MERVAN b. el-HAKEM
Hazırlayan: ÜNAL
KILIÇ
BİRİNCİ
BÖLÜM
HZ. OSMAN'IN ŞEHİT
EDİLMESİNE KADAR MERVAN b. el-HAKEM
TARİHİ RİVAYETLERE GÖRE MERVAN b. el- HAKEMİN
AİLESİ, DOĞUMU VE ÇOCUKLUĞU:
Tarih
içerisinde şahsiyetleri ile olaylara yön veren pek çok kişi olmuştur. Bunlardan
biri de Mervan b. el-Hakem dir. Bununla birlikte onun çocukluk yılları hakkında
çok az bir bilgiye sahibiz.
Mervan
b. el-Hakem, Hz. peygamber ve onun davetine düşmanca tavrı ile tanınmış Bmevi
hanedanına mensup bir kimsedir.
Babası,
Hakem b. el-As b. Ümeyye b. Abdi'ş-Şems b. Abdi’l-Menaftır. 2 Annesi, Amine bt.
Alkame b. Safvan el- Kinanî olup "Ümmü Osman el-Medeni " diye
künyelendiril- miştir. Mervan'ın
babası, Hakem b. el-As, Mekke'nin fethinden sonra mûslüman olmuştur. Müslüman olmadan
önce Mekke'de Hz. Peygamber'e en çok zulmeden beş kişiden birisi olarak
tanınıyordu. öyle görülüyor ki, el-Hakem bu tavrını İslama girdikten
sonra da devam ettirmiştir. Böylece de yeni dinini kalben benimsemediğini
ortaya koymuştur. Onun bu tavrı ile, buna bağlı
olarak meydana gelen hareketleri sebebiyledir ki, Hz. Peygamber onu, sürgün
cezasına çarptırmıştır.
Mervan'ın
doğum tarihi ile ilgili farklı rivayetler bulunmaktadır. Bununla beraber biz,
bu rivayetlerden önce onun nesebi hakkında bilgi vermek istiyoruz.
Mervan’ın
Nesebi;"Mervan b. el-Hakem b, Ebi'l-As b. Ümeyye b. Abdi’ş-Şems b. Abdi’l-Menaf
el-Kuraşi el- Ümevı"dir.
Mervan
ve oğullarına " Benu -Zerka” deniliyordu. Bu ifade onları zemmetmek
isteyenlerce kullanılıyordu. ez-Zerka, Mevhib’in kızı olup Mervan b. el-Hakem'in
babannesi oluyordu. Bu kadın fahişelerin evine giden yolları gösteren bayrak
sahibi kadınlardan birisi idi. Bu bakımdan onlar, bu nineleri dolayısıyla
zemmedilirlerdi. Öyle anlaşılıyor ki, Zerka, Hakem'in babasıyla evlenmeden önce
bu işi yapıyordu. ?
Mervan
b. el-Hakem'in künyesi ise, "Ebu Abdi*l-Melik" Önceleri "Ebu'l-Kasım" şeklinde
künyelendirilen Mervan'ın ® daha sonra "Ebu Abdi'l-Melik" künyesini
aldığı, ayrıca onun "Ebu'l-Hakem " şeklinde bir künyeye sahip olduğu
da tarihi rivayetler arasında zikrolunm aktadır.
Biraz önce Mervan b. el-Hakem'in doğum
tarihi ve yeri hakkında değişik rivayetler bulunduğuna işaret edilmişti. Mervan'ın
hicretin II. ,III. ,IV. ve V. yılında Medine'de ve hatta Taifte sürgünde iken
doğduğuna dair rivayetlere de rastlanın aktadır.
Mervan’ın
hicretten önce doğduğu ve annesi tarafından Peygamberimize, onun hakkında
kehanette bulunması için gönderildiği rivayeti de zikredilmekte ise de bu pek
mümkün görülmemektedir. Zira o esnada Mervan'ın annesi ve babası henüz müslüman
olmamışlardı.
Kaynakların
ittifaka yakın bir çoğunlukla kabul ettiği görüşe göre Mervan, hicretin H. senesinde,
Mekke'de doğmuştur.
Filhakika
Mervan’ın şu kadar sene önce veya sonra doğmuş olması pek önemli değil gibi
görünüyorsa da aslında onun şahabı olup olmaması bakımından önem kazanmaktadır.
MERVAN ’IN BABASI İLE TAİF’E GİTMEK ZORUNDA
KALIŞI
Bu
konudaki gelişmelere girmeden önce şunu belirtmemiz gerekirki, Mervan’ın Oteifa
' gönderilmesi, bizzat kendisinin işlediği bir suç sebebiyle olmayıp, babasının
irtikap etmiş olduğu suçlardan dolayıdır.
Hakem
b. el-Âs, "Tülekâ” yani Mekke'nin fetholunduğu gün İslama girenlerdendir. Hakem b. el-As, müslüman olduktan sonra Peygamber (salla'llâhü aleyhi
ve sellem)'m arkasına geçer, burnunu kıvırıp kaş- göz işareti yapardı. Bu
durumda iken delirdiği de gelen rivayetler arasındadır. Ayrıca el-Hakem, Rasulüllah (salla'llâhü
aleyhi ve sellem)'i odasında iken gözetlemiş ve Peygamberimizin ansızın dışarı çıkması
sonucu yakalanmıştı. Hz. Peygamber, el-Hakem'i tanımış ve bu zehirli kelere
karşı kim bana yardım edecek? Diye ashabına seslenmişti.
el-Hakem
daha önce de Rasulullah'm sırlarını ifşa ederek onu üzmüştü. Bu son
hareketinden sonra Hz. Peygamber, el-Hakem ve ailesini sürgüne göndermiştir.
Bazı
kaynaklarda Hz. Peygamberin Hakem b. el-As ve onun soyundan gelecekler için
şöyle bir bedduada bulunduğu anlatılır: "Onlar dünyada aziz ahirette ise
zelil olsunlar! ”
Başka
bir rivayette ise Hz. Peygamber, el-Hakem’i kendisini taklit edip sağa-sola
yamularak yürürken görmüştür. Bunun üzerine Peygamberimiz, el-Hakem'e
"böyle olasın" diyerek bedduada bulunmuştur. Bu bedduadan sonra
el-Hakem, ölünceye kadar bu şekilde kalmıştır.
Yukarıda bahsettiğimiz olaylardan sonra Hz. Peygamber,
Hakem b. el-As ve ailesini Taife sürgüne göndermiş ve "o asla burada
benimle bulunmasın" şeklinde bir
emirle kendisi hayatta iken bir daha asla Medine'ye dönmemesi gerektiğini
belirtmiştir.
Hz.
Osman hilafetleri döneminde Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'den amcası el-Hakem ve
ailesinin sürgün hayatlarını sona erdirip onların Medine'ye gelmelerine müsade
etmelerini istemişti. Fakat adı geçen iki halife, bu isteği kabul etmemişlerdi .
Hz. Osman halife olunca onların Medine'ye dönmelerine müsade etmiştir
İlk iki halifenin halifeliği boyunca sürgünde
bulunan Mervan b. el-Hakem'in bu dönemdeki hayatı hakkında şimdilik fazla bir
bilgiye sahip değiliz. Taiflilerin, Hz. Peygamber tarafından sürgün edilen bu
aileye nasıl davrandıklarını da kesin olarak bilemiyoruz. Ayrıca şunu da ifade
etmeliyiz ki, Peygamberimiz, Taiflilere Hakem ve ailesi ile münasebet
kurmamaları doğrultusunda herhangi bir haber göndermemiştir. Şayet böyle bir
haber almış olsalardı şüphesiz onun emrine uyarlardı . Bu da bize Taiflilerin,
Hakem ve ailesini boykot etmediklerini, aksine normal beşeri ilişkiler
içerisinde olduklarını göstermektedir.
MERVAN b. el-HAKEM’İN SAHABİLİĞİ MESELESİ
Daha
önce de temas edildiği üzere babasının işlemiş olduğu suçlardan dolayı babası
ile birlikte Taife sürgüne gitmek zorunda kalan Mervan, burada takriben
ondört-onbeş sene kadar kalmıştır. Bu yüzden de "insanların en hayırlıları
" ünvanını almaya hak kazanan sahâbîler kervanına katılamamıştır .
Mervan, Hz. Peygamber'in sohbetinde "temyiz" çağına
ulaşmadan bulunduğu için sahibi
sayılmamış ve Hz. Peygamber'in
vefatından sonra temyiz çağına ulaştığı için gene de onunla görüşmemiş sayılır.
îlk
dönem İslam tarihi kaynaklarında, Mervan’ın sahabiliği hususunda herhangi bir
bilgiye rastlanmam aktadır. Sahabe tabakatına dair ı yazmış olduğu; kabul
edilen et-Tabakatû'l- Kübra adlı
eserinde Ibn Sa'd, Mervan hakkında bilgi vermiş
fakat
onu sahabi olarak zikretmemiştir. Nitekim daha sonraki tabakât müellifleri de
Mervan'ın sahabîliği hakkında herhangi bir rivayetten bahsetmemiştir.
Bununla
beraber H. Lammens, Mervan’ın sahabi olduğunu belirterek ilk dönem İslam
tarihçilerinin, onun sahabi olmadığı şeklindeki görüşlerine katılmaz. Ona göre
Mervan, hicretten önce doğmuştur ve sahabidir.
Öyle
anlaşılıyor ki, Mervan, tabii ünvanı ile yaptığı rivayetlerle hadis ilmine
büyük hizmetlerde bulunmuştur. Onun rivayet etmiş olduğu hadisler, sahih hadis
mecmualarında yer alarak günümüze kadar gelmişlerdir. Bu da Mervan b. el- Hakem
'in "adil=udul" olduğuna delil olarak kabul edilmektedir.
Mervan,
başta Hz. Osm an olmak üzere Hz. Ali, Zeyd b. Sabit, Ebu Hureyre, Başure bt. Safvan,
Abdurrahman b. el- Bsved b. Abd-i Yegüs gibi ashabın ileri gelenlerinden hadis
rivayetinde bulunmuştur .
Sehl
b. Sa'd, Abdülmelik b. Mervan, Ali b. Hüseyin, Urve b. Zübeyr ve Sa'd b. el-Müseyyeb
gibi hadis ilminde seçkin mevkiye sahip olan kimseler de Mervan'dan hadis
rivayetinde bulunmuşlardır
Hz. OSMAN
DÖNEMİNDE MERVAN b. el-HAKEM
Mervan'ın Sürgünden Dönüşü
Mervan
b. el Hakem'in Taifteki sürgün hayatı Hz.
Osman'ın çabalarına rağmen uzun sürmüştür. Hz. Osman, ısrarlı bir şekilde Ebu
Bekir ve Ömer'e hilafetleri esnasında -
Mervan ve ailesinin geri getirilmesi için müracaatlarda bulunmuştur. Bununla beraber gerek Hz. Ebu Bekir, gerekse Hz.
Ömer, Osman’ın bu teklifine karşı çıkarak onların geri getirilmesine müsaade
etmemişlerdir . Akraba ve yakınlarına
karşı fazlaca merhametli olduğu anlaşılan Hz. Osman, kendi hilafeti döneminde
amcası Hakem ve oğlu Mervan’ın Medine'ye geri getirilmelerini temin etmiştir .
Peygamber
(salla'llâhü aleyhi ve sellem)'i üzen ve toplum içerisinde sırrını ifşa eden
bir kişinin ve ailesinin sürgünden geri getirilmesi, ileride Osman'ın başına
dert olacaktır. Toplum, kendisinden önceki iki halifenin bu konudaki tutum ve
davranışlarını bildiği için onun bu uygulamasını hoş karşılamıyorlardı.
Yukarıda da temas edildiği gibi Hz. Osman,
Hakem ile oğlu Mervan’ın, sürgünde bulundukları Taiften geri getirilmesini
istediğinde ilk iki halife buna karşı çıkmışlar , bunun üzerine Hz. Osman, onlara:"Rasulullah
Hakem ve ailesini Medine'ye geri getireceğini vadetti" demiştir . Buna karşılık onlar; "şayet bu konuda
şahidin varsa onları geri getiririz. " demişlerdir. Hz. Osman. Ebu Bekir
ve Ömer'in istemiş olduğu şahitleri
getiremediği için bu sürgün kendi dönemine kadar devam etmiştir.
Hz.
Osman'ın bu icraatı sadece Ümeyyeoğullarını memnun etmiş görünmektedir. Zira,
ileride de temas edileceği üzere bu icraat kendisinin muhasara altına
alınmasına ve şehit edilmesine sebep olacak hadiselerden birisi olarak
gösterilmiştir. Böylece Hz. Osman, Mervan dolayısı ile muhatap olacağı
eleştirilerin ilkinin kapısını aralamış oluyordu. Zaten üçüncü halife aleyhine
yapılan eleştirilerin büyük çoğunluğu Mervan b. el- Hakem sebebiyle olacaktır.
2. Mervan'ın Sürgün Sonrası
Yönetimde Görev Alması
Hz.
Osm an, hilafete geçer geçmez, Mervan ve ailesini sürgünde bulundukları Taiften
geri getirtip Mervan'ı kendisine" katip" yapar. Böylece Mervan bu
yetki ve sıfatı ile devleti idare etmeye başlar. Katip olmakla, devlet başkanı
imiş gibi hareket eden Mervan'ın bu şekilde davranmasına halife hiç ses
çıkarmıyordu!. Hatta halife, "hilafet mührünü" Mervan'a teslim
etmişti. Buna bakılarak bazı kimseler tarafından Mervan'ın mühür ve dolayısı
ile de halifeye ihanet ettiği iddia edilmiştir .
Mervan'ı
idari yönden güçlendiren Hz. Osman, bir takım atiyyelerle ve ıktalarla da onu
mali yönden desteklemiştir.
Hz.
Osman, peygamberimiz'in sadaka olarak bıraktığı ve Hz. Fatma'nın, Ebu Bekir'den isteyipte alamadığı
"Fedek arazisini" Mervan'a ikta olarak vermiştir . Halbuki burası
Resulullah'ın, ümmete bırakmış olduğu bir sadaka idi .
İslam
devletinde kamuya mal olmuş bir arazinin halkın istifadesinden alınıp bir kişi
veya ailesine verilmesinin müslümanların hoşnutsuzluğuna sebep olacağı
bilinmektedir. Nitekim bu tür davranışlardan dolayı da Hz. Osman, büyük
eleştirilere maruz kalmıştır .
İbnü'l-
Verdi, Hz. Osman tarafından Afrika'nın "humus" gelirlerinin Mervan'a
İkta olarak verildiğini ve bunun da toplumda dedi-koduya sebep olduğunu belirtir
.
İbn
Kuteybe'nin ifadesine göre Hz. Osman, Mervan'a bir takım atiyyelerde bulunduğu
gibi onun yakınlarına da bol bol ihsanlarda bulunuyordu. Mesela, Mervan’ın
babası el-Hakeme sürgün dönüşü yüzbin dirhem para, kardeşi Haris b. el- Hakem'e
de Medine'nin eski çarşısının yerini îkta olarak vermiştir .
Ümeyyeoğullarının,
özellikle de Mervan b. el-Hakem'in yönetimde söz sahibi olmasından sonra halife
tarafından onlara ihsanlarda bulunulması ve idari kademelere getirilen
kimselerin istedikleri gibi hareket etmeleri halkın tepkisine sebep oluyordu .
Halifenin,
Mervan'a vermiş olduğu atiyyeler, muhtemelen fazla büyültülecek kadar değildi. Herhangi
bir probleme de yol açmamalı idi. Ancak, Mervan ve ailesini bol bol dağıtılıp
muhalif olanlara-ashabın önde gelenlerinden olmalarına rağmen-vermek şöyle
dursun önceki halifeler tarafından verilenlerin de kısılması veya tamamen
kaldırılması tarzındaki uygulamalar çok göze batıyordu .
Bazı
tarihçilerin de ifade ettiği gibi, halkın kanaatine göre, yaşı yetmişi aşmış
olan Hz. Osman, bütün işleri Ümeyyeoğullarma, özellikle de amcasının oğlu ve
katibi olan Mervan’ın eline bırakmıştı. Bu da halkın idareye karşı sesinin
yükselmesine sebep oluyordu.
3. Hz. Osman'ın Şehit edilmesi ve Mervan’ın Konumu
Hz.
Osman, halife olduğu zaman yetmiş yaşında idi. Yaratılışı itibariyle yumuşak
huylu olduğu için kendisinden önceki ilk iki halifenin ihtiyatkarlığına pek
sahip değildi. Halbuki bu özellik, Arapların fetholunan ülkelerden bol miktarda
gelen mallardan faydalanma dönemine girdiği bir zamanda İslam devleti gibi bir
devleti idare etmek için gerekliydi .
Üçüncü
halifenin söz konusu yumuşaklığına bir de kaybolmuş gibi görünen "Hâşimî-Emevî"
rekabetinin yeniden su yüzüne çıkması eklenince fitnenin ortaya çıkması
kaçınılmaz bir hal aldı. Benî Hâşim ile Benî Ümeyye arasındaki çekişme,
cahiliyye çağı boyunca devam ettiği gibi İslâm m zuhurundan sonra da devam
etmiştir. Kaynaklarda belirtildiğine göre başlangıçta İslama karşı
direnişlerinden dolayı Bmevîlerdeki eziklik zamanla yerini terketmiştir. Bir
müddet sonra İslama ısınan Ümeyyeoğulları, cahiliyye çağındaki
yöneticiliklerini yeni nizama nakletmişlerdir İlk iki
halife, Kureyşin bu iki kabilesi arasındaki dengeyi korumaya son derece dikkat
ediyorlardı.
Bazı
araştırmacıların belirttiğine göre, Hz. Osman halife olunca Hz. Ömer'in
gözetmiş olduğu kabileler arası denge politikasının aksine yönetimde
"Emevîlik" unsuruna ağırlık vermiştir . Hz. Osman'ın akrabalarına
duymuş olduğu muhabbetten, Beni Ümeyye fazlası ile yararlanmıştır. Bunun pek çok
örneklerini sıralamak mümkün, ancak konunun boyutlarını aşacağı düşüncesiyle
yalnızca konu ile ilgili misallerle iktifa etmek istiyoruz,
a.
Hz. Osman, halife seçildikten çok kısa bir süre sonra, yakın akrabası olan Şam
valisi Muaviye hariç, Hz. Ömer'in daha önceden tayin etmiş olduğu valilerin
tamamını değiştirmiştir. Büyük vilayetlerden Mısır'a, süt kardeşi Abdullah b. Sa'd
b. Ebi Serh'i, Kufe'ye anne bir kardeşi Velid b. Ukbe'yi, Basra'ya dayısının
oğlu Abdullah b. Amir'i, devlet katipliğine müsteşarlığına da amcasının oğlu Mervan b.
el-Hakem'i getirmiştir
b.
Daha önce de temas edildiği gibi idaredeki bu tayinlerden başka malî olarak
da Beni Ümeyye'ye ayrıcalıklar tanınmıştır. Bu tayinler de Peygamberin ashabı
tarafından hoş karşılanmamıştır. Çünkü Hz. Peygamber hayatta iken bunlardan bir
kısmı kılıç korkusu ile müslüman olmuş, bir kısmı idam edilmekten son anda
kurtarılmış, bir kısmı da münafıklıktan damga yemişlerdi. Bu kimselerin
tayinleri tabii olarak Ensar ve Muhaciri üzmüştür.
Kendi
sıkıntılarının bir kısım sebeplerini onun akrabalarının oluşturduğu bir grupta
gören bazı kimseler, halifenini akrabalarını kayırma eğilimi göstermesinden
şikayet etmeye başlamıştı.
Bu
hoşnutsuzluklara rağmen Hz. Osman'ın halifeliğinin ilk yıllarında İslâm
toplumunu sarsacak bir durum ortaya çıkmamıştı. Çünkü bu dönemde hâdiselerin
yoğunluğu iç politikada değil dış politikada idi. Fetihlerin kara ve denizlerde
devam ediyor olması ve insanların bu fetihlere katılması gibi unsurlar
dikkatleri içeriden ziyade dışarıya yöneltiyordu.
Hicri
30/650 yıllarına gelindiğinde, müslümanlar arasında küçük çaplı sözlü
sürtüşmeler başlamıştı. Aslında bunlar beklenmedik hadiseler değildi. Aynı
zamanda toplum idaresindeki değişiklikler ve fetihler sonucu irtibata geçilen
diğer kültürlerin etkisiyle değişimin sancısı yaşanıyordu.
Gün
geçtikçe huzursuzluklar artıyordu. Hz. Osman’ın özellikle akrabalarına karşı
davranışlarında herhangi bir değişiklik yapma eğiliminde olmaması da
muhalifleri kışkırtıyordu.
Halifeye
yapılan eleştirilerin pek çoğunun onun akrabalarına karşı olan tutumundan
kaynaklandığı görülmektedir.
Aşağıda, bazılarını sayacağımız uygulamalardan dolayı Hz. Osman'a karşı yapılan
tenkitler gittikçe artmaya başlamıştı.
1) Mervan'a Afrika
humusunu ve Fedek arazisini vermesi
2) Amcası Hakem ve
Diğer oğlu Hâris'e pek çok miktarda para ve arazi vermesi.
3) Hz. Ebu Zerr
el-Ğifari'yi Mervan b. el- Hakem vasıtasıyla sürgüne göndermesi.
4) Hz. Ömer'in tayin
etmiş olduğu valileri (Muaviye hariç) azledip yerine kendi akrabalarını
getirmesi.
5) Mervan gibi, halk
arasında pek sevilmeyen birisini katiplik makamına getirmesi ve hilafet mührünü
ona teslim etmesi.
6) Hz. Peygamber (salla’llâhü
aleyhi ve sellem)'in sürgün etmesine rağmen Hakem b. el-As ve ailesini
Medine'ye geri getirtmesi.
Yukarıda
bir kısmına temas ettiğimiz hususların, Hz. Osm an tarafından haklı gerekçelere
dayanıp dayanmamasından ziyade eleştirilerin çoğunluğunun Mervan b. el-Hak em
üzerinde odaklaştığı görülür. Bazı tarihçilerin deyimi ile insanlar, Mervan'ı
kendisine yaklaştırdığından ve ona -adeta- itaat ettiğinden dolayı Osman'ı
kınıyorlardı. Ayrıca halifeye isnad edilen pek çok şeyi, onun emretmediğine ve
bu yapılanların ancak Mervan'ın işi olduğuna inanıyorlardı.
Gelişmelerden
anlaşıldığına göre Hz. Osman’ın halifeliği, Ûmeyyeoğullarını şımarttı. belirtildiğine
göre, vilayetlerde hatta Medine'de bile yoldan geçerken halkı, "savulun/
Ümeyyeogulları geliyor” diye tahkir edebiliyorlardı?,
Bazı araştırmacıların belirttiğine göre bu durum, Beni Haşim ile Ben! Ümeyye
arasında cahiliye çağındaki eski düşmanlığın yeniden ortaya çıkmasına sebep
olduğu gibi, diğer müslümanların da halifeden uzaklaşmaları neticesini doğurdu.
Şiblî
Numanînin deyimi ile muhit, fitneyi yaşatacak ve besleyecek bir hale
getirilmişti ki onu bu hale getiren hükümetin müsamahakarlığı, özellikle de Ümeyyeoğullarına
karşı sergilenen tutum idi . Artık fitne ateşi tutuşmaya başlamıştı. Bazılarına
göre bu ateş, ancak halifenin azledilmesiyle söndürülebilirdi. Bunun için de
hemen faaliyete geçilmeliydi. Küfe, Basra ve Mısırdan huzursuzluk haberleri
merkeze kadar gelmeye başlamıştı. Bazı kaynakların da belirttiğine göre, kimisi
Hz. Osman’ın akrabalarına vermiş olduğu ayrıcalıkları bahane ederek tepki
gösteriyor kimisi ise bölgelerindeki valilerin hareketlerini halifeye mâl
ederek bu tepkiye ortak oluyordu. Halife başta Hz. Ali olmak üzere ashabın
ileri gelenlerinin tenkit ve tavsiyelerine de tam anlamıyla uymuyordu. Tarihçilerin
belirttiğine göre onların tavsiyeleri de sonuçsuz kalmıştı. Hatta ashabın
bazıları, idareye yöneltmiş oldukları tenkidler sebebi ile ya dövülmüş veya
sürgüne gönderilmişlerdi.
Abdullah
b. Mes'üd ve Ammar b. Yasir gibi sahâbilerin Mervan b. el-Hakem tarafından
-halifenin emri ile- sürgüne gönderilişi? Hem bu kişilerin hem de Medine'deki
diğer müslümanlarm halifeye karşı cephe almalarına sebep olmuştu.
Hüzeyl,
Zühre, Gıfar ve Mahzum oğulları, halifeye cephe alan kabilelerden bazıları
idiler?
Yukarıdaki
bilgilerin ışığı altında değerlendirildiği zaman, o dönem halkına göre devlet
çarkı iyi işlememekteydi.
Hicretin
33. senesinde ( 653 m. ) Hz. Osman ve onun en muktedir valisi olan Muaviye
hacda idi . Bir kaç yıldan beri devletin her tarafını saran siyasi çalkantılar,
halifeyi hissedilir derecede otorite kaybına uğratmıştı. İddialara göre ne
yolsuzlukların yokedilmesi amacıyla tedbirler almıyor, ne de müslümanların önde
gelenlerinin, haklarında şikayette bulundukları valiler görevden alınıyordu?**.
Böyle bir ortamda halife, valilerine daha da yakınlaşıp, onları korumaya almıştı.
Böylece kendisinin dolduramadığı otorite boşluğunu valileri vasıtasıyla
doldurmaya çalışıyordu. Hacdan Medine'ye döndükten sonra valilerin icraatından
ve sürgünlerden şikayetçi olan bazı gruplar, hilafet merkezine gelmeye
başladılar. Bunun üzerine halife, valilerini Medine'de toplantıya çağırdı. Hicri
34 (654 m. ) yılında yapılan bu toplantıya haklarında şikayetler bulunan Şam
valisi Muaviye, Küfe valisi Said b. el-Âs, Basra valisi Abdullah b. Âmir ve
Mısır valisi Abdullah b. Sa'd b. Ebî Şerh katılmışlardı. Bazı kaynaklara göre
bu toplantı esnasında şikayetlerin çözüme kavuşturulması gerekirken tam aksine
halkın itaat altına alınabilinebi için planlar oluşturulmuştur. Valilerden
bazıları güç gösterisinde bulunmayı, bazıları da muhaliflerin savaşa gönderilmeleri
veya para ile susturulmalarını istiyorlardı. Şikayetlerin kulak ardı edilmesi
sebebi ile, alınacak tedbirlerin ortalığı yatıştırması mümkün değildi. Gene
iddialara göre bu toplantıda dikkati çeken husus, valilere ileri sürülen
görüşlerin daha ziyade mevkilerini koruyabilmek amacına yönelik olmasıdır. Taberî'nin
belirttiğine göre Medine’de yapılan bu toplantının sonunda, halife valilerini
vilayetlerine geri gönderip onlara, idareye ve idarecilere muhalif olanların
sıkıştırılmalarını, savaşa gönderilmelerini veya divandan aldıkları maaşların
kesilmesini emretmiştir.
Anlaşıldığı
kadarıyla halifenin valilerine verdiği bu emirlerle ortalığın yatıştırılın ası
beklenirken tam aksine halkın öfkesi daha da kabarmaya başlamıştı.
Yine
Taberî'ye göre Hz. Osman'a karşı en sert eleştiri İbn Mes'ûd'dan gelmiştir. Aynı
tarihçiye göre İbn Mes'ûd halifenin yönetimini beğenmemekte ve "Osman'ın
kanı mutlaka helaldir" demekteydi!. Halife'de bu tür beyanatları sebebi
ile onun Medine'den çıkmasına izin vermemiştir. Muhammed b. Huzeyfe ve Muhammed
b. Ebî Bekir de Hz. Osman'ın kanını helal görenler arasında idiler . Hz. Osman'ın
halife seçilmesine karar veren Abdurrahman b. Avf, Ali b. Ebî Talib, Amr b. el-As
ve Ammar b. Yasir'de halifeyi sıksık eleştiriyorlardı
Bu
arada bazı tarihi kaynaklarda bu dönemde ortaya çıkan fitne ve fesadın asıl
kaynağının "Abdullah b. Sebe" adındaki Yahudi dönmesi bir şahıs
olduğu zikredilmektedir. Hatta Ebu Zerr'in bile San'a'lı bir yahudi dönmesi
olan İbn Sebe'nin teşviki ile Hz. Osman'a karşı çıktığı ifade edilmektedir.
Söz
konusu rivayetlere göre, müslüman olduğunu söyleyen İbn Sebe'. Hicaz'dan
başlayarak fitne ateşini tutuşturmaya çalışmış ve neticede de başarılı olmuştur.
Araştırmacıların
belirttiğine göre İbn Sebe'nin niyeti, Mısır'dakilerin aksine diğer
vilayetlerde sezildiği için halkın da desteği ile valiler tarafından
kovulmuştur. Mısır'da ise durum farklı idi. Mısır halkının Hz. Osman ile onun
Mısır valisi Abdullah b. Sa'd b. Ebî Şerh ve akrabalarına karşı çok kızgın
olmaları, İbn Sebe'in siyasetini uygulamasını kolaylaştırmıştır. Aynı zamanda
Muhammed b. Ebi Huzeyfe ve Muhammed b. Ebi Bekir'de Mısır'da isyan ateşini
alevlendirmeye ve İbn Sebe'in siyasetindeki başarısına yardımcı oluyorlardı.
Tarihi
kaynakların belirttiğine göre İbn Sebe', Mısır'dan çeşitli vilayetlere yazmış
olduğu mektuplarla sapık görüşlerini İslâm devletinin dört bir tarafına yaymaya
çalışmıştır. Böylece halifeye karşı kamuoyu oluşturmayı hedeflemiştir, isyan
ateşinin Mısır'dan tutuşmaya başlaması İbn Sebe'nin bu hareketinde ne kadar
başarılı olduğunu ortaya koymaktadır.
H.
35/656 senesinde, umre yapmak bahanesiyle yola çıkan Mısırlılar, Mekke yerine
Medine'ye gelmişlerdi. Ali b. Ebi Talib, onlarla halife adına konuşmuş ve geri
dönmelerini sağlamıştı. Asiler bu sefer Şevval 35/656 yılı Nisan ayında, 4 grup
halinde Mısır'dan hac bahanesiyle yola çıktılar. Kufeliler ve Basralılar da
aynı anda ve aynı sebeple yola çıktılar. Söz konusu vilayetlerden 600 kişilik
birer grup yola çıkıp Medine'nin dışında toplandılır. Ancak, halifenin hal'i
konusunda ittifak halinde olan bu insanlar onun yerine geçecek kimse hakkında
ihtilaf halinde idiler. Zira, Basralılar Talha'nm, Kufeliler Zübeyr'in,
Mısırlılar da başlarında İbn S ebe' olmak üzere Hz. Ali'nin halife olmasını
istiyorlardı. Her grup işin kendi lehine sonuçlanması ve kendi istedikleri
kişinin halife olması için çalışıyorlardı. Bas ralli ar Zü Huşub'da, Kufeliler
el-Avas'da, Mısırlılar da Zü'l-Merve'de konuklamalardı. Mısırlılarla
Basralılardan Ziyad b. Nadi ve Abdullah b. el- A'sam bir araya gelerek bekleyen
topluluklarına şöyle dediler: "Biz Medine'ye gidip gelinceye kadar
bekleyin, Medinelilerin bize karşı bir ordu hazırladıklarını işittik. Şayet
onlar ordu hazırlamışlar ve bizim kanlarımızı da helal saymışlarsa işimiz fena.
" Bu iki şahıs doğruca Hz. Ali, Talha ve Zübeyr'in yanma gidip valilerinden şikayetçi olduklarını ve onların
azlini istediler. Onların her üçü de isyancılara yüz vermedi?!. Bunun üzerine
asiler diğer bekleyenlerle birlikte Medine'ye girdiler . Halifeden özellikle
Mısır valisinin azledilmesini istediler. Hz. Osman, asilerin bu isteklerini
derhal kabul etti. Azledilmesini istedikleri valinin yerine fasık olarak
nitelendirilen Muhammmed İbn Ebu Bekir'i teklif ediyorlardı. Asiler, Hz. Osman'ın
istediklerini derhal kabul edeceğini zannetmiyorlardı. Bu ani gelişme
karşısında görünüşte sevinmiş gibi oldularsa da gerçekte içten içi kızıyorlardı.
Halife,
şikayetlerin giderileceğini vaad etmek suretiyle asîleri geri göndermeye
muvaffak oldu?3. Fakaty bunlar uzaklaşır uzaklaşmaz Mervan ve Ümeyyeoğullarmm
teşvik ve tazyikleri ile Hz. Osman , yeniden muhaliflere karşı öfkesini izhar
etmeye başladı. Asîlerin Medine'den ayrılışlarını takib eden cuma günü cam ide,
âsîlerin haksızlıklarını anladıkları için çekilip gittiklerini belirten bir
hutbe okudu. Bu ise olayların iç yüzünü bilen Medinelilerin yeniden halife
aleyhine dönmelerine sebep oldu.
İstedikleri
şeylerin gerçekleşeceğine dair söz alan asiler, daha önce konaklamış oldukları
yere geri döndüler. Fakat içlerinden bir grup, özellikle de elebaşları olan
Ziyad b. Nâdi ve Abdullah b. el-Â'sem Medine'de kaldılar.
Bu
arada şunu belirtmemiz gerekiyor ki, bazı kaynaklar Hz. Osman'ın katline sebep
olacak fitnenin faili olarak İbn Sebe'yi gösterirler. Abdullah İbn Sebe'nin
yahudi dönmesi Sana'lı bir münafık olduğu zikredilmektedir , Daha sonraki
araştırmacılardan bazıları ise Abdullah b. Sebe' adıyla yaşadığı ve pek çok
fitne ile fesadın oluşmasında rolü olduğu iddia edilen kişinin gerçekte hiç bir
zaman yaşamadığını söylemektedirler. Sözkonusu araştırmacılar, Abdullah b. Sebe'nin
mevcudiyetine dair rivayetlerin yegane ravisinin Seyf b. Ömer olmasından
kuşkuya kapılmışlardır. Bilindiği gibi Seyf b. Ömer'in rivayetleri çoğu zaman
şüphe ile karşılanmaktadır. Bundan dolayı bu rivayetler tetkike ve teyide
muhtaçtır.
Biz bu çalışmamızda İbn Sebe'nin yaşayıp yaşamadığına dair
tartışmalara girmek istemiyoruz. Burada şunu ifade etmeliyiz ki, İbn Sebe'
adıyla yaşadığı iddia edilen kişinin varlığını kabul edenler genellikle ilk
dönemde yapılan ve ashaba yakıştırılanı ayacak fitnenin âmili olarak, İbn
Sebe'yi göstermektedirler. Böylece "ashap nasıl olur da böyle bir fitnede
rol alabilir?"
Sorusuna İbn Sebe' işin içine katılarak cevap bulunmuş olur.
İbn Sebe'nin yaşadığını kabul edenler onu, genellikle olayların
tek sorumlusu gibi göstermeye çalışmışlardır. Bazı tarihçiler, Hz. Ömer'den
sonra gelişen fitnelerin tek suçlusu olarak İbn Sebe'nin gösterilmesinin
gerçekte ashabı teberrî etme gayreti ile yapıldığına inanmaktadırlar. Suçların
böylesi bir kişiye yansıtılması ile suça iştirak edenlerin masumlaştırılmış
olacağını ileri süren araştırmacılar/ şayet böyle bir kişi var idiyse ona
fitnesini gerçekleştirebileceği zemini müslüm anların idarecilerinin
hazırladığı unutulmamalıdır. " demektedirler.
Hz.
Osman döneminde ortaya çıkan fitnenin tek sorumlusunun İbn Sebe' olmadığı, onun
yanında ve aynı zihniyete sahip insanların da bulunduğunu ortaya koyan
rivayetlere rastlanın aktadır. Bu manada İbn Sebe'nin var olup olmaması o kadar
da hayatı önem taşımamaktadır. Zira bazı tarihçiler tarafından var olduğu ileri
sürülen İbn Sebe'nin fonksiyonunu ondan hiç de geri kalmaksızın yerine getiren
insanlar Mısır ve Irak'da kümelenmeye başlamıştı.
Hz.
Osman'a karşı olan ve halkı kışkırtan yalnızca İbn Sebe ve Mısırlı yandaşları
değildi. Küfe ve Basra'da çeşitli sebeplerle bir araya gelmiş, yekvücut halinde
mevcut idarenin, valilerin ve halifenin aleyhinde bulunan cinayetler işleyen ve
halkı ayaklandıran bir isyankâr grup mevcuttu, özellikle vali el-Velid b. Ukbe'nin,Kufe'de
cinayet yapan ve hırsızlık yapan bir kaç kişiyi öldürtmesi, bunların ilelerinin
ve kabilelerinin asabiyet anlayışı ve ailevi düşmanlıkla, açıktan Velid'e ve
devlet idaresine karşı faliyet göstermelerine sebep oldu. Hicrî 33 yıllarına
doğru açıktan faliyet göstermeye başlayan bu isyankârların başında Mâlik b. el-Eşter,
Esved b. Yezid,Alkame b. Kays, Sa'sa, Umeyr b. Dâbi'î,el-Kumeyl b. Ziyad gibi
şahıslar vardı. Halife bu âsîler topluluğunu Suriyee sürmüştür. Bu tahrikçi ve
fitneci zümreye bazı sahâbi de, ferdi olarak , şahsi kırgınlıkları ve
menfaatleri için yardım etmiştir. Muhammed b. Ebu Bekir, Muhammed b. Ebi
Huzeyfe ve Amr b. el-As yanlıları bunlar arasında sayılmıştır.
Sözkonusu gruplara Abdullah İbn Mesûd, Ebu Zerr ve daha pek çok kişinin bir
takım dini endişe ve gayretleri sebebiyle katıldığını daha önce söylemiştik. Belki
de bütün bu muhalif insanların varlığı ortaya çıkan fitneye esas sebep olanları
ortaya çıkaracaktır.
Medine
yakınlarına ikinci kez gelen asiler halifeden istedikleri şeyi koparmışlardı. Hz. Ebu
Bekir'in oğlu Muhammed Mısır'a vali
olarak tayin edilmişti. Muhammed b. Ebu Bekir Halifeden aldığı Mısır'a vali olarak tayin
edildiğine dair mektubu da yanma alarak beraberindekilerle birlikte Mısır'a
doğru yöneldi. Kufelilerle Basralılar da vilayetlerine gitmek üzere hareket
etmişlerdi. Medine'den üç günlük mesafeye vardıklarında zenci bir kölenin bazen
görünüp bazen kaybolan devesini gördüler. Sanki köle birisinden kaçıyormuş veya
birisini kovalıyor muş gibiydi,
Topluluk
sözkonusu köle ile Eyle'de karşılaşmıştı,
Köleden şüphelenen Mısır'lılar;"Nedir bu halin?" diye köleyi
sorgulamaya başladılar. Köle birbirini tutmayan ifadeler veriyordu. Bir
defasında "Ben halifenin kölesiyim" diyor biraz sonra ise "ben Mervan’ın kölesiyim"
itirafında bulunuyordu. Aynı köle kendisinin halife tarafından Mısır valisine
yazılmış bir mektubu götürmek üzere yola çıktığını söylüyor fakat mektubun yerini göstermiyordu. Mısır
valisinin kendi yanlarında olduğunu bildiren Mısırlılar köleden mektubu vermesini istediler. Köle ise
"hayır bu vâliye değil Mısır'daki
valiye götüreceğim " diyordu. Durum Abdullah b. Ebu Bekir'e haber verildi. İbn Ebu
Bekir'in emri ile mektup kölenin
sakladığı yerden çıkartıldı , Mektupta
şunlar yazıyordu:
"Mısırlılar
sana geldiklerinde Ab d ur rahman b. Udeys'i öldür. Urve b. Şuyeyr, Ebu Amr b. Budeyl
b. Verka ile Kinane b. Bişr'i de kes(öldür) ,
Bir
diğer rivayete göre ise mektubun metni şu şekildedir;
"Muhammed b. Ebu Bekir ve
beraberindekiler senin azlolunduğunu ifade ederek senin huzuruna gelirlerse
onların bu beyanını kabul etme, onları öldür. Sonra da ellerindeki mektubu yok
edip işine devam et!
Görüldüğü
gibi her iki mektup arasında da büyük farklılıklar var. Hatta bir üçüncü
rivayete söz konusu olan mektupta da "sana mektup getirenleri öldür, sonra
şu dağa as" ifadelerine yer verilmekte diri. Muhammed b. Ebu Bekir,
mektubu okuduktan sonra tekrar zarfın içerisine koyup, ağzını mühürleyerek
yanındaki bir adamına teslim eder. Söz konusu mektup, Mısırlıların Medine'ye
tekrar geri dönmelerine sebep olur ,
Yine
kaynaklarda diğer mektuptan da söz edilir. Buna göre;. . . Mısır'a gitmek üzere
yola çıkan topluluk (daha önce de sözünü ettiğimiz ) köle ile karşılaşır. Köle,
ilk sorgulamasından sonra asıl maksadını şu şekilde açıklar;” Mısır valisine
mektup götürüyorum. Hz. Osman, bu mektubu Mısır valisine götürmemi, yeni bir
valinin tayin edildiğini, ona görevi terk etmesini söylememi ve sizden daha
hızlı gitmemi emir buyurdu. " Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir'in oğlu mektubu
ister. Kölenin direnmesi fayda vermez. Neticede Muhammed b. Ebu Bekir mektubu
okur ve kendisini şaşırtan bir ifade ile karşılaşır. Mektupta "size gelince " diye başlayan cümlede
bulunan ve o dönem için noktasız kullanılan kelime "onu kabul ediniz. "
veya "onu öldürünüz" şeklinde okunabilen kelimesi ile karşılaşır.
Tayin
edilen vali İbn Ebu Bekir, bu kelimeyi "onu öldürün" şeklinde okur.
Hz. Ebu Bekir'in oğlu hiddetlenerek Medine'ye döner ve doğruca camiye gider. Beraberindeki
âsilerle birlikte camide mektubu okur, sonra da halifenin evini kuşatırlar
Hz.
Ali ve Medinelilerden bir grup, isyancıların yanma gidip "buradan çıkıp
ittiğiniz halde neden geri döndünüz?" diye sorunca onlar mektup olayını
anlatırlar. Mısırlılarla birlikte Kufeliler ve Basralılar da Medineye geri
dönmüşlerdi. Hz. Talha Kufelilere, Hz. Zübeyr de Basralılara gitmiş onlar da
aynı sorular karşısında aynı cevabı almışlardı. Sanki sözbirliği etmişçesine
hepsi aynı cevabı veriyordu. Hz. Ali, bunun bir komplo olduğunu söyleyince onlar:
" Bunu istediğin gibi yorumla, ancak bizim söyleyeceğimiz bir şey vardır,
o da bu adamı (Hz. Osman'ı kastediyorlar. ) istemediğimizdir. Artık onun
azledilmesi gerekmektedir. " diyerek yargısız infaz kararma çoktan
vardıklarını ifade ediyorlardı. Mektup olayını yine bir mektupla haber alan
İraklılar (Küfe ve Basralılar), Hz. Ali'ye gelerek "haydi Osman'a gidelim,
onun kanı artık helaldir" dediler. Hz. Ali, asilerin bu teklifine
"hayır" diye karşılık verince onlar," o halde neden bizim geri
dönmemiz için bize mektup yazdın?" diye Hz. Ali'ye çıkıştılar. Ali, ben bu
mektubu yazmadığıma dair yemin ederim deyince âsiler birbirlerine şaşkınca
bakakalmışlardır.
Öbür
taraftan Abdullah b. Ebi Şerh, Hz. Osman'a yardım etmek ve Mısırlılara karşı
halifeyi korumak üzere gene onun izni ile Mısır'dan çıkıp Eyle'ye gelmişti. Eyle'ye
geldiği zaman Mısırlıların tekrar geri dönüp Hz. Osman'ı muhasara ettiklerini
öğrendi. Muhammed b. Ebi Huzeyfe'nin kendisinden hemen sonra Mısır'a hakim
olduğunu, oranın halkının da ona uyduğunun haberini aldı. İbn Ebi Şerh, tekrar
Mısır'a döndüyse de oraya sokulmamış, Filistin'e gidip Hz. Osman'ın şehid
edilişine kadar orada ikamete mecbur kalmıştır.
Kaynaklarda
zikredildiğine göre durumun vehametini idrak eden halife, Hz. Ali'den asîlere
karşı kendisine yardımcı olmasını istemiştir. Hz. Ali ise "peki, neye
karşılık bu asileri geri çevireyim?" diye sorunca, Hz. Osman; "senin
işaret edeceğin her konuda sana uymak karşılığında" demiş, Hz. Ali ise
şöyle cevap vermiştir: "Ben, sana defalarca
gelip hemen her konuda bir çok şeyler söyledim. Ancak her seferinde konuştuktan
sonra sen gene bildiğini okudun. Bu gün meydana gelen olaylar ise Mervan’ın, İbn
Amir'in Muaviye ve İbn Ebi Serh'in yaptıklarının meyvesidir. Sen bu adamlara
uydun bana uymadın. " Hz. Ali'nin bu sözlerine karşılak Hz. Osman:
"hayır, bundan böyle onlara değil senin sözüne uyarım" der. Hz. Ali
yanında ashaptan pek çok kimse olduğu halde asilerle konuşur, onlara nasihat
ederek geri döndürmeye muvaffak oluruz.
Îbnü'l-Esir'in
belirttiğine göre halife, Mısırlıların dönmesinden sonra bir gün beklemiş,
ertesi gün erken saatte Mervan, çıkıp gelerek ona şöyle demiştir:
"Mısırlıların geri döndüğünü, onların, senden herhangi bir kötülüğün
gelmediğini anladıklarını ve böylece çekip gittiklerini müslüm anlara bildirmen
gerekir. Yoksa diğer şehirlerden de çok kimse toplanır gelir ve sen onları geri
çevirem ezsin. " Mervan’ın tavsiyelerine uyan Hz. Osman, aynı gün mescitte
halka bir hutbe okuyarak Mervan’ın dediklerini halkın huzurunda tekrar eder. Bu
hutbe, işin aslından haberdar olan halkın, ertesi gün halifenin evinin önünde
toplanmalarına sebep olur . Hz. Osman,
halkım huzuruna çıkmaya utandığını söyler, bunu üzerine Mervan, halkın huzuruna
çıkarak onlara: "Ne oluyorsunuz? hey çirkin yüzlü insanlar! ne
istiyorsunuz? Bir talan yapmak üzere toplanmış adamlar gibisiniz. Siz bizim
hükümdarlığımızı elimizden almak üzere mi geldiniz? Buradan hemen çekilip
gidiniz. Allah'a yemin ederim ki bize saldıracak olursanız, bizden
hoşlanmayacağınız şeyleri görürsünüz. Vallahi biz, şu anda elimizde
bulundurduğumuz yönetim işini kimseye kaptırmaz ve bu işte kimseye de mağlup
olmayız. " diyerek serzenişte bulunmuştur. Oradaki topluluk geri dönerek
durumu Hz. Ali'ye bildirirler. Bunun üzerine Hz. Ali: "Ey Allah'ın
kulları, ey müslümanlar dikkat ediniz, ben bu işlerden uzak kalıp evimde
oturduğumda Osman gelip:" Beni terkettin hani akrabalığımız, hani
hukukumuz? der". Konuşup işlere karıştığımda tutup Mervan onu aldatmaya
çalışır, yaşının ilerlemesinden istifade eder, onu istediği şekilde
yönlendirmeye kalkışır. Halbuki Osman, Peygamber'in en yakın sahabilerindendir
" derili.
Yukarıdaki
olaylardan da anlaşılacağı gibi bu durumda Hz. Ali, büyük bir sıkıntıya düşmüş
görünmektedir.
Halife,
karısı Nâile'nin "Mervan’ın halk arasında itibarı yoktur. Sen Mervan'a
itaat ettiğin anda o seni helaka götürür. Bu sebeple sen Ali'ye haber gönder,
onun gönlünü al, onun tavsiyelerine uyacağını söyle. " şeklindeki
sözlerine de pek itibar etmemiş gözükmektedir. Rivayetlerden de anlaşıldığı gibi
Hz. Ali, gücünün yettiği oranda insanları fitne ve isyandan vazgeçirmeye
çalışıyordu. Bu sebeple halife, ile isyancılar arasında mekik diplomasisi
kuruyordu denilebilir.
Kaynakların
belirttiiğine göre Hz. Ali, isyancıların taşkınlık yapmasını önlemek için
onların önüne düşüp halife ile onlar adına görüşeceğini söyleyerek asileri
yatıştırmaya çalışmıştır. Buna karşılık Hz. Osman,
"mektubu sen yazmış olabilirsin, çünkü sen bunların istediğini yapıyor,
onları geri çevirmiyorsun diyerek Hz. Ali ile bağlarının kesilmesine sebep
olacak şeyleri söylemiştir.
Bütün
bunlardan anlaşıldığına göre ortada bir mektup vardır. Bu mektubu halifenin
yazmış olduğunu iddia edenler, Hz. Ali'yi de yanlarına alarak doğruca halifenin
yanına gitmişlerdir. Hz. Ali'nin sorusuna karşılık halife
yemin ederek "köle, deve ve mühür benim. Ancak mektubu ben yazmadım
demiştir
Muhasarayı
yapanlar, halifenin yukarıdaki sözüne inandılar. Bundan sonra mektuptaki
yazının Mervan'a ait olduğunu söylemeye başladılar. O sırada halifenin evinde
olan Mervan’ın kendilerine teslim edilmesini de Hz. Osman'dan istediler. Muhasaracılar:
"Hz. Osman'ın sözüne inanırız, ancak kalbimizde suçsuz olabilmesi için
bize Mervan'ı teslim etmesi gerekir. " demişlerse de halife, Mervan'ı
onlara teslim etmemiştir
Gelişmelerden
de anlaşılacağı üzere halife bu sefer gerçekten de zor bir durumla karşı
karşıya gelmişti.
Ümeyyeoğullan
dışında hemen herkes ona ya cephe almış ya da olaylara bigâne kalarak
tavırlarını göstermeye başlamışlardı. Allah Rasulünün şehri Medine'de, gene
Allah Rasulünün sahâblsi, yakın arkadaşı ve mü'min olan Hz. Osman, Kufeliler
ile Basralılara terkedilmişti.
Îbnü'l-Esir'in
belirttiğine göre mektuptan haberinin olmadığına yemin eden halifeye
Mısırlılar; "Sen ya gerçekten doğru söylüyorsun ya da yalan. Eğer yalan
söylüyorsan böyle haksız bir yere bizim öldürülmemizi emrettiğinden dolayı
azledilmen gerekir. Yok eğer gerçekten bu işlerin çevrilmesinden haberin yok da
doğru söylüyorsan bu işleri çevirenlere karşı gaflet içinde olmandan dolayı
kendini azletmen gerekir. Ayrıca bizim de böylece zaaf ve gaflete düşen
birisini görev başında bırakmamız doğru olmaz. " diyerek halifeyi istifaya
çağırıyorlardı. Halife ise; "Ben, Allah'ın bana giydirdiği (hilafeti) bir
elbiseyi kesinlikle çıkarmam. " diyerek istifa çağrılarını reddediyordu!.
Böylece
asîlerin, "mektubu Mervan’ın yazdığını, bunun için kendilerine teslim
edilmesi gerektiğine" dair müracaatlar da sonuçsuz kalmıştı. Burada asıl
düşünülmesi gereken Mervan’ın sorguya çekilmesi ve muhakeme edilmemesidir. Halife,
bahsi geçen mektubu kendisinin yazmadığını söylemiş ve bu sözünü yemin ederek
desteklemiştir. Bu aşamadan sora iddiaların üzerinde odaklaştığı Mervan’ın
sorguya çekilmesi gerekirdi. Belkide böylece işin aslı ortaya çıkar ve fitne
ortadan kalkabilirdi. Ancak şurasını da belirtmek gerekir ki, sorgu ve muhakeme
hükümetin yapacağı bir iştir. Bu esnada hükümet ise böyle bir konumda değildi! . Bunun idrakinde olan devlet başkanı Hz.
Osman, Mervan'ı yargısız infazda bulunmaları kesin olan âsilere teslim etmemiştir.
Bazı tarihçilere göre halife, Mervan'ı böylesi bir kalabalığa teslim etmiş
olsaydı zalim olurdu. ,
Yukarıdaki
rivayetlerden de anlaşılacağı üzere ortalık çok karışık, hava ise oldukça
gergindi. Herkes birbirini itham ediyordu . Hz. Osman taraftarları, bu mektubu Hz.
Ali'nin yazdığını iddia ederken, Ali'nin taraftarları da bu mektubu bizzat
Osman'ın yazdığını söylüyorlardı, Bazı tarihçiler söylenenlerin aksine Hz. Ali'nin
böylesi bir fitneye sebep olacak bir mektubu yazmış olmasını mümkün görmem ektedirler.
Buna en büyük delil olarak da Hz. Ali'nin
-rivayetlerde yer alan- bu mektubu ben yazmadım beyanatı ve hemen her fırsatta
fitneyi yatıştırmak için gösterdiği gayreti zikredilmiştir. Hz. Ali, devamlı
olarak böylesi bir mektubu yazmadığını söylüyordu. Bazı araştırmacılar da Hz.
Osman ve Mervan’ın kapanmış bir fitneyi yenilemekte hiç bir faydaları
olmayacağı için bunların da böylesi bir mektup yazmayacaklarını
söylemektedirler. Bunu söyleyen araştırıcılara göre böyle bir mektubu yazmak
suretiyle küllenmiş fitne ateşini yeniden alevlendirmek sadece fitnecilerin
işine yarardı .
Öbür
taraftan bazı araştırıcılar da aşağıdaki izahları getirerek halifenin böyle bir
mektubu asla yazmış olamayacağını dile getirirler. Nitekim İbn’ül Arabi bu
konuda şunları söylemektedir: "Hz. Osman'ı az çok bilen ilim ehli, onun İbn
Ebu Bekr'i veya benzerlerinin öldürülmelerini emretmeyeceğini bilir. Hz. Osman'ın
böyle bir iş yaptığı görülmemiştir. Osman kendisine gelenlere bile böyle bir
emir vermemiştir. Kaldı ki suçluluğu henüz kesinlik kazanmamış olan İbn Ebu
Bekr'in öldürülmesini emreder. Ayrıca daha önce de bahsettiğimiz gibi Hz. Osman,
asilerin ilk defa Medine civarına geldiklerinde İbn Serh'e Mısır'dan ayrılarak
yardıma gelmesini emretmiştir. İbn Serh'in Mısır'dan ayrıldığını bilen halife,
nasıl olur da İbn Serh'e mektup gönderirim, İbn’ül Arabi, yukardaki ifadelerine şu sözleriyle son
vermektedir: Asilerin Hz. Osman'ı katletmek için meşru bir sebep olarak ileri
sürdükleri mektubu, gene kendilerinin yazdığı hakkındaki deliller, diğerlerinin
yazdığına dair ileri sürdükleri delillerden daha güçlüdür..
Şurası
da bilinmelidir ki, sözkonusu mektubu Mervan yazmış olsa idi, kölesine İbn Ebu
Bekir'e görülmemesine dair ikazda bulunurdu. Halbuki mektubu götüren köle adeta
yakalanmak için ve mektubun Muhammed b. Ebu Bekr'in eline geçmesi için gayret
göstermiştir.
Daha
önce de temas edildiği üzere âsîler, Medine'yi terketmişler ancak asilerin
elebaşları olan Hakim b. Cüble ve el-Bşter Medine'den ayrılmayıp fitne ve fesad
için orada kalmışlardı.
Tarihçilerden
bazılarına göre mektup olayını Medine'de fitne için kalan Hakim ve el-Bşter
adlı münafıklar planlamışlardır. Rivayetlere göre mektubu götüren köle
Mısırlıları, ikinci bir haberci de yoldaki İraklıları bu plandan haberdar etmiştir.
Hz. Ali, İraklılara:"Sizin bu mektuptan nasıl haberiniz oldu? " diye
sormuştu. Bunun üzerine onlar:"Ali'ye ihtiyacımız yok” demişlerdi. Bu ise
mektup olayının düzmece olduğunun itirafıdır. Gerçek maksat, Osman'ın hal’idir
Hedefine
ulaşan mektup olayından sonra asiler, muhasarayı daha da şiddetlendirdiler. Onlar,
aradıkları meşruiyet kılıfını bulmuş gibi rahatça hareket ediyorlardı.
Yaklaşık
olarak kırk gün süren savaşın ilk otuz gününde şiddetli bir muhasara olmamıştır.
Hz. Osman otuz gün boyunca mescide çıkıyor, cemaatle namaz kılıyor, sonra
tekrar evine dönüyordu. Bundan sonra ona engel olmaya başladılar. Hatta
rivayetlere göre halifenin evine suyun götürülmesine bile engel olmaya
başladılar!.
Asiler,
hac mevsiminin sona ermesi ve Hz. Osman'ın diğer vilayetlerden istemiş olduğu
yardımın yakında geleceği korkusuyla acele etmeye başladılar .
Muhasaranın
son on günü çok çetin geçmişti. Bu dönem içerisinde Hz. Ali oğlu Hasan'ı, Hz. Zübeyr
oğlu Abdullah'ı, Hz. Talha da oğlu Muhammed'i halifeyi korumakla
görevlendirmişlerdi. Hatta Hz. Hasan bu muhasara esnasında yaralanmıştıl36
Hz.
Osman'ın muhasarası esnasında Mervan’ın çok şiddetli bir şekilde mücadelede
bulunarak?, halifeyi korumaya çalıştığı ve bu esnada da başından yaralandığı
tarihi rivayetler arasında geçmektedir.
H.
35 yılının Zilhicce ayının 18'ine gelindiğinde muhasaranın boyutları engel
tanımaz hale geldi. Hz. Osman'ı koruyan bir avuç gönüllüye karşı sayıları
yüzleri bulun muhasaracılar ve onlara seyirci kalan Medineliler. . .
Kaynaklarda
belirtildiğine göre muhasaracılar, Amr b. Hazm'm evini kullanarak halifenin
yanma ulaşmışlardır. İsyancılardan M uh amme d b. Ebu Bekir, Hz. Osman'ı
öldürmek üzere teşebbüse geçmiş fakat, halifenin nasihat ve ikizları ile mahcup
bir eda ile dışarı çıkmıştır. Muhammed b. Ebu Bekir'in onu öldürmeden çıktığını
gören isyancılardan Kuteyre, Sevdan b. Hımran ve el-Gafiki adındaki üç kişi
halifeye yaklaşmış; el- Gafiki elinde bulunan demirle Hz. Osman'a bir darbe
indirerek onu şehit etmiştir.
İbn
Teymiyye'ye göre müslümanların ileri gelenlerinin çoğu Hz. Osman’ın
öldürülmesine razı olmadıkları gibi bu olaylara müdahalede de bulunmamışlardır. Çünkü,
sahabilerin büyük bir kısmı o esnada Medine'de bulunmuyorlardı. Onlar Mekke,
Şam, Küfe, Basra ve Horasan gibi yerlerde idiler. Ayrıca müslümanlar, işin bu
şekilde neticeleneceğini tahmin etmemişlerdi. Şayet işin bu şekilde
neticeleneceğini bilselerdi elbetteki bu fitneye daha çok engel olmaya
çalışırlardı.
Halifenin
bu şekilde şehit edilmesinin hemen akabinde Medine'de -başta beytü'l-mal olmak
üzere- büyük bir soygun da yapılmıştır. Belki de bu soygunla âsîlerin asıl
maksadının ne olduğu ortaya çıkmış oluyordu.
Hz.
Osman’ın cenazesi üçgün yerde kalmıştı. Daha sonra ise âsîlerden izin alınarak
defnedilin işti. Defin sırasında Mervan’ın da hazır bulunduğunu tarihi
kaynaklarda görüyoruz!.
Gelişmelerden
anlaşıldığı kadarı ile Mervan b. el-Hakem, Hz. Osman’ın muhasarası esnasında
onu yalnız bırakmamıştır.
İKİNCİ BÖLÜM
Hz. OSMAN'IN ŞEHİT EDİLMESİNDEN SONRA MERVAN b. el-HAKEM
Hz.
Osman'ın şehid edilmesiyle birlikte toplumda meydana gelen yeni şekillenme çok
farklı olmuştur. Bu durum maktul halifeye muhalif olan, fakat fiili harekete
girişmeyen bazı kimselerin yeni halifenin yanında yer almasına sebep olurken,
bazılarının da ona cephe almalarına sebep olduğu görülmektedir. Medine'de
yeni halifeye beyat edildiği zaman siyasi rollerinin bittiğinin farkında olan
Ümeyyeoğulları, çareyi Medine'yi terkedip, Mekke ve Şam'a kaçmakda bulmuşlar,
dolayısayla Hz. Ali'ye beyat etmemişlerdir. Bazı
araştırmacıların belirttiğine göre Hz. Osman'ın öldürülmesinden sonra Hz. Ali
adına yapılan beyata katılmak istemeyenler olmuştur. Beyatın alındığı günlerde,
Medene'de bulunan Mervan b. el-Hakem, Said b. el-As ve Velid b. Ukbe gibi
Ümeyyeoğullarının önde gelenleri beyata davet edildiklerinde, yeni halife
tarafından Bedir savaşında bazı yakınlarının öldürülmesi ve Peygamber
tarafından Taife sürgüne gönderilen Mervan'ın babası el-Hakem'in-sürgünden
dönmesinin- tepki ile karşılanması gibi geçmişte kalan bazı hadiselerde, Hz. Osman'a
yardımcı olunmamasını bahane ederek bu beyate katılmamışlardır.
Yeni
halifeye beyat etmeye yanaşmayan Mervan, Hz. Osman'ın kanını talep etmek
isteyen gruba doğru yakınlaşmıştır. Bunun neticesinde de maktul halifenin
katillerini cezalandırmada yetersiz kaldığı izlenimini veren yeni halife Hz. Ali'ye
karşı yürütülen kampanyanın içerisinde bulunmuştur.
A-CEMEL SAVAŞI VE MERVAN b. el-HAKEM
Hz.
Osman'ın vefatından sonra mezkur halifenin kanını talep iddiasıyla toplanan ve
işi yeni halifeye karşı savaşmaya kadar vardıran "Cemel Topluluğunun"
içerisinde gördüğümüz Mervan, Cemel savaşında aktif olarak bulunmuş ve pek çok
yerinden yaralanmıştır.
Hz.
Ali'nin hilafete geçmesinden sonra Ümeyyeoğullarından pek çok kimse gibi Mervan
da merkezin dışından muhalefet yapmayı tercih etmiştir.
Kaynaklarımızda
ayrıntılı bir şekilde anlatılan Cemel savaşı, hicri 36/656m. yılı ortalarında
Basra yakınlarında başlamıştır. Pek çok müslüman kanının akmasına sebep olan bu
savaşın ayrıntılarına girilmeyecektir. Yalnızca bu savaşta Mervan’ın nasıl bir
tutum içerisinde olduğuna değinilecektir.
Büyük
bir zayiatın verildiği bu savaşta Hz. Ali, galip gelen tarafın lideri olmuştur.
Bu savaşta Hz. Ali'nin karşısında yer alan topluluğun içinde bulunan isimlerden
bazıları ise Hz. Aişe, Talha, Zübeyr ve Mervan b. el-Hakem'dir.
Hz.
Osman'ın muhasara edilmesi esnasında olduğu gibi bu savaş esnasında da kıyasıya
mücadele eden Mervan, büyükçe bir yara alıncaya kadar savaşmaya devam etmiştir.
Hz.
Peygamber'in en yakın arkadaşlarından Zübeyr b. el- Avvam ve Talha b. Ubeydullah
bu savaş esnasında hayatlarını kaybetmiştir. Hatta Talha b. Ubeydullah, kendi
grubunun içerisinde yer alan Mervan b. el-Hakem'in attığı bir okla şehid
edilmiştir. Savaşın kendi aleyhlerine döndüğünü gören Mervan b. el-Hakem, Hz. Talha'ya
ok atarak onu yaralamıştır. Hz. Talha'nın "yaptığını gördün mü? Ey
Mervan!" diye sorması üzerine Mervan: "Hata yaptığımı mı
zannediyorsun? Ben asla hata yapmam" diyerek Hz. Talha'yı kasten öldürdüğünü itiraf
etmiştir.
Mervan'ın,
Talha'yı öldürmesinin sebebi, Hz. Osman'ın ölümünden sonra Talha'yı sorumlu
tutmasıydı. Nitekim Talha'yı öldürdükten sonra Hz Osman'ın oğlu Bb'an'a
"Bu günden sonra Osman'ın kanını talep edecek değilim" diyerek Hz. Talha'yı
öldürmesinin altında yatan gerçeği ifade etmiştir.
Yukarıda
da söylendiği gibi Mervan, Cemel savaşında olanca gayreti ile savaşmış ve büyük
yaralar almıştır. Nitekim Mervan'ın Hz. Osman'ın muhasara edildiği zamanda ve
Cemel savaşı esnasında aldığı yaralardan dolayı sıhhati bütün ömrü boyunca
tesir altında kalmıştır.
Cemel
savaaşı esnasında ağır bir şekilde yaralanan Mervan, Anze kabilesinden bir
kadının evine götürülmüştür. O kadın, Mervan'ı tedavi etmiştir. Savaş sonrası
kendi taraflarının mağlup olduğunu öğrenen Mervan, Hz. Ali'den eman alıncaya
kadar o kadının evinden ayrılmamıştır. Hz. Ali'den eman alan Mervan, daha sonra
Medine'ye gitmiştir. Orada da halifeye beyat etmiştir. Muaviye, hilafete
gelinceye kadar da bir daha oradan ayrılmadığı gibi siyasete girmemiştir.
Mağlup
olmanın ezikliğinin yanında yeni halifenin müsamahasının da Mervan'ın böylesi
bir tavır almasında rolü olmalıdır. Gelişmelerden anlaşıldığına göre akrabalık
bağları Mervan'ı Hz. Osman'ın kanını talep etmeye sevketmişir, ancak güç
unsurunu elinde tutamayan Mervan, Bu talebinden vaz geçmek zorunda kalmıştır. Bu
ise Muaviye'ye yaramıştır.
B-MERVAN b. el-HA KEM’İN MUAVI YE DÖNEMİNDE MEDİNE VALİLİĞİ VE AZLEDİLMESİ
Cemel
savaşından sonra siyaset sahnesinde göremediğimiz Mervan'ın idareye karşı
ilgisizliği, rivayetlerden anlaşıldığı kadarı ile Muaviye'nin hilafete
geçmesine kadar devam etmiştir.
Kaynakların
belirttiğine göre hicri* 41/661 m. yılında hilafet makamına geçen Muaviye,
devletin idari kademelerinde, geçmiş dönemdeki halifelerin istihdam ettikleri,
Amr İbnü'l- Âs, Mugîre b. Şube, Abdullah b. Âmir, Mervan b. el-Hakem, Said b. el-As
ve Ziyad b. Ebîhi gibi idarecilerden yararlanmıştır. Bu kimseler
Ümeyyeoğullarına mensup olmalarının ötesinde Hz. Osman döneminde de görev
almışlardı!
Bu
sebeple de idâri tecrübeye sahiplerdi.
Bazı
araştırmacıların ifade ettiğine göre işlerinin hemen hemen tamamını valileri
aracılığı ile yürüten Muaviye, onlara büyük yetkiler veriyordu. Valilerin tayin
ve cihad kararı hariç hiç bir konuda onlara müdahale etmiyordu. Zaman zaman
onları denetliyor, uygun bulduğu işleri onaylıyordu. Seçtiği valilerin yetenek
ve otorite-kuvvet bakımından kendisine benzemesine özen gösteriyordu. Seçmiş
olduğu valilerin kendisinden daha sert veya yumuşak olmalarından da
kaygılanmıyordu 12. Valilik makamına getirdiği kişilere bakıldığı zaman bu,
daha da iyi görülmektedir.
Muaviye
halife olduktan bir yıl sonra (h. 42/662m) Mervan b. el-Hakem'i Medine
valiliğine tayin etmiştir. Hz. Ali döneminde hilafet merkezi Medine’den
Kîıfe'ye, Muaviye döneminde ise Şam'a nakledilmiştir. Şam'da ikamet eden
Muaviye, hilafete geçtikten sonra Medine'ye ilk olarak Mervan b. el-Hakem'i
vali olarak atamıştır.
Mervan'ın
Medine valiliğinden önce "Bahreyn" ve
Taifte de valilk yaptığına dair rivayetler bulunmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki
bu rivayetler, Muaviye'nin aşağıda belirtilen yönetici tayini siyaseti ile de
uyuşmaktadır. Şöyle ki:"Muaviye, Ümeyyeoğullarından bir kimseyi önce
Taife, orada başarılı olursa Taifle birlikte Mekke'ye eğer bu ikisinde de
başarılı olursa taifte valilik acemilik (çıraklık) dönemi, Mekke ile Taif
valiliği kalfalık dönemi, Taif, Mekke ve Medine'de yöneticilik ise, ustalık
dönemi idi . İşte bu siyasi anlayışın bir gereği olarak
Muaviye, Bahreyn ve Taif 'te valilik yapıp başarılı olan Mervan b. el-Hakem'i
medine ve Mekke'nin de yöneticiliğini vererek onun velayet sınırlarını
genişletmiştir1.
Hicri
42/662 m. yılında valilik makamına getirilen Mervan b. el-Hakem'in valiliği
fasılalar ile birlikte 8 yıl iki ay sürmüştür .
Daha
önceki ifade edildiği üzere Muaviye, vali olarak tayin ettiği kişilerin her
bakımdan güçlü ve otoriter olmasına dikkat ediyordu. Pasif ve kabiliyetsiz
olanlara asla rağbet etmiyordu. Gelişmelerden anlaşıldığına göre Muaviye, bu
tür valilerin ileride kendisine karşı bir tehlike unsuru oluşturmaması için de
farklı bir siyaset uyguluyordu. Muaviye, Hicaz valiliğini tek elde tutmuyor,
bir kişinin insiyatifiyle başbaşa bırakmıyordu.
Mesela,
Hicaz yönetimini ilk olarak Mervan'a veren halife, bir müddet sonra Mervan'ı
azledip yerine Said b. el-As'ı getirmiştir. D aha sonrada Said b. el-As'ı
azledip yerine Mervan'ı tayin etmiştir. Bu şekilde münavebeli olarak Hicaz'ın
valiliği,Mervan ile Said b. el-As arasında yer değiştirmiştir!.
Bir
kısım tarihçiler, Muaviye'nin Hicaz valiliğini münavebeli olarak Mervan ve Said
b. el-As arasında sürdürmesindeki maksadının, her ikisini de bir biri aleyhine
çevirip onları halkın nazarında küçük düşürmek olduğunu söylemektedirler .
İkili Oyun
Rivayetlerden
anlaşıldığı kadarıyla Muaviye, yukarda belirtilen siyasetini
gerçekleştirebilmek ve Mervan ile Sait b. el-As arasını bozmak için Sait b. el-As'a
bir mektup yazar. O sırada Sait b. el-As, Medine valisidir. Mektupta
Muaviye, Sait b. el-As'a emir vererek, Mervan'a verilen Fedek arazisinin geri
alınmasını, mal varlığının tasfiye edilerek evinin yıkılmasını ister. Ancak
Sait, Mervan ile akraba oldukları için Muaviye'nin bu emrini yerine getirmez. Bunun
üzerine Saâ, halife tarafından valilikten azledilir. Sait'in yerine Mervan b. el-Hakem
velayet makamına getirilir. Muaviye, bu sefer de Mervan'a bir mektup yazar. Muaviye,
mektupta Mervan'dan Said b. el-As'm evini yıkmasını istemektedir. Mervan ise
Said b. el-As'm evini yıkmak üzere harekete geçer. Evinin Mervan tarafından
yıkılmak üzere olduğunu öğrenen Said b. el-As:"ne yapıyorsun ey
Mervan?" diye sorunca Mervan:"halife senin evini yıkmamı emretti. Sen
benim yerimde olsaydın aynı şeyi yapardın"der. Bunun üzerine
Said:"hayır ben senin yerinde olsam aynı şeyi yapmazdım" deyip daha
önce halife tarafından kendisine gönderilen ve Mervan'ın evinin yıkılmasını
emreden mektubu Mervan'a gösterir. Bundan sonra Mervan, Said'in evini yıkmaktan
vazgeçirdi.
Münavebeli
bir şekilde olsa bile uzun süren valiliği boyunca Mervan'ın hangi tür
icraatlarda bulunduğunun nasıl bir yönetim anlayışı içerisinde hareket
ettiğinin ayrıntılarına henüz rastlanılamamıştır. Bunda Medine'nin o dönemde
siyasi yönden ikinci plana itilmiş olması, bir başka deyişle gözden ırak bir
mekan haline dönüşmüş olmasının rolü olmalıdır.
Bize
kadar gelen haberlerde Mervan'ın, valiliği esnasında sahabileri istişare için
topladığı ve onların tavsiyeleri doğrultusunda hareket ettiği zikredilmektedir .
Uzun
süren valiliği esnasında Hicaz'da idareye karşı her hangi olumsuz tavır
alınmaması Mervan'ın valiliği müddetince eşine az rastlanan bir ehliyet
gösterdiğinin en büyük delili olarak gösterilmiştir .
C-MUA VİYE SONRASI HALİFELER VE MERVAN’IN KONUMU
I-Yezid b. Muaviye Döneminde Mervan b. el-Hakem
Bilindiği
gibi Muaviye,oğlu Yezid'e kendi sağlığında beyat almak suretiyle halifelik
yolunu açmıştır. Yezid, babasının vefat ettiği sırada Medine'de yoktu. Bu
sebeple de babasının ölümünden üç gün sonra umumi beyat alabilmiştir.
İlk
dönem İslâm tarihi kaynaklarında zikredildiği üzere Muaviye, oğlu Yezid'e beyat
alabilmek için tam yedi sene çalışmış bu hususta ancak Hicrî 55 veya
56(675-676) yıllarında belirli bir noktaya gelebilmiştir. Hicaz'da Yezid'e
beyat etmeyen ve açıktan böylesi bir beyata karşı çıkan -beş kişi dışında
-kimse kalmamıştır. Beyat etmeyen bu kişiler: Hüseyin b. Ali, Abdullah b. Abbas,
Abdullah b. Zübeyr, Abdullah b. Ömer ve
Abdurrahman b. Ebu Bekir gibi Hicazlılarm üzerinde büyük nüfuza sahip olan
insanlardı. .
Muaviye,
hayatının sonuna kadar, gerek bizzat, gerekse valileri vasıtası ile söz konusu
beş kişinin-Yezid'in veliahtlığı hususundaki-tasviplerini alma yolunda yaptığı
girişimlerden bir sonuca ulaşamamıştık. Bu sebeple de Muaviye, ölmeden önce
oğlu Yezid'e, muhaliflerine karşı alması gereken tedbirleri vasiyet etmiştir26
Bu sırada Mervan’ın, Medine valiliğinden azledilmiş olmasına rağmen Medine'de
ikamet ettiği görülmektedir.
Babasının
ölümünden sonra Umumî beyat alan Yezid, kendisine beyat etmeyen beş kişiden en
çetini olarak gördüğü üç kişinin beyatlerini almak için Medine valisi Velid b. Utbe'ye
bir mektup yazar. Bu üç kişi, Hüseyin b. Ali, Abdullah b. Zübeyr ve Abdullah b.
Ömer'dir. Mektubu alan Velid, o esnada Medine'de bulunan Mervan'ı yanma çağırıp
fikrini sorar. Bunun üzerine Mervan ona: "Onlar Muaviye'nin öldüğünü duymadan
yanma çağır, beyat ederlerse, beyatlarmı al, aksi halde hemen boyunlarını vur. "
diyerek Velid'e yol göstermiştir.
Bu
olaydan da görüldüğü gibi Mervan artık Muaviye'nin ölümü ile kendisine akıl
danışılan bir kişi konumuna yükselmiş oluyordu.
Medine
valisi Velid, Mervan’ın bu teklifine rağmen yeni halifeye beyat etmeyen bu üç
şahsı öldürmeyip salı vermiştir. Daha sonra ise bu hareketinden dolayı
azlediliniştir28
Yezid'e
beyat etmeyen Hz. Hüseyin, Küfelilerin sözlerine ve hilafet hususundaki tekliflerine
güvenerek Kufe'ye gitmek üzere yola çıkar. İşte bu yolculuk esnasında bilinen
uğursuz olay (Kerbela faciası) gerçekleşir. Bu olayın sonunda Hz. Hüseyin ve
beraberindeki 70 kişi şehid edilmiştir.
Medineliler,
kendilerini derinden etkileyen bu facianın üzerine Emevî hakimiyetine karşı
başkaldırırlar. Bu başkaldırı Medinelilerin, Abdullah b. Hanzala 'ya beyat
etmeleri ile başlar29. Bu başlangıcı Medine'de ikamet eden yaklaşık 1000
kişiden oluşan Ümeyyeoğullarma saldırmak takip eder30. Bu topluluk o sırada
Emevilerin en yaşlısı olan Mervan’ın malikhanesine sığınmak zorunda kaimıştırl .
Abdullah
b. Hanzala, İbn Zübeyr'e bağlılığı ile biliniyordu. İbn Zübeyr, ona bir mektup
yazarak Ümeyyeoğullannın Medine'den çıkarılmasını emretmiştir. Bu emir üzerine
harekete geçen Medineliler, Ümeyy çoğullarını Mervan’ın evinde muhasara altına
almışlardır .
Mervan,bir
mektup yazarak içinde bulundukları kötü durumdan halifeyi haberdar eder. Mervan:
"üzerimize çürük meyve atıyorlar, içecek suyumuz bile yok. İmdat!"
diyerek sıkıntıların boyutlarını ifade ediyordu. Başlangıçta kendilerini
savunmaktan aciz bir topluluğun yardımına gidilmemesi gerektiğini düşünen
Yezid, daha sonra ise yardım göndermeye karar vermiştir. Belki de Yezid'in
aklına Hz. Osman’ın muhasarası esnasında olup bitenler gelmiş olmalı ki Mervan’ın
yardım mesajını alan Yezid, bir müddet sonra "onların ölmesi halinde
yaşamanın bir anlamı yoktur. "diyerek hemen yardım hazırlıklarını
başlatmıştır.
Medine'deki
Ümeyyeoğullarına yardım etmeye karar veren Yezid, 1200 kişilik bir ordu
hazırlatır . Bu ordunun başına Amr b. Said'in geçmesini düşünen Yezid, daha
sonra Amr'ın, Kureyş'in kanını dökmek istememesi üzerine bu ordunun başına
Kureyş'ten olmayan birisinin geçirilmesine dair tavsiyesine uyarak Müslim b. Ukbe'yi
komutan olarak tayin eder. 1200 kişiden oluşan ordunun Suriyeli olması daha da
önemlisi "Kelb" kabilesinden olması dikkatimizi çekmektedir. Kaysiler
ise bu savaşta hilafet ordusunu yalnız bırakmışlardır.
Yezid’in, Müslim b. Ukbe'yi yardıma gönderdiğinin Medine'de
duyulması üzerine muhasara daha da şiddetlenir.
Medineliler,
Ûmeyyeoğulllarına: "Andolsun sizleri ya oradan çıkarıp boyunlarınızı
vurunuz, veyahutta bize karşı azgınlık etmeyeceğinize, her hangi bir açığımızı
haber vermeyeceğinize, bize karşı düşmana yardın etmeyeceğinize dair yemin
etmelisiniz. Bu teminatı vermezseniz buradan çıkamazsınız. "dediler. Bunun
üzerine Onlar, bu ahdi vererek Medine'den çıktılar .
Tarihi
kaynaklarda bundan sonraki gelişmelerin şu şekilde gerçekleştiği
belirtilmektedir. Medine'den sürülen topluluğun başında Mervan b. el-Hak em
vardı. Medine'den çıkartılan Ümeyyeoğulları ile Müslim b. Ukbe, Şam
yakınlarındaki "Vadi'l Kur'a "da karşılaşırlar. Müslim onlara selam
verdikten sonra Medine'de olup bitenleri sorar. Onlarsa, bu konuda daha önce
kimseye birşey söylemeyeceklerine dair yapmış oldukları yemini mazeret olarak
ileri sürerek her hangi bir şey söylemeye yanaşmazlar. Buna Müslim'in çok
kızdığını gören Mervan, oğluna "O bana sormadan sen git . Olanı biteni ve
yapması gerekenleri ona (Müslim b. Ukbe'ye)söyle " diyerek oğlu
Abdulmelik'i Müslim'in yanına gönderdi. Abdulmelik, babasının kendisine
söylemiş olduğu ve Müslim'in hangi metodu izlemesi gerektiğine dair bilgileri
Müslim'e söyledi. Müslim, bu tavsiyeleri kendisine duyuran Abdulmelik ve
tavsiyelerin asıl sahibi olan Mervan'a çok teşekkür edip Medine'yi muhasara
etti37.
Medine'ye
gelen halifenin kuvvetleri Medine'de isyana katılanların hepsini öldürdüler. Medine
üç gün muhasara altında kaldı. Peygambere kucak açıp davasında kendisine
canla-başla yardımcı olan ashabın, ensarın yurdu bu üç gün içerisinde çok kötü
muamelelere maruz kaldı. Kaynakların pek çoğunda yer alan bu hadise esnasında
yapılmadık şenaat ve icra edilmedik kötülük bırakmayan halifeye bağlı
birlikler, şehri yağmalamaktan da geri durmadılar. Bir çok sahabi hakaret ve
tehdide uğramış, şehir harabe haline getirilmiştir .
Müslim
b. Ukbe, Medine'de olup-bitenleri ve Mervan'ın kendilerine yapmış olduğu
yardımları Yezid'e yazar. Bunun üzerine Yezid, Mervan'a bir mektup yazar ve
yaptıklarından dolayı kendisine teşekkür eder. Yezid, ayrıca Mervan'ı Şam'a
davet eder. Halifeden teklif alan Mervan, Şam'a halifenin yanma gelir. II. Muaviye'nin
ölümünden sonra halife oluncaya kadar bir daha da Şam'dan aynimaz ,
Yezid,
yanında kaldığı süre zarfında Mervan'ı yakınları arasına almış ve ihsanda
bulunmuştur! .
Bazı
araştırmacılara göre Abdullah İbn Zübeyr tarafından tuzuga düşürülerek bütün
çocukları ve akrabalarıile birlikte Medine'nin dışına sürülen Mervan bu
sürgünün acısını "Harre olayının" planını belirleyip Müslim'i
Medine'ye saldırması hususunda teşvik ederek çok fazlasıyla çıkarmıştır .
2-II. Muaviye Döneminde Mervan b. el-Hakem
Yezid
b. Muaviye'nin ölümü ile boşalan hilafet makamına Yezid'in oğlu, Muaviye b. Yezid
(II. Muaviye), beyat almak suretiyle geçmiştir.
Ümeyyeoğulları,
20 yaşlarında bir genç olan II. Muaviye'ye beyat ettiler. II. Muaviye,
babasından bolca ihtilaf devralmıştı. Oysa II. Muaviye, çekişmeleri sevmeyen ve
siyasetten hoşlanmayan bir kişiliğe sahipti. Rivayetlerden anlaşıldığı kadarı
ile hilafetin, Ümeyyeoğullarının hakkı olmadığını düşünüyordu. Bu düşüncelerle
hilafete geçişinden kırk gün sonra 44 halka bir konuşma yaparak hilafetten
çekildiğini bildirdi. Halka "Sizler idarecilerinizi seçmeye daha
layıksınız, dilediğinizi halife seçin" diyerek kendisini hilafet
makamından azletti .
II.
Muaviye sözü edilen konuşmasını yaptıktan sonra evine çekildi. Kısa bir müddet
içerisinde de öldü. II. Muaviye'nin Taundan öldüğünü söyleyenlerin yanında onun
zehirlenerek öldürüldüğüne dair rivayetler de bulunmaktadır. Kendisine,
"yerine birisini hilafete aday olarak bıraksan "denildiğinde şu
cevabı vermiştir: "Ben, bu işin acısını üzerime almak, tatlısını da
Ümeyyeoğularına bırakmak istemiyorum ".
Bir
kısım araştırmacılara göre hilafet, II. Muaviye'nin ölümünden sonra bir problem
haline gelmiştir. Çünkü hilafet saltanata dönüşmüştü. Oysa şimdi halef
belirlenmemişti. Bu sebeple de hilafet makamı boşalmıştı .
Gelişmelerden
ortaya çıkan sonuca göre II. Muaviye, ümmet için büyük bir fırsat bırakarak
hilafetten ayrılmıştı. Bu, saltanata dönüşen idari yapının yeniden hilafete
dönüşmesine vesile olabilecek kadar önemli idi. Zira o, hilafetten çekilirken
"sizler idarecilerinizi seçmeye daha layıksınız, dilediğinizi seçin"
diyerek idarecilerin halk tarafından seçilmesi geriktiğini vurgulamıştır. Yusuf
Işş'm da tesbit ettiği gibi Beni Ümeyyenin de hilafet hususunda o an için
herhangi bir ihtiraslarının olmaması, bu fırsatın değerlendirilmesini
kolaylaştırıyordu .
Fakat
daha sonraki gelişmelerden de anlaşıldığı kadarı ile bu fırsat
değerlendirilememiş, onun ölümünden sonra saltanata dönüşen devlet başkanlığı
aynı şekliyle devam etmiştir. Hatta Mervan’ın ortaya koyduğu "Çifte
velayet" sistemiyle yeni bir boyut kazanarak saltanat sistemi varlığını
korumuştur.
II.
Muaviye'nin ölümünden sonra hilafet makamına gelinceye kadar Şam'da kalan Mervan’ın
yıldızı parlamıştı . Zira o, artık velayetsiz kalan Emevi iktidarının en yaşlı
ve en tecrübeli şahsiyetiydi. Onun bu iki özelliği, kendisini hilafete adım
adım götürecekti.
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
MERVAN'IN HALİFELİĞİNİ HAZIRLA YAN GELİŞMELER
A. İI. MUAVİYE SONRASI SİYASİ DURUM
İslam
devleti, II. Muaviye'nin ölümünden sonra siyasi yönden büyük bir belirsizlikle
karşı karşıya kaldı. II. Muaviye, kendisine teklif edilmesine rağmen yerine
halef bırakmamıştı. Ölmeden önce Şam valisi Dahhak b. Kays'ı Şam'da namazları
kıldırması için nasbetmişti. 1 Ancak, Şamlılar, Dahhak b. Kays* a yalnızca
namaz hususunda uymakla kalmayıp aynı zamanda ona geçici olarak -halife
seçilinceye kadar da- beyat etmişlerdi
.
Şam,
halkı Dahhak b. Kays'a işlerini yürütmesi hususunda beyat etmelerine rağmen
çeşitli olaylarla çalkalanıyordu. Taberi'nin ifadesine göre Şam halkı, iki
gruba ayrılmıştı. Dahhak b. Kays'm başını çektiği grup İbn Zübeyr'e
meylediliyordu. Hassan b. Mâlik'in başını çektiği grup ise Beni Ümeyyeye
meylediliyor ve hilafetin Emevilerde kalmasını istiyorlardı . Zaten II, Muaviye
döneminde bile Şam ve Mısır hariç her yerde İbn Zübeyr'e beyat edilmişti. Bu
durumdan ortaya çıkan sonuca göre Hilafet hususunda en güçlü aday İbn Zübeyr
idi. O esnada Emevilerin aday göstermedeki kararsızlıkları da İbn Zübeyr'in
işini kolaylaştırıyordu. Artık, İbn Zübeyr lehine bir hava oluşmaya başlamıştı.
Bu havanın tesiri ile gün geçtikçe İbn Zübeyr'e beyat edenler artıyordu.
İbn
Zübeyr'e beyat edenler arasına Emevilerin Şam valisi Dahhak b. Kays da
katılmıştı. Dahhak b. Kays, II. Muaviye'nin ölümünden sonra İbn Zübeyr'e beyat
etmiştir . Dahhak, Emevilerin Şam valisi olmasına ve geçici olarak kenesine
beyat edilmesine rağmen İbn Zübeyr'e gizilce beyat alıyordu . İbn Zübeyr,
Dahhak'ın kendisine beyat ettiğini gizlemesine ve gizlice halktan beyat
almasını emretmişti. Şamlıların tamamı İbn Zübeyr'e beyat etmek üzereydi. Yalnızca
Ürdünlüler ve Şamdaki Emeviler, İbn Zübeyr'e beyat hususunda kararsız
kalmışlardı7. Hatta Emevilerden de İbn Zübeyr'e boyat etmek isteyen büyük bir
grubun varlığına da rivayetlerde rastlanmaktadır. Bu sırada Mervan b. el-Hakem'in
dahi İbn Zübeyr'in yanma gidip beyat etmeyi düşünmesi bunun en açık delilidir®.
Şam'da İbn Zübeyr'e beyat edenlerin Kaysliler, bu beyata karşı çıkanların ise
Kelbiler olduğunu da burada belirtmek uygun olacaktır. Kays ve Kelb
kabilelerinin bu dönemde ortaya koymuş oldukları tavırlarını, tercihlerini ve
bütün bunların sebeplerine daha ileride temas edilecektir.
Şam
dışındaki bölgelerde siyasi durum biraz daha net görünüyordu. Zira Şam'da çok
seslilik hakimdi. Şamlıların bir kısmı İbn Zübeyr'e beyat etmiş diğer bir kısmı
ise bu beyata karşı çıkmış fakat alternatif sunamamişti.
İlk
dönem kaynaklarımızda anlatıldığına göre Zûfer b. el- Haris el-Kilabi,
Kinnesrin'de vali idi. II. Muaviye'nin ölümünden sonra İbn Zübeyr'e beyat
etmişti.
Nu'man
b. Beşir el-Ensari, Hıms valisi idi. O da İbn Zübeyr'e beyat etmişti .
Hassan
b. Malik b. Bahdal el-Kelbî, Muaviye ve Yezid döneminde de valilik yapmıştı. Yezid
döneminde Filistin ve Ürdün valisi idi. İbn Bahdal, Filistinliler ve
Ürdünlülerin efendisi konumunda idi. Onların arasında büyük bir itibarı vardı. Hassan
b. Malik, Ravh b. Zinba el-Cüzzami'yi yerine bırakıp Filistini terketti. Filistinliler'in
aksine Ravh b. Zinba, İbn Zübeyr'e meyletmiyordu. Bu sebeplede Filistinden
ayrılmak zorunda kalmış olmalıdırH . Ayrıca Ravh b. Zinba el- Cüzzâmi'nin Nâlil
b. Kays tarafından Filstin'den çıkartıldığı, Natil b. Kays el-Cüzzâmi'nin
Filistin valisi olduğu ve İbn Zübeyr'e beyat ettiğine dair bilgilere de
rastlanılmaktadır .
II.
Muaviye döneminde Beni Ümeyye iktidarını benimseyen Mısırlılar ise II. Muaviye'nin
ölümünden sonra İbn Zübeyr'e beyat etmişlerdir .
Yukarıda
da görüldüğü gibi Şam da bulunan bir avuç Kelbî ve Beni Ümeyye dışında-îslâm
devletinin tamamı İbn Zübeyr'e beyat etmiştir. Fakat bu siyasi manzara daha
sonra umulmadık bir şekilde değişecektir. Bu değişimden karlı çıkan ise İbn
Zübeyr değil Beni Ümeyye, Kelbîler ve özellikle de Mervan b. el-Hakem olacaktır.
1- Mervan'ın Halife
Seçilmesinde Uubeydullah b. Ziyad’ın Rolü
Mervan
b. el-Hakem'in halife seçilmesi ile ilgili olayları ve rivayetleri tarihi
seyirleri içerisinde vermeye geçmeden önce onun halife olmasında aktif olarak
rol alan şahsiyetleri ve bu olayda üstlenmiş oldukları rolleri de kısaca
belirtmek zorundayız. Bu şahsiyetlerden belki de Mervan’ın halife seçilmesinde
en aktif rol oynayanı Ubeydullah b. Ziyad'dır.
Daha
önceki bölümde de ifade edildiği gibi II. Muaviye sonrasında îslam devletinin
idari yönden içerisine düştüğü bunalım ve belirsizlikler sonucu pek çok kimse
gibi Mervan b. el-Hakem'i de İbn Zübeyr'in hilafet çatısı altında toplanmaya
sevkedecektir.
İnsanların
içine düştükleri ihtilaf ve ayrılıkları yakinen gören Mervan, İbn Zübeyr'e
gidip Mekkede beyat etmeyi ve Beni Ümeyye için ondan eman almayı düşünmüştür .
İbn
Zübeyr, artık her yerde hakim güç haline gelmişti. Emevilerin kalesi
konumundaki Şam'da bile halkın büyük çoğunluğu İbn Zübeyr'i destekliyordu. İbn
Zübeyr'e beyat etmeyenler arasında ise henüz bir birlik yoktu. Bu durumu gören
Mervan, İbn Zübeyr'e beyat etmek üzere yola çıkar. Mervan’ın böylesi bir
niyetle yola çıktığını duyan Ubeydullah b. Ziyad, harekete geçer ve onu bu
kararından vazgeçmesi hususunda ikna eder .
Yezid
b. Muaviye'nin Basra valisi olan Ubeydullah b. Ziyad, Yezid'in ölümü üzerine
daha önce Hz. Hüseyin ve arkadaşlarına yapmış olduğu muamelelerden dolayı
İraklıların kendisini öldürebileceğinden korkmuş ve Basra'dan kaçıp Şam'a
yerleşmiştir .
Kerbela
faciasının baş müsebbiblerinden Ubeydullah b. Ziyad, en büyük dayanağı olan
Beni Ümeyye yönetiminden mahrum kalmak istemiyordu. Çünkü Kerbela'da işlemiş
olduğu cürümlerin hesabı sorulabilirdi. işte böylesi bir hesabı verememenin
akibetini yaşamak istemeyen Ubeydullah, Şam'a gelmesinden hemen sonra harekete
geçerek İbn Zübeyr'e beyat etmek isteyen Mervan'ı bu niyetinden vazgeçirmiştir.
Mervan’ın
yanma gelen Ubeydullah "sen kavminin efendisisin, nasıl olurda gidip İbn
Zübeyr'e beyat etmeyi düşünürsün? Ben bunu sana yakıştıramadım, uzat elini de
sana beyat edeyim" diyerek Mervan'ı halife olması için ikna etmiştir . Mervan’ın"
yalnızca senin beyatinden ne çıkar ki" şeklindeki tereddüdüne karşılık İbn
Ziyad "sen bu işi bana bırak" diyerek Mervan'ı halife seçilmesi
esnasında destekleyeceğini belirtmiştir.
Ubeydullah
b. Ziyad'ın fikrini ve teklifini benimseyen Mervan, İbn Zübeyr'e beyat etmekten
vazgeçip Şam yakınlarındaki Tedmür'de bulunan Beni Ümeyye'nin yanına gidip
onları toplamış ve beyatlarmı almıştır . Böylece de hilafete giden yolda ilk
merhale katledilmiştir.
2- Mervan'ın Halife
Seçilmesinde Hassan b. Malik b. Bahdal- Kelbi’nin Rolü
II
Muaviye sonrası yaşanan belirsizlik ortamında Ürdün ve Filistin valiliğini
yürüten Hassan b. Malik, daha önce de Muaviye ve Yezid döneminde de valilik
yapmıştır .
Filistinliler,
İbn Zübeyr'e beyat etmek istiyorlardı, İbn Bahdal ise-daha önce temas edildiği
gibi onların aksine hilafetin Beni Ümeyye'de kalmasını istiyordu. Bu sebeple İbn
Bahdal, Filistin'de yerine Ravh b. Zinba el-Cüzzami'yi bırakarak Ürdün'e
geçmiştir . İbn Bahdal,Yezid b. Muaviye'nin küçük oğlu Halil b. Yezid'in dayısı
idi. Aynı zamanda da Yezid'in henüz reşit olmamış çocuklarının hamisi
durumundaydı. Bu sıfatı ona büyük bir nüfuz kazandırıyordu. özellikle de İbn
Zübeyr'e beyat etmeyen tek vilayet olan Ürdün'ün valisi olması onun konumunun
önemini biraz daha artırıyordu .
Bazı
araştırmacılara göre Beni Ümeyyenin yardımına güvenerek halife olmak isteyenin
yolu mutlaka İbn Bahdal'a uğramak zorunda idi. Zira İbn Bahdal'ın onayını
almadan hiç bir işi başarmak mümkün olamazdı . İleride Hassan b. Malik İbn
Bahdal el-Kelbî'nin, hangi yöntemlerle Mervan'ın halife seçilmesine yardımcı
olduğuna işaret edilecektir.
Gelişmelerden
anlaşılabildiği kadarı ile İbn Bahdal'ın asıl hedefi yeğeninin halife
seçilmesidir. Fakat bu isteğinin halk arasında kabul görmemesi üzerine hedef değiştirerek
Mervan'ın tarafını tutmuştur. Böylece de en azından yeğeninin Mervan'dan sonra
hilafet listesinde yer almasını garantilemek istemiştir.
3- Dahhak b. Kays el-Fihri ve
Mervan'ın Halife Seçilmesi
II.
Muaviye, öleceği sırada yerine bir halef tayin etmek istemediğini, bu işi halka
bıraktığını ifade etmişti. Ancak , ölmeden önce Dahhak b. Kays'ı Şam'da
namazları kıldırması için naspetmiştir .
Bazı
araştırmacıların iddia ettiğine göre Dahhak, Kureyşlilerin tazyiki ile İbn
Zübeyr'e boyat etmek zorunda kalmış, kendi hakimiyetini tesis edememişti . İki sandalye ile boşluğa durmanın tehlike
olacağını hesaplayan Dahhak, İbn Zübeyr'e yapmış olduğu beyatını Bmevilerden
gizlemişti. 26 Beni Ümeyye onun avucunun içindeydi. O da İbn Zübeyr'in emri ile
bundan faydalanarak gizilice halkı beyata çağırıyordu. Tarafsız davranıyormuş görüntüsünü ise devam
ettirmekten geri durmuyordu.
Hitti'nin ifade ettiğine göre Dahhak'ın
kendisine beyat ettiğini öğrenen İbn Zübeyr, Dahhak'ı övmüş ve gizlice halkı
beyata çağırmasını emretmiştir. Ayrıca İbn Zübeyr, Dahhak b. Kays'ı Medine
valiliğine atadığını söylemişti. İbn Zübeyr, böylece Dahhak* ı kendisine
bağlamayı planlıyordu. Hatta İbn Zübeyr, Dahhak'ı muvakkaten naib olarak tayin
bile etmişti .
Dahhak,
İbn Zübeyr'e beyat edişini ve İbn Zübeyr lehine gizlice beyat alışını- Hassan b.
Mâlik İbn Bahdal el-Kelbî tarafından bir mektup oyunu ile gerçek niyeti ortaya
çıkarılıncaya kadar- sürdürmüştür.
Yukarıda
bahsedilen mektup olayından sonra İbn Zübeyr'i desteklediği ortaya çıkan Dahhak
b. Kays, Kelb kabilesinin çoğunlukta olduğu Şam'ı terkederek Merci Rahıt'a
yönelmişi ve Mervan'ın hilafeti önünde en büyük tehlike haline gelmiştir.
Gelişmelerden
anlaşıldığı kadarı ile tam anlamı ile Dahhak engelini ortadan kaldırmadan iktidarı
ele geçirmenin mümkün olmadığını gören Mervan, C âb iye de halife seçilmesinin
hemen akabinde Merc'i Rahıt mevkiinde karargahı kuran Dahhak b. Kays'a yönelmiş
ve onu yenerek hilafetini pekiştirmiştir.
4- Kays-Kelb Mücadelesi ve
Mervan'ın Halife Seçilmesine Etkisi
Daha
önce de temas edildiği üzere İbn Zübeyr'e beyat etmek üzere yola çıkan Mervan,
Ubeydullah b. Ziyad'm telkinleri sonucu bu fikrinden caymış, İbn Ziyad'm
uyarıları sonucu kendisini hilafete aday göstermeye başlamıştır. Bu safhada
Mervan'ın karşısında,İbn Zübeyr'in yanında büyük kitlelerin mevcudiyetini
görüyoruz. Mervan'ın yanında yer alanlar
ise Ürdünlüler, Yemenli Kelbîler ve bir avuç Beni Ümeyye'dir. Gelişmelerden
anlaşılabildiği kadarı ile bunlar henüz bir birliğe ulaşmış değillerdi. Şam
nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan Kelb ve Kays kabileleri arasında tam bir
ayrılık söz konusu idi.
Her
ikisi de Yemenli olan bu kabilenin aralarındaki ayrılık yeni miydi? Mervan’ın
halife seçilmesi esnasında mı ortaya çıkmıştı? Yoksa temelleri daha önceki
olaylarda atılmıştı da şimdi mi su yüzüne çıkıyordu?
Yukarıdaki
sorulara araştırmalar ışığında cevap bulunmaya çalışıldığında aşağıdaki
iddialarla karşılaşılmaktadır.
1- Kaysîlerle Kelbîler arasındaki düşmallığm
sebebi cahiliyye döneminden beri var olan düşmanlıktır. II. Muaviye'nin
ölümünden sonra ortaya çıkan belirsizlik bu düşmanlığı su yüzüne çıkarmıştır.
Welhausen'in
yukarıdaki tesbitlerine katılmayan yusuf Işş, şunları söylemektedir: "Biz
cahiliyye dönemine göz attığımızda bu türden bir husumetin iddia edildiği gibi
Adnaniler (Kaysîler) ile Yemenliler(kelbıler) arasında gerçekleşmediğini
görmekteyiz. Her ik ikabile de cahiliyye döneminde birlik ve beraberliğini
muhafaza etmiştir.
2- Kaysiler ile Kelbiler arasındaki çekişme
Muaviye döneminden beri vardır, diyenlere göre ise Muaviye, Kelbîleri kendisine
yakın bulmuştu. Hatta evlenirken onlardan bir eş seçmişti ki, o da Yezid'in
annesi olmuştur. Kelbiler'e tanınan bu üstünlük Yezid döneminde de devam
etmiştir. Yezid, Kelbilerden olan dayılarını kendilerine yakınlaştırmış ve
babası gibi Kelbilerden bir kadınla evlenmişti. Oğlu H. Muaviye'de aynı şekilde
hareket etmişti. Bunun neticesinde de Kaysiler, haklarının Emevîler tarafından
çiğnendiği kanaatine vardılar. Bu sebeple de II. Muaviye'nin ölümünden sonra
Kelbilere muhalif olmayı gaye edinmişler, İbn Zübeyr’e meyletmişlerdir.
Yusuf
Işş, kaynağını belirtmediği yukarıdaki iddiayı da diğeri gibi kabul edilmez
olarak görmektedir. Işş'a göre, "Muaviye, Kelbilere verdiği değeri
Kaysllere de veriyordu. Bunun en büyük delili, II. Muaviye'nin hilafetten
çekilmesi esnasında bile devletin baş kentinin valilik makamında Dahhak b. Kays
adında Kaysîlerden birisinin bulunmasıdır. Ayrıca Züfer b. Haris ve Nail b. Kays'da
vali idiler. Her ikisi de Kaysî idiler. Öyle ise bu görüşte tutursız olmalıdır.
”
O
halde bu iki kabile arasındaki ihtilafın asıl sebebi ne olabilirdi?
Araştırmacılara göre iki kabile arasındaki ayrılığın kaynağı "asıl
vatanlarıydı. " Kelbiler, Yemen’den Şam'a îslamdan önce gelmişler ve orada
yerleşmişlerdi. Bu sebeple de kendilerini Şam'ın yerli halkı olarak
görüyorlardı. Kaysiler ise Şam'a İslam fütühatı ile girmişlerdi ve Irak'm Hicaz
tarafına yerleşmişlerdi. Kelbilere göre onlar aslında Şamlı değillerdi. 36
Kaysiler, Muaviye ile birlikte İraklılara karşı savaşmışlardı. Ama Medinelilere
karşı savaşmaya razı olmamışlardı. Muaviye'nin güçlü idareciliği karşısında
sessiz kalmışlardı. Harre gününde mancınık kurup aktif olarak Mekke'ye karşı
savaşanlar özellikle Kelbilerden oluşuyordu. Peki Kaysiler niçin bu savaşta
Kelbilerin yanında yer almamışlardı? Anlaşılabildiği kadarı ile Kaysiler,
kendilerini daha çok Hicazlılara yakın hissediyorlardı,ancak orayı asıl
vatanları olarak kabullenen?iyorlardı. Bu sebeple de hilafetin, Irak'tan
Hicaz'a kaymasını istiyorlardı. Kelbiler ise hilafetin Şam'dan Hicaz'a
kaymasına razı olamazlardı. Onlar için halifenin şahsı önemli değildi. Önemli
olan hilafet merkezinin "Şam" olmasıydı. Şayet İbn Zübeyr, Şam'da
olsaydı kesinlikle ona beyat ederlerdi. Zira onlar için halife Em evi olmuş
veya Haşimilerden olmuş önemli değildi.
Levi
Della'ya göre Muaviye, Kelbiler ve Kaysiler arasında yukarıda bahsedilen
sebepten doğan husumeti, önce Kelbîleri sonra da Kaysileri kendine
yaklaştırarak etkisiz hale getirmişti .
Bu noktada Kaysilerin, II. Muaviye'ye beyat etmeyen tek Suriye'li grup olduğu
da hatırlanmalıdır . II. Muaviye'nin
ölümünden sonra ise bu iki kabilenin ilişkileri iyice bozulmuştu. Bu sebeple de
ayrı ayrı konumlarda yer alma uğraşısı içerisine girmişlerdi. Birisi İbn
Zübeyr’e meylederken diğeri ona nisbeten Şam kaynaklı çözümlere meyledecektir
B-CABİYE TOPLANTISI VE MERVANIN HALİFE SEÇİLMESİ
Daha
önce de temas edildiği gibi II. Muaviye’nin bizzat kandisini hilafetten
azletmesi ve hemen akabinde ölmesinden sonra İslam devleti idari yönden büyük
bir belirsizliğe bürünmüştür.
Ümeyyeoğullarının
iktidarının sonu gelmiş gibiydi. Şam ve Ürdün hariç hemen her yerde İbn
Zübeyr’e beyat ediliyordu. Şam'da bile bir birlik yoktu. Bir tarafta İbn
Zübeyr’e beyat eden Kaysiler, diğer tarafta bu bey ata karşı çıkan Kaysiler ve
bu ikisi arasında ne yapacağına henüz karar veremeyen Ümeyyeoğulları vardı.
Emevi
iktidarının başkenti Şam'da vali sıfatı ile idareye hakim olan Kays
kabilesinden Dahhak b. Kays'm davranışları ise bu belirsizliği iyice
artırıyordu.
Tarihi
gelişmelerden anlaşılabildigi kadarı ile Dahhak da diğer Kaysiler gibi İbn
Zübeyr'e meylediyordu, ancak olayların takip edeceği seyri beklediği için bunu
açıkça belli etmiyor ve tarafsız davrandığı görüntüsünü vermeye çalışıyordu.
Belâzurî'nin
belirttiğine göre tarafsızlık görüntüsünü bozmadan gizlice İbn Zübeyr'e beyat
eden ve insanları gizilce beyata çağıran Dahhak b. Kays, daha sonra bu
hareketinden dolayı ödüllendirilmiştir. 42 ibn Zübeyr, bir mektup yazarak
Dahhak'ı hareketlerinden dolayı övmüş ve kendisini Medine valiliğine atadığını
ifade etmiştir. Ayrıca Dahhak'a Şamlıları gizlice beyata davet etmesi hususunda
emirler vermiştir43 .
İbn
Zübeyr'in emirleri doğrultusunda hareket eden Dahhak, gizilce beyat alışını
sürdürmeye devam etemk istemişse de buna muvaffak olamamıştır. Zira Ubeydullah
b. Ziyad ve Hassan b. Malik b. Bahdal el-Kelbî, kurdukları tuzaklar sonucu onun
gerçek niyeti açığa çıkartılmıştır. Şöyleki:
Yezid
b. Muaviye'nin ölümünden sonra Basra'dan kovulan Ubeydullah b. Ziyad, Şam'a
gelmişti. İbn Ziyad, o sıradaki siyasî durumu görmüş ve İbn Zübeyr'e beyat
etmek isteyen Mervan'ın aklına halifelik fikrini düşürmüştür44 , Ayrıca,
Mervan'a halife seçilmesi hususunda yardım edeceğini vaad etmiştir. Şam'a
geldikten sonra da bu vaadini unutmayan İbn Ziyad, kendisine has bir uslupla
Mervan'ın halifeliğinin önündeki en büyük engellerden birisi olan Dahhak'ı
halkın nazarında etkisiz hale getirmeye çalışmış ve gelişmelerden de
anlaşılabildiği kadarı ile bundada başarılı olmuştur
İbn
Ziyad, Dahhak'ı halkın gözünden düşürmek için Şam'dan döner dönmez hemen
faaliyete geçmiştir. Bu amaçla her gün Dahhak'a selam verdikten sonr aevine
döner. Bir gün Dahhak'a yönelerek "garip bir adamsın. Sen, Kureyş'in
bilgesisin buna rağmen halkı İbn Zübeyr'e beyata çağırıyorsun. Sen, halkı kendi
namına beyate davet etsen ya! Sen halkın gözünde ondan daha makbulsün. "der.
Bunun üzerine Dahhak, üç gün boyunca halktan kendisi için beyat almıştır. Bu
durum karşısında halktan bazıları: "Bizim beyatimizi ve sözümüzü bir adam
için (İbn Zübeyr'i kastederek) aldın, şimdi arada hiç bir şey olmamışken ondan
beyatimizi geri çekmemizi istiyorsun" diyerek hayretlerini dile
getirmişlerdir .
Halkın
tepkisini çektiğini anlayan Dahhak, daha sonra onlardan tekrar İbn Zübeyr'e
beyat etmelerini istemiştir. Bu da halkın gözünden düşmesine sebep olmuştur. Bu
olaydan sonra Şamlılardan pek çok kimse İbn Zübeyr aleyhine hareket etmeye
başlamıştır .
Diğer
taraftan Ürdün valiliğini Muaviye döneminden beri sürdüren İbn Bahdal el-Kelbî
de boş durmuyordu. Kaynaklarda belirtildiğine göre İbn Bahdal, Ürdünlüleri İbn
Zübeyr'e beyat etmeleri için sürekli uyarıyordu. İbn Bahdal,Yezid'in küçük oğlu
Halid b. Yezid'in dayısı idi. Kelb kabilesine mensuptu. Diğer Kelbiler gibi
hilafetin Şam'da, özellikle de Ümeyyeoğullarında kalmasını istiyordu. Bu amaçla
da çalışmalara başlamış ve Ürdün halkını ikna etmeye gayret göstermiştir.
Hassan
b. Malik, bir gün Ürdün halkına şöyle sormuştur: "İbn Zübeyr ile Harre
vakasında öldürülenler hakkında fikriniz nedir? "onlar: "Bizler onun
münafık olduğuna şahitlik ederiz" Hassan, bunun üzerine şu şekilde
sormuştur:"peki, Yezid ve sizden Harre gününde öldürülenler hakkmdaki
kanaatiniz nedir? " onlar: "bizler Yezid'in hak üzere olduğuna,
bizden öldürülenlerin cennette olacağına şahitlik ederiz " dediler. Hassan,
bu sefer de şunları söyledi:"ben de şahitlik edirim ki, şayet Yezid ve
onun taraftarları o gün hak üzere idiyseler, bu gün de aynı şekilde hak
üzeredirler. Ve şayet İbn Zübeyr ile onun taraftarları batıl üzere idiyseler
onlar, bu gün de batıl üzeredirler. "Bunun üzerine onlar:"doğru
söyledin" dediler ve şöyle devam ettiler:" bizler de, sana muhalefet
eden ve İbn Zübeyr'e itaat eden herkesle çarpışmak üzere beyat ediyoruz. Şu
şartla ki, bizleri şu iki gençten uzak tutacaksın. (Onlar, şu iki genç sözleri
ile Yezid'in iki oğlunu-Abdullah ve Halid'i- kastediyorlardı. ) çünkü biz,
herkes karşımıza yaşını başını almış (tecrübeli) birisini çıkartırken, onlara
genç birisini (toy) aday olarak takdim etmekten hoşlanmayız .
Yukarıdaki
gelişmelerden de anladığımız kadarı ile Ürdün halkının tamamını İbn Zübeyr
aleyhine çevirmeyi başaran Hassan b. Malik, daha sonra-İbn Ziyad gibi-Dahhak b.
Kays'a yönelmiştir.
Pek
çok tarihçi tarafından nakledildiğine göre Hassan, bir mektup oyunu ile Dahhak
b. Kays'm gizlice sürdürdüğü İbn Zübeyr taraftarlığını ortaya çıkarmaya
muvaffak olmuştur. Şöyleki:
Hassan,
Dahhak'a mescitte okunmak üzere içinde Emevîlerin hizmetlerini anlatıp, İbn
Zübeyr'e karşı müteyekkizane davranılın asını talep ettiği bir mektup gönderdi,
îkinci bir mektup daha yazarak onu "Bâğide" adındaki elçisine teslim
etti. Ona şöyle talimiat verdi: "Eğer Dahhak, benim mektubumu halka karşı
okuyacak olursa mesele yok, aksi halde bu mektubumu halka karşı sen okuyacaksın.
" Hassan, aynı zamanda da Ümeyyeoğullarına bir mektup yazarak onların bu
olayda hazır bulunmalarını istedi. Bağide, gelip Dahhak'a gönderilen mektubu
Dahhak'a, Ümeyyeoğullarına gönderilen mektubu da onlara teslim etti. Cuma günü
olduğunda Dahhak, hutbe okumak üzere minbere çıktı, fakat söz konusu mektubu
okumadı. Bağide, Dahhak'a Hassan b. Malik'in mektubunu okumasını hatırlattı. Dahhak
ona:"otur" dedi. Bağide, tekrar hatırlattıysa da Dahhak, tutumunu
değiştirmedi. Bunun üzerine Bağide, Cuma namazının hemen akabinde ahaliye
Hassan b. Malik'in mektubunu okudu. Kaysiler ve Kelbiler camide birbirlerine
girdiler, galeyana geldiler. Büyük bir kavga başlamıştı. Bu sırada Halid b. Yezid,
ayağa kalkarak minberden iki basamak çıktıktan sonra halkı teskin etmişti. Dahhak,
minberden inip, halka Cuma namazını kıldırdıktan sonra saraya çekilmiştir .
Rivayetlerin
devamında anlatıldığı üzere olaylı cumanın ertesi günü mescide gidip oturan
Dahhak, Yezid b. Muaviye'den söz ederek ona hakaret eder. Bunun üzerine Kelbılerden
bir genç ayağa kalkarak elindeki sopa ile ona vurur. Cami içerisindekiler
birbirleri ile kavgaya tutuşurlar. Kaysiler, İbn Zübeyr'e beyat edilmesi ve
Dahhak'ın desteklenmesi için çağrıda bulunurken, Kelbiler, Ümeyyeoğullarının ve
dolaydı ile de kız kardeşlerinin oğlu olması hasebiyle Halid b. Yezid'e beyat
etmeye çağırıyorlardı! .
Bir
takım araştırmacılara göre Dahhak b. Kays'ın asıl maksadı, Hassan b. Mâlik
tarafından su yüzüne çıkartılmış oluyordu. Bu olaydan sonra Dahhak'ın
gizleyeceği herhangi birşey kalmamıştı. Artık herkeg onun, İbn Zübeyr'e karşı
olan ilgisinden haberdar idi. Bu durumda Dahhak b. Kays, Kelbîlerin çoğunlukta
olduğu Şam'da kalamazdı .
Bu
sebeple biraz da zaman kazanmak amacı ile Ümeyyçoğullarına haber gönderip özür
diledi. Ayrıca onlara, Hassan'a mektup yazmalarını, kendisinin de ona mektup
yazacağını söyledi. Dahhak, Ümeyyeoğullarına, hoşlarına gitmeyecek herhangi bir
şey istemediğini de bildirmeyi ilmal etmedi. Mektupta Hassan'a Ürdünden çıkıp
Cabiye'ye gitmesi söylenecek, kendileri de Şam'dan çıkacak ve onunla birlikte
Cabiiye'de bir araya geleceklerdi. Orada da Ümeyyçoğullarından birisine beyat
edilecekti. Ümeyyeoğulları bu teklife razı oldular ve bu konuda Hassan b. Mhlik'e
mektup yazdılar. Bundan sonra da Dahhak ve Ümeyyeoğulları, Cabiye'ye gitmek
üzere yola koyuldular. 53
Gelişmelerde
de görüldüğü gibi Mervan b. el-Hakem'in yukarıda bahsolunan olaylarda yer
almadığı anlaşılmaktadır. II. Muaviye sonrası olaylar belki de Mervan'ı gözünü
korkutmuştu. İbn Zübeyr, Şam'a gelmeden o İbn Zübeyr 'in yanma giderek, ona
gerçekleştirmek için yola çıkmıştı. Ancak bu esnada İbn Ziyad 'la karşılaşmış
ve onun telkinleri ile kendisini hilafete aday görmeye başlamıştır. İbn Zübeyr
'in Medine'deki valisi aracılığı ile sürdürdüğü Ümeyyeoğulları, Şam
yakınlarındaki Tedmür'e yerleşmişlerdi. Sürgün esnasında Mervan da onların
arasında idi. Anlaşılabildiği kadarı ile Mervan, Tedmür'de bulunan
Ümeyyeoğullarından destek almakla işe başlamıştır.
Sayılarının
az olduğu anlaşılan Tedmür'deki Ümeyyçoğullarının Mervan'ı
desteklemeleri,Mervan'ın halifelik makamına geçmesi için yeterli değildi. Öyle
anlaşılıyor ki Şam'daki Ümeyyeoğulları da hilafet için arayışlarını
sürdürüyorlardı. İçlerinden bazıları Halid b. Yezid'in yaşının küçüklüğü
mazeret olarak ileri sürülerek kabul edilmedi. Bunun üzerine bazıları, Mervan b.
el-Hakem'e halife olması için teklif götürülmesini istediler.
Mervan
b. el-Hakem'e halife olması için teklif götüren grupta yer alan cüzam'lılarm
reisi Ravh b. Zinba', Mervan'a şöyle demiştir:"Beraberimde 4000 Cüzam'lı
var. Ben yarın emrederim, mescide gelirler. Sen de oğlun Abdu'l- Aziz'e emret,
insanlar- senin halife olman gerektiğine dair-bir hutbe okusun, O hutbeyi
okuduktan sonra mescidin dört bir tarafındaki adamların:"doğru söyledin,
haklısın, Mervan halife olmalı" diye bağırsınlar, böylece de insanlar,
herkesin aynı fikirde olduğunu zannetsinler. " Bu konuşmadan bir gün
sonra, halkın mescitte toplanması üzerine Abdü'l-Aziz b. Mervan, ayağa kalkmış
ve hamdele-salveleden sonra-daha önceden kararlaştırıldığı gibi-babasmın
halifeliğe en layık kişi olduğuna dair bir hutbe irad etmiştir. Abdü'l-Aziz,
hutbesini bitirince mescidin muhtelif yerlerinde oturan Cüzamlılar: "doğru
söyledin,haklısın, Mervan halife olmalıdır. "şeklinde bağırmaya başlamıştır.
Olayların
seyrinden anlaşılabildiği kadarı ile Ravh b. Zinba, yukarıdaki ile hareketi, Mervan’ın
halife yapılması gerektiğine dair kamuoyu oluşturmaya çalışmış ve bunda da
başarılı olmuştur. Böylesi bir gelişme ise Mervan'a halife seçilmesi
yolunda
yeniden bir sevk ve ümit olmuştur. Bu sevk ve Ümit, Mervan’ın halife seçileceği
Cabiye 'ye gitmesine yetmiştir.
I. CABİYE TOPLANTISI
Cabiye
toplantısı öncesinde İslâm devletinin genel durumuna kaynaklar ışığında
bakıldığı İbn Zübeyr'in başta Hicaz olmak üzere hemen her yerde hakim olduğu
görülmektedir. Şam ve Ürdün de ise siyasi belirsizlik yerini koruyordu. İbn
Zükbeyr, buralara da müdahale edip hilafetini benimsetebilirdi, ancak onun
böylesi bir harekette bulunmadığı görülmektedir. Dahhak b. Kays’ı kendi namına
vali olarak tayin etmiş,fakat yeni bir planla onun yardımına koşamamıştır.
Bu
ortamda Cabiye toplantısı Irak'taki kargaşanın sona ermesi ve Hicaz yönetimine
karşı alternatif sunabilmek için son çare olarak görülmektedir.
Cabiye
toplantısı 64/684 yılında gerçekleşmiştir. 56Bu toplantıya Ürdün'den Hasan b. Mâlik
b. Bahdal el- Kelbi, Şam'dan Kelbîler ve Ümeyyeoğulları katlim ıştır 57 . Dahhak
b. Kays da Cabiye'deki toplantıya katılacağını söylemesine rağmen daha sonraki
gelişmeler üzerine Cabiye'ye gitmekten vaz geçmiştir.
Dahhak,
Cabiye' giderken Sevr b. Ma'n Yezid b. Ahnes es- Sülemî yanma yaklaşmış ve
:"Sen bizleri İbn Zübeyr'e beyat etmeye çağırdın, bizde kabul ettik. Şimdi
ise Kelbi'lerden bir yabancıya gidiyorsun ki bu kelbli (İbn Bahdal), kızkardeşinin
oğlunu(Halid b. Yezid) halifeliğine aday gösteriyor. " demiştir. Bunun
üzerine Dahhak Senin görüşün nedir?" diye sormuştur.
Bu
cevap karşısında Sevr b. Ma'n'ın verdiği karşılık şu şekilde olmuştur:
"Şimdiye kadar yaptığımız gibi İbn Zübeyr'e yaptığımız beyatimizi
sürdürelim. Bu beyatimizi aleni hale getirelim ve bu uğurda gerekirse savaşalım.
" bu sözler üzerine dahhak,Cabiye'ye gitmekten vaz geçip Merc-i Rahıt'a
yönelmiştir.
Yukarıdaki
bilgilerden anlaşılacağı gibi Dahhak, artık Ümeyyeoğulları ile iyi münasebet
ilişkilerini sona erdirmiş oluyordu. Bunda kabilesi Kaysilerin çok büyük
etkisinin olduğu anlaşılmaktadır. Kaysiler, daha önce de belirtilen nedenlerden
dolayı Kelbilerin bulunduğu hiç bir ortamda bulunmak üstem iyorlardı. Bu ortam
çözüm ortamı olsa bile. . . ,
ilk
dönem İslam tarihi kaynaklarında ayrıntılı bir şekilde nakledildiğine göre
Cabiye toplantısı şu şekilde gerçekleşmiştir: Yaklaşık olarak 40 günO süren bu
toplantıya daha öncede söylenildiği gibi Dahhak b. Kay s. katılmamıştır. Taraflar
arasında çok büyük tartışmalar olmuştur. Tarafların isteklerinin çok farklı
olduğu bu toplantıda Hüseyin b. Nümeyr, Mervan'ı, Malik b. Hübeyr. Halid b. yezid’i
halife olarak görmek istiyordu. Hatta bazıları, Abdullah b. Ömer'i hilafete
aday gösteriyorlardı. Bunun üzerine Ravh b. Zinba:"Siz İbn Ömer'i
halifeliğe aday gösteriyorsunuz. Evet, o gerçekten de çok faziletli bir
kişidir, ancak zayıf tabiatlı bir insandır. Ümmet-i Muhammed'in ise zayıflara
ihtiyacı yoktur. Sizler İbn Zübeyr'î de halifeliğe aday olarak zikrediyorsunuz.
Gerçektende o Resulullah'In dostlarından birisinin ve Ebu Bekir'in iki kuşaklı
(Zatü'n-Nitakeyn) kızı olan Esma'nm oğludur. Ancak, o iki halifeye beyat
eetmediği için münafıktır. (Yezid ve II. Muaviye'yi kastediyordu) Ayrıca o, kan
akıtmıştır.
Mervan’ın
ise İslam’da Büyük bir gayreti olmamıştır, ancak Hz. Osman'la "Darr"
gününde beraber mücadele etmiştir. Ali b. Ebi Talib ile Cemel savaşında
mücadele etmiş ve Talha'yı öldürerek Osman'ın intikamını almıştırl. "
diyerek toplantıda bulunanları Mervan’ın halifeliğine evet demeye çağırmıştır.
Diğer
taraftan Mes'udi'nin ifade ettiğine göre Hassan b. Malik, yeğeni Halid. ,
Yezid'in halifelik makamına gelmesi için çok gayret göstermiştir. Ancak,
Şamlılar, Halid'in küçük yaşta olması dolayısı ile, İbn Zübeyr gibi tecrübeli
birisi ile mücadele edemeyeceği bunun içinde Mervan’ın halife seçilmesi
hususunda İsrar ediyorlardı. 62
Gelişmelerden
anladığımız kadarı ile Şamlıların ısrarlı ve de kendilerine göre haklı
tutumları neticesinde İbn Bahdal da Mervan b. el-Hakem'e beyat etmeye razı
olmuştur. Böylece 40 gün süren Cabiye toplantısı, Mervan’ın halife seçilmesi
ile sona ermiştir. (3 Zilka'de 64/22 Haziran 684. )63
Ayrıca
bu toplantıda Mervan’ın ölümünden sonra Halid b. Yezid,onun ölümenden sonra da
Amr b. Said el-Eşdak'a beyat edilmesi kararlaştırılmıştır. 64 Mervan’ın
halifeliği esnasında ise Halid b. Yezid, Hıms valiliğini, Amr b. Said ise
Dımeşk valiliğini yürütecekti.
Diğer
taraftan Welhausen, 64 yılında Cabiye'de yapılan bu beyatı 65 yılının
Muharreminde (Merc-i Rahıt savaşından sonra) tertip edilen daha umumi ve daha
resmi karakter taşıyan ikinci bir beyat takip ettiğini zikretmektedir. 65
C-MERC-İ RÂHIT SAVAŞI
Câbiye'de
Emevilerin ve Kelbi'lerin beyatını alan Mervan b. el-Hakem, artık İslam
devletinin "aynı andaki" ikinci halifesi konumuna yükseldi.
Câbiye'de
Mervan'a beyat edildikten sonra hangi yöne gidileceği hususunda tartışmalar
olmuşsa da neticede çoğunluğun "Şam'a gidelim, çünkü orası hilafet
merkezidir. Halifenin evi de oradadır. ” demesi üzerine Şam’a gidilmesine karar
verilmiştir . Bundan sonra da Emevi'Ier Şam'a dönmek üzere Cabiye'den
ayrılmışlardır. 67
Diğer
taraftan Cabiye'ye gitmek üzere randevüleşen Dahhak, kendi kabilesi olan
Kaysi'lerin baskısı sonucu Cabiye'ye gitmekten vazgeçip Merc-i R?ahıt mevkiinde
konaklamıştır
Dahhak
b. Kays'm Şam'dan ayrılması ve sonrasında gelişen olaylar için müracaat edilen
tarihi kaynaklardan aşağıdaki bilgiler tesbit edilmiştir:
Dahhak
b. Kays, Şam'dan taraftarları ile birlikte Cibiye'ye gitmek üzere ayrılırken
yerine bir amili vekil olarak bırakmıştır. Dahhak'ın Şam'dan ayrılmasından bir
müddet sonra bu vali, Mervan’ın taraftarlarından Yezid b. Bbi'n-Nıms, Dahhak'ın
görevlendirdiği valiyi Şam'dan çıkardıktan sonra buraya tamamen hakim olmuştur,
tleriki günlerde Merc-i Rahıt savaşı başladığında da Mervan'a hem adam
göndererek hem de para göndererek çok büyük yardımalrda bulunmuştur. 69 Em evi
devletinin Beytü'l-mâl'inin Şam'da oluşu ve buradakilerin tamamının kontrolünün
de Yezid b. Ebi'n-Nıms'ın eline geçmiş olduğu göz önünde bulundurulursa savaş
boyunca Mervan'a giden yardım alrm boyutları daha da iyi anlaşılabilir.
Merc-i
Râhıt ovasında konaklayan Dahhak, Câbiye'deki toplantının uzamasından da
faydalanarak civardaki yandaşlarına ve İbn Zübeyr taraftarlarına yardım
çağrılarında bulunmuştur.
Dahhak'm
yardım çağrısına Hıms valisi Nu'man b. Beşir, Şurahbil b. Zi'l-Miklâ'yı
göndererek icabet etmiştir. Ayrıca Kinnesrin'den de vali Züfer b. el-Haris
el-Kilâbi, çok sayıda asker göndererek Dahhak'm yardımına koşmuştur. 70 Mervan
b. el-Hakem'in beraberinde ise Ümeyy çoğulları, Kelbiler, Gassâniler, Sekksik
ve Seknun kabileleri bulunmuştur. 71
Cabiye'den
yola çıkan Mervan ile Merc-i Rahıt'da daha önceden karargah kuran Dahhak b. Kays'm
ordusu 15 Zilhicce 64/3 Ağustos 684 yılında karşı karşıya gelmişlerdir.
Merc-i
Rahıt savaşında Dahhak b. Kays'm askerlerinin sayısı 30000, Mervan b. el-Hakem'in
askerlerinin toplamı ise ise 13000 civarındadır.
Mervan
b. el-Hakem, Dahhak ve taraftarlarını ikna etmeye çalışmış fakat, bu
gayretinden sonuç alamayacağını anlayınca çarpışmayla ilgili son hazırlıklarını
yapmaya başlamıştır. 74 Mervan, sağ tarafındaki birliklerin başına Amr b. Said
el- Eşdak'ı sol tarafındaki birliklerin başına ise Ubedullah b. Ziyad'ı geçirmiştir.
75
Diğer
taraftan Dahhak b. Kays ise sağ tarafındaki birliklerin başına Ziyad b. Amr b. el-Ukeyl'i,
sol tarafındaki birliklerin başına ise Zekeriyya b. Ebi Şemr el-Hilâlî'yi
geçirerek savaşa hazır hale gelmiştir .
Her
iki tarafın da savaş hazırlıkları tamamlanınca çarpışma başlamıştır. Araştırmacı
Yusuf Işş'ın deyimi ile "bu savaş İbn Zübeyr taraftarları ile
Ümeyyeoğulları taraftarlarının savaşı idi. Ayrıca bu savaş, iki Arap
kabilesinin (Kelb ve Kays) savaşıydı. Bu savaş aynı zamanda da iki siyasi
görüşün savaşıydı. (Şam ve Hicaz siyasetinin)?? Bir başka deyişle bu savaş,
büyük menfaatlerin ve tarih içerisinde birikerek gelen rekabet çatışmalarının
savaşı idi.
20
gün süren Merc-i Rahıt savaşında ?® ilk bozgun alametleri sergileyin taraf,
Dahhak b. Kays'ın tarafı olmuştur. Welhausen'in belirttiğine göre Kaysiler,
kendilerinden evvel hiçbir ordunun uğramamış bulunduğu zayiatlara maruz
kalmışlardır. ?9 Kaysilerin Şam'dan beklemiş oldukuları yardımların da gelmemiş
olması bozgunu hızlandırmıştır. Daha önce de belirtildiği gibi Şam'da Dahhak b.
Kays'ın vekili değil, Mervan'a beyat eden yezid b. Nims vardı. Şam'ın yeni
valisinin sürekli yardımları Mervan b. el-Hakem'in daha da güçlenmesine sebep
olurken Dahhak'm moral ve kuvvet bakımından çökmesine yol açıyordu.
Savaş
esnasında Dahhak, Zahme b. Ubeydullah el-Kelbi tarafından öldürülmüştür. ®0
Dahhak'm ölümü Kaysilerin yenilgisini ve ricatlerını hızlandırmıştır. .
Zahmeb.
Ubeydullah el-Kelbi tarafından öldürülen Dahhak'm kafasının kesilirek Mervan’a
götürüldüğünde
Mervan’ın:
"yaşımın ilerlediği, gücümün zayıfladığı, kalan ömrümün süresinin, eşeğin
susadığı, kısa süreye denk bulunduğu şu anda ben, askeri birliklerimle
geliyorum ve insanları birbirlerine kırdırıyorum " diyerek gelişmeler karşısında üzüntüsünü dile
getirdiği de kaynaklarda zikredilin ektedir.
İbnü'I-Verdi'nin
söylediğine göre Mervan b. el-Hakem, yukarıda bahsi edilen olaylar karşısındaki
üzüntüsünden dolayı Merc-i Rahıt savaşını kaybeden ve kaçmaya başlayan
Kaysilerin takip edilmemesini emretmiştir.
Merc-i
Rahıt savaşı, Kaysiler bakımından tam bir bozgunla neticelenmiştir. Bu savaşta
yaklaşık olarak 3000 Kaysi ölmüştür. 84 Mes’ûdi, Kaysilerin bu savaşta bozguna
uğramasının asıl nedeni olarak Dahhak'm ordusunun dağınık ve başı boş bir
şekilde savaşmasını göstermektedir85 .
Savaş
esnasında Mervan b. el-Hakem de öldürülmek üzere iken Muhriz b. Hüreyb b. Mes'ud
tarafından kurtarılmıştır .
Mervan’ın,
Bmevilerin, Kelbilerin ve Şamlıların galibiyeti ile neticelenen bu savaş,
Mervan’ın halife seçildikten sonraki ilk sınavı sayılabilirdi. Halifeliğinin
otoriter hale gelebilmesi için Dahhak'ı yenmesi ve Şam'ın tek adamı olduğunu
ispatlaması gerekiyordu. İşte bu savaş, bu sebeple Mervan bakımından büyük bir
anlam taşıyor olmalıdır.
Savaştan
galip olarak ayrılan Mervan, Savaş sonrası doğruca Şam'a gitmiş ve halkın umumi
beyatını aldıktan sonra da Yezid b. Muaviye'nin dul karısı ve Halid b. Yezid'in
annesi ile evlenin iştir.
D-MERVAN b. el-HAKEM’İN MISIR SEFERİ
Merc-i
Rahıt savaşından sonra Em evi hilafetinin merkezi Şam'a gelen Mervan b. el-Hakem,
burada halkın umumi beyatmı da almıştır. Şam'da idareyi resmen ele aldıktan
sonra tekrar silaha sarılan Mervan, onu ancak payitahtına dönüp vefat edince
bırakabilimiştir.
Yusuf
Işş'ın da dediği gibi Mısır, Mervan b. el-Hakem için stratejik bir öneme
sahipti. Çünkü Şam ile sınır birliğine sahipti. Mervan,
Dahhak engelini ortadan kaldırdıktan sonra kendisi için çok önemli olan Mısır'ı
ele geçirmek için harekete geçmiştir. O sırada Mısır, İbn Zübeyr'e beyat etmiş
olan Abdurrahman İbn Cahdem'in idaresi altında idi.
Mervan,
Mısır'ı ele geçirmek üzere yola çıkmıştır. Bunun üzerine İbn Cahdem'in
adamlarından bazılan:"Savaşmayalım, şehrin etrafına hendekler
kazalım" demişlerdir. Bu teklif üzerine İbn Cahdem, hendek kazdırmış,
fakat genede yenilmekten kurtulamamıştır
Mısırlıların kalelerine kapanmaları da onları mağlubiyetten alıkoymam
ıştır. 90
Mısır'daki
direnişi kıran Mervan, İbn Zübeyr'in Mısır valisi İbn Cahdem'i oradan
kovmuştur?! . Mısırlılarla sulh yapan Mervan, onların beyatlarmı aldıktan sonra
oğlu Abdu'l-Aziz'i vali olarak tayin edip Mısır'dan ayrılmıştır. ?2 (h. 65/684
m. )
Tarihî
kaynaklarda nakledildiğine göre Mısır'ı İbn Zübeyr'in taraftarlarından
savaşarak devralan Mervan, Şam'a dönmek üzere Mısır'dan ayrılmıştır. Şam'a
yaklaştığında, İbn Zübeyr'in kardeşi Mus'ab b. Zübeyr'i Filistin'e doğru
gönderdiğinin haberini almıştır. Bunun üzerine Mervan, Amr b. Said el- Eşdak'ı
ordusuyla birlikte Mus'ab'm üzerine göndermiştir. Amr b. Said el-Bşdak,
Mus'ab'dan önce Filistin'e gelmiştir, iki ordu Filistin'in dışında
karşılaşmışlardır. Bu savaşı kısa zamanda kazanan Amr b. Said, savaş sonrasında
Şam'a dönmüştür .
Mısır
ve Filistin'i ele geçiren Mervan, Şam'a döndükten sonra iki ordu daha
hazırlatmıştır. Ancak, bu iki ordunun çıktığı sefereler sonuçlanmadan da
ölmüştür. Bu ordulardan birisinin başına Ubeydullah b. Ziyad'ı geçiren Mervan,
ona zaptedeceği bölgelerin valiliği ve üç gün müddetle Kufe'yi yağmalamasına
müsaade edeceği vaadinde bulunduğu da bazı kaynaklar tarafından nakledilmiştir .
Mervan,
hazırlattığı ikinci ordunun başına da Hubeys b. Dülce el-Kiseni'yi geçirmiş ve
Hicaz üzerine göndermiştir. Irak'a gönderilen birinci ordu, Mervan hayatta iken
kayda değer bir başarı kazanamamıştır. Hicaz'a gönderilen ikinci ordu ise büyük
bir yenilgiye uğrayarak geri dönmek zorunda kaim ıştır95 ,
E-MERVAN’IN OĞULLARINA BEYAT ALIŞI VE VEFATI
Cabiye
toplantısında halife seçilen Mervan, Şam'a döndükten sonra Taberi'nin
belirttiğine göre Şam'lıların. "Halid b. Yezid'in annesi ile evlen ki o
sana karşı halifelik iddiasında bulunmsın" şeklindeki tekliflerine uyarak
Yezid b. Muaviye’nin dul karısı Fahite ile evlenmiştir. Öyle anlaşılıyor ki bu
evlilik sayesinde Ümeyy çoğullar in m desteğini alan Mervan, aynı zamanda da
kendisinden sonra halife olması kararlaştırılan oğulluğu Halid b. Yezid'i
etkisiz hale getirmiştir.
Câbiye
toplantısı anlatılırken bahsedildiği üzere Mervan, toplantının gündemine
herhangi bir şekilde müdahalede bulunmamıştır. Hilafete kendisinden sonra Halid
b. Yezid'in geçmesini öngören karara ses çıkarmamııştır. Zaten kendisine de bu
şartla beyat olunmuştu. Özellikle bu hususta Halid b. Yezid'in dayısı ve
Ürdünlüler ile Kelbiler arasında çok büyük nüfuzu olan Hassan b. Malik'in
ısrarlarına karşı duramamıştı. Anladığımız kadarı ile Mervan, en azından kendi
halifeliğini garantiye alabilmek için böylesi bir pazarlığa razı olmak zorunda
kalmış olmalıdır.
Gelişmelerden
anlaşıldığına göre Merc-i Rahıt savaşından sonra otoritesini güçlendiren
Mervan, bu savaşın ardından da Mısır ve Filistin'de hakimiyetini tesis etmiş
bulunuyordu. O, artık Cabiye'dekinin aksine çok daha güçlü idi. İşte bu
gücünden cesaret alan Mervan, yeni bir plan uygulamak için harekete geçmiştir. Söz
konusu plan ile Mervan, kendisinin ölümünden sonra hilafete oğullarının
geçmesini hedefliyordu.
Bu
aşamada Mervan’ın oğullarına beyat alabilmesinin önünde en büyük engel olarak
gördüğü Halid b. Yezid'i etkisiz bir hale getirmek için çalışmalarda bulunduğu
görülmektedir.
Kaynakların
ittifaka yakın bir çoğunluğu tarafından nakledilen rivayetlere göre Mervan,
oğulluğu Halid b. Yezid'e hemen her fırsatta hakaret ediyordu. Böyle
davranmakla da Halid'i halkın nazarında küçük düşürmek istiyordu. Böylece
Halid etkisiz hale getirilmiş olacaktı.
Mervan,
Halid'in dayısı Hassan b. Malik ile Halid'den sonra hilafete geçmesi (Câbiye'de
) kararlaştırılan Amr b. Said'i de uygulamak istediği planın önünde bir engel
olarak görmekte idi. Bu sebeple de Mervan, her ikisinin de, oğullarına beyat
etmesi için faaliyetlere başlamıştır. Rivayetlere bakıldığında bu husustaki
gelişmelerin aşağıdaki şekilde gerçekleştiği görülmektedir:
Mervan,
kendisinden sonra oğullarının halife olmasına dair düşüncelerini Hassan b. Mâlik'e
anlatır. Halid b. Yezid ve Amr b. Said'in de bu husustaki düşüncelerini söyler:
"Onlar da, Mervan öldükten sonra biz halife olacağız diyorlar" Bunun
üzerine Hasasn b. Mâlik: "Ben onların hakkından gelirim" diyerek Mervan’ın
huzurundan ayrılmıştır. 98 Hassan b. Malik, daha sonra halkı toplamış ve
şunları söylemiştir: "Bize gelen söylentilere göre bazıları bir takım
hayaller ve safsatalar peşindeymiş. Alalah'm kendilerine vermediği şeyleri
uyduruyorlarmış. Halbuki onlar halife olmaya ehil de değilleridir. Ey insanlar!
kalkınız, Abdu'l-Melik ve Abdu'l- Aziz’e beyat ediniz. "
Bu
sözlerden sonra halk, kalkmış ve zorlamaksızın söz konusu iki kişiye beyata
koşmuştur. Ta ki beyat etmeyen kimse kalmamıştır99 .
Yukarıdaki
gelişmeler karşısında aşağıdaki soru akla gelmektedir. Hassan b. Mâlik, neden
yeğeninin aleyhine olan bir plana karşı çıkmayıp bu plana alet olmuştur?
Welhausen'e
göre, Hassan b. Mâlik İbn Bahdal el-Kelbi, bu sözden dönüşe (Mervan’ın Halid b.
Yezid yerine oğullarını veliahd tayin etmesine) ses çıkarmamıştır, çünkü bu
suretle Amr b. Said'de bertaraf edilmiş oluyordu. Arap düşüncesine göre
Halid,çok ihtiyar olan halifenin yakın bir zamanda vukuu beklenen ölümü
muvacehesinde hilafet için henüz çok küçük bulunuyordu. Hakimiyet (hilafet) bu
yüzden, bunu katiyetle ümit etmekte bulunan, Amr b. Said'e geçecekti, yani
yeğeni gene halife olamayacaktı. O halde hilefet makamına Mervan'ın oğullarının
geçmesi o kadar da önemli değildi. Bu sebeple Hassan b. Malik, Mervan'ın bu
planına karşı çıkmadığı gibi, gerçekleşmesi için yardımcı da olmuştur. Böylece
de "Mervaniler" arasındaki itibarı daha da artmıştır. Bu
mülahazalarla Hassan b. Mâlik, Mervan'ın oğullarına beyat etmeyi kabul etmiştir.
Bundan sonra sırada Amr b. Said ve Halid b. Yezid bulunmaktadır. Hassan b. Malik'in
de Mervan'ın oğullarına beyat eettiğini öğrenen Amr b. Said, bu beyate
katılmıştır.
Mervan
böylesine önemli ve nüfuzlu şahsiyetlerin desteğini aldıktan sonra oğullarının,
kendisinden sonra halife olmas için son engel olarak gördüğü Halid b. Yezid'e
yönelmiştir. Daha öncede temas edildiği gibi Mervan, oğullarının halife
olmasının önündeki engellerden birisi olarak gördüğü Halid b. Yezid'i hemen her
fırsatta tahkir ederek halkın nazarından düşürmek istiyordu.
Kaynakların
pek çoğunda anlatıldığına göre Halid, bir gün Mervan'ın huzuruna girer. O
esnada Mervan'ın huzurunda çok kalabalık bir cemaat bulunmaktadır. Halid,
cemaatin arasından geçmek üzere iken Mervan ona: "Ey kötü kadının oğlu!
senden daha ahmak birisini tanımıyorum" diyerek hakarette bulunmuştur. Ayrıca
Mervan'ın oğulluğu Halid b. Yezid'e "Îbnü'r-Ratebe" dediği, bazen de
"Îbnu'r-Rabûh" şeklinde çağırıldığına dair rivayetlerin varlığına da
rastlanmaktadır.
(Rabuh
ise, kadının cima esnasında üzerine örttüğü örtünün adıdır. )
Babalığı
Mervan tarafından halkın huzurunda hakarete maruz kalan Halid, ağlamaklı bir
şekilde babalığının kendisine yaptığı hakaretleri annesine aktarır. Annesi
Fâhite, ona: "Sakın bunu kimse duymasın, ben onun hakkından
gelirim"demiştir. Halid'in annesinin yanından ayrılmasından sonra Mervan,
karısı Fâhite'nin yanma gelmiştir. Mervan, Fahite'ye :"Halid sana benimle
ilgili herhangi bir şey söyledi mi? diye sorar. Bunun üzerine Fahite:"O,
senin hakkında bir şey söylemeyecek kadar sana saygılıdır. ” şeklinde cevap
verir. Mervan, karısının bu sözlerinden sonra rahatlamış ve gecelemek üzere
Fahite'nin yanında kalmıştır. Fahite, yukarıdaki gelişmeler üzerine yanında
geceleyen kocası Mervan’ın uyuduğuna kanaat getirdikten sonra cariyelerin de
yardımları ile kocasının üzerine büyükçe bir yastık kapatmış, sonra da yastığın
üzerine oturarak kocasını boğarak öldürmüştür.
Kocasını
boğarak öldüren Fahite, daha sonra bağırıp çağırmaya başlar. Gürültüler üzerine
babasının yattığı odaya koşan Abdu'l-Melik, babasının öldürüldüğünü görünce
analığına dönmüş ve: "Şayet insanlar, Mervan'ı bir kadın öldürdü demeyecek
olsalardı seni öldürürdüm" demiştir. Abdu'l-Melik bu endişeden dolayı babasını
öldüren analığına karşı bir şey yapamamanın çaresizliğini yaşamak zorunda
kalmıştır.
Böylece
hayatı fırtınalı günlerle geçen Mervan, bir kadının, hem de kendi karısının
ihtirasına mağlup olarak can vermiş ve tarihe, kadınların öldürdüğü kişilerden birisi
olarak geçmiştir
Ayrıca
Mervan'ın karısı tarafından zehirlenerek öldürüldüğüne dair rivayetlerin
yanısıra onun, yakalandığı taun
hastalığından dolayı öldüğüne dair rivayetlere de rastlanılın aktadır 106 Onun
vebadan öldüğü de rivayet edilmektedir.
Mervan
b. el-Hakem, h. 65 yılının ramazan ayının ilk günlerinde ölmüştür. Mervan
öldüğünde 63 yaşındadır.
Mervan'ın
h. 65/685 m. yılında ölmesi üzerine Şam'da işleri oğlu Abdü'l-Melik eline
almıştır. Abdulaziz ise Mısır'da ve kardeşi Abdü'I-Melik'in itaati altında
bulunuyordu. Mervan'ın cenaze namazını oğlu Abdulmelik
kıldırmıştır
F-MERVAN b. el-HAKEM'İN ŞAHSİYETİ VE ŞEMAİLİ
Mervan,
ömrünün son döneminde beklemediği bir anda elde ettiği hilafet makamında
yanlızca 9 ay 18 gün kalabilmiştir. Yani yaklaşak olarak 10 ay kadar - Ölüm onu tez yakalamış ve böylesine değerli
bir makamı tez elden terketmesine sebep olmuştur.
Halifelikte
kaldığı 10 ay müddetince ise Mervan, hemen hep savaşmıştır. Önce Merc-i Rahıt
sonra Mısır seferi, sonra Filistin, sonra Irak ve Hicaz'a tertipleyip
gönderdiği ordular. Kısacası harplerle dolu 10 ay. Lammens'in deyimi ile
Mervan'ın halifeliği birbirini takip eden muharebeler devri olarak hulasa
olunabilir.
Bu
dönemde İslam diyarında iki tane halifenin olduğunu görmekteyiz. Toprak ve
nufuz itibaliyle daha güçlü olanı ise İbn Zübeyr'dir.
Tarihçilerden
bazıları Mervan'a halifeler listesinde yer ayırmamışlardır. Mesela Suyuti,
ez-Zehebi ile Mervan'ın halife olmadığı hususunda aynı kanaatte olduğunu söyler
ve: Mervan'ı müminlerin halifelerinden birisi olarak değerlendirilmez. Suyuti,
meşru halife İbn Zübyer'i göstermektedir. İbn Zübeyr'in ölümünden sonra ise
Abdu'l Melik'i halife olarak benimsemektedir. Mervan'ı ise halifeler arasında
hiç zikre değer bulmaz. 114
Bir
kısım tarihçiler ise Mervan'ın halife olduğunu kabul etmekle birlikte onun
hilafete geliş ve hilafette kalış biçimini eleştirmektedirler. Özellikle
Mervan'ın kılıç zoruyla hilafet makamına geldiği ve bu makamda gene kılıç kuvvetiyle kaldığını
iddia eden tarihçilerin varlığı dikkatimizi çekmektedir
Belki
de Mervan'ın hayatının özellikle son dönemlerinin, hilafetinin ise tamamına
yakın bir kısmının savaşlarla geçmesinin böylesine bir yaklaşımda rolü
olmalıdır.
Burada
şunu belirtmeli iz ki, hilafet olayına Hicaz tarafgirliği ile bakan
tarihçilerimiz İbn Zübeyr'i meşru halife, Mervan'ı da meşru halifeye haksız
yere isyan eden bir asi olarak değerlenndirmişlerdir. Diğer taraftan halifelik
hususunda Ümeyyeoğullarına sempati duyan tarihçilerimiz ise İbn Zübeyr'i meşru
halifelere Hicaz tarafından baş kaldırmış bir âsi olarak görmüşlerdir.
Tarihî
sürece bakıldığında İbn Zübeyr'İn halifeliğini Mervan'dan daha önce ilan ettiği
görülmektedir. Bilindiği gibi İbn Zübeyr'İn hilafet ididası Yezid b. Muaviye
döneminde başlamıştır. İbn Zübeyr, halifeliğini kabul ettirmek için Mervan
kadar mücadele etmek zorunda kalmamıştır. Bütün bunlara rağmen Mervan'ın yaşı
ve tecrübesi büyük bir avantaj kazandırıyordu.
Mervan,
halife olduğu zaman hayli yaşlıca bulunuyordu. Uzun bir müddet kabileler
arasındaki kavgalar ile son dönemdeki ashab arasında vuku bulan olaylarda
haylice tecrübe kazanmıştı.
Welhausen'in
söylediğine göre bahsi edilen tecrübe, kendi gayreti olmadan, bizzat bunu
istemeden Mervan'ı Şam'da halifelik makamına taşımıştır. lBöylece Mervan, yaş
avantajını tecrübeleri ile birleştirebilmiştir. Bunun sonucunda da beklemediği
anda hilafet makamına geçtiği gibi kendisinden sonra da oğullarının halifeliğini
garanti altına alabilmiştir. Mervan'ın ortaya koyduğu sisteme göre, kendisinden
sonra oğlunun birisi, onun ölümünden sonra da diğeri halifelik makamına
geçecekti. Bir başka deyişle hilafet, her halükarda Mervanilerin elinde kalmış
olacaktı.
Mervan
b. el-Hakem'in kısa süren halifeliği sırasında da bir çok icraatlarda
bulunduğuna dair pek çok rivayete rastlanm aktadır. Söz konusu icraatlardan
şimdilik tesbit edilebilenler (savaşları hariç) şu şekilde sıralanabilir;
1- "Çifte Velayet" sisteminin İslam
dünyasındaki ilk uygulamasını gerçekleştirmiştir.
2- Mescid-i Nebeviye "ilk maksureyi"
koydurtmuş ve bu maksureyi işlenmiş taşlardan yaptırmıştır. 119
3- Hz. Ebu Said'in naklettiğine göre
Namazgah'da ilk defa minber üzerinde hutbe okuyan kişi de Mervan b. el-
Hakem'dir.
4- Mervan, kendi
dönemine kadar namazdan sonra okunan bayram hutbesini namazdan önce okutturmaya
başlamıştır.
5- Alış-verişte aldatmayı önlemek için ölçü ve
tartı aletlerini kontrol ettirip bir sisteme bağlamıştır.
6- "Şam dinarı"adı verilen parayı
ilk defa darbettirmiş- bastırın ış-ve üzerine ihlas suresinin ilk ayetini
yazdırtmıştır.
Mervan
b. el-Hakem'in şemaili hakkında da kaynaklarda aşağıdaki bilgiler tesbit
edilmiştir.
Mervan,
uzun boylu, kırmızı tenli, ince boyunlu, uzun saçlı ve sakallı idi. Mervan'a bu
sebeple "haytun battlun=uzun ahmak " denilmiştir. Mervan’ın valiliği esnasında bir günde pek çok
köleyi azad edecek kadar cömert ve
fukahadan sayılabilecek kadar bir ilme sahip olduğu da rivayetler arasında
zikredilin ektedir
Bazıları
ise Mervan’ın, Kur'an-ı Kerim'i çok okuduğunu ve hatta en güzel Kur'an
okuyanlardan birisi olduğunu söylem ektedirler
Mervan
b. el-Hakem'in 12 tane çocuğu vardır. Bunların isimleri ise şöyledir:
Abdu'l-Melik, Abdu'l-Aziz, Muaviye, Bişr, Ömer, Eb'an, Abdullah, Ubeydullah,
Eyyub, Davud, Osman ve Muhammed.
Mervan’ın
hususi işlerine bakanlar ise şunlardır.
1- Mervan’ın muhafızlarının başkanlığını
Yahya b. Kays eş- Ş ey banı yapmıştır.
2- Mervan’ın katipliğini
Sercun b. M an s ur er-Rumî yürütmüştür.
3- Mervan’ın p
er ded arlığını ise Ebu Sehl el-Esved yapmıştır.
SONUÇ
İslam
tarihinin en çok konuşulan bir döneminde yaşayan ve bu dönemde gerçekleşen
olaylarda kimi zaman taraf, kimi zaman da bi taraf olan Mervan b. el-Hakem’in
biyografisini hazırlamaya çalıştığımız tezimizin sonuna gelmiş bulunmaktayız.
Mervan
b. el-Hakeni,Haşimi-Emevi rekabetinin varlığını (az da olsa) devam ettirdiği
bir dönemde Mekke’de doğmuştur. Pek çok kişi gibi Mervan’ın da hayatının ilk
yılları hakkında fazlaca bilgi bulunmamaktadır.
Mervan’ın
babası Hakem, Mekke’nin aristokrat sınıfından olup Hz. peygambere eziyet
etmekle şöhrete kavuşmuş bir kişidir. Mekke’nin fethinden sonra müslüman
olmuşsa da Peygamberimize karşı suç işlemeye devam etmiştir. Hakem b. el-As,
işlemiş olduğu suçlar sebebi ile Rasulullah tarafından Taif’e sürgün edilmiştir.
Hakem, Taif’e sürgüne giderken ailesini de beraberinde götürmüştür. Bu
sebeplede Mervan’ın çocukluk yılları Taif’de geçmiştir.
Mervan
ve ailesinin Taif’den dönüşü Hz. Osman’ın çabalarına rağmen uzun sürmüştür. Hz.
Osman, ilk iki halifeden Hakem ve ailesinin sürgünden geri getirtilmesini
istemişse de onlar, buna pek yanaşmamışlardır. Gelişmelerden anlayabildiğimiz
kadarı ile Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in Hakem ve ailesini sürgünden geri
getirmemelerinin sebebi, hukuki bir maniadan dolayı olmayıp, Rasulullanın
uygulamalarına olan bağlılıklarından kaynaklanıyordu. Hz. Osman’ın söz
konusu aileyi geri getirtmesine ise iki şey sebep olmuştur. Bunlardan birisi
akrabalık bağları, diğeri ise Hz. Osman’ın ifade ettiğine göre
Rasulullahın-Hakem ve ailesinin sürgünden geri getirtileceğine dair -hadisleri.
Öyle anlaşılıyor ki, ilk iki halife, Hz. Osman’ın öne sürmüş olduğu hadis-i
şerifin gereğini -daha önce belirttiğimiz sebeplerden dolayı - yerine getirmek
istememişlerdir.
Hz.
Osman döneminde sürgünden geri getirilen Hakem ve ailesinin hayatı siyasi ve
ekonomik yönden hızla iyileşmeye başlamıştır.
Mervan,
Hz. Osman ile olan akrabalık bağlarından da istifade ederek kısa zamanda
idarede söz sahibi olabilecek bir konuma yükselmiştir. Mervan’ın bu noktadaki
tutum ve davranışları ise Hz. Osman döneminde yeniden ve güçlü bir şekilde
ortaya çıkan Haşimi-Emevi rekabetinin artmasına sebep olmuştur.
Olayların
seyrinden anlayabildiğimiz kadarı ile Hz. Osman, kendi döneminde ortaya çıkan
fitneleri önlemekte yetersiz kalmıştır. Kendisine yöneltilen eleştirilerin pek
çoğunun Mervan ile ilgili olmasına karşılık o, Mervan’ı hiç bir zaman
sorgulamamıştır. Bu durum halifenin şehid edilmesine kadar devam etmiştir.
Mervan’ın,
Hz. Osman’ın şehid edilmesinden önce gerçekleşen mektup olayına da adının
karıştırılmak istendiğini görmekteyiz. Oysa Mervan, sahib olduğu konuma Hz. Osman’ın
hilafetinde ulaşmıştı. Aynı konumda kalabilmesi de amcasının oğlunun hilafette
kalmasına bağlı idi. Bu sebeple de Hz. Osman’ın aleyhinde olabilecek hiç bir komploda
yer alamazdı.
Anlayabildiğimiz
kadarı ile farklı gerekçeler ve isteklerle muhalefeti oluşturan ve Mısır ile
Irak(Basra-Kufe) ‘da kümelenen insahların halifeyi hal etmek için
gerçekleştirmiş olduğu icraatlardan birisi de söz konusu mektupdu. Bu noktada,ortaya
çıkan fitnenin tek sorumlusu olarak gösterilmeye çalışılan İbn Seb’e’nin var
olup-olmaması pek fazla önem taşımamaktadır. Zira, İbn Seb’e’nin yaptığı idda
edilen pek çok icraatı yerine getirebilecek sayı ve nitelikte insan Mısır ve
Irak’da kümelenmeye başlamıştı. Söz konusu Muhalefet gruplarına mensup
insanlar, birilerinin adlarını kullanarak nüfuzlu kişilere mektup yazmaya zaten
alışmışlardı. Bu sebeple de Hz. Osman’ın katledilmesinden bir süre önce ortaya
çıkan mektubu da yazmaları zor olmamıştır.
Hz.
Osman’ın şehid edilmesinden sonra halifenin kanını talep iddası ile hareket
eden Mervan, Cemel savaşında Hz. Ali’ye karşı savaşanlar ve mağlup olanlar
arasında yer almıştır. Cemel savaşından sonra yeni halifeye beyatı geciktiren
Mervan, uzun süre siyasetten uzak kalmıştır.
Mervan,
Hz. Muaviye, Yezid ve İkinci Muaviye döneminde bazı görevlerde bulunmuşsa da Hz.
Osman zamanındaki konumuna yükselememiştir. Ancak, İkinci Muaviyenin kendisini
halifelekten azletmesi sonucu birden şansı değişmeye başlayan Mervan,
veliahtsız kalan Ümeyye oğullarının en güçlü halife adayı haline gelmiştir. Şam
halkındaki, İbn Zübeyrin hakimiyeti tüm ülkede ele geçirme korkusu, Ubeydullah
b. Ziyad ile Hassan b. Malik gibi siyasi kabiliyet ve nüfuza sahip kişilerin
desteği ile birleşince Mervan’a Cabiye’de hilafet kapısı kolayca açılmış
oluyordu. Şam halkının büyük çoğunluğunu oluşturan Kelbilerin Mervan’a
meyletmesi de Mervan’ın halife seçilmesini kolaylaştırmıştır.
Cabiye
toplantısında seçim ile halife olan Mervan, hilafette kaldığı müddetçe hep
savaşmıştır. Hakimiyetini tüm İslam dünyasına yaymaya çalışan Mervan, bu uğurda
hiç durmadan savaşmış fakat, ömrü vefa etmemiştir.
Mervan,
hilafetin Ümeyye oğullarından Haşim oğullarına geçmesini engelliyerek Emevi
iktidarının yıkılmasını önlemiştir. Bu yönü ile adeta Emevi devletinin ikinci
kurucusu olmuştur.
Mervan,
çifte velayet sistemini yürürlüğe koyarak hilafetin emevilerde kalmasını,
özellikle de Mervaniler kolunda kalmasını sağlamıştır. Mervan b. el-Hakem’in
ortaya koyduğu çifte velayet sistemi ile hilafet, Ümeyye oğullarının Süfyaniler
kolundan Mervaniler koluna geçmiştir.
Taif’ten
Medine’ye dönüşü ile gündeme girmeyi başaran Mervan, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Muaviye,
Yezid ve ikinci Muaviye döneminde adından sürekli bahsedilen bir şahsiyet
olmuştur. Bu dönem tarihinin en önemli simalarından birisi olan Mervan,
sürgünle başlayan hayatını hilafet gibi bir makamla neticelendirmeyi
başarabilmiştir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar