakıdi; “Bedir günü kaç kesik el ve karın bölgesine isabet edip de
yarası kanamayan kaç darbe gördüğümü bilmiyorum.”[445]
şeklinde yorumlamıştır.
Ebu
Süfyan b. Haris ve Ebu Leheb savaş sonucunda anlaşmazlığa düşerek birbirleriyle
tartışmış ve Ebu Süfyan’ın sözlerine kızan Ebu Leheb ona tokat atmıştır. Abbas
da bu olaya müdahale ederek Ebu Leheb’in başına değnekle vurmuş ve aldığı
hasardan dolayı Ebu Leheb yedi gün boyunca şiddetli baş ağrısı çekmiş adese[446] hastalığından
ölmüştür.[447]
ESMA
BT. MERVAN’I ÖLDÜRME SERİYYESİ
Esma
bt. Mervan, Hz. Peygamber’e baskı yapmış ve İslam dinini hicveden şiirler
söylemiştir. Bu yüzden Umeyr b. Adi bu kadını öldürmeyi çok istemiştir.[448] Umeyr,
gizlice kadının evine girmiş; kadının kucağındaki çocuğu almış sonra da
kılıcını kadının göğsüne saplayıp sırtından çıkarana kadar bütün gücüyle
bastırmıştır.[449]
SALİM
B. UMEYR SERİYYESİ
Ebu Afek, 120 yaşında Yahudi olup[450]
İslam dinine karşı düşmanca tavırları olan bir kişiydi. Müslümanlar Bedir
savaşını kazanınca Hz. Peygamber’i kıskanmaya başladı,[451] ayrıca
insanları da Hz. Peygamber’e karşı sürekli kışkırtıcı hareketlerde bulundu.[452]
Her fırsatta Hz. Peygamber’in düşmanlarını teşvik edici şiirler okudu. Salim b.
Umeyr, Ebu Afek’in davranışlarından dolayı onu ya öldüreceğini ya da bu uğurda
kendisinin öleceğini söyledi. Bir fırsatını bulan Salim, kılıcını avluda uyuyan
Ebu Afek’in ciğerine sapladı. Kılıcı yataktan çıkana kadar da tüm gücüyle
bastırdı.[453]
Ebu Afek’i öldüren kişinin Hz. Ali olduğu da söylenir.[454]
İBNÜ’L-EŞREF’İN
ÖLDÜRÜLMESİ
Şair
olan Ka’b b. Eşref, Hz. Peygamber’i ve Müslümanları hicveden şiirler
söylemiştir.[455] Ayrıca
Müslümanlara karşı müşriklerle birlikte hareket etmiştir.[456]
Hz. Peygamber’i öldürmek için plan kurmuş fakat başarılı olamamıştır.[457] Ka’b b.
Eşref, yaptıklarından dolayı uyarılsa da o uyarıları dikkate almamış, Hz.
Peygamber’e ve Müslümanlara karşı davranışlarından vazgeçmemiştir.[458] Ka’b b.
Eşref, Bedir savaşından sonra Mekke’ye gelmiş ve Kureyş’in ölülerine ağıtlar
yakarak şiirler söylemiş bu durum Mekkelilerin Müslümanlara karşı daha da
kinlenmesine neden olmuştur.[459]
Bütün
bu sebeplerden dolayı Hz. Peygamber, Ka’b b. Eşrefin öldürülmesini istedi.[460] Hz.
Peygamber’in isteği üzerine Muhammed b. Mesleme, Silkan b. Selame (Ebu Naile),
Haris b. Evs bir olup Ka’b b. Eşrefi öldürmek için plan kurdular.[461] Kurdukları
planı bir an önce hayata geçirmek için harekete geçtiler. Muhammed b. Mesleme,
Ka’b b. Eşrefin saçlarını koklama bahanesiyle yanına yaklaştı[462] ve
saçlarından tuttuktan sonra arkadaşlarıyla beraber ona kılıçla saldırdılar.[463] Muhammed
b. Mesleme, kılıcını İbnü’l-Eşrefin kasığı ile göbeği arasına denk getirip
iyice bastırdı.[464] Onu
öldürdükten sonra başını kesti[465] ve bir
yem torbasının içinde Medine’ye getirip[466]
Hz. Peygamber’in önüne attı.[467] Bir
diğer rivayette ise şöyle geçmektedir: Ebu Naile, İbnü’l-Eşrefin sütkardeşidir.
Onun yanına yaklaşıp:
Ben
Ebu Naile’yim! Sana bu adamın (Peygamber) bize gelişinin bir bela, Arapların
bizimle harp açışını ve topyekûn bizi oka tuttuklarını söylemeye geldim. Ondan
ayrılmak istiyoruz. Benimle gelen ve aynı düşüncede ve kanaatte olan
akrabalarım var. Senden yiyecek ve hurma satın almak ve kabul edeceğin
rehineler vermek için onları senin yanına getirdim. dedi. 475 [468]
İbnü’l-Eşref
onun sözlerine inandı. Bu konuşma sonucunda Ebu Naile arkadaşlarının yanına
geri döndü. Hemen İbnü’l-Eşref ile buluşmaya karar verdiler ve onun kalesine
gelince Ebu Naile ona seslendi. Bunun üzerine İbnü’l-Eşref onun yanına geldi.
İbnü’l-Eşref’e konuşmalarıyla güven verdikten sonra Ebu Naile ellerini onun
saçlarından daldırıp başını hızlıca geriye çekti. Daha sonra arkadaşlarına
seslenerek onun öldürülmesini istedi. Hep birlikte kılıçlarla ona vurdular.[469]
UHUD
SAVAŞI
Mekkeliler
Bedir savaşında kuyuya atılan yakınlarının intikamını almak için savaş
hazırlıklarına başladılar.[470] Ancak
savaşı kaybettikleri için diğer müşriklerle birlikte hareket ettiler.[471]
Müslümanları hicveden şiirler söyleyerek insanları onlara kaşı kışkırttılar.[472] Ayrıca
Mekkeli kadınlar çalgılar çalıp kavimlerini tahrik ederek savaş için adam
topladılar. Mekkelilerin gözleri intikamdan başka bir şey görmedi. Ebva’dan
geçerken Hz. Peygamber’in annesi Amine’nin mezarını kazıp kemiklerini çıkartma
girişiminde dahi bulundular, fakat Araplar arasında bu çirkin işin
yayılmasından korktukları için bu işe girişemediler.[473]
Uhud
savaşını başlatan ilk kişi Ebu Amir el-Fasık olmuştur.[474]
Ebu Amir, Müslümanların yüzlerine doğru ok atmıştır. Kendisi Mekkelilerin
yanında savaşırken oğlu Hanzala da Müslümanların yanında savaşmıştır. Hanzala,
babası ile karşılıklı savaşmak istemiş fakat Hz. Peygamber buna izin
vermemiştir.[475]
Ebu
Süfyan b. Harb’in yere yuvarlanması için Hanzala b. Ebi Amir onun atına vurmak
istedi. Fakat Ebu Süfyan’ın bağırması üzerine Esved b. Şe’ub geldi. Hanzala’ya
art arda attığı mızraklardan dolayı onun vücudu delik deşik oldu. Ebu Süfyan
olay yerinden topal bir şekilde ayrıldı.[476]
Ebu Amir’in isteği üzerine oğlu Hanzala’nın vücuduna müsle yapılmadı.[477]
Mekkelilerin
sancaktarlık görevini yapan Talha b. Ebi Talha Hz. Ali’ye hamle de bulunsa da
başarılı olamadı ve Hz. Ali, onun kafasına bir darbe vurup başını yardı.
Talha’yı tam öldüreceği vakit kendisinden af istedi; Hz. Ali de onu affetti.
Bir diğer aktarım da ise; Talha, Hz. Ali’ye karşı hamle yapmak istedi fakat
başarılı olamadı. Hz. Ali onun ayaklarını kesti. Talha af istedi; Hz. Ali de
onu öldürmedi; fakat öldürdüğünü söyleyenler de vardır.[478]
Talha’dan
sonra sancağı Osman b. Ebi Talha almıştır. Hz. Hamza hızlı hareket ederek
kılıcını Osman b. Ebi Talha’nın sırtına saplamış ve elini, omzunu kesmiştir.
Aldığı darbeden dolayı ciğerleri gözükmüştür.[479]
Müşriklerin
sancağını daha sonra Ebu Sa’d b. Ebi Talha almıştır.[480]
Sa’d b. Ebi Vakkas’ın attığı ok onun boğazına saplanmış, dili köpek dili gibi
dışarıya çıkmıştır.[481] Ebu
Sa’d b. Ebi Talha’nın önce sağ eli kesilmiş fakat sancağı sol eliyle taşmış,
sol eli kesilince bu sefer sancağı iki koluyla tutup göğsüne bastırıp
taşımıştır. Ebu Sa’d yere düşmüş ve Sa’d b. Ebi Vakkas ona ölene kadar
kılıcıyla vurmuştur.[482]
Mekkeli
sancaktarların tek tek ölmesiyle sancağı Müsafi b. Talha aldı. Asım b. Sabit’in
attığı ok Müsafi b. Talha’nın ölmesine neden oldu.[483]
Müsafi b. Talha öldükten sonra sancağı Kilab b. Talha alsa da Zübeyr b. Avvam
onu öldürdü. Sırasıyla sancağı Cülas b. Talha aldı, onu da Talha b. Ubeydullah
öldürdü. Sonra sancağı alan Ertat b. Şurahbil, Hz. Ali onu öldürdü. Şureyh b.
Karız sancağı aldı ama kimin öldürdüğü bilinmemektedir.[484]
Ebu Sa’id de ölünce sancak yere düştü sonra da sancağı Suab denilen biri
kaldırdı. Kuzman ona hamle yaparak onun sağ elini kesti o sancağı sol eline
alınca bu kez sol elini kesti. Sancağı bırakmayan Suab, göğsüne bastırıp
sancağı taşıdı. Suab yere düşünce Kuzman onu öldürdü. Fakat Suab’ı öldüren
kişinin Sad b. Ebi Vakkas ya da Hz. Ali olduğunu söyleyenler de vardır.[485]
Mekkelilerin
sancaktarlığını yapan kişilerin tek tek Müslümanlar tarafından öldürülmesi
Kureyşlileri korkutmuş ve savaştan kaçmalarına neden olmuştur.[486] Mekkeli
kadınlar başlarına gelen bu olaylardan dolayı feryat ederek ağlamıştır. [487]
Hz.
Peygamber, Ayneyn tepesine elli okçu yerleştirdi ve başlarına da Abdullah b.
Cübeyr’i tayin etti.[488] Hz.
Peygamber onlara: “Buradaki saflarınızda kalın ve sırtımızı koruyun. Ganimet
topladığımızı dahi görseniz bize katılmayın. Öldürüldüğümüzü bile görseniz bize
yardım etmeyin.” dedi.[489]
Müslümanlar, Kureyşlileri öldürüp karargâhtan uzak tutmaya çalıştılar.
Karargâhta bulunan askerler Mekkelilerin mallarını yağmalamaya başladı.[490] [491] Ayneyn
tepesinde bulunan okçular kendi aralarında tartışmaya başlayıp fikir ayrılığına
düştüler. En sonunda Müslümanlar yerlerini terk edip ganimet 499 peşinden
koştular.
Müslümanların
dağıldığını gören İkrime b. Ebi Cehil ve Halid b. Velid bu fırsatı kaçırmadı,
okçulara saldırıp[492] onları
ok yağmuruna tuttu. Abdullah b. Cübeyr, tüm gücüyle kılıcı kırılana kadar
mücadele etti sonra da şehit oldu.[493]
Abdullah’ın karnına saplanan mızrak göbeğini, belini, kasıklarını yırttı ve
bağırsakları da dışarı çıktı.[494] Abdullah’ı
öldürdükten sonra onu önce soydular sonra da vücuduna müsle yaptılar. Havvat b.
Cübeyr ve arkadaşı Ebu Hanne,[495] Abdullah
b. Cübeyr’in cesedini taşırken iç organları yere düştü.[496]
İbn
Kaime, Mus’ab b. Umeyr’in sağ kolunu kesmiş fakat Mus’ab sancağı sol eliyle
taşımış, sol elini kesince bu kez sancağı göğsünden destek alarak taşımıştır.
İbn Kaime son bir hamlede bulunarak onu öldürmüş[497]
böylece sancak yere düşmüştür. Sancağı Suveybit b. Harmele ve Ebü’r-Rum
kaldırdığına dair rivayetler olmakla beraber[498]
sancağı alan kişinin Hz. Ali olduğu bilgisi de vardır.[499]
Bir
kayanın arkasına gizlenen Malik b. Züheyr ve Hibban b. Arika attıkları oklardan
dolayı çok sayıda Müslümanın ölümüne neden olmuştur.[500]
Malik b. Züheyr, Hz. Peygamber’e ok atmış fakat Talha b. Ubeydullah eli ile Hz.
Peygamber’in yüzünü kapatmıştır. Ok Talha b. Ubeydullah’ın parmağına geldiği
için sakat kalmıştır.[501]
Sa’d
b. Ebi Vakkas, gizlice Müslümanlara ok atan Malik b. Züheyr’in gözüne ok
saplayıp kafasından çıkarmıştır. Hibban b. Arika’nın attığı ok yaralılara su
dağıtan Ümmü Eymen’in eteğine denk gelince Hibban gülmeye başlamıştır. Bunun
üzerine Sa’d b. Ebi Vakkas da eline aldığı oku Hibban’ın boğazına saplanmıştır.
Hibban sırt üstü yere düşmüş ve avret yeri açılmıştır. Böylece Ümmü Eymen’in
intikamı alınmış oldu.[502]
Ebu
Üseyre, müşrik biri ile mücadele ettikten sonra adamı yere yatırıp koyun
boğazlar gibi boğazını kesmiştir. Halid b. Velid ise Müslüman olan Ebu
Üseyre’ye mızrak atıp onun göğsünden çıkarmıştır. Ebu Üseyre aldığı yaradan
dolayı yüz üstü yere düştüğünden mızrak altında kırılmıştır.[503] [504]
Ruşeyd
el-Farisi, müşrik bir adamla karşılaşmıştır. Adam demir zırha bürünmüş bir
halde meydan okumuştur. Hatıb’ın azatlı kölesi Sad, onun karşısına çıkmış ve
tek darbede onu ikiye bölmüştür. Adamın kardeşi de Ruşeyd’e doğru hareket etmiş
fakat Ruşeyd onun da kafasını yarmıştır.
Übey
b. Halef, Bedir savaşında esir alınmış fidye karşılığında da Hz. Peygamber onu
serbest bırakmıştır.[505] Fakat
Übey’in Hz. Peygamber’e karşı düşmanlığı sona ermemiş ve bir an önce onu
öldürmek istemiştir.[506] Hz.
Peygamber de Übey’i öldürmek istediğini söyleyince kendisi endişelenmiştir.[507] Übey,
Uhud savaşında Hz. Peygamber’i öldürmek için fırsat kollamaya başlamıştır.
Fakat Hz. Peygamber ondan daha hızlı hareket ederek mızrağını onun köprücük
kemiğine atmış,[508]
yaralanan Übey öküz gibi böğürmeye başlamıştır.[509]
Mekkeliler
bir araya gelip Hz. Peygamber’i öldürmek üzere anlaşma yaptılar.[510] Uhud
günü Hz. Peygamber, oku tükenip, yayının ucu kırılıp; kirişi kopana kadar çok
şiddetli bir şekilde Mekkelilerle mücadele etti.[511]
Hz.
Peygamber savaşta büyük zorluklarla karşılaşmıştır.[512]
İbn Kaime kılıcıyla Hz. Peygamber’in sağ tarafına vurduğu için onun dudağı,[513] yanağı
ve alnı yaralanmış ve yüzü kanla dolmuştur.[514]
Aldığı darbeden dolayı ağrıyı uzun süre hissetmiştir.[515]
Utbe b. Ebi Vakkas taş attığı için Hz. Peygamber’in azı dişini kırmış[516] [517] aynı
zamanda onun çukura düşmesine neden olmuştur. Çukura düştüğü için dizlerinden
fena halde yaralanmıştır.
Hz.
Peygamber’in yüzü yetmiş kılıç darbesine maruz kalmıştır.[518]
Miğferin iki halkası da Hz. Peygamber’in yanağına batmıştır.[519] Ebu
Ubeyde b. Cerrah ise Hz. Peygamber’in yüzüne batan demirleri dişleriyle
çıkarmıştır.[520] Hatta
Ebu Ubeyde’nin bu olaydan dolayı ön dişi de düşmüştür.[521]
Hz. Ali, Hz. Peygamber’in akan kanını durdurabilmek için bir parça hasırı yakıp
külünü de yaraya bastırıp kanı dindirmiştir.[522]
Hz. Peygamber’in kanını durdurmak için hasır yakan kişinin kızı Hz.
Fatıma olduğu da söylenir.[523] [524] Aldığı
yaralardan dolayı Hz. Peygamber uzun süre sargılarla abdest almak 532 zorunda
kalmıştır.
Hz.
Peygamber başına gelen bu işkenceler neticesinde: “Peygamberlerine bunu yapan
bir kavim nasıl iflah olur?” dedi.[525]
Bunun üzerine: “Allah’ın onların tövbelerini kabul veya onlara azap etmesi
işiyle senin bir ilgin yoktur” [526] ayetini
indirdi.
Uhud
savaşında çoğu Müslüman Hz. Peygamber’i bırakıp savaş alanından kaçsa da bazı
Müslümanlar Hz. Peygamber’in yanından ayrılmamıştır.[527]
Mus’ab b. Umeyr
ölünceye
kadar savaşmıştır. Ebu Dücane, Hz. Peygamber’i korumak için gelen okların önüne
kendini siper etmiştir.535 [528]
Katade b. Numan, Hz. Peygamber’e karşı atılan okları yüzü ile karşılamış[529] ve
atılan oklardan biri gözüne isabet ederek göz bebeğinin avcuna düşmesine neden
olmuştur.[530] Harice
b. Zeyd, on üç yerinden yaralanmıştır.[531]
[532] Safvan
b. Ümeyye, Bedir savaşında babasının intikamını almak için Harice b. Zeyd’e
müsle ..... .yapmıştır.
Enes
b. Nadr, ölene kadar müşriklerle mücadele etmiştir.[533]
Mekkeliler, Enes’e müsle yaparak onu tanınmaz hale getirmişlerdir.[534] Enes,
vücuduna yetmiş yara almış; aldığı darbelerden dolayı vücudu tanınmaz bir halde
gelmiştir. Öyle ki kız kardeşi onu parmaklarından tanımıştır.[535]
Nuseybe
bt. Ka’b, eşinin öldürülmesi üzerine bir kılıç alıp müşriklerle savaşmış,
vücudunun on üç ayrı yerinden yaralanmıştır.[536]
Ebu Rühm el-Gıfari’nin boğazına ok saplanmıştır.[537]
Vehb b. Kâbus el-Müzeni’nin vücuduna yirmi öldürücü mızrak yarası almış,
öldükten sonra vücuduna vahşice müsle yapılmıştır.[538]
Abdullah b. Cahş’ın da burnu ve kulakları kesildikten sonra ipe asılmıştır.[539] Talha b.
Ubeydullah da yirmi dört yerinden yaralanmıştır.[540]
Ayrıca bacağının damarı kesilmiş, parmağı da sakat kalmıştır.[541] Dırar b.
Hattab, Talha’nın başına birkaç defa darbe indirmiştir.[542]
Abdurrahman
b. Avf’ın ağzına ok isabet etmesiyle dişi kırılmış ve vücuduna yirmiden fazla
yara almıştır. Ayağından yaralandığı için de topal kalmıştır.[543] Umare b.
Ziyad, savaşta on dört yara almış ve bu yaralardan dolayı şehit olmuştur.[544] Hıraş b.
Sımme,
vücuduna on bir yara almıştır.[545] Kays b.
Muharriş, aldığı kılıç darbelerinden dolayı ölmüş ve Mekkeliler tarafından
vücudu parça parça edilmiştir.[546]
Rafi
b. Hadic’in köprücük kemiğine ok isabet etmiştir.[547]
Ok vücudundan çıkarılsa da demir içinde kaldığı için ölmüştür.[548] Abbas b.
Ubade müşrik olan Süfyan b. Abdüşems tarafından öldürülmüş fakat Abbas müşrik
adamı ağır bir şekilde yaralamış, adam bir yıl boyunca da yaralı kalmıştır.[549] Zekvan
b. Abdükays, uyluğunun yarısına kadar kesilmiş sonra ölmüştür.[550] Halid b.
Velid’in attığı mızrak Sabit b. Dahdaha’nın [551]
vücudunu delmiştir.[552] Kays b.
Haris’in vücudunda on dört mızrak ve on kılıç yarası tespit edilmiştir.[553]
Hind
bt. Utbe, Bedir’de ölen babasının intikamını almak için Hz. Hamza’nın ciğerini
yiyeceğine dair yemin etmiştir.[554] Vahşi
isimli köle savaşta Hz. Hamza’yı gözetlemiş bir fırsatını bulduğu anda
mızrağını Hz. Hamza’ya denk getirip fırlatmıştır. Mızrak, Hz. Hamza’nın
vücuduna denk gelip ayaklarının arasından çıkmıştır.[555]
Hz. Hamza yaraladıktan sonra Vahşi’nin üzerine yürümek istemiş fakat başarılı
olamayıp yere yuvarlanmıştır.[556] Vahşi,
Hz. Hamza’nın karnını yarıp ciğerini çıkartmış sonra da Hind’e götürmüştür.[557] Hind,
Hz. Hamza’nın ciğerini çiğnemek istese de yutamamıştır.[558]
Bazı kaynaklar; Hind’in Hz. Hamza’nın ciğerinin bir parçasını yuttuğunu söyler.[559] Hind
sonra Hz. Hamza’nın ölüsünü görmek için yanına gittiğinde onun tenasül
organını, burnunu, kulakların keserek bu organlardan iki kolluk, iki bilezik ve
iki tanede halhal yapmış[560] bu
yaptıklarını da Hz. Hamza’nın katili Vahşi’ye hediye etmiştir.[561] Ayrıca
Hz. Hamza’yı öldürdüğü için Vahşi’ye elbise ve ziynet eşyalarını da hediye
etmiştir.[562] Hind
sonra bir kayanın üzerine çıkmış,[563]
Hz. Hamza’nın vücudunu nasıl parçaladığını şarkı söyleyerek anlatmıştır.[564] Hz.
Hamza’nın ciğerini alıp Mekke’ye getirmiştir.[565]
Hind
bt. Utbe Müslümanların cesetlerine müsle[566]
yapan ilk kişi idi.[567] Hind
yanında bulunan müşrik kadınlara da Müslümanların cesetlerine müsle yapılmasını
istedi.[568] Böylece
Mekkeliler Müslümanların organlarını keserek onlara müsle yaptılar.[569]
Mekkeliler, Hanzala dışındaki bütün şehit edilen Müslümanlara müsle yaptılar.[570]
Hz.
Hamza’nın cesedinin başına gelen Ebu Süfyan, Hz. Hamza’nın avurduna dürterek[571] şöyle
diyordu: “Al sana vefasız.” Bunu gören el-Huleys:[572]
“Ey Kinaneoğulları bu Kureyş’in efendisi olacak adam amcasının oğluna işte
gördüğünüz muameleyi yapıyor.” deyince Ebu Süfyan: “Bunu gizle, zayıf bulundum
ve yanıldım.” dedi.[573]
Hz.
Peygamber, amcası Hz. Hamza’yı vadinin ortasında karnı yarılmış, ciğeri
çıkarılmış,[574] azaları
tek tek kopartılmış,[575] [576] burnu ve
kulağı kesilmiş bir halde bulmuştur. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
Safiyye
mahzun olmasaydı ya da benden sonra sünnet olmasaydı, onu gizlemezdim, onu
bırakırdım. Ta ki o, yırtıcı hayvanların karınlarında ve kuşların kursaklarında
olsun. Şayet beni Allah bir yerde üstün kılarsa onlardan otuz adama 584 müsle
(burun ve kulak kesme cezası) uygulayacağım.
Bunun
üzerine şu ayet nazil oldu: “Eğer bir ceza ile mukabele edecek olursanız ancak
size yapılan azap ve cezanın misli ile yapın (daha fazla ileriye gitmeyin)
sabrederseniz ant olsun ki bu, tahammül edenler için daha hayırlıdır.”[577] Bu ayet
üzerine Hz. Peygamber af diledi ve müsleyi yasakladı.[578]
[579] Ebu
Azze, Bedir savaşında esir alındı ve Hz. Peygamber onu serbest bıraktı.
O,
serbest bırakıldığında Müslümanlara karşı herhangi bir davranışta
bulunmayacağına dair söz verdi.[580] Fakat
Uhud savaşında Müslümanları hicveden şiirler söylemeye devam etti.[581] Bunun
üzerine savaşta kimse esir alınmazken Ebu Azze esir alındı. O, Hz.
Peygamber’den kendisi için bir iyilik yapmasını istese de Hz. Peygamber: “Mümin
bir delikten iki kez ısırılmaz. Mekke’ye dönüp de yanaklarını sıvazlayarak ‘Ben
Muhammed’i iki kez kandırdım’ diyemeyeceksin.” dedi. Asım b. Sabit de onun
boynunu vurdu.[582]
AMR B.
ÜMEYYE ED-DAMRİ SERİYESİ
Hz.
Peygamber, Ebu Süfyan b. Harb’in öldürülmesi için Amr b. Ümeyye’yi görevlendirmiştir.[583] Emir
üzerine yola çıkan Amr b. Ümeyye, Mekke’ye geldiğinde adamın biri onu tanımış
ve bağırmaya başlamıştır. Bunun üzerine Amr oradan uzaklaşmıştır.[584] Daha
sonra Amr, Beni Bekir’den bir adamın gözüne yayını saplayıp tüm gücüyle
bastırmıştır. O kadar şiddetli bastırmış ki yay onun kemiklerine kadar
ulaşmıştır.[585] Amr,
adamı feci bir şekilde öldürmüş ve hiç kimseyi de böyle öldürmediğini itiraf
etmiştir.[586]
Bİ’RU
MAUNE
Hz.
Peygamber’in yanına gelen Amir b. Malik, kabilesinin İslam dinini öğrenmek
istediğini söyledi. Bu istek üzerine Hz. Peygamber yetmiş kişilik bir grup
gönderdi.[587] Bi’ru
Maune denilen yere geldiklerinde Haram b. Milhan, davet mektubunu Amir b.
Tufeyl’e verdi.[588] Amir b.
Tufeyl mektubu getiren kişiye saldırdı[589]
ve onun öldürülmesini emretti.[590] Bu emir
üzerine Haram b. Milhan’a atılan mızrak onun göğsünden çıktı. Amir b. Tufeyl,
diğer davetçilerin de öldürülmesini emretti.[591]
Hz. Peygamber, Müslümanları katleden bu kabileye bir ay boyunca sabah
namazından sonra beddua etti.[592]
RACİ
OLAYI
Uhud
savaşında Asım b. Sabit; Talha b. Ebi Talha’nın çocukları olan Haris ve
Müsafi’i öldürmüştür. Sülafe bt. Sa’d ise oğullarını öldüren[593] Asım b.
Sabit’in kafatasından şarap içeceğine dair yemin etmiştir.[594]
Ayrıca Asım b. Sabit’in kafasını kim getirirse kendisine yüz deve vereceğini de
söylemiştir. Bu durumdan haberdar olan Lihyanoğullarından bir heyet Hz.
Peygamber’in yanına gelerek kendilerine İslam’ın kaidelerini anlatacak ve
Kur’an’ı öğretecek kişiler göndermesini istemiştir. Hz. Peygamber bu istek
karşısında Asım b. Sabit’in de içinde bulunduğu bir grup göndermiştir. Grup
Lihyanoğullarının bulunduğu yere yaklaşınca Müslümanlara: “Teslim olun
maksadımız sizi öldürmek değil sadece sizi Mekke’ye götürerek sizin vasıtanızla
bir miktar para kazanmaktır.” dedi. Asım b. Sabit de bu sözlere karşılık: “Ben
artık müşriklerle komşu olmamaya ant içmişim.”[595]
diyerek mücadeleye başlamıştır.[596] Grup,
Asım b. Sabit’i öldürene kadar mızrak atmışlardır.[597]
Müşrikler;
Hubeyb b. Adi, Abdullah b. Tarık ve Zeyd b. Desinne’yi yaylarla bağladı. Abdullah
b. Tarık, ellerini çözmeyi başarınca kılıcıyla müşriklerle mücadele etse de
başarılı olamadı ve taşlanarak öldürüldü.[598]
Zeyd ve Hubeyb’i Mekke’ye getirdiler.[599]
Zeyd, demirden bir pranga ile hapsedildi.[600]
Sonra da onu darağacına astılar. İslam dininden vazgeçmesi için üzerine ok
attılar.[601] Eğer
İslam dininden vazgeçerse onu serbest bırakacaklarını söylediler fakat Zeyd
onların dediklerini yapmadı. Ukbe b. Haris, babasının intikamı almak için
Hubeyb b. Adi’yi satın aldı sonra onun ayağını demir pranga ile bağladı.[602] Hubeyb’i
sonra darağacına çıkartıp[603] İslam
dininden dönmesi şartıyla onu serbest bırakacağını söyledi. Fakat Hubeyb,
dininden vazgeçmedi[604] ve
ölmeden önce iki rekât namaz kılmak istedi.[605]
Ölmeden önce namaz kılma Hubeyb’e ait bir sünnettir.[606]
Namazdan sonra Ebu Serve’a mızrağını Hubeyb’in sırtına sapladı.[607] Onun
cesedi, kılıç darbeleriyle paramparça oldu.[608]
Öldürüldükten sonra gelen geçenlerin görmesi için Hubeyb’in cesedi
darağacında asılı bırakıldı.[609]
BENİ-NADİR
SAVAŞI
Yahudiler,
Hz. Peygamber’e karşı suikast girişiminde bulunmaya karar verdi. Hz. Peygamber,
bu suikasttan daha önce haberdar olduğu için Yahudiler başarısız oldu. Bunun
üzerine Hz. Peygamber, Muhammed b. Mesleme’yi çağırıp ona şunları söyledi:
“Beni en-Nadir Yahudilerine git ve onlara söyle; Deki: Resulullah, ülkesinden
çıkmanız için beni size gönderdi.” Muhammed b. Mesleme bu emir ile Yahudilerin
yanına gitti ve: “Ayrıca Resulullah (sav) ‘benim ülkemden çıkın. Size on gün
süre veriyorum. On gün sonra burada görülenin boynu vurulur.’ diyor.” dedi. Hz.
Peygamber’in sözlerinden sonra onlar göç etmek için hazırlandılar. Yahudiler bu
durumdayken Abdullah b. Ubey’in iki elçisi onların yanına gelerek:
Abdullah
b. Ubey diyor ki: yurtlarınızdan ve mallarınızın üzerinden çıkmayın.
Kalelerinizde durun. Benimle birlikte, kavminden 2.000 kişi ve diğer Araplar da
vardır. Onlar sizinle beraber kalelerinize girerler; ölüm size ulaşmadan önce
onlar ölürler. Ayrıca Kurayza Yahudileri de size yardım ederler. Onlar sizi
yalnız bırakmazlar. Diğer taraftan Gatafanlı müttefiklerimiz de size yardım
eder. dedi.[610]
Bunun
üzerine Yahudiler, Abdullah b. Ubey’in sözlerine inanarak Hz. Peygamber’e
kalelerinden ayrılmayacaklarını söylediler. Hz. Peygamber de bu haber üzerine
hemen savaş hazırlıklarına başladı. Yahudiler on beş gün boyunca muhasara
altına alındı ve sonra da sürgün edildi.[611]
Hz. Peygamber, bazı kişilerin başlarının vurulmasını istedi. Başlar Beni
Hateme’nin kuyularına atıldı.[612] Bu olay
münafıkları çok üzdü.[613]
ZATÜ’R-RİKA
GAZVESİ[614]
Beni
Nadir gazvesinden sonra Müslümanlar Nahl’a kadar yürüdükleri için onların
ayakları yarılmış[615] derileri
delinerek tırnakları dökülmüştür.[616]
Bunun üzerine ayaklarını koruyabilmek için bez parçası sarmışlardır. Bu olaya
Zatü’r-Rika (yamalılar) gazvesi ismi verilmiştir.[617]
HENDEK
SAVAŞI
Medine’de
yaşayan Beni Nadir Yahudileri sürgün edildikten sonra Hayber’e yerleştiler.
Yahudilerden bazı kişiler, Ebu Süfyan ve diğer Mekkelilerle görüştü. Bu
görüşmede Hz. Peygamber’e karşı birlikte hareket etmeyi teklif ettiler.
Mekkeliler, sevinerek teklifi kabul ettiler. Yahudiler, Mekkelilerle
görüştükten sonra Gatafan kabilesi ve Süleym b. Mansuroğullarına da aynı
teklifte bulundu. Onlar da teklifi kabul etti. Böylece Yahudiler, Arap
kabileleri ile bir olup Hz. Peygamber’e karşı hareket edeceklerdi. Bunun üzerine
Müslümanlar haberi alır almaz savaş hazırlıklarına başladılar.[618]
Hendek
savaşında Hz. Ali, Hz. Peygamber’in kılıcıyla Amr b. Abdvüdd’ün karşısına
çıktı. Hz. Ali düşmanıyla şiddetli bir şekilde mücadele ederken[619]
arkasından oğlunun geldiğini söyledi. Amr b. Abdvüdd arkasına baktığı esnada
Hz. Ali vakit kaybetmeden düşmanının ayakları kesti. Düşmanı Hz. Ali’nin hile
yaptığını söylese de o: “Harp bir hiledir.” dedi. Amr b. Abdvüdd ise kesik
bacağını kopartıp Hz. Ali’ye fırlattı.[620]
Nevfel
b. Abdullah’ın atı kendisini hendeğe düşürdü ve hendeğin içinde[621] şu
sözleri söyledi: “Ey Araplar bundan daha iyi bir ölümle bari beni öldürünüz.
Hiç olmazsa demirle öldürün.” dedi.[622]
Nevfel b. Abdullah; taşlanarak öldürüldü.[623]
Bir diğer rivayete göre; Zübeyr b. Avvam, Nevfel’in üzerine saldırdı ve onu
ikiye böldü. Ona o kadar şiddetli vurdu ki, atının omuzlarına kadar kesildiği
söylenir.[624]
Hibban
b. Arika’nın attığı ok Sa’d b. Mu’az’ın kolundaki damara denk gelmiştir.[625] Hz.
Peygamber, Sa’d’ın kolunu ateşle yakmış, bunun üzerine kolu şişmiştir. Bu
işlemi birkaç defa tekrarlamıştır.[626]
Amr
b. Avf, Hz. Ali‘ye hamlede bulunarak onun kalkanını paramparça etmiş ayrıca
alnından da yaralamıştır.[627] Bu
duruma öfkelenen Hz. Ali tekrar hamle yaparak kılıcını Amr b. Avf’ın kürek
kemiğine saplayıp göğsünden çıkartmış ve düşmanı hendeğe düşmüştür.[628]
Hendeği
geçemeyen müşrikler Müslümanları taşlamıştır.[629]
Müslümanlar on gün boyunca bir yere hareket edememiş, hatta namaz bile
kılamamışlardır.[630] Hendek
savaşı Müslümanların açlığa, soğuğa ve korkuya maruz kaldıkları zor bir savaş
olmuştur.[631] Açlıktan
dolayı karınlarına taş bağlamışlardır.[632]
Müslümanların savaşta çektiği sıkıntılar Ahzap Suresinde şöyle anlatılmaktadır:
Ey
iman edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetini anın. Hani size ordular gelmişti
de üzerlerine bir rüzgâr ve sizin göndermediğiniz ordular salıvermiştik. Allah
ne yaptığınızı görüyordu. O zaman onlar hem üstünüzden gelmişlerdi, hem aşağı
tarafınızdan ve o vakit gözler kaymış, yürekler gırtlaklara dayanmıştı. Siz
Allah’a türlü türlü zanlarda bulunuyordunuz. İşte burada müminler imtihan
edilmiş ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı. O vakit münafıklar ve
kalplerinde bir hastalık bulunanlar: “Allah ve Resulü bize bir aldanıştan başka
bir şey vaat yapmamış.” diyorlardı. O vakit bunlardan bir grup: “Ey Medine
halkı! Sizin için duracak yer yok, hemen dönün.” diyorlardı. Yine onlardan bir
kısmı da Peygamberden izin istiyor, evlerimiz gerçekten (düşmana) açıktır.”
diyorlar, hâlbuki açık değildi, sadece kaçmak istiyorlardı.[633]
Hendek
savaşının sonucunda Müslümanlardan altı kişi şehit olmuş; müşriklerden ise üç
kişi ölmüştür.[634]
BENİ
KURAYZA KUŞATMASI
Hz.
Peygamber, Beni Kurayza Yahudilerinin üzerine hareket ederek onları kuşatma
atına aldı.[635] Hz.
Peygamber, Yahudilerin akıbetine karar vermesi için Sa’d b. Mu’az’ı
görevlendirdi.[636] O da:
“Beni Kurayza hakkında (etek) tıraşı olan erkeklerin (buluğ çağına erenlerin)
öldürülmesine, kadınların ve çocukların esir edilmesine ve malların da taksim
edilmesine hükmettim.” dedi.[637]
Hz.
Peygamber Sad b. Mu’az’ın verdiği hükmü kabul etmiştir.[638]
Yahudilerin elleri bağlanmış, yüzükoyun yatırılmıştır. Onlar bu şekilde üç gün
boyunca kalmıştır.[639] Hz.
Peygamber’in emriyle çukurlar kazılmış ve grup grup Yahudiler getirilerek
boyunları kesilmiştir. Hz. Ali ve Zübeyr b. Avvam Yahudilerin boyunlarını
kesmiştir.[640]
Kuşatma
sırasında Bünane[641] ya da
Nübate ismindeki kadın[642] değirmen
taşı atması sonucunda Hallad b. Süveyd ezildi[643]
ya da başı yarıldı.[644] Bu
yaptığı hareketten dolayı Hz. Peygamber bu kadının öldürülmesini emretti.[645] Sa’d b.
Mu’az’ın Hendek savaşında aldığı yara tekrar açıldı[646]
ve o, kolundaki damarın patlamasıyla şehit oldu.[647]
Sad’ın kanı Hz. Peygamber’in yüzüne ve sakalına sıçradı.[648]
ABDULLAH
B. ÜNEYS SERİYYESİ
Hz.
Peygamber, Süfyan b. Halid ve kavminin kendisine karşı ordu topladığı haberini
alınca Abdullah b. Üneys’i yanına çağırıp, Süfyan b. Halid’i öldürmek için ona
emir verdi. Abdullah b. Üneys onu her yerde aramaya başladı, onu bulunca da
boyunun vurdu[649] ve
kellesini Hz. Peygamber’e getirdi.[650]
GÂBE
SAVAŞI
Hz.
Peygamber’e ait develer Gâbe denilen yerde yayılırdı.[651]
Uyeyne b. Hınıs kırk kişilik bir grupla sürüye saldırdı, Ebu Zer’in oğlunu
öldürüp develeri de çaldılar.[652] Hz.
Peygamber bunun üzerine Mikdad b. Amr veya Sa’d b. Zeyd ile beraber birkaç
Müslümanı onların üzerine gönderdi.[653]
Mühriz
b. Nadle müşriklerle mücadele ederken Mes’ade isimli biri ona mızrak atıp
sırtından çıkardı.[654] Sa’d b.
Zeyd müşriklerden olan Hubeyb b. Uyeyne’nin sol omzunu kesti ve onu öldürdü.[655]
Seleme
b. Ekva, Zü Karad denilen yerde Hz. Peygamber’in on devesini kurtarmış fakat
diğer develer saldırganlar tarafından kaçırılmıştır.[656]
Müslümanlar bu yerde korku namazı kılmıştır.[657]
HAYBER’İN
FETHİ
Müslümanlarla
Yahudiler arasında gerçekleşen savaşta[658]
Merhab el-Yahudi ile Amir b. Ekva birbirleri ile mücadele etmiş ve Merhab, onun
ayağını kesmiştir.[659] Ağrılara
dayanamayan Amir kolundaki damarı keserek kendisini öldürmüştür.[660]
Mahmud
b. Mesleme, Müslümanlarla beraber Yahudilere karşı mücadele etmiş fakat Merhab,
onun başına değirmen taşı yuvarlamıştır. Attığı taş Mahmud’un başını yarmış
alnındaki deri yüzüne düşmüştür.[661]
Acılar içinde kalan Mahmud üç gün sonra vefat etmiştir.[662]
Muhammed b. Mesleme de kardeşi
Mahmud’un intikamı almak için Merhab ile mücadele etmek istedi.[663]
Muhammed b. Mesleme bu isteğini Hz. Peygamber’e söyledi. Hz. Peygamber de ona
olumlu cevap verdi. Bunun üzerine Muhammed, Merhab’la karşı karşıya geldi.[664]
Merhab, Muhammed b. Mesleme’ye hamlelerde bulunsa da pek başarılı olamadı.[665]
Muhammed b. Mesleme, onun ayaklarını kesti. Merhab, bunun üzerine kendisini
öldürmesini istedi fakat o kardeşinin intikamını almak için Merhab’ı can
çekişirken bıraktı. Daha sonra Hz. Ali, Merhab’ın başını ikiye ayırdı[666]
ya da boynunu vurdu ve Merhab’ın eşyalarına da el koydu.[667]
Bir
rivayete göre, Kinane b. Ebi’l-Hukayk hazineyi sakladığı için Hz. Peygamber
onun öldürülmesini emretti. Bu emir üzerine Zübeyr b. Avvam, onun göğsünü
ateşle dağlayıp sonra da dövdü,[668] Muhammed
b. Mesleme tarafından da öldürüldü. Bişr b. Bera’ya karşılık İbn Hukayk’ın bir
oğluna da işkence yapılarak öldürüldü.[669]
Bunun nedeni Zeynep bt. Haris, Hz. Peygamber’i öldürmek için yemek daveti
vermesi yemekte Bişr b. Bera’nın yediği etten dolayı zehirlenerek ölmesidir.[670] Bir
diğer rivayete göre; Ebi’l-Hukayk, Ka’b b. Eşrefe destek verenler arasındaydı.
Hz. Peygamber’den izin alarak Abdullah b. Atik, Mes’ud b. Sinan, Abdullah b.
Uneys, Ebu Katede; Ebi’l-Hukayk’ı öldürmek için birlikte hareket ettiler.
Ebi’l-Hukayk’ın odasına girip ona her biri kılıcıyla darbe indirdi. Abdullah b.
Uneys kılıcını onun karnına saplayıp sırtından çıkardı.[671]
Yahudi
bir adam, Ebu Sayyah’ın kafasına kılıç vurup onu öldürdü. Adi b. Mürre de
Yahudi bir adam tarafından mızrakla göğsünden vuruldu. Yine Haris b. Hatıb’ın
da Yahudi bir adam tarafından başına taş atılması sonucunda beyni parçalandı.[672] Gazzal
ismindeki Yahudi ile Hubab b. Münzir karşılıklı mücadele ettikten sonra Hubab,
onun sağ elinin ortasından kesti. Gazzal, oradan ayrıldıktan sonra Hubab onu
takip etti ve onun ayak bileğini kesti. Bir başka Yahudi ile mücadele eden Ebu
Dücane ona saldırıp onun ayaklarını kesti.[673]
Ebu Dayyah, aldığı kılıç darbelerinden dolayı kafatası çatlaması sonucunda
öldü.[674]
Hayber
savaşında Müslümanlar açlıktan dolayı eşekleri kesip etlerini pişirdiler. Hz.
Peygamber ehli eşek etinin yenmemesini ve pişen etlerin dökülmesini emretti ve
at etinin yenmesine izin verdi.[675]
KÜRZ B.
CABİR KOMUTASINDAKİ SERİYYE
Ureyne
kabilesinden sekiz kişilik grup İslam dinine girdi. Bu grup daha sonra Humma
hastalığına yakalandı.[676]
Medine’nin havasının iyi gelmediği gerekçesiyle[677]
Zülcedr yani zekât develerinin olduğu yere gittiler.[678]
Adamlar develerden faydalanarak sağlıklarına kavuştular[679]
ve develeri otlatan Yesar’a[680] saldırıp[681] onun el
ve ayaklarını kestiler.[682] Ölene
kadar da Yesar’a işkence yapıp; boğazını sıktılar, gözlerine[683] çivi
çaktılar,[684] diline
diken batırdılar[685] sonra da
develeri çalıp oradan uzaklaştılar.[686]
Yesar’ın başına gelen talihsiz olaydan haberdar olan[687]
Hz. Peygamber, Kürz b. Cabir’i bu işle görevlendirdi.[688]
Hz. Peygamber, Yesar’a işkence yapanlara kısas uygulanmasını, el ve ayaklarının
kesilmesini, gözlerinin oyulmasını sonra asılmasını emretti.[689] Kürz,
onların hepsini esir aldı ve Medine’ye kadar onları bağlı bir halde[690] Hz.
Peygamber’in yanına getirdi. Hz. Peygamber’in emriyle onların el ve ayakları
kesildi, gözleri çıkarıldı.[691] Sonra da
onları Harre’de kendi hallerine bıraktılar.[692]
Bunun üzerine: “Allah ve Resulü’ne karşı savaşanların ve yeryüzünde düzeni
bozmaya çalışanların cezaları, ancak ya acımadan öldürülmeleri, ya asılmaları
yahut el ve ayakları çaprazlama kesilmesi yahut da bulundukları yerden
sürülmesidir.”[693] ayeti
nazil oldu. Bu ayetin inmesinden sonra bir daha göz çıkarılmadı. Bazı
rivayetlere göre; Hz. Peygamber, hiçbir zaman dil kesilmesini, gözün
oyulmasını, el ve ayak kesilmesini emretmemiştir.[694]
HABAT
SERİYYESİ
Hz.
Peygamber, Müslümanlardan oluşan 300 kişilik ordunun başında Ebu Ubeyde b.
Cerrah’ı geçirdi. Ebu Ubeyde ile birliği Cüheyne yerleşkesindeki deniz sahiline
doğru ilerledi.[695] Ebu
Ubeyde, ordusunu doyurabilmek için onlara hurma dağıttı. İçi hurma dolu olan
torbayı kaybedince[696] Müslümanlar
açlık sıkıntısı ile karşı karşıya kaldılar. Ellerindeki hurmayı bölüşerek
karınlarını doyurmaya çalıştı. Açlıktan dolayı ağaç yaprakları yiyen
Müslümanların dudakları diken ısıran devenin dudakları gibi oldu.[697] Bu
yüzden bu orduya “YaprakAskerleri” anlamına gelen “Ceyşü’l-Habat” denildi.
Ordu daha sonra sahile doğru geldiklerinde[698]
balina balığını gördüler onunla on iki gün boyunca karınlarını doyurdular.[699]
HUDEYBİYE
Ebu
Cendel b. Süheyl, ayaklarında pranga ile kaçıp Mekke’ye gelmiştir. Süheyl b. Amr,
o esnada Hz. Peygamber ile anlaşma imzalıyordu. Bir anda Süheyl, oğlu Ebu
Cendel’i karşısında görünce eline aldığı çalı ile oğlunun yüzüne vurmuş ve onu
boynundan yakalamıştır. Ebu Cendel: “Ey Müslüman topluluğu! Müşriklerin yanına
götürülüyorum; beni dinimden döndürecekler!” dedi.[700]
Ebu Cendel, Müslümanlara sırtını açarak kendisine yapılan işkenceleri
göstermiştir.[701] [702]
MEKKE’NİN
FETHİ
Hz.
Peygamber, Mekkelilerle Hudeybiye anlaşması yapmıştır. Kinane kabilesinden
adamın biri Hz. Peygamber’i hicvettiği için Huza’a kabilesinden bir adamın
saldırısına uğramış ve kafası yarılmıştır. Bu olaydan dolayı Huza’a ve Kinane
kabileleri arasında savaş yaşanmış bu savaşta Mekkeliler de Kinane kabilesine
yardım etmiştir. Böylece Mekkeliler Müslümanlarla yaptıkları anlaşmayı bozmuş
ve Hz. Peygamber, onlarla savaş yapmak için hazırlıklara başlamıştır.
Hz.
Peygamber, Mekke’nin feth edildiğinde dört kişi hariç herkese eman verdi. Bu
dört kişi Abdullah b. Hatal, Abdullah b. Sad b. Ebi Serh, Sare ve Mikyas b.
Subabe’dir.[703] İbn
Sa’d’a göre ise Fertena, İbn Zeba’ra, İbn Hatal ve Abdullah b. Sad b. Ebi
Serh’dir.[704] Bazı
rivayetlere göre; Mekke’nin fethinden sonra Hz. Peygamber, sekiz erkek ve dört
kadın öldürülmesini istediği bilgisi de vardır.[705]
Belazuri
’ye göre Mekke feth edildiğinde ölüm emri verilen kişiler İkrime b. Ebi Cehil,
Hebbar b. Esved, Abdullah b. Sad, Mikyas b. Subabe, Huveyris b. Nukayd, İbn
Hatal, Hind bt. Ukbe, Sare, Fertena ve Enbeh ya da Kurebe’dir.[706]
Mekke’nin
feth edildiği gün ölüm emri verilen müşriklerin durumunu şöyledir; İslam dinine
girdikten sonra zekât ve sadaka toplama görevi Abdullah b. Hatal’a verilmiştir.
Bunun üzerine zekât mallarını toplamak için bir Müslümanla birlikte yola
çıkmıştır. İbn Hatal, yanında götürdüğü Müslüman adama oldukça sert davranmış
bu da yetmezmiş gibi onu döve döve öldürmüştür. İbn Hatal, adamı öldürdükten
sonra “Vallahi, eğer Medine’ye gidersem Muhammed bu adam sebebiyle beni
öldürür” demiş ve İslam dininden dönüp, topladığı zekât mallarını da yanına
alıp Mekke’ye gitmiş, müşriklerle birlikte hareket etmiştir. Mekke’nin feth
edildiği gün de Hz. Peygamber, İbn Hatal’ın öldürülmesini emretmiştir.[707] İbn
Hatal kendisini korumak için Kâbe’nin örtüsüne sarılmış olsa da[708] Ebu
Berza tarafından karnı deşilerek öldürülmüştür.[709]
İbn Hatal’ın iki cariyesi de Hz. Peygamber’e hicveden şiirler söylediği için
birisi öldürülmüştür.[710] Fertena
isimli cariyesi de Müslüman olmuş ve kaburgası kırılmış bir şekilde Hz.
Osman’ın halifeliğine kadar yaşamıştır.[711]
İkrime
b. Ebi Cehil, Hz. Peygamber’e karşı eziyet edenler arasındaydı.[712] İkrime,
Mekke’nin feth edildiği gün ölüm korkusundan dolayı Yemen’e kaçtı fakat Hz. 721
Peygamber
tarafından eman verildi sonrada Müslüman oldu.[713]
Safvan
b. Ümeyye, Hz. Peygamber’e eziyet edenler arasındaydı. Mekke’nin feth edildiği
gün Hz. Peygamber onun ölmesini emretti.[714]
[715] Safvan
b. Ümeyye kaçtı fakat Hz. Peygamber ona
eman verdi.
Mekke’nin
feth edildiği gün öldürülmesi emredilen bir diğer isim ise Abdullah b. Sad idi.[716]
Abdullah, vahiy kâtipleri arasındaydı ve zamanla maksadını aşan işler yaptığı
için fitne çıkarttı. Abdullah: “Muhammed ne dediğini bilmiyor ben ona
istediğimi yazıyorum. İşte benim yazdığım; Muhammed’e vahiy geldiği gibi bana
da geliyor.” dedi. Sonra da İslam dininden döndü ve Mekke’ye kaçtı. Bu
davranışlarından dolayı Hz. Peygamber, Mekke’nin feth edildiği gün onun
öldürülmesini emretti.[717] Abdullah
b. Sad’ın sütkardeşi Hz. Osman’ın araya girmesi sonucunda Hz. Peygamber ona
eman verdi.[718]
Mekke’nin
feth edildiğinde öldürülmesi emredilenlerin arasında Hz. Peygamber’e karşı
düşmanlık besleyen ve eziyet veren Huveyris b. Nukayd da vardı.[719] O, Hz.
Peygamber hakkında ağır sözler söyleyip onu hicvederdi.[720]
Hz. Peygamber onun öldürülmesini emretti. O evine kaçsa da Hz. Ali tarafından
öldürüldü.[721]
Hz.
Peygamber Mikyas b. Subabe’nin öldürülmesi emretmiştir.[722]
Mikyas, fetih günü içki içerek sarhoş olmuştur. Nümeyle onu öldürene kadar
kılıcını saplamıştır [723]
Hz.
Peygamber tarafından öldürülmesi istenen bir diğer isim ise; Abdullah b.
Zeba’ra’dır. Hz. Peygamber’i hicvederek onunla alay etmiştir. O, İslam’a
girmesiyle Hz. Peygamber’den özür dilemiştir.[724]
Mekke’nin
feth edildiği gün ölüm emri verilen diğer bir isim Hz. Hamza’yı öldüren
Vahşi’dir. Fakat feth günü Taife kaçarak ölümden kurtuldu sonra İslam dinine
girdi.[725]
Hz.
Peygamber tarafından öldürülmesi emredilen kadınların başında Hind vardı. Hind,
Hz. Peygamber’e karşı oldukça eziyet verici hareketlerde bulunsa da[726] sonra
Müslüman oldu.[727] Sare de
Hz. Peygamber hakkında hicveden şarkılar söylerdi.[728]
O da ölüm emri verilenler arasındaydı.[729]
Hz. Ali ya da başka biri tarafından öldürüldü.[730]
Hebbar
b. Esved bir gece vakti Hz. Peygamber’in kızı Zeynep’i mızrakla vurdu. Bu
olaydan dolayı hamile olan Zeynep bebeğini düşürdü.[731]
Hz. Peygamber, kızının başına gelen bu üzücü olaydan dolayı her seriyyede Hebbar
b. Esved’in yakalandığında yakılmasını emretti.[732]
Daha sonra Hz. Peygamber: “Hayır, ancak ateşin Rabbi ateşle tazip eder.
Onu yakalarsanız ellerini ve ayaklarını kesin; sonrada onu öldürün?” dedi.[733] [734] Daha
sonra Hebbar, Müslüman olduğunu söylese de Hz. Peygamber onu görmek 742
istemedi.74
MU’TE
SAVAŞI
Hz.
Peygamber, Haris b. Umeyr’den Mısır kralına mektup göndermiştir. Şürahbil b.
Amr el-Gassani elçiyi önce bağlamış sonra da boynunun kesilmesini emrederek[735] onu
öldürmüştür.[736]
Hz.
Peygamber, Zeyd b. Harise ve Cafer b. Ebi Talip elçinin öldürülmesine çok
üzülmüştür. Bu olaydan dolayı Müslümanlar, Bizanslılara karşı savaş hazırlığına
başlamıştır.[737] Savaş
hazırlıkları devam ederken, Abdullah b. Revaha şu sözleri söyledi: Ama ben
Rahman olan Allah’tan mağfiret istiyorum. Kan fışkırtan geniş bir kılıç yarası
yahut kana susamış birinin eliyle bağırsaklarımı ve ciğerlerimi parçalayacak
bir süngü sokulmasını diliyorum. Ki halk kabrimin yanından geçerken: Allah bu
gaziye rahmet etsin, doğru yolda idi desinler! [738]
Hz.
Peygamber, Zeyd b. Harise’yi ordunun başına geçirdi ve Zeyd savaşta öldürülürse
sırasıyla Cafer b. Ebi Talip sonra Abdullah b. Revaha’nın ordunun başına
geçmesini emretti.[739] Zeyd b.
Harise savaşta aldığı darbelerle vücudunu delik deşik olana kadar mücadele etti.
Zeyd’in ölmesiyle sancağı Cafer b. Ebi Talip aldı. Cafer savaşın
şiddetlenmesiyle beraber atını kesti ve İslam tarihinde ilk defa atını kesen
kişi oldu.[740] Savaşta
at kesme mantığı ise; Cafer, ya başarıya ulaşacaktı ya da şehit olana kadar
mücadele edecekti. Yani o atını keserek savaştan kaçma ihtimalini ortadan
kaldırdı.[741] Cafer
sancağı sağ eliyle tuttu fakat sağ eli kesilince sancağı sol eliyle tuttu, sol
eli de kesilince bu sefer sancağı göğsüne bastırarak taşıdı.[742] Bizanslı
bir adam Cafer’in vücudu ikiye böldü;[743]
vücudun yarısı bir bağın içine düştü. Vücudunun yarısında otuzdan fazla yara
bulunduğu söylenmektedir.[744] Cafer’in
ölmesiyle sancağı Abdullah b. Revaha aldı ve şehit olana kadar da mücadele
etti.[745] Abdullah
b. Revaha, şehit edildikten sonra Müslümanların komutanı Halid b. Velid oldu.
Müşrikler, gördükleri yerde Müslümanları öldürdü. Bunun üzerine onlar savaştan
kaçmaya başladı.[746] Dağılan
İslam ordusu Halid sayesinde tekrar toplandı. Halid’in bu başarısı
Müslümanların yok olmaktan kurtardı.[747]
Halid’in savaşta elinde dokuz kılıç kırıldı.[748]
BENİ
CEZİME GAZVESİ
Hz.
Peygamber, 350 kişilik bir ordunun başında Halid b. Velid’i, Cezime’ye gitmesi
için görevlendirdi. Cezimeliler, Halid b. Velid’i görünce: “Bu Halid b.
Velid’dir ve yanında Müslümanlar vardır” dediler. Cezimeliler: “Bizde
Müslümanız. Namaz kılıyor ve Muhammed’i tasdik ediyoruz. Mescitlerimiz var ve
orada namaz kılıyoruz.” dediler. Halid onlara: “İslam’a girin” dedi. Adamlar
ise: “Biz Müslümanız” dediler. Halid: “O zaman silahın ne işi var üzerinizde”
dedi. Adamlar: “Bizle bir Arap kavmi arasında düşmanlık vardır. Sizin onlar
olduğunuzdan korktuk. Bu yüzden İslam dinine muhalif olanlara karşı kendimizi
savunmak için silahlarımızı kuşandık.” dediler. Halid: “Silahları indirin”
dedi. Bu emirle silahlarını da bıraktılar. Halid, askerlerine: “Bunları esir
alın” dedi ve esirlerin bazılarının ellerini boyunlarına bağlanması için emir
verdi. Tüm gece esirler elleri boyunlarına bağlı bir şekilde geçirdi.[749] Halid b.
Velid: “Kimin yanında esir varsa çabuk kılıçla işini bitirsin” diye emir
verince esirlerin hepsi elleri boyunlarına bağlı bir şekilde öldürüldü.[750]
Halid’in
esirlere karşı bu davranışı Müslümanların dikkatini çekmiş, Abdurrahman b. Avf
tarafından da eleştirilmesine neden olmuştur. Halid, Hz. Peygamber tarafından
emir aldığı için bu şekilde davrandığını söylemiştir. Abdurrahman, Halid’in bu
cevabına inanmamıştır. Bir rivayete göre; Abdurrahman b. Avf ile Halid‘in bu
olaydan dolayı arası bozulmuştur. Ammar b. Yasir, Halid’e kızsa da sesini
çıkarmamıştır. Fakat Ammar, esirlerin namaz kıldıkları halde Halid’in hepsini
öldürdüğünü Hz. Peygamber’e anlatmıştır. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Halid’in
bu davranışlarının karşılığını ödemek için harekete geçmiş ve Hz. Ali,
Cezimelilerin diyetini ödemiştir.[751]
Hz.
Peygamber, ellerini semaya kaldırarak şöyle diyordu: “Allah’ım! Halid’in
yaptıklarından sana sığınıyorum.”[752]
Hz. Peygamber’in, bu olaydan dolayı Halid’e kızdığı ve ondan yüz çevirdiği
söylenir.[753] Hz.
Peygamber’in Halid’i kınamadığını rivayet eden kaynaklar da vardır. Çünkü
Cezimelilerin Müslümanlara karşı silahlandıktan sonra Müslüman olduğu söylenir.
[754]
HUNEYN
GAZVESİ
Mekkelilerden
sonra Müslümanlara düşman olan ikinci büyük güç Hevazinlilerdir. Onlar,
İslamiyet’i tamamen ortadan kaldırmak için Mekkelilerin yapmadıklarını yapmak
istediler.[755] Hevazin
b. Mansur ve kabilenin önde gelenleri toplandılar. Bu toplantı da Müslümanlara
karşı savaş yapmaya karar verdiler. Onların savaş hazırlığında olduğu duyan Hz.
Peygamber, 12 bin kişilik orduyla Hevazin’e doğru ilerledi. Müslümanlar
Huneyn’de şiddetli bir şekilde savaştı.[756]
Hevazinliler, Müslümanları sıkıştırarak ok yağmuruna tuttu ve onlara kılıçla
saldırdılar.[757] Müslümanlar
bu manzara karşısında kaçmaya başladı.[758]
Fakat daha sonra dağılan Müslüman ordu tekrar toparlanıp saldırıya geçti ve
başarıya ulaştı. Kaçan müşriklerin peşinden giden Müslümanlar, yakaladıklarını
ya esir aldı ya da öldürdü.[759]
Hevazinli
bir adam çok sayıda Müslümanı öldürdüğü için Hz. Ali ve Ebu Dücane o adama
saldırdı. Adamın bir elini Hz. Ali, diğer elini de Ebu Dücane kopardı ve
kılıçlarıyla sürekli ona darbe indirdiler.[760]
Başka
bir rivayete göre de; Hz. Ali, Hevazinli bir adamla mücadele ederken adamın
devesine kılıçla vurunca deve düştü. Hz. Ali, adamın üzerine hamle yapıp
ayağından baldırının yarısına kadar kesti.[761]
Ebu Katade, müşrik bir adamın[762] elini
771 kılıçla koparttı.[763]
Hevazinliler,
yenilgiye uğradıktan sonra Müslümanlar onları tek tek öldürmüştür. Bicad isimli
adamı da bulmak istemişlerdir çünkü o Müslüman olan bir adamın organlarını tek
tek ayırarak ateşte yakmıştır. O suçunu bildiğinden dolayı kaçmıştır. Adam
yakalanınca Hz. Peygamber’in sütkardeşi Şeyma bt. Haris ile birlikte
bağlamışlardır. Hz. Peygamber’in yanına getirilen Şeyma kendisinin sütkardeşi
olduğunu söylemiştir. Ayrıca Bicad’ın da affedilmesini istediği için onu da
affetmiştir.[764]
TAİF
GAZVESİ
Hz.
Peygamber, Huneyn savaşından sonra yönünü Taife çevirmiş ve ordunun başına da
Halid b. Velid’i geçirmiştir. Savaşta Taiflilerin attıkları ok pek çok
Müslümanın yaralanmasına neden olmuştur.[765]
Abdullah b. Ebi Bekir atılan oklar sonucunda yaralanmış ve mikrop kaptığı için
yarası patlamış ve ölmüştür.[766] [767] Müslümanlar
Taif’i on beş gün kuşatma altında tutmuştur. Müşrikler debbabe ile kızgın 775
demir parçaları attıkları için askerlerin yaralanmasına neden olmuştur.
TEBÜK
GAZVESİ
Bizans
kralı, Lahm, Cüzam, Amile ve onları destekleyen diğer kabileler Müslümanlara
savaş açmak istediler. Fakat Hz. Peygamber onlara doğru hareket edince bu kez
Müslümanlara karşı birleşen kabileler savaş yapmaktan çekindiler.[768]
Tebük
gazvesi için yola çıkan Müslümanlar havanın sıcak olmasından dolayı büyük
sıkıntılara maruz kalmışlardır.[769]
Sıcaklığın had safhada olduğu vakit Müslümanlar dudaklarını ıslatabilmek için
bir damla su bile bulamamışlardır.[770]
Ordu susuzluklarını giderebilmek için develerini kesip işkembelerinden çıkan su
ile susuzluklarını gidermeye çalışmışlardır.[771]
Müslümanlar su sıkıntısının yanında giyim sıkıntısı da çekmişlerdir.[772] Bu
orduya sıkıntı çektikleri için Ceyşü’l-Usre yani zorluk ordusu anlamına
gelen isim verilmiştir.[773]
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM DÖRT HALİFE DÖNEMİ
HZ. EBU BEKİR DÖNEMİ
Ridde
Olayları
Hz. Peygamber vefat ettikten sonra bazı
Arap kabileleri, İslam’ın emirlerinden olan namaz kılmayı kabul ederken diğer
bir emri olan zekât vermeyi kabul etmediler. Hz. Ebu Bekir bu durum karşısında:
“Eğer onlar, deve ve koyunların yıllık zekâtlarını bana vermezlerse,
kendileriyle elbette savaşacağım.” dedi.[774]
[775] Bu
bağlamda isyan 783 edenlere savaş açtı.
Esvedü’l-Ansi
Esvedü’l-Ansi,
İslam dininden dönüp[776]
peygamberlik iddiasında bulunmuştur.[777]
Yakaladığı bir Müslümanı parça parça ederek[778]
ona acımasızca işkence etmiştir.[779]
Bölge yöneticisi Şerh b. Bazan’ı öldürüp[780]
sonra da onun karısıyla evlenmiştir.[781]
Kendi kavmine acımasızca eziyet etmiş, kadınların namuslarına göz koymuştur. Bu
sebeplerden dolayı Müslümanlar onu bir an önce öldürmek için harekete
geçmiştir.[782]
Esved’in
eşi kocasından nefret ettiği için Müslümanlara yardım etmiş ve gizlice onları
konağa almıştır. Başka bir rivayete göre de Müslümanlar, Esved’in evinin
duvarına delik açıp onu gözetlemiştir. Kays b. Hübeyre, fırsatını bulduğu anda
sarhoş halde uyuyan Esved’in boğazını sıkınca, öküz gibi böğürmeye başlamıştır.
Esved’in adamları gelen seslerden endişenmiş bunun üzerine Esved’in eşi ona
vahiy geldiğini söylemiştir. Kays sonra da Esved’in başını kesip adamlarının
önüne atmıştır.[783]
Bir
diğer rivayete göre de, Esved’i öldüren kişi Firuz b. Deylemi’dir.[784] [785] Firuz
ismindeki Müslüman, uyuyan Esved’in odasına gizlice girip onun boynunu ve
belini kırmıştır. Sonra da iki kişi Esved’in üzerine oturmuştur. Esved’in eşi
de onun saçlarını yolmuştur. Firuz tarafından Esved’in boynu kesilmiştir.
Sesleri duyan muhafızlar odaya doğru geldiklerinde karısı onlara peygambere
vahiy geldiğini söylemiştir. Adamları Esved’in öldürüldüğünü anlayınca; çocukları
kaçırıp, şehri yağmalamışlardır. Kaçırılan çocuk sayısı yedi yüze yakın olduğu
söylenir. Sonra çocukları serbest bırakıp şehri terk 793 etmişlerdir.
Tuleyha
Tuleyha
b. Huveylid, İslam dinden döndü[786] ve
peygamberlik iddiasında bulunarak[787]
etrafına insanlar topladı. Gatafanlılar, onun peygamber olduğuna inandılar.
Hevazinliler ise Tuleyha konusunda tereddüt içinde kaldı fakat zekât vermeyi
kabul 796 etmediler.[788]
Hz.
Ebu Bekir, peygamberlik iddiasında bulunan Tuleyha b. Huveylid’e karşı Halid b.
Velid’i görevlendirmiştir.[789] Halid,
Buzaha denilen yerde onlarla karşılaşmış[790]
ve ezan sesini duymadığı yerde saldırıya geçmiştir. Tuleyha ve onun
taraftarları hakkında bilgi toplamak için Halid b. Velid, Ukkaşe b. Mihsan’ı ve
Sabit b. Akrem’i görevlendirmiştir. Halid ve arkadaşları atların üzerinde
ilerlerken öldürülen Sabit b. Akrem’in daha sonra da Ukkaşe b. Mihsan’ın
cesedini yanlışlıkla çiğneyeceklerdi. Onların ölümüne Müslümanlar çok
üzülmüştür.[791]
Müslümanlar
savaş alanında mürtedlerle şiddetli bir şekilde mücadel etmişlerdir.[792] Savaşın
sonunda Tuleyha, Şam’a kaçmış daha sonra da tekrar Müslüman olmuştur.[793] Halid b.
Velid’in kahramanlıkları şu sözlerle ifade edilmiştir:
Savaş
esnasında Tuleyha’nın kırmızı bayrağını taşıyan birisini herkes görüyordu;
Halid onu öldürdü; bayrak yere düştü ve askerler, at ve develer onu çiğnedi.
Bizzat savaşa katılan Halid; çok gayret gösterdi; arkadaşları bundan dolayı
kendisini tenkit bile ettiler. Ben onu Yemame savaşında daha şiddetli
savaşırken de gördüm.
Fucae’nin
Yakılması
Fucae’nin
asıl adı Büceyr b. İyas idi. O, mürtedlerle mücadele etmek için Hz. Ebu
Bekir’den silah ve binek istedi. Hz. Ebu Bekir, onun istediklerini verdi. Fakat
Fucae, halifeye söylediği gibi hareket etmeyerek hem Müslümanları hem de dinden
dönenleri öldürdü.[794] [795] Fucae,
Nücbe b. Ebi Meysa’yı Müslümanların üzerine gönderdi. Hz. Ebu Bekir, Tureyfe b.
Haciz’i mürtedlerle mücadele etmesi için görevlendirdi.[796]
Savaş sonucunda Tureyfe, Fucae’yi esir alıp onu halifenin yanına
gönderdi.[797] Hz.
Ebu Bekir’in emriyle önce Medine namazgâhında elleri ve ayakları bağlandı[798]
sonra da ateşte yakıldı.[799]
Hz. Ebu Bekir daha sonra Fucae’yi yakarak öldürdüğü için pişman olduğunu
söylemiştir.[800]
Hz.
Ebu Bekir’in Fucae’yi yakma emri verdiği gibi Halid b. Velid’in de İslam
dininden dönenleri yakarak cezalandırdığı aktarılır.[801]
Halid b. Velid, Süleymoğullarından bazı kişileri yakaladıktan sonra da ahırlara
atıp yaktığı söylenir.[802] [803] Hz. Ebu
Bekir şu sözlerle orduya emir verdi:
Bir
yere indiğinizde ezan okuyunuz. Orada durunuz, eğer ahali ezan okur ve
yerlerinden ayrılmazlarsa onlara dokunmayınız, siz ezan okuduktan sonra onlar
ezan okumazlarsa üzerlerine yürümekten başka bir iş kalmaz. Üzerlerine
yürüdükten sonra ateşte yakmak suretiyle ve başka çeşit işkencelerle onları
öldürünüz. Sizin İslamiyet’e çağrınızı kabul ederlerse onlara sualler
sorarsınız. Zekât vereceklerini söylerlerse bunu kabul eder, yoksa baskı da
bulunur ve başka 811 hiçbir sözü kabul etmezsiniz.
Halid
b. Velid’in yakarak öldürdüğü bilgisi Hz. Ebu Bekir’e gelmesine rağmen halife
onu görevden almadı ve şöyle dedi: “Allah’ın kâfirler karşı kınından çıkardığı
kılıcı, kınına sokmak istemem.”[804] [805] Hz.
Ömer, Halid b. Velid’in yaptıklarını 813 eleştirmekten geri kalmadı. Fakat
halife bunlara kulak asmadı.
Şarkıcı
Kadın
Şarkıcı
iki kadından biri Hz. Peygamber’e küfredip şarkı söylemiştir. Muhacir bir adam,
cariyeyi cezalandırmak için elini kesmiş, ön dişlerini sökmüştür. Hz. Ebu Bekir
bu olayı duyduğunda mektup yazdı:
Tanrı
elçisine küfredip ney çalarak şarkı söyleyen kadına olan muameleni işittim. Sen
benim bu mektubumu almadan önce onu cezaya çarptırmamış olsaydın sana onu
öldürmeni emretmiş olurdum. Çünkü Tanrı elçisine olan saygısızlıktan dolayı
verilen cezalar başkaları hakkında verilen cezalara benzemez. Bunlara
hürmetsizlikte bulunan, fakat yine de kendisini Müslüman gösteren bir kimse ise
dinden dönmüştür. Böyle biri Müslümanlarla sözleşmişse, o ahdini bozarak
Müslümanlarla savaş halinde bulunuyor demektir. Ebu Bekir, Muhacir’e
Müslümanlarla alay edip şarkı söyleyen kadın hakkında yazdığı mektupta şöyle
diyordu: Hamd ve senadan sonra, senin, Müslümanlarla alay edip şarkı söyleyen
kadının elini keserek ön dişini çıkartmış olduğunu işittim. Böyle bir suç
Müslümanlık iddiasında bulunan biri tarafından yapılırsa, azalan yolunmadan ve
koparılıp çıkarılmadan ancak terbiye edilir. Şarkı çağıran kadın Müslüman bir
devletin himayesinde olan gayrimüslim ise, onun, Tanrıya ortak katmakla
işlediği suçunu affetmen bundan daha büyük bir şeydir. Eğer bundan önce böyle
bir hadise olup da suçlu hakkında çirkin sayılan muamelede bulunmuşsan, bundan
sonra yumuşak davran, azaları koparıp çıkartmaktan sakın. Çünkü azalan
çıkartmak ve kopartmak kısastan başka hallerde günahtır ve nefret verir.[806]
Bir
rivayete göre; Hz. Ebu Bekir, Hz. Peygamber’in ölümüne sevinen kadınların
ellerinin ve ayaklarının kesilmesini emretti. Bu kişiler Es-Sebca el-Hadramiyye
ve Yahudi Hind idi.[807]
Malik
b. Nüveyre Olayı
Malik
b. Nüveyre’nin bir sözünden dolayı mürted olduğunu düşünülmüştür.[808] O:
“Allah’a yemin ederim ki ben, dinden dönmedim.” diyerek kendisini savunmuştur.
Ayrıca; Ebu Katade el-Ensari, Malik ve arkadaşlarının ezan okuduklarına şahit
olduğunu söylemiştir.[809] Buna
rağmen Halid’in emriyle Dırar b. Ezver tarafından boynu vurulmuştur.[810] [811]
Halid’in, savaşlarda düşmanını öldürmeye çok meraklı bir yapısı olduğu kaynaklara
yansımıştır.
Taberi’nin
Malik b. Nüveyre olayında iki farklı rivayeti vardır. İlk rivayete göre;
Malik
b. Nüveyre mürted suçlamasıyla yakalanıp adamlarıyla beraber Halid’in yanına
getirildi. Halid, ona sorular sorması üzerine aldığı cevaplar karşılığında
ikileme düştü. Bunun üzerine Halid, Malik ve adamlarının hapsedilmesini
emretti. Gece havalar soğuduğu için esirlerin ısıtılmasını istedi. Fakat
Kinanelilerin diline göre öldürmek anlamına gelen kelimeyi kullandı. Başka bir
şiveye göre ise öldürmek farklı bir kelime idi. Bu yanlış anlaşılmadan dolayı
esirlerin hepsi öldürüldü. Halid ise çadırından çıktığında her şey için çok
geçti.
Taberi’nin
ikinci rivayetine göre; Halid b. Velid esirlerin namaz kılıp kılmadıklarını kontrol
etmek amacıyla bir birlik göndermiştir. Birlik esirlerin bir kısmının namaz
kıldıklarına bir kısmının da kılmadıklarına şahit olmuştur. Birlik, onları
öldürmüştür.[812] [813] Halid’in
emriyle Malik b. Nüveyre’nin kafası kesilmiş ve askerler tarafından onun başı
ocak taşı olarak kullanılmıştır. Malik’in saçları gür olduğu için ateşte yanana kadar duman çıkmıştır.
Halid
b. Velid’in Malik b. Nüveyre olayında haklı oluğunu savunan görüşler de vardır.
Bu konu da Halid b. Velid’in eleştirilmesi doğru değildir. Çünkü Hz. Peygamber
tarafından görevlendirilen Malik, Secah’a iltihak edip onunla birlikte hareket
etmiştir. Böyle bir olayın en ağır şekilde ceza ile karşılık görmesi her zaman
mümkündür.[814] Ayrıca
askerlerin yaptığı bazı davranışlardan dolayı Halid’i suçlamak da doğru
değildir.[815]
Halid
b. Velid, Malik b. Nüveyre’nin ölümünden sonra karısı Ümmü Temim ile evlendi.[816] [817] Bazı
rivayetler de; Halid b. Velid, Malik’in karısına göz koyduğu için onu bilerek
öldürdüğü zikredilir. Bazı müellifler, bu gibi anlatımların Halid’i kötülemek
825 amacıyla aktarıldığını zikrederler.
Hz.
Ömer, esirlerin başına gelen talihsiz olaydan dolayı Hz. Ebu Bekir’e şu
sözlerle tepkisini göstermiştir: “Sen Müslümanları öldüren ateşle azap eden bir
adam gönderdin.”[818] Hz.
Ömer, Halid b. Velid’in kısasen öldürülmesini istese de Hz. Ebu Bekir onu
cezalandırmamıştır.[819] Hz.
Ömer, Hz. Ebu Bekir’e: “Halid’in kılıcının yüzünde kötülük ve şer izleri
vardır, onun bu suçu sabit ise onu cezalandırmak senin vazifendir.” dedi. Hz.
Ebu Bekir: “Ey Ömer, o hükümleri tevil ederken, yani yorumlarken yanılmıştır,
sen Halid’e dil uzatmaktan sakın” diye karşılık vermiştir.[820]
Hz.
Ebu Bekir, Halid b. Velid’in yanına gelmesini emretti. Halid b. Velid,
Medine’de Hz. Ömer ile karşılaşınca sarığında bulunan okları alıp parçaladı.
Hz. Ömer: “Bu gösteriş ne? Sen bir Müslüman öldürdün ve sonra da onun eşinin
üzerine sıçradın, Tanrı adına ant içerek seni kendi taşlarınla vururum.” dedi.
Halid b. Velid, Hz. Ömer’den işittiği bu sözler karşılığında sessiz kaldı.
Halid b. Velid olup biten her şeyi halifeye anlattı. Halife de Halid’in
dediklerini kabullendi.[821]
Müseylime
Müseylime,
peygamberlik iddiasıyla ortaya çıktı. O, Hubeyb b. Zeyd ve Abdullah b. Vehb’den
kendisine inanmalarını istedi.[822] Fakat
Hubeyb b. Zeyd, onun peygamberliğini reddettiği için[823]
elleri ve ayakları Müseylime tarafından kesildi.[824]
[825] Abdullah
b. Vehb ise Hubeyb b. Zeyd’e yapılanların kendi başına gelmesinden korktuğu
için mecburen Müseylime’nin dediklerini tasdik etmek zorunda kaldı fakat her ne
kadar onu onaylasa da hapsedilmekten kurtulamadı.
Müseylime’nin
peygamberlik iddiasına karşı Halid b. Velid harekete geçmiş,[826] Bera
b. Malik[827] ile
Yemame halkı üzerine yürümüştür. Fakat düşman ordusu geçitleri tutarak
Müslümanlara saldırmıştır. Bera, bu saldırılardan dolayı yaralansa da karşısına
çıkan düşman ordusundan bir adamın bacağını kesmiş ve elindeki demir kalkan
kırılana kadar ona vurmuştur.[828] Bera,
savaşta vücuduna seksen küsur yara almıştır.[829]
Savaş
şiddetlendiğinde Abdurrahman b. Ebi Bekir’in attığı ok Muhakkim b. Tufaly’ın
boğazına saplanması sonucu o öldü.[830]
Dırar b. Ezver, Müslüman bir savaşçıydı ve bütün gücüyle mücadele etti. Dırar,
bacakları koptuğu halde sürünerek savaştı ve en sonunda atların altında
çiğnenerek feci bir şekilde öldü.[831]
Nuseybe
bt. Ka’b savaşlarda bazen su taşır bazen de savaşa katılıp kılıç kullanırdı.
Müseylime’yi öldürmek isteyen Nuseybe’nin savaşta eli koptu.[832] Ümmü
Umare isimdeki kadının da elleri kesildi.[833]
Ammar b. Yasir’in de kulağı kesildi.[834]
Savaşın sonunda Halid b. Velid, Yemame
halkından Müccaa b. Mürare[835]
ve Sariye b. Amir dışındakilerin hepsini öldürmüştür. Halid, Sariye’nin boynunu
vurmuş Müccaa’yı da demir zincirle bağlamıştır.[836] Savaşta
Müseylime de öldürülmüştür.[837]
Yemame savaşına Ebu Dücane de katılmış ve Müseylime’yi öldüren kişileri
arasında yer almıştır.[838]
Müseylime’yi öldüren kişinin Vahşi olduğu söylenmekle beraber farklı isimler de
zikredilmektedir.[839]
Eş’as
b. Kays’ın İrtidatı
Ziyad
b. Lebid, zekât mallarını toplarken Kindeli bir adamın devesine zekât damgası
vurmuştur. Bunun üzerine Kindeli adam devesini istemiş, Ziyad da adama başka
bir deve teklifinde bulunmuştur. Fakat adam bu teklif kabul etmemiştir.[840] Bu
yüzden Ziyad, adamın zekât ödemek istemediğinden teklifini kabul etmediğini
düşünmüştür. Ebu Sümayt bu olayda araya girerek adamın devesinin geri
verilmesini istemiş, fakat Ziyad adama yine başka bir deve teklifinde
bulunmuştur. Bunun üzerine adam devesinin yanına giderek deveyi çözmüştür.
Adamın davranışından dolayı Ziyad, adamın çiğnenmesini, Ebu Sümayt ile orada
bulunanların da ellerinin boyunlarına bağlanmasını emretmiştir.[841] Bu
olaylar sonucunda Kindeliler, Ziyad’a karşı ayaklanmışlardır. Ziyad ise yanında
bulunan Müslümanlarla beraber Kindelilerin
üzerine
gece baskını yapmıştır. Çok sayıda kadın ve çocuğu esir almıştır. Esir alınan
kadın ve çocukların çığlıklarından etkilenen Kindelilerin önderi Eş’as b. Kays
ise Müslümanların üzerine harekete geçerek onları öldürüştür. Ziyad bu durum
karşısında halifeden yardım istemiş, gelen yardım üzerine Müslümanlar tekrar
güç kazanmıştır. Kindelilerin arka arkaya ölmesinden dolayı Eş’as ve yanında
bulunanlar eman istemiştir.[842] Eş’as,
elleri boynuna zincirlenmiş bir halde[843]
[844]
halifenin yanına getirilmiş 852 ve halifeye: “Ey Allah Resulü’nün
halifesi! Müslüman olduktan sonra kâfir olmadım; ancak malım konusunda cimri
davrandım.” dedi.[845]
Yaptıklarından dolayı da pişman olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine halife onu
affedip kız kardeşi Ümmü Ferve bt. Ebi Kuhafe ile evlendirmiştir.[846]
Hevazin,
Esed ve Gatafanlıların İrtidatı
İslam
dininden dönerek mürted olan Esed, Gatafan, Hevazinliler Müslümanlara karşı
vahşice davrandılar. Yakaladıkları Müslümanları yaktılar, çeşitli işkenceler
uygulayarak onları öldürdüler.[847]
Hz.
Ebu Bekir, yemin ederek Müslümanları öldürenlerin şiddetli bir şekilde
öldürüleceğini söyledi[848] [849] ve
mürtedlerin ibret olacak bir halde cezalandırılmasını emretti. Halifenin emri
ile Halid b. Velid, Müslümanları öldüren mürtedlerin teslim olmasını söyledi.
Bunun üzerine işkence uygulayan kişiler teslim oldular. Kurre b. Hubeyre’nin de
dâhil olduğu birkaç kişinin elleri bağlandı. Müslümanlara işkence ederek
öldüren mürtedler; ateşte yakıldı, taşlandı, dağ başlarından yuvarlandı,
kuyulara 857 atılarak cezalandırıldı.
İslam
dininden dönen Ümmü Kırfe, Hz. Ebu Bekir[850]
ya da Kays b. Muhassi tarafından işkence edilerek öldürüldü.[851] Ümmü
Kırfe’nin ayakları iki ayrı deveye bağlandı[852]
sonra develer zıt yöne koşturulunca onun vücudu ikiye parçalandı.[853] Fakat
müsle yapılarak öldürülen kadının Ümmü Kırfe değil de başka biri olduğu da
rivayet edilmektedir. Ümmü Kırfe’nin Hz. Peygamber döneminde öldürüldüğü
söylenmektedir.[854]
Bahreynlilerin
İrtidatı
Hz.
Peygamber vefat ettikten sonra Kays b. Sa’lebe ve oğlu Hutam bir olup İslam
dininden dönmüştür.[855]
Abdülkayslılar, Hz. Peygamber gerçek bir peygamber olsaydı ölmezdi diyerek
dinden çıkmıştır.[856]
Bahreyn’de bulunan diğer kabileler de irtidat edip Müslümanlarla şiddetli bir
şekilde mücadele etmiştir. Müslümanlar onlara karşı başarılı olamayınca kaleye
sığınmak zorunda kalmıştır. Sonra da gece baskını yapmışlardır.[857] Afif b.
Münzir, Hutam’ın ayağını kestikten sonra acı içinde bırakmıştır.[858] Kays b.
Sa’lebe’nin oğlu Hutam böylece ölmüştür.[859]
Ulleys’in
Fethi
Halid
b. Velid ve askerleri, savaşlarda mürtedlere karşı mücadele etmiştir. Halid,
düşman ordusundan bir kişiyi bile sağ bırakmayacağını ve onların kanlarından
bir ırmak akıtacağına dair yemin etmiştir. Savaş Müslümanların zaferiyle
sonuçlanmıştır. Esirlerin hepsinin kellesi kesilmiştir. Halid’e: “Sen
yeryüzündeki insanları öldürsen dahi kandan ırmak akmayacaktır.” demişler ve ona
sözünü yerine getirebilmesi için kanların üzerine su dökmesi konusunda
tavsiyede bulunmuşlardır.[860]
Anbar’ın
Fethi
Halid
b. Velid, Anbar’ın fethi için harekete geçmiştir.[861]
Anbar’ın etrafını kuşattıktan sonra Halid, askerlerine düşmanların gözlerine ok
atmalarını istemiştir. Atılan oklarla pek çok göz çıkarılmıştır. Bu yüzden bu
olaya Zatu’l-Uyun yani “Gözler çıkarılan” adı verilmiştir.[862] Anbar
halkı kalelere sığınmış[863] ve halk
kalenin çevresine hendekler kazmıştır.871 [864]
Halid, askerlerin zayıf olan binek hayvanlarını kesip hendeğe atmış böylece
köprü yaparak kaleye ulaşmıştır.[865]
Halid, Anbar halkını kuşatıp şehrin etrafını da ateşe vermiştir.[866] Anbar’ın
komutanı olan Şirzad’ın[867]
isteğiyle barış anlaşması yapılmıştır.[868]
Ecnadin
veya Ecnadeyn Savaşı
Halid
b. Velid, bu savaşta büyük başarılar göstererek Bizanslıları hezimete uğrattı.
Tuleyb b. Umeyr karşı taraftan biri ile girdiği çarpışmada aldığı kılıç
darbesinden dolayı sağ elini kaybetti.[869]
[870]
Hişam
b. As, Gassanoğullarından bir adamın ciğerini yardı, aynı kabileye mensup başka
biri olaya şahit olması üzerine Hişam’a kılıçla saldırıp onu öldürdü. Hişam’ın
cesedi atlar tarafından çiğnendi. Onun yere dağılan et, kemik ve organlarını
878
Amr
b. As toplayıp defnetti.
Yermük
Olayı[871]
Yermük
savaşında Müslümanlar ve Bizanslılar karşı karşıya gelmiştir. Müslümanların
sayısı 24 bin, Bizans ordusunun sayısı da 100 bin kişiydi.[872]
Daha sonra Müslüman ordusunun sayısı 36 bine ulaşmıştır.[873]
Yermük
savaşında Hubaş b. Kays kesilen bacağını savaş meydanında ararken şehit
olmuştur.[874] Savaşta
çok sayıda Müslüman yaralanmıştır. Ebu Süfyan b. Harb, Eş’as b. Kays, Kays b.
Mekşuh gözlerinden birini kaybetmişlerdir.[875]
Müslüman ordu, Bizans askerlerinin kaçmalarına engel olmak için onları
zincirlemiştir.[876] 30 bin[877] ya da
80
bin Bizanslı zincirlenmiş,885 [878]
1 20 bin kişi de vakusa çukuruna yuvarlanmıştır.[879]
Yermük savaşı oldukça çetin bir mücadele olup kadınlar bile savaş
meydanında yer almıştır.[880] Bu savaş
Müslümanların zaferiyle sonuçlanmıştır.[881]
HZ. ÖMER DÖNEMİ
Hz.
Ömer, halk ile yönetimde yer alan kişiler arasında fark gözetmezdi. Adaleti
devam ettirebilmek için sert bir yönetim anlayışı vardı. Gerektiğinde
valilerine, komutanlarına da aynı tutumu sergilerdi. Toplumun bütün kesimlerine
karşı adaletsiz bir durumla karşılaştığında ceza verirdi.[882]
Medine’de gece asasıyla dolaşıp insanları uyaran ilk kişi Hz. Ömer’dir.
“Ömer’in asası sizin kılıcınızdan daha korkunçtur.” sözü meşhurdur.[883]
Hz.
Ömer, valilerini sıkı bir şekilde denetlerdi. Valinin halk üzerinde baskı
kurmaya çalışmasına fırsat vermezdi; eğer böyle bir durumla karşılaşırsa valiyi
ya azlederdi ya da cezalandırırdı.[884]
Örneğin bir gün Hz. Ömer, Sa’d b. Vakkas’ın, konağının kapısını gereksiz yere
yaptırdığı için kapıyla beraber evin yakılmasını emretmiştir.[885] Yine bir
gün Hz. Ömer, Şam’da valinin yanına gittiğinde evindeki eşyanın fazla olması
gerekçesiyle valisini kırbaçlamıştır.[886]
Halid b. Velid, Hz. Peygamber öldükten sonra Medine’ye geldiğinde ipekten
yapılmış bir cübbe giymiştir. Hz. Ömer, onu gördüğünde yanında bulunanlara onun
cübbesini parçalamalarını emretmiştir. Orada bulunanlar da cübbeyi
parçalamıştır.[887] Ebu
Ubeyde ve Yezid b. Süfyan ipek giysi giydikleri için halife onlara öfkelenmiş
ve onları taşlamıştır.[888]
Kaynaklarda,
İyaz b. Ğanm, Şam’da cizyesini ödeyemeyenlerin başlarına zeytinyağı döküp, güneşin
altında ayakta beklettiği aktarılmıştır. Bu olaya şahit olan Hz. Ömer:
“İnsanlara azap etmeyiniz. Zira dünyada insanlara azap edenlere muhakkak
Allah
ahirette azap eder.” sözünü hatırlatmış ve burada işkence gören kişileri
serbest
bırakmıştır.
Hz.
Ömer, içkinin helal olduğunu savunanların öldürülmesini[889]
[890] [891] ve içki
içenlere ceza olarak seksen değnek vurulmasını emreden ilk kişidir. Halife içki
dükkânı olarak 899 kullanılan Ruveyşid es-Sakafi nin evini yaktırdı. Ayrıca
içkici olan Rebia b. Ümeyye ve Ebu Mihcen’i de sürgün ile cezalandırdı.[892] Hz.
Ömer, oğlu Ubeydullah’a içki içtiği için had cezası uyguladığı aktarılır.[893]
Hz.
Ömer, kocasına karşı kötü davranan bir kadını cezalandırmak için üç gün boyunca
içi çöp dolu bir eve hapsetmiştir.[894]
Haksız yere insanlardan şüphelenen ve onları suçlayan kişilere karşı da sert
davranmıştır.[895] Halife
hicvedici sözler söyleyen Zibirkan b. Bedr’i Hutay kuyusuna atmıştır. Kuyunun
aslında derin bir kuyu olmamakla beraber tünel veya mahzen olduğu
bilinmektedir.[896]
Cisr
Savaşı
Hz.
Ömer, askerlerine Fars topraklarına gitmelerini emretti fakat ordu bu isteğe
sıcak bakmadı. Ebu Ubeyde b. Mesud görevi gerçekleştirmek isteyen ilk kişi oldu
ve ordu komutanı olarak harekete geçti. Farslıların komutanı Rüstem’di. Her
fırsatta Fırat’ı geçmek isteyen[897] Ebu
Ubeyd, nehrin üzerine köprü yapılmasını emretti.[898]
Selit b. Kays’ın uyarılarına rağmen Ebu Ubeyd onu dikkate almadı.[899]
Farslılar
ile Müslümanlar karşı karşıya geldi. Müslümanların atları daha önce hiç
görmedikleri filleri karşılarında görünce korktular. Farslılar, süngülerle
savaştıkları için Müslümanların atları ürküp daha fazla ilerleyemedi. Bu yüzden
Müslümanlar savaşa yaya olarak devam etti. Filler de yaya olarak savaşan
Müslümanların üzerine yürüdü ve orduyu dağıttı.[900]
Bunun üzerine Ebu Ubeyd, fillerin hortumunu keserek düşmanı durdurabileceğini
düşündü.[901] Bu
düşüncesini gerçekleştirmek isterken filin altında feci şekilde ezildi.[902] Ebu
Ubeyd’in ölümüyle Müslüman ordu bir anda zayıfladı.[903]
Sancağı Ebu Ubeyd’in kardeşi daha sonra oğlu alsa da başarılı olamayıp
Farslılar tarafından öldürüldü. Sancağı alan Müsenna b. Harise askerleri bir
yere çekse de[904] birçoğu
onu bırakıp kaçmayı tercih etti.[905]
Bunun üzerine Farslılar hızlı hareket ederek tekrar Müslümanlara karşı hamlede
bulundular. Sakifli bir adam Müslümanların geri çekilmesini engellemek için
köprüyü kesti. Farslılar köprüye kadar gelen Müslümanları kılıçtan geçirdi. İki
arada kalan Müslümanlar kurtulmak için ırmağa atladı ve birçoğu boğuldu. Suda
boğulan ve savaşta ölen Müslüman sayısı 4 bin kişidir.[906]
Büveyb
Savaşı
Büveyb
savaşı, Müslümanlar ile Farslılar arasında yapılmıştır.[907]
Müslümanların komutanı Müsenna olmuş ve ordusunu Büveyb’de toplamıştır.[908] İki ordu
savaştıktan sonra Müsenna, yenilen Farslıların kaçmalarını engellemek için onlardan
önce hareket ederek köprüyü kapatmış, böylece Farslıların gidebileceği bir yer
kalmamıştı. Kaçan Farslılar Müslümanlar tarafından[909]
yakalanıp öldürülmüştür. Savaş sonucunda her taraf kemiklerle dolmuştur.[910] Kemikler
uzun süre ulu orta yerde kalmış[911] ve
zamanla evlerin altında kaybolmuştur.[912]
Meydanlarda bu kadar ceset bırakan bir savaş daha görülmemiştir.[913]
Kadisiye
Savaşı
Hz.
Ömer, Farslılarla yapacağı savaşta Sa’d b. Ebi Vakkas’ı görevlendirdi.[914] Farslıların
komutanı Rüstem, Sa’d’ın karşısına ordugâh kurup askerlerini yerleştirdi ve
kendisi de otuz üç fille savaş meydanına geldi.[915]
Fillerin Müslümanların üzerine saldırması ve saflar arasına dalması atların
ürkmesine neden oldu.[916] Müslümanlar
savaşta fillerden dolayı büyük sıkıntılar yaşadı. Onlar fillerin üzerindeki
askerleri öldürüp gözlerini çıkardılar.[917]
Müslümanlar, Rüstem’i öldürmek için harekete geçtiler. Rüstem dinlenirken,
Hilal b. Alkame ona saldırdı ve onun omurunu kırdı. Hilal, tekrar hamlede
bulununca o da kendisini suyun içine attı. Bunun üzerine Hilal de suya atlayıp
onu ayaklarından yakalayıp çıkardı ve ölene kadar Rüstem’in alnına kılıcıyla
vurdu.[918]
Bir
rivayete göre de; Rüstem elindeki oku Hilal b. Alkame’nin ayağına attı ve ayağı
üzengiyle beraber eyere saplandı. Hilal yaralı olmasına rağmen Rüstem’e hamle
yaparak onun kafasını kopardı.[919]
Rüstem’in cesedi kılıç ve mızrak izleriyle doluydu.[920]
Yezdcerd,
Farslılara yardım etmesi için Nuharican’ı görevlendirdi. Böylelikle Farslılar
Müslümanlarla tekrar savaşmak için karşı karşıya geldiler. Nuharican’ın
karşısına Züheyr b. Süleym çıktı. Nuharican onu yere devirdi ve göğsüne oturdu.
Boğazını kesmek istedi fakat Züheyr, onun parmağını ısırınca gücünü kaybetti.[921] Züheyr,
hançerle onun karnını yardı.[922]
Savaş sonucunda zincirlerle
birbirlerine bağlanmış olan Farslılar paniğe kapıldıkları için köprüyü
geçemeyip yuvarlanmıştır. Müslümanlar, Farslıları yakalayıp bir kişiyi bile sağ
bırakmamıştır.[923]
Hiçbir savaşta bu kadar şiddetli mücadele edilmemiştir.[924] 3 0 bin
savaşa katılan Farslılardan 10 bin kişi öldürülmüş, Müslümanlardan da 2500 kişi
şehit olmuştur.[925]
Medain’in
Fethi
Kadisiye
savaşının başarı ile sonuçlanması üzerine Müslümanlar, Farslıları takip ederek
Medain’e geldi.[926]
İki ordu Dicle’de karşı karşıya geldi.[927] Asım
b. Amr, askerlerine Farslıları gördükleri yerde onların gözlerine süngü
saplamalarını emretti. Farslılar, Müslümanlardan kaçmak istediler fakat
başarılı olamadılar. Kaçmayı başaranlar da gözlerini kaybettiler.[928]
Batı Medain’in kuşatılması esnasında Müslümanlar büyük sıkıntılar karşılaştılar[929]
hatta kedi ve köpek eti yemek zorunda kaldılar.[930]
Mercu’s-Suffer
Savaşı
Bizanslılar
ile Müslümanlar Mercu’s-Suffer denilen yerde karşı karşıya geldi. Bu savaş öyle
şiddetli geçti ki kanlar sulara karıştı.[931]
Celula
Savaşı
Sa’d
b. Ebi Vakkas, 12 bin kişilik ordunun başında Celula’ya hareket etti.
Farslıların başında da Rüstem’in kardeşi Hürezad vardı. Ok ve mızraklar
paramparça olana kadar iki ordu şiddetli bir şekilde savaştı.[932]
Müslümanlar savaşın şiddetinden dolayı namazlarını işaretlerle kılmak zorunda
kaldı.[933]
Farslılar,
Müslümanları yok etmek için hendekler kazıp[934]
hendeğin çevresine de demir diken döşediler. Fakat Farslılar, hazırladıkları
demir dikenlere kendileri saplanmaları sonucunda öldüler öyle ki atların ayak
damarları bile kesildi. Sonuç olarak Farslılardan 100 bin kişi öldü. Savaş
meydanı cesetlerle dolduğu için bu olaya Celula el-Vakı’a denilmektedir.[935]
Nihavend
Savaşı
Sa’d
b. Ebi Vakkas, Fars hükümdarının Nihavend’e geldiğini Hz. Ömer’e bildirdi.[936] Bunun
üzerine halife de Ebu Musa Eş’ari’ye mektup yazarak Nihavend’e doğru
ilerlemesini emretti.[937] Nihavend
de Müslümanlar ile Farslılar karşı karşıya geldi.[938]
Farslılardan
çok sayıda insan öldürüldü. Savaş meydanı cesetlerle doldu. Akan kanlardan
dolayı insanların ve hayvanların ayakları kaydı. Ayakları kaydığı için ölen
Müslümanlar bile vardı.[939]
Farslılar, kendi askerlerinin kaçmasını engellemek için beşer ya da onar
kişilik gruplar halinde birbirine zincirledi.[940]
Savaşta ölen ve yaralanan Müslümanların sayısı oldukça fazladır. Yaralanan
Müslümanlar gece boyunca acıdan dolayı inledi.[941]
Hemedan’ın
Fethi
Farslılar,
Nihavend savaşında başarılı olamayınca Hemedan’a doğru kaçmışlardır.[942] Kufe
valisi olan Muğire b. Şu’be, Cerir b. Abdullah’ı Hemedan’a göndermiştir.
Hemedan halkı da Cerir b. Abdullah’ın gözüne ok atıp onu şehrin dışına
çıkartmıştır. Fakat daha sonra Cerir, burayı fethetmiştir.[943]
Yezdcerd
b. Şehriyar’ın Öldürülmesi
Istahr
halkı ve hükümdarları Yezdcerd ile birlikte isyan etti. Osman b. Ebi’l-As ile
Abdullah b. Amir isyanı bastırmak için Istahr’a doğru hareket etti. İki taraf
arasında çıkan savaş Müslümanların zaferiyle sonuçlanınca Yezdcerd, Merv’e
kaçıp bir değirmene saklandı. Değirmenin içinde bulunan değirmencinin
kendisinden para istemesi üzerine Yezdcerd kılıcını ve kemerini ona verdi.
Yezdcerd’in uyumasını fırsat bilen değirmenci[944]
değirmen taşını ona yuvarladı.[945] Ya da
değirmen kazmasıyla[946] öldürdü
ve onun tacını alıp cesedini de suya attı.[947]
Sonra bu durum öğrenilince değirmenci ve ailesi de öldürüldü.[948]
Başka
bir rivayette göre; değirmenci Yezdcerd’i yedirip içirdi bunun karşılığında o
da, ona kemerini hediye etti. Yezdcerd uykuya daldığında onu balta ile öldürdü,
onun karnını yardıktan sonra içine ağır maddeler koyup suya attığı söylenir.[949]
Nube’nin
Fethi
Müslümanlar,
Nube’ye doğru hareket etti. Nubeliler, ok atmada oldukça marifetliydi ve
Müslümanlara attıkları oklardan dolayı onlar gözlerinin karasını 958 kaybetti.
Bu yüzden Nubelilere gözlerin karasını vuranlar ismi verildi.[950]
Hz.
Ömer’in Şehit Edilmesi
Muğire
b. Şube’nin kölesi olan Ebu Lü’lü’e, Hz. Ömer’i gördü. Ona Muğire’ye ödediği
verginin yüksek olduğunu söyledi ve ödediği ücretin düşürülmesini halifeden
istedi.[951] Ayrıca
Ebu Lü’lü’e’nin marangoz, demirci ve nakkaş olduğunu öğrenen halife onun
ödediği ücreti çok bulmadığını söyledi. Ondan kendisi için bir değirmen
yapmasını istedi. Bunun üzerine Ebu Lü’lü’e; “İnsanların ondan bahsettikleri
bir (el) değirmeni yapacağım.” dedi.[952]
Ebu
Lü’lü’e bu görüşmeden üç gün sonra[953]
mescid de Hz. Ömer’i öldürmek için fırsat kollandı. Hz. Ömer namaz kılmak için
tekbir aldığında Ebu Lü’lü’e onu şah damarından üç defa hançerledi.[954] Hançerin
bir darbesi de Hz. Ömer’in göbeğinin altına geldi[955]
ve midesini parçaladı. Bu darbeden dolayı halife öldü.[956]
Ayrıca Ebu Lü’lü’e mescitte bulunan on iki kişiyi daha yaraladı, bu
yaraladıklarından altı kişinin de ölümüne neden oldu. En son hançeri kendisine
saplayarak intihar etti.[957] Hz.
Ömer, yaralandıktan sonra süt istedi, içtiğinde yarasından dışarıya doğru aktı.[958]
HZ.
OSMAN DÖNEMİ
Hz.
Osman; sakin, yumuşak bir insan olması sebebiyle kendinden önce halife olan ve
daha sert uygulamaları ile meşhur Hz. Ömer’e göre halka daha sevimli gelmiştir.
Ancak onun bu karakteri halk tarafından pek fazla umursanmamasına da sebep
olmuştur. Hz. Osman’ın halifeliğinin son yıllarında kendi akrabalarına devlet yönetiminde
görevler vermesi, Mısır’ın beşte birini Mervan’a hediye etmesi, akrabalarına
mal dağıtması halk nezdinde eleştirilmesine neden olmuştur.[959]
Bu bölümde onun katledilmesi sürecine götüren olayları sebepleri ile birlikte
incelemek istiyoruz:
Yönetim
Hz.
Osman’a karşı yapılan başlıca eleştirilerden biri; suçsuz yere azlettiği
valilerin yerine kendi akrabalarını göreve getirmesidir. Bu atamaları yaparken
kişilerin liyakat ve tecrübelerine dahası Hz. Peygamber’in sünnetine tabi olup
olmadığına bakılmamıştır. Halifenin bu icraatı toplum nezdinde doğru
bulunmamıştır.[960]
Şibli’ye
göre; bu düşünce yanlıştır. Zira Hz. Osman’ın devlet yönetimine getirdiği
kişiler tecrübesiz değildir ve o, bu tür kişilere görev vermemiştir. Örneğin;
Velid b. Ukbe, Said b. As, Abdullah b. Sad b. Ebi Serh, Abdullah b. Amir Hz.
Osman tarafından devlet yönetimine yerleştirilen kişilerdir. Hz. Ömer’in
atadığı kişiler kadar takva sahibi değillerdir, fakat onların devlet
yönetiminde tecrübesiz olduklarını söylemek pek doğru değildir. Örneğin;
Abdullah b. Sad, Trablusgarp ile Kıbrıs’ı ele geçirmiş, Abdullah b. Amir Kabil,
Herat, Sicistan ve Nişabur fethinde bulunarak başarılı bir yönetim
sergilemişlerdir.[961]
Hz.
Osman dönemi yönetim problemleri bağlamında şunları söyleyebiliriz; Ebu Musa Eş’ari,
Basra valiliğinden azledilerek yerine halifenin dayısının oğlu Abdullah b. Amir
görevlendirilmiştir.[962] Şam
eyaletinin bir bölgesindeki Umeyr, görevinden azledilerek bölgesi Muaviye’ye
devredilmiştir.[963] Kufe
valisi Sa’d b. Ebi Vakkas hâzineden aldığı parayı ödememesi sonucunda hazine
görevlisi olan Abdullah b. Mesud ile aralarında meydana gelen tartışma sonucu[964]
görevinden azledilmiş ve yerine Hz. Osman’ın akrabası olan Velid b. Ukbe tayin
edilmiştir.[965] Hz.
Osman kendi akrabalarını azletmede oldukça direnirken diğer kabile mensuplarını
azletme konusunda hızlı hareket etmesi de oldukça ilginçtir.[966]
Sa’d
b. Ebi Vakkas ile İbn Mesud arasında yaşanan tartışmanın benzeri Velid b. Ukbe
ile İbn Mesud arasında da yaşanmıştır. Velid b. Ukbe hazineden borç para almış,
İbn Mesud da parayı ödemesini istemiştir. Olay, halifeye ulaşınca daha önce
Sa’d b. Ebi Vakkas’ı azletmede hızlı davranan halife, bu sefer tam tersine
hazine görevlisi İbn Mesud’u sorguya çekmiştir. İbn Mesud da tepki olarak
görevinden istifa etmiştir.[967]
Hz.
Osman, Velid b. Ukbe’nin içki içtiğine dair şikâyetler almış olmasına rağmen
akrabası olduğu için ceza vermemiştir.[968]
[969]
Halifenin herhangi bir ceza vermemesi sonucunda halk olayı Hz. Ali’ye
bildirmiştir. Hz. Ali ise valinin cezalandırılmasını istemiş bu yüzden halife
valisine had cezası vermek zorunda 977 kalmıştır.
Hz.
Osman, Velid b. Ukbe’yi görevden aldıktan sonra yerine yine akrabasından çok
genç ve tecrübesiz Said b. As ‘ı tayin etti.[970]
Said’in Kufe eşrafına söylediği: “Irak bölgesi Kureyş’in çiftliğidir” sözü
halk tarafından kendisinin sevilmemesine ve şikâyet edilmesine neden oldu.
Dahası Sa’d b. Ebi Vakkas’ın torunu olan Hişam b. Utbe, Said ile girdiği bir
tartışma sonucu Said tarafından dövüldü ve evi yakıldı.[971]
Olaylar
bu şekilde ilerlerken muhalefet de Said taraftarlarına karşı mücadele içine
girmiştir; Nitekim vali Said taraftarı Abdurrahman b. Hubeyş, valiye karşı iyi
niyetlerini beyan ederken muhalefet lideri Eşter onu duymuş ve Cündeb, İbn
Zi’l- Heneke Sa’sa’a, İbn el-Kevve’, Kumeyl, Umeyr İbn Dabi’i Abdurrahman ve
oğlunu savunan babasını bayılana kadar dövmüşlerdir.[972]
Hz.
Osman, Mısır’da ordu komutanlığı görevini Amr b. As’dan almış sütkardeşi
Abdullah b. Sad b. Ebi Serh’e vermiştir.[973]
Müslüman olup hicret eden Abdullah daha sonra İslam dininden dönmüştü.[974]
Mekke’nin feth edildiği gün de Hz. Peygamber onun öldürülmesini emretmiş fakat
Hz. Osman’ın araya girmesi sonucunda affedilmişti. Mısır da Muhammed b. Ebi
Bekir ve Muhammed b. Huzeyfe birlikte hareket edip halkı Hz. Osman’ın valisine
karşı kışkırtmışlardır. Mısır halkı kışkırtmalardan etkilenerek valiyi Hz.
Osman’a şikâyet edince vali, şikâyette bulunan adamı döve döve öldürmüştür.[975]
Sonuç
olarak Hz. Osman, valileri önemsiz sebeplerle azletmiş ve yerine de
akrabalarını tayin etmiştir.[976]
Azledilen mağdur valilerden Amr b. As halkı halifeye karşı kışkırtınca insanlar
öfke ile gruplar halinde toplanarak yönetime karşı Mısır’dan Medine’ye doğru
hareket etmişlerdir.[977]
Hz.
Osman’ın eleştirildiği bir diğer konu da; hazineden borç para almış olmasına
rağmen geri ödememesidir. Hazine görevlisi Abdullah b. Erkam, halifeden aldığı
parayı ödemesini istemiş, ancak Hz. Osman, bunu yapmayarak sürekli oyalamıştır.
Abdullah b. Erkam, borcu tekrar hatırlatsa da halife ondan ya bu ısrarını
bırakıp görevine devam etmesini ya da hazinenin anahtarını teslim etmesini
istemiştir. Bunun üzerine hazine görevlisi istifa etmiştir.[978]
Benzer
bir şekilde Hz. Osman devlet hazinesinden para alarak akrabalarına yardım etti,
halife yaptığı bu davranışın sıla-i rahim olduğunu söyledi. Hz. Osman bu
davranışını şu sözlerle: “Ebu Bekir ve Ömer, hâzineden kendi hakları olanı
(kullanmayıp) bıraktılar. Ben ise hakkımı aldım ve akrabalarıma dağıttım.”
savundu.[979] Fakat
halifenin bu davranışı halk tarafından eleştirilmesine neden oldu.[980] Ancak
Şibli gibi müellifler bu anlatıların halifeye atılmış bir iftira olduğunu
belirtirler.[981]
Hz.
Osman’ın eleştirildiği konulardan bir diğeri de; Mısır ganimetinin beşte birini
akrabası Mervan’a vermesidir.[982] Şibli,
bu bilginin doğru olmadığını savunmaktadır.[983]
[984] Kaynaklarda
Hz. Osman’ın, Mervan’a vermiş olduğu ganimetlerin mübalağa olduğu söylenmekle
beraber Abdullah b. Sad için vaat edilen ganimeti de • .• 992
vermemiştir.
Halk,
Hz. Osman’ın uygulamalarını eleştirmeye başladı. Bunun üzerine halife kendisi
hakkında eleştiride bulunan kişileri tespit etmek için casus tuttu. Kendisini
eleştiren kişileri öğrenince de onları kırbaçlattı, ganimetten mahrum bıraktı,
ta’zir uygulayarak cezalandırdı.[985]
Sahabeye
Karşı Tutumu
Hz.
Osman, herkesle iyi geçinen, insanlarla bir problemi olmayan biri iken
halifelik yıllarında sahabe toplumu ile arası bozulmuştur.[986]
Nedeni ise, valilerin uygulamalarından rahatsız olan toplumun halifeye
şikâyette bulunmalarına rağmen sonuç alınamamasıdır. Dahası Hz. Osman, şikâyete
gelenlere bazen hakaret etmiş bazen dövdürmüştür. Ayrıca onun bazı kişileri de
haksız yere sürgünle cezalandırdığı vakidir. Hz. Osman tarafından sürgün cezası
verilen kişilerin isimleri şöyledir: Ebu Zer, Amir b. Abdullah, Abdullah b.
Mesud, Huzeyfe b. Yeman, Zeyd b. Suhan.[987]
Yine Ebu Zeynep, Ebu’l-Verra ve Malik b. Haris adlı kişiler de Şam’a sürgün
edilmiştir. Şam’a gelen bu kişiler, yönetime karşı durmaya devam edince halife
onları Hıms Valisi Abdurrahman b. Halid’in yanına göndermiştir. Vali ise onları
her gittiği yere yaya götürmüş ve onlara karşı oldukça sert davranmıştır.[988]
Şimdi
de Hz. Osman’ın baskısına maruz kalan üç sahabiyi anlatmak istiyoruz:
Abdullah
b. Mesud
Hz.
Osman döneminde malın dağıtımı önemli bir problemdi. Ümeyyeoğulları, Medine’de
devlet hazinesini kendi istekleri doğrultusunda kullanmak istediler. Fakat
hazineden sorumlu olan Abdullah b. Erkam bu duruma rıza göstermedi. Mervan’ın
kardeşi hazineden para almak istedi fakat Abdullah b. Erkam buna izin vermedi.
Durumdan haberdar olan Hz. Osman’ın hazine görevlisi Abdullah b. Erkam’a
kızması sonucu İbn Erkam görevinden istifa etti. Kufe’de de benzer bir hadise
yaşanmış,[989] olay şu
şekilde cereyan etmiştir; Vali Velid b. Ukbe hazineden borç para almış ve
hazine görevlisi İbn Mesud da parayı ödemesini isteyince problem çıkmıştır.
Olay, halifeye ulaşınca daha önce Sa’d b. Ebi Vakkas’ı azletmede hızlı davranan
halife, bu sefer tam tersine hazine görevlisi İbn Mesud’u sorguya çekmiştir.
İbn Mesud da tepki olarak görevinden istifa etmiştir.[990]
Bunun üzerine İbn Mesud’un öğrencileri ve çevresindekiler Velid’i eleştirmeye
başlamıştır. Eleştiriler, Velid’i rahatsız edecek seviyeye gelince halifeye,
İbn Mesud’un fitne çıkardığını söylemiş, halife de valisinin sözlerine inanarak
İbn Mesud’un Kufe’den uzaklaştırılmasını emretmiştir. Medine’ye gelen İbn Mesud
mescide girdiğinde Hz. Osman ona: “Bakın bakın kusmuk ve pislik üzerinde
dolaşan bir böcek geldi” diyerek aşağılamıştır. İbn Mesud, halifeye Hz.
Peygamber’in arkadaşı olduğunu hatırlatsa da[991]
mescitten zorla dışarı atılmış ve halifenin adamları[992]
onu dövmüş[993] onun
kaburga kemiklerini kırmıştır. Ayrıca Medine’de göz hapsine alınmış ve maaşı da
kesilmiştir. Bütün bu olaylardan dolayı İbn Mesud, cenaze namazını Hz. Osman
tarafından kıldırılmamasını vasiyette bulunmuştur.[994]
Ebu Zer
Ebu
Zer, Hz. Peygamber’in vefatından sonra inzivaya çekilmiş, Hz. Ebu Bekir’in de
vefatıyla Medine’den ayrılıp Şam’a yerleşmiştir.[995]
Fakat Muaviye ile Ebu Zer’in arasında problemler yaşanmıştır. Bu problem
şöyledir; Ebu Zer, ganimete Allah’ın malı diyen Muaviye’yi uyarmış,
ganimetin Müslümanların malı olduğunu söylemiştir.[996]
Muaviye bunu ganimeti istediği gibi harcayabilmek için söylemiştir.[997]
Ebu
Zer, mal biriktirmeye karşı olduğu için çarşı ve pazarlar da insanlara şöyle
seslendi: “Ey zenginler ve ey günahkâr fakirler! O altın ve gümüşü biriktirip
de Allah yolunda sarf etmeyenlerin cehennem ateşiyle yanıp kavrulacaklarına
dair haberler vardır. Onların yüzleri, önleri ve sırtları bu ateşten demirlerle
dağlanacaktır.”[998] Ebu
Zer’in bu tarz konuşmalarından dolayı fakirler zenginlere karşı cephe almıştır.
Fakirler Ebu Zer’in yanında yer alırken, zenginler de bu durumu Muaviye’ye
bildirmiştir. Bundan rahatsız olan Muaviye, halifeye mektup yazarak Ebu Zer’i
şikâyet etmiştir.[999] Bu
süreçte Ebu Zer, ölüm tehditleri almış[1000]
ve konuşması da yasaklanmıştır.[1001]
Halife, valisinin dediklerine inanıp Ebu Zer’in Medine’ye gönderilmesini
istemiştir. Ebu Zer, palansız azgın bir hayvanın üzerine sırf işkence olsun
diye bindirilmiş ve Medine’ye o vaziyette getirilmiştir. Bu yolculukta Ebu Zer’in
bacaklarının yara bere içinde kaldığı ve etleri döküldüğü rivayet edilmiştir.[1002] Bu
rivayetin abartılı bir aktarım olduğu söylenmektedir.[1003]
Hz.
Osman’ın, Medine’ye gelen Ebu Zer ile konuşması aynen şöyledir:
Bu
Şamlılar senin dilinin uzunluğundan söz edip duruyorlar, sebebi nedir? diye
sorar. Bunun üzere Ebu Zer de olup bitenleri anlatır. Ancak Hz. Osman şöyle
karşılık verir: “Ey Ebu Zer! Ben ancak bana düşenleri yerine getirebilirim.
Müslümanları da gayret sarf etmeye ve iktisatlı davranmaya davet edebilirim.
Zühd ve takvaya bağlanmaları konusunda onları mecbur edemem.[1004]
Ebu
Zer, halifenin Tuleka denilen kişilerle birlikte hareket ettiğini, halka ait
olan arazilere el koyduğunu söylemiştir.[1005]
Halife, kendinden önceki halifelerin, Hz. Peygamber’in sürgün ettiği Hakem’i[1006]
Medine’de en iyi şekilde ağırlarken, Mekke döneminde dini uğruna her türlü
işkenceye maruz kalan Ebu Zer’i[1007]
“Fitneyi seven adam”[1008] diyerek
Rebeze’ye sürgün etmiştir. Ebu Zer’in gittiği yerde karısı ve kölesi dışında
hiç kimsesi yoktu.[1009] Ebu Zer
zorla kabilesinden ayrı bir yere gönderilip burada tutulduğu için şikâyet
etmiştir.[1010] Bazı
müellifler, Ebu Zer’in Rebeze’ye kendi isteğiyle gittiğini söylemektedir.[1011] [1012]
İbnü’l-Esir’in şu sözleri itiraf niteliğindedir:
Bu
yıl içinde Ebu Zer el-Gıfari Şam’dan Medine’ye gönderilmiş ve bu hususta birçok
sebepler ileri sürülmüştü. Bu sebepler arasında Muaviye’nin Ebu Zer’e
küfretmesi, onu ölümle tehdidi gibi şeyler nakledilir ve Şam’dan Medine’ye
gönderilmesi ve Medine’den sürgün edilmesi gibi acı olayların anlatılması pek
doğru olmaz. Bu doğru olsa bile Hz. Osman’a bu konuda hak vermek gerekir, çünkü
devlet başkanının emri altında bulunanları te’dip etmeye hakkı vardır. Bu ve bu
gibi konularda devlet başkanı yetkilidir. Bunun için de Hz. Osman’ın kınanması
mümkün değildir. Fakat bütün bunlara rağmen ben bunları anlatmaktan hiç 1020
hoşlanmıyorum.
Ebu
Zer’in tavrını kabul etmeyen müellifler ise; Müctehid[1013] ve
kendi fikirlerini kabul ettirmek için baskı yanlısı olan Ebu Zer’in, mal-mülk
biriktiren kişilerin kâfir olduğunu söyleyerek onlarla tartıştığını belirterek,
halifenin sürgün kararının yerinde olduğunu savunurlar.[1014]
Benzer şekilde Ahmet Cevdet de halifeyi şu
sözlerle savunur:
Şimdi
insaf ile düşünürsek Hazret-i Osman’ın bunda ne suçu vardır. Ebu Zer, herkesin
bir lokma ve bir hırkaya kanaat etmesini istiyor. Müslüman malının fazlasını
Allah uğrunda sarf etsin diye ısrar ediyor. Çok güzel bir arzu, vaizler halkı
böyle fedakârlık yapmaya teşvik edebilirler. Fakat hükümet bu hususta halkı
zorlayabilir mi? Malının zekâtını veren adamı malının fazlasını da ihtiyaç
sahiplerine ver, diye zorlayabilir mi? Hazret-i Osman ne yapsın.[1015]
Ancak bu görüşlerin de tenkidi yapılmıştır;
Olaya
devlet adamı mantığı içinde bakan Ahmet Cevdet Paşa tabi ki böyle diyecektir.
Ancak bu anlayışın toplumları isyana yönelttiği, fakirlerin zenginlere karşı
düşmanlıkları çoğalttığı, sonuçta toplumları yıkılışa sürüklediğini göremeyecek
kadar öngörüsüz olduğu anlaşılmaktadır.[1016]
Bu noktada; Ebu Zer’in mi yoksa halife ve
Emevilerin mi haklı olduğu konusunda cevap vermek gerekiyor. Soru şu: Hz. Ebu
Bekir ve özellikle de fetihler sonucu ganimetlerin aktığı Hz. Ömer döneminde
hiç sorun çıkarmayan Ebu Zer’e ne oldu da Hz. Osman’ın döneminde “iflah olmaz
bir mal düşmanı” kesildi (veya öyle gösterildi)? Bu sorunun cevabı
verilebilirse sorun çözülebilir.[1017]
Ebu
Zer’in mal biriktirmeye karşı olmadığı, onun kenz yani mal yığmaya karşı bir
kişi olduğunu söylemektedir. Gerek Hz. Peygamber döneminde gerekse Hz.
Osman’dan önceki halifeler döneminde de zenginler vardı ama Ebu Zer, bunların
hiçbirine laf etmemiştir.[1018]
Şeklinde görüş beyan edenler de bulunmaktadır.
Ammar
b. Yasir
Hz.
Osman’ın eleştirilmesinin nedenlerinden biri de Ammar b. Yasir’in dövülme
hadisesidir.[1019] Bu konu
ile ilgili farklı rivayetler vardır. Rivayetlerden ilki şöyledir; Hz. Osman’ın,
hazineden para alarak akrabalarına yardım etmesi halk tarafından onun
eleştirilmesine neden olmuştur. Bunun üzerine Hz. Osman: “Ebu Bekir ve Ömer,
hazineden kendi hakları olanı (kullanmayıp) bıraktılar. Ben ise hakkımı aldım
ve akrabalarıma dağıttım.” diyerek kendini savunmuştur.[1020] [1021] Ammar
b. Yasir, halifenin bu sözlerine cevap verince halife ona: “Ey idrarını
tutamayan Sümeyye’nin oğlu! Sen hangi cüretle bana karşı konuşuyorsun” dedi.
Halife, aslında bu sözlerle Ammar’ın hem bir köle olarak konuşma hakkının
olmadığını hem de annesinin adı ile hitap ederek babasının belirsizliğini ima
etmiştir. Hz. Osman’ın emriyle mescitten çıkarılan Ammar 1029 bayılana kadar
dayak yemiştir.
Başka
bir rivayette ise, Hz. Osman’ın uygulamalarından şikâyetçi olan sahabe bir
araya gelip Hz. Osman’a mektup yazdı. Mektupta; kendisinden önceki halifelerin
uygulamalarını terk ettiği, Mervan’a haksız yere mal hibe ettiği, devlet
yönetiminde akrabalarına iltimas tanıdığı ve liyakat sahibi olmayan kişilere
görev verdiği, Kufe valisi olan Velid b. Ukbe’nin sarhoş bir halde namaz
kılmasına rağmen herhangi bir yaptırım uygulanmadığı, cezalarda yumuşak sopa
yerine kırbaç kullandığı gibi konular yer almaktaydı. Ammar b. Yasir, mektubu
Hz. Osman’a iletince halife yazıyı kimin yazdığını sorsa da Ammar cevap
vermedi. Bunun üzerine söze atılan Mervan: “Bu siyah köle, insanları sana karşı
kışkırttı. Eğer onu öldürürsen arkasındakileri cezalandırmış olacaksın.” dedi.
Hz. Osman, bunun üzerine Ammar’ın dövülmesini emretti ayrıca kendisinin de ona
vurduğu aktarılır.[1022] Ammar
b. Yasir, bağırsakları patlayana kadar dayak yedi[1023] hatta
bağırsaklarının bir kısmı gözükür halde[1024]
bahçeye kadar sürüklendi.[1025] Olay
üzerine Ammar, “Allah’a hamdolsun ki bu Allah yolunda çektiğimiz ilk eziyet
değildir.” diyerek Mekke dönemindeki işkenceleri hatırlatmıştır. Bir diğer
rivayette ise, Hz. Osman, Ebu Zer’in ölüm haberini alınca: “Allah rahmet
etsin” dedi. Bunun üzerine Ammar b. Yasir, Hz. Osman’a: “Allah
nefislerimizin şerrinden bize merhamet etsin” dedi. Hz. Osman bu söze
öfkelendiği için[1026] onu
hapsedip[1027] sürgün
etmekle tehdit etmiştir. Ammar bu olaydan dolayı Hz. Osman’ın kâfir olduğunu[1028] ve
halifenin öldürülmesi gerektiğini söylemiştir.[1029]
Bazı
müellifler, Ammar b. Yasir’in Hz. Osman tarafından şiddet gördüğüne dair sağlam
deliller olmadığını, bu tarz anlatımlarla Hz. Osman’a iftira atıldığını
belirtmektedir.[1030]
Şibli,
Hz. Ömer’in halifeliği döneminde de benzer olayların yaşanmış olmasından dolayı
Hz. Osman’ın sahabiye karşı sert tutumunun kayda değer olmadığını belirtir.
Buna; İyaz b. Ğanm’ın valilikten azledip çobanlık yapmasını, Sa’d b. Ebi
Vakkas’ı ve Ubeyy b. Kab’ı da kırbaçla cezalandırmasını örnek gösterir.[1031]
Hz.
Osman’ın Şehit Edilişi
Hz.
Osman’ın yönetiminde bazı problemlere tekrar değinirsek; Halife yönetimde
akrabalarını ön planda tutmuş, sahabiye karşı sert davranarak onları dövmüş,
maaşlarını kesmiş ve sürgün etmiştir. Ayrıca ganimetten Müslümanlara pay
vermemiş, sadakayı adaletli dağıtmamış,[1032]
valilerin yapmış olduğu haksızlıklara göz yummuş, Mervan’a Afrika’dan gelen
ganimetten hisse vermiştir.[1033] Bütün
bu nedenlerden dolayı Müslümanlar, Hz. Osman’ın uygulamalarından rahatsız
olmuşlar, yönetime karşı hareket etmişlerdir.[1034]
Toplumun, Hz. Osman’a karşı bu muhalefetinden dolayı halife minbere çıkmış ve
şöyle konuşmuştur:
Her
şeyin bir afeti, her nimetin bir illeti vardır. Bu ümmetin illeti ve bu dinin
afeti ayıplayan ve kötüleyen insanlardır. Bunlar sizin yüzünüze hoşunuza
gidecek şekilde görünür, arkanızdan ise hoşlanmadığınız şekilde davranırlar. Ey
Muhacir ve Ensarlar! Allah’a yemin ederim ki öyle şeylerle beni ayıplayıp
kötülediniz ki Ömer döneminde bunları hoş gördünüz. Ancak o, sizi kahretti ve
haddinizi aşmanıza izin vermedi. Sizden hiç kimse gözünü açamadı ve ona yan
bakamadı. Allah’a yemin ederim ki yakınlarım sayıca daha fazladır. İnsanlara
daha çok yardım eden biriyim ve ondan daha çok liyakat sahibiyim. Ayrıca onlara
“Haklarınızdan bir şey kaybediyor musunuz?” diye sordu. “Ben neden iyilik, fazl
ve keremde istediğimi gerçekleştirmeyeyim? Allah’a yemin olsun ki bana eleştiri
yönelttiğiniz ve beni ayıpladığınız bir iş yoktur ki ben o işi bilerek yapmış
ve ortaya koyduğum şeyi bilerek ortaya koymuş olmayayım.[1035]
Bazı
Müellifler, Hz. Osman’ın bu konuşmasını doğru bulmamaktadır. Halife sürekli
kendisini Hz. Ömer ile karşılaştırılmasından da bir hayli rahatsızdır ve Hz.
Ömer’in halkı ezdiğini söylese de asıl ezilmenin Hz. Osman döneminde yaşandığı
kanaatindedirler.[1036] Hz.
Osman, Medine’de olumsuz olaylar yaşandığı için valiler toplantısı yapmaya
karar verdi. Aslında bu toplantının sorunları çözmeye yönelik değil halkı nasıl
sindiririm düşüncesiyle yapılan bir görüşme olduğu söylenir.[1037]
Muaviye
valiler toplantısından sonra Hz. Ali, Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvam,
Sa’d b. Ebi Vakkas ve Ammar b. Yasir’in yanına geldi ve onlara: “Ey sahabe
topluluğu! Bu yaşlı zat hakkında size hayır tavsiye ediyorum. Allah’a yemin
ederim ki sizin aranızda öldürülecek olursa Medine’yi atlar ve savaşçılarla
dolduracağım.” diyerek onları tehdit etti.[1038]
Daha sonra Muaviye; Hz. Ali, Talha ve Zübeyr’i öldürmek için Hz. Osman’dan izin
istedi. Fakat halife buna izin vermedi. Bunun üzerine Muaviye halifeye: “Eğer
sen onları öldürmezsen onlar seni öldürecek.” dedi.[1039]
Eyaletlerdeki
Muhalifler, valiler toplantısından bir sonuç çıkmayacağını anlayınca
sahabilerle iletişime geçtiler. Sahabe grubu yönetimde yer almamalarına rağmen
büyük bir nüfuza sahiptiler.[1040] Hz.
Aişe ve Hafsa halifeye karşı: “Allah’ın emirlerini terk ettin ve onun Resulüne
muhalefet ettin” dediler. Hz. Aişe’nin bu sözü Hz. Osman’ın karşısında olduğunu
göstermektedir.[1041] Bu
sözlere öfkelenen Hz. Osman, onların fitneci olduklarını söyledi. Orada bulunan
Sa’d b. Ebi Vakkas, halifenin bu sözlerini eleştirince halife, Sa’d b. Ebi
Vakkas’ın üzerine yürüse de o mescidi terk etti.[1042]
Hz.
Osman aleyhinde konuşan Cebele b. Amr, elindeki demiri bir gün halifenin boyuna
geçireceğini söyleyerek onu tehdit etmiştir. Cebele b. Amr’ın yanında
bulunanlar bu sözlerden cesaret alarak halifeye karşı laflarını
esirgememişlerdir.[1043]
Bir
gün Hz. Osman, Hz. Peygamber döneminden kalan asayı eline almış ve hutbe
okurken de ona dayanmıştı. Cehcah el-Gıfari, halifenin elindeki asayı almış ve
dizlerinde kırıp atmıştır. Bu olay halifeye fiili saldırılar da bulunulduğunu
göstermektedir.[1044]
Aslında
bu olaylar Medine’de halifeye karşı muhaliflerin arttığını da göstermektedir.
Sahabiler, Medine dışındaki muhalif güçlerle de sürekli iletişim halindeydiler.
Medineliler, kendi aralarında halifenin öldürülmesini konuşuyordu. Bu durum
Medine dışındaki muhalifleri de harekete geçirdi.[1045] Hz.
Osman’a karşı olan Muhammed b. Ebi Bekir ve Muhammed b. Huzeyfe Mısır halkını
kışkırttı. Bunun üzerine halk, Hz. Osman’ı muhasara altına almak için yola
çıktılar ve niyetlerinin umre yapmak olduğunu söylediler.[1046]
Hz.
Osman kendisi için ayaklanan gruplara karşı:
Ben
minberden indikten sonra sizin ileri gelenleriniz bana gelsinler ve görüşlerini
beyan etsinler. Vallahi eğer aranızda bir köle dahi beni hakka iletecek olursa
onun dediğini yerine getirir, bir köle gibi boyun eğer ve Allah’a giden yolun
dışında hiçbir yolun olmadığını beyan ederim. Vallahi sizin arzu ettiğiniz gibi
razı edeceğim ve Mervan’ı ve yakınlarını sizden ve kendimden uzaklaştıracağım,
onları sizinde aramızda perde edinmeyeceğim. dedi.[1047]
Müslümanlar
halifenin bu hutbesinden dolayı duygulanmışlardır.[1048]
Görüşmeler neticesinde Medine’ye gelen muhalifler geri dönmüşlerdir.[1049] Muhalif
güçlerin geri dönmelerini İbn Sa’d şu şekil de aktarmaktadır.
Mısırlılar,
Osman’ı (hilafetten indirmeye) niyetlendiklerinde Mısır’dan çıkıp Zu Huşub
denilen yerde konakladıkları zaman Osman, Muhammed b. Mesleme’yi çağırdı ve
ona, “Onlara git. Onları benden vazgeçir, tarziye ver. Talep ettikleri şeyleri
yapacağım; hakkında konuştuklarını şu şu işlerden vazgeçeceğimi onlara bildir.”
dedi. Muhammed b. Mesleme onlara (ulaşmak için) Zu Huşub’a doğru (yola çıkmak
üzere bir bineğe) bindi. Cabir şöyle dedi: Osman, benim de içinde bulunduğum
Ensar’dan elli süvariyi onunla beraber gönderdi. Bunların reisleri dört
kişiydi; Abdurrahman b. Udeys el-Belevi, Sudan b. Humran, İbn el- Beyya ve Amr
b. El-Hamık. Bu sonuncunun ismi öne çıktı. Hatta (o süvarilere) Amr b. El-
Hamık’ın ordusu deniliyordu. Muhammed b. Mesleme onlara geldi ve “Müminlerin
Emiri şöyle şöyle diyor.” diyerek onun sözlerini onlara aktardı. Onlar
dönünceye kadar onların yanından ayrılmadı.[1050]
Muhaliflerin
geri dönmesi üzerine Mervan b. Hakem halifenin yanına giderek: “Senin
Mısırlıların geri döndüğünü, onların senden herhangi bir kötülüğün gelmediğini
anladıklarını ve böylece çekip gittiklerini Müslümanlara bildirmen gerekir.
Yoksa diğer şehirlerden birçok kimse toplanır gelir ve sen onları geri
çevirmeye güç yetiremezsin.” dedi. Mervan’ın bu sözlerinden etkilenen Hz. Osman
mescitte hutbe okuyarak onun kendisine söylediklerini Müslümanlara aktardı.
Mescitte, Amr b. As halifenin sözlerine karşılık olarak: “Allah’tan kork ey
Osman! Sen bir sürü günah yüklendin, biz de seninle birlikte o günahlara
katıldık. Allah’a tövbe et ve Allah’a dön.” diye seslenince Hz. Osman: “Demek
sen buradasın ha ey Nabiga’nın oğlu! Seni görevden aldığım günden beri kaşınıp
duruyorsun. Senin cübben bitlerle doludur” diyerek hakaret etti. Bu olaydan
sonra mescitte sesler yükselmeye başladı.[1051] Hz.
Osman’a hakaret edip, taşladılar.[1052]
Halife baya hırpalandığı için minberin üzerinde bayıldı sonra da onu evine
götürdüler.[1053]
Bu
olaydan sonra Medineliler Hz. Osman’ın evini kuşatma altına aldılar. Halife
eğer hatalarından vazgeçmezse onu öldüreceklerdi.[1054] Mervan
kapıda bekleyenlerle konuşmak için Hz. Osman’dan izin alarak şunları söyledi:
Ne
oluyor size! Bir talan yapmak üzere gelen adamlar gibi toplanmış duruyorsunuz?
Hey yüzleri çirkin insanlar, ne istiyorsunuz? Siz bizim hükümdarlığımızı
elimizden almak niyetiyle mi geldiniz? Çıkınız gidiniz buradan. Allah’a yemin
ederim, bize saldırıp kastedecek olursanız, bizden hoşlanmayacağınız şeyler
görürsünüz. Başınıza geleceklerden de memnun olmayacaksınız, çekin evlerinize
gidin. Vallahi, biz şu anda elimizde bulundurduğumuz yönetim işini kimseye
kaptırmaz ve bunda mağlup olmayız.[1055]
Hz.
Osman’ın tavırlarında herhangi bir değişikliğin olamaması üzerine Ensar’dan
olan Amr b. Hazm, Mısırlılara durumu anlatmıştır. Böylece muhalif güçler tekrar
Medine’ye gelmişlerdir.[1056]
Mektup
Hadisesi
Medine’ye
gelen Mısırlı muhalifler, görüşmeler sonucunda Mısır’a geri dönerken Büveyb
denilen yerde bir köleyle karşılaştılar.[1057]
Kölenin üzeri arandığında halife tarafından[1058]
Mısır valisi Abdullah b. Sad b. Ebi Serh’e yazılan[1059]
Abdurrahman b. Udeys, Amr b. Mamit ve Urve b. Beya’nın kırbaçlanmasını,
hapsedilmesini ve saç- sakallarının kesilmesini, bir kısmının idam edilmesini,[1060] bir
kısmının da el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesini emreden bir mektup
buldular.[1061] Mektubu
okuyan Mısırlılar Hz. Osman’a karşı isyan için Medine’ye geri döndüler.[1062] Bu
olaydan dolayı Mısırlılar, Kufe ve Basralıların da Medine’ye tekrar geri
dönmeleri için haber gönderdiler.[1063]
Ensar’dan Amr b. Hazm da Mısırlı muhalifleri Medine’ye geri çağırdı.[1064] Mısır
halkından 600, Kufe’den 200, Basra’dan 100 kişi Medine’ye geldi.[1065]
Medine’ye ulaşan muhalifleri karşılarında gören Hz. Ali, Muhammed b. Mesleme,
Talha ve Zübeyr onların etrafında toplanınca[1066]
mektup olayını anlattılar. [1067]
Mektup
hadisesini Salim b. Zekvan’dan alıntı ile anlatmak istiyoruz:
Mektupla
birlikte hemen Osman’a döndüler ve ona “Tövbe edeceğini söylememiş miydin?”
dediler. “Evet” dedi. “Bu mektup ne?” dediler. “Bilmiyorum.” dedi. “O halde
eğer suçsuzsan, kâtibine niçin bunu yazdığını sor, zira biz onun yazısını
tanıyoruz, ayrıca bu yazının üzerine vurulan mührünü de kime verdiğini
hatırlamaya çalış. Eğer mührünün üzerinde oynanmış ve kâtibimin yazısına
benzetilmiş dersen bu durumda bu ulağa kendisini kimin gönderdiğini, bu mesajı
götürmesi emrini kimin verdiğini, ayrıca üzerindeki hırkayı kimin verdiğini
sor. Eğer bize bu durumu olduğu gibi izah edersen doğruyu söylemiş olursun.”
dediler. Artık hadiseler Osman’ı bunaltıp ona ağır gelmeye başladı. Ve “Bu
konuda hiçbir bilgim yok” dedi. Osman bu olayda suçsuz olsa bile bu işin
sorumlusunu buluncaya kadar onun bu işi bir başkasına bırakması, Allah’ın dininde
edebi olarak doğru değildir.
İnanan
insanlar için meselenin sorumlusunun kendisi olduğunu Osman’ın da bunu kabule
yaklaşmadığı anlaşıldığında “eğer hadleri uygular, haksız uygulamaları bırakır
ve başımıza suçlamayacağımız ve hayatımız için endişe etmeyeceğimiz birini
atarsan bundan vazgeçeriz.” dediler. Osman onlara karşı çıktı.[1068]
Benzer
bir rivayete göre mektup olayının doğruluğunu öğrenmek için Hz. Ali ile bazı
sahabiler Hz. Osman’ın evine gitti[1069]
ve ona mektup olayının gerçek olup olmadığını sordular. Hz. Osman da kölenin
kendisine ait olduğunu fakat mektubu kendisinin yazmadığını söyledi.[1070] Hz.
Osman’ın bu işi yapmadığına kanaat getirdiler ve Mervan’ın kendilerine teslim
edilmesini,[1071]
valilerini değiştirerek yapılan zulme mani olmasını istediler. Hz. Osman, bu
isteklerin hiçbirine olumlu cevap vermedi.[1072]
Mısırlılar ya Hz. Osman’ı görevinden azledecekler ya da öldüreceklerdi.
Bu ikisinden biri olmadığı sürece geri adım atamayacaklardı. Fakat Hz. Osman
görevinden vazgeçmeyince[1073]
Mısırlılar Hz. Osman’ın evini kuşattılar.[1074]
Kuşatma süresince Hz. Osman evinin balkonun çıkıp zaman zaman isyancılarla
konuşuyordu. Bu konuşmalardan biri şöyledir:
Sakın
beni öldürmeye kalkışmayınız; çünkü bir Müslümanın kanı ancak üç şeyden dolayı
akıtılır: evli olan bir zinakar, imandan sonra küfre giren bir mürted veya
haksız yere adam öldüren kimsenin kanı helaldir. Siz beni öldürecek olursanız
kendi başlarınız üzerine kılıçları koydunuz demektir ve ayrıca bu fitne ve
ihtilaf ebediyen aramızdan kaldırılmayacak bir fitne olarak kalacaktır.[1075]
İsyancıların cevabı ise:
ancak
Cenab-ı Allah bu kullarını seninle imtihan etmiştir. Senin Resulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ile birlikte
bulunman ve bu konuda ilk olanlardan olmandan söz etmeye gelince gerçekten sen
bu iş için son derece ehil bir kimse idin. Fakat bilmediğin bir sürü işler
yaptın. Biz de hakkı yerine oturtmadıkça seni bırakmayız. Çünkü her gün
fitnenin daha da büyümesinden korkuyoruz. Bir Müslümanın kanı üç şekilde ancak
akıtılabilir demene gelince; biz Allah’ın kitabında başka kimselerin kanının da
akıtılabileceğini ifade edildiğini görüyoruz. Kur’an-ı Kerim’de yeryüzde fesat
çıkaranları, Müslümanlara karşı isyan edenlerin veya azgınlık edenlerin
öldürülebileceği zikredilmektedir. Hakkı men edip haktan başka bir şey için
savaşan kimselerde aynı şekilde öldürülür. Sen de gerçekten azıttın. Hayrı
engelledin ve hayrın dışında başka şeylerle uğraştın. Ayrıca haksızlık yapan
kimseleri de kendinden uzak tutmak için çalışmadın. Buna karşı sen emirliği
bize karşı bir koz olarak kullandın. Bu makamı bize karşı kullanmadığını
söylüyorsan senin dışında bize karşı bunu kullanan adamlar ve bizimle bu konuda
çarpışmak isteyenler vardır. Bu da senin bu göreve yapışıp durmandan ileri
geliyor. Eğer sen bu görevden ayrılacak olursan onlarda bizimle çarpışmaktan
vazgeçerler. Bu karşılıklı konuşmalardan sonra Hz. Osman susup içeri girmiştir.[1076]
Talha
b. Ubeydullah, Hz. Osman’a karşı Kufe ve Mısır halkını kışkırtmıştır. Talha:
"Kuşatmanız Osman’ın umurunda değildir. Nasıl olsa yiyecek ve su
almaktadır. Ona su götürülmesini engelleyin.” dedi. Hz. Osman susuz
kaldığı için Hz. Ali’den yardım istemiştir.[1077]
Hz. Ali, halifeye yardım etmek istese de suyu götüren köleler isyancılar
tarafından yaralanmıştır.[1078] [1079] Hz.
Peygamber’in hanımı Ümmü Habibe de Hz. Osman’a yardım etmek için gelmiş fakat
isyancılar onun katırının kollarını kılıçla kestikleri için sarsılmıştır.
Bazı
rivayetlere göre Hz. Osman’a yardım etmeyen sahabiler işin bu boyuta
ulaşacağını düşünememişler hatta sessiz kaldıkları için sonra pişman
olmuşlardır. Eğer onlar isyancı gruba karşı gelselerdi bunda başarılı
olurlardı.[1080] Ama
Medine’deki sahabiler bile gelen muhalif güçlere karşı seslerini çıkarmamış
aksine halifeye karşı onları destekleyerek kuşatmaya katılmışlardır.[1081]
Medine'de Hz. Osman’a karşı kin ve öfke duymayan kimse kalmamış,[1082]
sahabiler de halifenin yaptıklarından dolayı onun yanında yer almamıştır.[1083]
Muaviye
Halife, isyancılardan üç günlük zaman
istemiş; bu süreçte kendisi de boş durmayıp silah ve asker temin etmek için
hazırlıklara başlamıştır.[1084] [1085] Ayrıca
Hz.Osman, Muaviye’ye ve Şam halkına da mektup yazmıştır:
Ben
bir topluluk içinde bulunuyorum. Onlar arasında uzun zamandır ikamet ediyorum.
Onlar hakkımda bir an önce kaderin hükmünü icra etmesini istiyorlar. Oysaki
iktidar sahibi doğru da yapar yanlış da. İmdat imdat. Sizin benden başka
emriniz yoktur. Ya Muaviye, acele acele, yetiş çabuk yetiş! Korkarım yetişemeyeceksin.
Ancak
mektup Muaviye’nin eline ulaşınca: “Ey Misver! Açık söylemek gerekirse
Osman ilk başladığı zaman Allah’ın rızasına uygun işler yapıyordu. Sonra farklı
davranmaya başlayınca Allah da işlerini zora soktu. Benim için Allah’ın
yaptığını reddetmek mümkün mü?” dedi.[1086]
Hz. Osman durumun acil olduğunu söylemesine ve kendisine bir an önce yardım
etmesini istemesine rağmen Muaviye kayıtsız kaldı. Ayrıca mektubu götüren
kişiyi de dövdürdü.[1087]
İsyancılar
başlarda Hz. Osman’ın namaz kıldırmasına karışmazken bir süre sonra bu duruma
karşı çıktılar. Hz. Osman’ın evi kırk gün boyunca kuşatma altındaydı.[1088]
Katledilişi
İsyancılardan
olan Niyar b. Iyad adındaki bir Müslümanın Hz. Osman’ın taraftarlarından
birinin attığı ok sonucu ölmesi[1089]
olayları daha da alevlendirdi.[1090]
İsyancılar, öldürülen adamın katilini istediler fakat halife onların
isteklerine olumlu cevap vermeyince[1091]
Hz. Osman’ın kapısına hücum ettiler.[1092]
Ancak içeri giremedikleri için kapıyı yaktılar.[1093]
Bunun üzerine ev halkı korkuya kapıldı.[1094]
Abdullah
b. Sellam, isyancılarla konuşmak istese de başarılı olamadı. İsyancılar
tarafından atılan taş ve oklar onun başını yardı.[1095] Mervan,
Hz. Osman’ın kapısında şiirler söyleyerek İsyancıları hicvetmeye başladı. Onun
bu sözleri üzerine Benu Leys kabilesinden biri ona saldırıp,[1096] ok
attı.[1097] Ayrıca
Mervan’ın kafasına vurdu ve boynundaki damarı kesince yere düştü.[1098]
İsyancılar
bir an önce Hz. Osman’ı öldürmek istiyorlardı. Çünkü Hacc için gelecek olan
Müslümanların kendilerine mani olacaklarını düşünüyorlardı.[1099] Bu
yüzden isyancılardan Muhammed b. Ebi Bekir on üç adamıyla birlikte[1100] Amr b.
Hazm’ın evinden geçerek halifenin evine girdiler.[1101]
Muhammed b. Ebi Bekir, Hz. Osman’ın sakalını çekip: “Allah seni rezil etti, ey
sırtlan (veya ahmak ihtiyar)!”[1102]
dedi. Hz. Osman ise: “Ben sırtlan (veya ahmak ihtiyar) değilim, Allah’ın
kulu ve Müminlerin Emiriyim.” dedi. Muhammed ise: “Sana Muaviye’nin,
falanın filanın faydası dokunmadı.” dedi. Bu sözlere karşılık Hz. Osman: “Ey
kardeşimin oğlu! Bırak sakalımı! Senin tuttuğun şeyi baban asla tutmazdı.”
dedi. Muhammed: “Senden istediğim şey, sakalını tutmamdan çok daha şiddetli bir
şeydir.” dedi. Bu konuşmalardan sonra Muhammed b. Ebi Bekir elindeki kargıya
benzer bir okla halifenin alnına vurup,[1103]
göğsüne oturdu.[1104] [1105] Başka
bir rivayete göre; Muhammed b. Ebi Bekir elindeki sopayla Hz. Osman’ı dürte
dürte dışarı çıkarttı fakat İbnü’l-Esir bu rivayeti pek güvenilir bulmamaktadır.
Kufeli
bir asi içeri girdi ve elindeki demir harbeyi Hz. Osman’ın köprücük kemiğinin
yanına sapladı. Başka bir asi halifeyi tekmeledi ve bayıltana kadar kılıcın
kabzasıyla ona vurdu. Olaylara şahit olan Hz. Osman’ın hanımları bağırdılar.
Mısırlı bir asi Hz. Osman’ın sakalını o kadar güçlü çekti ki sakal elinde
kaldı. Sonra da kılıcını çıkarıp ona vurmaya başladı. Hz Osman bu kılıç
darbesinden korumak isterken eli kesildi. Bunun üzerine Hz. Osman: “Vallahi bu
el Kur’an ayetlerinin arasını çizen ve Kur’an’ı yazan ilk eldir,” dedi. Başka
bir asi halifenin kafasına demirle vurdu ve yüzü kan içinde kaldı. Mısırlı asi,
Hz. Osman’ın burnunu kesmek istedi fakat Hz. Osman’ın eşi onun üzerine kapandı.
Kılıç eşinin küpe ile omzu arasına denk geldi.[1106]
Sevdan b. Himran kılıcını,[1107] Hz.
Osman’ın karnına saplamak istedi fakat halifenin eşi Naile, kılıcı tutunca
parmakları kesildi. Sevdan b. Himran, tekrar hamlede bulunarak Hz. Osman’ın
karnına kılıcını saplayarak öldürdü.[1108]
Hatta o Naile’nin kaba etlerine bakarak: “Bir hayli yaşlanmış” dedi. Sevdan, evdeki
hizmetçilere de kılıçla saldırdı. Ancak hizmetçiler onu öldürdü.[1109]
Başka
bir rivayete göre; Kinane b. Bişr, elindeki okları halifenin kulak dibine
sapladı. Halifenin boğazına ok sapladı. En sonunda da kılıçla halifeyi öldürdü.
Bir rivayete göre; Kinane b. Bişr, elindeki demir çubukla halifenin alnına ve
başına vurdu. Hz. Osman bu darbelerden kendisini korumak için yere kapanınca
Sevdan b. Humran onu öldürdü. Amr b. Hamık, can çekişen halifenin üzerine
atlayıp dokuz yerinden yaraladı.[1110]
İsyancılar, Hz. Osman’a işkence ederken neşe içindeydiler. Şiirler söyleyerek
bir şeyler yediler.[1111]
İsyancılar,
Hz. Osman’ın başını kesmeye teşebbüs etseler de halifenin eşi Naile ve diğer
hanımı, Hz. Osman’ın üzerine kapanarak bu duruma mani olamaya çalıştılar.
İsyancılar, onları tokatlayıp bir köşeye fırlattı.[1112] Hz.
Osman eğer asilere teslim edilmiş olsaydı, sabaha kadar organları kesilerek
işkence yapılacağı rivayet edilmektedir.[1113]
İsyancılar, evi talan edip değerli eşyaları da aldılar; öldürdükleri üç
kişiyi de evin içine kilitleyip oradan ayrıldılar. Hz. Osman’ın cenazesi hemen
defn edilmediği için[1114] cesedi
bozulmaya başladı. İsyancılar, halifenin Müslüman olmadığını savunarak
Müslümanların mezarlığına defnedilmesine karşı çıktılar. Hz. Osman’ın na’şının
çöplüğe atıldığı da söylenmektedir.[1115]
Hz. Osman’ın cenazesi bir gece yarısı gizlice kapı kanadı üzerinde hızlı
adımlarla taşındı. Bedeni hızla götürüldüğü için kafası kapıya çarpıyordu.[1116]
Ensar’dan bazı kimseler halifenin cenaze namazını kıldırmayacaklarına dair
yemin ettiler[1117] fakat
buna mani olamadılar. İsyancılar, Hz. Osman’ın cenazesini taşlamak,[1118] ona
saldırmak ve tabuttan aşağı atmak istediler.[1119]
Umeyr
b. Dabi’i, tekme attığı için halifenin kaburga kemiklerini kırmıştır.[1120] Adamın
birisi de Hz. Osman’ın yüzündeki örtüyü kaldırıp tokat atmıştır.[1121]
Cenazesini on dört kişi kıldırdığı bilgisi vardır fakat dört kişi kıldırdığı
bilgisi daha doğru olduğu rivayet edilmektedir.[1122]
Yahudi Mezarlığı olan[1123] Huşşü
Kevkeb’e[1124]
(Kevkeb’in Bostanı) halifeyi defnedip mezarını da gizlemişlerdir.[1125] [1126] [1127] Hz.
Osman ile birlikte öldürülen iki cariyenin cesetleri taşların üzerine atılarak
köpekler tarafından 1134 yenilmiştir.
Konuyu bir aktarım ile bitirelim; Amr b.
As, Hz. Osman’ın nasıl öldürüldüğünü ve bunun sorumlularının kim olduğunu Sa’d
b. Ebi Vakkas’a sorduğunda şöyle demiştir:
Sana
haber vereyim ki Osman, Aişe tarafından bilenen, Talha tarafından parlatılan,
Ali b. Ebu Talip tarafından zehirlenen bir kılıçla öldürülmüştür. Zübeyr
susmuştur. Biz de bir şey yapmaktan kaçındık. İsteseydik onu savunabilirdik.
Ancak, Osman’da süregelen yolu değiştirdi ve değişti. İyi şeylerde yaptı kötü
şeyler de. Eğer iyi yaptıysak mesele yoktur. Kötü yaptıysak Allah bizi
affetsin. Yine sana haber vereyim, Zübeyr akrabalarının etkisinde ve günahının
farkındadır. Talha ise emirlik arzusu
gerekiyorsa kendi karnını bile yarmaktan çekinmez.
HZ. ALİ DÖNEMİ
Hz.
Osman’ın şehit edildiğinin ertesi günü Hz. Ali’ye; Talha b. Ubeydullah, Zübeyr
b. Avvam, Sa’d b. Ebi Vakkas, Said b. Zeyd, Ammar b. Yasir, Üsame b. Zeyd, Sehl
b. Huneyf, Ebu Eyyüp, Muhammed b. Mesleme, Zeyd b. Sabit, Huzeyme b. Sabit ve
diğer sahabiler bey’at ettiler.[1128]
[1129] İlk
bey’at eden kişiler Talha b. Ubeydullah ve Zubeyr b. Avvam olduğu kaynaklarda
yazmaktadır.
Talha
ve ZÜbeyr’in bey’atları hakkında farklı rivayetler vardır. Bazı rivayetlere
göre, Talha ve ZÜbeyr’in Hz. Ali’ye bey’atları kerhendir. ZÜbeyr’in boynunda
kılıç ile Hz. Ali’ye bey’at etmek[1130]
zorunda kaldığı aktarılır.[1131] Başka
bir rivayette ise; Hz. Ali’ye bey’at etmezse Malik b. Eşter kılıcını Talha b.
Ubeydullah’ın iki gözünün ortasına saplayacağını söylemiş,[1132] bu
yüzden Talha bey’at etmek zorunda kalmıştır. Bir diğer rivayette ise; Malik b.
Eşter, bir grup ile beraber Talha’nın yanına gidip onun Hz. Ali’ye bey’at
etmesini istemiştir. Talha bey’at etmek istememiş fakat onu dürte dürte bey’at
etmek zorunda bırakmıştır.[1133] Talha
ve Zübeyr ikilisinin Hz. Ali’ye bey’at etmesini Zühri’den aldığımız alıntı ile
anlatalım:
Ali;
Talha ve Zübeyr’e elçi gönderdi ve: “Dilerseniz siz bana biat edin, dilerseniz
ben sizden birinize biat edeyim,” dedi. “Biz sana biat ederiz,” dediler,
ardından da gizlice Mekke’ye doğru yola çıktılar. Mekke’de Hz. Peygamber’in eşi
Aişe vardı. Aişe onlarla ikisinin dile getirdiği şey hakkında konuştu ve
ikisinin görüşlerini desteklemek üzere onlarla işbirliği yaptı. Kureyş’in çoğu
onlara itaat etti ve Affan’ın oğlunun kanını (katillerini) isteyerek Basra
tarafına doğru yola çıktılar. Onlarla beraber Abdurrahman b. Ebi Bekir de yola
çıktı. Aynı şekilde Kureyşten olan kimseler arasında Abdurrahman b. Attabb b.
Esid, Abdullah b. Haris b. Hişam, Abdullah b. Zübeyr ve Mervan b. Hakem de
onlarla beraber yola çıktı. Basra ahalisiyle konuştular; onlara Osman’ın mazlum
olarak öldürüldüğünü ve kendilerinin de Osman meselesinde aşırı gitmelerinden dolayı
tövbe etmiş olarak geldiklerini anlattılar.[1134]
Sa’d
b. Ebi Vakkas da Hz. Ali’ye bey’at etmeyenler arasındaydı. Hz. Ali, onun
bey’atını önemsemedi. İbn Amir, bey’at etmediği için Eşter onun başını kesmek
istese de Hz. Ali ona izin vermedi.[1135]
Hz. Ali, bu gibi sahabilerin bey’atlarını önemsemedi fakat Talha ve Zübeyr’in
halife olabilme ihtimalinden dolayı onların bey’atlarını önemsedi.[1136]
Hz.
Ali’ye bey’at etmeyenlerin sayısı azdı. Ona bey’at etmeyenlerin aslında Hz.
Osman’ın kanını savunan kişiler olduğu belirtilmektedir.[1137] Hz.
Ali, bu problemi çözüme kavuşturmadan önce Hz. Osman’ın katilleri meselesi ile
ilgilenmek zorunda kaldı.[1138]
Cemel
Olayı
Hz.
Aişe, Hz. Ali’ye bey’at edildiğini işittiğinde: “Göğün yer üzerine çökmesi
umurumda değildi. Ne var ki Osman mazlum olarak öldürüldü. Ben onun kanının
davacısıyım.” dedi. Ubeyd, Hz. Aişe’nin bu sözlerine karşılık ona: “Onu ilk
eleştiren ve insanları ona karşı tahrik eden sensin. ‘Naseli öldürün o
sapıtmıştır.’ diyordun.” Hz. Aişe: “Vallahi ben de söyledim, insanlar da
söylediler. Ancak son sözüm ilk sözümden daha iyidir.” diye karşılık verdi.[1139]
Talha
ve Zübeyr ikilisi Hz. Ali’ye zorla bey’at ettikleri gerekçesiyle[1140] gizlice
Mekke’ye gelip Hz. Aişe ile görüştüler. Burada Hz. Osman’ın kanını talep etmek
üzere anlaşıp Basra’ya doğru hareket ettiler. Aslında Hz. Osman öldürülünceye
kadar ona en çok muhalif olan ve halifenin öldürülmesini isteyenler Talha ve
Zübeyr ikilisi idi.[1141] Hz.
Osman’ın suyunu kesip susuz kalmasına neden olan kişi Talha b. Ubeydullah idi.[1142] Daha
sonra da Medine’de Mervan b. Hakem, Abdurrahman b. Attab, Abdullah b. Haris,
Abdullah b. Zübeyr ile birlikte oluşan grup aynı taleple onların yanına
gittiler. Kendilerinin de Hz. Osman konusunda tövbe ettiklerini söylediler. Bu
giden gruba Basralılar destek verdi.[1143]
[1144]
Hz.
Peygamber’in hanımları da Hz. Aişe’ye destek vermişlerdir. Fakat Hz. Aişe’nin
Basra’ya doğru hareket etmesiyle Hz. Peygamber’in hanımları bu işten
vazgeçmişlerdir. Hz. Hafsa, Hz. Aişe’ye destek olmak istemiş fakat kardeşi
Abdullah b. Ömer ona izin vermemiştir. Hz. Peygamber’in hanımları Hz. Aişe ile
beraber Zat Irk’a kadar gelmişler; Hz. Aişe’den ayrıldıkları için o güne “Ağlama
Günü” adı 1152 verilmiştir.
Hz.
Ali, Şam’a gitmek için hazırlıklar yaparken Hz. Aişe, Talha ve Zübeyr’in
kendisine karşı mücadele edeceğini öğrenince Medinelilerin desteğini alarak[1145] Irak’a
yönelmiştir.[1146] Hz.
Aişe, Basra valisi olan Osman b. Huneyf’e kendilerinden başkasının halifeliğe
layık olmadığını[1147] ve
Basra’nın yönetimini de bırakmasını[1148]
söylemiştir. Bunun üzerine Osman b. Huneyf, Hz. Aişe’nin dediklerini Hz. Ali’ye
bildirmiştir.[1149] Ancak
olumsuz tavır üzerine aralarında bir antlaşma yapılsa da bir gece Osman b.
Huneyf; Talha, Zübeyr ve Mervan tarafından saldırıya uğramış bu hadise
sonucunda kırk kişi ölmüştür.[1150]
Başka
bir rivayette ise; Hz. Aişe vali Osman b. Huneyf’in öldürülmesini istemiş fakat
kadının biri Hz. Aişe’yi bu kararından vazgeçirmiştir. Bunun üzerine Hz. Aişe,
valinin hapsedilmesini emretmiştir. Mücaşi b. Mesud da Osman b. Huneyf’in saç,
sakal, kirpiklerinin yolunmasını sonra hapsedilmesini emretmiştir. Bu emir
üzerine kırk sopa vurulmuş; kaşları, kirpikleri ve sakalları yolunduktan sonra
hapsedilmiştir. Sonra da Osman b. Huneyf’i serbest bırakmışlardır.[1151]
Sallabi’ye göre bu rivayet doğru değildir. Çünkü ashabın böyle davranışta
bulunmayacağını savunur.[1152]
Hz.
Ali ve Cemel grubu karşı karşıya geldiklerinde Hz. Ali onlarla konuşmak istemiş
fakat Cemel grubu onlarla savaşmak istemiştir. Bu sefer Hz. Ali, onlara
Kur’an’ı taşıyan bir hakem göndermiştir. Ancak hakemi de feci bir şekilde
öldürüp ellerini kesmişlerdir. Böylece savaşı başlatan taraf Cemel grubu
olmuştur. [1153]
Cariye
b. Kudame, Hz. Aişe’ye şunlar söyledi:
Ey
müminlerin annesi! Osman’ın öldürülmesi bana evinden çıkıp bu melun deve
üzerinde buralara gelmenden daha hafif geldi. Allah sana bir saygınlık ve
korunaklı bir konum vermişti. Sen korunaklı konumunu bozdun ve saygınlığını
zedeledin. Ey müminlerin annesi! Bize gönül rızasıyla geldiysen kendi evine
dön. Eğer zorla geldiysen Allah’tan mağfiret dile.[1154]
Cemel
savaşında Talha b. Ubeydullah: “Biz Osman’ın (şehit edilmesi) konusunda
gevşek ve ikiyüzlü davrandık. Bugün onun uğrunda kanlarımızı dökmekten daha
faziletli hiçbir şey bulamayız. Ey Allah’ım! Sen razı oluncaya kadar bugün
benden Osman için (her şeyimi) al.” dedi.[1155]
Savaşta Talha b. Ubeydullah yaralandığı için
harabe
bir yerde ölmüştür. Talha’yı öldüren kişinin Mervan b. Hakem olduğu söylense de
farklı isimler de zikredilmektedir.[1156]
İbn Hibban; Mervan b. Hakem’in Talha’nın sırtına[1157]
ya da bacağına ok atmasıyla ayakkabısının kanla dolduğunu[1158] bunun
sonucunda kan kaybından öldüğünü rivayet etmektedir.[1159]
İbn
Sa’d; Zübeyr b. Avvam’ı takip eden iki kişiden biri onu yaraladı diğeri de
öldürüp başını kesti. Adeta kedinin fareyle oynadığı gibi birbirlerine kesilen
kelleyi attılar. Sonra da kellesini Hz. Ali’ye getirdikleri rivayet
edilmektedir.[1160]
Zübeyr
b. Avvam, namaz kılarken Amr b. Cürmüz’ün onu arkadan vurup öldürdüğü
aktarılır. Amr b. Cürmüz, Zübeyr’i öldürdükten sonra[1161]
kafasıyla beraber eşyalarını da alıp kabilesinin yanına geldi.[1162]
Savaşta
Müslümanlar Hz. Aişe’nin devesinin etrafında birbirleriyle mücadele ediyordu.[1163] Savaş
gittikçe daha kötü bir hal almaya başladı. Hz. Aişe’nin devesi öldürülünce
savaşın sona ereceğini biliyorlardı.[1164]
Hz. Ali, Yemen ve Rabia kabilelerinden yardım istedi. Savaş o kadar kızıştı ki
Kufeliler, Hz. Aişe’nin öldürülmesini istiyorlardı.[1165] Deve
atılan oklardan dolayı kirpi gibi oldu.[1166]
Mervan,
Hz. Aişe’yi korumaya çalışmıştır. Deveye yaklaşan kişilerin kılıçla ellerini
kesmiştir. Medine, Kufe ve Hicazlı yaklaşık yirmi kişinin[1167] başka
bir rivayete göre yetmiş[1168] kişinin
elini kesmiştir. Savaşta Mervan arkasından darbe almış ve yere düşmüştür.
Devenin etrafındaki insanlar kaçışmaya başlamıştır. [1169]
Savaşta;
İbn Yesribi, Ammar b. Yasir’e vurmuştur. Ammar bunun üzerine onun ayaklarını
kesmiştir.[1170] Adiy b.
Hatim’in gözü çıkmıştır.[1171]
Abdurrahman b. Attab’ın da ölmeden önce eli kesilmiştir.[1172] Savaşın
sonucunda Mervan, Amr b. Osman, Musa b. Talha, Amr b. Said esir alınmıştır.[1173] Hz. Ali
savaşta Hz. Aişe’ye hakaret eden iki kişi için de yüz kırbaç vurulmasını
emretmiştir.[1174] Talha
ve Zübeyr ile beraber 13. 000 Müslüman ölmüştür.[1175]
İbnü’l-Esir’in Cemel savaşı hakkında görüşünü bir alıntı vererek konuyu
bitirmek istiyoruz.
Gerçekten
bu olay büyük bir olaydır. Bu çarpışmalardan daha büyüğü ne Cemel vakıasından
önce, ne de sonra görülmüş değildir. Bu çarpışmalarda kesilen kolların, kopan
ayakların haddi hesabı yoktu. Bu arada Abdurrahman b. Attab’ın da şehit
edilmeden önce eli kesilmiştir.[1176]
Sıffin
Savaşı
Hz.
Osman katledildiğinde eşi Naile bt. Ferafisa, Muaviye’ye mektup yazmış,
halifenin gömleğini ve sakalından yolunmuş bir tutam kılı mektupla ona
göndermiştir.[1177] Bunun
üzerine Muaviye, Amr b. As ile görüştükten sonra Hz. Osman’ın kanlı gömleğini
halkın görebileceği şekilde Şam mescidinin minberine asmaya karar vermiştir.
Bunu gören halk Hz. Ali’ye karşı kin ve öfke duymaya başlamış hatta onu
öldürmek istemiştir.[1178] Dahası
Muaviye bu fırsatı kaçırmayarak Hz. Osman’ın başına gelen dramatik olayı
hüzünlü bir konuşma yaparak halka anlatmıştır. Muaviye’nin anlattıklarını duyan
halk Hz. Osman’ın kanını talep etmiş, Muaviye’yi de emir olarak kabul
etmişlerdir.[1179]
Muaviye’nin bu şekilde davranmasının nedeni; Hz. Ali’ye karşı halkı kışkırtıp
kin ve nefret duymalarını sağlamaktır.[1180]
Muaviye’nin asıl amacı ise halifeliği ele geçirmektir. Hz. Osman’ın kanını
talep etmek istemesi onun bir bahanesiydi. Çünkü kendisinin de onun
öldürülmesine sessiz kalan kişiler arasında olduğu kaynaklarda
belirtilmektedir.[1181]
Muaviye,
Hz. Ali’ye mektup yazarak Hz. Osman’ın katili olduğunu, Hz. Aişe’yi evinden
çıkarıp onunla mücadele ettiğini, Talha b. Ubeydullah ve Zübeyr b. Avvam’ı
öldüren kişinin kendisi olduğunu söyleyerek onu suçlamıştır.[1182]
Bütün
bu olumsuz gelişmeler sonucunda Hz. Ali ve Muaviye’nin ordusu savaş için karşı
karşıya gelmişlerdir.[1183] Velid
b. Ukbe: “Osman’ı sudan men ettikleri gibi sen de onları menet. Osman’ı kırk
gün muhasara altında bırakarak suyun serinliğinden ve yemeğin tadından mahrum
bıraktılar. Susuzlukla onları öldür. Allah onları kahretsin!” dedi.1191 [1184] Hz.
Ali, Muaviye’nin ordusu tarafından susuz bırakılmıştır.[1185] Bunun
üzerine Hz. Ali’nin ordusu Şamlılara saldırıda bulunarak onların su
menfezlerini almış ve Şamlılara bir yudum su vermek istememiş fakat Hz. Ali bu
duruma izin vermemiştir.[1186]
Ammar
b. Yasir savaşta sancağıyla beraber hücuma geçti.[1187] Ammar
b. Yasir’in karşısına Amr b. Asvard çıktı. Bu mücadelede adeta birbirlerini
doğradılar.[1188] Bir
rivayete göre, Ammar, yere düştü sonra da kılıç darbelerine maruz kalarak
öldürüldü. Ammar’ı öldüren kişinin Ebü’l-Gadiye olduğu söylenmekle beraber[1189] farklı
rivayetler vardır.[1190]
Rivayetlere göre onun; Adiye el-Amili, İbn Cevn Sekseki,[1191] Ukbe b.
Amir, Ömer b. el-Haris el-Havlani,[1192]
Huzeyfe b. Sabit, Ebu Mazin,[1193] Umeyr
b. Haris ve Huvey b. Mati tarafından öldürüldüğü de söylenmektedir.[1194]
Bir
rivayete göre, İbn Cevn es-Sekuni ve Ebu’l-Adiye birlikte Ammar b. Yasir’e
saldırdılar. Ebu’l-Adiye kılıçla Ammar’a vurdu; İbn Cevn onun başını kesti.[1195] Ammar’ın
başını kesip Muaviye’ye götürmek için aralarında çekiştirip durdular.[1196]
Amr
b. As ile Hz. Ali karşılıklı savaşmıştır. Hz. Ali’nin hamlesiyle yere düşen Amr
b. As’ın avret yerinin açılmasıyla Hz. Ali onu bırakmıştır.[1197] Bir
rivayete göre de yere düşen Amr, Hz. Ali’nin kendisine yapacaklarından
kurtulmak için avret yerini göstermiş ve Hz Ali de onu öylece bırakmıştır.[1198] Bazı
müellifler, bu rivayetin Hz. Ali’yi övmek amacıyla uydurulmuş olduğunu
savunmaktadır.[1199] Yine
Büsr b. Ertat, Hz. Ali ile mücadele etmiştir. Hz. Ali’nin hamlesiyle Büsr yere
düşmüş ve avret yerini Hz. Ali’ye göstererek ölümden kurtulmuştur. Fakat Eşter,
Büsr b. Ertat’a hamle yapıp onun belini kırmıştır.[1200]
Hz.
Ali’nin ordusunun içinde yer alan[1201]
Abdullah b. Büdeyl elindeki kılıçla önüne geleni kesti.[1202] Muaviye
de askerlerine “Silahı kullanmakta zorluk çekseniz taşlarla saldırın.” diye
emir verdi. Muaviye’nin bu emriyle ordu Abdullah b. Büdeyl’i taşlayarak
öldürdü.[1203] [1204] Hz.
Ali, Şam askerlerinden birliğe şöyle konuştu:
Bu
adamların, karınları deşilmeden, kemikleri etlerinden ayrılmadan, omuzları ve
kolları vücutlarından koparılmadan ve başlarına vurulup da demir çubuklar
haline getirilmeden pek de ayrılmaya niyetleri yoktur. Ey Allah’a yardım etmek
isteyen ve savaşa sabredip de ecir isteyenler neredesiniz?
Kufelilerin
başında Eşter, Şam halkının başında Habib b. Mesleme vardı.[1205] İki
ordu kırk gün Sıffin de kaldı.[1206]
Sadece üç gün çok çetin bir mücadele yaşandı.[1207]
Şamlılar ve Iraklılar[1208]
kılıçlar eğilip, mızraklar kırılıncaya kadar birbirleri ile mücadeleye devam
ettiler. Sonra da yüzlerine toprak, taş ve kaya parçası attılar bununla da
yetinmeyerek birbirlerini ısırmaya başladılar.[1209]
Bu olaydan dolayı boşa geçen gece anlamında Herir gecesi ismi verildi.[1210] Bu gece
Müslümanlar namaz bile kılamadılar. Herir gecesinde yapılan şiddetli savaştan
sonra 70 bin kişi öldü.[1211] [1212] Gece
boyu devam eden savaş sabah da tüm hızıyla devam etti ve keller kesildi.
Ka’b
b. Ebi Ka’b’ın savaşta gözü çıktı.[1213]
Iraklı biri Şamlı bir adamın ayağını ve elini kesti.[1214] Hindif
adında bir adam, Zü’l-Kila’ya kılıç ile hamlede bulundu, zırhını ve boynunu
kestikten sonra cesedi yere düştü.[1215]
Savaş
sonucunda iki taraf arasında anlaşma yapıldı.[1216]
Hz. Ali, Şibamiyeyn denilen mevkie vardığında bağrışmalar duydu. Orada bir
müddet bekledikten sonra yanına gelen Harb b. Şurahbil olayın vahametini şu
şekilde anlattı: “Eğer bir ev veya iki ev olsaydı onları susturabilirdik fakat
şu mahalleden yüz seksen ölü vardır ve bunların içinde ağlayıp sızlamaların
olmadığı bir tek ev de mevcut değildir.”[1217]
Sıffın savaşında 45 bin Şamlı, 25 bin Irak halkından toplam 70 bin kişinin
öldüğü söylenir.[1218] Başka
bir rivayete göre iki taraftan 36 binden fazla kişi öldüğü aktarılır.[1219] Ancak
bu savaşa katılan kişi sayısı net olmamakla beraber ölen kişi sayısı da
abartılı olduğu düşünülmektedir.[1220]
Hariciler
Hariciler,
Basra’dan ayrılarak Nehrevan’a doğru hareket ettiler. Yolda Habbab b. Eret’in
oğlu Abdullah ve karısıyla karşılaştılar. Haricilerin sordukları sorular
karşılığında Abdullah onların istedikleri cevapları vermediği için onu ölümle
tehdit ettiler.[1221] Bunun
üzerine Abdullah’ı önce bağlayıp[1222]
sonra hamile karısıyla birlikte yanlarına götürdüler. Abdullah’ı önce yere
yatırdılar sonra da boğazını kesip[1223]
öldürdüler.[1224]
Abdullah’ın kanı dereye karıştı.[1225]
Bir rivayete göre Abdullah’ı ve hamile karısını nehrin yanına götürdüler
domuzun üzerine yatırarak öldürdüler. Sonra da hamile karısının karnını
deştiler, yanlarında bulunan üç kişiyi de öldürdüler.[1226] [1227] Fakat
bu rivayetler Hariciler tarafından kabul edilmemektedir. Çünkü onlar bu şahsı içlerinden
attıklarını söylemektedirler.
Muhammed
b. Ebi Bekir’in Öldürülmesi
Sıffin
savaşından sonra Muaviye, Şam’da daha da güçlendi ve bey’at aldı. Hz. Ali
tarafında ise işler tam tersine dönerek kendi aralarında ayrılıklar yaşanmaya
başlandı.[1228] Ayrıca,
Cemel savaşında Basra ve Kufe halkından çok fazla insanın ölmesi Hz. Ali’ye
karşı kin ve öfke duymalarının yolunu açtı.[1229]
Muaviye
Mısır’ın yönetimini kimseye kaptırmak istemiyordu.[1230] Eşter,
Mısır’a vali olarak tayin edildiği için Muaviye endişelendi ve onun aleyhinde
hareket ederek halkından Eşter’e karşı beddua etmelerini istedi. Halk da
Muaviye’nin dediğini yaptı. En sonunda Muaviye Eşter’i zehirleyerek öldürdü.[1231]
Amr
b. As, Hz. Osman’ın kanını talep edenleri kendi etrafında topladı. Amr,
Muhammed b. Ebi Bekir’e kendisinden uzak durmasını eğer uzak durmazsa da onu
öldüreceğini söyleyen bir mektup yazdı. Ayrıca mektupta Muhammed b. Ebi Bekir’i
Hz. Osman’ın taraftarlarıyla da tehdit etti. Muhammed b. Ebi Bekir mektubu
okuduktan sonra Hz. Ali’yi de haberdar etti. Hz. Ali, Muhammed b. Ebi Bekir’e
düşman ordusuna karşı sabırlı olmasını tavsiye etti. Muhammed b. Ebi Bekir,
Müslümanlardan yardım isteyerek Kinane b. Bişr’in önderliğinde iki bin kişilik
bir ordu hazırladı. Başlangıçta Kinane’nin ordusu başarılı oldu. Fakat Amr b.
As’ın Muaviye’den yardım istemesi üzerine ek ordu geldi. Kinane şehit olana
kadar kılıcını bırakmadan savaşmaya devam etti. Kinane öldükten sonra Muhammed
b. Ebi Bekir kaçarak harabe bir yere saklandı. Muaviye b. Hudeyc ise Muhammed
b. Ebi Bekir’i bulmak için harekete geçti. Nihayet adamın biri Muhammed b. Ebi
Bekir’in harabe bir yerde gizlendiğini söyledi. Muhammed harabe yerde
gizlenirken susuz kaldı. Muaviye b. Hudeyc, Hz. Osman’a bir damla su
verilmediği için Muhammed b. Ebu Bekir’e de bir damla su bile vermeyeceğini
söyledi.[1232] Muaviye
b. Hudeyc, Muhammed b. Ebu Bekir’i öldürüp eşek derisi içinde yaktı.[1233] Bir
rivayete göre de merkebin derisine atılıp diri diri yakıldı.[1234]
Hz.
Aişe kardeşinin başına gelen bu üzücü olaydan dolayı her namazının arkasından
Muaviye b. Hudeyc’e ve Amr b. As’a beddua etmiştir. Ayrıca Hz. Aişe ölene kadar
da kızartılmış et yememiştir.[1235]
Abdullah
b. Hadrami
Muaviye,
Abdullah b. Hadrami’yi Basra’ya göndermişti. Muaviye’nin buradaki amacı
Basralıları kendi yanına çekmekti. Basra valisi Abdullah b. Abbas, o dönemde
Hz. Ali’nin yanına gitmiştir. Basra’ya gelen İbn Hadrami, Basralılara karşı:
“Sizin imamınız, hidayetin imamı Hz. Osman mazlum olarak öldürülmüştür. Onu
öldüren Ali’dir. Eğer onun kanını isteyecek olursanız Yüce Allah sizi hayırla
mükâfatlandırır.” dedi. Bu konuşmadan sonra İbn Hadrami’ye karşı sesler
yükselmiştir. İbn Hadrami, Muaviye’den haber getirdiğini söyleyerek mektubu
halka okumuştur. Mektupta Muaviye, Basra halkına Hz. Osman’ın kanını alınması,
halifenin nasıl öldürüldüğünü ve halifenin kanının alınmasını istemiştir. Bunun
üzerine ortalık iyice kızışmış ve durum Kufe’deki Hz. Ali’ye bildirilmiştir.
Hz. Ali de İbn Hadrami’ye tabi olanlarla mücadele edilmesini isteyen bir mektup
göndermiştir. İbn Hadrami’nin kuvvetlerinin başında Abdullah b. Hazim isimli
bir komutan vardır. Hz. Ali’nin kuvvetleriyle yapılan çatışmada yenilince İbn
Hazim ve İbn Hadrami bir köşke sığınmıştır. Ancak İbn Hazim’in annesi oğlunu
tehdit ederek köşkten indirmiş ve köşk Hz. Ali’nin ordusu tarafından ateşe
verilip İbn Hadrami ve yanında bulunan 70 kişi ile birlikte diri diri
yakılmıştır.[1236]
Hz.
Ali’nin Şehit Edilişi
Nehrevan
savaşında öldürülen akrabalarının intikamını almak için Abdurrahman b. Mülcem;
Hz. Ali’yi, Berk b. Abdullah; Muaviye’yi, Amr b. Bekr’de Amr b. As’ı öldürmek
üzere bir araya gelip sözleştiler.[1237]
Kılıçlarını zehirledikten sonra sözlerini tutabilmek için hemen harekete
geçtiler.[1238]
Abdurrahman
b. Mülcem, Hz. Ali’yi öldürmek için Şebib b. Becere[1239] ve
Verdan’dan[1240] yardım
istedi. İbn Mülcem ile Şebib kılıçlarını alıp Hz. Ali’yi öldürmek için
beklemeye başladılar.[1241] Hz.
Ali, namaz için insanları çağırırken İbn Mülcem bir fırsatını bulur bulmaz
kılıcını Hz. Ali’nin alnından beynine kadar sapladı.[1242] İbn
Mülcem: “Kılıcımı şöyle şöyle biledim, onu böyle böyle zehirledim ve Ali’ye
öyle bir vurdum ki bu şehir halkının işini bitirebilecek bir vuruştu.” şeklinde
konuştu. Şebib de Hz. Ali’ye kılıcını kaldırsa da kılıç kapıya denk geldiği
için başarısız oldu ve hemen ortalıktan kayboldu.[1243] Hz.
Ali’nin yaralanmasından sonra Verdan oradan hemen uzaklaşarak evine saklandı.
Ancak Verdan Hz. Ali’nin taraftarlarının kılıç darbelerine maruz kalarak feci
bir şekilde öldürüldü.[1244]
İbn
Mülcem olaydan sonra yere yuvarlandı. Kılıcının düşmesiyle orada bulunan
topluluk onun üzerine çullandı.[1245]
Hemen yakalanarak[1246] eli
kolu bağlı[1247] bir
vaziyete Hz. Ali’nin huzuruna çıkarıldı.[1248]
Hz. Ali, İbn Mülcem’e iyi davranılmasını istedi. Eğer ölmezse onun cezasını
kendisinin vereceğini eğer ölürse onun da öldürülmesini[1249] ancak
eziyet ya da müsle yapılmamasını istedi. Ayrıca: “Sakın müsle yapmayınız,
karşınızdaki canlı, uyuz bir köpek dahi olsa” sözlerini hatırlattı. Hz. Ali bu
sözleri 1258 dillendirirken İbn Mülcem bağlı bir vaziyette onu dinliyordu.[1250]
Hz.
Ali’nin ölmesiyle Hz. Hasan, İbn Mülcem’i hapisten çıkartıp yakıcı bir madde,
hasır ve ateşle beraber yakılmasını istedi.[1251] Hz.
Ali’nin damadı Abdullah b. Cafer, İbn Mülcem’in ellerini, ayaklarını,[1252]
kulaklarını ve burnunu kesti.[1253]
İbn Mülcem sessiz kaldı. Kızgın mismar yani gözlerine kızdırılmış sürme ile mil
çektiler[1254]
İbn Mülcem şunları söyledi: “Gerçekten sen amcanın gözlerine
keskin ve acı veren sürme çekme aleti ile mil çekiyorsun sonra da “ Yaratan
Rabbinin adı ile oku. O, insanı alaktan (rahim duvarına tutulan döllenmiş
yumurtadan) yarattı.”[1255]
Bu ayeti gözleri aka aka okudu. Sonra da sıra diline geldi ve dilinin
çıkartılmasını istediler bu sefer sızlanmaya başladı. Bunun üzerine ona
sızlanmasının sebebini sordular. Bunun üzerine “Sızlanmam bundan dolayı değil.
Sadece Allah’ı zikretmeden dünyadan ayrılmayı çirkin gördüğümdendir.” dedi.[1256]
Abdullah b. Cafer, onun çene kemiğini kırdı[1257]
sonra da onun dilini kestiler.[1258]
İşkence bittikten sonra da İbn Mülcem’i hurma sepetine koyup yaktılar.[1259]
Sonuçta Hz. Ali’nin
vasiyeti kulak arkası yapılıp Kur’an’ın hükmünü de çiğneyerek İbn Mülcem
işkence yapılarak öldürüldü.[1260]
Berk
b. Abdullah sözleştikleri gibi harekete geçti ve Muaviye’nin kaba etlerini
hançerleyerek[1261] onu
yaraladı. Berk bu olaydan sonra yakalandı ve öldürüldü.[1262] Muaviye’nin
emri üzerine elleri ve ayağı kesilip dili de koparıldıktan sonra can verdi.[1263] Diğer
bir aktarım da Berk’ın el ve ayağını kestikten sonra onu bırakıldığı
şeklindedir.[1264]
Amr
b. Bekr de Amr b. As’ı öldürmek için plan kurdu fakat Amr o gün hasta
olduğundan namaza gitmedi böylece bir zarar görmedi. Ancak Amr b. Bekr, Amr b.
As zannederek Harice b. Ebi Habibe’ye saldırdı ve onu öldürdü. Bu saldırından
sonra Amr b. Bekr, yakalandı ve Amr b. As’ın yanına götürüldü, sonra da
öldürüldü.[1265]
Hz. Ali kerrem'allahü
veche radiyallâhü anh Kabri
Hz.
Ali, Kufe’de İmaret Kasrı’nda defnedilmiştir. Haricilerin mezarı kazma
olasılığından dolayı başlarda Hz. Ali’nin kabri saklanmıştır.[1266] Bir
diğer rivayette göre de Emeviler, Hz. Ali’yi mezardan çıkartıp yakmak istemiş
ama daha sonra bu fikirden vazgeçmiştir.[1267]
Hz. Hasan ile Muaviye barış anlaşması yapınca Hz. Ali’nin naaşı Medine’ye
nakledildiği aktarılır.[1268]
SONUÇ
Hz.
Peygamber, üç yıl boyunca İslam dinini gizli bir şekilde yaydıktan sonra İslam
dininin aleni hale gelmesiyle Mekkelilerin tepkisine neden oldu. Mekkeliler
başlarda Müslümanlarla alay ve hakaret ettiler fakat Müslümanların sayısının
gün geçtikçe artmasından endişelenerek onları yıldırmak için işkenceye maruz
bıraktılar. Böylece Müslümanlar işkencelerden kurtulabilmek için Habeşistan’a
göç ettiler. Habeşistan’da Müslümanlara iyi muamele edilmesi Mekkelilerin
hoşuna gitmedi. Bu sefer Mekkelilerin önde gelenleri toplanarak
Abdülmuttaliboğullarına ve Haşimoğullarına toplumsal ve ekonomik ambargo
uygulamaya karar verdiler. Onlar üç yıl boyunca büyük sıkıntılara maruz
kaldılar. Hatta açıklıktan ölen insanlar bile vardı. Ebu Talip’in vefat
etmesiyle Hz. Peygamber İslam dinini anlatmak ve kendisini himaye etmeleri için
Taife gitti. Fakat onlar Hz. Peygamber’i dinlemedikleri gibi hakaret edip,
küfredip, dövdüler. Hz. Peygamber, umduğunu bulamayıp Mekke’ye tekrar döndü.
Mekke’de en çok eziyet verenler; Ebu Leheb, Ebu Cehil, Velid b. Muğire’dir.
İşkenceye maruz kalan Müslümanlarda dinlerinden vazgeçmediler. Müslümanlar bu
kez yeni bir mekân olan Medine’ye hicret ettiler. Mekkeliler; Hz. Peygamber’i
ve İslam dinini tamamen ortadan kaldırmak için daha da saldırgan davrandılar.
Mekke fethedildikten sonra müşrikler eman isteyip Müslüman oldular.
Hz.
Peygamber’in vefat etmesiyle İslam devlet başkanlığı halifeler tarafından
yürütüldü. İlk halife Hz. Ebu Bekir oldu. Döneminde sahte peygamberlerin
etrafında toplanan gruplar ortaya çıktı. Hz. Ebu Bekir bu gruplarla mücadele
etti.
Hz.
Ebu Bekir öldükten sonra halife Hz. Ömer oldu. Döneminde Farslılarla mücadele
etti. Ebu Lü’lü’e tarafından öldürüldü. Hz. Osman ise İslam devletinin üçüncü
başkanı oldu. İlk altı yılı problemsiz geçerken son altı yılı kargaşa içinde
geçti. Hz. Osman’ın halk tarafından eleştirilmesinin nedenleri; valileri
sebepsiz yere azledip yönetimde kendi akrabalarını ön planda tutmasıdır. Hz.
Osman’ın eleştirildiği diğer bir konu da sahabiye karşı sert davranmasıdır. Bu
sahabiler İslam’ın ilk yıllarında dinleri uğruna eziyet gören kimselerdi. Halk
nazarında itibarlı bir yere sahiplerdi. Ammar b. Yasir’in bağırsakları
patlayana kadar dayak yemesi, Ebu Zer’in sürgün edilmesi, Abdullah b. Mesud’un
maaşına el konulması ve göz hapsinde tutulması Müslümanları bir hayli rahatsız
etti. Bu yüzden Hz. Osman’ın yönetimine başkaldırıp isyan ettiler. Bu yaşanan
olaylar Hz. Osman’ın şehit edilmesine neden oldu. Hz. Osman’ın şehit
edilmesiyle İslam devletinin başkanı Hz. Ali oldu. Döneminde iç karışıklıklarla
uğraştı. Özellikle Hz. Osman’ın kanını bahane eden gruplarla mücadelesinden
dolayı çok sayıda Müslüman öldürüldü. Neticede İslam Tarihinde İşkenceye her
dönem yer verildiğini görmekteyiz.
Bu
araştırma boyunca günümüze ulaşmış kaynaklardan faydalanarak işkenceyi konu
edinen rivayetlerin çoğuna yer vermeye çalıştık. İlk kaynaklar çerçevesinde
konuyu analiz ettik. Çalışmada eksik olduğumuz ya da yanıldığımız yerlerin
bulunabileceğini, tespiti dahilinde en kısa sürede giderileceğini belirtmek
isteriz.
KAYNAKÇA
Ağırman,
Mustafa. “Hz. Peygamber’in Medine’yi İslâmlaştırması ve Hicret Projesi”. EKEVAkademi
Dergisi 1, sy. 2 (1998): 57-85.
Ahmed
Hilmi, Şehbenderzade. İslam Tarihi, çev: Ömer Öztop. İstanbul: Doğan
Güneş Yayınları, 1971.
Akbaş,
Mehmet. “Hz. Ömer’in Kırbacı”. M.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 15, sy. 1
(2010): 57-70.
Akbulut,
Ahmet. Sahabe Devri Siyasi Hadiselerin Kelami Problemlere Etkileri. İstanbul:
y.e.y., 1992.
Algül,
Hüseyin. “Esved el-Ansi”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
11: 440441. İstanbul: TDV Yayınları, 1995.
Algül,
Hüseyin. “Hz. Ebu Bekir’in İslam’ın İlk Yıllarındaki Faaliyetlerine Genel Bir
Bakış”. İSTEM, sy. 1 (2003): 23-38.
Apak,
Adem. “ Hz. Osman ve Hilafetlik Dönemi (644-656)”. İslam Tarihi. Ed.
Eyüp Baş, 267-285. Ankara: Grafiker Yayınları, 2012.
Apak,
Adem. Hz. Osman Dönemi Devlet Siyaseti. İstanbul: y.e.y., 2003.
Apaydın,
H. Yunus. “İctihad”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 21:
432-445. İstanbul: TDV Yayınları, 2000.
Ayar,
Kenan. Sahabe Dönemi Siyasi Olaylarında Kur’an’ın Rolü. Ankara: Ankara
Okulu Yayınları, 2014.
Aydınlı,
Abdullah. “Ebu Zer el-Gıfari”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
10: 266-269. İstanbul: TDV Yayınları, 1994.
Ayverdi,
İlhan. Misalli Büyük Türkçe Sözlük. İstanbul: Kubbealtı Neşriyat, 2006.
Azimli,
Mehmet. “Mekke Dönemindeki Boykot Yılları Üzerine Bazı Mülahazalar”. İSTEM,
sy. 7, (2006): 55-64.
Azimli,
Mehmet. Dört Halifeyi Farklı Okumak-1 Hz. Ebu Bekir. Ankara: Ankara
Okulu Yayınları, 2015.
Azimli,
Mehmet. Dört Halifeyi Farklı Okumak-2 Hz. Ömer. Ankara: Ankara Okulu
Yayınları, 2015.
Azimli,
Mehmet. Dört Halifeyi Farklı Okumak-3 Hz. Osman. Ankara: Ankara Okulu
Yayınları, 2013.
Azimli,
Mehmet. Dört Halifeyi Farklı Okumak-4 Hz. Ali. Ankara: Ankara Okulu
Yayınları, 2014.
Balcı,
İsrafil. “Kâbe’ye Asılan Boykot Sayfasının Tahrifiyle İlgili Rivayetlerin
Tahlili”. Din Bilimleri Akademi Araştırma Dergisi 6, sy. 3 (2006):
41-57.
Balıkçı,
Şükrü. “Mekke Döneminde Müşriklerin Müslümanlara Uyguladığı Ambargo”.
Harran
Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi 3, (1997):
366-381.
Belazuri.
Ensabü’l-Eşraf-Hz. Peygamber’in (s.a.v) Hayatı ve Şahsiyeti, Siyasi ve
Askeri Mücadeleleri, çev: Hikmet Akdemir. İstanbul: İlk Harf Yayınevi,
2018.
Berki,
Ali Himmet ve Keskioğlu Osman. Hatemü ’l-Enbiya (Hz. Peygamber ve Hayatı). Ankara:
Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 1988.
Buhari.
Sahih-i Buhari ve Tercemesi, çev: Mehmed Sofuoğlu. İstanbul: Ötüken
Neşriyat, 1987.
Çakır,
Zehra. “Dört Halife Döneminde Talha b. Ubeydullah”. İSTEM, sy. 7 (2006):
175202.
Çiçek,
Mustafa. “Hz. Peygamber ve Hulefa-i Raşidin Döneminde Zübeyr b. Avvam”. İSTEM,
sy. 7 (2006): 135-158.
Dağcı,
Şamil. “İşkence”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 23:
429-433. İstanbul: TDV Yayınları, 2001.
Demirel,
Harun Reşid.” Hz. Aişe ve Siyaset (Hadis-Haber ve Tarihi Bilgiler Işığında)”. Yüzüncü
Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 3 (2000): 123-148.
Dermenghem,
Emile. Hz. Peygamber ve Risaleti, çev: Ahmet Ağırakça. İstanbul: İnsan
Yayınları, 1997.
Ebu
Davud. Sünen-i Ebu Davud, çev: Necati Yeniel ve Hüseyin Kayapınar.
İstanbul: Şamil Yayınları, ty.
Ebu
Ubeyd Kasım b. Sellam. Kitabü’l-Emval, çev: Cemaleddin Saylık. Ankara:
Ankara Okulu Yayınları, 2016.
Ebu’l-Velid
El-Ezraki. Ahbaru Mekke (Mekke Tarihi), çev: Yunus Vehbi Yavuz. Ankara:
Ankara Okulu Yayınları, 2017.
Efendioğlu, Mehmet. “Halid b. Velid’e
Yönelik Tenkitlerin Mahiyeti Üzerine”. Hadis Tetkikleri Dergisi 2, sy.1
(2004): 51-79.
Efendioğlu,
Mehmet. “Zübeyr b. Avvam”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
44: 522-524. İstanbul: TDV Yayınları, 2013.
Ebu’l-Hasen
en-Nedvi. Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed, çev: Abdülkerim Özaydın.
İstanbul: İz Yayıncılık, 1992.
Erdem,
Bilal ve Nuhoğlu Mustafa. İslami Hareketin Problemleri. İstanbul: Ravza
Yayınları, t.y.
Es’ad,
Mahmud. İslam Tarihi - Tarih-i Din-i İslam- İslamiyet Öncesi Araplar Mekke
Devri-Medine Devri, sad: Ahmet Lütfi Kazancı ve Osman Kazancı. İstanbul:
Marifet Yayınları, 1983.
Fayda,
Mustafa. “Ammar b. Yasir”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 3:
7576. İstanbul: TDV Yayınları, 1991.
Fayda,
Mustafa. “As b. Vail”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 3:
449. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1991.
Fayda,
Mustafa. Allah’ın Kılıcı Halid bin Velid. İstanbul: Çağ Yayınları, 1992.
Fayda,
Mustafa. Hülafa-yı Raşidin Dönemi (Dört Halife Dönemi). İstanbul: y.y.,
2014.
Gazali,
Muhammed. Fıkhu’s-Sire (Resulullah’ın Hayatı), çev: Resul Tosun.
İstanbul: Risale Yayınları, 2010.
Gür,
Rıdvan. “Ebu Cehil ve İslam Karşıtı Faaliyetleri”. IV. Türkiye
Lisansüstü Çalışmalar Kongresi -Bildiriler Kitabı 3 (2015): 255-265.
Hamidullah,
Muhammed. Hz. Peygamber’in Savaşları, çev: Nazire Erinç Yurter.
İstanbul: İnkılab Yayınevi, t.y.
Hamidullah,
Muhammed. İslam Peygamberi, çev: Mehmet Yazgan. İstanbul: Beyan
Yayınları, 2015.
Hizmetli,
Sabri. İslam Tarihi (İlk Dönem). Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2006.
İbn
Ebi’d-Dünya Ebu Bekir Abdullah b. Muhammed b. Ebi’d-Dünya el-Kuraşi el-
Bağdadi. Rivayetlerde: Hz. Ali’nin Şehit Edilmesi, çev: Abdusselam Yaşar
Güngör. İstanbul: Ocak Yayıncılık, 2007.
İbn
Hacer el-Askalani. Sahabe-i Kiram Ansiklopedisi el-İsabe, çev: Naim
Erdoğan. İstanbul: İz Yayıncılık, 2010.
İbn
Hazm. Cevami’u’s-Sire (Siyerin Özü), çev: M. Salih Arı. İstanbul:
y.e.y., 2004.
İbn
Hibban. es-Siretü’n-Nebeviyye ve Ahbaru’l-Hülafa, çev: Harun Bekiroğlu,
Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017.
İbn
İshak. Hz. Peygamber’in Hayatı ve Gazveleri, çev: Ali Bakkal. İstanbul:
İlk Harf Yayınevi, 2013.
İbn
Kesir. el-Bidaye ve’n-Nihaye Büyük İslam Tarihi, çev: Mehmet Keskin.
İstanbul: Çağ Yayınları, 1994.
İbn
Kuteybe. el-İmame ve ’s-Siyase (Hilafet ve Siyaset), çev: Cemalettin
Saylık. Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017.
İbn
Sa’d. Kitabü’t-Tabakati’l-Kebir, çev: Musa Kazım Yılmaz. İstanbul: Siyer
Yayınları, 2015.
İbnü’l-Esir.
İslam Tarihi el-Kamil Fi’t-Tarih Tercemesi, çev: M. Beşir Eryarsoy.
İstanbul: Bahar Yayınları, 1991.
İmam-ı
Kastalani. İlahi Rahmet Hz. Muhammed (sav) Mevahibü Leddünniye, çev:
Şair Abdülbaki. Sad. İ. Turgut Ulusoy. İstanbul: Hisar Yayınevi, t.y.
İmam
Ebu Yusuf. Kitabu’l-haraç, çev: Ali Özek İstanbul: Özek Yayınları, 1973.
Kanar,
Mehmet. Kanar Farsça-Türkçe Sözlük. İstanbul: Say Yayınları, 2013.
Kandehlevi,
Şeyh Muhammed Yusuf. Hayatü’s-Sahabe (Peygamberimiz ve İlk Müslümanlar),
çev: Sıtkı Gülle. İstanbul: Akit Yayınları, 1996.
Kapar,
M. Ali. Hz Muhammed’in (sav) Müşriklerle Münasebetleri. İstanbul: Esra
Yayınları, 1993.
Kapar,
Mehmet Ali. “Ebu Cehil”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 10:
117118. İstanbul: TDV Yayınları, 1994.
Kara,
Cahid. “Klasik Kaynaklarda İslam Muhalifleri Hakkındaki Rivayetlerin
Değerlendirilmesi: Ebu Cehil (Ebu’l-Hakem Amr b. Hişam) Örneği”. İSTEM, sy.
21 (2013): 125-147.
Kılıç,
Ünal. “Ebu Süfyan b. Harb’in Hayatı”. Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi 2, sy. 1 (1998): 461-484.
Kılıç,
Ünal. “Kufelilerin Hz. Osman’a Muhalefet Etmelerinin Sebepleri”. Cumhuriyet
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 6, sy. 2 (2002): 239-260.
Korkmaz,
Sıddık. Hz. Ali’nin Vasiliği Düşüncesi ve Oluşum Süreci. Konya: y.y., 2008.
Köksal, Asım. Hz. Muhammed (As) ve
İslamiyet (Medine Devri). İstanbul: Şamil Yayınevi, 1981.
Köksal,
Asım. İslam Tarihi Hz. Muhammed (as) ve İslamiyet (Mekke Devri).
İstanbul: Er-Tu Matbaası, 1981.
Köse, Feyza Betül. Medine’de Sosyal
Hayat (Dört Halife Dönemi). Mersin: Mana Yayınları, 2016.
Kur’an-ı
Kerim.
Lings,
Martin. İlk Kaynaklara Göre Hz. Peygamber’in Hayatı, çev: Nazife Şişman.
İstanbul: İz Yayıncılık, 1998.
Mevdudi.
Tarih Boyunca TevhidMücadelesi ve Hz. Peygamber’in Hayatı, çev: Ahmed
Asrar. İstanbul: Pınar Yayınları, 1992.
Mevlana
Muhammed Ali. Peygamberimizin Hayatı Siret’ün Nebi, çev: Ali Genceli.
Ankara: Nur Yayınları, t.y.
Muhammed
bin Salih ed-Dimaşki. Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem Külliyatı,
çev: Halil İbrahim Kaçar ve Hüseyin Kara. İstanbul: Ocak Yayıncılık, 2006.
Nasr
b. Müzahim el-Minkari. Vak’atu Sıffın, çev: Cemalettin Saylık. Ankara:
Ankara Okulu Yayınları, 2017.
Nedvi,
Seyyid Süleyman. Büyük İslam Tarihi- Asrı Saadet Peygamberimizin Tebliğat ve
Talimatı, çev: Ali Genceli. İstanbul: Sinan Matbaası, 1967.
Nedvi,
Şah Muinüddin Ahmet ve Ansari Said Sahib. Büyük İslam Tarihi, Asrı Saadet
Ashabı Kiram, çev: Ali Genceli. İstanbul: Sebilürreşad Neşriyatı, 1964.
Özdemir,
Mehmet Nadir. “İslam Tarihi’nde İlk İhtilafların Odağında Bir İsim: Ammar b.
Yasir”. Toplum Bilimleri Dergisi 47, sy. 14 (2013): 311-334.
Sabuncu,
Ömer. “Suheyb er-Rumi Hayatı, Kişiliği ve Faaliyetleri”. İSTEM, sy. 7 <2006):
159-173.
Salim b. Zekvan. es-Sire, çev: Harun
Yılmaz. Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2016.
Sallabi,
Ali Muhammed. Mü’minlerin Emiri Hz. Ali Hayatı, Şahsiyeti ve Yaşadığı Çağ, çev:
Şerafettin Şenaslan. İstanbul: Ravza Yayınları, 2008.
Savaş,
Hamdi. İslam Tarihi-Hz. Muhammed ve Dört Halife Devri. Kayseri: y.e.y.,
1993.
Sezikli, H. Ahmet. Hz. Peygamber
Devrinde Nifak Hareketleri. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
1994.
Sırma,
İhsan Süreyya. İslami Tebliğin Mekke Dönemi ve İşkence. İstanbul: Beyan
Yayınları, 2013.
Sırma,
İhsan Süreyya. İslami Tebliğin Örnek Halifeler Dönemi. İstanbul: Beyan
Yayınları, 1995.
Sırma,
İhsan Süreyya. Müslümanların Tarihi. İstanbul: Beyan Yayınları, 2014.
Söylemez,
Mehmet Mahfuz. Kufe’nin Siyasi Tarihi. Ankara: Ankara Okulu Yayınları,
2015.
Şibli,
Mevlana. Büyük İslam Tarihi- Asr-ı Saadet, çev: Ömer Rıza Doğrul.
İstanbul: Eser Matbaası, 1977.
Şulul,
Kasım. İlk Kaynaklara Göre Hz. Peygamber Devri Kronolojisi. İstanbul:
İnsan Yayınları, 2008.
Taberi.
Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, çev: Zakir Kadiri Ugan ve Ahmet Temir.
Ankara: Maarif Basımevi, 1955.
Taberi.
Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, çev: Zakir Kadiri Ugan ve Ahmet Temir.
İstanbul: Maarif Basımevi, 1958.
Taberi.
Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, çev: Zakir Kadiri Ugan ve Ahmet Temir.
İstanbul: MEB Yayınları, 1992.
Türkçe Sözlük.
Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1988.
Ünlü,
Nuri. İslam Tarihi, (Başlangıçtan Osmanlılara Kadar). İstanbul: M.Ü.
İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 1992.
Vakıdi.
Hz. Peygamber’in (s.a.v) Savaşları (Kitâbü’l-Mağazi), çev: Musa K.
Yılmaz. İstanbul: İlk harf Yayınevi, 2014.
Vatandaş,
Celalettin. Hz. Muhammed’in (s.a.v) Hayatı ve İslam Daveti (Mekke Dönemi).
İstanbul: Pınar Yayınları, 2016.
Watt,
W. Montgomery. Hz. Muhammed Mekke’de, çev: Süleyman Kalkan. İstanbul:
Kuramer Yayınları, 2016.
Zühri. el-Meğazi İlk Dönem İslam
Tarihinde Savaşlar, çev: Mehmet Nur Akdoğan.
Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2016.
[1] İlhan
Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, (İstanbul: Kubbealtı Neşriyat,
2006), “İşkence” md., II, 1465.
[2] Mehmet Kanar, Kanar Farsça-Türkçe Sözlük,
(İstanbul: Say Yayınları, 2013), “Şikence” md., 973.
[3] Türkçe Sözlük, (Ankara: Türk Dil Kurumu
Yayınları, 1988), “İşkence” md., I, 730.
[4] Şamil Dağcı, “İşkence”, Türkiye Diyanet
Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 23 (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, 2001), 430.
[5] Sabri Hizmetli, İslam Tarihi- İlk Dönem-
(Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2006), 227.
[6] İbn İshak, Kitabü’s-Siyer ve’l-Meğazi,
çev: Ali Bakkal (İstanbul: İlk harf Yayınevi, 2013), 204; Taberi, Milletler
ve Hükümdarlar Tarihi, çev: Zakir Kadiri Ugan ve Ahmet Temir (İstanbul: MEB
Yayınları,
1992), IV, 122.
[7] İbn İshak, Siyer, 204.
[8] Şükrü
Balıkçı, “Mekke Döneminde Müşriklerin Müslümanlara Uyguladığı Ambargo”, Harran
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 3, (1997): 366.
[9] İbn İshak, Siyer, 207.
[10] Belazuri, Ensabü ’l-Eşraf (Hz. Peygamber’in
(s.a.v) Hayatı ve Şahsiyeti, Siyasi ve Askeri Mücadeleleri), çev: Hikmet
Akdemir (İstanbul: İlk harf Yayınevi, 2018), I, 213.
[11] Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi,
çev: Mehmet Yazgan (İstanbul: Beyan Yayınları, 2015), 93-94.
[12] İbn İshak, Siyer, 207.
[13] Belazuri, Ensab, I, 212.
[14] İbn İshak, Siyer, 207.
[15] Hamidullah, İslam Peygamberi, 94; M. Ali
Kapar, Hz Muhammed’in (sav) Müşriklerle Münasebetleri (İstanbul: Esra
Yayınları, 1993), 108
[16] Emile Dermenghem, Hz. Muhammed ve Risaleti, çev: Ahmet
Ağırakça (İstanbul: İnsan Yayınları, 1997), 99.
[17] İbn İshak, Siyer, 207; Belazuri,
Ensab, I, 212.
[18] İbn İshak, Siyer, 207.
[19] İbn İshak, Siyer, 216.
[20] İbn İshak, Siyer, 216.
[21] Hıcr 15/94-96.
[22] Mustafa Fayda, Allah ’ın Kılıcı Halid bin
Velid (İstanbul: Çağ Yayınları, 1992), 76.
[23] İbn-i Hişam, Siret-i İbn Hişam, çev:
Hasan Ege (İstanbul: Kahraman Yayınları, 1994), I, 429; Taberi, Tarih,
IV, 137.
[24] İbn Şihab ez-Zühri, el-Meğazi (İlk Dönem İslam Tarihinde
Savaşlar), çev: Mehmet Nur Akdoğan (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2016),
87.
[25] Belazuri, Ensab, I, 453.
[26] Zühri, Meğazi, 87.
[27] İbn İshak, Siyer, 242.
[28] Taberi, Tarih, IV, 141.
[29] İbn İshak, Siyer, 242.
[30] Ankebut 29/56-60.
[31] İbn İshak, Siyer, 242.
[32] Celalettin Vatandaş, Hz. Muhammed’in (s.a.v)
Hayatı ve İslam Daveti (Mekke Dönemi) (İstanbul: Pınar Yayınları, 2016), I,
419.
[33] Nahl 16/41
[34] Zümer 39/10.
[35] Bk. Hamidullah, İslam Peygamberi, 92.
[36] İbn İshak, Siyer, 242.
[37] İbn Sa’d, Kitabü’t-Tabakati’l- Kebir,
çev: Musa Kazım Yılmaz (İstanbul: Siyer Yayınları, 2015), I, 193.
[38] İbnü’l-Esir, İslam Tarihi el-Kamil
Fi’t-Tarih Tercemesi, çev: M. Beşir Eryarsoy (İstanbul: Bahar Yayınları,
1991), II, 79.
[39] İbn İshak, Siyer, 249.
[40] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 79.
[41] İbn İshak, Siyer, 249.
[42] Bu konuda bk. İbn İshak, Siyer, 250;
İbn-i Hişam, Siret, II, 14.
[43] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 79.
[44] Vatandaş, Mekke Dönemi, 425.
[45] Şah Muinüddin Ahmet Nedvi, Said Sahib Ansan, Büyük
İslam Tarihi, Asrı Saadet Ashabı Kiram, çev: Ali Genceli (İstanbul:
Çelikcilt Matbaası, 1964), III, 389; Fayda, Halid bin Velid, 60
[46] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 79.
[47] İbn İshak, Siyer, 292.
[48] Habeşistan’a gönderilen müşriklerin arasında meydana gelen ve
değişik bir işkence türünü ifade eden olay şu şekilde olmuştur: Umare b. Velid,
yakışıklı bir kişidir. Amr b. As ve Umare birlikte deniz yolculuğuna çıktılar.
Amr’ın eşi de bu yolculukta yanlarında bulunuyordu. Umare sarhoş olunca Amr’ın
eşine sarkıntılık yaptı. Umare daha sonra Amr’ı denize itti fakat o yüzerek
gemiye tutunmayı başardı. Amr kendisini öldürmek isteyen Umare’ye karşı kin
duymaya başladı. Habeşistan’a varan Umare bu kez de Necaşi’nin eşi ile birlikte
olmak istedi. Umare, kadınla olan ilişkisini Amr’a anlattı. Amr da Necaşi’ye
olup biteni anlattı ve eşine ait olan kokuyu da ona verdi. Necaşi, Umare’yi ve
büyücüleri çağırdı. Umare’nin kıyafetleri çıkarıldıktan sonra büyücüler onun
idrar deliğine üfledi. Umare bu olaydan sonra serbest bırakıldı ve vahşi
hayvanların olduğu yerde yaşamaya başladı. Hz. Ömer döneminde bulunan Umare’nin
saçları o kadar uzamıştı ki vücudunun her yerini kapatıyordu; İbn İshak, Siyer,
235-238; Başka bir rivayete göre Necaşi, Umare’yi öldürüp cesedini parça parça
ettikten sonra yakmıştır. Karısını da diri diri toprağa gömmüştür. Başka bir
rivayete göre, Necaşi sihirbazları çağırmış ve karısına sihir yaptırmıştır.
Karısı delirtmiş sonra da ölmüştür. Diğer bir aktarım ise Necaşi karısına büyü
yaptırdıktan sonra karısı delirmiş ve hayvanlarla birlikte olmaya başlamıştır;
Belazuri, Ensab, I, 412.
[49] İbn İshak, Siyer, 216.
[50] İbn-i Hişam, Siret, I, 467.
[51] İbn İshak, Siyer, 258.
[52] İbn İshak, Siyer, 218.
[53] Belazuri, Ensab, I, 408.
[54] Balıkçı, “Ambargo”, 373.
[55] İbn İshak, Siyer, 219.
[56] Belazuri, Ensab, I, 413.
[57] İsrafil Balcı, “Kâbe’ye Asılan Boykot Sayfasının Tahrifiyle İlgili
Rivayetlerin Tahlili”, Din Bilimleri Akademi Araştırma Dergisi 4, sy. 3
(2006): 43.
[58] Hamidullah, İslam Peygamberi, 108.
[59] İbn İshak, Siyer, 223.
[60] Belazuri, Ensab, I, 413.
[61] İbn İshak, Siyer, 223.
[62] Mahmud Es’ad, İslam Tarihi -Tarih-i Din-i
İslam- İslamiyet Öncesi Araplar Mekke Devri- Medine Devri, sad: Ahmet Lütfi
Kazancı ve Osman Kazancı (İstanbul: Marifet Yayınları, 1983), 487.
[63] İbn İshak, Siyer, 223.
[64] İbn İshak, Siyer, 225-226; Abbas b. Abdülmuttalib bir şeyler
satın almak amacıyla Ebu Talip mahallesinden çıkmış, yolda Ebu Cehil ona saldırmak
istemiştir. Ebu Cehil onların bir şey satın almasına karşı çıkıyordu bu yüzden
Hz. Hatice, Zem’a b. Esved’in Ebu Cehil ile görüşmesini istedi. Bu görüşme
sonucunda Ebu Cehil bu davranışından vazgeçti. Hâkim b. Hizam arada sırada Hz.
Hatice’ye yiyecek gönderirdi, Belazuri, Ensab, I, 415.
[65] Hamidullah, İslam Peygamberi, 108.
[66] İbn İshak, Siyer, 268.
[67] İbn İshak, Siyer, 223- 224.
[68] Mustafa Ağırman, “Hz. Peygamber’in Medine’yi
İslamlaştırması ve Hicret Projesi”, EKEV Akademi Dergisi 1, sy. 2
(1998): 58.
[69] Mehmet Azimli, “Mekke Dönemindeki Boykot
Yılları Üzerine Bazı Mülahazalar”, İSTEM, sy. 7 (2006): 63.
[70] Azimli, “Boykot”, 56.
[71] İbn İshak, Siyer, 223; Belazuri, Ensab,
I, 413.
[72] Belazuri, Ensab, I, 413.
[73] Azimli, “Boykot”, 57.
[74] Taberi, Tarih, IV, 141.
[75] İbn-i Hişam, Siret, II, 76.
[76] Taberi, Tarih, IV, 161.
[77] İbn-i Hişam, Siret, II, 76.
[78] Bu konuda bk. W. Montgomery Watt, Hz. Muhammed Mekke’de,
çev: Süleyman Kalkan (İstanbul: Kuramer Yayınları, 2016), 175.
[79] İbn-i Hişam, Siret, II, 76.
[80] Belazuri, Ensab, I, 417.
[81] İbn Sa’d, Tabakat, I, 199.
[82] Taberi, Tarih, IV, 162.
[83] İbn Kesir, el-Bidaye ve ’n-Nihaye Büyük
İslam Tarihi, çev: Mehmet Keskin (İstanbul: Çağ Yayınları, 1994), III, 209.
[84] İbn-i Hişam, Siret, II, 77.
[85] İbn Sa’d, Tabakat, I, 199.
[86] Mevdudi, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve
Hz. Peygamber’in Hayatı, çev: Ahmed Asrar (İstanbul: Pınar Yayınları,
1992), III, 307.
[87] İbn Sa’d, Tabakat, I, 199.
[88] İbn-i Hişam, Siret, II, 77.
[89] Belazuri, Ensab, I, 417.
[90] Belazuri, Ensab, I, 417; Taberi, Tarih,
IV, 164.
[91] İbn Kesir, Bidaye, III, 214.
[92] İbn İshak, Siyer, 208.
[93] İbn İshak, Siyer, 203.
[94] Belazuri, Ensab, I, 223-224.
[95] İbn İshak, Siyer, 203.
[96] Belazuri, Ensab, I, 224.
[97] İbn İshak, Siyer, 204.
[98] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 75; Ebu Cehil
künyesi Hz. Peygamber tarafından verilmiştir, Belazuri, Ensab, I, 225.
[99] Mehmet Ali Kapar, “Ebu Cehil”, Türkiye
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 10 (İstanbul: TDV Yayınları, 1994),
117.
[100] İbn-i Hişam, Siret, I, 432-433.
[101] İbn Sa’d, Tabakat, çev: Abdurrahman
Elmalı ve Mehmet Akbaş, IV, 145.
[102] Fayda, Halid bin Velid, 63.
[103] İbn Kesir, Bidaye, III, 263.
[104] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 145.
[105] Nedvi ve Ansari, Ashabı Kiram, IV, 14.
[106] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 145.
[107] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 147.
[108] Hüseyin Algül, İslam Tarihi (İstanbul:
Gonca Yayınevi, 1986), I, 212.
[109] İbn-i Hişam, Siret, II, 373.
[110] Taberi, Tarih, IV, 305.
[111] Mevdudi, Hz. Peygamber’in Hayatı, III,
176.
[112] Kapar, “Ebu Cehil”, 117.
[113] Belazuri, Ensab, I, 226.
[114] Alak 96/9-18.
[115] Cin 72/19.
[116] Mevdudi, Hz. Peygamber’in Hayatı, III,
177.
[117] İbn İshak, Siyer, 275.
[118] Vatandaş, Mekke Dönemi, 396.
[119] İbn İshak, Siyer, 238-239.
[120] İbn İshak, Siyer, 240; İbn-i Hişam, Siret,
I, 388.
[121] İbn İshak, Siyer, 240.
[122] Belazuri, Ensab, I, 230.
[123] Belazuri, Ensab, I, 225.
[124] İbn İshak, Siyer, 289.
[125] İsra 17/60.
[126] İbn İshak, Siyer, 290.
[127] İbn İshak, Siyer, 204.
[128] Şu’ara 26/214.
[129] Hıcr 15/ 94-96.
[130] İbn İshak, Siyer, 204-205.
[131] Belazuri, Ensab, I, 215.
[132] Belazuri, Ensab, I, 215.
[133] İbn İshak, Siyer, 205-206.
[134] Belazuri, Ensab, I, 216.
[135] Belazuri, Ensab, I, 216.
[136] Hamidullah, İslam Peygamberi, 88.
[137] İbn Sa’d, Tabakat, I, 187.
[138] İbn Sa’d, Tabakat, I, 187.
[139] İbn Sa’d, Tabakat, I, 188.
[140] Mevdudi, Hz. Peygamber’in Hayatı, III,
180.
[141] Tebbet 111/1-5.
[142] İbn Sa’d, Tabakat, I, 188.
[143] İbn İshak, Siyer, 210.
[144] Belazuri, Ensab, I, 235.
[145] Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamber’in
Savaşları, çev: Nazire Erinç Yurter (İstanbul: İnkılab Yayınevi, t.y.), 16.
[146] İbn İshak, Siyer, 252.
[147] İbn İshak, Siyer, 252; İbn-i Hişam, Siret,
I, 458.
[148] İbn İshak, Siyer, 252-253.
[149] Zühri, Meğazi, 35-36.
[150] İbn İshak, Siyer, 254-255.
[151] Bu görüş ile ilgili bk. Mehmet Azimli, Dört
Halifeyi Farklı Okumak-2 Hz. Ömer (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2015),
25.
[152] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 103.
[153] Zühri, Meğazi, 36.
[154] Bu konuda bk. Şehbenderzade Ahmed Hilmi, İslam
Tarihi, çev: Ömer Öztop (İstanbul: Doğan Güneş Yayınları, 1971), I, 161.
[155] Bk. Azimli, Hz. Ömer, 26.
[156] Seyyid Süleyman Nedvi, Büyük İslam Tarihi-
Asrı Saadet Peygamberimizin Tebliğat ve Talimatı, çev: Ali Genceli
(İstanbul: Yaylacık Matbaası, 1967), II, 445.
[157] Zühri, Meğazi, 37.
[158] İbn Kesir, Bidaye, III, 48.
[159] Zühri, Meğazi, 37.
[160] Belazuri, Ensab, I, 237.
[161] Belazuri, Ensab, I, 239.
[162] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 73.
[163] Belazuri, Ensab, I, 243.
[164] İbn İshak, Siyer, 211-212.
[165] Belazuri, Ensab, I, 242.
[166] İbn İshak, Siyer, 212.
[167] Müddessir 74/10-26.
[168] Fayda, Halid bin Velid, 69.
[169] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 73.
[170] Yasin 36/78.
[171] Belazuri, Ensab, I, 251.
[172] İbn-i Hişam, Siret, II, 44; Belazuri, Ensab,
I, 251.
[173] Mustafa Fayda, “As b. Vail”, Türkiye
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 3 (İstanbul: TDV Yayınları, 1991),
449.
[174] İbn Sa’d, Tabakat, III, 183.
[175] Meryem 19/77-80.
[176] İbn İshak, Siyer, 277; Belazuri, Ensab,
I, 253.
[177] İhsan Süreyya Sırma, İslami Tebliğin Mekke
Dönemi ve İşkence (İstanbul: Beyan Yayınları, 2013), 74.
[178] İbn İshak, Siyer, 277.
[179] Kalem 68/15.
[180] Enfal 8/32.
[181] Sad 38/16.
[182] Hac 22/3.
[183] Belazuri, Ensab, I, 255.
[184] Belazuri, Ensab, I, 263.
[185] Belazuri, Ensab, I, 265.
[186] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 75.
[187] Belazuri, Ensab, I, 271.
[188] İbn İshak, Siyer, 290; Belazuri, Ensab,
I, 273.
[189] Hamidullah, İslam Peygamberi, 93.
[190] Belazuri, Ensab, I, 272-273.
[191] Belazuri, Ensab, I, 275; İbnü’l-Esir, Kamil,
II, 76.
[192] Mutaffifin 83/29-33.
[193] Es’ad, İslam Tarihi, 458.
[194] Kafirun 109/1-6.
[195] Belazuri, Ensab, I, 289.
[196] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 53.
[197] Mevdudi, Hz. Peygamber’in Hayatı, III,
180.
[198] Ünal Kılıç, “Ebu Süfyan b. Harb’in Hayatı”, Cumhuriyet
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2, sy. 1 (1998): 464.
[199] Kılıç, “Ebu Süfyan”, 465-466.
[200] İbnü’l-Esir, Kamil, II,77.
[201] İbn İshak, Siyer, 369.
[202] Belazuri, Ensab, I, 249.
[203] Yasin 36/78.
[204] Belazuri, Ensab, I, 250.
[205] İbn-i Hişam, Siret, I, 474.
[206] Hümeze 104/1.
[207]Ali Himmet Berki ve Osman
Keskioğlu, Hatemü’l-Enbiya (Hz. Peygamber ve Hayatı) (Ankara: Diyanet
İşleri Başkanlığı Yayınları, 1988), 78.
[208] Belazuri, Ensab, I, 287.
[209] Belazuri, Ensab, I, 257.
[210] Belazuri, Ensab, I, 293.
[211] İbn İshak, Siyer, 207-208.
[212] İbn Kesir, Bidaye, III, 86.
[213] İbn-i Hişam, Siret, I, 432-433.
[214] Belazuri, Ensab, I, 302.
[215] İbn İshak, Siyer, 285-286.
[216] Hamidullah, İslam Peygamberi, 92.
[217] İbn İshak, Siyer, 286; İbn-i Hişam, Siret,
I, 433.
[218] İbn İshak, Siyer, 266.
[219] İbn İshak, Siyer, 267; İbn-i Hişam, Siret, I, 429;
Bazı rivayetlere göre de yapılan işkenceler neticesinde bir kişi bile dininden
vazgeçmemiştir, bk. Mevlana Şibli, Büyük İslam Tarihi- Asr-ı Saadet,
çev: Ömer Rıza Doğrul (İstanbul: Eser Matbaası, 1977), I, 172.
[220] Vatandaş, Mekke Dönemi, 401.
[221] İbn Sa’d, Tabakat, III, 282.
[222] Vatandaş, Mekke Dönemi, 401.
[223] Belazuri, Ensab, I, 359.
[224] En’am 6/52.
[225] Nahl 16/41-42.
[226] Nahl 16/110.
[227] Mevdudi, Hz. Peygamber’in Hayatı, II,
396.
[228] İbn İshak, Siyer, 274.
[229] Furkan 25/ 7-8.
[230] İbn İshak, Siyer, 284-285.
[231] İbn İshak, Siyer, 207-208.
[232] Taberi, Tarih, IV, 141.
[233] Tûr 52/29.
[234] Hıcr 15/6.
[235] Mevdudi, Hz. Peygamber’in Hayatı, II,
409-410.
[236] Salim b. Zekvan, es-Sire, çev: Harun
Yılmaz (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2016), 47.
[237] İbn İshak, Siyer, 365.
[238] İbn-i Hişam, Siret, I, 474.
[239] Hümeze 104/1.
[240] H. Ahmet Sezikli, Hz. Peygamber Devrinde
Nifak Hareketleri (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,1994), 38.
[241] Mevdudi, Hz. Peygamber’in Hayatı, III,
212.
[242] Fussilet 41/26.
[243] İbn İshak, Siyer, 324.
[244] Al-i İmran 3/127-128.
[245] Taberi, Tarih, IV, 141.
[246] İbn-i Hişam, Siret, II, 72.
[247] Şeyh Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatü
’s-Sahabe (Peygamberimiz ve İlk Müslümanlar), çev: Sıtkı Gülle (İstanbul:
Akit Yayınları, 1996), I, 237.
[248] İbn-i Hişam, Siret, II, 72.
[249] İmam-ı Kastalani, İlahi Rahmet Hz. Muhammed
(sav) Mevahibü Leddünniye, çev: Şair Abdülbaki (İstanbul: Hisar Yayınevi,
t.y.), I, 53.
[250] İbn-i Hişam, Siret, II, 71.
[251] Taberi, Tarih, IV, 160.
[252] İbn Kesir, Bidaye, III, 208.
[253] Belazuri, Ensab, I, 235-236.
[254] İbn İshak, Siyer, 210.
[255] İbn Kesir, Bidaye, III, 61.
[256] Hamidullah, İslam Peygamberi, 89.
[257] İbn İshak, Siyer, 322.
[258] İbn İshak, Siyer, 322; İbn Hibban, es-Siretü ’n-Nebeviyye
ve Ahbaru ’l-Hülafa, çev: Harun Bekiroğlu (Ankara: Ankara Okulu Yayınları,
2017), 60.
[259] İbn İshak, Siyer, 322.
[260] İbn Hibban, Siret, 67.
[261] İbn İshak, Siyer, 322; İbn Hibban, Siret,
60.
[262] İbn İshak, Siyer, 324.
[263] Mevdudi, Hz. Peygamber’in Hayatı, III,
182.
[264] Belazuri, Ensab, I, 220.
[265] Hizmetli, İslam Tarihi, 235.
[266] Tebbet 111/1-5
[267] İbn-i Hişam, Siret, I, 473.
[268] Belazuri, Ensab, I, 221.
[269] Es’ad, İslam Tarihi, 451.
[270] Vatandaş, Mekke Dönemi, 395.
[271] Kandehlevi, Hayatü ’s-Sahabe, I, 243.
[272] İbn İshak, Siyer, 204.
[273] Rıdvan Gür, “Ebu Cehil ve İslam Karşıtı Faaliyetleri” , IV.
Türkiye Lisansüstü Çalışmalar Kongresi- Bildiriler Kitabı III (2015): 259.
[274] İbn İshak, Siyer, 290.
[275] Belazuri, Ensab, I, 226.
[276] Hamidullah, İslam Peygamberi, 93.
[277] Hüseyin Algül, “Hz. Ebu Bekir’in İslam’ın İlk
Yıllarındaki Faaliyetlerine Genel Bir Bakış”, İSTEM, sy. 1 (2003): 31.
[278] Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Muhammed (as)
ve İslamiyet (Mekke Devri) (İstanbul: Er-Tu Matbaası, 1981), 208.
[279] İbn İshak, Siyer, 319.
[280] Sırma, Mekke Dönemi ve İşkence, 60.
[281] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 80.
[282] İbn İshak, Siyer, 318-319.
[283] İbn Hibban, Siret, 68.
[284] İbn Kesir, Bidaye, III, 135.
[285] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 374.
[286] Dermenghem, Hz. Muhammed, 100.
[287] İbn Sa’d, Tabakat, çev: Mehmet Şahinalp
ve Hikmet Akdemir, V, 51.
[288] Ali Muhammed Sallabi, Mü ’minlerin Emiri Hz.
Ali Hayatı, Şahsiyeti ve Yaşadığı Çağ, çev: Şerafettin Şenaslan (İstanbul:
Ravza Yayınları, 2008), VI, 135.
[289] Belazuri, Ensab, I, 297.
[290] Kandehlevi, Hayatü ’s-Sahabe, I, 73.
[291] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 103.
[292] Mevlana Muhammed Ali, Peygamberimizin
Hayatı Siret’ün Nebi, çev: Ali Genceli (Ankara: Nur Yayınları, t.y.),
138-139.
[293] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 103-104.
[294] Belazuri, Ensab, I, 460.
[295] İbn Kesir, Bidaye, III, 287.
[296] Mevdudi, Hz. Peygamber’in Hayatı, III,
392.
[297] Hamidullah, İslam Peygamberi, 93.
[298] İbn Kesir, Bidaye, III, 69.
[299] İbn-i Hişam, Siret, I, 429.
[300] Belazuri, Ensab, I, 341.
[301] İbn Sa’d, Tabakat, III, 265.
[302] Es’ad, İslam Tarihi, 461.
[303] Belazuri, Ensab, I, 341.
[304] İbn İshak, Siyer, 263; İbn Sa’d, Tabakat,
III, 263.
[305] Belazuri, Ensab, I, 341.
[306] Ebu’l-Velid El-Ezraki, Ahbaru Mekke (Mekke
Tarihi), çev: Yunus Vehbi Yavuz (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017),
268.
[307] Belazuri, Ensab, I, 342.
[308] İbn İshak, Siyer, 263; İbn-i Hişam, Siret,
I, 430; İbn Sa’d, Tabakat, III, 263.
[309] İbn Sa’d, Tabakat, III, 282.
[310] Köksal, Mekke Dönemi, 216.
[311] İbn İshak, Siyer, 265; İbn-i Hişam, Siret,
I, 432; İbn Sa’d, Tabakat, III, 282.
[312] İbn İshak, Siyer, 266.
[313] İbn Sa’d, Tabakat, III, 283.
[314] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 69.
[315] Belazuri, Ensab, I, 303.
[316] İbn Sa’d, Tabakat, III, 284.
[317] İbn İshak, Siyer, 266; İbn Sa’d, Tabakat,
III, 284.
[318] Nahl 16/106.
[319] İbn Sa’d, Tabakat, III, 282.
[320] İbn İshak, Siyer, 265-266.
[321] İbn Sa’d, Tabakat, III, 263.
[322] Belazuri, Ensab, I, 333.
[323] İbn Sa’d, Tabakat, III, 184; Belazuri, Ensab,
I, 331.
[324] Belazuri, Ensab, I, 329.
[325] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 70.
[326] İbn Sa’d, Tabakat, III, 184.
[327] Belazuri, Ensab, I, 332.
[328] İbn Sa’d, Tabakat, III, 185.
[329] Belazuri, Ensab, I, 329.
[330] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 108.
[331] Köksal, Mekke Devri, 171.
[332] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 109.
[333] İbn Sa’d, Tabakat, III, 258.
[334] Belazuri, Ensab, I, 336.
[335] Köksal, Mekke Devri, 218-219.
[336] Belazuri, Ensab, I, 340.
[337] Ömer Sabuncu, “Suheyb er-Rumi Hayatı, Kişiliği
ve Faaliyetleri”, İSTEM, sy. 7 (2006): 164.
[338] Belazuri, Ensab, I, 339.
[339] Nasr b. Müzahim el-Minkari, Vak’atu Sıffın,
çev: Cemalettin Saylık (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017), 275.
[340] İbn Sa’d, Tabakat, III, 261.
[341] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 70.
[342] İbn Sa’d, Tabakat, III, 261; Belazuri, Ensab,
I, 355.
[343] Belazuri, Ensab, I, 355.
[344] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 138-139.
[345] Belazuri, Ensab, I, 357.
[346] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 138-139.
[347] Belazuri, Ensab, I, 357.
[348] Belazuri, Ensab, I, 356.
[349] İbn-i Hişam, Siret, I, 431; Belazuri, Ensab,
I, 357; Beni Müemmil b. Habib’in cariyesinin ismi
[350] İbn İshak, Siyer, 264.
[351] Belazuri, Ensab, I, 358.
[352] İbn İshak, Siyer, 264.
[353] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 71.
[354] Belazuri, Ensab, I, 358.
[355] İbn İshak, Siyer, 265.
[356] İbn Sa’d, Tabakat, çev: Hikmet Akdemir
vd., III, 264.
[357] Bk. Cahid Kara, “Klasik Kaynaklarda İslam
Muhalifleri Hakkındaki Rivayetlerin Değerlendirilmesi: Ebu Cehil (Ebu’l-Hakem
Amr b. Hişam) Örneği”, İSTEM, sy. 21 (2013): 141.
[358] İbn İshak, Siyer, 265.
[359] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 69.
[360] İbn İshak, Siyer, 265.
[361] İbn İshak, Siyer, 267.
[362] İbn Sa’d, Tabakat, III, 127.
[363] Vatandaş, Mekke Dönemi, 397.
[364] İbn İshak, Siyer, 267.
[365] İbn Sa’d, Tabakat, III, 127.
[366] Hamidullah, İslam Peygamberi, 152.
[367] Kapar, Müşriklerle Münasebetler, 132.
[368] Hamidullah, İslam Peygamberi, 90-91.
[369] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 253-254.
[370] Vatandaş, Mekke Dönemi, 396.
[371] Köksal, Mekke Devri, 181; Vatandaş, Mekke
Dönemi, 397.
[372] Lokman 31/15.
[373] Ankebut 29/ 8.
[374] Köksal, Mekke Devri, 181.
[375] İbn Hacer el-Askalani, Sahabe-i Kiram
Ansiklopedisi el-İsabe, çev: Naim Erdoğan (İstanbul: İz Yayıncılık, 2010), II,
233.
[376] Mehmet Efendioğlu, “Zübeyr b. Avvam”, Türkiye
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 44 (İstanbul: TDV Yayınları, 2013),
522.
[377] Vatandaş, Mekke Dönemi, 397.
[378] İbn Sa’d, Tabakat, III, 243.
[379] İbn Kesir, Bidaye, III, 47.
[380] İbn İshak, Siyer, 319.
[381] İbn Kesir, Bidaye, III, 47.
[382] İbn İshak, Siyer, 264.
[383] İbn Sa’d, Tabakat, III, 58.
[384] Hamdi Savaş, İslam Tarihi -Hz. Muhammed ve
Dört Halife Devri (Kayseri: y.e.y., 1993), I, 18.
[385] İbn Sa’d, Tabakat, III, 58.
[386] İbn Sa’d, Tabakat, III, 473.
[387] İbn İshak, Siyer, 259.
[388] Algül, İslam Tarihi, I, 206.
[389] Mücadele 58/22.
[390] Nedvi ve Ansan, Ashabı Kiram, III, 100.
[391] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 139.
[392] Hamidullah, İslam Peygamberi, 92.
[393] Belazuri, Ensab, I, 303.
[394] İbn İshak, Siyer, 267.
[395] İbn Sa’d, Tabakat, III, 284.
[396] Ebu Davud, Harac, 22-23.
[397] Ebu’l-Hasen en-Nedvi, Rahmet Peygamberi Hz.
Muhammed, çev: Abdülkerim Özaydın (İstanbul: İz Yayıncılık, 1992), 174.
[398] Hacc 22/39.
[399] Zühri, Meğazi, 54.
[400] İbn-i Hişam, Siret, II, 360.
[401] Zühri, Meğazi, 54.
[402] Zühri, Meğazi, 54; Vakıdi, Hz. Peygamber’in
(s.a.v) Savaşları (Kitâbü’l-Mağazi), çev: Musa K. Yılmaz (İstanbul: İlk
harf Yayınevi, 2014), I, 118; Taberi, Tarih, IV, 291.
[403] İbn-i Hişam, Siret, II, 360; Hz. Ali ve
Hz. Hamza’nın bu mübareze de Şeybe’yi öldürdüğünü söyleyenler de bulunmaktadır,
bk. İbn Sa’d, Tabakat, II, 14; Vakıdi, Meğazi, I, 118.
[404] Vakıdi, Meğazi, I, 135.
[405] İbn Kesir, Bidaye, III, 437.
[406] İbn-i Hişam, Siret, II, 360.
[407] Taberi, Tarih, IV, 290.
[408] İbn-i Hişam, Siret, II, 360; Taberi, Tarih,
IV, 290; İbn Hibban, Siret, 128.
[409] İbn-i Hişam, Siret, II, 368; Taberi, Tarih,
IV, 301; İbn Hibban, Siret, 133.
[410] Vakıdi, Meğazi, I, 133; Ümeyye’nin
burnunu kesen kişinin Bilal olduğu da söylenir, bk. Belazuri, Ensab, I,
351.
[411] Belazuri, Ensab, I, 351.
[412] Vakıdi, Meğazi, I, 133; Belazuri, Ensab,
I, 351.
[413] Vakıdi, Meğazi, I, 133.
[414] Vakıdi, Meğazi, I, 134.
[415] Vakıdi, Meğazi, I, 135-136.
[416] Vakıdi, Meğazi, I, 142.
[417] İbn Sa’d, Tabakat, III, 584.
[418] Kandehlevi, Hayatü ’s-Sahabe, I, 445.
[419] İbn Sa’d, Tabakat, III, 550.
[420] Şibli, Asr-ı Saadet, I, 236.
[421] İbn Sa’d, Tabakat, III, 473-474.
[422] İbn Sa’d, Tabakat, çev: Mehmet Vehbi
Şahinalp ve Hikmet Akdemir, V, 22.
[423] Kandehlevi, Hayatü ’s-Sahabe, II, 348.
[424] İbn-i Hişam, Siret, II, 371.
[425] Taberi, Tarih, IV, 304.
[426] İbn-i Hişam, Siret, II, 372; Taberi, Tarih,
IV, 305.
[427] İbn-i Hişam, Siret, II, 372; Vakıdi, Meğazi,
I, 136-137; Taberi, Tarih, IV, 304.
[428] İbn-i Hişam, Siret, II, 372; Vakıdi, Meğazi,
I, 139; Belazuri, Ensab, I, 522; Taberi, Tarih, IV, 304.
[429] İbn Sa’d, Tabakat, II, 23.
[430] İbn-i Hişam, Siret, II, 372; Vakıdi, Meğazi,
I, 139; Taberi, Tarih, IV, 305; İbn Hibban, Siret, 132.
[431] İbn Kesir, Bidaye, III, 445.
[432] Vakıdi, Meğazi, I, 140; Belazuri, Ensab,
I, 523; Taberi, Tarih, IV, 305; İbn Hibban, Siret, 132.
[433] Vakıdi, Meğazi, I, 140; Belazuri, Ensab,
I, 523.
[434] Es’ad, İslam Tarihi, 600.
[435] Taberi, Tarih, IV, 306; İbn Hibban, Siret,
132.
[436] Vakıdi, Meğazi, I, 162.
[437] Taberi, Tarih, IV, 306.
[438] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 127.
[439] Vakıdi, Meğazi, I, 162.
[440] Taberi, Tarih, IV, 306.
[441] Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam, Kitabü’l-Emval, çev: Cemaleddin
Saylık (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2016), 149; Hz. Peygamber, Taiften
ümidini kesinde Mut’im b. Adi’nin himayesine girdi ve o da Hz. Peygamber’i
korudu. Mut’im b. Adi’nin Bedir savaşında öldürülmediği kesin bir ifadeyle
söylenir, bu konuda bk. Ebu Ubeyd, Kitabü ’l-Emval, 149, 10. Dipnot
[442] Belazuri, Ensab, I, 519.
[443] Vakıdi, Meğazi, I, 157.
[444] İbn Sa’d, Tabakat, II, 15.
[445] Vakıdi, Meğazi, I, 128.
[446] Adese hastalığı, mercimek büyüklüğünde
deride oluşan kırmızılıklardır. Genellikle ölümcül bir hastalık olmakla beraber
Veba’ya da benzemektedir, Belazuri, Ensab, I, 236. 146. dipnot
[447] Kastalani, Hz. Muhammed, I, 100.
[448] Vakıdi, Meğazi, I, 225-226; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 25.
[449] Vakıdi, Meğazi, I, 226; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 26.
[450] Vakıdi, Meğazi, I, 227; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 26.
[451] Vakıdi, Meğazi, I, 227.
[452] Belazuri, Ensab, I, 637.
[453] Vakıdi, Meğazi, I, 228; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 26.
[454] Belazuri, Ensab, I, 637.
[455] İbn İshak, Siyer, 422; Vakıdi, Meğazi,
I, 237.
[456] İbn İshak, Siyer, 422; İbn Hişam, Siret,
III, 75.
[457] Asım Köksal, Hz. Muhammed (As) ve İslamiyet
(Medine Devri) (İstanbul: Şamil Yayınevi, 1981), III, 7.
[458] Vakıdi, Meğazi, I, 237.
[459] İbn Sa’d, Tabakat, II, 30.
[460] İbn İshak, Siyer, 423; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 30; İbn Hibban, Siret, 158.
[461] İbn İshak, Siyer, 423.
[462] İbn-i Hişam, Siret, III, 78; İbn Hibban,
Siret, 159; Fakat bu isim Muhammed b. Mesleme değil de Ebu Naile olduğu
yazmaktadır, bk. İbn İshak, Siyer, 425.
[463] İbn İshak, Siyer, 425; İbn Hişam, Siret,
III, 78; Vakıdi, Meğazi, I, 242; İbn Hibban, Siret, 159.
[464] İbn-i Hişam, Siret, III, 78.
[465] Vakıdi, Meğazi, I, 242; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 31.
[466] Buhari, Meğazi, 15, 95. Dipnot
[467] Vakıdi, Meğazi, I, 243; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 31.
[468] İbn Sa’d, Tabakat, II, 30.
[469] İbn Sa’d, Tabakat, II, 30-31.
[470] Taberi, Tarih, IV, 371.
[471] İbn Hişam, Siret, III, 75.
[472] İbn Sa’d, Tabakat, II, 30.
[473] Vakıdi, Meğazi, I, 258-259.
[474] İbn Sa’d, Tabakat, II, 39.
[475] Köksal, İslam Tarihi, III, 112.
[476] Vakıdi, Meğazi, I, 323; îbn Sa’d, Tabakat,
IV, 340.
[477] Vakıdi, Meğazi, I, 324; îbn Sa’d, Tabakat,
IV, 341.
[478] Vakıdi, Meğazi, I, 278.
[479] Vakıdi, Meğazi, I, 277-278.
[480] Vakıdi, Meğazi, I, 278; îbn Sa’d, Tabakat,
II, 40; îbn Hibban, Siret, 167.
[481] Vakıdi, Meğazi, I, 278; îbn Sa’d, Tabakat,
II, 40.
[482] Vakıdi, Meğazi, I, 278.
[483] Vakıdi, Meğazi, I, 279.
[484] Vakıdi, Meğazi, I, 279; îbn Sa’d, Tabakat,
II, 40.
[485] Bu görüş ile ilgili bk. Vakıdi, Meğazi,
I, 279; îbn Sa’d, Tabakat, II, 40; îbn Hibban, Siret, 167.
[486] Vakıdi, Meğazi, I, 280.
[487] Vakıdi, Meğazi, I, 280; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 41.
[488] Vakıdi, Meğazi, I, 271.
[489] Vakıdi, Meğazi, I, 280.
[490] Vakıdi, Meğazi, I, 280-281; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 41.
[491] Vakıdi, Meğazi, I, 280-281; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 41.
[492] Vakıdi, Meğazi, I, 333.
[493] İbn Sa’d, Tabakat, III, 548; Abdullah b.
Cübeyr’i öldüren kişi İkrime b. Ebi Cehil’dir, bu konuda bk.
İbn Sa’d, Tabakat, III, 549.
[494] Vakıdi, Meğazi, I, 333; İbn Sa’d, Tabakat,
III, 548.
[495] Vakıdi, Meğazi, I, 334.
[496] İbn Sa’d, Tabakat, III, 548.
[497] Vakıdi, Meğazi, I, 290; İbn Sa’d, Tabakat,
III, 132.
[498] Vakıdi, Meğazi, I, 290.
[499] Bu görüş ile ilgili bk. Köksal, İslam
Tarihi, III, 135.
[500] Vakıdi, Meğazi, I, 292.
[501] İbn Sa’d, Tabakat, III, 245.
[502] Vakıdi, Meğazi, I, 292.
[503] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 370.
[504] Vakıdi, Meğazi, I, 311.
[505] İbn Sa’d, Tabakat, II, 45.
[506] Zühri, Meğazi, 58; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 45.
[507] Zühri, Meğazi, 58.
[508] Zühri, Meğazi, 59; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 46.
[509] Zühri, Meğazi, 59; Vakıdi, Meğazi,
I, 301.
[510] Vakıdi, Meğazi, I, 294.
[511] Belazuri, Ensab, I, 559.
[512] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 149.
[513] İbn-i Hişam, Siret, III, 108.
[514] Taberi, Tarih, IV, 392.
[515] Vakıdi, Meğazi, I, 300.
[516] Vakıdi, Meğazi, I, 294; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 45.
[517] İbn-i Hişam, Siret, III, 108; Vakıdi, Meğazi,
I, 294.
[518] Zühri, Meğazi, 68; Bu rakamın abartılı
olduğu söylenir, bk. Zühri, Meğazi, 68. 104. Dipnot.
[519] İbn-i Hişam, Siret, III, 108; İbn Sa’d, Tabakat,
IV, 414.
[520] Vakıdi, Meğazi, I, 297; İbn Sa’d, Tabakat,
III, 478.
[521] İbn-i Hişam, Siret, III, 108; Vakıdi, Meğazi,
I, 297.
[522] Vakıdi, Meğazi, I, 300.
[523] Bu görüş ile ilgili bk. İbn Sa’d, Tabakat,
II, 48; Belazuri, Ensab, I, 560.
[524] Hamidullah, Hz. Peygamber’in Savaşları,
59.
[525] Vakıdi, Meğazi, I, 295.
[526] Al-i İmran 3/128.
[527] İbn Sa’d, Tabakat, III, 477.
[528] İbn İshak, Siyer, 437.
[529] Kandehlevi, Hayatü ’s-Sahabe, II, 20.
[530] İbn İshak, Siyer, 437; Vakıdi, Meğazi,
I, 293; İbn-i Hişam, Siret, III, 111.
[531] Vakıdi, Meğazi, I, 329; Gövdesinde on
dokuz mızrak yarası olduğu da söylenir, Bu görüş ile ilgili bk. Köksal, İslam
Tarihi, III, 154.
[532] Vakıdi, Meğazi, I, 308; İbn Sa’d, Tabakat,
III, 597.
[533] İbn İshak, Siyer, 439.
[534] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 379.
[535] İbn İshak, Siyer, 439; Vücuduna seksen
küsur yara aldığı söylenir, Bk. İbn Kesir, Bidaye, IV, 59.
[536] Vakıdi, Meğazi, I, 318.
[537] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 277.
[538] Vakıdi, Meğazi, I, 325; İbn Sa’d, Tabakat,
IV, 280.
[539] Muhammed bin Salih ed-Dimaşki, Peygamber
Sallallahu Aleyhi Vesellem Külliyatı, çev: Halil İbrahim Kaçar ve Hüseyin
Kara (İstanbul: Ocak Yayıncılık, 2006), IV, 256.
[540] İbn Sa’d, Tabakat, III, 245.
[541] Vakıdi, Meğazi, I, 304-305; İbn Sa’d, Tabakat,
III, 245.
[542] Belazuri, Ensab, I, 552.
[543] İbn-i Hişam, Siret, III, 112.
[544] Vakıdi, Meğazi, I, 292.
[545] İbn Sa’d, Tabakat, III, 634.
[546] Vakıdi, Meğazi, I, 308.
[547] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 321.
[548] Köksal, İslam Tarihi, III, 166.
[549] Vakıdi, Meğazi, I, 308.
[550] İbn Sa’d, Tabakat, III, 661.
[551] Köksal, İslam Tarihi, III, 173.
[552] Vakıdi, Meğazi, I, 331.
[553] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 332.
[554] İbn Sa’d, Tabakat, III, 10.
[555] İbn İshak, Siyer, 438; İbn-i Hişam, Siret,
III, 95.
[556] Taberi, Tarih, IV, 395.
[557] Vakıdi, Meğazi, I, 335.
[558] İbn İshak, Siyer, 443; Vakıdi, Meğazi,
I, 335.
[559] Martin Lings, İlk Kaynaklara Göre Hz.
Peygamber’in Hayatı, çev: Nazife Şişman (İstanbul: İz Yayıncılık, 1998),
319.
[560] İbn İshak, Siyer, 443; Vakıdi, Meğazi,
I, 335; İbn Sa’d, Tabakat, III, 7.
[561] İbn İshak, Siyer, 443.
[562] Vakıdi, Meğazi, I, 336.
[563] İbn İshak, Siyer, 443; İbn-i Hişam, Siret,
III, 122.
[564] Taberi, Tarih, IV, 407.
[565] Vakıdi, Meğazi, I, 335; İbn Sa’d, Tabakat,
çev: Hikmet Akdemir vd., III, 7.
[566] Müsle; ölü ya da diri bir kişinin organlarının
kesilmesidir. Belazuri, Ensab, I, 557, 412. Dipnot
[567] Vakıdi, Meğazi, I, 324; İbn Sa’d, Tabakat,
IV, 341.
[568] Vakıdi, Meğazi, I, 324.
[569] Vakıdi, Meğazi, I, 310.
[570] Vakıdi, Meğazi, I, 324.
[571] Taberi, Tarih, IV, 410.
[572] Huleys b. Zebban, Ehabişlerin lideridir,
İbnü’l-Esir, Kamil, II, 151.
[573] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 151.
[574] İbn İshak, Siyer, 443.
[575] Taberi, Tarih, IV, 411.
[576] İbn İshak, Siyer, 446.
[577] Nahl 16/126.
[578] İbn İshak, Siyer, 446.
[579] İbn Kesir, Bidaye, IV, 23.
[580] İbn Sa’d, Tabakat, II, 42-43.
[581] İbn Kesir, Bidaye, IV, 23.
[582] Vakıdi, Meğazi, I, 357.
[583] Belazuri, Ensab, I, 649; Ebu Süfyan’ı öldürmek istemesinin nedeni;
Hz. Peygamber’i öldürmek için birini tutmuştur, Belazuri, Ensab, I, 649.
[584] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 158-159.
[585] İbn-i Hişam, Siret, IV, 384.
[586] İbn Kesir, Bidaye, IV, 123.
[587] Vakıdi, Meğazi, I, 400.
[588] İbn Sa’d, Tabakat, II, 52.
[589] İbn Kesir, Bidaye, IV, 126.
[590] İbn Sa’d, Tabakat, II, 52.
[591] Muhammed Gazali, Fıkhu ’s-Sire -Resulullah
’ın Hayatı, çev: Resul Tosun (İstanbul: Risale Yayınları, 2010), 272.
[592] İbn Kesir, Bidaye, IV, 123; 15 gün
boyunca Hz. Peygamber’in beddua ettiğini de söylenir, Vakıdi, Meğazi, I,
400.
[593] Vakıdi, Meğazi, I, 410; İbn Sa’d, Tabakat,
III, 534.
[594] İbn-i Hişam, Siret, III, 100; Vakıdi, Meğazi,
I, 410.
[595] İbn Sa’d, Tabakat, III, 534.
[596] Vakıdi, Meğazi, I, 410.
[597] İbn Sa’d, Tabakat, III, 535.
[598] Vakıdi, Meğazi, I, 411; İbn Sa’d, Tabakat,
III, 526.
[599] İbn Sa’d, Tabakat, II, 56.
[600] Vakıdi, Meğazi, I, 416.
[601] İbn Kesir, Bidaye, IV, 115.
[602] Vakıdi, Meğazi, I, 411-412.
[603] Vakıdi, Meğazi, I, 412; İbn Sa’d, Tabakat,
IV, 359.
[604] Vakıdi, Meğazi, I, 414.
[605] Vakıdi, Meğazi, I, 413; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 56.
[606] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 359.
[607] Vakıdi, Meğazi, I, 415.
[608] Bilal Erdem ve Mustafa Nuhoğlu, İslami
Hareketin Problemleri (İstanbul: Ravza Yayınları, t.y.), 43.
[609] İbn Kesir, Bidaye, IV, 122.
[610] Vakıdi, Meğazi, II, 9-12.
[611] İbn Sa’d, Tabakat, II, 58.
[612] Vakıdi, Meğazi, II, 17.
[613] İbn Sa’d, Tabakat, II, 58.
[614] Zatü’r-Rika isminde bir ağaç olduğu için bu
isim verilmiştir. Bu görüş ile ilgili bk. İbn Kesir, Bidaye, IV. 145.
[615] İbn Hazm, Cevami’u’s-Sire (Siyerin Özü), çev: M. Salih Arı
(İstanbul: y.e.y., 2004), 179; Gazvenin gerçekleştiği yerde dağda yamalar gibi
kırmızı, beyaz, siyah renkler olduğu için bu isim verildiği de söylenmektedir.
Bu görüş ile ilgili bk. Belazuri, Ensab, I, 585.
[616] Buhari, Meğazi, 33.
[617] İbn Hazm, Siyerin Özü, 179.
[618] Belazuri, Ensab, I, 589-590.
[619] İbn Sa’d, Tabakat, II, 69.
[620] Dermenghem, Hz. Muhammed, 280.
[621] Vakıdi, Meğazi, II, 118.
[622] Dermenghem, Hz. Muhammed, 281.
[623] Vakıdi, Meğazi, II,118.
[624] Vakıdi, Meğazi, II,118-119; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 69.
[625] İbn-i Hişam, Siret, III, 314; Vakıdi, Meğazi,
II, 115; İbn Sa’d, Tabakat, III, 490. Bazılarına göre Sa’d’a ok atan
kişi Ebu Üsame Cüşemi’dir, Vakıdi, Meğazi, II, 116; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 69.
[626] Vakıdi, Meğazi, II, 175; Ebu Ubeyd, Kitabü
’l-Emval,150; İbn Sa’d, Tabakat, III, 498.
[627] Şibli, Asr-ı Saadet, I, 293.
[628] İbn Kesir, Bidaye, IV, 184-185.
[629] Şibli, Asr-ı Saadet, I, 292.
[630] İbn Sa’d, Tabakat, II, 69.
[631] Vakıdi, Meğazi, II, 137.
[632] Şibli, Asr-ı Saadet, I, 291.
[633] Ahzap 33/9-13.
[634] Taberi, Tarih, V, 507.
[635] Belazuri, Ensab, I, 595.
[636] Vakıdi, Meğazi, II, 159; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 77.
[637] Vakıdi, Meğazi, II, 161.
[638] Vakıdi, Meğazi, II, 161; Belazuri, Ensab,
I, 595.
[639] Dermenghem, Hz. Muhammed, 284.
[640] Vakıdi, Meğazi, II, 162.
[641] İbn Sa’d, Tabakat, III, 602.
[642] Vakıdi, Meğazi, II, 180.
[643] İbn-i Hişam, Siret, III, 350.
[644] Vakıdi, Meğazi, II, 166; İbn Sa’d, Tabakat,
III, 602.
[645] Vakıdi, Meğazi, II, 180; İbn Sa’d, Tabakat,
III, 603.
[646] İbn Sa’d, Tabakat, III, 491.
[647] İbn-i Hişam, Siret, III, 346.
[648] Vakıdi, Meğazi, II, 176.
[649] Vakıdi, Meğazi, II, 182-183.
[650] İbn Hibban, Siret, 202.
[651] Vakıdi, Meğazi, II, 189.
[652] Vakıdi, Meğazi, II, 190; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 82.
[653] Belazuri, Ensab, I, 597.
[654] Vakıdi, Meğazi, II, 193.
[655] Vakıdi, Meğazi, II, 197.
[656] İbn Sa’d, Tabakat, II, 83.
[657] Vakıdi, Meğazi, II, 197.
[658] Belazuri, Ensab, I, 602.
[659] İbn Sa’d, Tabakat, II, 114.
[660] İbn Kesir, Bidaye, IV, 320.
[661] Vakıdi, Meğazi, II, 300.
[662] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 294.
[663] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 204
[664] Vakıdi, Meğazi, II, 311.
[665] Vakıdi, Meğazi, II, 312.
[666] Kandehlevi, Hayatü ’s-Sahabe, II, 9.
[667] Vakıdi, Meğazi, II, 312.
[668] İbn-i Hişam, Siret, III, 464.
[669] Vakıdi, Meğazi, II, 329.
[670] İbn Sa’d, Tabakat, II, 110.
[671] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 140.
[672] Vakıdi, Meğazi, II, 319-320.
[673] Vakıdi, Meğazi, II, 323-324.
[674] İbn Sa’d, Tabakat, III, 551.
[675] İbn Sa’d, Tabakat, II, 116.
[676] Vakıdi, Meğazi, II, 220.
[677] Kasım Şulul, İlk Kaynaklara Göre Hz
Peygamber Devri Kronolojisi (İstanbul: İnsan Yayınları, 2008),
467.
[678] İbn Sa’d, Tabakat, II, 95.
[679] Belazuri, Ensab, I, 646.
[680] Hz. Peygamber’in mevlasıdır, İbn Sa’d, Tabakat,
II, 95.
[681] İbn Sa’d, Tabakat, V, 118.
[682] İbn Sa’d, Tabakat, II, 95.
[683] İbn-i Hişam, Siret, IV, 392.
[684] Kastalani, Hz. Muhammed, I, 145.
[685] İbn-i Hişam, Siret, IV, 392.
[686] Vakıdi, Meğazi, II, 221; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 95.
[687] İbn Sa’d, Tabakat, V, 118.
[688] İbn-i Hişam, Siret, IV, 392.
[689] Vakıdi, Meğazi, II, 221; İbn Sa’d, Tabakat,
V, 118.
[690] Vakıdi, Meğazi, II, 221.
[691] İbn-i Hişam, Siret, IV, 392; Gözleri
çıkarıldıktan sonra asılarak öldürüldü, Vakıdi, Meğazi, II, 222.
[692] Buhari, Meğazi, 38.
[693] Maide 5/33.
[694] Vakıdi, Meğazi, II, 222.
[695] Vakıdi, Meğazi, III, 7; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 135; İbn Hibban, Siret, 243.
[696] İbn Sa’d, Tabakat, III, 478.
[697] Vakıdi, Meğazi, III, 7; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 135; İbn Hibban, Siret, 243.
[698] İbn Sa’d, Tabakat, III, 478-479.
[699] Vakıdi, Meğazi, III, 9; Müslümanlar, on beş ya da yirmi gün
boyunca balıkla karınlarını doyurmuşlardır, bk. İbn Sa’d, Tabakat, III,
479.
[700] Vakıdi, Meğazi, II, 260.
[701] Mevlana Muhammed Ali, Peygamberimizin
Hayatı, 233.
[702] Belazuri, Ensab, I, 605.
[703] Ebu Ubeyd, Kitabü ’l-Emval, 126.
[704] İbn Sa’d, Tabakat, II, 144.
[705] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 231.
[706] Belazuri, Ensab, I, 610.
[707] Vakıdi, Meğazi, III, 95; İbn Hişam, Siret,
IV, 70.
[708] Vakıdi, Meğazi, III, 94; İbn Hibban, Siret,
252.
[709] İbn Sa’d, Tabakat, II, 145.
[710] İbn-i Hişam, Siret, IV, 70; Vakıdi, Meğazi,
III, 95; Belazuri, Fütuhu’l Büldan (Ülkelerin Fethileri), çev: Mustafa
Fayda (İstanbul: Siyer Yayınları, 2013), 45.
[711] Vakıdi, Meğazi, III, 96; Belazuri, Fütuh,
45.
[712] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 230.
[713] Vakıdi, Meğazi, III, 86-87.
[714] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 231.
[715] Vakıdi, Meğazi, III, 88.
[716] Belazuri, Ensab, I, 610.
[717] Vakıdi, Meğazi, III, 90-91.
[718] Vakıdi, Meğazi, III, 91; İbn Hibban, Siret,
252.
[719] Vakıdi, Meğazi, III, 92.
[720] Belazuri, Ensab, I, 614.
[721] Vakıdi, Meğazi, III, 92.
[722] Vakıdi, Meğazi, III, 97.
[723] Vakıdi, Meğazi, III, 96.
[724] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 232.
[725] Vakıdi, Meğazi, III, 98.
[726] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 233.
[727] Vakıdi, Meğazi, III, 85.
[728] Vakıdi, Meğazi, III, 95; Belazuri, Ensab,
I, 607.
[729] Vakıdi, Meğazi, III, 95.
[730] Belazuri, Ensab, I, 616.
[731] Vakıdi, Meğazi, III, 92.
[732] İbn-i Hişam, Siret, II, 399.
[733] Vakıdi, Meğazi, III, 92.
[734] Belazuri, Ensab, I, 612.
[735] Nedvi, Hz. Muhammed, 289.
[736] İbn Sa’d, Tabakat, II, 131.
[737] Vakıdi, Meğazi, III, 367.
[738] Kandehlevi, Hayatü ’s-Sahabe, I, 463.
[739] İbn Hişam, Siret, IV, 27; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 131.
[740] İbn-i Hişam, Siret, IV, 27.
[741] İbn Sa’d, Tabakat, II, 132, Dipnot 111.
[742] İbn-i Hişam, Siret, IV, 28.
[743] İbn-i Hişam, Siret, IV, 28; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 132.
[744] Vakıdi, Meğazi, II, 420; İbn Sa’d, Tabakat,
IV, 39.
[745] Belazuri, Ensab, I, 650; İbn Hibban, Siret,
241.
[746] İbn Sa’d, Tabakat, II, 132.
[747] Şulul, Hz. Peygamber, 529.
[748] İbn Sa’d, Tabakat, V, 30; Taberi, Tarih,
(1955); III, 295. İbn Kesir, Bidaye, IV, 433.
[749] Vakıdi, Meğazi, III, 109-110.
[750] İbn-i Hişam, Siret, IV, 97; Vakıdi, Meğazi,
III, 110.
[751] Vakıdi, Meğazi, III, 114-116.
[752] İbn-i Hişam, Siret, IV, 97; Vakıdi, Meğazi,
III, 116; İbn Sa’d, Tabakat, II, 151.
[753] Vakıdi, Meğazi, III, 114-115.
[754] Vakıdi, Meğazi, III, 118; İbn Sa’d, Tabakat,
V, 36.
[755] Nedvi, Hz. Peygamber, 315.
[756] Belazuri, Ensab, I, 622- 623.
[757] Nedvi, Hz. Peygamber, 317.
[758] İbn Sa’d, Tabakat, II, 158.
[759] Belazuri, Ensab, I, 623.
[760] Vakıdi, Meğazi, III, 136.
[761] İbn-i Hişam, Siret, IV, 119.
[762] İbn-i Hişam, Siret, IV, 122.
[763] İbn Hibban, Siret, 261.
[764] Vakıdi, Meğazi, III, 147-148.
[765] İbn Sa’d, Tabakat, II, 161; Taberi, Tarih, (1955),
III, 66-67. Okların sıklığı çekirge sürüsüne benzetilmektedir, Vakıdi, Meğazi,
III, 160.
[766] İbn Sa’d, Tabakat, II, 161; Taberi, Tarih,
(1955), III, 66-67.
[767] Belazuri, Ensab, I, 625.
[768] Belazuri, Ensab, I, 627-628.
[769] Vakıdi, Meğazi, III, 280; İbn Sa’d, Tabakat,
II, 169.
[770] Vakıdi, Meğazi, III, 280.
[771] İbn Sa’d, Tabakat, II, 169.
[772] Gazali, Fıkhu ’s-Sire, 402.
[773] Belazuri, Ensab, I, 628.
[774] Belazuri, Fütuh, 111.
[775] Şehbenderzade Ahmed Hilmi, İslam
Tarihi, çev: Ömer Öztop (İstanbul: yy 1997), II, 294.
[776] Taberi, Tarih, (1955), III, 222.
[777] Belazuri, Fütuh, 124.
[778] Köksal, İslam Tarihi, X, 337.
[779] Hüseyin Algül, “Esved el- Ansi”, Türkiye
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 21 (İstanbul: TDV Yayınları, 1995),
441.
[780] Belazuri, Fütuh, 125; Taberi, Tarih,
(1955), III, 45.
[781] Taberi, Tarih, (1955), III, 46.
[782] Taberi, Tarih, (1955), III, 50.
[783] Belazuri, Fütuh, 125-126.
[784] Belazuri, Fütuh, 126.
[785] Taberi, Tarih, (1955), III, 54-56.
[786] İbn Sa’d, Tabakat, VI, 157.
[787] Belazuri, Fütuh, 112.
[788] Taberi, Tarih, (1955), III, 69.
[789] Belazuri, Fütuh, 112; Taberi, Tarih,
(1955), III, 90.
[790] İbn Sa’d, Tabakat, VI, 157.
[791] İbn Sa’d, Tabakat, III, 101; Taberi, Tarih,
(1955), III, 90-91.
[792] Belazuri, Fütuh, 113.
[793] İbn Sa’d, Tabakat, VI, 157.
[794] Fayda, Halid bin Velid, 262.
[795] Belazuri, Fütuh, 115; Taberi, Tarih,
(1955), III, 110.
[796] Taberi, Tarih, (1955), III, 110.
[797] Belazuri, Fütuh, 115.
[798] Taberi, Tarih, (1955), III, 111;
İbnü’l-Esir, Kamil, II, 323.
[799] Belazuri, Fütuh, 115; Taberi, Tarih,
(1955), III, 111.
[800] Belazuri, Fütuh, 122.
[801] Belazuri, Fütuh, 115.
[802] Mehmet Azimli, Dört Halifeyi Farklı Okumak-1
Hz. Ebu Bekir (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2015), 104.
[803] Taberi, Tarih, (1955), III, 133.
[804] Belazuri, Fütuh, 115.
[805] Taberi, Tarih, (1955), III, 343.
[806] Taberi, Tarih, (1955), III, 249-450.
[807] Belazuri, Fütuh, 120.
[808] İbn Sa’d, Tabakat, VI, 166.
[809] Belazuri, Fütuh, 116.
[810] İbn Sa’d, Tabakat, VI, 166.
[811] Azimli, Hz. Ebu Bekir, 113.
[812] Taberi, Tarih, (1955), III, 134-135.
[813] İbn Sa’d, Tabakat, VI, 166.
[814] Bu görüş ile ilgili bk. Şibli, Asr-ı Saadet,
IV, 61-62.
[815] Azimli, Hz. Ebu Bekir, 115.
[816] İbn Sa’d, Tabakat, VI, 166.
[817] Mehmet Efendioğlu, “Halid b. Velid’e Yönelik
Tenkitlerin Mahiyeti Üzerine”, Hadis Tetkikleri Dergisi 2, sy. 1 (2004):
63.
[818] Belazuri, Fütuh, 116.
[819] Şibli, Asr-ı Saadet, V, 181.
[820] Taberi, Tarih, (1955), III, 135-136.
[821] Taberi, Tarih, (1955), III, 138.
[822] İbn Sa’d, Tabakat, V, 232.
[823] Hubeyb b. Zeyd’e İslam ile ilgili soru sorduğunda aldığı cevap
karşılığında o, bir organı kesilerek işkence görmüş ve ölene kadar da bu
şekilde devam etmiştir. Müseylime en sonunda onu ateşte yakmıştır, İhsan
Süreyya Sırma, İslami Tebliğin Örnek Halifeler Dönemi (İstanbul: Beyan
Yayınları, 1995), 40.
[824] Belazuri, Fütuh, 104.
[825] İbn Sa’d, Tabakat, V, 233.
[826] Belazuri, Fütuh, 104.
[827] Bera b. Malik, Hz. Peygamber döneminde Müslüman olmuş ve savaşlarda
da başarılara imza atmıştır. Hz. Ömer, Bera b. Malik’in savaşlardaki tutumu
hakkında: “Dikkatli olun ve Bera b. Malik’i İslam ordularının başına
tayin etmeyin. Savaşlarda kendini tehlikelere saldığı için Müslümanları da
tehlikeye atar.” dedi, İbn Sa’d, Tabakat, IV, 380.
[828] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 380-381.
[829] Kandehlevi, Hayatü ’s-Sahabe, I, 445.
[830] Taberi, Tarih, (1955), III, 157.
[831] İbn Sa’d, Tabakat, çev: Abdurrahman
Yıldız vd., VI, 159-160.
[832] Belazuri, Ensab, I, 562.
[833] Fayda, Halid bin Velid, 284.
[834] İbn Sa’d, Tabakat, çev: Mehmet Dilek,
Ali Bakkal, VII, 21.
[835] Müccaa, kavminin lideridir. Bu konuda bk. İbn
Sa’d, Tabakat, VIII, 95.
[836] Belazuri, Fütuh, 103; İbn Hibban, Siret,
347.
[837] İbn Sa’d, Tabakat, III, 546; İbn Hibban,
Siret, 349.
[838] İbn Sa’d, Tabakat, III, 627.
[839] Belazuri, Fütuh, 104; Taberi, Tarih,
(1955), III, 153.
[840] Belazuri, Fütuh, 120.
[841] Taberi, Tarih, (1955), III, 232-233.
[842] Belazuri, Fütuh, 119-120.
[843] İbn Sa’d, Tabakat, VI, 230.
[844] Belazuri, Fütuh, 120.
[845] İbn Sa’d, Tabakat, VI, 230.
[846] İbn Sa’d, Tabakat, VI, 231; Belazuri, Fütuh,
120.
[847] Taberi, Tarih, (1955), III, 106;
İbnü’l-Esir, Kamil, II, 322.
[848] Taberi, Tarih, (1955), III, 75.
[849] Taberi, Tarih, (1955), III, 107-108;
İbnü’l-Esir, Kamil, II, 322.
[850] Ebu Ubeyd, Kitabü ’l-Emval, 198.
[851] İbn Hişam, Siret, IV, 362.
[852] Vakıdi, Meğazi, II, 217.
[853] Taberi, Tarih, V, 577.
[854] Ebu Ubeyd, Kitabü ’l-Emval, 198; Ümmü
Kırfe, insanları Hz. Peygamber’e karşı kışkırtıyordu. Bunun üzerine Zeyd bu
kadını ve oğullarını da öldürmüştür, Belazuri, Ensab, I, 645-646.
[855] Belazuri, Fütuh, 98.
[856] Taberi, Tarih, (1955), III, 179.
[857] Belazuri, Fütuh, 98.
[858] Taberi, Tarih, (1955), 1955, III, 191.
[859] Belazuri, Fütuh, 98.
[860] Taberi, Tarih, (1955), III, 276.
[861] Belazuri, Fütuh, 281.
[862] Taberi, Tarih, (1955), III, 309.
[863] Belazuri, Fütuh, 281.
[864] Taberi, Tarih, (1955), III, 308.
[865] Taberi, Tarih, (1955), III, 309.
[866] Belazuri, Fütuh, 281.
[867] Taberi, Tarih, (1955), III, 308.
[868] Belazuri, Fütuh, 281.
[869] Belazuri, Fütuh, 134.
[870] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 219.
[871] Genellikle bu savaş Hz. Ömer dönemine
anlatılmaktadır. Fakat Taberi ve İbnü’l-Esir gibi müellifler bu savaşı Hz. Ebu
Bekir döneminde anlatır, bu görüş ile ilgili bk. Azimli, Hz. Ebu Bekir,
177.
[872] İbn Hibban, Siret, 371; Başka
rivayetlere göre bu sayı değişmektedir, bu konuda bk. İbnü’l-Esir, Kamil,
II, 376.
[873] Taberi, Tarih, (1955), III, 348.
[874] Belazuri, Fütuh, 160.
[875] Belazuri, Fütuh, 158; Ebu Hanife
ed-Dineveri, el-Ahbaru’t-Tıval, çev: Zekeriya Akman ve Hüseyin Siyabend
Aytemür (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017), 181.
[876] Belazuri, Fütuh, 158.
[877] İbn Kesir, Bidaye, VII, 16.
[878] Taberi, Tarih, (1955), III, 348.
[879] Taberi, Tarih, (1955), III, 360.
[880] Belazuri, Fütuh, 158; Taberi, Tarih,
(1955), III, 362; İbn Hibban, Siret, 371.
[881] Belazuri, Fütuh, 158; İbn Hibban, Siret,
372.
[882] Mehmet Akbaş, “Hz. Ömer’in Kırbacı”, M.Ü.
İlahiyat Fakültesi Dergisi 15, sy.1 (2010): 63.
[883] İbn Sa’d, Tabakat, III, 325.
[884] Mehmet Azimli, Dört Halifeyi Farklı
Okumak-2, Hz. Ömer (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2015), 58.
[885] Belazuri, Fütuh, 316.
[886] Akbaş, “Hz. Ömer’in Kırbacı”, 63.
[887] Taberi, Tarih, (1955), III, 335.
[888] Şehbenderzade, İslam Tarihi, II, 303.
[889] İmam Ebu Yusuf, Kitabu ’l-haraç, çev:
Ali Özek (İstanbul: Özek Yayınları, 1973), 204.
[890] Taberi, Tarih, (1958), IV, 155.
[891] İbn Sa’d, Tabakat, III, 325.
[892] Belazuri, Fütuh, 294.
[893] İbn Hibban, Siret, 370.
[894] Köse, Dört Halife Dönemi, 82.
[895] İbn Sa’d, Tabakat, III, 325.
[896] Köse, Dört Halife Dönemi, 82.
[897] İbn Hibban, Siret, 367-368.
[898] Belazuri, Fütuh, 287; Dineveri, Ahbaru
’t-Tıval, 173.
[899] Belazuri, Fütuh, 287.
[900] Taberi, Tarih, (1955),, III, 467-468.
[901] İbn Hibban, Siret, 368.
[902] Belazuri, Fütuh, 287.
[903] Taberi, Tarih, (1955), III, 463.
[904] Belazuri, Fütuh, 287; Dineveri, Ahbaru’t-Tıval, 173;
Ebu Ubeyd’in ölümünden sonra Cerir başa geçti ve Mihran ile mücadele etti. Bu
mücadelenin sonunda Cerir, düşmanının kellesini kesip, mızrağa taktı ve ibret
olması için dikti, Ebu Yusuf, Kitabu ’l-haraç, 64.
[905] Taberi, Tarih, (1955), III, 464.
[906] Taberi, Tarih, (1955), III, 463-464.
[907] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 404.
[908] Taberi, Tarih, (1955), III, 477.
[909] Dineveri, Ahbaru’t-Tıval, 175.
[910] Belazuri, Fütuh, 290.
[911] Taberi, Tarih, (1955), III, 498.
[912] Taberi, Tarih, (1955), III, 493.
[913] Taberi, Tarih, (1955), III, 490
[914] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 413.
[915] Taberi, Tarih, (1955), III, 591-592.
[916] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 432-433.
[917] İbn Kesir, Bidaye, VII, 75.
[918] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 442.
[919] İbn Hibban, Siret, 375; Rüstem’i öldüren
kişinin kim olduğu bilinmemekle beraber, onun Kadisiye Nehiri’ne düşüp
boğularak öldüğünü aktaranlar da vardır, bk. Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval,
184.
[920] Belazuri, Fütuh, 295; Dineveri, Ahbaru’t-Tıval,
184.
[921] Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 184.
[922] Belazuri, Fütuh, 299.
[923] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 442.
[924] Taberi, Tarih, (1958), IV, 39.
[925] İbn Kesir, Bidaye, VII, 75.
[926] Taberi, Tarih, (1958), IV, 6.
[927] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 469.
[928] Taberi, Tarih, (1958), IV, 10-11.
[929] İbnü’l-Esir, Kamil, II, 468.
[930] Taberi, Tarih, IV, 8. (1958);
İbnü’l-Esir, Kamil, II, 468.
[931] Belazuri, Fütuh, 140.
[932] Belazuri, Fütuh, 301.
[933] Taberi, Tarih, (1958), IV, 41.
[934] Belazuri, Fütuh, 301.
[935] Taberi, Tarih, (1958), IV, 39.
[936] Taberi, Tarih, (1958), IV, 190.
[937] Taberi, Tarih, (1958), IV, 185.
[938] İbn Hibban, Siret, 390.
[939] Taberi, Tarih, (1958), IV, 209.
[940] Belazuri, Fütuh, 345; Taberi, Tarih,
(1958), IV, 216-217.
[941] İbn Hibban, Siret, 390.
[942] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 22.
[943] Belazuri, Fütuh, 352.
[944] Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 202.
[945] Belazuri, Fütuh, 360; Yezdcerd’in başını
taşla ezdi sonra da kafasını kesip askerlere vermiştir, İbn Kesir, Bidaye,
VII, 261.
[946] Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 202.
[947] Belazuri, Fütuh, 360; Bir rivayete göre de, Yezdcerd
kendisinin öldürülmemesini ve Arap hükümdarının yanına götürülmesini istedi
fakat adamlar onu yay kirişi ile boğup, elbisesini çıkarıp, cesedini denize
attılar, bu görüş ile ilgili bk. Belazuri, Fütuh, 361.
[948] Belazuri, Fütuh, 360.
[949] Bu görüş ile ilgili bk. İbnü’l-Esir, Kamil,
III, 128.
[950] Taberi, Tarih, (1958), IV, 177.
[951] İbn Hibban, Siret, 397.
[952] Zühri, Meğazi, 161.
[953] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 55.
[954] İbn Kuteybe, el-İmame ve ’s-Siyase (Hilafet ve Siyaset), çev:
Cemalettin Saylık (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017), 48; İbn Hibban, Siret,
397; Ebu Lü’lü’e, Hz. Ömer’i altı defa hançerlenmiştir, İbnü’l- Esir, Kamil,
III, 56.
[955] Zühri, Meğazi, 161.
[956] İbn Sa’d, Tabakat, III, 406.
[957] Zühri, Meğazi, 161.
[958] Zühri, Meğazi, 162; İbn Hibban, Siret,
400.
[959] İbn Sa’d, Tabakat, III, 68.
[960] Bu konuda bk. İbn Zekvan, Sire, 61.
[961] Bu görüş ile ilgili bk. Şibli, İslam Tarihi,
V, 28.
[962] Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 201.
[963] Zühri, Meğazi, 143.
[964] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 87; İbn Kesir, Bidaye,
VII, 248.
[965] Zühri, Meğazi, 143.
[966] Bk. Mehmet Azimli, Dört Halifeyi Farklı
Okumak-3 Hz. Osman (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2013), 93.
[967] Azimli, Hz. Osman, 94.
[968] Zühri, Meğazi, 144; Zekvan, Sire, 60; Velid’in içki içtiğine dair
şahitlerin güvenilir olmaması
sebebiyle ceza verilmemiş, fakat suçu kesin olarak ortaya
çıktığında Velid cezalandırılmıştır, bk. Şibli, Asr-ı Saadet, V, 31.
[969] Zühri, Meğazi, 144; Hz. Osman, valisi Velid b. Ukbe hakkında
şikâyetler gelmiş olmasına rağmen kulak arkası etmiştir. Halk bunun üzerine Hz.
Aişe’nin yanına gidip olayları anlattıklarında Hz. Aişe: “Osman hadleri iptal,
şahitleri de tehdit etti.” diyerek bağırmıştır. Bu olay üzerine mescitte
toplanan halk ikiye bölünmüş bazıları Hz. Aişe’yi desteklerken bazıları ise Hz.
Aişe’nin olaya karışmamasını istemişlerdir. Mescitte iki taraf birbirlerine
ayakkabı fırlatmıştır. Bu olay sonucunda Hz. Osman valisini azletmek zorunda
kalmıştır, Harun Reşid Demirel,” Hz. Aişe ve Siyaset (Hadis, Haber ve Tarihi B
ilgiler Işığında)”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
sy. 3 (2000): 133.
[970] Zühri, Meğazi, 144.
[971] Mustafa Fayda, Hülafa-yı Raşidin Dönemi
(Dört Halife Dönemi) (İstanbul: y.e.y., 2014), 354.
[972] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 143.
[973] Zühri, Meğazi, 143; Dineveri, Ahbaru
’t-Tıval, 201; Amr b. As’, İskenderiye isyanında zimmilere karşı sert
davranmış ayrıca çocukları da köle olarak alınmasını emretmiştir, Şibli, Asr-ı
Saadet, V, 289.
[974] Belazuri, Fütuh, 318.
[975] Adem Apak, Hz. Osman Dönemi Devlet Siyaseti
(İstanbul: y.e.y., 2003), 167.
[976] Ünal Kılıç, “Kufelilerin Hz. Osman’a Muhalefet
Etmelerinin Sebepleri”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
6, sy. 2 (2002): 242.
[977] Apak, Hz. Osman, 167.
[978] Zekvan, Sire, 58-59.
[979] İbn Sa’d, Tabakat, III, 68.
[980] İbn Sa’d, Tabakat, III, 68.
[981] Bk. Şibli, Asr-ı Saadet, V, 28-29.
[982] İbn Sa’d, Tabakat, III, 68.
[983] Şibli, Asr-ı Saadet, V, 29.
[984] Ünlü, İslam Tarihi, I, 138.
[985] Zekvan, Sire, 62.
[986] Azimli, Hz. Osman,108.
[987] Zekvan, Sire, 62.
[988] Adem Apak, “Hz. Osman ve Halifelik Dönemi(644-656)” , İslam
Tarihi, Ed. Eyüp Baş (Ankara: Grafiker Yayınları, 2012), 279.
[989] Azimli, Hz. Osman, 109.
[990] Azimli, Hz. Osman, 94.
[991] Azimli, Hz. Osman, 110; Hz. Aişe bu
olaydan dolayı Hz. Osman’ı azarlamış ve onun aleyhinde konuşmaya başlamıştır,
Demirel,” Hz. Aişe ve Siyaset”, 133.
[992] Azimli, Hz. Osman, 111.
[993] Mehmet Nadir Özdemir, “İslam Tarihi’nde İlk İhtilafların Odağında
Bir İsim: Ammar b. Yasir”, Toplum Bilimleri Dergisi 47, sy. 14 (2013):
315.
[994] Azimli, Hz. Osman, 111.
[995] Nedvi ve Ansan, Ashabı Kiram, III, 187.
[996] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 119.
[997] Azimli, Hz. Osman, 113.
[998] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 119.
[999] Azimli, Hz. Osman, 114.
[1000] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 118.
[1001] Abdullah Aydınlı, “Ebu Zer el-Gıfari”, Türkiye
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 10 (İstanbul: TDV Yayınları, 1994),
267.
[1002] Azimli, Hz. Osman, 114.
[1003] Şibli, Asr-ı Saadet, V, 298.
[1004] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 120.
[1005] Azimli, Hz. Osman, 115.
[1006] Hakem b. As, Hz. Peygamber’e eziyet eden Mekkelilerden birisidir.
Hz. Peygamber’in yürüyüşüyle dalga geçmiş ve hanımlarından birisinin
odasındayken onu gizlice izlemiştir. Hz. Peygamber de Hakem’i ve soyunu
lanetleyip Medine’den sürmüştür, Belazuri, Ensab, I, 281.
[1007] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 253.
[1008] Azimli, Hz. Osman, 115.
[1009] İbn-i Hişam, Siret, IV, 226.
[1010] Azimli, Hz. Osman, 116.
[1011] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 256.
[1012] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 118.
[1013] Bir konuda elden gelen çabayı sarf etmek, bir şeyi elde edebilmek
için olanca gücü harcamak anlamına gelir, H. Yunus Apaydın, “İctihad”, Türkiye
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 21 (İstanbul: TDV Yayınları 2000),
432.
[1014] Şibli, Asr-ı Saadet, V, 298.
[1015] Ahmed Cevdet, Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i
Hülafa, haz: Mahir İz (y.y.: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1985),
II, 304.
[1016] Azimli, Hz. Osman, 117.
[1017] Azimli, Hz. Osman, 117-118.
[1018] Bk. Azimli, Hz. Osman, 118-119.
[1019] Sıddık Korkmaz, Hz. Ali’nin Vasiliği
Düşüncesi ve Oluşum Süreci (Konya: y.e.y., 2008), 58.
[1020] İbn Sa’d, Tabakat, III, 68.
[1021] Azimli, Hz. Osman, 121.
[1022] İbn Kuteybe, el-İmame ve’s-Siyase (Hilafet ve Siyaset), çev:
Cemalettin Saylık (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017), 62-63.
[1023] Zekvan, Sire, 62.
[1024] Belazuri, Ensab, I, 321; Ammar’ı döven
kişi Ukbe b. Amir olduğu da söylenir, bu görüş ile ilgili bk.
Belazuri, Ensab, I, 321.
[1025] İbn Kuteybe, İmame, 62-63.
[1026] Azimli, Hz. Osman, 120-121.
[1027] Özdemir, “Ammar b. Yasir”, 319.
[1028] Ahmet Akbulut, Sahabe Devri Siyasi Hadiselerin Kelami
Problemlere Etkileri (İstanbul: y.e.y., 1992), 175.
[1029] Azimli, Hz. Osman, 121.
[1030] Bu görüş ile ilgili bk. Nuri Ünlü, İslam Tarihi, (Başlangıçtan
Osmanlılara Kadar) (İstanbul: M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları,
1992), I, 137.
[1031] Bu görüş ile ilgili bk. Şibli, Asr-ı
Saadet, V, 30.
[1032] Zekvan, Sire, 61-63.
[1033] İbn Sa’d, Tabakat, III, 68.
[1034]Zekvan, Sire, 63.
[1035] İbn Kuteybe, İmame, 57.
[1036] Bu görüş ile ilgili bk. Azimli, Hz.
Osman, 142.
[1037] Bu görüş ile ilgili bk. Azimli, Hz.
Osman, 145.
[1038] İbn Kuteybe, İmame, 57-58.
[1039] İbn Kuteybe, İmame, 61.
[1040] Azimli, Hz. Osman, 146-145.
[1041] Akbulut, Sahabe Devri, 185.
[1042] Demirel, ”Hz. Aişe ve Siyaset”, 134.
[1043] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 174; Cebele b. Amr’ın Hz. Osman’a
karşı öfkelenmesinin sebebi Haris b. Hakem keyfi uygulamalar neticesinde
halktan vergi toplamıştır. Bu durum halifeye söylenmiş olmasına rağmen Hz.
Osman şikâyeti önemsemedi. Halifenin bu umursamaz tavrı halkın halifeye karşı
propaganda yapmasına neden olmuştur, Kenan Ayar, Sahabe Dönemi Siyasi
Olaylarında Kur ’an ’ın Rolü (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2014), 164.
[1044] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 174.
[1045] Azimli, Hz. Osman, 148.
[1046] İbnü’l-Esir, Kamil, III,
167-168.
[1047] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 170.
[1048] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 170.
[1049] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 169; Muhalif güçler Zi Huşub denilen
yere geldiler. Hz. Osman, Muhammed b. Mesleme’yi görevlendirerek muhaliflerle
görüşmesini istedi. Bu emirle Muhammed b. Mesleme onlarla görüştü ve onların
istekleri halife tarafından gerçekleştirileceğini söyledi. Bu konuşmadan sonra
Mısırlılar bu işten vazgeçip geri dönmek için yola çıktılar, bk. İbn Sa’d, Tabakat,
III, 69.
[1050] İbn Sa’d, Tabakat, III, 69.
[1051] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 169.
[1052] İbn Kesir, Bidaye, VII, 290.
[1053] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 167.
[1054] Azimli, Hz. Osman, 151.
[1055] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 171.
[1056] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 178.
[1057] İbnü’l Esir, Kamil, III, 175.
[1058] Zekvan, Sire, 63.
[1059] İbn Sa’d, Tabakat, III, 70; İbn
Kuteybe, İmame, 70.
[1060] İbnü’l Esir, Kamil, III, 175.
[1061] Zekvan, Sire, 63.
[1062] İbn Sa’d, Tabakat, III, 70.
[1063] Azimli, Hz. Osman, 155.
[1064] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 178.
[1065] İbn Sa’d, Tabakat, III, 77.
[1066] İbn Kuteybe, İmame, 70; İbn
Hibban, Siret, 412.
[1067] İbn Kuteybe, İmame, 70; İbn
Hibban, Siret, 413.
[1068] Zekvan, Sire, 64.
[1069] İbn Hibban, Siret, 413.
[1070] İbn Kuteybe, İmame, 73; İbn
Hibban, Siret, 413.
[1071] İbn Hibban, Siret, 413.
[1072] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 178.
[1073] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 177.
[1074] İbn Sa’d, Tabakat, III, 70; İbn
Kuteybe, İmame, 70.
[1075] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 179.
[1076] İbnü’l-Esir, Kamil, III,
179-180.
[1077] İbn Kuteybe, İmame, 71.
[1078] Sallabi, Hz. Ali, VI, 222.
[1079] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 180.
[1080] İbn Sa’d, Tabakat, III, 77.
[1081] Azimli, Hz. Osman, 156.
[1082] İbn Kuteybe, İmame, 70; İbn
Hibban, Siret, 413.
[1083] İbn Hibban, Siret, 413.
[1084] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 178.
[1085] İbn Kuteybe, İmame, 68.
[1086] İbn Kuteybe, İmame, 68, Dipnot
40.
[1087] İbn Kuteybe, İmame, 69; Hz. Osman, mektupta Muaviye’nin
kendisine acil yardım etmesi gerektiğini söylemiş ancak Muaviye Allah’ın
takdirini değiştiremeyeceğini savunmakla beraber Hz. Osman’ın öldürüldüğünü
düşünerek mektuba cevap vermemiştir. Hz. Osman daha sonra Yezid b. Esed’e ve
Şam halkına haber göndererek onlardan yardım istemiştir. Bu haber üzerine Yezid
ve çok sayıda insan ona destek için yola çıkmıştır, İbn Kuteybe, İmame,
72, Dipnot 43.
[1088] İbnü’l-Esir, Kamil, III,
166-167.
[1089] Zekvan, Sire, 65.
[1090] Azimli, Hz. Osman, 167.
[1091] Zekvan, Sire, 65.
[1092] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 183.
[1093] İbn Kuteybe, İmame, 72.
[1094] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 183.
[1095] İbn Kuteybe, İmame, 77.
[1096] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 183.
[1097] İbn Kuteybe, İmame, 77.
[1098] İbn Sa’d, Tabakat, VII, 38.
[1099] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 182.
[1100] İbn Sa’d, Tabakat, III, 79.
[1101] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 184.
[1102] İsyancılar Hz. Osman’a ahmak, ihtiyar, erkek
sırtlan anlamına gelen nasel kelimesini kullanmışlardır, İbn Sa’d, Tabakat,
III, 80.
[1103] İbn Sa’d, Tabakat, III, 79-80.
[1104] İbn Kuteybe, İmame, 78.
[1105] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 185.
[1106] İbn Kuteybe, İmame, 78-79.
[1107] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 186.
[1108] İbn Kuteybe, İmame, 79.
[1109] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 186.
[1110] İbn Sa’d, Tabakat, III, 80.
[1111] Azimli, Hz. Osman, 170.
[1112] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 187.
[1113] İbn Kesir, Bidaye, VII, 324.
[1114] İbnü’l-Esir, Kamil, III,
186-187.
[1115] Azimli, Hz. Osman, 176.
[1116] İbn Sa’d, Tabakat, III, 86.
[1117] İbn Kuteybe, İmame, 80.
[1118] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 187.
[1119] İbn Kesir, Bidaye, VII, 312.
[1120] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 187;
İbn Kesir, Bidaye, VII, 312.
[1121] İbn Kesir, Bidaye, VII, 313.
[1122] İbn Sa’d, Tabakat, III, 85, 86.
[1123] Azimli, Hz. Osman, 177.
[1124] Burası Kaza-ı Hacet içinde kullanılan bir
yerdir, bu konuda bk. Azimli, Hz. Osman, (2015), 226, Dipnot 176.
[1125] İbn Sa’d, Tabakat, III, 86.
[1126] İbn Kesir, Bidaye, VII, 313.
[1127] İbn Kuteybe, İmame, 84.
[1128] İbn Sa’d, Tabakat, III, 32.
[1129] İbn Kuteybe, İmame, 83.
[1130] İbn Kuteybe, İmame, 101.
[1131] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 195.
[1132] Zehra Çakır, “Dört Halife Döneminde
Talha b. Ubeydullah”, İSTEM, sy. 7 (2006): 186.
[1133] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 198.
[1134] Zühri, Meğazi, 144.
[1135] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 196.
[1136] Bk. Mehmet Azimli, Dört Halifeyi
Farklı Okumak-4 Hz. Ali (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2014),
50.
[1137] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 196.
[1138] Bk. Azimli, Hz. Ali, 54.
[1139] İbn Kuteybe, İmame, 90.
[1140] İbn Sa’d, Tabakat, III, 32-33.
[1141] Zekvan, Sire, 66.
[1142] İbn Kuteybe, İmame, 71.
[1143] Zühri, Meğazi, 144.
[1144] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 212-
213.
[1145] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 226.
[1146] İbn Sa’d, Tabakat, III, 32-33.
[1147] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 221.
[1148] Mustafa Çiçek, “Hz. Peygamber ve Hulefa-i
Raşidin Döneminde Zübeyr b. Avvam”, İSTEM, sy. 7 (2006): 154.
[1149] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 220.
[1150] İbn Kuteybe, İmame, 112.
[1151] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 220; Mervan,
Osman b. Huneyf’in saç-sakal ve kaşlarını yolarak işkence etmiştir, İbn
Kuteybe, İmame, 112.
[1152] Sallabi, Hz. Ali, 528.
[1153] Azimli, Hz. Ali, 88-89.
[1154] İbn Kuteybe, İmame, 111.
[1155] İbn Sa’d, Tabakat, III, 252.
[1156] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 251.
[1157] İbn Hibban, Siret, 434.
[1158] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 251.
[1159] İbn Sa’d, Tabakat, III, 253.
[1160] İbn Sa’d, Tabakat, III, 122.
[1161] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 251.
[1162] İbn Kuteybe, İmame, 118.
[1163] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 250.
[1164] Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 214.
[1165] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 253.
[1166] Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 213.
[1167] İbn Kuteybe, İmame, 121.
[1168] İbn Kesir, Bidaye, VII, 392.
[1169] İbn Kuteybe, İmame, 121.
[1170] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 255.
[1171] Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 214.
[1172] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 254.
[1173] İbn Kuteybe, İmame, 121.
[1174] İbn Kesir, Bidaye, VII, 398.
[1175] İbn Sa’d, Tabakat, III, 33.
[1176] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 254.
[1177] İbn Sa’d, Tabakat, V, 390; İbn
Kuteybe, İmame, 79-80.
[1178] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 284.
[1179] İbn Kuteybe, İmame, 125.
[1180] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 284.
[1181] Azimli, Hz. Ali, 105.
[1182] İbn Kuteybe, İmame, 126.
[1183] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 290.
[1184] Minkari, Sıffın, 142.
[1185] İbn Kuteybe, İmame, 155.
[1186] Minkari, Sıffın, 143.
[1187] İbn Sa’d, Tabakat, III, 299.
[1188] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 299.
[1189] İbn Sa’d, Tabakat, III, 299.
[1190] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 314.
[1191] İbn Kuteybe, İmame, 179, Dipnot
120.
[1192] İbn Sa’d, Tabakat, III, 297.
[1193] İbn Sa’d, Tabakat, III, 33.
[1194] Bu görüş ile ilgili bk. Belazuri, Ensab,
I, 321.
[1195] Minkari, Sıffın, 291.
[1196] İbn Kuteybe, İmame, 180.
[1197] Minkari, Sıffın, 356.
[1198] İbn Kuteybe, İmame, 157.
[1199] Bu görüş ile ilgili bk. Azimli, Hz.
Ali, 120.
[1200] Minkari, Sıffin, 388-389.
[1201] Minkari, Sıffın, 210.
[1202] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 306.
[1203] Minkari, Sıffın, 211.
[1204] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 318.
[1205] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 299.
[1206] İbn Kuteybe, İmame, 156.
[1207] İbn Sa’d, Tabakat, III, 299; İbn
Kuteybe, İmame, 156.
[1208] Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 254.
[1209] Minkari, Sıffın, 255.
[1210] Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 254.
[1211] Minkari, Sıffın, 402.
[1212] İbn Kuteybe, İmame, 167, 110.
Dipnot
[1213] Minkari, Sıffın, 220.
[1214] Minkari, Sıffın, 329.
[1215] Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 245.
[1216] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 327.
[1217] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 331.
[1218] Bk. İbn Hibban, Siret, 441.
[1219] Bk. İbn Kuteybe, İmame, 167,
110. Dipnot
[1220] Bk. Azimli, Hz. Ali, 123.
[1221] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 349.
[1222] İbn Kuteybe, İmame, 203.
[1223] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 350.
[1224] İbn Sa’d, Tabakat, III, 33.
[1225] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 350.
[1226] İbn Kuteybe, İmame, 203.
[1227] Bu görüş ile ilgili bk. Azimli, Hz.
Ali, 143.
[1228] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 364.
[1229] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 286.
[1230] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 364.
[1231] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 362.
[1232] İbnü’l-Esir, Kamil, III,
365-367.
[1233] Belazuri, Fütuh, 260; Muhammed b. Ebi
Bekir ölü eşeğin içine konulup yakıldığı da rivayetler arasında geçmektedir, bu
görüş ile ilgili bk. İbn Hibban, Siret, 446.
[1234] Şibli, Asr-ı Saadet, V, 105.
[1235] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 367.
[1236] İbnü’l-Esir, Kamil, III,
370-374.
[1237] Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 281;
İbn Sa’d, Tabakat, III, 36-37; İbn Kuteybe, İmame, 219.
[1238] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 398;
İbn Mülcem bir ay boyunca kılıca zehir içirmişti, İbn Hibban, Siret,
449.
[1239] İbn Sad, Tabakat, III, 38; İbn Kuteybe, İmame,
219; Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 282; İbn Hibban, Siret, 449.
[1240] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 400.
[1241] İbn Sa’d, Tabakat, III, 37.
[1242] İbn Sad, Tabakat, III, 38; İbn Kuteybe, İmame,
219; Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 282; İbn Hibban, Siret, 449.
[1243] İbn Sa’d, Tabakat, III, 38.
[1244] İbnü’l-Esir, Kamil, III, 400.
[1245] Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 282.
[1246] İbn Kuteybe, İmame, 219.
[1247] İbn Kesir, Bidaye, VII, 513.
[1248] İbn Sa’d, Tabakat, III, 38.
[1249] İbn Sa’d, Tabakat, III, 38; İbn
Kuteybe, İmame, 220; İbn Hibban, Siret, 450.
[1250] İbnü’l-Esir, Kamil, III,
400-401.
[1251] İbn Sa’d, Tabakat, III, 41.
[1252] İbn Sa’d, Tabakat, III, 4; İbn
Hibban, Siret, 450.
[1253] İbn Kuteybe, İmame, 220.
[1254] İbn Sa’d, Tabakat, III, 41; İbn
Hibban, Siret, 450.
[1255] Alak 96/7-2.
[1256] İbn Sa’d, Tabakat, III, 41.
[1257] İbn Ebi’d-Dünya Ebu Bekir Abdullah b. Muhammed b. Ebi’d-Dünya
el-Kuraşi el- Bağdadi, Rivayetlerde: Hz. Ali’nin Şehit Edilmesi, çev:
Abdusselam Yaşar Güngör (İstanbul: Ocak Yayıncılık, 2007), 67.
[1258] İbn Sa’d, Tabakat, III, 41; İbn
Kuteybe, İmame, 220; Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 283.
[1259] İbn Sa’d, Tabakat, III, 41.
[1260] Azimli, Hz. Ali, 172.
[1261] İbn Kuteybe, İmame, 221;
Dineveri, Ahbaru’t-Tıval, 283.
[1262] İbn Kuteybe, İmame, 221.
[1263] Dineveri,Ahbaru’t-Tıval, 283.
[1264] İbn Kuteybe, İmame, 221, 151.
Dipnot
[1265] İbn Kuteybe, İmame, 121;
Dineveri, Ahbaru ’t-Tıval, 284.
[1266] İbn Kuteybe, İmame, 220.
[1267] İbn Kesir, Bidaye, VII, 517-518.
[1268] İbn Kuteybe, İmame, 220.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar