Print Friendly and PDF

DÜŞÜNCE VE EDEBİYATTA MERKEP TİPOLOJİSİ...ÖVGÜ VE YERGİ

 

 

Yazan: Ca’fer Kumeyha */Çeviren: Yusuf Tercüman/El-Müctem’a Dergisinden

Merkep bir kez geçtiği yolları bile unutmaması hasebiyle yol gösterici olarak bilinir. Merkep farklı cihetlerden bakılarak hem yerilmiş ve hem de övülmüştür. Merkebi binek olarak beygire tercih edenler bile olmuştur. Bunlardan birine merkebe binme hakkında sorulduğunda şöyle demiştir: Kahrı en az yardımı en çok olan hayvan merkeptir. Öte yandan bir bedevi yergi babından şöyle der: Merkep aşağılıktır, utanç kaynağıdır, ne kanı keser, ne mihir olur, sesiyse seslerin en kötüsüdür.

Merkep, Buhari ve Müslim’de geçen bir hadise şöyle konu olur:

“Başını imamdan önce kaldıran kimse Allah’ın onun suretini bir merkep suretine çevirmesinden korkmaz mı!” Bu hadis suret dönüştürmenin (mesh) cevazına bir delildir. Meshe şiddetli gazap neden olur. Allah Teala bu konuda şöyle buyurmuştur: “De ki Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size söyleyeyim mi? Allah kime lanet ve gazap etmiş, kimden maymunlar, domuzlar ve şeytana tapanlar yapmışsa, işte onların yeri daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapanlardır. (Maide/60)”

FAİDE:

AllahTeala şöyle buyurur: “İbrahim de bir zaman: “Rabbim, ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!” demişti. (Allah); “İnanmadın mı?” dedi, (İbrahim): Hayır (inandım), fakat kalbim mutmain olsun diye (görmek istiyorum) ” dedi. “O halde kuşlardan dördünü tut, onları kendine çek, sonra her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra onları kendi-ne çağır; koşarak sana gelecekler. Bil ki Allah daima üstün, hüküm ve hikmet sahibidir” dedi (Bakara/260).”

 Hz. İbrahim ayette geçen sorusunu deniz kıyısında bir hayvan ölüsüyle karşılaşması üzerine yöneltmişti. Bu bir merkep ölüsüydü. Su yükselince deniz canlıları gelip ondan nasipleniyor, yine karadaki vahşi hayvanlar ve kuşlar da ondan yiyordu. İbrahim bunu görünce hayrete düştü ve bahsi geçen soruyu sordu. Şöyle de denmiştir: İbrahim bu soruyu Nemrut ile tartışırken sormuştur. O Nemrut’a karşı “Rabbim dirilten ve öldürendir” deyince Nemrut da “ben de diriltir ve öldürürüm” demiş ve bunu göstermek için de emri altındakilerden birini öldürüp bir diğerini serbest bırakmıştı. Kendince o kişiyi serbest bırakarak ona can vermişti. Hz. İbrahim buna “Allah ölü cesede hayat verebilir” diyerek mukabele etmişti. Nemrut da “sen böyle bir şeye şahit oldun mu?” deyince Hz. İbrahim “evet şahit oldum” cevabını veremeyerek başka bir hüccete yönelmiş, ardından da Rabbinden ölülere nasıl hayat verdiğini göstermesini istemişti. Bu olaya atıf bulunan bir hadisinde Peygamber Efendimiz “İbrahim’in o soruyu sorduğu anı yaşasaydık bizim şüphemiz onunkinden fazla olurdu, Allah Lut’a rahmet etsin, sağlam bir merciye sığınmıştı. Şayet Yusuf kadar hapiste kalsaydım o çağıranın çağnsma icabet ederdim” buyurmuştur.

DİĞER BİR FAİDE

Bakara 259. Ayette şöyle buyrulmuştur: “Yahud o kimse gibi ki bir şehre uğramıştı, altı üstüne gelmiş ıpıssız yatıyor, «Bunu bu ölümünden sonra Allah nerden diriltecek?» dedi, bunun üzerine Allah onu yüz sene öldürdü sonra diriltti, ne kadar kaldın? diye sordu «bir gün yahud bir günden eksik kaldım» dedi, Allah buyurdu ki: Hayır, yüz sene kaldın, öyle iken bak yiyeceğine, içeceğine henüz bozulmamış, hele merkebine bak, hem bunlar, seni insanlara karşı kudretimizin canlı bir âyeti kılayım diyedir, hele o kemiklere bak onları nasıl birbirinin üzerine kaldırıyoruz? Sonra onlara nasıl et giydiriyoruz? Bu suretle vaktaki ona hak tebeyyün etti, şimdi biliyorum, dedi: Hakikaten Allah her şey'e kadir” Bu ayet bir önceki şu ayetle ilişkili olarak nazil olmuştur: “Baksana ona: O, kendine Allah meliklik verdi diye İbrahim’e rabbı hakkında hüccet yarışma kalkana, İbrahim ona «benim rabbim o kadiri kayyumdur ki hem diriltir hem öldürür» dediği vakit «ben diriltirim ve öldürürüm» demişti, İbrahim: «Allah güneşi Meşrıktan getiriyor, haydi sen onu Mağribden getir» deyiverince o küfreden herif dona kaldı, öyle ya: Allah zalimler güruhunu muvaffak kılmaz.” Müfessirler ilk ayette geçen şehre uğrayan kimsenin kimliği hakkında siyercilerden farklı düşünmektedir. Bu konuda söylenenlerin en doğrusu bu kimsenin Uzeyr b. Şerhiya olduğudur. Mücahit’den nakledildiğine göre ise bu kimse öldükten sonra dirilmeden kuşkusu olan bir kafirdir. Uğranılan şehir hususunda da farklı rivayetler vardır.

ÖZELLİKLER VE NİTELİKLER

Şihabüddin Muhanımed b. Ahmed el- İbşihî’nin (ö. 850) el'Mustatraf fî külli feri' nin müstazraf adlı eserinde şu bilgiler yer alır: Evcil merkepler bilinir. Hayvanlar içersinde cinsi dışmdakiyle çiftleşebileni bir tek merkep ve atlardır. Merkebin çiftleşmesi üç ay tamamlandıktan sonradır. Merkebin “Ebu Cahş” gibi künyeleri vardır. Birçok merkep türü vardır: Kimi uysal ve hızlı olur, kimi huysuz ve yavaş. Merkep yol göstericilikle nitelenir.

Ebu Yesare’nin merkebi güç kuvvette darbı mesel olmuştur. Siyah bir merkeptir. Bu merkep kırk sene insanları Mina’dan Müzdelife’ye taşımıştır. Halit b. Safvan ve Fadl b. Isa el-Rekkaşi binek olarak merkebi tercih ederlerdi ve yolda Ebu Yesare’yi hüccet kabul ederek onun peşinden giderlerdi.

Bir bedevi şöyle demiştir. Merkep kötü bir binektir. Ayağa diksen çöker kalır, uzaklaşsan yılışır, dışkısı bol, yardımı azdır, kaçarken hızlı, işte yavaştır, ne savaşta iş görür, ne mihir olarak verilir ne de süt verir.

Zemahşeri merkeple ilgili şu nükteyi yapmıştır: “Merkep ve üstündeki iki merkeptir, üstteki merkep alttakinden daha şerlidir”. Araplardan bazısı ne kadar işleri düşse de merkebe binmezler. Anlatılır ki bir adamın bir merkebi bir köpeği bir de horozu varmış. Horoz uyuyunca onu namaza kaldırır, köpek uykudayken onu korur, merkepse yolculuklarda onu taşırmış. Ne var ki bir tilki gelip horozu yemiş. Adam “vardır bir hayır” demiş. Ardından köpek de telef olmuş, adam “la havle” çekmiş. Son olarak bir kurt gelip eşeğinin karnını yarıp öldürmüş.

Adam yine “vardır bir hayır” demiş. Sonra mahalleden komşularının evleri bir saldırıya uğramış ve neleri varsa alınmış. Adam komşularının boş evlerine bakakalmış. Onlara her şeyin hayvanlarının çıkardıkları gürültüden dolayı alındığı söylenince adam da “demek ki benim hayvanlarımın telef olması hayırlı olanmış, kim Allah’ın lütfunu bilirse onun fiillerinden razı olur” demiş.

MAHLUKATTAKİ ACAİBLİKLER

İmam Zekeriya b. Muhanımed b. Mahmud el-Kazvini’nin Acaibul-mahIukat- ve’l'hayvanat ve garaibu’l'mevcudat isimli eserinde şunlar kaydedilmiştir: Merkep öyle bir hayvandır ki soğukta azalan uyuşur, gücü sınırlıdır, ancak hafızası son derece güçlüdür. Bir yoldan bir kez geçtiğinde onu bir daha unutmaz. Merkep sahipleri yolunu şaşırdıklarında onu kendi haline bırakırlar ve o farklı yolları denedikten sonra doğru yolu bulur ve yolu doğrulttuğunda başını, kulaklarını ve kuyruğunu sallar.

İddia edilmiştir ki köpek merkebin anırmasını duyduğunda acı çeker. Merkep kulaklarını öne eğdiğinde anırmaz. Koyun kurt tarafından kıstırıldığında korunurum ümidiyle nasıl kurda kafa tutuyorsa bir merkep de önünde dikilen bir aslan görse bir faydası olur ümidiyle ona saldırabilir.

Belinas Kitabu’l'havâsta “susuz bir domuz merkebin sırtına binse merkep su içtiğinde domuz ölür” demiştir.

Dipnot:

(*) Ca’fer Kumeyha Mısırlı şairdir. Bu yazı El-Müctemaa dergisinden Yusuf Tercüman tarafından çevrilmiştir.

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar