Print Friendly and PDF

MERVAN b. el-HAKEM

Bunlarada Bakarsınız

 

 


Hazırlayan: ÜNAL KILIÇ

 

BİRİNCİ BÖLÜM

HZ. OSMAN'IN ŞEHİT EDİLMESİNE KADAR MERVAN b. el-HAKEM

 

  TARİHİ RİVAYETLERE GÖRE MERVAN b. el- HAKEMİN AİLESİ, DOĞUMU VE ÇOCUKLUĞU:

Tarih içerisinde şahsiyetleri ile olaylara yön veren pek çok kişi olmuştur. Bunlardan biri de Mervan b. el-Hakem dir. Bununla birlikte onun çocukluk yılları hakkında çok az bir bilgiye sahibiz.

Mervan b. el-Hakem, Hz. peygamber ve onun davetine düşmanca tavrı ile tanınmış Bmevi hanedanına mensup bir kimsedir.

Babası, Hakem b. el-As b. Ümeyye b. Abdi'ş-Şems b. Abdi’l-Menaftır. 2 Annesi, Amine bt. Alkame b. Safvan el- Kinanî olup "Ümmü Osman el-Medeni " diye künyelendiril- miştir. Mervan'ın babası, Hakem b. el-As, Mekke'nin fethinden sonra mûslüman olmuştur. Müslüman olmadan önce Mekke'de Hz. Peygamber'e en çok zulmeden beş kişiden birisi olarak tanınıyordu. öyle görülüyor ki, el-Hakem bu tavrını İslama girdikten sonra da devam ettirmiştir. Böylece de yeni dinini kalben benimsemediğini ortaya koymuştur.   Onun bu tavrı ile, buna bağlı olarak meydana gelen hareketleri sebebiyledir ki, Hz. Peygamber onu, sürgün cezasına çarptırmıştır.

Mervan'ın doğum tarihi ile ilgili farklı rivayetler bulunmaktadır. Bununla beraber biz, bu rivayetlerden önce onun nesebi hakkında bilgi vermek istiyoruz.

Mervan’ın Nesebi;"Mervan b. el-Hakem b, Ebi'l-As b. Ümeyye b. Abdi’ş-Şems b. Abdi’l-Menaf el-Kuraşi el- Ümevı"dir.

Mervan ve oğullarına " Benu -Zerka” deniliyordu. Bu ifade onları zemmetmek isteyenlerce kullanılıyordu. ez-Zerka, Mevhib’in kızı olup Mervan b. el-Hakem'in babannesi oluyordu. Bu kadın fahişelerin evine giden yolları gösteren bayrak sahibi kadınlardan birisi idi. Bu bakımdan onlar, bu nineleri dolayısıyla zemmedilirlerdi. Öyle anlaşılıyor ki, Zerka, Hakem'in babasıyla evlenmeden önce bu işi yapıyordu. ?

Mervan b. el-Hakem'in künyesi ise, "Ebu Abdi*l-Melik"  Önceleri "Ebu'l-Kasım" şeklinde künyelendirilen Mervan'ın ® daha sonra "Ebu Abdi'l-Melik" künyesini aldığı, ayrıca onun "Ebu'l-Hakem " şeklinde bir künyeye sahip olduğu da tarihi rivayetler arasında zikrolunm aktadır.  

Biraz önce Mervan b. el-Hakem'in doğum tarihi ve yeri hakkında değişik rivayetler bulunduğuna işaret edilmişti. Mervan'ın hicretin II. ,III. ,IV. ve V. yılında Medine'de ve hatta Taifte sürgünde iken doğduğuna dair rivayetlere de rastlanın aktadır.  

Mervan’ın hicretten önce doğduğu ve annesi tarafından Peygamberimize, onun hakkında kehanette bulunması için gönderildiği rivayeti de zikredilmekte ise de bu pek mümkün görülmemektedir. Zira o esnada Mervan'ın annesi ve babası henüz müslüman olmamışlardı.  

Kaynakların ittifaka yakın bir çoğunlukla kabul ettiği görüşe göre Mervan, hicretin H. senesinde, Mekke'de doğmuştur.  

Filhakika Mervan’ın şu kadar sene önce veya sonra doğmuş olması pek önemli değil gibi görünüyorsa da aslında onun şahabı olup olmaması bakımından önem kazanmaktadır.

 MERVAN ’IN BABASI İLE TAİF’E GİTMEK ZORUNDA KALIŞI

Bu konudaki gelişmelere girmeden önce şunu belirtmemiz gerekirki, Mervan’ın Oteifa ' gönderilmesi, bizzat kendisinin işlediği bir suç sebebiyle olmayıp, babasının irtikap etmiş olduğu suçlardan dolayıdır.

Hakem b. el-Âs, "Tülekâ” yani Mekke'nin fetholunduğu gün İslama girenlerdendir.  Hakem b. el-As, müslüman olduktan sonra Peygamber (salla'llâhü aleyhi ve sellem)'m arkasına geçer, burnunu kıvırıp kaş- göz işareti yapardı. Bu durumda iken delirdiği de gelen rivayetler arasındadır.   Ayrıca el-Hakem, Rasulüllah (salla'llâhü aleyhi ve sellem)'i odasında iken gözetlemiş ve Peygamberimizin ansızın dışarı çıkması sonucu yakalanmıştı. Hz. Peygamber, el-Hakem'i tanımış ve bu zehirli kelere karşı kim bana yardım edecek? Diye ashabına seslenmişti.

el-Hakem daha önce de Rasulullah'm sırlarını ifşa ederek onu üzmüştü.   Bu son hareketinden sonra Hz. Peygamber, el-Hakem ve ailesini sürgüne göndermiştir.

Bazı kaynaklarda Hz. Peygamberin Hakem b. el-As ve onun soyundan gelecekler için şöyle bir bedduada bulunduğu anlatılır: "Onlar dünyada aziz ahirette ise zelil olsunlar! ”

Başka bir rivayette ise Hz. Peygamber, el-Hakem’i kendisini taklit edip sağa-sola yamularak yürürken görmüştür. Bunun üzerine Peygamberimiz, el-Hakem'e "böyle olasın" diyerek bedduada bulunmuştur. Bu bedduadan sonra el-Hakem, ölünceye kadar bu şekilde kalmıştır.

 Yukarıda bahsettiğimiz olaylardan sonra Hz. Peygamber, Hakem b. el-As ve ailesini Taife sürgüne göndermiş ve "o asla burada benimle bulunmasın"  şeklinde bir emirle kendisi hayatta iken bir daha asla Medine'ye dönmemesi gerektiğini belirtmiştir.

Hz. Osman hilafetleri döneminde Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'den amcası el-Hakem ve ailesinin sürgün hayatlarını sona erdirip onların Medine'ye gelmelerine müsade etmelerini istemişti. Fakat adı geçen iki halife, bu isteği kabul etmemişlerdi . Hz. Osman halife olunca onların Medine'ye dönmelerine müsade etmiştir  

 İlk iki halifenin halifeliği boyunca sürgünde bulunan Mervan b. el-Hakem'in bu dönemdeki hayatı hakkında şimdilik fazla bir bilgiye sahip değiliz. Taiflilerin, Hz. Peygamber tarafından sürgün edilen bu aileye nasıl davrandıklarını da kesin olarak bilemiyoruz. Ayrıca şunu da ifade etmeliyiz ki, Peygamberimiz, Taiflilere Hakem ve ailesi ile münasebet kurmamaları doğrultusunda herhangi bir haber göndermemiştir. Şayet böyle bir haber almış olsalardı şüphesiz onun emrine uyarlardı . Bu da bize Taiflilerin, Hakem ve ailesini boykot etmediklerini, aksine normal beşeri ilişkiler içerisinde olduklarını göstermektedir.

 MERVAN b. el-HAKEM’İN SAHABİLİĞİ  MESELESİ

Daha önce de temas edildiği üzere babasının işlemiş olduğu suçlardan dolayı babası ile birlikte Taife sürgüne gitmek zorunda kalan Mervan, burada takriben ondört-onbeş sene kadar kalmıştır. Bu yüzden de "insanların en hayırlıları " ünvanını almaya hak kazanan sahâbîler kervanına katılamamıştır  .

Mervan, Hz. Peygamber'in sohbetinde "temyiz" çağına ulaşmadan bulunduğu için  sahibi sayılmamış  ve Hz. Peygamber'in vefatından sonra temyiz çağına ulaştığı için gene de onunla görüşmemiş sayılır.

îlk dönem İslam tarihi kaynaklarında, Mervan’ın sahabiliği hususunda herhangi bir bilgiye rastlanmam aktadır. Sahabe tabakatına dair ı yazmış olduğu; kabul edilen et-Tabakatû'l- Kübra  adlı eserinde Ibn Sa'd, Mervan hakkında bilgi vermiş

fakat onu sahabi olarak zikretmemiştir. Nitekim daha sonraki tabakât müellifleri de Mervan'ın sahabîliği hakkında herhangi bir rivayetten bahsetmemiştir.

Bununla beraber H. Lammens, Mervan’ın sahabi olduğunu belirterek ilk dönem İslam tarihçilerinin, onun sahabi olmadığı şeklindeki görüşlerine katılmaz. Ona göre Mervan, hicretten önce doğmuştur ve sahabidir.

Öyle anlaşılıyor ki, Mervan, tabii ünvanı ile yaptığı rivayetlerle hadis ilmine büyük hizmetlerde bulunmuştur. Onun rivayet etmiş olduğu hadisler, sahih hadis mecmualarında yer alarak günümüze kadar gelmişlerdir. Bu da Mervan b. el- Hakem 'in "adil=udul" olduğuna delil olarak kabul edilmektedir.

Mervan, başta Hz. Osm an olmak üzere Hz. Ali, Zeyd b. Sabit, Ebu Hureyre, Başure bt. Safvan, Abdurrahman b. el- Bsved b. Abd-i Yegüs gibi ashabın ileri gelenlerinden hadis rivayetinde bulunmuştur .

Sehl b. Sa'd, Abdülmelik b. Mervan, Ali b. Hüseyin, Urve b. Zübeyr ve Sa'd b. el-Müseyyeb gibi hadis ilminde seçkin mevkiye sahip olan kimseler de Mervan'dan hadis rivayetinde bulunmuşlardır

  Hz. OSMAN DÖNEMİNDE MERVAN b. el-HAKEM

 Mervan'ın Sürgünden Dönüşü

Mervan b. el  Hakem'in Taifteki sürgün hayatı Hz. Osman'ın çabalarına rağmen uzun sürmüştür. Hz. Osman, ısrarlı bir şekilde Ebu Bekir ve Ömer'e  hilafetleri esnasında - Mervan ve ailesinin geri getirilmesi için müracaatlarda bulunmuştur.  Bununla beraber gerek Hz. Ebu Bekir, gerekse Hz. Ömer, Osman’ın bu teklifine karşı çıkarak onların geri getirilmesine müsaade etmemişlerdir  . Akraba ve yakınlarına karşı fazlaca merhametli olduğu anlaşılan Hz. Osman, kendi hilafeti döneminde amcası Hakem ve oğlu Mervan’ın Medine'ye geri getirilmelerini temin etmiştir .

Peygamber (salla'llâhü aleyhi ve sellem)'i üzen ve toplum içerisinde sırrını ifşa eden bir kişinin ve ailesinin sürgünden geri getirilmesi, ileride Osman'ın başına dert olacaktır. Toplum, kendisinden önceki iki halifenin bu konudaki tutum ve davranışlarını bildiği için onun bu uygulamasını hoş karşılamıyorlardı.

Yukarıda da temas edildiği gibi Hz. Osman, Hakem ile oğlu Mervan’ın, sürgünde bulundukları Taiften geri getirilmesini istediğinde ilk iki halife buna karşı çıkmışlar          , bunun üzerine Hz. Osman, onlara:"Rasulullah Hakem ve ailesini Medine'ye geri getireceğini vadetti" demiştir  . Buna karşılık onlar; "şayet bu konuda şahidin varsa onları geri getiririz. " demişlerdir. Hz. Osman. Ebu Bekir ve Ömer'in istemiş  olduğu şahitleri getiremediği için bu sürgün kendi dönemine kadar devam etmiştir.

Hz. Osman'ın bu icraatı sadece Ümeyyeoğullarını memnun etmiş görünmektedir. Zira, ileride de temas edileceği üzere bu icraat kendisinin muhasara altına alınmasına ve şehit edilmesine sebep olacak hadiselerden birisi olarak gösterilmiştir. Böylece Hz. Osman, Mervan dolayısı ile muhatap olacağı eleştirilerin ilkinin kapısını aralamış oluyordu. Zaten üçüncü halife aleyhine yapılan eleştirilerin büyük çoğunluğu Mervan b. el- Hakem sebebiyle olacaktır.

2.        Mervan'ın Sürgün Sonrası Yönetimde Görev Alması

Hz. Osm an, hilafete geçer geçmez, Mervan ve ailesini sürgünde bulundukları Taiften geri getirtip Mervan'ı kendisine" katip" yapar. Böylece Mervan bu yetki ve sıfatı ile devleti idare etmeye başlar. Katip olmakla, devlet başkanı imiş gibi hareket eden Mervan'ın bu şekilde davranmasına halife hiç ses çıkarmıyordu!. Hatta halife, "hilafet mührünü" Mervan'a teslim etmişti. Buna bakılarak bazı kimseler tarafından Mervan'ın mühür ve dolayısı ile de halifeye ihanet ettiği iddia edilmiştir  .

Mervan'ı idari yönden güçlendiren Hz. Osman, bir takım atiyyelerle ve ıktalarla da onu mali yönden desteklemiştir.

Hz. Osman, peygamberimiz'in sadaka olarak bıraktığı ve Hz.  Fatma'nın, Ebu Bekir'den isteyipte alamadığı "Fedek arazisini" Mervan'a ikta olarak vermiştir . Halbuki burası Resulullah'ın, ümmete bırakmış olduğu bir sadaka idi .

İslam devletinde kamuya mal olmuş bir arazinin halkın istifadesinden alınıp bir kişi veya ailesine verilmesinin müslümanların hoşnutsuzluğuna sebep olacağı bilinmektedir. Nitekim bu tür davranışlardan dolayı da Hz. Osman, büyük eleştirilere maruz kalmıştır .

İbnü'l- Verdi, Hz. Osman tarafından Afrika'nın "humus" gelirlerinin Mervan'a İkta olarak verildiğini ve bunun da toplumda dedi-koduya sebep olduğunu belirtir .

İbn Kuteybe'nin ifadesine göre Hz. Osman, Mervan'a bir takım atiyyelerde bulunduğu gibi onun yakınlarına da bol bol ihsanlarda bulunuyordu. Mesela, Mervan’ın babası el-Hakeme sürgün dönüşü yüzbin dirhem para, kardeşi Haris b. el- Hakem'e de Medine'nin eski çarşısının yerini îkta olarak vermiştir   .

Ümeyyeoğullarının, özellikle de Mervan b. el-Hakem'in yönetimde söz sahibi olmasından sonra halife tarafından onlara ihsanlarda bulunulması ve idari kademelere getirilen kimselerin istedikleri gibi hareket etmeleri halkın tepkisine sebep oluyordu .

Halifenin, Mervan'a vermiş olduğu atiyyeler, muhtemelen fazla büyültülecek kadar değildi. Herhangi bir probleme de yol açmamalı idi. Ancak, Mervan ve ailesini bol bol dağıtılıp muhalif olanlara-ashabın önde gelenlerinden olmalarına rağmen-vermek şöyle dursun önceki halifeler tarafından verilenlerin de kısılması veya tamamen kaldırılması tarzındaki uygulamalar çok göze batıyordu .

Bazı tarihçilerin de ifade ettiği gibi, halkın kanaatine göre, yaşı yetmişi aşmış olan Hz. Osman, bütün işleri Ümeyyeoğullarma, özellikle de amcasının oğlu ve katibi olan Mervan’ın eline bırakmıştı. Bu da halkın idareye karşı sesinin yükselmesine sebep oluyordu.

3. Hz. Osman'ın Şehit edilmesi ve Mervan’ın Konumu

Hz. Osman, halife olduğu zaman yetmiş yaşında idi. Yaratılışı itibariyle yumuşak huylu olduğu için kendisinden önceki ilk iki halifenin ihtiyatkarlığına pek sahip değildi. Halbuki bu özellik, Arapların fetholunan ülkelerden bol miktarda gelen mallardan faydalanma dönemine girdiği bir zamanda İslam devleti gibi bir devleti idare etmek için gerekliydi   .

Üçüncü halifenin söz konusu yumuşaklığına bir de kaybolmuş gibi görünen "Hâşimî-Emevî" rekabetinin yeniden su yüzüne çıkması eklenince fitnenin ortaya çıkması kaçınılmaz bir hal aldı. Benî Hâşim ile Benî Ümeyye arasındaki çekişme, cahiliyye çağı boyunca devam ettiği gibi İslâm m zuhurundan sonra da devam etmiştir. Kaynaklarda belirtildiğine göre başlangıçta İslama karşı direnişlerinden dolayı Bmevîlerdeki eziklik zamanla yerini terketmiştir. Bir müddet sonra İslama ısınan Ümeyyeoğulları, cahiliyye çağındaki yöneticiliklerini yeni nizama nakletmişlerdir   İlk iki halife, Kureyşin bu iki kabilesi arasındaki dengeyi korumaya son derece dikkat ediyorlardı.

Bazı araştırmacıların belirttiğine göre, Hz. Osman halife olunca Hz. Ömer'in gözetmiş olduğu kabileler arası denge politikasının aksine yönetimde "Emevîlik" unsuruna ağırlık vermiştir . Hz. Osman'ın akrabalarına duymuş olduğu muhabbetten, Beni Ümeyye fazlası ile yararlanmıştır. Bunun pek çok örneklerini sıralamak mümkün, ancak konunun boyutlarını aşacağı düşüncesiyle yalnızca konu ile ilgili misallerle iktifa etmek istiyoruz,

a. Hz. Osman, halife seçildikten çok kısa bir süre sonra, yakın akrabası olan Şam valisi Muaviye hariç, Hz. Ömer'in daha önceden tayin etmiş olduğu valilerin tamamını değiştirmiştir. Büyük vilayetlerden Mısır'a, süt kardeşi Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'i, Kufe'ye anne bir kardeşi Velid b. Ukbe'yi, Basra'ya dayısının oğlu Abdullah b. Amir'i, devlet katipliğine   müsteşarlığına da amcasının oğlu Mervan b. el-Hakem'i getirmiştir

b. Daha önce de temas edildiği gibi idaredeki bu tayinlerden başka malî olarak da Beni Ümeyye'ye ayrıcalıklar tanınmıştır. Bu tayinler de Peygamberin ashabı tarafından hoş karşılanmamıştır. Çünkü Hz. Peygamber hayatta iken bunlardan bir kısmı kılıç korkusu ile müslüman olmuş, bir kısmı idam edilmekten son anda kurtarılmış, bir kısmı da münafıklıktan damga yemişlerdi. Bu kimselerin tayinleri tabii olarak Ensar ve Muhaciri üzmüştür.

Kendi sıkıntılarının bir kısım sebeplerini onun akrabalarının oluşturduğu bir grupta gören bazı kimseler, halifenini akrabalarını kayırma eğilimi göstermesinden şikayet etmeye başlamıştı.

Bu hoşnutsuzluklara rağmen Hz. Osman'ın halifeliğinin ilk yıllarında İslâm toplumunu sarsacak bir durum ortaya çıkmamıştı. Çünkü bu dönemde hâdiselerin yoğunluğu iç politikada değil dış politikada idi. Fetihlerin kara ve denizlerde devam ediyor olması ve insanların bu fetihlere katılması gibi unsurlar dikkatleri içeriden ziyade dışarıya yöneltiyordu.

Hicri 30/650 yıllarına gelindiğinde, müslümanlar arasında küçük çaplı sözlü sürtüşmeler başlamıştı. Aslında bunlar beklenmedik hadiseler değildi. Aynı zamanda toplum idaresindeki değişiklikler ve fetihler sonucu irtibata geçilen diğer kültürlerin etkisiyle değişimin sancısı yaşanıyordu.

Gün geçtikçe huzursuzluklar artıyordu. Hz. Osman’ın özellikle akrabalarına karşı davranışlarında herhangi bir değişiklik yapma eğiliminde olmaması da muhalifleri kışkırtıyordu.

Halifeye yapılan eleştirilerin pek çoğunun onun akrabalarına karşı olan tutumundan kaynaklandığı görülmektedir.

Aşağıda,       bazılarını    sayacağımız uygulamalardan dolayı Hz. Osman'a karşı yapılan tenkitler gittikçe artmaya başlamıştı.

1)      Mervan'a Afrika humusunu ve Fedek arazisini vermesi

2)      Amcası Hakem ve Diğer oğlu Hâris'e pek çok miktarda para ve arazi vermesi.

3)      Hz. Ebu Zerr el-Ğifari'yi Mervan b. el- Hakem vasıtasıyla sürgüne göndermesi.

4)      Hz. Ömer'in tayin etmiş olduğu valileri (Muaviye hariç) azledip yerine kendi akrabalarını getirmesi.

5)      Mervan gibi, halk arasında pek sevilmeyen birisini katiplik makamına getirmesi ve hilafet mührünü ona teslim etmesi.

6)      Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem)'in sürgün etmesine rağmen Hakem b. el-As ve ailesini Medine'ye geri getirtmesi.

Yukarıda bir kısmına temas ettiğimiz hususların, Hz. Osm an tarafından haklı gerekçelere dayanıp dayanmamasından ziyade eleştirilerin çoğunluğunun Mervan b. el-Hak em üzerinde odaklaştığı görülür. Bazı tarihçilerin deyimi ile insanlar, Mervan'ı kendisine yaklaştırdığından ve ona -adeta- itaat ettiğinden dolayı Osman'ı kınıyorlardı. Ayrıca halifeye isnad edilen pek çok şeyi, onun emretmediğine ve bu yapılanların ancak Mervan'ın işi olduğuna inanıyorlardı.

Gelişmelerden anlaşıldığına göre Hz. Osman’ın halifeliği, Ûmeyyeoğullarını şımarttı. belirtildiğine göre, vilayetlerde hatta Medine'de bile yoldan geçerken halkı, "savulun/ Ümeyyeogulları geliyor” diye tahkir edebiliyorlardı?, Bazı araştırmacıların belirttiğine göre bu durum, Beni Haşim ile Ben! Ümeyye arasında cahiliye çağındaki eski düşmanlığın yeniden ortaya çıkmasına sebep olduğu gibi, diğer müslümanların da halifeden uzaklaşmaları neticesini doğurdu.

Şiblî Numanînin deyimi ile muhit, fitneyi yaşatacak ve besleyecek bir hale getirilmişti ki onu bu hale getiren hükümetin müsamahakarlığı, özellikle de Ümeyyeoğullarına karşı sergilenen tutum idi . Artık fitne ateşi tutuşmaya başlamıştı. Bazılarına göre bu ateş, ancak halifenin azledilmesiyle söndürülebilirdi. Bunun için de hemen faaliyete geçilmeliydi. Küfe, Basra ve Mısırdan huzursuzluk haberleri merkeze kadar gelmeye başlamıştı. Bazı kaynakların da belirttiğine göre, kimisi Hz. Osman’ın akrabalarına vermiş olduğu ayrıcalıkları bahane ederek tepki gösteriyor kimisi ise bölgelerindeki valilerin hareketlerini halifeye mâl ederek bu tepkiye ortak oluyordu. Halife başta Hz. Ali olmak üzere ashabın ileri gelenlerinin tenkit ve tavsiyelerine de tam anlamıyla uymuyordu. Tarihçilerin belirttiğine göre onların tavsiyeleri de sonuçsuz kalmıştı. Hatta ashabın bazıları, idareye yöneltmiş oldukları tenkidler sebebi ile ya dövülmüş veya sürgüne gönderilmişlerdi.

Abdullah b. Mes'üd ve Ammar b. Yasir gibi sahâbilerin Mervan b. el-Hakem tarafından -halifenin emri ile- sürgüne gönderilişi? Hem bu kişilerin hem de Medine'deki diğer müslümanlarm halifeye karşı cephe almalarına sebep olmuştu.

Hüzeyl, Zühre, Gıfar ve Mahzum oğulları, halifeye cephe alan kabilelerden bazıları idiler?

Yukarıdaki bilgilerin ışığı altında değerlendirildiği zaman, o dönem halkına göre devlet çarkı iyi işlememekteydi.

Hicretin 33. senesinde ( 653 m. ) Hz. Osman ve onun en muktedir valisi olan Muaviye hacda idi . Bir kaç yıldan beri devletin her tarafını saran siyasi çalkantılar, halifeyi hissedilir derecede otorite kaybına uğratmıştı. İddialara göre ne yolsuzlukların yokedilmesi amacıyla tedbirler almıyor, ne de müslümanların önde gelenlerinin, haklarında şikayette bulundukları valiler görevden alınıyordu?**. Böyle bir ortamda halife, valilerine daha da yakınlaşıp, onları korumaya almıştı. Böylece kendisinin dolduramadığı otorite boşluğunu valileri vasıtasıyla doldurmaya çalışıyordu. Hacdan Medine'ye döndükten sonra valilerin icraatından ve sürgünlerden şikayetçi olan bazı gruplar, hilafet merkezine gelmeye başladılar. Bunun üzerine halife, valilerini Medine'de toplantıya çağırdı. Hicri 34 (654 m. ) yılında yapılan bu toplantıya haklarında şikayetler bulunan Şam valisi Muaviye, Küfe valisi Said b. el-Âs, Basra valisi Abdullah b. Âmir ve Mısır valisi Abdullah b. Sa'd b. Ebî Şerh katılmışlardı. Bazı kaynaklara göre bu toplantı esnasında şikayetlerin çözüme kavuşturulması gerekirken tam aksine halkın itaat altına alınabilinebi için planlar oluşturulmuştur. Valilerden bazıları güç gösterisinde bulunmayı, bazıları da muhaliflerin savaşa gönderilmeleri veya para ile susturulmalarını istiyorlardı. Şikayetlerin kulak ardı edilmesi sebebi ile, alınacak tedbirlerin ortalığı yatıştırması mümkün değildi. Gene iddialara göre bu toplantıda dikkati çeken husus, valilere ileri sürülen görüşlerin daha ziyade mevkilerini koruyabilmek amacına yönelik olmasıdır. Taberî'nin belirttiğine göre Medine’de yapılan bu toplantının sonunda, halife valilerini vilayetlerine geri gönderip onlara, idareye ve idarecilere muhalif olanların sıkıştırılmalarını, savaşa gönderilmelerini veya divandan aldıkları maaşların kesilmesini emretmiştir.

Anlaşıldığı kadarıyla halifenin valilerine verdiği bu emirlerle ortalığın yatıştırılın ası beklenirken tam aksine halkın öfkesi daha da kabarmaya başlamıştı.

Yine Taberî'ye göre Hz. Osman'a karşı en sert eleştiri İbn Mes'ûd'dan gelmiştir. Aynı tarihçiye göre İbn Mes'ûd halifenin yönetimini beğenmemekte ve "Osman'ın kanı mutlaka helaldir" demekteydi!. Halife'de bu tür beyanatları sebebi ile onun Medine'den çıkmasına izin vermemiştir. Muhammed b. Huzeyfe ve Muhammed b. Ebî Bekir de Hz. Osman'ın kanını helal görenler arasında idiler . Hz. Osman'ın halife seçilmesine karar veren Abdurrahman b. Avf, Ali b. Ebî Talib, Amr b. el-As ve Ammar b. Yasir'de halifeyi sıksık eleştiriyorlardı

Bu arada bazı tarihi kaynaklarda bu dönemde ortaya çıkan fitne ve fesadın asıl kaynağının "Abdullah b. Sebe" adındaki Yahudi dönmesi bir şahıs olduğu zikredilmektedir. Hatta Ebu Zerr'in bile San'a'lı bir yahudi dönmesi olan İbn Sebe'nin teşviki ile Hz. Osman'a karşı çıktığı ifade edilmektedir.

Söz konusu rivayetlere göre, müslüman olduğunu söyleyen İbn Sebe'. Hicaz'dan başlayarak fitne ateşini tutuşturmaya çalışmış ve neticede de başarılı olmuştur.

Araştırmacıların belirttiğine göre İbn Sebe'nin niyeti, Mısır'dakilerin aksine diğer vilayetlerde sezildiği için halkın da desteği ile valiler tarafından kovulmuştur. Mısır'da ise durum farklı idi. Mısır halkının Hz. Osman ile onun Mısır valisi Abdullah b. Sa'd b. Ebî Şerh ve akrabalarına karşı çok kızgın olmaları, İbn Sebe'in siyasetini uygulamasını kolaylaştırmıştır. Aynı zamanda Muhammed b. Ebi Huzeyfe ve Muhammed b. Ebi Bekir'de Mısır'da isyan ateşini alevlendirmeye ve İbn Sebe'in siyasetindeki başarısına yardımcı oluyorlardı.

Tarihi kaynakların belirttiğine göre İbn Sebe', Mısır'dan çeşitli vilayetlere yazmış olduğu mektuplarla sapık görüşlerini İslâm devletinin dört bir tarafına yaymaya çalışmıştır. Böylece halifeye karşı kamuoyu oluşturmayı hedeflemiştir, isyan ateşinin Mısır'dan tutuşmaya başlaması İbn Sebe'nin bu hareketinde ne kadar başarılı olduğunu ortaya koymaktadır.

H. 35/656 senesinde, umre yapmak bahanesiyle yola çıkan Mısırlılar, Mekke yerine Medine'ye gelmişlerdi. Ali b. Ebi Talib, onlarla halife adına konuşmuş ve geri dönmelerini sağlamıştı. Asiler bu sefer Şevval 35/656 yılı Nisan ayında, 4 grup halinde Mısır'dan hac bahanesiyle yola çıktılar. Kufeliler ve Basralılar da aynı anda ve aynı sebeple yola çıktılar. Söz konusu vilayetlerden 600 kişilik birer grup yola çıkıp Medine'nin dışında toplandılır. Ancak, halifenin hal'i konusunda ittifak halinde olan bu insanlar onun yerine geçecek kimse hakkında ihtilaf halinde idiler. Zira, Basralılar Talha'nm, Kufeliler Zübeyr'in, Mısırlılar da başlarında İbn S ebe' olmak üzere Hz. Ali'nin halife olmasını istiyorlardı. Her grup işin kendi lehine sonuçlanması ve kendi istedikleri kişinin halife olması için çalışıyorlardı. Bas ralli ar Zü Huşub'da, Kufeliler el-Avas'da, Mısırlılar da Zü'l-Merve'de konuklamalardı. Mısırlılarla Basralılardan Ziyad b. Nadi ve Abdullah b. el- A'sam bir araya gelerek bekleyen topluluklarına şöyle dediler: "Biz Medine'ye gidip gelinceye kadar bekleyin, Medinelilerin bize karşı bir ordu hazırladıklarını işittik. Şayet onlar ordu hazırlamışlar ve bizim kanlarımızı da helal saymışlarsa işimiz fena. " Bu iki şahıs doğruca Hz. Ali, Talha ve Zübeyr'in yanma gidip  valilerinden şikayetçi olduklarını ve onların azlini istediler. Onların her üçü de isyancılara yüz vermedi?!. Bunun üzerine asiler diğer bekleyenlerle birlikte Medine'ye girdiler . Halifeden özellikle Mısır valisinin azledilmesini istediler. Hz. Osman, asilerin bu isteklerini derhal kabul etti. Azledilmesini istedikleri valinin yerine fasık olarak nitelendirilen Muhammmed İbn Ebu Bekir'i teklif ediyorlardı. Asiler, Hz. Osman'ın istediklerini derhal kabul edeceğini zannetmiyorlardı. Bu ani gelişme karşısında görünüşte sevinmiş gibi oldularsa da gerçekte içten içi kızıyorlardı.

Halife, şikayetlerin giderileceğini vaad etmek suretiyle asîleri geri göndermeye muvaffak oldu?3. Fakaty bunlar uzaklaşır uzaklaşmaz Mervan ve Ümeyyeoğullarmm teşvik ve tazyikleri ile Hz. Osman , yeniden muhaliflere karşı öfkesini izhar etmeye başladı. Asîlerin Medine'den ayrılışlarını takib eden cuma günü cam ide, âsîlerin haksızlıklarını anladıkları için çekilip gittiklerini belirten bir hutbe okudu. Bu ise olayların iç yüzünü bilen Medinelilerin yeniden halife aleyhine dönmelerine sebep oldu.

İstedikleri şeylerin gerçekleşeceğine dair söz alan asiler, daha önce konaklamış oldukları yere geri döndüler. Fakat içlerinden bir grup, özellikle de elebaşları olan Ziyad b. Nâdi ve Abdullah b. el-Â'sem Medine'de kaldılar.

Bu arada şunu belirtmemiz gerekiyor ki, bazı kaynaklar Hz. Osman'ın katline sebep olacak fitnenin faili olarak İbn Sebe'yi gösterirler. Abdullah İbn Sebe'nin yahudi dönmesi Sana'lı bir münafık olduğu zikredilmektedir , Daha sonraki araştırmacılardan bazıları ise Abdullah b. Sebe' adıyla yaşadığı ve pek çok fitne ile fesadın oluşmasında rolü olduğu iddia edilen kişinin gerçekte hiç bir zaman yaşamadığını söylemektedirler. Sözkonusu araştırmacılar, Abdullah b. Sebe'nin mevcudiyetine dair rivayetlerin yegane ravisinin Seyf b. Ömer olmasından kuşkuya kapılmışlardır. Bilindiği gibi Seyf b. Ömer'in rivayetleri çoğu zaman şüphe ile karşılanmaktadır. Bundan dolayı bu rivayetler tetkike ve teyide muhtaçtır.

Biz bu çalışmamızda İbn Sebe'nin yaşayıp yaşamadığına dair tartışmalara girmek istemiyoruz. Burada şunu ifade etmeliyiz ki, İbn Sebe' adıyla yaşadığı iddia edilen kişinin varlığını kabul edenler genellikle ilk dönemde yapılan ve ashaba yakıştırılanı ayacak fitnenin âmili olarak, İbn Sebe'yi göstermektedirler. Böylece "ashap nasıl olur da böyle bir fitnede rol alabilir?"

Sorusuna İbn Sebe' işin içine katılarak cevap bulunmuş olur.

İbn Sebe'nin yaşadığını kabul edenler onu, genellikle olayların tek sorumlusu gibi göstermeye çalışmışlardır. Bazı tarihçiler, Hz. Ömer'den sonra gelişen fitnelerin tek suçlusu olarak İbn Sebe'nin gösterilmesinin gerçekte ashabı teberrî etme gayreti ile yapıldığına inanmaktadırlar. Suçların böylesi bir kişiye yansıtılması ile suça iştirak edenlerin masumlaştırılmış olacağını ileri süren araştırmacılar/ şayet böyle bir kişi var idiyse ona fitnesini gerçekleştirebileceği zemini müslüm anların idarecilerinin hazırladığı unutulmamalıdır. " demektedirler.

Hz. Osman döneminde ortaya çıkan fitnenin tek sorumlusunun İbn Sebe' olmadığı, onun yanında ve aynı zihniyete sahip insanların da bulunduğunu ortaya koyan rivayetlere rastlanın aktadır. Bu manada İbn Sebe'nin var olup olmaması o kadar da hayatı önem taşımamaktadır. Zira bazı tarihçiler tarafından var olduğu ileri sürülen İbn Sebe'nin fonksiyonunu ondan hiç de geri kalmaksızın yerine getiren insanlar Mısır ve Irak'da kümelenmeye başlamıştı.

Hz. Osman'a karşı olan ve halkı kışkırtan yalnızca İbn Sebe ve Mısırlı yandaşları değildi. Küfe ve Basra'da çeşitli sebeplerle bir araya gelmiş, yekvücut halinde mevcut idarenin, valilerin ve halifenin aleyhinde bulunan cinayetler işleyen ve halkı ayaklandıran bir isyankâr grup mevcuttu, özellikle vali el-Velid b. Ukbe'nin,Kufe'de cinayet yapan ve hırsızlık yapan bir kaç kişiyi öldürtmesi, bunların ilelerinin ve kabilelerinin asabiyet anlayışı ve ailevi düşmanlıkla, açıktan Velid'e ve devlet idaresine karşı faliyet göstermelerine sebep oldu. Hicrî 33 yıllarına doğru açıktan faliyet göstermeye başlayan bu isyankârların başında Mâlik b. el-Eşter, Esved b. Yezid,Alkame b. Kays, Sa'sa, Umeyr b. Dâbi'î,el-Kumeyl b. Ziyad gibi şahıslar vardı. Halife bu âsîler topluluğunu Suriyee sürmüştür. Bu tahrikçi ve fitneci zümreye bazı sahâbi de, ferdi olarak , şahsi kırgınlıkları ve menfaatleri için yardım etmiştir. Muhammed b. Ebu Bekir, Muhammed b. Ebi Huzeyfe ve Amr   b. el-As yanlıları bunlar arasında sayılmıştır. Sözkonusu gruplara Abdullah İbn Mesûd, Ebu Zerr ve daha pek çok kişinin bir takım dini endişe ve gayretleri sebebiyle katıldığını daha önce söylemiştik. Belki de bütün bu muhalif insanların varlığı  ortaya çıkan fitneye esas sebep olanları ortaya çıkaracaktır.

Medine yakınlarına ikinci kez gelen asiler  halifeden istedikleri şeyi koparmışlardı. Hz. Ebu Bekir'in oğlu Muhammed  Mısır'a vali olarak tayin edilmişti. Muhammed b. Ebu Bekir  Halifeden aldığı Mısır'a vali olarak tayin edildiğine dair mektubu da yanma alarak beraberindekilerle birlikte Mısır'a doğru yöneldi. Kufelilerle Basralılar da vilayetlerine gitmek üzere hareket etmişlerdi. Medine'den üç günlük mesafeye vardıklarında zenci bir kölenin bazen görünüp bazen kaybolan devesini gördüler. Sanki köle birisinden kaçıyormuş veya birisini kovalıyor muş gibiydi,

Topluluk  sözkonusu köle ile Eyle'de karşılaşmıştı, Köleden şüphelenen Mısır'lılar;"Nedir bu halin?" diye köleyi sorgulamaya başladılar. Köle birbirini tutmayan ifadeler veriyordu. Bir defasında "Ben halifenin kölesiyim" diyor  biraz sonra ise "ben Mervan’ın kölesiyim" itirafında bulunuyordu. Aynı köle  kendisinin halife tarafından Mısır valisine yazılmış bir mektubu götürmek üzere yola çıktığını söylüyor  fakat mektubun yerini göstermiyordu. Mısır valisinin kendi yanlarında olduğunu bildiren Mısırlılar  köleden mektubu vermesini istediler. Köle ise "hayır bu vâliye değil  Mısır'daki valiye götüreceğim " diyordu. Durum  Abdullah b. Ebu Bekir'e haber verildi. İbn Ebu Bekir'in emri ile mektup  kölenin sakladığı yerden çıkartıldı  , Mektupta şunlar yazıyordu:

"Mısırlılar sana geldiklerinde Ab d ur rahman b. Udeys'i öldür. Urve b. Şuyeyr, Ebu Amr b. Budeyl b. Verka ile Kinane b. Bişr'i de kes(öldür) ,

Bir diğer rivayete göre ise mektubun metni şu şekildedir;

 "Muhammed b. Ebu Bekir ve beraberindekiler senin azlolunduğunu ifade ederek senin huzuruna gelirlerse onların bu beyanını kabul etme, onları öldür. Sonra da ellerindeki mektubu yok edip işine devam et!

Görüldüğü gibi her iki mektup arasında da büyük farklılıklar var. Hatta bir üçüncü rivayete söz konusu olan mektupta da "sana mektup getirenleri öldür, sonra şu dağa as" ifadelerine yer verilmekte diri. Muhammed b. Ebu Bekir, mektubu okuduktan sonra tekrar zarfın içerisine koyup, ağzını mühürleyerek yanındaki bir adamına teslim eder. Söz konusu mektup, Mısırlıların Medine'ye tekrar geri dönmelerine sebep olur  ,

Yine kaynaklarda diğer mektuptan da söz edilir. Buna göre;. . . Mısır'a gitmek üzere yola çıkan topluluk (daha önce de sözünü ettiğimiz ) köle ile karşılaşır. Köle, ilk sorgulamasından sonra asıl maksadını şu şekilde açıklar;” Mısır valisine mektup götürüyorum. Hz. Osman, bu mektubu Mısır valisine götürmemi, yeni bir valinin tayin edildiğini, ona görevi terk etmesini söylememi ve sizden daha hızlı gitmemi emir buyurdu. " Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir'in oğlu mektubu ister. Kölenin direnmesi fayda vermez. Neticede Muhammed b. Ebu Bekir mektubu okur ve kendisini şaşırtan bir ifade ile karşılaşır. Mektupta "size gelince " diye başlayan cümlede bulunan ve o dönem için noktasız kullanılan kelime "onu kabul ediniz. " veya "onu öldürünüz" şeklinde okunabilen kelimesi ile karşılaşır.

Tayin edilen vali İbn Ebu Bekir, bu kelimeyi "onu öldürün" şeklinde okur. Hz. Ebu Bekir'in oğlu hiddetlenerek Medine'ye döner ve doğruca camiye gider. Beraberindeki âsilerle birlikte camide mektubu okur, sonra da halifenin evini kuşatırlar   

Hz. Ali ve Medinelilerden bir grup, isyancıların yanma gidip "buradan çıkıp ittiğiniz halde neden geri döndünüz?" diye sorunca onlar mektup olayını anlatırlar. Mısırlılarla birlikte Kufeliler ve Basralılar da Medineye geri dönmüşlerdi. Hz. Talha Kufelilere, Hz. Zübeyr de Basralılara gitmiş onlar da aynı sorular karşısında aynı cevabı almışlardı. Sanki sözbirliği etmişçesine hepsi aynı cevabı veriyordu. Hz. Ali, bunun bir komplo olduğunu söyleyince onlar: " Bunu istediğin gibi yorumla, ancak bizim söyleyeceğimiz bir şey vardır, o da bu adamı (Hz. Osman'ı kastediyorlar. ) istemediğimizdir. Artık onun azledilmesi gerekmektedir. " diyerek yargısız infaz kararma çoktan vardıklarını ifade ediyorlardı. Mektup olayını yine bir mektupla haber alan İraklılar (Küfe ve Basralılar), Hz. Ali'ye gelerek "haydi Osman'a gidelim, onun kanı artık helaldir" dediler. Hz. Ali, asilerin bu teklifine "hayır" diye karşılık verince onlar," o halde neden bizim geri dönmemiz için bize mektup yazdın?" diye Hz. Ali'ye çıkıştılar. Ali, ben bu mektubu yazmadığıma dair yemin ederim deyince âsiler birbirlerine şaşkınca bakakalmışlardır.

Öbür taraftan Abdullah b. Ebi Şerh, Hz. Osman'a yardım etmek ve Mısırlılara karşı halifeyi korumak üzere gene onun izni ile Mısır'dan çıkıp Eyle'ye gelmişti. Eyle'ye geldiği zaman Mısırlıların tekrar geri dönüp Hz. Osman'ı muhasara ettiklerini öğrendi. Muhammed b. Ebi Huzeyfe'nin kendisinden hemen sonra Mısır'a hakim olduğunu, oranın halkının da ona uyduğunun haberini aldı. İbn Ebi Şerh, tekrar Mısır'a döndüyse de oraya sokulmamış, Filistin'e gidip Hz. Osman'ın şehid edilişine kadar orada ikamete mecbur kalmıştır.

Kaynaklarda zikredildiğine göre durumun vehametini idrak eden halife, Hz. Ali'den asîlere karşı kendisine yardımcı olmasını istemiştir. Hz. Ali ise "peki, neye karşılık bu asileri geri çevireyim?" diye sorunca, Hz. Osman; "senin işaret edeceğin her konuda sana uymak karşılığında" demiş, Hz. Ali ise şöyle cevap vermiştir: "Ben, sana defalarca gelip hemen her konuda bir çok şeyler söyledim. Ancak her seferinde konuştuktan sonra sen gene bildiğini okudun. Bu gün meydana gelen olaylar ise Mervan’ın, İbn Amir'in Muaviye ve İbn Ebi Serh'in yaptıklarının meyvesidir. Sen bu adamlara uydun bana uymadın. " Hz. Ali'nin bu sözlerine karşılak Hz. Osman: "hayır, bundan böyle onlara değil senin sözüne uyarım" der. Hz. Ali yanında ashaptan pek çok kimse olduğu halde asilerle konuşur, onlara nasihat ederek geri döndürmeye muvaffak oluruz.

Îbnü'l-Esir'in belirttiğine göre halife, Mısırlıların dönmesinden sonra bir gün beklemiş, ertesi gün erken saatte Mervan, çıkıp gelerek ona şöyle demiştir: "Mısırlıların geri döndüğünü, onların, senden herhangi bir kötülüğün gelmediğini anladıklarını ve böylece çekip gittiklerini müslüm anlara bildirmen gerekir. Yoksa diğer şehirlerden de çok kimse toplanır gelir ve sen onları geri çevirem ezsin. " Mervan’ın tavsiyelerine uyan Hz. Osman, aynı gün mescitte halka bir hutbe okuyarak Mervan’ın dediklerini halkın huzurunda tekrar eder. Bu hutbe, işin aslından haberdar olan halkın, ertesi gün halifenin evinin önünde toplanmalarına sebep olur  . Hz. Osman, halkım huzuruna çıkmaya utandığını söyler, bunu üzerine Mervan, halkın huzuruna çıkarak onlara: "Ne oluyorsunuz? hey çirkin yüzlü insanlar! ne istiyorsunuz? Bir talan yapmak üzere toplanmış adamlar gibisiniz. Siz bizim hükümdarlığımızı elimizden almak üzere mi geldiniz? Buradan hemen çekilip gidiniz. Allah'a yemin ederim ki bize saldıracak olursanız, bizden hoşlanmayacağınız şeyleri görürsünüz. Vallahi biz, şu anda elimizde bulundurduğumuz yönetim işini kimseye kaptırmaz ve bu işte kimseye de mağlup olmayız. " diyerek serzenişte bulunmuştur. Oradaki topluluk geri dönerek durumu Hz. Ali'ye bildirirler. Bunun üzerine Hz. Ali: "Ey Allah'ın kulları, ey müslümanlar dikkat ediniz, ben bu işlerden uzak kalıp evimde oturduğumda Osman gelip:" Beni terkettin hani akrabalığımız, hani hukukumuz? der". Konuşup işlere karıştığımda tutup Mervan onu aldatmaya çalışır, yaşının ilerlemesinden istifade eder, onu istediği şekilde yönlendirmeye kalkışır. Halbuki Osman, Peygamber'in en yakın sahabilerindendir " derili.

Yukarıdaki olaylardan da anlaşılacağı gibi bu durumda Hz. Ali, büyük bir sıkıntıya düşmüş görünmektedir.

Halife, karısı Nâile'nin "Mervan’ın halk arasında itibarı yoktur. Sen Mervan'a itaat ettiğin anda o seni helaka götürür. Bu sebeple sen Ali'ye haber gönder, onun gönlünü al, onun tavsiyelerine uyacağını söyle. " şeklindeki sözlerine de pek itibar etmemiş gözükmektedir. Rivayetlerden de anlaşıldığı gibi Hz. Ali, gücünün yettiği oranda insanları fitne ve isyandan vazgeçirmeye çalışıyordu. Bu sebeple halife, ile isyancılar arasında mekik diplomasisi kuruyordu denilebilir.

Kaynakların belirttiiğine göre Hz. Ali, isyancıların taşkınlık yapmasını önlemek için onların önüne düşüp halife ile onlar adına görüşeceğini söyleyerek asileri yatıştırmaya çalışmıştır. Buna karşılık Hz. Osman, "mektubu sen yazmış olabilirsin, çünkü sen bunların istediğini yapıyor, onları geri çevirmiyorsun diyerek Hz. Ali ile bağlarının kesilmesine sebep olacak şeyleri söylemiştir.

Bütün bunlardan anlaşıldığına göre ortada bir mektup vardır. Bu mektubu halifenin yazmış olduğunu iddia edenler, Hz. Ali'yi de yanlarına alarak doğruca halifenin yanına gitmişlerdir. Hz. Ali'nin sorusuna karşılık halife yemin ederek "köle, deve ve mühür benim. Ancak mektubu ben yazmadım demiştir  

Muhasarayı yapanlar, halifenin yukarıdaki sözüne inandılar. Bundan sonra mektuptaki yazının Mervan'a ait olduğunu söylemeye başladılar. O sırada halifenin evinde olan Mervan’ın kendilerine teslim edilmesini de Hz. Osman'dan istediler. Muhasaracılar: "Hz. Osman'ın sözüne inanırız, ancak kalbimizde suçsuz olabilmesi için bize Mervan'ı teslim etmesi gerekir. " demişlerse de halife, Mervan'ı onlara teslim etmemiştir

Gelişmelerden de anlaşılacağı üzere halife bu sefer gerçekten de zor bir durumla karşı karşıya gelmişti.

Ümeyyeoğullan dışında hemen herkes ona ya cephe almış ya da olaylara bigâne kalarak tavırlarını göstermeye başlamışlardı. Allah Rasulünün şehri Medine'de, gene Allah Rasulünün sahâblsi, yakın arkadaşı ve mü'min olan Hz. Osman, Kufeliler ile Basralılara terkedilmişti.

Îbnü'l-Esir'in belirttiğine göre mektuptan haberinin olmadığına yemin eden halifeye Mısırlılar; "Sen ya gerçekten doğru söylüyorsun ya da yalan. Eğer yalan söylüyorsan böyle haksız bir yere bizim öldürülmemizi emrettiğinden dolayı azledilmen gerekir. Yok eğer gerçekten bu işlerin çevrilmesinden haberin yok da doğru söylüyorsan bu işleri çevirenlere karşı gaflet içinde olmandan dolayı kendini azletmen gerekir. Ayrıca bizim de böylece zaaf ve gaflete düşen birisini görev başında bırakmamız doğru olmaz. " diyerek halifeyi istifaya çağırıyorlardı. Halife ise; "Ben, Allah'ın bana giydirdiği (hilafeti) bir elbiseyi kesinlikle çıkarmam. " diyerek istifa çağrılarını reddediyordu!.

Böylece asîlerin, "mektubu Mervan’ın yazdığını, bunun için kendilerine teslim edilmesi gerektiğine" dair müracaatlar da sonuçsuz kalmıştı. Burada asıl düşünülmesi gereken Mervan’ın sorguya çekilmesi ve muhakeme edilmemesidir. Halife, bahsi geçen mektubu kendisinin yazmadığını söylemiş ve bu sözünü yemin ederek desteklemiştir. Bu aşamadan sora iddiaların üzerinde odaklaştığı Mervan’ın sorguya çekilmesi gerekirdi. Belkide böylece işin aslı ortaya çıkar ve fitne ortadan kalkabilirdi. Ancak şurasını da belirtmek gerekir ki, sorgu ve muhakeme hükümetin yapacağı bir iştir. Bu esnada hükümet ise böyle bir konumda değildi!  . Bunun idrakinde olan devlet başkanı Hz. Osman, Mervan'ı yargısız infazda bulunmaları kesin olan âsilere teslim etmemiştir. Bazı tarihçilere göre halife, Mervan'ı böylesi bir kalabalığa teslim etmiş olsaydı zalim olurdu. ,

Yukarıdaki rivayetlerden de anlaşılacağı üzere ortalık çok karışık, hava ise oldukça gergindi. Herkes birbirini itham ediyordu . Hz. Osman taraftarları, bu mektubu Hz. Ali'nin yazdığını iddia ederken, Ali'nin taraftarları da bu mektubu bizzat Osman'ın yazdığını söylüyorlardı, Bazı tarihçiler söylenenlerin aksine Hz. Ali'nin böylesi bir fitneye sebep olacak bir mektubu yazmış olmasını mümkün görmem ektedirler.  Buna en büyük delil olarak da Hz. Ali'nin -rivayetlerde yer alan- bu mektubu ben yazmadım beyanatı ve hemen her fırsatta fitneyi yatıştırmak için gösterdiği gayreti zikredilmiştir. Hz. Ali, devamlı olarak böylesi bir mektubu yazmadığını söylüyordu. Bazı araştırmacılar da Hz. Osman ve Mervan’ın kapanmış bir fitneyi yenilemekte hiç bir faydaları olmayacağı için bunların da böylesi bir mektup yazmayacaklarını söylemektedirler. Bunu söyleyen araştırıcılara göre böyle bir mektubu yazmak suretiyle küllenmiş fitne ateşini yeniden alevlendirmek sadece fitnecilerin işine yarardı   .

Öbür taraftan bazı araştırıcılar da aşağıdaki izahları getirerek halifenin böyle bir mektubu asla yazmış olamayacağını dile getirirler. Nitekim İbn’ül Arabi bu konuda şunları söylemektedir: "Hz. Osman'ı az çok bilen ilim ehli, onun İbn Ebu Bekr'i veya benzerlerinin öldürülmelerini emretmeyeceğini bilir. Hz. Osman'ın böyle bir iş yaptığı görülmemiştir. Osman kendisine gelenlere bile böyle bir emir vermemiştir. Kaldı ki suçluluğu henüz kesinlik kazanmamış olan İbn Ebu Bekr'in öldürülmesini emreder. Ayrıca daha önce de bahsettiğimiz gibi Hz. Osman, asilerin ilk defa Medine civarına geldiklerinde İbn Serh'e Mısır'dan ayrılarak yardıma gelmesini emretmiştir. İbn Serh'in Mısır'dan ayrıldığını bilen halife, nasıl olur da İbn Serh'e mektup gönderirim, İbn’ül  Arabi, yukardaki ifadelerine şu sözleriyle son vermektedir: Asilerin Hz. Osman'ı katletmek için meşru bir sebep olarak ileri sürdükleri mektubu, gene kendilerinin yazdığı hakkındaki deliller, diğerlerinin yazdığına dair ileri sürdükleri delillerden daha güçlüdür..

Şurası da bilinmelidir ki, sözkonusu mektubu Mervan yazmış olsa idi, kölesine İbn Ebu Bekir'e görülmemesine dair ikazda bulunurdu. Halbuki mektubu götüren köle adeta yakalanmak için ve mektubun Muhammed b. Ebu Bekr'in eline geçmesi için gayret göstermiştir.

Daha önce de temas edildiği üzere âsîler, Medine'yi terketmişler ancak asilerin elebaşları olan Hakim b. Cüble ve el-Bşter Medine'den ayrılmayıp fitne ve fesad için orada kalmışlardı.

Tarihçilerden bazılarına göre mektup olayını Medine'de fitne için kalan Hakim ve el-Bşter adlı münafıklar planlamışlardır. Rivayetlere göre mektubu götüren köle Mısırlıları, ikinci bir haberci de yoldaki İraklıları bu plandan haberdar etmiştir. Hz. Ali, İraklılara:"Sizin bu mektuptan nasıl haberiniz oldu? " diye sormuştu. Bunun üzerine onlar:"Ali'ye ihtiyacımız yok” demişlerdi. Bu ise mektup olayının düzmece olduğunun itirafıdır. Gerçek maksat, Osman'ın hal’idir

Hedefine ulaşan mektup olayından sonra asiler, muhasarayı daha da şiddetlendirdiler. Onlar, aradıkları meşruiyet kılıfını bulmuş gibi rahatça hareket ediyorlardı.

Yaklaşık olarak kırk gün süren savaşın ilk otuz gününde şiddetli bir muhasara olmamıştır. Hz. Osman otuz gün boyunca mescide çıkıyor, cemaatle namaz kılıyor, sonra tekrar evine dönüyordu. Bundan sonra ona engel olmaya başladılar. Hatta rivayetlere göre halifenin evine suyun götürülmesine bile engel olmaya başladılar!.

Asiler, hac mevsiminin sona ermesi ve Hz. Osman'ın diğer vilayetlerden istemiş olduğu yardımın yakında geleceği korkusuyla acele etmeye başladılar  .

Muhasaranın son on günü çok çetin geçmişti. Bu dönem içerisinde Hz. Ali oğlu Hasan'ı, Hz. Zübeyr oğlu Abdullah'ı, Hz. Talha da oğlu Muhammed'i halifeyi korumakla görevlendirmişlerdi. Hatta Hz. Hasan bu muhasara esnasında yaralanmıştıl36

Hz. Osman'ın muhasarası esnasında Mervan’ın çok şiddetli bir şekilde mücadelede bulunarak?, halifeyi korumaya çalıştığı ve bu esnada da başından yaralandığı tarihi rivayetler arasında geçmektedir.

H. 35 yılının Zilhicce ayının 18'ine gelindiğinde muhasaranın boyutları engel tanımaz hale geldi. Hz. Osman'ı koruyan bir avuç gönüllüye karşı sayıları yüzleri bulun muhasaracılar ve onlara seyirci kalan Medineliler. . .

Kaynaklarda belirtildiğine göre muhasaracılar, Amr b. Hazm'm evini kullanarak halifenin yanma ulaşmışlardır. İsyancılardan M uh amme d b. Ebu Bekir, Hz. Osman'ı öldürmek üzere teşebbüse geçmiş fakat, halifenin nasihat ve ikizları ile mahcup bir eda ile dışarı çıkmıştır. Muhammed b. Ebu Bekir'in onu öldürmeden çıktığını gören isyancılardan Kuteyre, Sevdan b. Hımran ve el-Gafiki adındaki üç kişi halifeye yaklaşmış; el- Gafiki elinde bulunan demirle Hz. Osman'a bir darbe indirerek onu şehit etmiştir.

İbn Teymiyye'ye göre müslümanların ileri gelenlerinin çoğu Hz. Osman’ın öldürülmesine razı olmadıkları gibi bu olaylara müdahalede de bulunmamışlardır. Çünkü, sahabilerin büyük bir kısmı o esnada Medine'de bulunmuyorlardı. Onlar Mekke, Şam, Küfe, Basra ve Horasan gibi yerlerde idiler. Ayrıca müslümanlar, işin bu şekilde neticeleneceğini tahmin etmemişlerdi. Şayet işin bu şekilde neticeleneceğini bilselerdi elbetteki bu fitneye daha çok engel olmaya çalışırlardı.

Halifenin bu şekilde şehit edilmesinin hemen akabinde Medine'de -başta beytü'l-mal olmak üzere- büyük bir soygun da yapılmıştır. Belki de bu soygunla âsîlerin asıl maksadının ne olduğu ortaya çıkmış oluyordu.

Hz. Osman’ın cenazesi üçgün yerde kalmıştı. Daha sonra ise âsîlerden izin alınarak defnedilin işti. Defin sırasında Mervan’ın da hazır bulunduğunu tarihi kaynaklarda görüyoruz!.

Gelişmelerden anlaşıldığı kadarı ile Mervan b. el-Hakem, Hz. Osman’ın muhasarası esnasında onu yalnız bırakmamıştır.

 

İKİNCİ BÖLÜM

Hz. OSMAN'IN ŞEHİT EDİLMESİNDEN SONRA MERVAN b. el-HAKEM

Hz. Osman'ın şehid edilmesiyle birlikte toplumda meydana gelen yeni şekillenme çok farklı olmuştur. Bu durum maktul halifeye muhalif olan, fakat fiili harekete girişmeyen bazı kimselerin yeni halifenin yanında yer almasına sebep olurken, bazılarının da ona cephe almalarına sebep olduğu görülmektedir. Medine'de yeni halifeye beyat edildiği zaman siyasi rollerinin bittiğinin farkında olan Ümeyyeoğulları, çareyi Medine'yi terkedip, Mekke ve Şam'a kaçmakda bulmuşlar, dolayısayla Hz. Ali'ye beyat etmemişlerdir. Bazı araştırmacıların belirttiğine göre Hz. Osman'ın öldürülmesinden sonra Hz. Ali adına yapılan beyata katılmak istemeyenler olmuştur. Beyatın alındığı günlerde, Medene'de bulunan Mervan b. el-Hakem, Said b. el-As ve Velid b. Ukbe gibi Ümeyyeoğullarının önde gelenleri beyata davet edildiklerinde, yeni halife tarafından Bedir savaşında bazı yakınlarının öldürülmesi ve Peygamber tarafından Taife sürgüne gönderilen Mervan'ın babası el-Hakem'in-sürgünden dönmesinin- tepki ile karşılanması gibi geçmişte kalan bazı hadiselerde, Hz. Osman'a yardımcı olunmamasını bahane ederek bu beyate katılmamışlardır.

Yeni halifeye beyat etmeye yanaşmayan Mervan, Hz. Osman'ın kanını talep etmek isteyen gruba doğru yakınlaşmıştır. Bunun neticesinde de maktul halifenin katillerini cezalandırmada yetersiz kaldığı izlenimini veren yeni halife Hz. Ali'ye karşı yürütülen kampanyanın içerisinde bulunmuştur.

 

A-CEMEL SAVAŞI VE MERVAN b. el-HAKEM

Hz. Osman'ın vefatından sonra mezkur halifenin kanını talep iddiasıyla toplanan ve işi yeni halifeye karşı savaşmaya kadar vardıran "Cemel Topluluğunun" içerisinde gördüğümüz Mervan, Cemel savaşında aktif olarak bulunmuş ve pek çok yerinden yaralanmıştır.

Hz. Ali'nin hilafete geçmesinden sonra Ümeyyeoğullarından pek çok kimse gibi Mervan da merkezin dışından muhalefet yapmayı tercih etmiştir.

Kaynaklarımızda ayrıntılı bir şekilde anlatılan Cemel savaşı, hicri 36/656m. yılı ortalarında Basra yakınlarında başlamıştır. Pek çok müslüman kanının akmasına sebep olan bu savaşın ayrıntılarına girilmeyecektir. Yalnızca bu savaşta Mervan’ın nasıl bir tutum içerisinde olduğuna değinilecektir.

Büyük bir zayiatın verildiği bu savaşta Hz. Ali, galip gelen tarafın lideri olmuştur. Bu savaşta Hz. Ali'nin karşısında yer alan topluluğun içinde bulunan isimlerden bazıları ise Hz. Aişe, Talha, Zübeyr ve Mervan b. el-Hakem'dir.

Hz. Osman'ın muhasara edilmesi esnasında olduğu gibi bu savaş esnasında da kıyasıya mücadele eden Mervan, büyükçe bir yara alıncaya kadar savaşmaya devam etmiştir.

Hz. Peygamber'in en yakın arkadaşlarından Zübeyr b. el- Avvam ve Talha b. Ubeydullah bu savaş esnasında hayatlarını kaybetmiştir. Hatta Talha b. Ubeydullah, kendi grubunun içerisinde yer alan Mervan b. el-Hakem'in attığı bir okla şehid edilmiştir. Savaşın kendi aleyhlerine döndüğünü gören Mervan b. el-Hakem, Hz. Talha'ya ok atarak onu yaralamıştır. Hz. Talha'nın "yaptığını gördün mü? Ey Mervan!" diye sorması üzerine Mervan: "Hata yaptığımı mı zannediyorsun? Ben asla hata yapmam"  diyerek Hz. Talha'yı kasten öldürdüğünü itiraf etmiştir.

Mervan'ın, Talha'yı öldürmesinin sebebi, Hz. Osman'ın ölümünden sonra Talha'yı sorumlu tutmasıydı. Nitekim Talha'yı öldürdükten sonra Hz Osman'ın oğlu Bb'an'a "Bu günden sonra Osman'ın kanını talep edecek değilim" diyerek Hz. Talha'yı öldürmesinin altında yatan gerçeği ifade etmiştir.

Yukarıda da söylendiği gibi Mervan, Cemel savaşında olanca gayreti ile savaşmış ve büyük yaralar almıştır. Nitekim Mervan'ın Hz. Osman'ın muhasara edildiği zamanda ve Cemel savaşı esnasında aldığı yaralardan dolayı sıhhati bütün ömrü boyunca tesir altında kalmıştır.

Cemel savaaşı esnasında ağır bir şekilde yaralanan Mervan, Anze kabilesinden bir kadının evine götürülmüştür. O kadın, Mervan'ı tedavi etmiştir. Savaş sonrası kendi taraflarının mağlup olduğunu öğrenen Mervan, Hz. Ali'den eman alıncaya kadar o kadının evinden ayrılmamıştır. Hz. Ali'den eman alan Mervan, daha sonra Medine'ye gitmiştir. Orada da halifeye beyat etmiştir. Muaviye, hilafete gelinceye kadar da bir daha oradan ayrılmadığı gibi siyasete girmemiştir.

Mağlup olmanın ezikliğinin yanında yeni halifenin müsamahasının da Mervan'ın böylesi bir tavır almasında rolü olmalıdır. Gelişmelerden anlaşıldığına göre akrabalık bağları Mervan'ı Hz. Osman'ın kanını talep etmeye sevketmişir, ancak güç unsurunu elinde tutamayan Mervan, Bu talebinden vaz geçmek zorunda kalmıştır. Bu ise Muaviye'ye yaramıştır.  

B-MERVAN b. el-HA KEM’İN MUAVI YE DÖNEMİNDE MEDİNE VALİLİĞİ VE AZLEDİLMESİ

Cemel savaşından sonra siyaset sahnesinde göremediğimiz Mervan'ın idareye karşı ilgisizliği, rivayetlerden anlaşıldığı kadarı ile Muaviye'nin hilafete geçmesine kadar devam etmiştir.

Kaynakların belirttiğine göre hicri* 41/661 m. yılında hilafet makamına geçen Muaviye, devletin idari kademelerinde, geçmiş dönemdeki halifelerin istihdam ettikleri, Amr İbnü'l- Âs, Mugîre b. Şube, Abdullah b. Âmir, Mervan b. el-Hakem, Said b. el-As ve Ziyad b. Ebîhi gibi idarecilerden yararlanmıştır. Bu kimseler Ümeyyeoğullarına mensup olmalarının ötesinde Hz. Osman döneminde de görev almışlardı!

Bu sebeple de idâri tecrübeye sahiplerdi.

Bazı araştırmacıların ifade ettiğine göre işlerinin hemen hemen tamamını valileri aracılığı ile yürüten Muaviye, onlara büyük yetkiler veriyordu. Valilerin tayin ve cihad kararı hariç hiç bir konuda onlara müdahale etmiyordu. Zaman zaman onları denetliyor, uygun bulduğu işleri onaylıyordu. Seçtiği valilerin yetenek ve otorite-kuvvet bakımından kendisine benzemesine özen gösteriyordu. Seçmiş olduğu valilerin kendisinden daha sert veya yumuşak olmalarından da kaygılanmıyordu 12. Valilik makamına getirdiği kişilere bakıldığı zaman bu, daha da iyi görülmektedir.

Muaviye halife olduktan bir yıl sonra (h. 42/662m) Mervan b. el-Hakem'i Medine valiliğine tayin etmiştir. Hz. Ali döneminde hilafet merkezi Medine’den Kîıfe'ye, Muaviye döneminde ise Şam'a nakledilmiştir. Şam'da ikamet eden Muaviye, hilafete geçtikten sonra Medine'ye ilk olarak Mervan b. el-Hakem'i vali olarak atamıştır.

Mervan'ın Medine valiliğinden önce "Bahreyn"   ve Taifte de valilk yaptığına dair rivayetler bulunmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki bu rivayetler, Muaviye'nin aşağıda belirtilen yönetici tayini siyaseti ile de uyuşmaktadır. Şöyle ki:"Muaviye, Ümeyyeoğullarından bir kimseyi önce Taife, orada başarılı olursa Taifle birlikte Mekke'ye eğer bu ikisinde de başarılı olursa taifte valilik acemilik (çıraklık) dönemi, Mekke ile Taif valiliği kalfalık dönemi, Taif, Mekke ve Medine'de yöneticilik ise, ustalık dönemi idi   . İşte bu siyasi anlayışın bir gereği olarak Muaviye, Bahreyn ve Taif 'te valilik yapıp başarılı olan Mervan b. el-Hakem'i medine ve Mekke'nin de yöneticiliğini vererek onun velayet sınırlarını genişletmiştir1.

Hicri 42/662 m. yılında valilik makamına getirilen Mervan b. el-Hakem'in valiliği fasılalar ile birlikte 8 yıl iki ay sürmüştür            .

Daha önceki ifade edildiği üzere Muaviye, vali olarak tayin ettiği kişilerin her bakımdan güçlü ve otoriter olmasına dikkat ediyordu. Pasif ve kabiliyetsiz olanlara asla rağbet etmiyordu. Gelişmelerden anlaşıldığına göre Muaviye, bu tür valilerin ileride kendisine karşı bir tehlike unsuru oluşturmaması için de farklı bir siyaset uyguluyordu. Muaviye, Hicaz valiliğini tek elde tutmuyor, bir kişinin insiyatifiyle başbaşa bırakmıyordu.

Mesela, Hicaz yönetimini ilk olarak Mervan'a veren halife, bir müddet sonra Mervan'ı azledip yerine Said b. el-As'ı getirmiştir. D aha sonrada Said b. el-As'ı azledip yerine Mervan'ı tayin etmiştir. Bu şekilde münavebeli olarak Hicaz'ın valiliği,Mervan ile Said b. el-As arasında yer değiştirmiştir!.

Bir kısım tarihçiler, Muaviye'nin Hicaz valiliğini münavebeli olarak Mervan ve Said b. el-As arasında sürdürmesindeki maksadının, her ikisini de bir biri aleyhine çevirip onları halkın nazarında küçük düşürmek olduğunu söylemektedirler .

İkili Oyun

Rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla Muaviye, yukarda belirtilen siyasetini gerçekleştirebilmek ve Mervan ile Sait b. el-As arasını bozmak için Sait b. el-As'a bir mektup yazar. O sırada Sait b. el-As, Medine valisidir. Mektupta Muaviye, Sait b. el-As'a emir vererek, Mervan'a verilen Fedek arazisinin geri alınmasını, mal varlığının tasfiye edilerek evinin yıkılmasını ister. Ancak Sait, Mervan ile akraba oldukları için Muaviye'nin bu emrini yerine getirmez. Bunun üzerine Saâ, halife tarafından valilikten azledilir. Sait'in yerine Mervan b. el-Hakem velayet makamına getirilir. Muaviye, bu sefer de Mervan'a bir mektup yazar. Muaviye, mektupta Mervan'dan Said b. el-As'm evini yıkmasını istemektedir. Mervan ise Said b. el-As'm evini yıkmak üzere harekete geçer. Evinin Mervan tarafından yıkılmak üzere olduğunu öğrenen Said b. el-As:"ne yapıyorsun ey Mervan?" diye sorunca Mervan:"halife senin evini yıkmamı emretti. Sen benim yerimde olsaydın aynı şeyi yapardın"der. Bunun üzerine Said:"hayır ben senin yerinde olsam aynı şeyi yapmazdım" deyip daha önce halife tarafından kendisine gönderilen ve Mervan'ın evinin yıkılmasını emreden mektubu Mervan'a gösterir. Bundan sonra Mervan, Said'in evini yıkmaktan vazgeçirdi.

Münavebeli bir şekilde olsa bile uzun süren valiliği boyunca Mervan'ın hangi tür icraatlarda bulunduğunun nasıl bir yönetim anlayışı içerisinde hareket ettiğinin ayrıntılarına henüz rastlanılamamıştır. Bunda Medine'nin o dönemde siyasi yönden ikinci plana itilmiş olması, bir başka deyişle gözden ırak bir mekan haline dönüşmüş olmasının rolü olmalıdır.

Bize kadar gelen haberlerde Mervan'ın, valiliği esnasında sahabileri istişare için topladığı ve onların tavsiyeleri doğrultusunda hareket ettiği zikredilmektedir .

Uzun süren valiliği esnasında Hicaz'da idareye karşı her hangi olumsuz tavır alınmaması Mervan'ın valiliği müddetince eşine az rastlanan bir ehliyet gösterdiğinin en büyük delili olarak gösterilmiştir .

C-MUA VİYE SONRASI HALİFELER VE MERVAN’IN KONUMU

I-Yezid b. Muaviye Döneminde Mervan b. el-Hakem

Bilindiği gibi Muaviye,oğlu Yezid'e kendi sağlığında beyat almak suretiyle halifelik yolunu açmıştır. Yezid, babasının vefat ettiği sırada Medine'de yoktu. Bu sebeple de babasının ölümünden üç gün sonra umumi beyat alabilmiştir.

İlk dönem İslâm tarihi kaynaklarında zikredildiği üzere Muaviye, oğlu Yezid'e beyat alabilmek için tam yedi sene çalışmış bu hususta ancak Hicrî 55 veya 56(675-676) yıllarında belirli bir noktaya gelebilmiştir. Hicaz'da Yezid'e beyat etmeyen ve açıktan böylesi bir beyata karşı çıkan -beş kişi dışında -kimse kalmamıştır. Beyat etmeyen bu kişiler: Hüseyin b. Ali, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Zübeyr, Abdullah b.  Ömer ve Abdurrahman b. Ebu Bekir gibi Hicazlılarm üzerinde büyük nüfuza sahip olan insanlardı. .

Muaviye, hayatının sonuna kadar, gerek bizzat, gerekse valileri vasıtası ile söz konusu beş kişinin-Yezid'in veliahtlığı hususundaki-tasviplerini alma yolunda yaptığı girişimlerden bir sonuca ulaşamamıştık. Bu sebeple de Muaviye, ölmeden önce oğlu Yezid'e, muhaliflerine karşı alması gereken tedbirleri vasiyet etmiştir26 Bu sırada Mervan’ın, Medine valiliğinden azledilmiş olmasına rağmen Medine'de ikamet ettiği görülmektedir.

Babasının ölümünden sonra Umumî beyat alan Yezid, kendisine beyat etmeyen beş kişiden en çetini olarak gördüğü üç kişinin beyatlerini almak için Medine valisi Velid b. Utbe'ye bir mektup yazar. Bu üç kişi, Hüseyin b. Ali, Abdullah b. Zübeyr ve Abdullah b. Ömer'dir. Mektubu alan Velid, o esnada Medine'de bulunan Mervan'ı yanma çağırıp fikrini sorar. Bunun üzerine Mervan ona: "Onlar Muaviye'nin öldüğünü duymadan yanma çağır, beyat ederlerse, beyatlarmı al, aksi halde hemen boyunlarını vur. " diyerek Velid'e yol göstermiştir.

Bu olaydan da görüldüğü gibi Mervan artık Muaviye'nin ölümü ile kendisine akıl danışılan bir kişi konumuna yükselmiş oluyordu.

Medine valisi Velid, Mervan’ın bu teklifine rağmen yeni halifeye beyat etmeyen bu üç şahsı öldürmeyip salı vermiştir. Daha sonra ise bu hareketinden dolayı azlediliniştir28

Yezid'e beyat etmeyen Hz. Hüseyin, Küfelilerin sözlerine ve hilafet hususundaki tekliflerine güvenerek Kufe'ye gitmek üzere yola çıkar. İşte bu yolculuk esnasında bilinen uğursuz olay (Kerbela faciası) gerçekleşir. Bu olayın sonunda Hz. Hüseyin ve beraberindeki 70 kişi şehid edilmiştir.

Medineliler, kendilerini derinden etkileyen bu facianın üzerine Emevî hakimiyetine karşı başkaldırırlar. Bu başkaldırı Medinelilerin, Abdullah b. Hanzala 'ya beyat etmeleri ile başlar29. Bu başlangıcı Medine'de ikamet eden yaklaşık 1000 kişiden oluşan Ümeyyeoğullarma saldırmak takip eder30. Bu topluluk o sırada Emevilerin en yaşlısı olan Mervan’ın malikhanesine sığınmak zorunda kaimıştırl .

Abdullah b. Hanzala, İbn Zübeyr'e bağlılığı ile biliniyordu. İbn Zübeyr, ona bir mektup yazarak Ümeyyeoğullannın Medine'den çıkarılmasını emretmiştir. Bu emir üzerine harekete geçen Medineliler, Ümeyy çoğullarını Mervan’ın evinde muhasara altına almışlardır .

Mervan,bir mektup yazarak içinde bulundukları kötü durumdan halifeyi haberdar eder. Mervan: "üzerimize çürük meyve atıyorlar, içecek suyumuz bile yok. İmdat!" diyerek sıkıntıların boyutlarını ifade ediyordu. Başlangıçta kendilerini savunmaktan aciz bir topluluğun yardımına gidilmemesi gerektiğini düşünen Yezid, daha sonra ise yardım göndermeye karar vermiştir. Belki de Yezid'in aklına Hz. Osman’ın muhasarası esnasında olup bitenler gelmiş olmalı ki Mervan’ın yardım mesajını alan Yezid, bir müddet sonra "onların ölmesi halinde yaşamanın bir anlamı yoktur. "diyerek hemen yardım hazırlıklarını başlatmıştır.

Medine'deki Ümeyyeoğullarına yardım etmeye karar veren Yezid, 1200 kişilik bir ordu hazırlatır . Bu ordunun başına Amr b. Said'in geçmesini düşünen Yezid, daha sonra Amr'ın, Kureyş'in kanını dökmek istememesi üzerine bu ordunun başına Kureyş'ten olmayan birisinin geçirilmesine dair tavsiyesine uyarak Müslim b. Ukbe'yi komutan olarak tayin eder. 1200 kişiden oluşan ordunun Suriyeli olması daha da önemlisi "Kelb" kabilesinden olması dikkatimizi çekmektedir. Kaysiler ise bu savaşta hilafet ordusunu yalnız bırakmışlardır.

Yezid’in,       Müslim b. Ukbe'yi yardıma gönderdiğinin Medine'de duyulması üzerine muhasara daha da şiddetlenir.

Medineliler, Ûmeyyeoğulllarına: "Andolsun sizleri ya oradan çıkarıp boyunlarınızı vurunuz, veyahutta bize karşı azgınlık etmeyeceğinize, her hangi bir açığımızı haber vermeyeceğinize, bize karşı düşmana yardın etmeyeceğinize dair yemin etmelisiniz. Bu teminatı vermezseniz buradan çıkamazsınız. "dediler. Bunun üzerine Onlar, bu ahdi vererek Medine'den çıktılar .

Tarihi kaynaklarda bundan sonraki gelişmelerin şu şekilde gerçekleştiği belirtilmektedir. Medine'den sürülen topluluğun başında Mervan b. el-Hak em vardı. Medine'den çıkartılan Ümeyyeoğulları ile Müslim b. Ukbe, Şam yakınlarındaki "Vadi'l Kur'a "da karşılaşırlar. Müslim onlara selam verdikten sonra Medine'de olup bitenleri sorar. Onlarsa, bu konuda daha önce kimseye birşey söylemeyeceklerine dair yapmış oldukları yemini mazeret olarak ileri sürerek her hangi bir şey söylemeye yanaşmazlar. Buna Müslim'in çok kızdığını gören Mervan, oğluna "O bana sormadan sen git . Olanı biteni ve yapması gerekenleri ona (Müslim b. Ukbe'ye)söyle " diyerek oğlu Abdulmelik'i Müslim'in yanına gönderdi. Abdulmelik, babasının kendisine söylemiş olduğu ve Müslim'in hangi metodu izlemesi gerektiğine dair bilgileri Müslim'e söyledi. Müslim, bu tavsiyeleri kendisine duyuran Abdulmelik ve tavsiyelerin asıl sahibi olan Mervan'a çok teşekkür edip Medine'yi muhasara etti37.

Medine'ye gelen halifenin kuvvetleri Medine'de isyana katılanların hepsini öldürdüler. Medine üç gün muhasara altında kaldı. Peygambere kucak açıp davasında kendisine canla-başla yardımcı olan ashabın, ensarın yurdu bu üç gün içerisinde çok kötü muamelelere maruz kaldı. Kaynakların pek çoğunda yer alan bu hadise esnasında yapılmadık şenaat ve icra edilmedik kötülük bırakmayan halifeye bağlı birlikler, şehri yağmalamaktan da geri durmadılar. Bir çok sahabi hakaret ve tehdide uğramış, şehir harabe haline getirilmiştir .

Müslim b. Ukbe, Medine'de olup-bitenleri ve Mervan'ın kendilerine yapmış olduğu yardımları Yezid'e yazar. Bunun üzerine Yezid, Mervan'a bir mektup yazar ve yaptıklarından dolayı kendisine teşekkür eder. Yezid, ayrıca Mervan'ı Şam'a davet eder. Halifeden teklif alan Mervan, Şam'a halifenin yanma gelir. II. Muaviye'nin ölümünden sonra halife oluncaya kadar bir daha da Şam'dan aynimaz ,

Yezid, yanında kaldığı süre zarfında Mervan'ı yakınları arasına almış ve ihsanda bulunmuştur! .

Bazı araştırmacılara göre Abdullah İbn Zübeyr tarafından tuzuga düşürülerek bütün çocukları ve akrabalarıile birlikte Medine'nin dışına sürülen Mervan bu sürgünün acısını "Harre olayının" planını belirleyip Müslim'i Medine'ye saldırması hususunda teşvik ederek çok fazlasıyla çıkarmıştır .

2-II. Muaviye Döneminde Mervan b. el-Hakem

Yezid b. Muaviye'nin ölümü ile boşalan hilafet makamına Yezid'in oğlu, Muaviye b. Yezid (II. Muaviye), beyat almak suretiyle geçmiştir.

Ümeyyeoğulları, 20 yaşlarında bir genç olan II. Muaviye'ye beyat ettiler. II. Muaviye, babasından bolca ihtilaf devralmıştı. Oysa II. Muaviye, çekişmeleri sevmeyen ve siyasetten hoşlanmayan bir kişiliğe sahipti. Rivayetlerden anlaşıldığı kadarı ile hilafetin, Ümeyyeoğullarının hakkı olmadığını düşünüyordu. Bu düşüncelerle hilafete geçişinden kırk gün sonra 44 halka bir konuşma yaparak hilafetten çekildiğini bildirdi. Halka "Sizler idarecilerinizi seçmeye daha layıksınız, dilediğinizi halife seçin" diyerek kendisini hilafet makamından azletti .

II. Muaviye sözü edilen konuşmasını yaptıktan sonra evine çekildi. Kısa bir müddet içerisinde de öldü. II. Muaviye'nin Taundan öldüğünü söyleyenlerin yanında onun zehirlenerek öldürüldüğüne dair rivayetler de bulunmaktadır. Kendisine, "yerine birisini hilafete aday olarak bıraksan "denildiğinde şu cevabı vermiştir: "Ben, bu işin acısını üzerime almak, tatlısını da Ümeyyeoğularına bırakmak istemiyorum  ".

Bir kısım araştırmacılara göre hilafet, II. Muaviye'nin ölümünden sonra bir problem haline gelmiştir. Çünkü hilafet saltanata dönüşmüştü. Oysa şimdi halef belirlenmemişti. Bu sebeple de hilafet makamı boşalmıştı .

Gelişmelerden ortaya çıkan sonuca göre II. Muaviye, ümmet için büyük bir fırsat bırakarak hilafetten ayrılmıştı. Bu, saltanata dönüşen idari yapının yeniden hilafete dönüşmesine vesile olabilecek kadar önemli idi. Zira o, hilafetten çekilirken "sizler idarecilerinizi seçmeye daha layıksınız, dilediğinizi seçin" diyerek idarecilerin halk tarafından seçilmesi geriktiğini vurgulamıştır. Yusuf Işş'm da tesbit ettiği gibi Beni Ümeyyenin de hilafet hususunda o an için herhangi bir ihtiraslarının olmaması, bu fırsatın değerlendirilmesini kolaylaştırıyordu .

Fakat daha sonraki gelişmelerden de anlaşıldığı kadarı ile bu fırsat değerlendirilememiş, onun ölümünden sonra saltanata dönüşen devlet başkanlığı aynı şekliyle devam etmiştir. Hatta Mervan’ın ortaya koyduğu "Çifte velayet" sistemiyle yeni bir boyut kazanarak saltanat sistemi varlığını korumuştur.

II. Muaviye'nin ölümünden sonra hilafet makamına gelinceye kadar Şam'da kalan Mervan’ın yıldızı parlamıştı . Zira o, artık velayetsiz kalan Emevi iktidarının en yaşlı ve en tecrübeli şahsiyetiydi. Onun bu iki özelliği, kendisini hilafete adım adım götürecekti.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

MERVAN'IN HALİFELİĞİNİ HAZIRLA YAN GELİŞMELER

 

A. İI. MUAVİYE SONRASI SİYASİ DURUM

İslam devleti, II. Muaviye'nin ölümünden sonra siyasi yönden büyük bir belirsizlikle karşı karşıya kaldı. II. Muaviye, kendisine teklif edilmesine rağmen yerine halef bırakmamıştı. Ölmeden önce Şam valisi Dahhak b. Kays'ı Şam'da namazları kıldırması için nasbetmişti. 1 Ancak, Şamlılar, Dahhak b. Kays* a yalnızca namaz hususunda uymakla kalmayıp aynı zamanda ona geçici olarak -halife seçilinceye kadar da- beyat etmişlerdi          .

Şam, halkı Dahhak b. Kays'a işlerini yürütmesi hususunda beyat etmelerine rağmen çeşitli olaylarla çalkalanıyordu. Taberi'nin ifadesine göre Şam halkı, iki gruba ayrılmıştı. Dahhak b. Kays'm başını çektiği grup İbn Zübeyr'e meylediliyordu. Hassan b. Mâlik'in başını çektiği grup ise Beni Ümeyyeye meylediliyor ve hilafetin Emevilerde kalmasını istiyorlardı . Zaten II, Muaviye döneminde bile Şam ve Mısır hariç her yerde İbn Zübeyr'e beyat edilmişti. Bu durumdan ortaya çıkan sonuca göre Hilafet hususunda en güçlü aday İbn Zübeyr idi. O esnada Emevilerin aday göstermedeki kararsızlıkları da İbn Zübeyr'in işini kolaylaştırıyordu. Artık, İbn Zübeyr lehine bir hava oluşmaya başlamıştı. Bu havanın tesiri ile gün geçtikçe İbn Zübeyr'e beyat edenler artıyordu.

İbn Zübeyr'e beyat edenler arasına Emevilerin Şam valisi Dahhak b. Kays da katılmıştı. Dahhak b. Kays, II. Muaviye'nin ölümünden sonra İbn Zübeyr'e beyat etmiştir . Dahhak, Emevilerin Şam valisi olmasına ve geçici olarak kenesine beyat edilmesine rağmen İbn Zübeyr'e gizilce beyat alıyordu . İbn Zübeyr, Dahhak'ın kendisine beyat ettiğini gizlemesine ve gizlice halktan beyat almasını emretmişti. Şamlıların tamamı İbn Zübeyr'e beyat etmek üzereydi. Yalnızca Ürdünlüler ve Şamdaki Emeviler, İbn Zübeyr'e beyat hususunda kararsız kalmışlardı7. Hatta Emevilerden de İbn Zübeyr'e boyat etmek isteyen büyük bir grubun varlığına da rivayetlerde rastlanmaktadır. Bu sırada Mervan b. el-Hakem'in dahi İbn Zübeyr'in yanma gidip beyat etmeyi düşünmesi bunun en açık delilidir®. Şam'da İbn Zübeyr'e beyat edenlerin Kaysliler, bu beyata karşı çıkanların ise Kelbiler olduğunu da burada belirtmek uygun olacaktır. Kays ve Kelb kabilelerinin bu dönemde ortaya koymuş oldukları tavırlarını, tercihlerini ve bütün bunların sebeplerine daha ileride temas edilecektir.

Şam dışındaki bölgelerde siyasi durum biraz daha net görünüyordu. Zira Şam'da çok seslilik hakimdi. Şamlıların bir kısmı İbn Zübeyr'e beyat etmiş diğer bir kısmı ise bu beyata karşı çıkmış fakat alternatif sunamamişti.

İlk dönem kaynaklarımızda anlatıldığına göre Zûfer b. el- Haris el-Kilabi, Kinnesrin'de vali idi. II. Muaviye'nin ölümünden sonra İbn Zübeyr'e beyat etmişti.

Nu'man b. Beşir el-Ensari, Hıms valisi idi. O da İbn Zübeyr'e beyat etmişti .

Hassan b. Malik b. Bahdal el-Kelbî, Muaviye ve Yezid döneminde de valilik yapmıştı. Yezid döneminde Filistin ve Ürdün valisi idi. İbn Bahdal, Filistinliler ve Ürdünlülerin efendisi konumunda idi. Onların arasında büyük bir itibarı vardı. Hassan b. Malik, Ravh b. Zinba el-Cüzzami'yi yerine bırakıp Filistini terketti. Filistinliler'in aksine Ravh b. Zinba, İbn Zübeyr'e meyletmiyordu. Bu sebeplede Filistinden ayrılmak zorunda kalmış olmalıdırH . Ayrıca Ravh b. Zinba el- Cüzzâmi'nin Nâlil b. Kays tarafından Filstin'den çıkartıldığı, Natil b. Kays el-Cüzzâmi'nin Filistin valisi olduğu ve İbn Zübeyr'e beyat ettiğine dair bilgilere de rastlanılmaktadır .

II. Muaviye döneminde Beni Ümeyye iktidarını benimseyen Mısırlılar ise II. Muaviye'nin ölümünden sonra İbn Zübeyr'e beyat etmişlerdir .

Yukarıda da görüldüğü gibi Şam da bulunan bir avuç Kelbî ve Beni Ümeyye dışında-îslâm devletinin tamamı İbn Zübeyr'e beyat etmiştir. Fakat bu siyasi manzara daha sonra umulmadık bir şekilde değişecektir. Bu değişimden karlı çıkan ise İbn Zübeyr değil Beni Ümeyye, Kelbîler ve özellikle de Mervan b. el-Hakem olacaktır.

1-        Mervan'ın Halife Seçilmesinde Uubeydullah b. Ziyad’ın Rolü

Mervan b. el-Hakem'in halife seçilmesi ile ilgili olayları ve rivayetleri tarihi seyirleri içerisinde vermeye geçmeden önce onun halife olmasında aktif olarak rol alan şahsiyetleri ve bu olayda üstlenmiş oldukları rolleri de kısaca belirtmek zorundayız. Bu şahsiyetlerden belki de Mervan’ın halife seçilmesinde en aktif rol oynayanı Ubeydullah b. Ziyad'dır.

Daha önceki bölümde de ifade edildiği gibi II. Muaviye sonrasında îslam devletinin idari yönden içerisine düştüğü bunalım ve belirsizlikler sonucu pek çok kimse gibi Mervan b. el-Hakem'i de İbn Zübeyr'in hilafet çatısı altında toplanmaya sevkedecektir.

İnsanların içine düştükleri ihtilaf ve ayrılıkları yakinen gören Mervan, İbn Zübeyr'e gidip Mekkede beyat etmeyi ve Beni Ümeyye için ondan eman almayı düşünmüştür .

İbn Zübeyr, artık her yerde hakim güç haline gelmişti. Emevilerin kalesi konumundaki Şam'da bile halkın büyük çoğunluğu İbn Zübeyr'i destekliyordu. İbn Zübeyr'e beyat etmeyenler arasında ise henüz bir birlik yoktu. Bu durumu gören Mervan, İbn Zübeyr'e beyat etmek üzere yola çıkar. Mervan’ın böylesi bir niyetle yola çıktığını duyan Ubeydullah b. Ziyad, harekete geçer ve onu bu kararından vazgeçmesi hususunda ikna eder .

Yezid b. Muaviye'nin Basra valisi olan Ubeydullah b. Ziyad, Yezid'in ölümü üzerine daha önce Hz. Hüseyin ve arkadaşlarına yapmış olduğu muamelelerden dolayı İraklıların kendisini öldürebileceğinden korkmuş ve Basra'dan kaçıp Şam'a yerleşmiştir .

Kerbela faciasının baş müsebbiblerinden Ubeydullah b. Ziyad, en büyük dayanağı olan Beni Ümeyye yönetiminden mahrum kalmak istemiyordu. Çünkü Kerbela'da işlemiş olduğu cürümlerin hesabı sorulabilirdi. işte böylesi bir hesabı verememenin akibetini yaşamak istemeyen Ubeydullah, Şam'a gelmesinden hemen sonra harekete geçerek İbn Zübeyr'e beyat etmek isteyen Mervan'ı bu niyetinden vazgeçirmiştir.

Mervan’ın yanma gelen Ubeydullah "sen kavminin efendisisin, nasıl olurda gidip İbn Zübeyr'e beyat etmeyi düşünürsün? Ben bunu sana yakıştıramadım, uzat elini de sana beyat edeyim" diyerek Mervan'ı halife olması için ikna etmiştir . Mervan’ın" yalnızca senin beyatinden ne çıkar ki" şeklindeki tereddüdüne karşılık İbn Ziyad "sen bu işi bana bırak" diyerek Mervan'ı halife seçilmesi esnasında destekleyeceğini belirtmiştir.

Ubeydullah b. Ziyad'ın fikrini ve teklifini benimseyen Mervan, İbn Zübeyr'e beyat etmekten vazgeçip Şam yakınlarındaki Tedmür'de bulunan Beni Ümeyye'nin yanına gidip onları toplamış ve beyatlarmı almıştır . Böylece de hilafete giden yolda ilk merhale katledilmiştir.

2-        Mervan'ın Halife Seçilmesinde Hassan b. Malik b. Bahdal- Kelbi’nin Rolü

II Muaviye sonrası yaşanan belirsizlik ortamında Ürdün ve Filistin valiliğini yürüten Hassan b. Malik, daha önce de Muaviye ve Yezid döneminde de valilik yapmıştır  .

Filistinliler, İbn Zübeyr'e beyat etmek istiyorlardı, İbn Bahdal ise-daha önce temas edildiği gibi onların aksine hilafetin Beni Ümeyye'de kalmasını istiyordu. Bu sebeple İbn Bahdal, Filistin'de yerine Ravh b. Zinba el-Cüzzami'yi bırakarak Ürdün'e geçmiştir . İbn Bahdal,Yezid b. Muaviye'nin küçük oğlu Halil b. Yezid'in dayısı idi. Aynı zamanda da Yezid'in henüz reşit olmamış çocuklarının hamisi durumundaydı. Bu sıfatı ona büyük bir nüfuz kazandırıyordu. özellikle de İbn Zübeyr'e beyat etmeyen tek vilayet olan Ürdün'ün valisi olması onun konumunun önemini biraz daha artırıyordu .  

Bazı araştırmacılara göre Beni Ümeyyenin yardımına güvenerek halife olmak isteyenin yolu mutlaka İbn Bahdal'a uğramak zorunda idi. Zira İbn Bahdal'ın onayını almadan hiç bir işi başarmak mümkün olamazdı . İleride Hassan b. Malik İbn Bahdal el-Kelbî'nin, hangi yöntemlerle Mervan'ın halife seçilmesine yardımcı olduğuna işaret edilecektir.

Gelişmelerden anlaşılabildiği kadarı ile İbn Bahdal'ın asıl hedefi yeğeninin halife seçilmesidir. Fakat bu isteğinin halk arasında kabul görmemesi üzerine hedef değiştirerek Mervan'ın tarafını tutmuştur. Böylece de en azından yeğeninin Mervan'dan sonra hilafet listesinde yer almasını garantilemek istemiştir.

3-        Dahhak b. Kays el-Fihri ve Mervan'ın Halife Seçilmesi

II. Muaviye, öleceği sırada yerine bir halef tayin etmek istemediğini, bu işi halka bıraktığını ifade etmişti. Ancak , ölmeden önce Dahhak b. Kays'ı Şam'da namazları kıldırması için naspetmiştir  .

Bazı araştırmacıların iddia ettiğine göre Dahhak, Kureyşlilerin tazyiki ile İbn Zübeyr'e boyat etmek zorunda kalmış, kendi hakimiyetini tesis edememişti  . İki sandalye ile boşluğa durmanın tehlike olacağını hesaplayan Dahhak, İbn Zübeyr'e yapmış olduğu beyatını Bmevilerden gizlemişti. 26 Beni Ümeyye onun avucunun içindeydi. O da İbn Zübeyr'in emri ile bundan faydalanarak gizilice halkı beyata çağırıyordu.   Tarafsız davranıyormuş görüntüsünü ise devam ettirmekten geri durmuyordu.  

 Hitti'nin ifade ettiğine göre Dahhak'ın kendisine beyat ettiğini öğrenen İbn Zübeyr, Dahhak'ı övmüş ve gizlice halkı beyata çağırmasını emretmiştir. Ayrıca İbn Zübeyr, Dahhak b. Kays'ı Medine valiliğine atadığını söylemişti.   İbn Zübeyr, böylece Dahhak* ı kendisine bağlamayı planlıyordu. Hatta İbn Zübeyr, Dahhak'ı muvakkaten naib olarak tayin bile etmişti  .

Dahhak, İbn Zübeyr'e beyat edişini ve İbn Zübeyr lehine gizlice beyat alışını- Hassan b. Mâlik İbn Bahdal el-Kelbî tarafından bir mektup oyunu ile gerçek niyeti ortaya çıkarılıncaya kadar- sürdürmüştür.

Yukarıda bahsedilen mektup olayından sonra İbn Zübeyr'i desteklediği ortaya çıkan Dahhak b. Kays, Kelb kabilesinin çoğunlukta olduğu Şam'ı terkederek Merci Rahıt'a yönelmişi ve Mervan'ın hilafeti önünde en büyük tehlike haline gelmiştir.

Gelişmelerden anlaşıldığı kadarı ile tam anlamı ile Dahhak engelini ortadan kaldırmadan iktidarı ele geçirmenin mümkün olmadığını gören Mervan, C âb iye de halife seçilmesinin hemen akabinde Merc'i Rahıt mevkiinde karargahı kuran Dahhak b. Kays'a yönelmiş ve onu yenerek hilafetini pekiştirmiştir.

4-        Kays-Kelb Mücadelesi ve Mervan'ın Halife Seçilmesine Etkisi

Daha önce de temas edildiği üzere İbn Zübeyr'e beyat etmek üzere yola çıkan Mervan, Ubeydullah b. Ziyad'm telkinleri sonucu bu fikrinden caymış, İbn Ziyad'm uyarıları sonucu kendisini hilafete aday göstermeye başlamıştır. Bu safhada Mervan'ın karşısında,İbn Zübeyr'in yanında büyük kitlelerin mevcudiyetini görüyoruz. Mervan'ın yanında yer  alanlar ise Ürdünlüler, Yemenli Kelbîler ve bir avuç Beni Ümeyye'dir. Gelişmelerden anlaşılabildiği kadarı ile bunlar henüz bir birliğe ulaşmış değillerdi. Şam nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan Kelb ve Kays kabileleri arasında tam bir ayrılık söz konusu idi.

Her ikisi de Yemenli olan bu kabilenin aralarındaki ayrılık yeni miydi? Mervan’ın halife seçilmesi esnasında mı ortaya çıkmıştı? Yoksa temelleri daha önceki olaylarda atılmıştı da şimdi mi su yüzüne çıkıyordu?

Yukarıdaki sorulara araştırmalar ışığında cevap bulunmaya çalışıldığında aşağıdaki iddialarla karşılaşılmaktadır.

1-      Kaysîlerle Kelbîler arasındaki düşmallığm sebebi cahiliyye döneminden beri var olan düşmanlıktır. II. Muaviye'nin ölümünden sonra ortaya çıkan belirsizlik bu düşmanlığı su yüzüne çıkarmıştır.  

Welhausen'in yukarıdaki tesbitlerine katılmayan yusuf Işş, şunları söylemektedir: "Biz cahiliyye dönemine göz attığımızda bu türden bir husumetin iddia edildiği gibi Adnaniler (Kaysîler) ile Yemenliler(kelbıler) arasında gerçekleşmediğini görmekteyiz. Her ik ikabile de cahiliyye döneminde birlik ve beraberliğini muhafaza etmiştir.  

2-      Kaysiler ile Kelbiler arasındaki çekişme Muaviye döneminden beri vardır, diyenlere göre ise Muaviye, Kelbîleri kendisine yakın bulmuştu. Hatta evlenirken onlardan bir eş seçmişti ki, o da Yezid'in annesi olmuştur. Kelbiler'e tanınan bu üstünlük Yezid döneminde de devam etmiştir. Yezid, Kelbilerden olan dayılarını kendilerine yakınlaştırmış ve babası gibi Kelbilerden bir kadınla evlenmişti. Oğlu H. Muaviye'de aynı şekilde hareket etmişti. Bunun neticesinde de Kaysiler, haklarının Emevîler tarafından çiğnendiği kanaatine vardılar. Bu sebeple de II. Muaviye'nin ölümünden sonra Kelbilere muhalif olmayı gaye edinmişler, İbn Zübeyr’e meyletmişlerdir.

Yusuf Işş, kaynağını belirtmediği yukarıdaki iddiayı da diğeri gibi kabul edilmez olarak görmektedir. Işş'a göre, "Muaviye, Kelbilere verdiği değeri Kaysllere de veriyordu. Bunun en büyük delili, II. Muaviye'nin hilafetten çekilmesi esnasında bile devletin baş kentinin valilik makamında Dahhak b. Kays adında Kaysîlerden birisinin bulunmasıdır. Ayrıca Züfer b. Haris ve Nail b. Kays'da vali idiler. Her ikisi de Kaysî idiler. Öyle ise bu görüşte tutursız olmalıdır.   

O halde bu iki kabile arasındaki ihtilafın asıl sebebi ne olabilirdi? Araştırmacılara göre iki kabile arasındaki ayrılığın kaynağı "asıl vatanlarıydı. " Kelbiler, Yemen’den Şam'a îslamdan önce gelmişler ve orada yerleşmişlerdi. Bu sebeple de kendilerini Şam'ın yerli halkı olarak görüyorlardı. Kaysiler ise Şam'a İslam fütühatı ile girmişlerdi ve Irak'm Hicaz tarafına yerleşmişlerdi. Kelbilere göre onlar aslında Şamlı değillerdi. 36 Kaysiler, Muaviye ile birlikte İraklılara karşı savaşmışlardı. Ama Medinelilere karşı savaşmaya razı olmamışlardı. Muaviye'nin güçlü idareciliği karşısında sessiz kalmışlardı. Harre gününde mancınık kurup aktif olarak Mekke'ye karşı savaşanlar özellikle Kelbilerden oluşuyordu. Peki Kaysiler niçin bu savaşta Kelbilerin yanında yer almamışlardı? Anlaşılabildiği kadarı ile Kaysiler, kendilerini daha çok Hicazlılara yakın hissediyorlardı,ancak orayı asıl vatanları olarak kabullenen?iyorlardı. Bu sebeple de hilafetin, Irak'tan Hicaz'a kaymasını istiyorlardı. Kelbiler ise hilafetin Şam'dan Hicaz'a kaymasına razı olamazlardı. Onlar için halifenin şahsı önemli değildi. Önemli olan hilafet merkezinin "Şam" olmasıydı. Şayet İbn Zübeyr, Şam'da olsaydı kesinlikle ona beyat ederlerdi. Zira onlar için halife Em evi olmuş veya Haşimilerden olmuş önemli değildi.  

Levi Della'ya göre Muaviye, Kelbiler ve Kaysiler arasında yukarıda bahsedilen sebepten doğan husumeti, önce Kelbîleri sonra da Kaysileri kendine yaklaştırarak etkisiz hale getirmişti    . Bu noktada Kaysilerin, II. Muaviye'ye beyat etmeyen tek Suriye'li grup olduğu da hatırlanmalıdır  . II. Muaviye'nin ölümünden sonra ise bu iki kabilenin ilişkileri iyice bozulmuştu. Bu sebeple de ayrı ayrı konumlarda yer alma uğraşısı içerisine girmişlerdi. Birisi İbn Zübeyr’e meylederken diğeri ona nisbeten Şam kaynaklı çözümlere meyledecektir

B-CABİYE TOPLANTISI VE MERVANIN HALİFE SEÇİLMESİ

Daha önce de temas edildiği gibi II. Muaviye’nin bizzat kandisini hilafetten azletmesi ve hemen akabinde ölmesinden sonra İslam devleti idari yönden büyük bir belirsizliğe bürünmüştür.

Ümeyyeoğullarının iktidarının sonu gelmiş gibiydi. Şam ve Ürdün hariç hemen her yerde İbn Zübeyr’e beyat ediliyordu. Şam'da bile bir birlik yoktu. Bir tarafta İbn Zübeyr’e beyat eden Kaysiler, diğer tarafta bu bey ata karşı çıkan Kaysiler ve bu ikisi arasında ne yapacağına henüz karar veremeyen Ümeyyeoğulları vardı.

Emevi iktidarının başkenti Şam'da vali sıfatı ile idareye hakim olan Kays kabilesinden Dahhak b. Kays'm davranışları ise bu belirsizliği iyice artırıyordu.

Tarihi gelişmelerden anlaşılabildigi kadarı ile Dahhak da diğer Kaysiler gibi İbn Zübeyr'e meylediyordu, ancak olayların takip edeceği seyri beklediği için bunu açıkça belli etmiyor ve tarafsız davrandığı görüntüsünü vermeye çalışıyordu.  

Belâzurî'nin belirttiğine göre tarafsızlık görüntüsünü bozmadan gizlice İbn Zübeyr'e beyat eden ve insanları gizilce beyata çağıran Dahhak b. Kays, daha sonra bu hareketinden dolayı ödüllendirilmiştir. 42 ibn Zübeyr, bir mektup yazarak Dahhak'ı hareketlerinden dolayı övmüş ve kendisini Medine valiliğine atadığını ifade etmiştir. Ayrıca Dahhak'a Şamlıları gizlice beyata davet etmesi hususunda emirler vermiştir43 .

İbn Zübeyr'in emirleri doğrultusunda hareket eden Dahhak, gizilce beyat alışını sürdürmeye devam etemk istemişse de buna muvaffak olamamıştır. Zira Ubeydullah b. Ziyad ve Hassan b. Malik b. Bahdal el-Kelbî, kurdukları tuzaklar sonucu onun gerçek niyeti açığa çıkartılmıştır. Şöyleki:

Yezid b. Muaviye'nin ölümünden sonra Basra'dan kovulan Ubeydullah b. Ziyad, Şam'a gelmişti. İbn Ziyad, o sıradaki siyasî durumu görmüş ve İbn Zübeyr'e beyat etmek isteyen Mervan'ın aklına halifelik fikrini düşürmüştür44 , Ayrıca, Mervan'a halife seçilmesi hususunda yardım edeceğini vaad etmiştir. Şam'a geldikten sonra da bu vaadini unutmayan İbn Ziyad, kendisine has bir uslupla Mervan'ın halifeliğinin önündeki en büyük engellerden birisi olan Dahhak'ı halkın nazarında etkisiz hale getirmeye çalışmış ve gelişmelerden de anlaşılabildiği kadarı ile bundada başarılı olmuştur  

İbn Ziyad, Dahhak'ı halkın gözünden düşürmek için Şam'dan döner dönmez hemen faaliyete geçmiştir. Bu amaçla her gün Dahhak'a selam verdikten sonr aevine döner. Bir gün Dahhak'a yönelerek "garip bir adamsın. Sen, Kureyş'in bilgesisin buna rağmen halkı İbn Zübeyr'e beyata çağırıyorsun. Sen, halkı kendi namına beyate davet etsen ya! Sen halkın gözünde ondan daha makbulsün. "der. Bunun üzerine Dahhak, üç gün boyunca halktan kendisi için beyat almıştır. Bu durum karşısında halktan bazıları: "Bizim beyatimizi ve sözümüzü bir adam için (İbn Zübeyr'i kastederek) aldın, şimdi arada hiç bir şey olmamışken ondan beyatimizi geri çekmemizi istiyorsun" diyerek hayretlerini dile getirmişlerdir .

Halkın tepkisini çektiğini anlayan Dahhak, daha sonra onlardan tekrar İbn Zübeyr'e beyat etmelerini istemiştir. Bu da halkın gözünden düşmesine sebep olmuştur. Bu olaydan sonra Şamlılardan pek çok kimse İbn Zübeyr aleyhine hareket etmeye başlamıştır .

Diğer taraftan Ürdün valiliğini Muaviye döneminden beri sürdüren İbn Bahdal el-Kelbî de boş durmuyordu. Kaynaklarda belirtildiğine göre İbn Bahdal, Ürdünlüleri İbn Zübeyr'e beyat etmeleri için sürekli uyarıyordu. İbn Bahdal,Yezid'in küçük oğlu Halid b. Yezid'in dayısı idi. Kelb kabilesine mensuptu. Diğer Kelbiler gibi hilafetin Şam'da, özellikle de Ümeyyeoğullarında kalmasını istiyordu. Bu amaçla da çalışmalara başlamış ve Ürdün halkını ikna etmeye gayret göstermiştir.

Hassan b. Malik, bir gün Ürdün halkına şöyle sormuştur: "İbn Zübeyr ile Harre vakasında öldürülenler hakkında fikriniz nedir? "onlar: "Bizler onun münafık olduğuna şahitlik ederiz" Hassan, bunun üzerine şu şekilde sormuştur:"peki, Yezid ve sizden Harre gününde öldürülenler hakkmdaki kanaatiniz nedir? " onlar: "bizler Yezid'in hak üzere olduğuna, bizden öldürülenlerin cennette olacağına şahitlik ederiz " dediler. Hassan, bu sefer de şunları söyledi:"ben de şahitlik edirim ki, şayet Yezid ve onun taraftarları o gün hak üzere idiyseler, bu gün de aynı şekilde hak üzeredirler. Ve şayet İbn Zübeyr ile onun taraftarları batıl üzere idiyseler onlar, bu gün de batıl üzeredirler. "Bunun üzerine onlar:"doğru söyledin" dediler ve şöyle devam ettiler:" bizler de, sana muhalefet eden ve İbn Zübeyr'e itaat eden herkesle çarpışmak üzere beyat ediyoruz. Şu şartla ki, bizleri şu iki gençten uzak tutacaksın. (Onlar, şu iki genç sözleri ile Yezid'in iki oğlunu-Abdullah ve Halid'i- kastediyorlardı. ) çünkü biz, herkes karşımıza yaşını başını almış (tecrübeli) birisini çıkartırken, onlara genç birisini (toy) aday olarak takdim etmekten hoşlanmayız .

Yukarıdaki gelişmelerden de anladığımız kadarı ile Ürdün halkının tamamını İbn Zübeyr aleyhine çevirmeyi başaran Hassan b. Malik, daha sonra-İbn Ziyad gibi-Dahhak b. Kays'a yönelmiştir.

Pek çok tarihçi tarafından nakledildiğine göre Hassan, bir mektup oyunu ile Dahhak b. Kays'm gizlice sürdürdüğü İbn Zübeyr taraftarlığını ortaya çıkarmaya muvaffak olmuştur. Şöyleki:

Hassan, Dahhak'a mescitte okunmak üzere içinde Emevîlerin hizmetlerini anlatıp, İbn Zübeyr'e karşı müteyekkizane davranılın asını talep ettiği bir mektup gönderdi, îkinci bir mektup daha yazarak onu "Bâğide" adındaki elçisine teslim etti. Ona şöyle talimiat verdi: "Eğer Dahhak, benim mektubumu halka karşı okuyacak olursa mesele yok, aksi halde bu mektubumu halka karşı sen okuyacaksın. " Hassan, aynı zamanda da Ümeyyeoğullarına bir mektup yazarak onların bu olayda hazır bulunmalarını istedi. Bağide, gelip Dahhak'a gönderilen mektubu Dahhak'a, Ümeyyeoğullarına gönderilen mektubu da onlara teslim etti. Cuma günü olduğunda Dahhak, hutbe okumak üzere minbere çıktı, fakat söz konusu mektubu okumadı. Bağide, Dahhak'a Hassan b. Malik'in mektubunu okumasını hatırlattı. Dahhak ona:"otur" dedi. Bağide, tekrar hatırlattıysa da Dahhak, tutumunu değiştirmedi. Bunun üzerine Bağide, Cuma namazının hemen akabinde ahaliye Hassan b. Malik'in mektubunu okudu. Kaysiler ve Kelbiler camide birbirlerine girdiler, galeyana geldiler. Büyük bir kavga başlamıştı. Bu sırada Halid b. Yezid, ayağa kalkarak minberden iki basamak çıktıktan sonra halkı teskin etmişti. Dahhak, minberden inip, halka Cuma namazını kıldırdıktan sonra saraya çekilmiştir .

Rivayetlerin devamında anlatıldığı üzere olaylı cumanın ertesi günü mescide gidip oturan Dahhak, Yezid b. Muaviye'den söz ederek ona hakaret eder. Bunun üzerine Kelbılerden bir genç ayağa kalkarak elindeki sopa ile ona vurur. Cami içerisindekiler birbirleri ile kavgaya tutuşurlar. Kaysiler, İbn Zübeyr'e beyat edilmesi ve Dahhak'ın desteklenmesi için çağrıda bulunurken, Kelbiler, Ümeyyeoğullarının ve dolaydı ile de kız kardeşlerinin oğlu olması hasebiyle Halid b. Yezid'e beyat etmeye çağırıyorlardı! .

Bir takım araştırmacılara göre Dahhak b. Kays'ın asıl maksadı, Hassan b. Mâlik tarafından su yüzüne çıkartılmış oluyordu. Bu olaydan sonra Dahhak'ın gizleyeceği herhangi birşey kalmamıştı. Artık herkeg onun, İbn Zübeyr'e karşı olan ilgisinden haberdar idi. Bu durumda Dahhak b. Kays, Kelbîlerin çoğunlukta olduğu Şam'da kalamazdı .

Bu sebeple biraz da zaman kazanmak amacı ile Ümeyyçoğullarına haber gönderip özür diledi. Ayrıca onlara, Hassan'a mektup yazmalarını, kendisinin de ona mektup yazacağını söyledi. Dahhak, Ümeyyeoğullarına, hoşlarına gitmeyecek herhangi bir şey istemediğini de bildirmeyi ilmal etmedi. Mektupta Hassan'a Ürdünden çıkıp Cabiye'ye gitmesi söylenecek, kendileri de Şam'dan çıkacak ve onunla birlikte Cabiiye'de bir araya geleceklerdi. Orada da Ümeyyçoğullarından birisine beyat edilecekti. Ümeyyeoğulları bu teklife razı oldular ve bu konuda Hassan b. Mhlik'e mektup yazdılar. Bundan sonra da Dahhak ve Ümeyyeoğulları, Cabiye'ye gitmek üzere yola koyuldular. 53

Gelişmelerde de görüldüğü gibi Mervan b. el-Hakem'in yukarıda bahsolunan olaylarda yer almadığı anlaşılmaktadır. II. Muaviye sonrası olaylar belki de Mervan'ı gözünü korkutmuştu. İbn Zübeyr, Şam'a gelmeden o İbn Zübeyr 'in yanma giderek, ona gerçekleştirmek için yola çıkmıştı. Ancak bu esnada İbn Ziyad 'la karşılaşmış ve onun telkinleri ile kendisini hilafete aday görmeye başlamıştır. İbn Zübeyr 'in Medine'deki valisi aracılığı ile sürdürdüğü Ümeyyeoğulları, Şam yakınlarındaki Tedmür'e yerleşmişlerdi. Sürgün esnasında Mervan da onların arasında idi. Anlaşılabildiği kadarı ile Mervan, Tedmür'de bulunan Ümeyyeoğullarından destek almakla işe başlamıştır.

Sayılarının az olduğu anlaşılan Tedmür'deki Ümeyyçoğullarının Mervan'ı desteklemeleri,Mervan'ın halifelik makamına geçmesi için yeterli değildi. Öyle anlaşılıyor ki Şam'daki Ümeyyeoğulları da hilafet için arayışlarını sürdürüyorlardı. İçlerinden bazıları Halid b. Yezid'in yaşının küçüklüğü mazeret olarak ileri sürülerek kabul edilmedi. Bunun üzerine bazıları, Mervan b. el-Hakem'e halife olması için teklif götürülmesini istediler.

Mervan b. el-Hakem'e halife olması için teklif götüren grupta yer alan cüzam'lılarm reisi Ravh b. Zinba', Mervan'a şöyle demiştir:"Beraberimde 4000 Cüzam'lı var. Ben yarın emrederim, mescide gelirler. Sen de oğlun Abdu'l- Aziz'e emret, insanlar- senin halife olman gerektiğine dair-bir hutbe okusun, O hutbeyi okuduktan sonra mescidin dört bir tarafındaki adamların:"doğru söyledin, haklısın, Mervan halife olmalı" diye bağırsınlar, böylece de insanlar, herkesin aynı fikirde olduğunu zannetsinler. " Bu konuşmadan bir gün sonra, halkın mescitte toplanması üzerine Abdü'l-Aziz b. Mervan, ayağa kalkmış ve hamdele-salveleden sonra-daha önceden kararlaştırıldığı gibi-babasmın halifeliğe en layık kişi olduğuna dair bir hutbe irad etmiştir. Abdü'l-Aziz, hutbesini bitirince mescidin muhtelif yerlerinde oturan Cüzamlılar: "doğru söyledin,haklısın, Mervan halife olmalıdır. "şeklinde bağırmaya başlamıştır.  

Olayların seyrinden anlaşılabildiği kadarı ile Ravh b. Zinba, yukarıdaki ile hareketi, Mervan’ın halife yapılması gerektiğine dair kamuoyu oluşturmaya çalışmış ve bunda da başarılı olmuştur. Böylesi bir gelişme ise Mervan'a halife seçilmesi

yolunda yeniden bir sevk ve ümit olmuştur. Bu sevk ve Ümit, Mervan’ın halife seçileceği Cabiye 'ye gitmesine yetmiştir.

I. CABİYE TOPLANTISI

Cabiye toplantısı öncesinde İslâm devletinin genel durumuna kaynaklar ışığında bakıldığı İbn Zübeyr'in başta Hicaz olmak üzere hemen her yerde hakim olduğu görülmektedir. Şam ve Ürdün de ise siyasi belirsizlik yerini koruyordu. İbn Zükbeyr, buralara da müdahale edip hilafetini benimsetebilirdi, ancak onun böylesi bir harekette bulunmadığı görülmektedir. Dahhak b. Kays’ı kendi namına vali olarak tayin etmiş,fakat yeni bir planla onun yardımına koşamamıştır.

Bu ortamda Cabiye toplantısı Irak'taki kargaşanın sona ermesi ve Hicaz yönetimine karşı alternatif sunabilmek için son çare olarak görülmektedir.

Cabiye toplantısı 64/684 yılında gerçekleşmiştir. 56Bu toplantıya Ürdün'den Hasan b. Mâlik b. Bahdal el- Kelbi, Şam'dan Kelbîler ve Ümeyyeoğulları katlim ıştır 57 . Dahhak b. Kays da Cabiye'deki toplantıya katılacağını söylemesine rağmen daha sonraki gelişmeler üzerine Cabiye'ye gitmekten vaz geçmiştir.

Dahhak, Cabiye' giderken Sevr b. Ma'n Yezid b. Ahnes es- Sülemî yanma yaklaşmış ve :"Sen bizleri İbn Zübeyr'e beyat etmeye çağırdın, bizde kabul ettik. Şimdi ise Kelbi'lerden bir yabancıya gidiyorsun ki bu kelbli (İbn Bahdal), kızkardeşinin oğlunu(Halid b. Yezid) halifeliğine aday gösteriyor. " demiştir. Bunun üzerine Dahhak Senin görüşün nedir?" diye sormuştur.  

Bu cevap karşısında Sevr b. Ma'n'ın verdiği karşılık şu şekilde olmuştur: "Şimdiye kadar yaptığımız gibi İbn Zübeyr'e yaptığımız beyatimizi sürdürelim. Bu beyatimizi aleni hale getirelim ve bu uğurda gerekirse savaşalım. " bu sözler üzerine dahhak,Cabiye'ye gitmekten vaz geçip Merc-i Rahıt'a yönelmiştir.  

Yukarıdaki bilgilerden anlaşılacağı gibi Dahhak, artık Ümeyyeoğulları ile iyi münasebet ilişkilerini sona erdirmiş oluyordu. Bunda kabilesi Kaysilerin çok büyük etkisinin olduğu anlaşılmaktadır. Kaysiler, daha önce de belirtilen nedenlerden dolayı Kelbilerin bulunduğu hiç bir ortamda bulunmak üstem iyorlardı. Bu ortam çözüm ortamı olsa bile. . .   ,

ilk dönem İslam tarihi kaynaklarında ayrıntılı bir şekilde nakledildiğine göre Cabiye toplantısı şu şekilde gerçekleşmiştir: Yaklaşık olarak 40 günO süren bu toplantıya daha öncede söylenildiği gibi Dahhak b. Kay s. katılmamıştır. Taraflar arasında çok büyük tartışmalar olmuştur. Tarafların isteklerinin çok farklı olduğu bu toplantıda Hüseyin b. Nümeyr, Mervan'ı, Malik b. Hübeyr. Halid b. yezid’i halife olarak görmek istiyordu. Hatta bazıları, Abdullah b. Ömer'i hilafete aday gösteriyorlardı. Bunun üzerine Ravh b. Zinba:"Siz İbn Ömer'i halifeliğe aday gösteriyorsunuz. Evet, o gerçekten de çok faziletli bir kişidir, ancak zayıf tabiatlı bir insandır. Ümmet-i Muhammed'in ise zayıflara ihtiyacı yoktur. Sizler İbn Zübeyr'î de halifeliğe aday olarak zikrediyorsunuz. Gerçektende o Resulullah'In dostlarından birisinin ve Ebu Bekir'in iki kuşaklı (Zatü'n-Nitakeyn) kızı olan Esma'nm oğludur. Ancak, o iki halifeye beyat eetmediği için münafıktır. (Yezid ve II. Muaviye'yi kastediyordu) Ayrıca o, kan akıtmıştır.

Mervan’ın ise İslam’da Büyük bir gayreti olmamıştır, ancak Hz. Osman'la "Darr" gününde beraber mücadele etmiştir. Ali b. Ebi Talib ile Cemel savaşında mücadele etmiş ve Talha'yı öldürerek Osman'ın intikamını almıştırl. " diyerek toplantıda bulunanları Mervan’ın halifeliğine evet demeye çağırmıştır.

Diğer taraftan Mes'udi'nin ifade ettiğine göre Hassan b. Malik, yeğeni Halid. , Yezid'in halifelik makamına gelmesi için çok gayret göstermiştir. Ancak, Şamlılar, Halid'in küçük yaşta olması dolayısı ile, İbn Zübeyr gibi tecrübeli birisi ile mücadele edemeyeceği bunun içinde Mervan’ın halife seçilmesi hususunda İsrar ediyorlardı. 62

Gelişmelerden anladığımız kadarı ile Şamlıların ısrarlı ve de kendilerine göre haklı tutumları neticesinde İbn Bahdal da Mervan b. el-Hakem'e beyat etmeye razı olmuştur. Böylece 40 gün süren Cabiye toplantısı, Mervan’ın halife seçilmesi ile sona ermiştir. (3 Zilka'de 64/22 Haziran 684. )63

Ayrıca bu toplantıda Mervan’ın ölümünden sonra Halid b. Yezid,onun ölümenden sonra da Amr b. Said el-Eşdak'a beyat edilmesi kararlaştırılmıştır. 64 Mervan’ın halifeliği esnasında ise Halid b. Yezid, Hıms valiliğini, Amr b. Said ise Dımeşk valiliğini yürütecekti.

Diğer taraftan Welhausen, 64 yılında Cabiye'de yapılan bu beyatı 65 yılının Muharreminde (Merc-i Rahıt savaşından sonra) tertip edilen daha umumi ve daha resmi karakter taşıyan ikinci bir beyat takip ettiğini zikretmektedir. 65

C-MERC-İ  RÂHIT SAVAŞI

Câbiye'de Emevilerin ve Kelbi'lerin beyatını alan Mervan b. el-Hakem, artık İslam devletinin "aynı andaki" ikinci halifesi konumuna yükseldi.

Câbiye'de Mervan'a beyat edildikten sonra hangi yöne gidileceği hususunda tartışmalar olmuşsa da neticede çoğunluğun "Şam'a gidelim, çünkü orası hilafet merkezidir. Halifenin evi de oradadır. ” demesi üzerine Şam’a gidilmesine karar verilmiştir . Bundan sonra da Emevi'Ier Şam'a dönmek üzere Cabiye'den ayrılmışlardır. 67

Diğer taraftan Cabiye'ye gitmek üzere randevüleşen Dahhak, kendi kabilesi olan Kaysi'lerin baskısı sonucu Cabiye'ye gitmekten vazgeçip Merc-i R?ahıt mevkiinde konaklamıştır

Dahhak b. Kays'm Şam'dan ayrılması ve sonrasında gelişen olaylar için müracaat edilen tarihi kaynaklardan aşağıdaki bilgiler tesbit edilmiştir:

Dahhak b. Kays, Şam'dan taraftarları ile birlikte Cibiye'ye gitmek üzere ayrılırken yerine bir amili vekil olarak bırakmıştır. Dahhak'ın Şam'dan ayrılmasından bir müddet sonra bu vali, Mervan’ın taraftarlarından Yezid b. Bbi'n-Nıms, Dahhak'ın görevlendirdiği valiyi Şam'dan çıkardıktan sonra buraya tamamen hakim olmuştur, tleriki günlerde Merc-i Rahıt savaşı başladığında da Mervan'a hem adam göndererek hem de para göndererek çok büyük yardımalrda bulunmuştur. 69 Em evi devletinin Beytü'l-mâl'inin Şam'da oluşu ve buradakilerin tamamının kontrolünün de Yezid b. Ebi'n-Nıms'ın eline geçmiş olduğu göz önünde bulundurulursa savaş boyunca Mervan'a giden yardım alrm boyutları daha da iyi anlaşılabilir.

Merc-i Râhıt ovasında konaklayan Dahhak, Câbiye'deki toplantının uzamasından da faydalanarak civardaki yandaşlarına ve İbn Zübeyr taraftarlarına yardım çağrılarında bulunmuştur.

Dahhak'm yardım çağrısına Hıms valisi Nu'man b. Beşir, Şurahbil b. Zi'l-Miklâ'yı göndererek icabet etmiştir. Ayrıca Kinnesrin'den de vali Züfer b. el-Haris el-Kilâbi, çok sayıda asker göndererek Dahhak'm yardımına koşmuştur. 70 Mervan b. el-Hakem'in beraberinde ise Ümeyy çoğulları, Kelbiler, Gassâniler, Sekksik ve Seknun kabileleri bulunmuştur. 71

Cabiye'den yola çıkan Mervan ile Merc-i Rahıt'da daha önceden karargah kuran Dahhak b. Kays'm ordusu 15 Zilhicce 64/3 Ağustos 684 yılında karşı karşıya gelmişlerdir.  

Merc-i Rahıt savaşında Dahhak b. Kays'm askerlerinin sayısı 30000, Mervan b. el-Hakem'in askerlerinin toplamı ise ise 13000 civarındadır.  

Mervan b. el-Hakem, Dahhak ve taraftarlarını ikna etmeye çalışmış fakat, bu gayretinden sonuç alamayacağını anlayınca çarpışmayla ilgili son hazırlıklarını yapmaya başlamıştır. 74 Mervan, sağ tarafındaki birliklerin başına Amr b. Said el- Eşdak'ı sol tarafındaki birliklerin başına ise Ubedullah b. Ziyad'ı geçirmiştir. 75

Diğer taraftan Dahhak b. Kays ise sağ tarafındaki birliklerin başına Ziyad b. Amr b. el-Ukeyl'i, sol tarafındaki birliklerin başına ise Zekeriyya b. Ebi Şemr el-Hilâlî'yi geçirerek savaşa hazır hale gelmiştir .

Her iki tarafın da savaş hazırlıkları tamamlanınca çarpışma başlamıştır. Araştırmacı Yusuf Işş'ın deyimi ile "bu savaş İbn Zübeyr taraftarları ile Ümeyyeoğulları taraftarlarının savaşı idi. Ayrıca bu savaş, iki Arap kabilesinin (Kelb ve Kays) savaşıydı. Bu savaş aynı zamanda da iki siyasi görüşün savaşıydı. (Şam ve Hicaz siyasetinin)?? Bir başka deyişle bu savaş, büyük menfaatlerin ve tarih içerisinde birikerek gelen rekabet çatışmalarının savaşı idi.

20 gün süren Merc-i Rahıt savaşında ?® ilk bozgun alametleri sergileyin taraf, Dahhak b. Kays'ın tarafı olmuştur. Welhausen'in belirttiğine göre Kaysiler, kendilerinden evvel hiçbir ordunun uğramamış bulunduğu zayiatlara maruz kalmışlardır. ?9 Kaysilerin Şam'dan beklemiş oldukuları yardımların da gelmemiş olması bozgunu hızlandırmıştır. Daha önce de belirtildiği gibi Şam'da Dahhak b. Kays'ın vekili değil, Mervan'a beyat eden yezid b. Nims vardı. Şam'ın yeni valisinin sürekli yardımları Mervan b. el-Hakem'in daha da güçlenmesine sebep olurken Dahhak'm moral ve kuvvet bakımından çökmesine yol açıyordu.

Savaş esnasında Dahhak, Zahme b. Ubeydullah el-Kelbi tarafından öldürülmüştür. ®0 Dahhak'm ölümü Kaysilerin yenilgisini ve ricatlerını hızlandırmıştır. .

Zahmeb. Ubeydullah el-Kelbi tarafından öldürülen Dahhak'm kafasının kesilirek Mervan’a götürüldüğünde

Mervan’ın: "yaşımın ilerlediği, gücümün zayıfladığı, kalan ömrümün süresinin, eşeğin susadığı, kısa süreye denk bulunduğu şu anda ben, askeri birliklerimle geliyorum ve insanları birbirlerine kırdırıyorum "  diyerek gelişmeler karşısında üzüntüsünü dile getirdiği de kaynaklarda zikredilin ektedir.

İbnü'I-Verdi'nin söylediğine göre Mervan b. el-Hakem, yukarıda bahsi edilen olaylar karşısındaki üzüntüsünden dolayı Merc-i Rahıt savaşını kaybeden ve kaçmaya başlayan Kaysilerin takip edilmemesini emretmiştir.  

Merc-i Rahıt savaşı, Kaysiler bakımından tam bir bozgunla neticelenmiştir. Bu savaşta yaklaşık olarak 3000 Kaysi ölmüştür. 84 Mes’ûdi, Kaysilerin bu savaşta bozguna uğramasının asıl nedeni olarak Dahhak'm ordusunun dağınık ve başı boş bir şekilde savaşmasını göstermektedir85 .

Savaş esnasında Mervan b. el-Hakem de öldürülmek üzere iken Muhriz b. Hüreyb b. Mes'ud tarafından kurtarılmıştır .

Mervan’ın, Bmevilerin, Kelbilerin ve Şamlıların galibiyeti ile neticelenen bu savaş, Mervan’ın halife seçildikten sonraki ilk sınavı sayılabilirdi. Halifeliğinin otoriter hale gelebilmesi için Dahhak'ı yenmesi ve Şam'ın tek adamı olduğunu ispatlaması gerekiyordu. İşte bu savaş, bu sebeple Mervan bakımından büyük bir anlam taşıyor olmalıdır.

Savaştan galip olarak ayrılan Mervan, Savaş sonrası doğruca Şam'a gitmiş ve halkın umumi beyatını aldıktan sonra da Yezid b. Muaviye'nin dul karısı ve Halid b. Yezid'in annesi ile evlenin iştir.

D-MERVAN b. el-HAKEM’İN MISIR SEFERİ

Merc-i Rahıt savaşından sonra Em evi hilafetinin merkezi Şam'a gelen Mervan b. el-Hakem, burada halkın umumi beyatmı da almıştır. Şam'da idareyi resmen ele aldıktan sonra tekrar silaha sarılan Mervan, onu ancak payitahtına dönüp vefat edince bırakabilimiştir.

Yusuf Işş'ın da dediği gibi Mısır, Mervan b. el-Hakem için stratejik bir öneme sahipti. Çünkü Şam ile sınır birliğine sahipti.   Mervan, Dahhak engelini ortadan kaldırdıktan sonra kendisi için çok önemli olan Mısır'ı ele geçirmek için harekete geçmiştir. O sırada Mısır, İbn Zübeyr'e beyat etmiş olan Abdurrahman İbn Cahdem'in idaresi altında idi.

Mervan, Mısır'ı ele geçirmek üzere yola çıkmıştır. Bunun üzerine İbn Cahdem'in adamlarından bazılan:"Savaşmayalım, şehrin etrafına hendekler kazalım" demişlerdir. Bu teklif üzerine İbn Cahdem, hendek kazdırmış, fakat genede yenilmekten kurtulamamıştır  Mısırlıların kalelerine kapanmaları da onları mağlubiyetten alıkoymam ıştır. 90

Mısır'daki direnişi kıran Mervan, İbn Zübeyr'in Mısır valisi İbn Cahdem'i oradan kovmuştur?! . Mısırlılarla sulh yapan Mervan, onların beyatlarmı aldıktan sonra oğlu Abdu'l-Aziz'i vali olarak tayin edip Mısır'dan ayrılmıştır. ?2 (h. 65/684 m. )

Tarihî kaynaklarda nakledildiğine göre Mısır'ı İbn Zübeyr'in taraftarlarından savaşarak devralan Mervan, Şam'a dönmek üzere Mısır'dan ayrılmıştır. Şam'a yaklaştığında, İbn Zübeyr'in kardeşi Mus'ab b. Zübeyr'i Filistin'e doğru gönderdiğinin haberini almıştır. Bunun üzerine Mervan, Amr b. Said el- Eşdak'ı ordusuyla birlikte Mus'ab'm üzerine göndermiştir. Amr b. Said el-Bşdak, Mus'ab'dan önce Filistin'e gelmiştir, iki ordu Filistin'in dışında karşılaşmışlardır. Bu savaşı kısa zamanda kazanan Amr b. Said, savaş sonrasında Şam'a dönmüştür .

Mısır ve Filistin'i ele geçiren Mervan, Şam'a döndükten sonra iki ordu daha hazırlatmıştır. Ancak, bu iki ordunun çıktığı sefereler sonuçlanmadan da ölmüştür. Bu ordulardan birisinin başına Ubeydullah b. Ziyad'ı geçiren Mervan, ona zaptedeceği bölgelerin valiliği ve üç gün müddetle Kufe'yi yağmalamasına müsaade edeceği vaadinde bulunduğu da bazı kaynaklar tarafından nakledilmiştir .

Mervan, hazırlattığı ikinci ordunun başına da Hubeys b. Dülce el-Kiseni'yi geçirmiş ve Hicaz üzerine göndermiştir. Irak'a gönderilen birinci ordu, Mervan hayatta iken kayda değer bir başarı kazanamamıştır. Hicaz'a gönderilen ikinci ordu ise büyük bir yenilgiye uğrayarak geri dönmek zorunda kaim ıştır95 ,

E-MERVAN’IN OĞULLARINA BEYAT ALIŞI VE VEFATI

Cabiye toplantısında halife seçilen Mervan, Şam'a döndükten sonra Taberi'nin belirttiğine göre Şam'lıların. "Halid b. Yezid'in annesi ile evlen ki o sana karşı halifelik iddiasında bulunmsın" şeklindeki tekliflerine uyarak Yezid b. Muaviye’nin dul karısı Fahite ile evlenmiştir. Öyle anlaşılıyor ki bu evlilik sayesinde Ümeyy çoğullar in m desteğini alan Mervan, aynı zamanda da kendisinden sonra halife olması kararlaştırılan oğulluğu Halid b. Yezid'i etkisiz hale getirmiştir.

Câbiye toplantısı anlatılırken bahsedildiği üzere Mervan, toplantının gündemine herhangi bir şekilde müdahalede bulunmamıştır. Hilafete kendisinden sonra Halid b. Yezid'in geçmesini öngören karara ses çıkarmamııştır. Zaten kendisine de bu şartla beyat olunmuştu. Özellikle bu hususta Halid b. Yezid'in dayısı ve Ürdünlüler ile Kelbiler arasında çok büyük nüfuzu olan Hassan b. Malik'in ısrarlarına karşı duramamıştı. Anladığımız kadarı ile Mervan, en azından kendi halifeliğini garantiye alabilmek için böylesi bir pazarlığa razı olmak zorunda kalmış olmalıdır.

Gelişmelerden anlaşıldığına göre Merc-i Rahıt savaşından sonra otoritesini güçlendiren Mervan, bu savaşın ardından da Mısır ve Filistin'de hakimiyetini tesis etmiş bulunuyordu. O, artık Cabiye'dekinin aksine çok daha güçlü idi. İşte bu gücünden cesaret alan Mervan, yeni bir plan uygulamak için harekete geçmiştir. Söz konusu plan ile Mervan, kendisinin ölümünden sonra hilafete oğullarının geçmesini hedefliyordu.

Bu aşamada Mervan’ın oğullarına beyat alabilmesinin önünde en büyük engel olarak gördüğü Halid b. Yezid'i etkisiz bir hale getirmek için çalışmalarda bulunduğu görülmektedir.

Kaynakların ittifaka yakın bir çoğunluğu tarafından nakledilen rivayetlere göre Mervan, oğulluğu Halid b. Yezid'e hemen her fırsatta hakaret ediyordu. Böyle davranmakla da Halid'i halkın nazarında küçük düşürmek istiyordu.   Böylece Halid etkisiz hale getirilmiş olacaktı.

Mervan, Halid'in dayısı Hassan b. Malik ile Halid'den sonra hilafete geçmesi (Câbiye'de ) kararlaştırılan Amr b. Said'i de uygulamak istediği planın önünde bir engel olarak görmekte idi. Bu sebeple de Mervan, her ikisinin de, oğullarına beyat etmesi için faaliyetlere başlamıştır. Rivayetlere bakıldığında bu husustaki gelişmelerin aşağıdaki şekilde gerçekleştiği görülmektedir:

Mervan, kendisinden sonra oğullarının halife olmasına dair düşüncelerini Hassan b. Mâlik'e anlatır. Halid b. Yezid ve Amr b. Said'in de bu husustaki düşüncelerini söyler: "Onlar da, Mervan öldükten sonra biz halife olacağız diyorlar" Bunun üzerine Hasasn b. Mâlik: "Ben onların hakkından gelirim" diyerek Mervan’ın huzurundan ayrılmıştır. 98 Hassan b. Malik, daha sonra halkı toplamış ve şunları söylemiştir: "Bize gelen söylentilere göre bazıları bir takım hayaller ve safsatalar peşindeymiş. Alalah'm kendilerine vermediği şeyleri uyduruyorlarmış. Halbuki onlar halife olmaya ehil de değilleridir. Ey insanlar! kalkınız, Abdu'l-Melik ve Abdu'l- Aziz’e beyat ediniz. "

Bu sözlerden sonra halk, kalkmış ve zorlamaksızın söz konusu iki kişiye beyata koşmuştur. Ta ki beyat etmeyen kimse kalmamıştır99 .

Yukarıdaki gelişmeler karşısında aşağıdaki soru akla gelmektedir. Hassan b. Mâlik, neden yeğeninin aleyhine olan bir plana karşı çıkmayıp bu plana alet olmuştur?

Welhausen'e göre, Hassan b. Mâlik İbn Bahdal el-Kelbi, bu sözden dönüşe (Mervan’ın Halid b. Yezid yerine oğullarını veliahd tayin etmesine) ses çıkarmamıştır, çünkü bu suretle Amr b. Said'de bertaraf edilmiş oluyordu. Arap düşüncesine göre Halid,çok ihtiyar olan halifenin yakın bir zamanda vukuu beklenen ölümü muvacehesinde hilafet için henüz çok küçük bulunuyordu. Hakimiyet (hilafet) bu yüzden, bunu katiyetle ümit etmekte bulunan, Amr b. Said'e geçecekti, yani yeğeni gene halife olamayacaktı. O halde hilefet makamına Mervan'ın oğullarının geçmesi o kadar da önemli değildi. Bu sebeple Hassan b. Malik, Mervan'ın bu planına karşı çıkmadığı gibi, gerçekleşmesi için yardımcı da olmuştur. Böylece de "Mervaniler" arasındaki itibarı daha da artmıştır. Bu mülahazalarla Hassan b. Mâlik, Mervan'ın oğullarına beyat etmeyi kabul etmiştir. Bundan sonra sırada Amr b. Said ve Halid b. Yezid bulunmaktadır. Hassan b. Malik'in de Mervan'ın oğullarına beyat eettiğini öğrenen Amr b. Said, bu beyate katılmıştır.

Mervan böylesine önemli ve nüfuzlu şahsiyetlerin desteğini aldıktan sonra oğullarının, kendisinden sonra halife olmas için son engel olarak gördüğü Halid b. Yezid'e yönelmiştir. Daha öncede temas edildiği gibi Mervan, oğullarının halife olmasının önündeki engellerden birisi olarak gördüğü Halid b. Yezid'i hemen her fırsatta tahkir ederek halkın nazarından düşürmek istiyordu.

Kaynakların pek çoğunda anlatıldığına göre Halid, bir gün Mervan'ın huzuruna girer. O esnada Mervan'ın huzurunda çok kalabalık bir cemaat bulunmaktadır. Halid, cemaatin arasından geçmek üzere iken Mervan ona: "Ey kötü kadının oğlu! senden daha ahmak birisini tanımıyorum" diyerek hakarette bulunmuştur. Ayrıca Mervan'ın oğulluğu Halid b. Yezid'e "Îbnü'r-Ratebe" dediği, bazen de "Îbnu'r-Rabûh" şeklinde çağırıldığına dair rivayetlerin varlığına da rastlanmaktadır.

(Rabuh ise, kadının cima esnasında üzerine örttüğü örtünün adıdır. )

Babalığı Mervan tarafından halkın huzurunda hakarete maruz kalan Halid, ağlamaklı bir şekilde babalığının kendisine yaptığı hakaretleri annesine aktarır. Annesi Fâhite, ona: "Sakın bunu kimse duymasın, ben onun hakkından gelirim"demiştir. Halid'in annesinin yanından ayrılmasından sonra Mervan, karısı Fâhite'nin yanma gelmiştir. Mervan, Fahite'ye :"Halid sana benimle ilgili herhangi bir şey söyledi mi? diye sorar. Bunun üzerine Fahite:"O, senin hakkında bir şey söylemeyecek kadar sana saygılıdır. ” şeklinde cevap verir. Mervan, karısının bu sözlerinden sonra rahatlamış ve gecelemek üzere Fahite'nin yanında kalmıştır. Fahite, yukarıdaki gelişmeler üzerine yanında geceleyen kocası Mervan’ın uyuduğuna kanaat getirdikten sonra cariyelerin de yardımları ile kocasının üzerine büyükçe bir yastık kapatmış, sonra da yastığın üzerine oturarak kocasını boğarak öldürmüştür.

Kocasını boğarak öldüren Fahite, daha sonra bağırıp çağırmaya başlar. Gürültüler üzerine babasının yattığı odaya koşan Abdu'l-Melik, babasının öldürüldüğünü görünce analığına dönmüş ve: "Şayet insanlar, Mervan'ı bir kadın öldürdü demeyecek olsalardı seni öldürürdüm" demiştir.   Abdu'l-Melik bu endişeden dolayı babasını öldüren analığına karşı bir şey yapamamanın çaresizliğini yaşamak zorunda kalmıştır.

Böylece hayatı fırtınalı günlerle geçen Mervan, bir kadının, hem de kendi karısının ihtirasına mağlup olarak can vermiş ve tarihe, kadınların öldürdüğü kişilerden birisi olarak geçmiştir  

Ayrıca Mervan'ın karısı tarafından zehirlenerek öldürüldüğüne dair rivayetlerin yanısıra  onun, yakalandığı taun hastalığından dolayı öldüğüne dair rivayetlere de rastlanılın aktadır 106 Onun vebadan öldüğü de rivayet edilmektedir.  

Mervan b. el-Hakem, h. 65 yılının ramazan ayının ilk günlerinde ölmüştür. Mervan öldüğünde 63 yaşındadır.

Mervan'ın h. 65/685 m. yılında ölmesi üzerine Şam'da işleri oğlu Abdü'l-Melik eline almıştır. Abdulaziz ise Mısır'da ve kardeşi Abdü'I-Melik'in itaati altında bulunuyordu.   Mervan'ın cenaze namazını oğlu Abdulmelik kıldırmıştır

F-MERVAN b. el-HAKEM'İN ŞAHSİYETİ VE ŞEMAİLİ

Mervan, ömrünün son döneminde beklemediği bir anda elde ettiği hilafet makamında yanlızca 9 ay 18 gün kalabilmiştir. Yani yaklaşak olarak 10 ay kadar  - Ölüm onu tez yakalamış ve böylesine değerli bir makamı tez elden terketmesine sebep olmuştur.

Halifelikte kaldığı 10 ay müddetince ise Mervan, hemen hep savaşmıştır. Önce Merc-i Rahıt sonra Mısır seferi, sonra Filistin, sonra Irak ve Hicaz'a tertipleyip gönderdiği ordular. Kısacası harplerle dolu 10 ay. Lammens'in deyimi ile Mervan'ın halifeliği birbirini takip eden muharebeler devri olarak hulasa olunabilir.

Bu dönemde İslam diyarında iki tane halifenin olduğunu görmekteyiz. Toprak ve nufuz itibaliyle daha güçlü olanı ise İbn Zübeyr'dir.  

Tarihçilerden bazıları Mervan'a halifeler listesinde yer ayırmamışlardır. Mesela Suyuti, ez-Zehebi ile Mervan'ın halife olmadığı hususunda aynı kanaatte olduğunu söyler ve: Mervan'ı müminlerin halifelerinden birisi olarak değerlendirilmez. Suyuti, meşru halife İbn Zübyer'i göstermektedir. İbn Zübeyr'in ölümünden sonra ise Abdu'l Melik'i halife olarak benimsemektedir. Mervan'ı ise halifeler arasında hiç zikre değer bulmaz. 114

Bir kısım tarihçiler ise Mervan'ın halife olduğunu kabul etmekle birlikte onun hilafete geliş ve hilafette kalış biçimini eleştirmektedirler. Özellikle Mervan'ın kılıç zoruyla hilafet makamına geldiği    ve bu makamda gene kılıç kuvvetiyle kaldığını iddia eden tarihçilerin varlığı dikkatimizi çekmektedir   

Belki de Mervan'ın hayatının özellikle son dönemlerinin, hilafetinin ise tamamına yakın bir kısmının savaşlarla geçmesinin böylesine bir yaklaşımda rolü olmalıdır.

Burada şunu belirtmeli iz ki, hilafet olayına Hicaz tarafgirliği ile bakan tarihçilerimiz İbn Zübeyr'i meşru halife, Mervan'ı da meşru halifeye haksız yere isyan eden bir asi olarak değerlenndirmişlerdir. Diğer taraftan halifelik hususunda Ümeyyeoğullarına sempati duyan tarihçilerimiz ise İbn Zübeyr'i meşru halifelere Hicaz tarafından baş kaldırmış bir âsi olarak görmüşlerdir.

Tarihî sürece bakıldığında İbn Zübeyr'İn halifeliğini Mervan'dan daha önce ilan ettiği görülmektedir. Bilindiği gibi İbn Zübeyr'İn hilafet ididası Yezid b. Muaviye döneminde başlamıştır. İbn Zübeyr, halifeliğini kabul ettirmek için Mervan kadar mücadele etmek zorunda kalmamıştır. Bütün bunlara rağmen Mervan'ın yaşı ve tecrübesi büyük bir avantaj kazandırıyordu.

Mervan, halife olduğu zaman hayli yaşlıca bulunuyordu. Uzun bir müddet kabileler arasındaki kavgalar ile son dönemdeki ashab arasında vuku bulan olaylarda haylice tecrübe kazanmıştı.

Welhausen'in söylediğine göre bahsi edilen tecrübe, kendi gayreti olmadan, bizzat bunu istemeden Mervan'ı Şam'da halifelik makamına taşımıştır. lBöylece Mervan, yaş avantajını tecrübeleri ile birleştirebilmiştir. Bunun sonucunda da beklemediği anda hilafet makamına geçtiği gibi kendisinden sonra da oğullarının halifeliğini garanti altına alabilmiştir. Mervan'ın ortaya koyduğu sisteme göre, kendisinden sonra oğlunun birisi, onun ölümünden sonra da diğeri halifelik makamına geçecekti. Bir başka deyişle hilafet, her halükarda Mervanilerin elinde kalmış olacaktı.

Mervan b. el-Hakem'in kısa süren halifeliği sırasında da bir çok icraatlarda bulunduğuna dair pek çok rivayete rastlanm aktadır. Söz konusu icraatlardan şimdilik tesbit edilebilenler (savaşları hariç) şu şekilde sıralanabilir;

1-     "Çifte Velayet" sisteminin İslam dünyasındaki ilk uygulamasını gerçekleştirmiştir.

2-     Mescid-i Nebeviye "ilk maksureyi" koydurtmuş ve bu maksureyi işlenmiş taşlardan yaptırmıştır. 119

3-     Hz. Ebu Said'in naklettiğine göre Namazgah'da ilk defa minber üzerinde hutbe okuyan kişi de Mervan b. el- Hakem'dir.

4-     Mervan, kendi dönemine kadar namazdan sonra okunan bayram hutbesini namazdan önce okutturmaya başlamıştır.   

5-     Alış-verişte aldatmayı önlemek için ölçü ve tartı aletlerini kontrol ettirip bir sisteme bağlamıştır.  

6-      "Şam dinarı"adı verilen parayı ilk defa darbettirmiş- bastırın ış-ve üzerine ihlas suresinin ilk ayetini yazdırtmıştır.  

Mervan b. el-Hakem'in şemaili hakkında da kaynaklarda aşağıdaki bilgiler tesbit edilmiştir.

Mervan, uzun boylu, kırmızı tenli, ince boyunlu, uzun saçlı ve sakallı idi. Mervan'a bu sebeple "haytun battlun=uzun ahmak " denilmiştir.  Mervan’ın valiliği esnasında bir günde pek çok köleyi azad edecek kadar cömert  ve fukahadan sayılabilecek kadar bir ilme sahip olduğu da rivayetler arasında zikredilin ektedir

Bazıları ise Mervan’ın, Kur'an-ı Kerim'i çok okuduğunu ve hatta en güzel Kur'an okuyanlardan birisi olduğunu söylem ektedirler   

Mervan b. el-Hakem'in 12 tane çocuğu vardır. Bunların isimleri ise şöyledir: Abdu'l-Melik, Abdu'l-Aziz, Muaviye, Bişr, Ömer, Eb'an, Abdullah, Ubeydullah, Eyyub, Davud, Osman ve Muhammed.  

Mervan’ın hususi işlerine bakanlar ise şunlardır.  

1-      Mervan’ın muhafızlarının başkanlığını Yahya b. Kays eş- Ş ey banı yapmıştır.

2-      Mervan’ın      katipliğini Sercun     b. M an s ur  er-Rumî yürütmüştür.

3-      Mervan’ın      p er ded arlığını ise Ebu Sehl el-Esved yapmıştır.

SONUÇ

İslam tarihinin en çok konuşulan bir döneminde yaşayan ve bu dönemde gerçekleşen olaylarda kimi zaman taraf, kimi zaman da bi taraf olan Mervan b. el-Hakem’in biyografisini hazırlamaya çalıştığımız tezimizin sonuna gelmiş bulunmaktayız.

Mervan b. el-Hakeni,Haşimi-Emevi rekabetinin varlığını (az da olsa) devam ettirdiği bir dönemde Mekke’de doğmuştur. Pek çok kişi gibi Mervan’ın da hayatının ilk yılları hakkında fazlaca bilgi bulunmamaktadır.

Mervan’ın babası Hakem, Mekke’nin aristokrat sınıfından olup Hz. peygambere eziyet etmekle şöhrete kavuşmuş bir kişidir. Mekke’nin fethinden sonra müslüman olmuşsa da Peygamberimize karşı suç işlemeye devam etmiştir. Hakem b. el-As, işlemiş olduğu suçlar sebebi ile Rasulullah tarafından Taif’e sürgün edilmiştir. Hakem, Taif’e sürgüne giderken ailesini de beraberinde götürmüştür. Bu sebeplede Mervan’ın çocukluk yılları Taif’de geçmiştir.

Mervan ve ailesinin Taif’den dönüşü Hz. Osman’ın çabalarına rağmen uzun sürmüştür. Hz. Osman, ilk iki halifeden Hakem ve ailesinin sürgünden geri getirtilmesini istemişse de onlar, buna pek yanaşmamışlardır. Gelişmelerden anlayabildiğimiz kadarı ile Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in Hakem ve ailesini sürgünden geri getirmemelerinin sebebi, hukuki bir maniadan dolayı olmayıp, Rasulullanın uygulamalarına olan bağlılıklarından kaynaklanıyordu. Hz. Osman’ın söz konusu aileyi geri getirtmesine ise iki şey sebep olmuştur. Bunlardan birisi akrabalık bağları, diğeri ise Hz. Osman’ın ifade ettiğine göre Rasulullahın-Hakem ve ailesinin sürgünden geri getirtileceğine dair -hadisleri. Öyle anlaşılıyor ki, ilk iki halife, Hz. Osman’ın öne sürmüş olduğu hadis-i şerifin gereğini -daha önce belirttiğimiz sebeplerden dolayı - yerine getirmek istememişlerdir.

Hz. Osman döneminde sürgünden geri getirilen Hakem ve ailesinin hayatı siyasi ve ekonomik yönden hızla iyileşmeye başlamıştır.

Mervan, Hz. Osman ile olan akrabalık bağlarından da istifade ederek kısa zamanda idarede söz sahibi olabilecek bir konuma yükselmiştir. Mervan’ın bu noktadaki tutum ve davranışları ise Hz. Osman döneminde yeniden ve güçlü bir şekilde ortaya çıkan Haşimi-Emevi rekabetinin artmasına sebep olmuştur.

Olayların seyrinden anlayabildiğimiz kadarı ile Hz. Osman, kendi döneminde ortaya çıkan fitneleri önlemekte yetersiz kalmıştır. Kendisine yöneltilen eleştirilerin pek çoğunun Mervan ile ilgili olmasına karşılık o, Mervan’ı hiç bir zaman sorgulamamıştır. Bu durum halifenin şehid edilmesine kadar devam etmiştir.

Mervan’ın, Hz. Osman’ın şehid edilmesinden önce gerçekleşen mektup olayına da adının karıştırılmak istendiğini görmekteyiz. Oysa Mervan, sahib olduğu konuma Hz. Osman’ın hilafetinde ulaşmıştı. Aynı konumda kalabilmesi de amcasının oğlunun hilafette kalmasına bağlı idi. Bu sebeple de Hz. Osman’ın aleyhinde olabilecek hiç bir komploda yer alamazdı.

Anlayabildiğimiz kadarı ile farklı gerekçeler ve isteklerle muhalefeti oluşturan ve Mısır ile Irak(Basra-Kufe) ‘da kümelenen insahların halifeyi hal etmek için gerçekleştirmiş olduğu icraatlardan birisi de söz konusu mektupdu. Bu noktada,ortaya çıkan fitnenin tek sorumlusu olarak gösterilmeye çalışılan İbn Seb’e’nin var olup-olmaması pek fazla önem taşımamaktadır. Zira, İbn Seb’e’nin yaptığı idda edilen pek çok icraatı yerine getirebilecek sayı ve nitelikte insan Mısır ve Irak’da kümelenmeye başlamıştı. Söz konusu Muhalefet gruplarına mensup insanlar, birilerinin adlarını kullanarak nüfuzlu kişilere mektup yazmaya zaten alışmışlardı. Bu sebeple de Hz. Osman’ın katledilmesinden bir süre önce ortaya çıkan mektubu da yazmaları zor olmamıştır.

Hz. Osman’ın şehid edilmesinden sonra halifenin kanını talep iddası ile hareket eden Mervan, Cemel savaşında Hz. Ali’ye karşı savaşanlar ve mağlup olanlar arasında yer almıştır. Cemel savaşından sonra yeni halifeye beyatı geciktiren Mervan, uzun süre siyasetten uzak kalmıştır.

Mervan, Hz. Muaviye, Yezid ve İkinci Muaviye döneminde bazı görevlerde bulunmuşsa da Hz. Osman zamanındaki konumuna yükselememiştir. Ancak, İkinci Muaviyenin kendisini halifelekten azletmesi sonucu birden şansı değişmeye başlayan Mervan, veliahtsız kalan Ümeyye oğullarının en güçlü halife adayı haline gelmiştir. Şam halkındaki, İbn Zübeyrin hakimiyeti tüm ülkede ele geçirme korkusu, Ubeydullah b. Ziyad ile Hassan b. Malik gibi siyasi kabiliyet ve nüfuza sahip kişilerin desteği ile birleşince Mervan’a Cabiye’de hilafet kapısı kolayca açılmış oluyordu. Şam halkının büyük çoğunluğunu oluşturan Kelbilerin Mervan’a meyletmesi de Mervan’ın halife seçilmesini kolaylaştırmıştır.

Cabiye toplantısında seçim ile halife olan Mervan, hilafette kaldığı müddetçe hep savaşmıştır. Hakimiyetini tüm İslam dünyasına yaymaya çalışan Mervan, bu uğurda hiç durmadan savaşmış fakat, ömrü vefa etmemiştir.

Mervan, hilafetin Ümeyye oğullarından Haşim oğullarına geçmesini engelliyerek Emevi iktidarının yıkılmasını önlemiştir. Bu yönü ile adeta Emevi devletinin ikinci kurucusu olmuştur.

Mervan, çifte velayet sistemini yürürlüğe koyarak hilafetin emevilerde kalmasını, özellikle de Mervaniler kolunda kalmasını sağlamıştır. Mervan b. el-Hakem’in ortaya koyduğu çifte velayet sistemi ile hilafet, Ümeyye oğullarının Süfyaniler kolundan Mervaniler koluna geçmiştir.

Taif’ten Medine’ye dönüşü ile gündeme girmeyi başaran Mervan, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Muaviye, Yezid ve ikinci Muaviye döneminde adından sürekli bahsedilen bir şahsiyet olmuştur. Bu dönem tarihinin en önemli simalarından birisi olan Mervan, sürgünle başlayan hayatını hilafet gibi bir makamla neticelendirmeyi başarabilmiştir.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar